Arama

Popüler aramalar

‘’Bu savunmayla olmaz!‘’

Karabük topla oynamak isteyen 4 büyükten 3’ünü evinde 3-1 yenmeyi başardı.
Beşiktaş ise ‘alan’la oynamak istiyor. Kalabalık baskı, hızla rakip kaleye gidiş. Hedef bu...
Bu strateji Karabük’ün istediği oyun değil.

Karabük kendi yarı sahasında pas yapılsın istiyor. Kapılan toplar Juju ya da Ahmet İlhan’a aktarılacak. Hakan (Lualua) ve İlhan’ın yardımlarıyla dörtlü bir çizgiyle hızlı kanat organizasyonuna pas/asist hedefi olunacak.

Eğer 4 oyuncuyla kontratak yapıyorsanız rakip savunmanın geri dönüşü bile yetersiz kalır.

Beşiktaş avantajlıydı ama...

Beşiktaş rakip alanda top kaptıracak durumda değil. Çünkü orada top yapmıyor. Arkası açık kalmıyor.
Beşiktaş bu yönden avantajlıydı.

İlk yarıda Beşiktaş orta sahası iyi ve kalabalık geri döndü. İki katı çaba sarf ederek. Sivok’un yokluğunda iyice kırılganlaşan savunmayı yalnız bırakmadı.

Dönemediğinde ise Bakkal’ın önemli silahı olan erken taktik faulleri Siyah-Beyazlılar yaptı. Golden sonra ise geçen hafta yapmak istedikleri sisteme döndüler. Kalabalık olarak yarı sahalarına yerleştiler.

Savunma çok kırılgan

Ancak 4 temel nedenle bu oyun topal kaldı. İkinci yarıda ise giderek sıfırlandı:

1-Sinan gereken santrfor performansına yaklaşamadı. Karabük savunması da rahatlayarak orta sahasına yaklaştı.
2-Olcay gol dışında oyunun hücum yönünde katkı yapamadı. Dolayısıyla kontratak bulmakta zorlandılar.
3-Ve tabii ki Lualua oyuna girdi.
4-Ve bu yapıda zaten ekstra oynayan orta saha doğal olarak yoruldu. 60’ta Karabük’ün 10 kişi kalmasıysa sadece durumu eşitledi. Beşiktaş savunmasının da gerçek yüzü ortaya çıktı.
Ve böyle kırılgan bir savunmayla her şey olur.

Neyin var Almeida?
Almeida’nın sakatlığının adı ne? Yırtık mı var? Kanama mı? Ödem mi? Önce ‘3 hafta oynamayacak’ deniyor ve derbide yok. Sonra antrenmanlara başlıyor. Antrenmanları yarım bırakıyor. Sonra ligin en yüksek efor gerektiren maçında sahaya sürülüyor. İkinci sprintinde yine sakatlanıyor. 16. dakikada. Söylesenize bu sakatlık nedir? Portekizli diğer arkadaşları kadar iyi ve tam olarak çalışıyor mu? Yoksa bazı çalışmalara katılmadığı, katılmak istemediği, sadece topla yapılan çalışmalara katılmak istediği doğru mu? Bir büyük takımda hiçbir oyuncu tam ve etkin antrenman yapmadan adı ne olursa olsun oynamamalı.

Goller ve kararlar


1-Karabük’ün Ahmet İlhan’la bulduğu gol geçen hafta Emre’nin bulduğundan ders çıkarılmadığını gösteriyor.
2-İkincisiyse Ersan’ın genişliği ve hakemin faulü görememesinden.
3-Yardımcının Lualua’nın ayağını sokuşunu görmemesi zor ama mümkün. Ancak 88’de çizgiden çevrilen topa aut verilmesi anlaşılır iş değil. Topun tamamı çizgiyi geçmeli. Ama 1 santimi bile geçmemiş.

02 Şubat 2013, Cumartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Herkes mutlu ya Terim?‘’

1-Drogba’yı tartışmak deliliktir. Yaşı vs. boşverin.
2-“Drogba’ya en uygun oyun nedir?” diye sormak da... Drogba bir şekilde atar.

Bu yüzden bundan sonra yazacaklarım bir Drogba sorgulaması değil...

Galatasaray’ın planının ne olduğu...

Ya da ortak bir plan var mı? Sahayı yönetenlerin planı ile ekonomi ve pazarlamayı yönetenlerin planları örtüşüyor mu?

1-Son transfer hamlesi teknik heyetin değil, yönetimin planı.
2-Terim’in eksiği stoper ve sol bekte. Ama yönetim stoper transferiyle loca satışı yapamayacağını düşünüyor.
3-Serdar Aziz ve Ömer Toprak için

10 milyon Euro’dan kapı açılıyor. Pazarlıkla en iyi 7-8 olur. İkisi de garanti oyuncular değil. Hem pazarlama açısından yararsız, hem
futbol açısından riskli tercihler.

Dolayısıyla, 1-Galatasaray loca satışını hem de fiyat artırımıyla gerçekleştirecek bir pazarlama hamlesine girişiyor.
2-Bu transferin Galatasaray’ın üst üste 4 yıl mümkünse Şampiyonlar Ligi’ne katılımıyla ekonomisini büyütmek amaçlanıyor.
3-Buradaki risk bu 4 yıllık planda bir kırılma olması. Bir senelik Şampiyonlar Ligi’ne katılamama rayları kırar. Tren yürümez. Peki bu nasıl olacak? Futbolla...

O zaman sahadaki gerçek ne?

1-Galatasaray’ı bu noktaya getiren Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkmak. 7 golün 6’sını atan Burak. Ve onu çalıştıran Selçuk. Temel plan bu iki oyuncu üzerine kurulmuş. Şimdi bu plan değişmek zorunda.
2-Tekrar ediyorum. Drogba her halükarda atar. Ya Burak? Ona yer bulmak kolay değil artık. Selçuk’un demiri attığı yer de kendi kalesine yaklaşacak. Taşlar yerinden ister istemez oynayacak.
3-Burak merkezde oynadığı oyunla Galatasaray’a transfer oldu. Trabzonspor’da 4-2-3-1’in üçlüsünün sağında yer buldu, ama bu net bir sağ kanat rolü değildi. Şimdi burada bunu oynaması gerekiyor.
Net bir poziyon oyunu. O rolü daha iyi yapacak oyuncular Galatasaray’da var. İki yönlü olarak.
4-Daha iyi ya da daha kötü fark etmez, işleyen plan devre arasında değişiyor. Bu Terim için ekstra iş demek.
5-Temel sorun savunma direncini transferle artıramamış olmak. Bu konuda bir değişiklik yok. Terim, yerine istediği seviyede adam bulamadığı için son anda Melo’ya ‘evet’ dedi. Ondan istediğini alamıyor. Ujfa’nın yeri dolmadı.

Ve şimdi ön tarafta planı değiştirmek zorunda.

Yani Galatasaray güçlü bir devre arası transferi yapmadı, bir sezon başı transferi yaptı. Temel planı değişmek zorunda...Ve yaptığı transferler vasatlık kabul etmez, iddialı, heyecanlı işler.

Herkes de heyecanlı ve mutlu.

Terim ise muhtemelen harıl harıl düşünüyor ve çalışıyor...

Ona verilen plan için bir yöntem arıyor.

Ve neye karar verirse versin, onu bu noktaya getiren silahını değiştirmek zorunda.

Tükürük dünyası


Bizde tükürme kültürü pek yoktur, belki de ondan çözemiyoruz olup biteni.
Raul olayında Meireles’le Özkahya’ın vicdanlarına kalmış bir iş vardı şimdi Melo’yla Özyakup’un.

Ama birkaç soru sormak lazım.

1- Portekiz Ligi’nden birkaç hafta arayla bir Türk bir de Azeri Türkü benzer olaylara karışsa oradaki kamuoyu tepkisi ne olurdu?
2- Melo, hocası onun için ‘özürünü kabul ettik, affetmedik! demişken nasıl bu işlere giriyor?
3- Asbaşkanı, yönetimi Raul konusuna bu kadar angaje olmuşken nasıl oluyor da bu kadar düşüncesiz olabiliyor?
4- Maçın 60. dakikasında bu kadar önemsiz bir konuda nasıl takımını eksik bırakıyor?
5- O maç kaybedilse bunun hesabını hocasına nasıl verecekti?

Bırakalım sonuç alamayacağımız tartışmaları.

3,5 milyon Euro maaşla oynayan bir oyuncunun nasıl bu kadar kolay kendisini kaybedişine odaklanalım. Nasıl oluyor da arkasını dönüp gitmiyor.

Buna bakmak lazım.

Oyunu onlar oynuyor çünkü.

Biz sadece seyrediyoruz.

Futbolumuz altyapısı

26 Ekim 2011... Tolunay Kafkas’ın TFF Futbol Gelişim Direktörlüğü’ne atandığı tarih. Daha 1.5 sene olmadı. Türk futbolunun altyapısının yapılanması için göreve geldikten 1 sene sonra görevinden ayrılıyorsa burada bir sorun var demektir.

Bu işler ara kariyer hamlesi değildir, uzun vadeli çalışma gerektirir. Meyvelerini 5 yıldan önce toplayamazsınız. Hele de böyle bir sistemsizlik ülkesinde.

Peki nasıl oluyor da bırakıyor? Neden?

Başkası olsa sorun değil. Ama Kafkas akıl adamıdır her şeyden önce. Eğer bu görevi bu kadar çabuk bırakıyorsa orada istediklerini yapamıyor demektir.

Çünkü bu iş adanmışlık gerektirir. Ve Kafkas da böyle bir kişiliktir. Böyle bir göreve geldiğinde ilk fırsatında kaçmak için gelmez.
Peki o zaman orada gerçekte ne oluyor?

İşte Tolunay Kafkas bunları anlatmalı. Yoksa yerine gelecek olana da güvenmek mümkün olmayacak.

30 Ocak 2013, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kadroyu daraltmalı‘’

Bu 5-10 yıllık bir görev. Eğer bu kadar çabuk bırakıyorsa, orada işlerin iyi gitmediğini düşünüyor demektir. Tolunay hoca bu konuyu kamuoyuna iyice bir anlatmalı. Trabzonspor’da ise kısa vadede ilk hedefi net bir 11 oluşturmak olmalı. Oyuncu havuzunu daraltma işinde Şenol Güneş bu sene başarılı olamadı. Her pozisyonda birinci adamlarını belirleyip, onların üzerinde çalışmalı. Hatta belki antrenmanları 12-13 oyuncuyla yapmak bile kısa vadede faydalı olabilir.

29 Ocak 2013, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Terim galip başladı, galip bitirdi‘’

Plan neydi?

Terim, stoperlere pres yaparak 4 merkez özellikli orta sahayla geçen sene Fenerbahçe derbisinde başlayan seriyi yeniden canlandırmak istedi. Aybaba, stoperlere baskı planlamadı. Orta sahada yapacakları duble 8’li savunmadan kaptıklarıyla hızlı akın yapmak istedi.

Akıbet ne oldu?

Galatasaray ilk 25 dakika bu sezonun en etkili oyunlarından birini oynadı. Eğer en sağdan Elmander’in pasında Umut, taç çizgisi dibinden, terse, demarke orta saha oyuncusu Emre’ye 40 metrelik asist yapıyorsa hücum ekibi iyi kullanılmış demektir. En azından bir süre için.

Bir kişi eksik 4 kişi kayıp Beşiktaş ilk golü yedi. Ardından maruz kaldığı baskının karşılığı olan pozisyonları vermedi. Ancak kaptıklarını değerlendirmekte ilk yarı boyunca yeterince yaratıcı olamadılar. 3 oyuncunun yerlerinin değişmesi alan paylaşımı açısından sorun yarattı. Fernandes, Olcay, Holosko, Almeida 4’lüsünden bir kişi eksikti ama kimseden yararlanılamadı. Bir kişinin yokluğu teknik direktör hamleleriyle 4’lü bir kayba, sistemin çökmesine neden oldu. Hızlı hücum silahı sadece 25’te Necip-Hilbert ikilisiyle kullanılabildi. Holosko santrforu oynayamadı. Kayboldu.

Herkese stoper lazım

1.88’e 1.79

Riera, İbrahim Toraman’dan 9 santim uzun. Böyle bir eşleşmede ancak doğru pozisyon, doğru hamleyle avantaj sağlayabilirsiniz. Toraman arkada kaldığı için avantaj kaybediyor. Ardından Riera’yı vücut vücuda oyunda rahatsız etmek yerine topun geldiği tarafın tersine muhtemelen gözü kapalı hamle yapıyor. Ezbere... Olmuyor... Tabii Toraman’ın ciddi bir sakatlıkla oynadığını söylemek lazım. Samet Aybaba’nın stoper aramak bir yana sezon başında aldığı Escude’yi yedekte tutmasına ne demeli? Ya da yedek oyuncu almasına...

Cris gibi kriz gibi

Aynı sorun Galatasaray için de geçerli. Sivok’un golünde alan savunmasında rakibin tek kafacısının altı pas içinde demarke kalması üzerinde durmalı. Alan savunması sürekli topa bakmayı emreder. 6 pas içinde hiçbir bölge kontrolsüz kalamaz. Ama Sivok boşta vuruyor. Bu savunma kaptanı olmayışından... Drogba Sneijder ok. Güzel transferler. Ancak lüks. İhtiyaç ise başka. Çilek, böğürtlen tamam. Ama krema, hamur, meğer sezon başında hepimizin gördüğü seviyede değilmiş. İki takıma da stoper lazım. En az 1’er. En az...

Eksikken daha iyi: Hamit


Dün için Melo, Hamit’e teşekkür etmeli... Oyunu o tuttu çünkü... Bu Galatasaray tarafı... Melo’nun atılıp Sneijder’in oyuna girmesi sonrası Beşiktaş’ın neredeyse hiç planlı şekilde rakip kaleye gidemeyişi Oğuzhan konusunda yürütülen tartışmaları başka bir noktaya taşıyabilir. Orta saha savunmasında direncini kaybetmiş, formsuz Hakan’ı oyuna sürmüş Galatasaray karşısında oyunu rakip ceza sahası çevresine değil yıkmak, yaklaştıramadı Beşiktaş. Hamit’in harika oyunu bunda etkiliydi. Peki Oğuzhan? Ya Fernandes?

Melo fenomen o

Muhtemelen yeni bir tükürük krizimiz var. Melo’nun kontrolsüz oyunu birinci dakikadan itibaren Galatasaray’ın temel sorunlarından biriydi. Muhtemelen geçen senenin çok uzağındaki performansı kırılgan psikolojisini çok kötü etkiliyor. Yaptığı kritik hata çok pahalıya mal olabilirdi. Galatasaray’daki geleceğini dün tamamen bitirdi.

Beklerden ne beklersiniz?


Neden Ekrem değil de Gökhan... Gökhan İBB’de Ekrem’i geçemediği için sol oynayamadı. Ama Beşiktaş’ta derbide sol bek olarak sahada. Beşiktaş’ın transferler konusunda zorluk çekmesi normal. Ama ligde rakibi olmayan bir takımın sol bekini kapamamış bir oyuncuyu sahaya sürmesinin sonuçları ortada.

Sneijder ve Dentinho


Sneijder ve Dentinho Türkiye usulü sertikle karşılandı. Hollandalı’nın basit oyun, Brezilyalı’nın virtüözite peşinde olduğunu tesbit etmek zor değil. Ama ikisi de çeşitli sebeplerle kayboldu. Sonuç: Terim planına sadık kaldı. Aybaba icat çıkardı. Kötü olmasına eksik kalmasına, bu sene planı istediği seviyede işlememesine rağmen planına sadık kalan kazandı. Aybaba maçı fazla düşünmüş, fazla zorlamış, rakibinden fazla etkilenmiş. Bu kadar dokunuşa gerek yokmuş belli ki. Bu şartlarda Terim galip başladı galip bitirdi.

İki ilginç demeç


Hasan Şaş: Bir sürü transfer haberiyle çalkalanıyor ortalık. Takımı motive etmek zordu.

Samet Aybaba: Almeida’nın yerine ileride topu tutacak bir oyuncumuz yok.

28 Ocak 2013, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Semih aldı götürdü‘’

Gaziantepspor’un, Fenerbahçe’nin stoperlerine, hatta oyunun merkezinde olan Mehmet Topal’a baskı yapmamasının payı büyük. İkinci yarının başındaki 10 dakika dışında, Fenerbahçe rakip sahaya çabuk geçip, 7 oyuncu rakip ceza sahasına yerleştirdi, savunmanın kanatlarını oyuna soktu, maça hakim oldu. Eksik kalan hücumdu. Oyunu yönlendirecek oyuncu kıtlığıydı. Cristian, Alex gibi oynadığı maçlardaki gibi değildi.

Takım sevinçle Semih diye bağırıyordu. Fenerbahçe ceza sahası içinde zorluk çekti, yeteri kadar pozisyona giremediler, verdikleri ilk kontratakta golü yiyince, Kocaman’ın da 2. yarı hamlesi belli oldu. Semih oyuna girdikten sonra, Fenerbahçe rakip alanda daha etkiliydi. Kocaman, Salih’i de önceden oyuna sokmuş olsa maçı daha erken koparabilirdi. Antep’in ceza sahası önünde, 8’li bir blokla yer alması rakibi epeyce zorladı. Ancak Turgut dışında kontratak kaynağı bulamayışları, Fenerbahçe’nin işini belli bir oranda kolaylaştırdı.

Topuz’un isyankar oyunu, Sow’un becerisi, Topal’ın sonuna kadar kendini oyuna verişi, maçı Fenerbahçe’ye getirdi. Ancak bir konunun altını çizmek gerekir. Topal 70’inci dakikada nefessiz kalacak şekilde oyuna saldırırken Cristian’ın bir maç daha oynayacak kadar nefesinin kalışı enteresan. Hiç kendisini zorlamadı. Semih’e attığı bir pas dışında yaratıcı hiçbir katkısı yoktu. Kuyt’ın da hayatında sergilediği en verimsiz performanslardan biriydi ve top kaptırma rekoru kırdığı bir maçtı. Salih çok önce oyuna girmeliydi.

27 Ocak 2013, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Salih Kocaman'ın yıldıız olabilir‘’

Geçen hafta oynanan maçın bir iç saha versiyonu gibi başladı mücadele. Bu kez Salih daha kendine güvenli ve basit oynayınca Fenebahçe geçen haftakinden de etkili oldu. Bu genç adamın geçen hafta oynadığı oyunun gelecek için nasıl umut veren işaretler taşıdığını yazmıştım. 360 dereceyi gören, sahayı/oyunu iyi ve hızlı okuyup analiz eden bir yetenekle karşı karşıyayız. Henüz becerilerinin aynı ölçüde gelişmemiş olması onun suçu değil kuşkusuz. Biz genç yetenekleri iyi işlemekte sorun yaşıyoruz. Ancak onun öğrenmeye açık bir zihne sahip olduğunu da dün gördük. Aykut Hoca’nın en büyük başarısı olabilir Salih... Elazığ maçına oranla çok daha basit oynadı ve çok etkili oldu. Şansı yaver gitse ilk yarıyı iki asist, bir golle kapatabilirdi. Ya da şöyle söyleyelim: Bu oyuna hafta sonu uyansa Fenerbahçe zirveye şimdi daha yakın olurdu.

Bursaspor’un Bellushi ve Batalla’sız sahada oluşu ev sahibinin iki önstoperinin oyuna daha çok katılmasını sağladı. Dolayısıyla iki gerçek orta saha gibi sahadaydılar. Bu, Salih’i rahatlattı. Özellikle de Meireles’in direkt oyunu. Topu hiç ezmeden hep doğru pasları verecek oyunu hızlandıracak işler yaptı. Zorlanmadan.

İlk yarıda eksik kalan, Semih’in moral ve fizik formuna rağmen, Sow uyumunun beklenen seviyede olmayışıydı. Hasan Ali büyük bir çabayla oyuna katılsa da, Orhan ve ondan beklenen hücum katkısının çıkmadığını söylemek lazım.

Mükemmel bir tablo

Fenerbahçe’nin iki kanat savunmacısı aynı zamanda iki hücum silahıdır. Hasan bu konuda sezon başına oranla daha iyi ama hâlâ bu seviyenin gerektirdiği halde değil. Önünde gidebileceği çok yol var ve bu yolu gidebilir.

İkinci yarıda Fenerbahçe açısından sevindirici olan Bursa’nın özellikle Edu’nun kaynağı olduğu baskıyı açabilmeleriydi.

Carson’ın direkten korkarak yediği gol sonrası bundan eser dahi kalmadı.

Beykan’ın oyuna girişi sonrası Semih’in pasıyla attığı güzel gol ve sonrası tabloysa mükemmel. Fenerbahçe ancak böyle tablolarla normalleşebilir. Devamı gelirse sorunları kalmaz.

24 Ocak 2013, Perşembe 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Anadolu devrimi satmıyor‘’

O ünlü Fenerbahçe-Gaziantepspor maçı... Hani Denizli’nin ekibinin 3-0’dan 4-3 kazandığı efsane oyun. Olağanüstü geri dönüş sonrası Kadıköy’de doğal olarak bayram yaşanıyordu. Neredeyse bir şampiyonluk gösterisinin arasında terk etmişti Antep stadı. İlk yarıda ellerine aldıkları şampiyonluğu 4 golle kaybetmişlerdi. Üzgün ve yorgun evlerine döndüler. Döndüklerinde onları bir sürpriz bekliyordu. Fenerbahçe taraftarının ön şampiyonluk kutlamaları Antep’te de devam ediyordu... Taraftarlar sokaklarda konvoylar oluşturmuştu... Celal Doğan yenilgiden çok buna üzüldüğünü söylemişti sonraları.

Apak’ın hedefi neydi?

Köklü kulüpler birleşip şehir takımları kurulacak, şehirler bu takımların etrafında taraftarlaşacak, tüm nüfus futbolu başka türlü görmeye başlayacaktı. Rahmetli Burhan Doğançay’ın Tanıl Bora’ya verdiği röportajdan öğrendiğimize göre o sıralarda Apak “Gün gelecek Milli Küme’de İstanbul’dan takım olmayacak” demişti. Yani güç dengelerinin değişmesi gerektiğini ve değişeceğini bu abartılı cümleyle anlatmıştı. Ancak bu hamle devrime dönüşemedi. Yıllar İstanbul’u büyüttü, İzmir’i yok etti. Eskişehir, Bursa ve Trabzon dışında önemli bir futbol şehri ortaya çıkmadı. Ekonomisi güçlü Kocaeli, İzmir, Sakarya, Antalya bunun karşılığında sürekli performanslar yakalayamadı. Olmadı. Tam olmadı. Yarım bile olmadı.

Hemşehricilik futbolda yok

Bugün iki jenerasyondur İstanbul’da doğan misal Elazığ kökenli aileler kendilerine İstanbullu demeyi reddediyor; ‘Elazığlıyım’ diyor. Ama 10 jenerasyondur Elazığ’da doğanlar hayatlarında İstanbul’u görmemiş olsalar da ‘Fenerbahçeliyim-Galatasaraylıyım’ diyorlar önce. Sonra Elazığsporlu. Hemşehricilik futbola sirayet edemedi. Yani şehirler kulüpler etrafında tam olarak bütünleşemedi. Tam olarak taraftar olamadı.

Ve bugün...

Artık bir endüstrideyiz. Ve galibiyet, şampiyonluk kadar önemli olan kulüplerin ürünlerinin satışı. Atkıdan bahsetmiyorum. Maç önemli olan. Bu satın alınmıyor. Yayıncı kuruluş aboneleri arasında Fenerbahçeli-Galatasaraylı müşteriler bugün yüzde 70 oranını aşıyor. Maç bileti cirolarında bu oran daha fazla. Hemen bütün statlar zararına yakıyorlar akşam ışıklarını. Ürün satışı yok, gazeteler satmıyor, TV reyting yapmıyor. Bir müşteri oluşmuyor.
Karabükspor’un Galatasaray, Fenerbahçe ve Trabzonspor’u deplasmanda aynı skorla 3-1 yenişi gibi olağanüstü bir başarının bugünün dünyasında bir karşılığı yok yani. Antalyaspor’la Eskişehir’in, ligin zirvesini zorlayan iki takımın perşembe akşamı oynadığı tek karşılaşmanın hiçbir yankısının olmayışı da bundan. Eğer reytingi olsa, gazete sattırsa küçücük bir kutuda verilir mi sonuç?

İşte en büyük sorunu budur Türkiye’de futbolun. Sadece kısır bir kavganın satıyor olması. Onun da futbolla alakası yok zaten...

Kanseri dopingle yenemezsin

Lance Armstrong doping yaptığı için eleştirilmiyor aslında. Eleştirilmesi yakalanışından. Modern sporda hiç doping yapmayan bile doping yapmıştır. Lance sadece yakalandığı için efsane olmaktan suçlu olmaya geçti. Onun için en başta söylenmesi gereken, kurtulunması çok zor olan bir hastalıktan büyük bir dirayetle sıyrılması. İnsan böyle bir badire atlattıktan sonra normal bir yaşam tepkisi vermez. Ondaki tezahür korkunç bir kendine güven olmalı. Bu güvenle giriştiği ‘doping’ hamlesinde başarılı oldu. Bisiklet dünyasında doping yapmayan neredeyse yoktur. Ve o, bu dünyanın içinde kimsenin yapamadığını bundan sonra da yapamayacağını yapmayı başardı. 7 kez üst üste kazandı Le Tour’u. Herkesin doping yaptığı, dolayısıyla şartların korkunç bir gerçekte eşitlendiği bir sporda efsane oldu. O şartlara uydu ve kazandı. Ve bütün günahı da yakalanmaktı. Şimdi onu ayıplayanlar ikiyüzlülük yapıyor. Gerçek olamayacak kadar güzel hikayelere inanma yalancılığına kapılıyor. Onun yalanında yalancı olan sadece o değildir. Onun bu zaferine alkış tutanlar da kendilerine yalan söyledi.

Şunu bilin ki, kanseri dopingle yenemezsiniz. Sadece dopingle 7 kez üst üste Le Tour’u kazanamazsınız. Dopingsiz kazanamayacağınız gibi. Şimdi hep beraber yalanı keselim. Onun tek hatası yakalanmasıdır.

Mehmet Demirkol

22 Ocak 2013, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Volkan direnemiyor‘’

Maç sonunda sevinirken kolu çıktığı oldu. Avrupa Şampiyonası’nda rakibini durup dururken itip takımını eksik ve kalecisiz bıraktığı oldu. Şampiyonlar Ligi’nde çok önemli bir maçta topu ıskalayıp gol yediği oldu. Sevilla maçında olduğu gibi korkunç hatalı goller yediği oldu. Teknik direkörü onun hakkında “onu kalede görünce dehşete kapılıyorum” dediği de oldu.

Ancak Volkan hiç 2 maç üst üste çok kötü oynamadı. Hatta belki iki devre üst üste kötü oynamadı...
İşte o Volkan yarım sezondur kötü oynuyor.

Aykut Kocaman’ın istifa noktasına gelmesinde onun da payı var. Abdullah Avcı’nın da.
Dün yediği ilk gol de, ikinci gol de Volkan’ın elma toplar gibi rahatlıkla alacağı toplar. Ağaçtan da değil, tezgahtan... Volkan Fenerbahçe’nin en iyi olduğu zamanda dahi ilk direnç noktası olmuştur. Bazı büyük zaferlerinde de defalarca maçın adamı... Artık o direnç noktası olamıyor. Suç direkt onun değil ama o kahraman da olamıyor artık.

Sakatlığı sonrası verdiği ameliyat olmama kararı bugün bakıldığında yanlışmış... Bu ortaya çıktı artık.
Dün Volkan bildiğimiz sağlıklı Volkan olsa muhtemelen maç sıkıcı geçen ama Fenerbahçe’nin 1-0 kazandığı bir maç olurdu. Belki rakip açılınca farkı açtığı...

Maçla ilgili söylenecek en önemli şey bu.

Çünkü son 20 dakikaya kadar Sow ve Semih’in istekli ve isyan eden oyunu dışında yazıp konuşulabilecek az şey var. Sonra da Topal ve Topuz’un...

Başa dönersek. Ev sahibi bu sefer sürpriz yumurta Cristian’ın Maldonado haliyle sahadaydı. Kuyt fizik olarak kariyerinin en düşük maçını oynadı. Stoperler ve savunma kanatları orta sahalarına çok uzaktaydı. Salih ve Topal kayboldu.

Fenerbahçe bu yapıda iki golle yenik duruma düştü. Hem de arkaya hiç top atılmadan. Hep geri kaçtılar. Fenerbahçe savunması geri kaçmaz halbuki. Arkaya top kaçırır ama geri kaçmaz. Hep geri kaçıp oyunun boyunu uzattılar.

Yine de rakibin zayıflığından kaynaklı tercihi ve Kocaman’ın 4-4-2’ye dönüşünden, son 20 dakika oyunu ceza sahasına yıkabildiler.

Ancak işi şansa bırakmışlardı ve şans sadece beraberliğe müsaade etti..

İlker Meral için de bir not.... Ligde en beğenmediğim hakemlerden biri. Ama mükemmel bir yönetim gösterdi.

21 Ocak 2013, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI