‘’Beşiktaş istiyor‘’
1-Aybaba’nın Ersan’ı ait olduğu yere çekmesi çok önemli. Savunma direncini artırdılar.
2-Veli’nin temel oyun stratejisine, direkt oyuna uygun harika pasına Holosko’nun verdiği ve Nurettin’in veremediği tepki de belirleyiciydi.
3-Daha önemlisi özellikle Clayton’ın araya çok iyi paslarına engel, İnönü’nün aşina olduğu Bobo ofsaytları oldu.
4-Ve tabii McGregor’un sezonun ilk yarısının çok üzerindeki kalecilik performansı...
5-Ama istiyorlar işte. En kötü günlerinde bile. Başka türlü olmaz. Bunu yakalamak da büyük iştir.
İkinci yarıda Aybaba’nın öğrencileri bu kez bilinçli olarak geri çekilip, dengesiz ve ham Kayseri’nin gelmesini bekledi. Oğuzhan, Olcay, Almeida, Holosko timiyle Kayseri’yi alt etmeyi öngördüler.
Dünkü golüyle neredeyse Fernandes katkı seviyesine ulaşan Olcay’la da maçı koparacak noktaya geldiler. Şu bir gerçek ki Olcay, Trabzon maçında o son saniye golünü atmış olsa ligin en flaş oyuncusu ödülünü açık ara kazanırdı.
3-0’ın ardından maçın gidişatını değiştiren Almeida’nın sakatlanması oldu. Batuhan’ın oyuna girişi sonrası Beşiktaş tamamen sıfırlandı diyebilirz. Almeida’nın Batuhan’a çok şey borçlu olduğunu söyleyebiliriz. Sayesinde Messi gibi duruyor Portekizli.
Ve asıl önemlisi onun varlığı Halis Özkahya için de büyük şans. Futbola en uzak isim olmaktan Batuhan kurtardı onu da.
Son bir söz de Kayserispor’un genel durumu için. Her sene gelecek için umut vaat eden takım olmayı başarıyorlar. Ama her sene yeniden. Kayseri için gelecek galiba hiç gelmeyecek.
‘’Metot olmadan olmuyor‘’
Bekir’in kendi kalesine attığı gol bir derece. Asıl sorun ikinci gole yol açan frikik öncesi Selçuk’u karşılamak yerine geri geri kaçması, Baroni’ye faul yapmaktan başka çare bırakmaması. Ama gergin. Selçuk da farklı değil. Volkan’la düellosundaki rahatlığı dışında neredeyse hiç ileri oynamadan maçı bitiriyor. Dün de yazdım bir nevi Alex o. Türk futbol tarihini değiştiren adam. Eboue gergin, Meireles üzerinden atamıyor. Hemen herkes aynı...
Stres her zaman zararlı değildir. Konsantrasyon da sağlar. Ama bu öyle değil. Neden diye sorarsanız adres hocalardır. Fatih Terim 3 maçtır 3 kritik galibiyet alıyor. Kariyerinin en başarılı dönemlerinden biri bu. Sonuç odaklı bir plan uygulayıp neredeyse gol kaçırmadan kazanıyor. Ama oyun bazlı hocalık maharateini sergiliyor mu? Hayır. Aykut Kocaman’ın öğrencilerinin gerginliğiyse oyuncularına sahaya çıkmadan bir metot veremeyişi. Görevlerin belirgin olduğu, planların kolay uygulanabileceği bir düzeni yok. Metot yok iki takımda da. Seyirci olmasa, formalar, yeşil-beyaz, mavi-turuncu olsa seyredilecek hiçbir şey yok. Terim, Şenol Güneş’in üçlüsünü kullanıyor son dönemde. Geçen yılki parlak taktisyenliğinden eser yok. Kocaman ise bizzat söylediği gibi işin nereye varacağını kestiremiyor dahi. Bugünün dünyası metot ister. Ama yok. Ne yaptıklarını hiç bilmiyorlar maalesef. Derbi modern zamanda bu kadar zayıf olmamıştı. Selçuk hariç. O bir nevi Alex her şeyi bir anda değiştirebiliyor. Bütün fark bu...
Hakemlik değişmeli
Bugünkü hakem düzeni maçların en fazla 3 kamerayla çekildiği dönemin sistemidir. 22 kamerayla 3G yayın yapılan devirde hakem tek kişi olamaz. Hakemlik yetkilerin eşit olarak bölüşüldüğü bir takım işi olmak zorundadır. Platini’nin UEFA’da yürürlüğe koyduğu 6 hakem güzel bir başlangıç kuşkusuz. İşin buraya doğru akması gerektiğini Radikal Futbol’da 10 sene kadar önce geniş analizlerle yazdığımı takip edenler hatırlar. Ancak artık durum bundan da farklı.
1- Artık yapılması gereken 10 kişilik hakem takımları oluşturmaktır.
2- Yardımcı ya da kale arkası olarak bölünmeden, baş hakemin kral olmadığı bir düzen şarttır.
3- Halihazırdaki düzende yardımcı hakemlerin olmadığı diğer köşelerde kör alanlarda 3 saha içi hakemi daha olmalıdır.
4- Kamera görüntülerini takip eden ve hakemlerin kulaklığına anında haberdar eden masa hakemleri şarttır. Böylece oyunun durması da engellenir.
5- Ofsayt denetimi, başlı başına bir iş olmalı ve kameradan sorumlu masa hakemleri de bu kararlara yardımcı olmalıdır.
6- Bu paylaşım hakemlerin sporcular kadar koşmak zorunda olmasının önüne geçer. Bu da tecrübe kazanma süresinin artması anlamına gelir. Böylece 55 yaşına kadar çimlerde kalabilirler.
7- Yine bu tip bir yetki paylaşımı ve takım düzeni hakemlerin özellikle bahis mafyası tarafından manipüle edilmesini engeller.
Bugün dünya futbolunda sorun hakemler değil, geri kalmış hakemlik düzenidir. Bu kadar geniş alanda bu kadar az hakemin olduğu, hakemin tüm sporculardan fazla koşmak zorunda kalabildiği başka bir spor yoktur. Bu iş böyle gitmez. Tabii bir de kurallarda sadeleştirme gerekliliği var. Geçen hafta başlıkların bir kısmını vermiştim. Devre arasında mevzuyu iyice açarız.
Çakır ve 2020
2020 Avrupa Şampiyonası’nın Türkiye’ye verilmeme sebebi tektir. 2020 Olimpiyatları adaylığından vazgeçmememiz. Konunun şikeyle vs. ilgisi yok. Fenerbahçe’ye ceza verilmezse tüm ülke ceza alır zırvasını uyduran lobi şimdi de bu yalanın peşine takıldı. Düşünün eğer Türkiye toptan bir şike merkezi olduğu için böyle bir yaptırımla karşılaşmış olsa Cüneyt Çakır Dünya 1 numaralığının en büyük adayı olup pazar günkü finale çıkabilir miydi?
Terminolojiyi oturtmak
Dikkat edin her hoca teknik açıklamalar yaparken başka jargonlar kullanıyor. Her gün başka kelimelerle, yeni çıkan başlıklarla birbirimize bu basit oyunu anlatmaya çalışıyoruz. Yorumcular, muhabirler, futbolcular... Bir çalışma alanı, bir bilim ya da bir sektör için olmazsa olmaz ortak bir terminolojidir. Herkes bir kelimeyi duyduğu anda aynı şeyi anlamıyorsa o konu tartışılamaz. Bizlerin futbol dünyasında her şeyden önce yapması gereken bir an önce bir araya gelip bir ortak terminoloji oluşturmaktır. Bir futbol spikeri, bir yorumcu, bir futbolcu, bir hoca bir kavramı aynı kelimeyle açıklamadan hiçbir yere varamayız. TSYD ve TFF bu konuda çalışmalı.
‘’Bir nevi Alex‘’
Golden sonra ise Topal ve Meireles, Baroni’ye uzak kaldı, Sow da yalnız... Galatasaray da, eğer harika frikik golü olmasa ilk yarıda en az Topal kadar sıradan bir not alabilecek Selçuk ve Melo’nun etkisizliğiyle oyuna hükmedemedi. Böylece ilk yarı pozisyonsuz, hakimiyetsiz bitti. Ama 3 golle. (Yani aslında son 20 yılda bu kadar az yetenek gösterisi olan bir derbi izlememiştik diyebiliriz.)
1-Bekir’in kendi kalesine attığı gol akademik bir futbol tartışması olmalı. Savunma geri koşacaksa, çizgi olarak ceza sahası üzerinde kalmayacaksa, neden topu karşılayacak şekilde geriden topa doğru koşmaz? Çünkü böyle hem ofsayt bozuluyor hem kaleci çıkamıyor?
2-Selçuk’un golünde ise Volkan fazlasını yapmaya çalışıyor. Karşınızda ‘Bir nevi Alex’ Selçuk varsa baraj üstünü baraja ve Allah’a havale etmelisiniz. Oraya da bakmaya çalışırsanız tutmanız gereken taraf ‘gol’. Ancak daha önemlisi geri kaçarak Baroni’ye faul zaruriyeti yaratan stoperler.
3-Hasan Ali’nin golünde soldan Riera’nın kanadına arkaya top attığınızda olacakların güzel bir örneği. Fenerbahçe bu durumdan yeterince yararlanamadı.
İkinci yarıda genel düzey değişmedi. Üstüne üstlük Yekta, Umut değişikliği Galatasaray’ı defansta iyi yapmadı. Krasiç ve Sezer’in girişi de Fenerbahçe’yi daha iyi hücumcu... Kötü bir yönetim gösteren Özkahya’nın en kötü kararı Meireles’i atması oldu. Ama bu da oyunu değiştirmedi. Her şeyi değiştiren neredeyse hiç oynamayan ama harika bir frikik golü atan Selçuk oldu yani. Yani ‘bir nevi Alex’... O da yetiyor işte Aykut Hoca...
‘’Şanssız 2. yarı‘’
Beşiktaş’ın genelde topa sahip olmada yaşadığı sıkıntıyı kabusa dönüştürebilecek takımlar var ligde. Gençler onlardan değil. Siyah-Beyazlılar’ın bu durumu tam olarak algılaması ikinci yarının başında oldu diyebiliriz. İlk yarıda tedirgin bir bekleyiş içindelerdi. Gençler de kifayetsiz bir arzuyla akın yapmaya çalıştı, ama sadece serbest vuruş ve korner bulacak kadar organizeydiler. Beşiktaşlı oyuncular boşuna geride bekleyip manasız koz verdiklerine 40. dakika gibi ikna oldular.
Gençler’in orta sahayı pas geçen oyunun üzerinde ayrıca durmak lazım. Pas oyununu düstur edinmiş bir teknik adam, kalburüstü teknik potansiyeli olan Petroviç, Azo, Jimmy Durmaz ve Hurşut gibi oyuncular. Ama organizasyon sıfıra yakın. Beşiktaş’ın eldeki kadrosunun mücadele edebileceği bir takım. Necip, Veli, İbrahim 3’lüsü özellikle 2. yarıda bunu yapabileceğini gösterdi.
Belki alışıldık kaos presi yoktu. Ama alışılmadık dengeli bir orta saha oyunu zaman zaman sergilendi. 58’de Olcay’ın Holosko’ya attığı olağanüstü ara pasın çok iyi bir örnek olduğu kontrataklar da başarıyla yapıldı. Ceza sahasına 5 kişiyle girdikleri gol arayışları da görüldü. Holosko ve Almeida yıl ortalamalarında olsa maçı, 2. yarının başında bitirebilirlerdi. Ancak olmadı ilk yarıda pozisyona girmeden beraberliği sağladılar. Ancak 2. yarıda kale içinden 3 kez topu dışarı attılar.
‘’Peki ya takım antrenörü?‘’
Aykut Kocaman’ın bu konudaki isteği ve umutsuzluğu haklıdır. Ancak iyi açılması gereken bir istektir bu. Öncelikle şunu unutmamak gerekir. Profesyonel futbolun iki ana unsuru vardır: Oyuncular ve seyirciler... Geri kalan herkes yan unsurdur. Antrenörler de dahil olmak üzere. Tüm planlama ve idare yöneticiler, antrenörler, profesyonel yöneticiler ve hatta basın tarafından yapılır ama ana unsur sadece bu ikisidir.
Antrenör takımının gerekliliklerini bunun ışığında değerlendirmek gerekir.
Açmak gerekirse bu durumda 2 karmaşık temel konu sözkonusudur.
A-Saha içinde futbolun planlaması.
1-Kadro mühendisliği
2-Oyun yapısı (formasyon planlaması)
3-Strateji tercihleri.
B-İnsan idaresi
1-İstenen zihinsel durumdaki oyuncuların tercihi (Kişisel hedeflerin toplu hedefe uygunluğu)
2-Hiyerarşik yapı
3-Psikoloji yönetimi
Kocaman’ın arzu ettiği ama sonunda umutsuzluğunu dile getirdiği bu şartlarda her şeyi yalnız başına halletmesi beklenemez tabi ancak kendisinin ne kadar başarılı olduğunu da sorgulamak şart.
A- Fenerbahçe büyük teknik direktörlerden bir şey alamadı, alamayacak da. İhtiyacı Fenerbahçe’yle büyümek isteyen, bu açlığı olan bir teknik adamdır. Kocaman bu tanıma uyan ender isimlerden biri.
Peki Aykut Hoca futbol planlamasında başarılı mı? Türkiye’ye önerdiği futbolu 3. sezonunda uygulayabiliyor mu? Pas oyununa uygun bir kadro oluşturabildi mi? Büyük bir harcamayla tüm takımı değiştirmesine rağmen oyunculardan kaçını istediği formda tutabiliyor?
1 ve 2- Fenerbahçe’nin, formasyonu olan 4-2-3-1’e uygun bir orta saha ekibi olduğunu söylemek mümkün değil. Bir mühendislik hatası var. Dolayısıyla formasyon sorunu da.
3-Starteji tercihleri daha dengeli oynanan Avrupa maçlarının bazılarında sorun çıkarmıyor. (AEL deplasmanı ve 2 Marsilya maçı ise farklı.)
İBB ya da Antalya maçında olduğu gibi oyun merkezinin çok geride oluşu pozisyon zenginliğini sıfırlıyor. Risk almaya başladığında ise savunma açık veriyor. Yani antrenör takımı tamam da. Takımın antrenörü de önemli. Değil mi?
B- Aykut Kocaman haklı olarak efsane olduğu takımından herkesi üzen bir şekilde yollanmıştı. Ali Şen’in kendisiyle hiç konuşmadığından, hiç ilişkileri olmadığından şikayet etti. Sakarya Grubu’nun lideri olduğu suçlaması yapıştı sırtına. Haksızlığa uğradı. Bunları yaşayan çok şey bilir. Kocaman da neyin doğru neyin yanlış olduğunu hepimizden iyi bilir...
Dolayısıyla ben, Stoch’un ya da Alex’in tepkilerini tahmin edemezdim. Ama Kocaman etmeliydi. Antrenör takımının antrenörü bunları bilmeli tahmin etmelidir.
İnsanlar Alex’i bir efsane olarak görüyor. Ancak 3 lig finali de kaybetti. Asla gerçek bir kazanan olamadı Denizli’ye, Bursa’ya ve nihayet geçen sene Galatasaray’a.
Stoch ise zaten bu takımın vazgeçilmezi hiç olamadı. Bu oyunculardan bu kadar darbe yeniyorsa ortada bir psikoloji yönetimi zaafı var demektir. Bakın. Geçen sene Aykut Kocaman bu takımı ayakta tutan bir numaralı unsurdur. Hep yarışın içinde kalabilmiştir. Gerçek bir baskıya dayanmaktadır. Görevinden ayrılması Fenerbahçe’yi felakete götürür. Sadece tek bir alternatifi vardır. Onun da göreve gelmesi olanaksız olduğundan hali hazırda önümüzdeki dönemde alternatifsizdir.
Ve eğer bu hafta Terim 4-2-4 veya 4-3-3’le karşısına çıkarsa Arena’daki maçın da favorisidir. Ancak yukarıdakiler de gerçektir.
Kocaman, bir antrenör takımı istemekte haklıdır. Ama bu takımın antrenörünün başarması gereken bir dolu şeyi de başarmaktan en azından şmdilik uzaktadır.
Saha içinde kalmaz
Bülent Korkmaz kadro dışı kaldığı sene UEFA Finali’nde kolu çıkıkken kupayı kaldırdı. Bu bile başlı başına bir Hollywood hikayesidir. Ancak onunla ilgili en çok söylenen sözlerden biri de “saha içinde farklı dışında farklı”dır. Hırçın, sert ve acımasızdı. Saha dışında gördüğünüzdeyse hayranlık duyacağınız bir centilmen. Toplum bunu büyük ölçüde kabul etmiştir. Ancak artık durum farklı. Teknik direktör için “sahada olan sahada kalır” denemez. Teknik direktör ter akıtmaz, forma giymez. Bir oyuncuyla kavga ederse, “Bana yakışmadı özür dilerim” der. Hoca bunun asla kabul görmeyeceğini bilmeli.
Mahkeme, tımarhane, askeriye
Engelli maçında çıkan olaylardan sonra kimse elini kolunu sallayarak evine gidememeli. Ya mahkemeye çıkmalı. Ya psikolojik tedaviye girmeli. Ya da enerjisini boşaltsın diye askere alınmalı. Hangi renge gönül verdiğiniz önemli değil. Siz bu adamlarla aynı takımda mısınız? Ona karar verin... Eğer öyleyse size de aynı üç yeri tavsiye ederim.
Bunlar değişmeli
- Kaleciye altı pasta dokunulmazlık verilmesi saçma. Hareket faulse herkese faul, değilse kimseye olmamalı.
- Kaleciyi penaltıda tam çizgide tutmak imkansız. Altı pas içinde kesin özgürlükleri olmalı. Vurana da her türlü şaşırtma hakkı tanınmalı.
- Ceza sahası içinde son adama yapılan kırmızı kart olmamalı. Zaten yüzde 90 gol. İkinci cezaya ihtiyaç yok.
- Kaleci değişikliği 3 değişiklikten ayrı olmalı. Sakatlık veya kırmızıda hak dolsa da kaleci oyuna alınabilmeli.
- Deplasmanda atılan gol avantajı kalkmalı. En azından uzatmada...
- Kaleciden ya da direkten dönen top ofsayt olmamalı. Zaten şut çekmiş adam, planlı bir pas yok.
‘’Kral Aykut ne isterdi?‘’
Tribünlerin sevgilisi harika bir golcüyken ne isterdi? Böyle bir orta saha mı? Yüzde 70 savunma, yüzde 30 hücum oyuncularından oluşmuş bir ekip mi? Böyle bir orta sahayla kaç gol atar Kral Aykut? Böyle bir oyun merkeziyle? Aykut Kocaman’ın hoca olarak tercihlerinden memnun mu Kral Aykut?
Bakın! Bilen bilir. Türkiye’de büyük takımların büyük hocalarla değil büyümeyi kafayı takmış, bunu gerçekten isteyen hocalarla daha da büyüyebileceğini düşünürüm hep. O yüzden Aykut Kocaman’ın arayışlarına da bu gözle bakmak gerektiğini biliyorum... Dün bu yolda olanlar ve olmayanlarla ilgili güzel bir sınav vardı.
-Hoca 3. senesinde hâlâ istediği hücum kanatlarını bulabilmiş değil. Onca harcamaya rağmen. Hâlâ burayı kullanamıyorlar. Dia’dan, Krasiç’e uzanan bir yelpazede.
-Bu sebeple orta sahada görevlendirdiği defansif orta sahalar Raul, Topal ve Cristian için durum karmaşıklaşıyor. Yapabileceklerinden daha fazla hücüm işi yapmak zorundalar. Ama oluru yok. İkinci yarı kötü oynamasına rağmen Sezer’in varlığının yarattığı fark ortada.
-Hoca, bir antrenör takımı istiyor. Bu güzel. Bu konuya daha geniş olarak yarın gireceğim. Fakat şimdilik şunu söyleyeyim; bu kavramla ilgili kötü taraflar var, iyileri yok şu anda.
-Örnekse, isyan eden, gidişata dur diyen oyuncu yok. Büyük takımlar için soğukkanlılık iyi, soğukluk kötüdür. Takım fazlasıyla soğuk.
-Gidişata isyan eden 2 oyuncu var. Birisi kaleci Volkan, diğeri Gökhan. Ama o da topla değil, hakemle kavga ediyor.
Dün Bülent Korkmaz’in ekibi son derece kopuk alan oyunuyla, savunmacılarına isyan ettirecek kadar yavaş geri dönen bir takım olmalarına rağmen 3 kontratakta son pasları doğru verseler iş karmakarışık olabilirdi.
Tabelada kazandı Kocaman. Sorunlarsa orada öylece duruyor.
‘’Gol kaçırmayan takım‘’
Orta sahayı pas geçen, topu bir an önce rakip kaleye ulaştırmaya çalışan bir oyun bu. Bu oyun iki çizgi hücumcusuyla önce 4-3-3 sonra 4-2-4’le sahaya yansıdı.
Riskli bir oyun bu. Özellikle Galatasaray’ın sahip olduğu kanat savunmacılarıyla. Dün maçın başında Hakan da sorun yaşadı. Çarşamba Riera’nın yaşadığı gibi...
Terim’in bu kararı anlaşılır. Orta sahada oynamayı hiç sevmeyen bu alanı pas geçen Sivasspor’a karşı bunu yapınca kadrosu daha iyi olan kazandı. Pedriel, Dany’ye hafif geldi. Umut ve Burak da özellikle Rajnoch’a fazla ağır bastı.
Tabii maçın başında Erman’ın kaçırdığı iki net pozisyon dengeleri sarsarak 4-2-4’ün geri düşmüşken yaratabileceği sorunları gündeme getirmedi. Ancak öyle olsaydı da muhtemelen Terim sistemi değiştirirdi.
Bu oyunu değerlendirirken şu gerçeği unutmamak lazım.
Galatasaray çarşamba akşamından bu yana neredeyse gol kaçırmıyor. Dünkü Borjan’ın çok kötü kaleci performansı da bunda etkili kuşkusuz. Çok formda hücumcularla oynamanın temel kazancı rakip savunmaları en başından psikolojik olarak etki altına almak oluyor.
Dün Rajnoch’un Burak’ın golünde rakibiyle yanyanayken Burak’a değil hakeme bakıp ofsayt istemesi kadar bu durumu iyi anlatan bir sahne olamaz.
Yekta’ya bakmalı. Bu oyun yapısında onun oynadığı rol manalı oluyor. Topa sahip olan bir takımda Yekta lüks... Fakat bu direkt oyun oynanacaksa ön stoper olarak Yekta’nın savunmacı konsantrasyonu milli takım seviyesinde...
‘’Kabus gibi‘’
Krasiç İstanbul’a adım attığından bu yana ilk kez dün 73. dakikada adam geçebildi. O ana kadar denemedi bile. Sakatsa sahada olmamalı. Beden yorgun ve yetersiz olsa dener ama yapamaz. Denemiyorsa sorun zihinsel olmalı. Dolayısıyla önümüzdeki sadece antrenmanla giderilecek bir sorun değil gibi. İmza attığında bu sayfada ‘rüya gibi’ diye yazmıştım. Kâbusum oldu... Baroni’nin oyuna girdiği anda attığı harika pasa verdiği tepki inanılır gibi değil. Ne yapmaya çalıştı bilmiyorum!
Recep Niyaz kuvvetlenmeli
Recep Niyaz’ın teknik potansiyelinin ne kadar olduğunu söylemek için erken.Ancak yüksek bir pozisyon bilgisi ve sezgisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Doğru yerde doğru zamanda oluyor, doğru yeri hedefliyor. Fizik dezavantajını giderecek doğru çalışmayı yapması şart. Özellikle üst gövdesini kuvvetlendirmeli.
Orhan-Özgür gerilemiş!
Orhan Şam’ın Tolga’nın golünde kayması işi değiştirdi. Bir savunmacı kendi sahasında böyle zemine bağlı bir sebeple kaymaz. Doğru kramponu seçer, çünkü zemini bilir. Orhan maalesef geldiği günün gerisinde. Özgür için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Potansiyellerini harekete geçiremiyorlar. Bienvenu gibi...
Serdar-Egemen Bekir’in gerisinde
Serdar ve Egemen için söylenebilecek tek cümle şu: İkisi de Bekir’in gerisinde...
Selçuk-Topal bu kadar
Selçuk Şahin ve Mehmet Topal ikilisinin birlikte sahada olduklarında maksimumda yapabilecekleri bu. Yüzde 70 savunma yüzde 30 hücum iki oyuncuyla ancak bu kadarı olur. Hele de önlerinde Recep Niyaz gibi genç bir oyuncu ve ne yaptığını bilmeyen bir Krasiç varsa. Bu yapı içinde daha fazlasını vermeleri mümkün değil.
Stoch destek bulamıyor
Oyundan alındığında fazlasıyla kızan Stoch uzun zamandır ilk kez bu kadar kendine güvenli bir futbolla sahadaydı. Krasiç’e çok yardımcı oldu. Geçen seneden izler vardı diyebilirim. Slovak oyuncudaki sorun şu: Kuyt’la, Sow’la oynadığında silik ve çekingen kalıyor. Zayıf halka oluyor. Dünkü gibi takımlarda ise lider.... Ama destek bulamıyor.
En iyisi Mert Günok!
Şunu kabul edelim. Fenerbahçe gruptan çıktı ve rahat bir deneme maçı yaptı. Ama sahada Recep dışında genç umut yok. Herkes tecrübeliydi. Bu sonuç bu açıdan hoş değil... Çünkü 3-0’a rağmen yine en iyisi Mert’ti...









































