Arama

Popüler aramalar

‘’Fenerbahçe terse yatırdı‘’

Kafkas’ın maç başı kendi sahasında oynamaya çalışan planı tartışılabilir. Bekir ve Egemen’i zorlamadılar. Baskı yapmayarak topun Emre-Topal ikilisine aktarımında sorun çıkarmadılar. Bu tartışmalı bir plan. Ancak oyun 0-1’e geldikten sonra bu plana devam etmek tartışılmaz şekilde yanlış. Fenerbahçe bu tip oyunlarda Avrupa çapındaki rakiplerinden deplasmanda 4 galibiyet 1 berberlik almış. O beraberlik de eksik oynadığı maçta.

Öte yandan baskı yediği Türkiye Ligi’nde de sorun yaşamış. Bu yapıda Sow ve Kuyt’ın savunmalarıyla kopuk kalışından yararlanmak istemiş olabilir Kafkas... Ama bu tip maçlarda bu konsantrasyonu bulabiliyor Fenerbahçe...
Emre’den sonra ise daha da güçlü. Bu oyun direnci özellikle en soldan en sağa çok hızlı topların aktarılmasıyla Trabzonspor savunması için ciddi bir sıkıntıya dönüştü. Emre ve Topal her şeyi değiştirdi.

Ben haklıydım Emre


Trabzonspor, Emre-Topal tandeminin yaptığı zihin açıcı işlere çözüm bulamadı. Fenerbahçe adına işi rahatlatan Bamba-Onur ikilisinin büyük hatası. Ama maçı alan Emre-Topal ikilisi. Birbirlerinin kademelerine çok iyi girdiler. Oyunu çok iyi açtılar. İkisi de net alan oyunu oynadı. Onlar rakiple uğraşmadı rakip onlarla uğraştı Faul az yaptılar, çok maruz kaldılar. İki 360 derecede oynayabilen uluslararası oyuncunuz varsa hayat kolay oluyor. Emre fizik olarak fit, zihinsel olarak sakin ve odaklanmış. Tekmeye hem kafa sokuyor hem tekmeyi yiyor ama ses çıkarmıyor. İşte senelerce bahsettiğim Emre buydu. Bunu göremediğim için Emre bu haliyle milli takım resminden çıkar diye yazdım ve ondan çılgın tepkiler aldım. Çünkü Emre’nin başka oyuncu olduğunu herkes gibi ben de biliyorum. Emre 5-6 yıldır böyle olsa tarihe başka türlü geçmekle kalmaz, tarihi yazardı. Yani ben haklıydım Emre, hiç kusura bakma..

Webo farkı

Webo, Grodno’da bir türlü hakemle inatlaşmaktan vazgeçmemiş her şartta yere düşüp faul beklemişti. Dün bundan dersler çıkarmış göründü. Ayakta kaldı. Çok iyi bir pivot santrfor performansı gösterdi. Daha ilk dakikada kapıp düzeltip Sow’a çıkardığı harika pas ve sonrasında hiç düzeltmeden Sow’a soldan 180 derece dönerek attığı top olağanüstüydü. Fenerbahçe’nin çok uzun süredir görmediği işler bunlar. Belki de Sow şaşırdığı için gol yapamadı ikisini de. Alışkanlığını kaybetmiş. Webo dar alanda ve markajda oynamayı çok çabuk hatırladı.

Onur’un anlattığı

Bamba’nın kendi kalesine attığı gol sonrası “ne seni gördüm ne de duydum” hareketine Onur’un verdiği tepkiye bakın. Golü kendi kalesine büyük bir hatayla atan ve teskin edilmesi gereken oyuncu Bamba. Ama Onur’un diğer tüm yerli oyuncular gibi ruh hali kötü. O anda takım arkadaşını değil, kamuoyu tepkisini düşünüyor muhtemelen. Tepki veremiyor, hatta arkadaşının uzattığı eli tutmuyor. Bizim bu değerli oyuncuları bu ruh haline getiren bir yapımız var işte. Sorunumuz bu!

Gol değil

Eğer Digitürk kameraları yanlış bir açıda yerleştirilmediyse pozisyon gol değil. Kılpayı çizgiye takılıyor. Şüphem ise kamera açısında 2 direğin tam 1 direkmiş gibi görünmeyişinden. Bir diğer ihtimal de tabii direklerin yamuk olması.
Ancak ne olursa olsun görünen açıdan top tam geçmemiş. Tabii bu pozisyonda tartışılması gereken Bekir’in kısa kalan geri pası ve Volkan’ın ayakta en kötü ihtimalle taça vuracağı topu karşıdan pozisyona teslim etmesi. Son derece dengesiz iki hareket...

Mehmet Demirkol

18 Şubat 2013, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Biraz karışık!‘’

Terim’in 4-3-1-2 oynayacağını düşünüyordum. 4-4-2’yle başarılı olmuştu.Ama 4-3-3’le başlamıştı yola.

Terim 1.5 yıllık macerasının karma dizilişiyle sahaya çıkardı takımını. Bir nevi 4-2-4. Ama bu diziliş de karşılamıyordu sahadaki durumu. Hamit sağda ve Sneijder de solda biraz önde merkeze kayıyordu. Yekta ön stoper. Selçuk arayı dolduruyor... Biraz kaleden ve asist ihtimalinden uzak. Orta sahadan dönme iki savunma bekiyle mevzu iyice karıştı. Halbuki 4-3-1-2’yse öyle, 4-4-2’yse de böyle... Tam bir diziliş daha işlerlikli ya da daha zihin açan bir oyun olabilirdi. Belli ki Terim’in hem ligin ilk yarısında çok iyi işlemeyen dizilişi, hem de sezon başı transferi gibi 2 temel transfer biraz kafasını karıştırmış. Bu normal...

Elinizde 2010’un dünyada en iyi performans veren, en çok kazanan ve kazanmaya yaklaşan lider oyuncusu varsa sistematiğinizi bozar.

Sneijder de normal olarak bir karışıklığa yol açtı.

Galatasaray 4-4-2’yle buraya kadar gelmiş krize girmişti. Terim, Cluj deplasmanında diziliş ve sisteminden çıkmıştı.

Dün Drogba girene ve rakibi bozana kadar Galatasaray ve Terim bu durumla güreşti.

Eğer Gekas onu büyüklerin kadrosuna almayanlardan intikam işine girmese Drogba eşitliği bozmak için değil, maçı çevirmek için oyuna girebilirdi.

Sneijder’siz çıkarsa şaşırmam


Sneijder’in kim olduğunu neler yaptığını nasıl oynadığını biliyoruz. Ama dün nasıl oynadığını da görüyoruz. An itibarıyla gelişme kaydetmesi gereken bir Avrupalı. Selçuk’un rolünü alıyor ve onun kadar iyi dolduramıyor. Herkesten daha fazla çalışması lazım. Ve bugünkü haliyle Terim onu salı günü oynatmazsa şaşırmam. Çünkü 65 dakika kabul etmek lazım ki işler hiç de iyi gitmiyordu.

Drogba psikoloji bozdu


İlk asist Burak’tan Drogba’ya, ikincisi Drogba’dan Burak’a... ‘Buragba’ benzetildiğinden başka birşeymiş.
Burak, Drogba gibi değilmiş. İkisi ‘Buragba’ ediyormuş meğerse. Burak’ın asistinde Burak’ın zihnen gelişmişliğinin kat ettiği aşamanın izleri var. Burak artık sadece gelişme kat eden önemli oyuncu değil. Büyük oyuncu. Drogba zaten öyle... Attığı gol bu kadar dağılmışken nasıl zihnen ayakta kalınırın dersiydi.
Akhisar dün kaybettiyse Drogba’nın aurasından etkilendiği, psikolojisini bozduğu için kaybetti.

Winner olmak


Futbol böyledir. Gekas’ınki direkten dışarı gider.
Drogba’nınki içeri...
Bunu belirleyen ise psikoloji.
Drogba bozuyor.
Gekas’ınki zaten bozuk.

16 Şubat 2013, Cumartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’11 maç yeseymiş...‘’

Fenerbahçe geçen yıl final maçında Dia’nın kırmızı kartıyla eksik kalmıştı. Bu yıl Galatasaray deplasmanında aynı sonu yaşayan Meireles dün maçın daha 3. dakikasında rakibini 2 kez tekmeleyerek dışarda kaldı. Mersin’de de kırmızı görmesi gerekiyordu, hakem sarıyla idare etti. Ama yine de Trabzon’da olmayacak.

Fenerbahçe’nin yabancı oyuncularının bu düşüncesizlik krizlerinin sorumlusu kim? Neden bu adamlar hayatlarında yapmadıkları işleri Türkiye’ye geldikten sonra yapıyorlar? Ve Meireles, üzerine onca tartışma döndükten sonra bu saçmalıkları nasıl yapıyor? Şimdi dünkü saçmalığını gördükten sonra Raul’un 11 maçlık cezası mı Fenerbahçe’yi daha çok etkilerdi? Yoksa olmasa plan buna göre yapılır, ne dünkü saçmalık ne de Trabzon’daki eksikliği idare mi edilirdi?

Asıl Bate’nin planları bozuldu


Kırmızı kartın planları temelden sarstığı kesin. Ama daha çok Bate Borisov’un. Fenerbahçe’nin topa sahip olduğu, önde oynadığı 3 santrforlu bir oyun onlar için Bayern Münih maçını hatırlatan lezzetli bir sahneydi. Kırmızı kart bunu bozdu. En azından savunma anlamında Fenerbahçe’nin Cristian dahil tembelleşmeye müsait forvet özellikli oyuncularını konsantre etti. Saklanacak bir yer kalmadı.

Takım şekli iyi

Öte yandan bu oyuncuların alan oyunundaki zaafları hücum yönünde eksik bıraktı. Doğal sonuç: Çok etkili olmasa da ikinci yarı itibarıyla an ve an Bate oyun merkezini Fenerbahçe kalesine yaklaştırdı. Bunun sebebi öndeki pas duraklarının işlemeyişi. Kuyt hem yetenek, hem de form durumu itibarıyla bu tip bir zeminde ayakta kalamazdı. Webo hakemle takıştı. Sow yalnız kaldı. Aykut Kocaman ne geride topa sahip olacak bir pas merkezi bulabildi ne de ileride. Ancak takım şekli açısından hiç bozulmadılar hiç kopmadılar. Kompakt kalmayı başardılar.

Salih ve Semih lazımdı


Kocaman bu sorunu Salih (90’da oyuna girdi) ya da Semih gibi top tutmayı bilen oyuncuları sahaya sürüp oyun merkezini biraz ileri taşıyarak çözmeyi düşünmedi. Önce Caner’i sonra da Selçuk’u eldeki ender pas verebilen adamlardan Cristian’ın yerine oyuna sürdü. Yani ben oynamayı düşünmüyorum, siz buyrun dedi. Risk alan rakibi cezalandıracak bir şey bırakmayınca risk oranı yükseldi. Ancak pozisyonlar yese de planı tuttu ve istediği 0-0’ı aldı.

Ayakta dur


Hakem İrlandalı. Alışık olduğu fizik bir oyun. Eğer tekme, çekme gibi durumlar yoksa vücut vücudalardan faul almak zor. Ama Webo bunun farkında değil. Ayakta kalmak için hiç çabalamayınca hakemin güvenini erkenden kaybetti.
Bu oyun içinde gittikçe yoruldu, moral olarak düştü. Bu şartlarda 70 dakika oyunda kalmasını anlamak güç... En azından hakemle restleşmelerinin devam etmesine göz yummak anlamında...

Mehmet Demirkol

15 Şubat 2013, Cuma 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Çok baş ağrıtır!‘’

Drogba ve Burak sahada olacak. İki santrfor olarak.
Arkalarında Sneijder...
Ve onun arkasında Hamit-Melo - Selçuk üçlüsü...
Galatasaray %90 böyle oynayacak.
Fatih Terim’in planları son ana kadar değişebilir.
Bu bilinen bir gerçek.
UEFA finalinde antrenman sahasında Arif’in gözlerine baktığı an onun 11’de olmasına karar vermişti Terim.
O an.
UEFA 2008’de her şeyin, dizilişin kadronun vs. nasıl an ve an değiştiği ise net olarak aklımızda.
Terim’i Terim yapan da, bazen beklenmedik yenilgileri getiren de bu tarzdır.
Bütün bunları aklımda tutarak şunu açıklıkla söyeleyebilirim.
Terim’den aldığım izlenim bu. Net olarak söylemedi belki ama söylediklerinden çıkardığım Galatasaray’ın böyle oynayacağı.
4-3-1-2...
Galatasaray bu dizilişle olamasa da bu oyun mantalitesiyle başarılı olabileceğini Antalya maçında gösterdi.
Defanstaki sıkıntılarını orta saha presiyle sıfırlayabileceğini yani...
Antalya maçında görüldü ki Galatasaray’ı orta sahada pasla geçmeye çalışanın başı ağrır.
Bu oyunda iki temel durum önemli. Drogba oyununu değiştirip en azından Sneijder’e Burak’la brlikte yardım etmek zorunda. Tıpkı Hakan Şükür’ün yaptığı gibi. Aksi taktirde Hollandalı daha da geriye çekilmek zorunda kalır. Selçuk’un oyuna katılımı düşer. Ondan Umut olması beklenmez kuşkusuz. Ama en azından yarısı olması bekleniyor.

Burak Yılmaz ‘fenomen’

Drogba transferi Burak’ı kamçılamış... Böyle diyorlar.
Peki 7 golün 6’sını atarken kim kamçılıyordu Burak Yılmaz’ı.
Geçen sene 30 golü geçerken.

Açık söyleyeyim birisi birisini kamçılayacaksa, kamçılayan Burak kamçılanan Drogba olur. Çünkü Burak’ı geçmek şimdi hiç kolay değil. Drogba için dahi.
Burak’ın bir felaket olarak tanımlanabilecek ilk profesyonellik yılları onun kamçısı.
Hakkında var olan imaj. Kendi yarattığı imaj onun kamçısı...
Hergün kendisini aşmak zorunda.
Çünkü ağzıyla kuş tutsa olmuyor.
Futbolu bıraktığı güne kadar bu tartışma sürecek.
Ama arkasından olağanüstü ‘fenomen’ bir kariyer bırakacak.
Ne olursa olsun işi zor olan Drogba, Burak değil...

Fenerbahçe 4-4-2

Fenerbahçe’nin dünya çapında 4 kutu (ceza sahası) içi ve çevresi santrforu var.
Aykut Kocaman ayrıca 4-2-3-1’in 3’lüsünün iki kanadına maliyetli tranfserler yaptı. Burası içinde ismi olan üç oyuncu alındı ama istenen verim alınamadı. Krasiç, Stoch ve Dia’dan bahsediyorum. Bu oyuncuların hiçbiri tutmadı. Şimdi kutu içine aldığı oyunculardan kenar adamı çıkarmaya çalışıyor. Kuyt ve Sow’la bu işi yapıyor.
Kuyt ceza sahasından bu kadar uzakta oynayacak teknik donanıma sahip değil. Kayboluyor.
Sow ise doğal olarak sürekli içeri kaçarak var oluyor. Bunun sonucu olarak MİY maçının ilk 45 dakikasında arkasındaki Ziegler tüm kanatta tek başına kaldı.
71’den sonra ise Gökhan Gönül.
Halbuki 4 kutu oyuncusundan 2’sinin sahada olduğu bir oyunun daha kompakt olması mümkün. Bunu MİY maçının 45 ile 71’inci dakikaları arasından açıkça gördük.
Dolayısıyla Webo ve Sow’un çift santrfor olduğu. Kuyt ve Baroni’nin yedekte beklediği bir oyun lazım şimdi.
Böylece kademeler net oturuyor. Kaptırılan toplara anında basmak mümkün oluyor ve istenen sağlanıyor. Yani akın süreklikliği.
Büyük takımlara lazım olan budur.

Milli takıma gerek yok mu?

Geçen hafta NTVspor’da söyledim sonra da bu sayfada Türk Mill takım oyuncularının Türkçe konuşması gerekir diye yazdım. Tartışma çıktı. Kimin ne dil konuşacağına karışacak değilim. Kürtçe, Zazaca, Lazca bir dolu Anadolu dili var. Herkes istediğini konuşsun. Sorun yok.
Yarın öbür gün toplumsal kontrat başka bir karar varır o zaman o durumu tartışırız. Bunlar önemli değil.
Ancak bugün. Bu toprağın dışında bir dilin Milli Takım’da resmi bir dilmiş gibi konuşulması kabul edilemez. Buna dünyada hiçbir ulusal takım müsaade etmez.
Hiç uzatmadan söyleyeyim eğer milli dili konuşmaya gerek yoksa Milli Takım’a da gerek yoktur.
Cesur olun bunu söyleyin...

Büyüklerin büyüklüğü


Drogba tranfserinin ardından iki demece bakın:
Terim ‘Aramıza bir aslan daha katıldı ‘ diyor. Oyuncuyu överek ama diğerlerinin takımı buraya getirenlerin de hakkını vererek. Onları eşitleyerek.
Bazı yöneticilerin söylediğiyise ‘Bu transfer Galatasaray’ın büyüklüğünü gösterir’
Büyük takımların transferler büyüklük sağlaması yapmaya ihtiyacı olmaz.
Onlar oyuncularını teknik heyetlerini büyüterek büyürler.
Galatasaray Burak Yılmaz’la büyüktür. Onu ve ondan öncekileri dünya sahnesine çıkararak büyümüştür, büyüyecektir.
Büyük oyuncuları alanlar sadece zengin takımdırlar.
Büyük oyuncu performansları yaratanlar ise büyüktürler.
Drogba’nın yanına dizilip halkı selamlayanlar büyük yönetici değildir.
Sadece zengin veya zenginleşen yöneticidir.

12 Şubat 2013, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’En iyi 25 dakika‘’

45. dakikayla 71 arası Fenerbahçe’nin bu sezon oynadığı en iyi oyun. En güzel, en heyecanlı olmayabilir ama en iyisi. Rakibi orta sahadan dahi geçirmeyen bir kademe anlayışı. Dolayısıyla net bir akın sürekliliği vardı.

Akın ya bitirildi ya da kaptırıldığında anında basıp topa sahip olundu. Bu, Fenerbahçe’de çok gördüğümüz bir durum değil.

Aykut Kocaman’ın devre arası hamlesi yaptı bunu. Baroni’nin Caner’le değişimiyle Fenerbahçe net bir 4-4-2’ye geçti ve ilk kez bu kadar iyi işledi. Ancak 71’de Kuyt’ın yerine Topal’ın girişini anlamak mümkün değil. 4-4-2’nin yarattığı çoklu kademe sağ kanadın sadece Gökhan’a kalışıyla dağıldı. Mersin çok etkili olmasa da çıkmaya başladı. Peki ama Aykut Kocaman, bu kadar iyi bir seviye yakalamışken neden bu düzenden vazgeçti? Çok kötü oynayan Kuyt’ın yerine Topuz’u alarak işi çözmek daha doğru değil miydi?

Yoksa Aykut Kocaman, Sow’u Webo’nun yanına çektiğinde de sahada bariz bir 4-4-2 olarak görülen oyunu 4-2-3-1 olarak mı değerlendiriyor?

Kuyt ve Baroni yedeğe

Her hafta aynı şeyi yazablirim. Kuyt bu kadar kaleden uzak oynayamıyor. Ceza sahası kutusunun içinde ve çevresinde olmalı. Üstün bir tekniği yok ayrıca Gökhan’la alan paylaşımını da yapamıyor. Kuyt eğer burada oynayacaksa, oynayan Kuyt olmuyor ki!
Baroni ise Alex’in Alex özelliklerine sahip olmayanı bayağıdır. Orada ya Kuyt oynar ya Sow. Kuyt’ı oynatmak için Sow’ı kanatta, kaleye bu kadar uzakta oynatmak da mantıklı değil. Fenerbahçe’nin çıkar yolu, Kuyt’ı ve Baroni’yi yedeğe atmak. Biri Sow’un, diğeri Emre’nin yedeği ya da ekürisü olabilir. Fazlası değil. 4-4-2 Fenerbahçe’yi yarışta tutar.

Emre parlıyor

İlk yarıda Cristian-Meireles-Emre üçlüsünden fark yaratan oyuncu Emre. İki kez şut, 2’de ara pas denedi. 4 pozisyon da gollük pozisyonlara yol açtı. Meireles onunla oynarken görev tanımı netleşti ve neden transfer edildiği de ortaya çıktı. Net bir orta sahaya dönüştü. Emre’nin yüzde 70 hücum öncelikli oynayışı, Murat ve Hakan Bayraktar’ın çıkışlarını engelleyince bir tek Culio onun için tehdit oldu ve Raul da işini daha net yaptı. Emre geçen seneye oranla çok daha fit ve aerobik kapasitesi çok daha yüksek. İspanya standardını şimdilik koruyor. Ama burada kilo kontrolü yok. Bunu kendisi yapmalı...

Önce Ziegler sonra Gökhan

Fenerbahçe’nin 4-2-3-1’i ilk yarıda Sow’un sürekli içeri girişleriyle sol kanadı sadece Ziegler’in kontrol ettiği bir oyuna döndü. Sahayı boylamasına 3’e bölün. Soldaki 1/3’lik bölümde sadece İsviçreli vardı.

71’den sonra bu kez Sow, Kuyt’ın boşalttığı bölgede görevlendirildi. Ama yine olmadı. Bu kez sağdaki 1/3’lük alanda sadece Gökhan vardı. Bu, oyuncuları zorluyor.



11 Şubat 2013, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Orta sahayı tamamlayınca‘’

Halbuki, oyuna hükmetmesi beklenen Beşiktaş’ın en kuvvetli olması gereken yerdi burası. Veli, Oğuzhan, Fernandes, Olcay, Holosko beşlisi fark yaratan hat. Elazığspor da bütün tedbirlerini buraya göre almış. Mustafa Sarp, Fernandes’e neredeyse yapışmış... Sane ona yardım ediyor...

Ama iki taraf da elini kolunu sallayarak geçiyor orta sahayı.

Maçın en anlaşılmaz yönü bu.

Böyle bir oyunda Köksal, Oğuzhan ve Fernandes’in yıldızlaşması beklenir. Çünkü defansif direnç yok.
Ama hayır. Bu da olmuyor. İki taraf için de anlaşılmaz bir telaş var.

Samet Aybaba bu duruma müdahale etti. Sinan’ı oyundan alarak Escude’yi sahaya sürüşüyle ortaya çıkan zincirleme pozisyon değişikliği Beşiktaş’ı daha iyi bir takım yapması Elazığ’ın direncini biraz düşürdü.
Yani Samet Aybaba bir hücumcu çıkarıp savunmacı oyuna alarak orta sahasını biraz kuvvetlendirdi.
Sinan, Elazığ’ın karışık, iyi organize olmamış savunma göbeğini zorlayamıyordu. Holosko hem bunu biraz daha iyi yaptı. Hem İbrahim Toraman önstoper oldu. Holosko bir kez demarke pozisyonu kullanarak golü buldu. İlk yarının son saniyesinde...

Bundan sonra Elazığspor orta sahası her seferinde Beşiktaş’tan en az bir kişi eksik kaldı. Gittikçe daha yumuşak oldular.

Beşiktaş’a karşı oynayan kontratak öncelikli takımların temel problemi bu. Bunu bir seviye üstte daha iyi oyuncularla yapıyor Beşiktaş. Dolayısıyla onu yenmek için zaman zaman orta sahada oyunu dinlendirmek olgunlaştırmak Beşiktaş için çözülmesi zor bir sorun oluyor. Eğer Karabük kadar iyi bir kontracı değilseniz Beşiktaş’ta daha iyi bir orta saha olgunluğuna sahip olmalısınız.

Elazığspor bu şartlara uyan bir takım olamadı.

10 Şubat 2013, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Arabesk bir lig‘’

Almanya’da da durum aynı. İspanya’da ilk üç, hem yüzde 50’nin üzerinde hem 2 puanın. İtalya’da ilk üç, yüzde 50’nin de üzerinde, ilk iki 2 puan ortalamasının.
Bu durum büyüklerin kötü olduğunun mu işareti, diğerlerinin iyi olduğunun mu? Bu sorunun cevabını vermek kolay değil. Misal Galatasaray ve Fenerbahçe’nin Avrupa’da yürüyor olması onların iyi olduğunu gösteriyor olabilir. Öte yandan iki takımın karması diyebileceğimiz Milli Takım’ın dökülüyor oluşu da tam tersini. Burada kesin yargıya varabileceğimiz bir veri var elimizde. Diğerlerinin parlayan yıldızları. Takımınıza hangi Anadolu yıldızını alırsınız ve direkt 11’e koyarsınız? Biraz Ahmet İlhan, biraz Eneramo, belki Alper... Birkaç aday çıkar... Peki gerçekten direkt 11’de tartışmasız oynayabilecek bir tek oyuncu performansı var mı? Cevap basittir. Bu, diğerlerinin iyi olduğu bir sezon değil. Herkesin kötü olduğu, büyüklerin hiç organize olamadığı bir lig. Öyle ki, bu sene şampiyonluk kupası vermesen kimse itiraz edemez. Birinci olmak şmapiyon olmak anlamına gelmez çünkü. İşte bunun keyfini sürün. Arabesk bir keyif olsa da...

Volkan’ı nasıl kesersin?

Aykut Kocaman istifa edip Volkan’ın başını çektiği oyuncu grubu tarafından ikna edildiğinde bunun hiyerarşiyi yıkacağını, uzun vadede sorun yaratacağını yazmıştım. Topal da o gruptaydı. Kadro dışı kaldığında ne hissetti sizce? Sen hocan gitmesin diye yırtın, hocan ilk gelen oyuncuyu antrenman yapmadan senin yerine sahaya sürsün.
Ve Volkan. Volkan saha içi/dışı lider. İknada başrol oynamış. Sakatlığından kaynaklanan bir düşüş yaşıyor. Yediği gol onun hanesine yazar, kimse Bekir filan demesin.
Şimdi soru şu: Sizi ikna etmekte başrol oynamış bir oyuncuyu kesebilir misiniz?
Aykut Hoca için bu kolay bir seçim midir?

Baroni ve Kuyt kulübeye

Farklı bir galibiyet alan Trabzonspor dahil kötülerin arasında en iyisinin Fenerbahçe olduğu bir haftaydı. Tüm problemlerine rağmen ceza sahasının çevresinde oynamaya çalıştığı, ısırdığı bir oyun. Bu, bana Mustafa Denizli’nin son günlerini hatırlatıyor. Aynı istek ve hücum önceliğiyle şampiyon olduğu sezonun dahi ilerisine geçmişti Sarı-Lacivertliler ama artık kamuoyu tersine dönmüştü. Taraftar kelle istiyordu ve Yıldırım hedefte değildi. Bugünün farkı hedefte başkanın da olması.
Bu durum sezon sonuna kadar nasıl gider bilmiyorum. Ama bir şeyin mutlaka yapılması lazım. Baroni ilelebet, Kuyt bir süreliğine kulübeye gitmeli. Baroni performans olarak güvenilir bir oyuncu değil. Hiç olmadı. O forma ya ekstra bir santrforun, ya da Salih’in olmalı. Kocaman, sorunun Alex olduğunu sanıyordu ama değil. Sorun Baroni. Hep yazıp söylüyorum. O bir sürpriz yumurta. 5 maç Maldonado, 1 maç Alex. Büyük takım bu kumarı kaldırmaz. Ve eğer Maldonado olacaksa bırakın Salih olsun. O kötü oynasın.

Alex üzerine

Taraftar sinirlenir... Ve sinir anında en yakın efsane gelir akla. Alex de ağızlardan çıkan isim oldu normal olarak. Alex bir efsanedir. Heykeli gönülden dikilmiştir. Bunlara itiraz yok. Ama Alex Fenerbahçe’ye kazandırmamıştır. Bir ‘winner’ değildir.
Bir winner 3 büyük final kaybetmez. Denizli’de, Trabzonspor’a karşı Bursa’ya ve geçen sene Galatasaray’a kaybetti Alex.
Alex bir sevgilidir her zaman. Ama her zaman adı bağrılacak bir ‘winner’ değildir. Olsa bu kadar çabuk pes edip gitmezdi.

Spor dostluk kardeşlik

Bir şarkı yapmış bakanlık. Son derece güzel. Büyük sporcularımız olimpiyat şampiyonlarımız birlikte. Çok keyifli. Ama sadece o kadar. Dostluğa hizmet edemez. Neden mi? Çünkü Fenerbahçe kaptanıyla, Galatasaray ve Trabzonspor kaptanlarını o şarkının klibinde bile kol kola getiremiyoruz da ondan. Birbirlerinin formasını giydiremiyoruz. Hatta aynı mekana bile sokamıyoruz neredeyse. Bunu yapamazsak, bu klip, birliğin değil, ne kadar ayrı düştüğümüzün kanıtı olur. Maalesef...

Galatasaray dökülüyor ama...

Bir takımın ritmi her bir oyuncunun kendi mevki ve hattının dışında üstlenebildiği rol kadardır. Yani savunma ne kadar orta saha, orta saha ne kadar hücum olabiliyor. Galatasaray geçen sene bunu en iyi yapan olduğu için şampiyon oldu. Bu sene bunu hiç yapamıyor. Savunma ve orta saha geriledi. Omurga bozuldu. Şampiyonlar Ligi başarısının temelinde duran iki oyuncu Selçuk ve Burak’In rolleri ise şimdi ellerinden alınıyor.
Drogba ve Sneijder yapısal olarak Galatasaray’a katkı yapamaz. Bireysel olarak çok iş yaparlar ama genel yapıda noksanlığa bile yol açabilirler. Bu yılki Galatasaray, Terim’in kariyerinin en düşük ritimli takımı.

Sercan’ın Almancası

Muzzy İzzet milli takıma çağrıldığında Türkçe bilmiyordu. Bir seferlik olur dedik. Uzun vade kalmadı. Dolayısıyla öğrenemedi lisanı. Mehmet Aurelio’da durum daha farklı. Trabzonspor’da şakır şakır konuşuyordu. Fenerbahçe’de unuttu. Mevzu istisnadan çıktı böylece. Şimdi de Sercan... Almanca konuşuyor basın toplantısında. O toplantıda bir genç çıkıp Kürtçe konuşsa ortalık birbirine girer. Bu toprakların dili olmasına rağmen. Ama Almanca konuşması kimseye koymuyor. Mevzu onun Almanca konuşması değil. Milli takım ve TFF yetkilileri için bunun sorun olmaması. Öğrenmek istemiyorsa öğrenmez dili. Ama başka bir dilde konuştuğunda da ben itiraz ederim. Öğrenmeyecekse milli formayla açıklama da yapmasın Sercan çözüm budur.

05 Şubat 2013, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sakat bir santrfor!‘’

Fenerbahçe ligin 2. yarısında hep önde oynamak istiyor. Kuyt’ın düşük formu, Baroni’nin işgal ettiği mevkinin kabul etmeyeceği yavaşlığıyla yaratıcılık eksikliği ve 3 yeni oyuncunun bu oyunun getirisini azalttığı kuşkusuz.Ancak yine de önde oynama isteklerinden vazgeçmediler. Atıf, Grosicki ve Eneramo gibi dişli ve hızlı bir hücum üçlüsüne rağmen bunu yapma kararlılığındaydılar. Ancak bu oyunun gereken üretimde olmayışı sıkıntı verici.Bu tip bir oyunda 4 hareketli hücumcudan 3’ü istenen seviyede değilse işiniz zordur. Webo devreye girene kadar bu zorluğu yaşadılar. Eneramo’nun beklenmedik sert şutunu takdir etmek gerekse de golün Volkan’ın korkunç hatasıyla yenildiği de gerçek. Pozisyon vermeden yenik bitirdiler devreyi. İkinci yarıda üretimi artırma hamleleri yapıldı ama bu da savunmayı düşürdü. Baroni savunmanın önüne geldi ve Emre’yle Raul ‘iç’ oynamaya başladı. Yani bir nevi 4-3-3’e geçtiler. Bu Sivas hücumunu da Fenerbahçe’nin de hücumunu da rahatlattı. Ev sahibi eğer böyle oynayacaksa ön liberoda Topal’ın olması daha mantıklı. Çünkü defansif yapının bozulması Atıf’ı iki kez net pozisyona soktu. Volkan 81’de mükemmel bir kurtarışla buna set çekti ama yine de Sivas artık rahat geliyordu. Önde oynamak güzel ama yumuşak ve yaratıcılıktan uzak kalınca rakip tehlikeli geliyor işte. Ve sakat bir santrfor da maçı alıyor.

3’ü birden olur mu!


La Liga’da toplam 266 dakika oynamış Emre. Toplasanız 3 maç etmiyor. Ziegler ise Rusya’da 6 maç. 16 maçta 3 gol 2 asistle oynayan Topal’ı Emre, 17 maç oynayan Hasan Ali’yi Ziegler kesti dün. Transferin son gününde imza atıp 3 antrenmanla direkt 11’de yer bulan kaç oyuncu vardır bilmiyorum ama Kadıköy’de dün 3’ü birden sahadaydı. Aykut Kocaman kuşkusuz bu durumu dışarıda kalan oyunculara anlatmıştır. Ama ne kadar anlatırsanız anlatın oyuncuyu ikna etmek kolay olmaz. 3 oyuncuyu birden aynı anda sahaya sürmek takımını çok yetersiz görmek anlamına gelebilir. 6 aydır çalıştırdığınız ve sürekli şans verdiğiniz oyuncular dışarıda. Başkasının çalıştırdığı ve yeterli de görmediği oyuncular içeri. Bunu anlatmak kolay olmaz.

EMRE


Sanırım zeminden etkilendi. Attığı kornerler dahi kendi standardına yakın değildi. Topu ceza sahasına yetiştiremedi neredeyse. Belki bir La Liga deformasyonu, topları hep hafif ve kısa kaldı. Oyunu ileri taşıma konusunda da beklenen işler gelmedi.

WEBO
Dar alan oynamayı çabuk hatırladı. İlk yarıda bunun sıkıntısını yaşamıştı ama devrede kafasını çalıştırdı. İlk yarıda Kuyt’ın ortasında vurduğu kafanın direğin üzerinden gidişi bu sıkıntısının sonucuydu sanırım. Ama goldeki iyi yükselişi de sorunu çabuk çözdüğünün.

ZIEGLER

Normal olarak fizik açıdan biraz gerilemiş. Oyun bilgisi olarak Hasan Ali’nin önünde ama fizik olarak eski Kayserisporlu ona tur bindirir... Sıkı bir fizik kampa girmesi lazım. Normalde çok kolay yaptıklarına ayağı yetmedi. Kasık çekmesiyle dışarı çıkışı da bunun göstergesi.

Cüneyt Çakır bildiğimiz standardının çok dışındaydı. Bir çok pozisyonu iyi süzemedi, iyi analiz edemedi. Kart yorumlarında iyi değildi. Acaba 6 hakem uygulamasına çok mu alıştı diye düşünmekten alamıyorum kendimi...

Çıldırtan istatistikler


1-Fenerbahce son 25 yılın en kötü 20. hafta performansına ulaştı.
2-Fenerbahçe bu sezon ilk golü en çok yiyen ekip. (20 maçta 14 kez)
3-Kulüp tarihinin en uzun gol yeme serisi gelişiyor! Üst üste 13. maç.
4-Fenerbahçe forvetleri 90 dakikada 20 şutta 4 kez kaleyi bulabildi.

04 Şubat 2013, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI