‘’Holmen nerede!‘’
Fenerbahçe, Zico döneminden bu yana ideal bir orta saha oluşturamıyor. Daum döneminde ve Aykut Kocaman’ın ilk senesindense şu an daha da geride. Hem de harcanan onca paraya rağmen. Sarı-Lacivertliler ancak ekstra motivasyonla ve rakibin pres yapmadığı kontrol oyunlarında topu ve oyun merkezini ileri taşıyabiliyor. Ancak Fenerbahçe hâlâ santrfor transfer ediyor. Bir takımın orta sahasının en iyisi sağbeki olmaz. Gökhan olmadığı zaman Sarı-Lacivertliler orta sahadan eksiliyor. İyi bir orta saha, güvenilir performans aralığına sahip olmalıdır. Emre ve Meireles’in kalitesi, cv’si ve potansiyeli değil tarışmamız gereken. Bunlar yüksek. Biz 2 hafta sonra yüzde 70 performansla sahada olup olmadıkları üzerine konuşmalıyız. Fenerbahçe’de 10’a yakın yüksek ücretli orta saha oyuncusu var. Ancak bir tek iki yönlü güvenilir performans aralığına sahip orta saha yok. Alper-Salih gelecek vaat ediyor, Meireles ve Emre dünü. Bugün yok... Sorun budur. Sadece bu... Orta saha olmadan olmaz.
Nasıl dışarıda kalır
İddiam şu: Fenerbahçe kadrosu göz önüne alındığında Türkiye Ligi’ni bilen hiçbir teknik direktör Holmen’i 10 yabancının dışında bırakmaz. 13 km’ye varan bir koşu ortalaması, gol ve asist yapabilen (11 gol, 5 asist), duran top kullanabilen, şut atan, iki ayağını da aynı şekilde kullanabilen bir oyuncudan bahsediyoruz. Ligin top kapma rekortmeni. Bu söylediklerimden Chelsea topçusu olduğu çıkmasın ama şu anda Fenerbahçe kadrosunun en ideal ve güvenilir orta saha oyuncusu Holmen. Bu oyuncuyu Yanal dışarıda bırakmış olamaz. Eğer o bıraktıysa şimdiden Yanal’ı tartışmak gerekir. Holmen bu performanslar çerçevesinde orta sahanın ilk oyuncusudur. Kusura bakmayın.
Fark sadece 7
Türkiye’de futbol bir erkek sporudur. Doğru mu? Kadınlar Ligi var mı yok mu, ortalama bir futbolsever bilmez dahi. Geçen yılın şampiyonu kim diye sorsam misal? Bayağı meraklısı bile bilmez. Büyük takımların ilgisi yoktur kadınlar futbolunda. Trabzon İdmanocağı ve Eskişehir dışında öyle parlak isimler yoktur. Doğru mu? Peki erkekler futbolu? Dünyanın 1 numaralı derbisi... Dünya starları. Transfer rekorları vs. Yayın gelirleri açısından Avrupa’nın beşinci zirve ligi.
Peki sonuç?
Türkiye, Milli Takımlar sıralamasında kadınlarda 65. Erkeklerde 58. Fark sadece 7... İşin asıl acı yanı şu: Dünya sıralaması ülke çokluğundan gerekli etkiyi vermiyor, vehamet anlaşılmıyor olabilir. Asıl trajedi Avrupa sıralamasında ortaya çıkıyor. Bu sahnede 53 takım arasında 30. sıradayız. İlk 5, ilk 10 değil, ilk yarıda bile değil. Tablo budur.
Bir de kaleci ekibini deneyin
Fenerbahçe futbol takımının son 20 yılda en iyi işleyen organizasyonu kaleci ekibi. Engin’den Rüştü’ye, ondan Recep ve Volkan’a ve Mert’e kadar hep dünya standardında iş çıkarmayı başardılar. Yıllardır kuşkusuz değişik isimler bu işte görev aldı ama demek ki bir gelenek oluşmuş. Bu geleneği neden takımın geleneğine taşıyamazlar? Benden bir öneri: Bir yıl da kaleci teknik ekibine verin takımın liderliğini. Belki onlar standartlarını yerleştirmeyi başarırar.
Herkes kulübeye
Fenerbahçe, Süper Kupa Finali’ne 5+1 yabancıyla çıktı. Ne oldu 6+0+4? Hani 6+0? Futbol dünyası olarak aritmetiğimiz pek parlak değildir. Tamam da koyduğun kuralın adını dahi koyamıyorsan olur mu? İlk ve orta öğretimdeki 4+4+4 gibi. Çarpma diye bir işlem çıktı çok önce. Adı 4x3 onun... Ama eğitimde de aritmetik zayıf. Ondan değişti herhalde sistem.
Konuya dönelim: Yabancı sınırlaması zırvadır. Bu konudaki fikirlerimi fanatik.com.tr arşivinde bulabilirsiniz. Öte yandan Fenerbahçe’nin itirazı haklıdır. Peki bugün ne yapılabilir? Fenerbahçe’nin prensip olarak bu karara karşı olduğu biliniyor. Onların da desteği alınarak 2 yıl içinde bu kural tamamen kalkmalı.
Peki bu yıl. Herkes kulübede kuralıyla bu iş düzelir. Yani takımlar 23 kişilik bir kadroyla sahaya çıkarlar ve kulübe genişlerse sorun kalmaz. TFF de sözünden dönmemiş olur.
1 haftada böyle temel bir değişikliğin yapılması hukuki olarak doğru mudur? Olmadığını biliyoruz. Ancak bu ülkede bu işlerin böyle yürüdüğünü de biliyoruz. 10 yabancı sınırı ve herkes kulübede. İtirazı olan?
‘’Galatasaray daha dengeliydi‘’
Fenerbahçe’de becerili oyuncuların gücü yok, gücü olanların da becerisi. Bu yüzden sadece skor ihtiyacı olduğunda gücü olmayanlar turbo düğmesine basıp normalleşiyor. Yoksa mahkum kalıyorlar. Galatasaray’da ise durum daha dengeli. Bu tip bir denklemde tedbir almak zorunda olan Yanal’dı.
Galatasaray’ın oyun kaynağını kontrol etmek istedi. Selçuk ve Sneijder’e, Baroni, Emre ve Topal’la dönüşümlü olarak baskı yapıp oyunu kurmalarını engelledi. İlk 35 dakikanın hikayesi bu planın tutmasıyla alakalı. 35’ten sonra, Selçuk neredeyse Drogba’nın yanına kadar çıktı. Baroni’yi topu aldığında boşta bırakmak pahasına hem de...
Fenerbahçe ön liberoları onun peşinden gidince bir savunma karmaşası yaşandı. Topuz’dan Bekir’e son derece uyumsuz olan hatta alan kaybetmeler meydana geldi ve Galatasaray Eboue’yi de o alana getirebilmeye ve çoğalmaya başladı. Böylece oyuna hakim oldular. Burada Galatasaray’ın elini kuvvetlendiren, Fenerbahçe’nin hücum planını direkt hızlı oyuna göre şekillendirmesine rağmen kontratak yapamayışı oldu. Belki Emenike sonrası bu oyun çok daha işlerlikli olacak. Ancak bugün Kuyt’ın neredeyse hücum organizatörü olduğu oyunun yüksek beceri ile şekillenmesi çok zor. Üstüne Gökhan Zan’ın sahada oluşuyla Webo’nun uzun hava toplarını indirmekte zorlanışı işi dün akşam daha da zorlaştırdı.
Alves 63’te kırmızı gördükten 17 dakika sonra Terim’in ekibinin hamle yapmayışı ilginçti. Umut ve Burak kulübedeyken hem de.
Galatasaray ezici şut üstünlüğüne rağmen, hem Mert’e takıldı... Hem de Burak’ın çıtayı koyduğu şut yüzdesinin altında kaldı. Drogba’nın uzatmadaki golüne kadar tek kale oynandı oyun. Bundan sonra Fenerbahçe’nin oyuna ortak oluşu, Sow’dan gelip Muslera’nın kurtardıkları ve direkten dönen ise iki takıma da mesaj veriyor. Eksi ve yenik rakibe karşı yorgun Galatasaray. Ve o dakikaya kadar neden bu kadar mahkum oynadığını sorulması gereken Fenerbahçe.
Bir derbi geleneği
Alves’in kırmızı kartı belki 30 yıllık bir derbi geleneği. Manasız kırmızı kartlar konusunda Klasik Derbimiz dünyada eşi benzeri olmayan bir sahnedir. Korner direği dibinde Drogba’ya makas, orta sahada Melo’ya kayarak yapılan faulle Portekizli yılların geleneğinin yeni bir sayfasını açtı. Geçen yıldan bu yana Engin, Raul, Volkan ve Sabri bu geleneği sürdürüyordu.
Burak ve Amrabat
Selçuk markaj altında kalınca Galatasaray’ın Sneijder-Drogba uyumundan sekenlerle Amrabat planı ilk yarıda tuttu. Birisi ofsaytta kaldığı 3 net pozisyonun içindeydi. Yani Terim’in Faslı üzerine kurduğu plan tuttu. Ancak skora yansımadı. Burak ise, plan tutmasa da, Terim ondan memnun olmasa da hep skora yansıdı geçen sene. Dün ilk yarı itibarıyla tutan ama sonuç almayan bir plandı Amrabat.
Bir başka dev: Mert Günok
20’de Drogba, 40’ta Amrabat’ın kalenin neredeyse içinden yaptığı şutlarda Mert’in büyümesi, kaleyi küçültmesi onu ilk yarının bir numaralı kahramanı yaptı. 53’de Sneijder’in şutunda da inanılmazdı. Selçuk’un vuruşunda da. Ersun Yanal’ın Salzburg maçı sonrası “Türkiye’nin en iyi 3 kalecisine sahibim” demeci abartılı gelebilir. Ama kabul etmeli ki en az ikisi tam da öyle oynuyor. Golden sonra Muslera’nın da en iyi yabancı kaleci ödülünü tek başına aldığını söylemek lazım.
‘’%55 Galatasaray, %45 Fenerbahçe‘’
“İki takım da iyi hücumcu ama savunmada sıkıntılı. Bu şartlarda Galatasaray az da olsa önde görünüyor. Volkan bunu dengeleyebilirdi ama bugün yok. Şansların eşitlenmesi için Baroni-Emre’nin, Selçuk-Melo’ya denk durabilmesi gerek”
İki takım da son ciddi sınavlarına 8 yabancıyla çıktılar. İdeale en yakın 11’lerinin zorunlu durumlar dışında böyle bir yapıda olduğunu söyleyebiliriz. Şimdi 6 yabancı sahada olacak. Fenerbahçe; Webo-Sow-Kuyt, Galatasaray; Drogba- Sneijder-Burak’la hücumda fark yaratabiliyor. Galatasaray’ın Fenerbahçe’ye üstünlüğü orta sahası.
‘Selçuk-Melo temel omurga’
Selçuk-Melo ikilisi oyunu iki yönlü olarak oynayabilen temel omurga. Fenerbahçe, ne ideal orta saha yapısını oluşturabildi, ne de oyuncuları form durumu açısından ideal noktada. Meireles’in cezası, Emre’nin formsuzluğu iki yönlü oynayacak oyuncu sayı ve yapısında sorun çıkarıyor. Dolayısıyla Galatasaray’ın standart orta saha oyununu biliyoruz fakat Fenerbahçe için durum aynı değil. Üstüne Fenerbahçe’nin sağ koridoru her yönüyle dolduran oyuncusu Gökhan da yok. Bu durumda Sarı- Lacivertlilerin oyuna ortak olabilmesi ancak Baroni’nin Alexvari oyunlarından birini oynamasına, Emre’nin de yüzde 60’larda bir oyunla 70 dakika sahada kalabilmesine bağlı. Sonrasında Alper ya da Salih devreye girebilir. Sarı-Lacivertliler açısından bir diğer önemli nokta ise solbek tercihi. Hasan Ali bugünkü maç için Kadlec’den daha iyi bir tercih gibi duruyor. Çünkü Salzburg maçlarında oyuna giren bek konusunda Fenerbahçe sıkıntı çekmişti.
‘Sert bir oyun muhtemel’
Bunun dışında önemli bir diğer nokta da hangi ön liberonun oyuna daha çok girebileceği. Melo ve Topal muhtemelen stoperlerden kaynaklı boşlukları 3 oyuncuyla hücum eden rakipleri karşısında doldurmak için ön stopere dönecek. Bu oyunculardan hangisi oyun kurulumuna daha fazla destek verip oyuna girebilirse takımının hücum oyuncularını geri dönmeme rahatlığı verecek. Sert bir oyun olması da kolay bir tahmin, Alvez-Drogba, Sow-Hakan Balta, Emre-Melo eşleşmeleri kart vaadediyor. İki takım da eksik oyunlarda sıkıntı yaşar. İki çok iyi hücum ve sorunlu savunmanın karşılaşmasında Galatasaray çok az da olsa önde görünüyor.
‘Bol gol, bol kart bekliyorum’
Bol gollü ve kartlı bir maç bekliyorum. Şanslar Galatasaray yüzde 55, Fenerbahçe yüzde 45 diyebilirim. Volkan bunu dengeleyebilirdi. Ama yok. O zaman yüzde 50-50 ancak Baroni ve Emre’nin Selçuk ile Melo’ya denk durabilmeleriyle oluşabilir.
‘’Muhteşem üçlü‘’
Fenerbahçe’nin olağanüstü bir hücum üçlüsü var. Webo, Kuyt ve Sow bireysel olarak oyun bilgisi yüksek, kaliteli oyuncular. 3’ü bir arada sahada olduklarında bireysel performansları da ikiye katlanıyor. 5. dakikada yenik duruma düşmelerinin ardından işte bu makine orta sahada çok fazla destek almamalarına rağmen devreye girdi. Meireles’in golünde görgüsü, daha sonra Sow’un olağanüstü kontrol ve şutu; ardından da Webo’nun topu ayağından açmasına rağmen iyi pozisyon alan kaleciyi geçişi birinci sınıf işler. Evet Salzburg savunması öyle ‘ahım şahım’ bir organizasyona sahip değil. Ancak ne olursa olsun Fenerbahçe’nin hücum üçlüsü durdurulması çok zor bir makine.
Dün Fenerbahçe yine oyuna baskı yiyerek başladı. Salzburg en iyi yaptığı işi yaparak, Fenerbahçe’nin stoperlerinden başlayarak ön alan trafiğinde top kazanıp oyunu enine ve kalabalık bir şekilde hızla oynayarak Sarı-Lacivertli takımın kalesini zorladı. Topuz ve Kadlec istenen bek performanslarını ortaya koyamayınca Topal stoperlerin arasına girdi ve neredeyse üçlü savunma gibi oynadılar. Meireles sakatlanıp çıkana dek savunma hücum bağlantısını kuran adam oldu. O çıktıktan sonra Cristian biraz kayboldu ve Fenerbahçe’nin geri üçlüsü takımın geri kalanından koptu. Bunca orta sahaya rağmen burada istenen yapı bir türlü kurulamıyor. Genç Sloven oyuncu Kampl ve Mane’nin oyun etkinliği Alper ve Cristian’da kendini gösteremedi. Bu olmayınca da Salzburg maçın sonuna kadar baskıyla oynadı. Fenerbahçe ileri üçlüsüyle bu maçı başında kopardı. Ancak bir üst seviye için daha iyi bir orta saha organizasyonuna ihtiyacı var. Çünkü her zaman bu kadar çok çizgiden çıkaramayabilirsiniz.
Kadlec’den beklenen
Çek oyuncu, Gökhan Gönül’ün sol kanat versiyonu değil. Oyuna katkısı ancak Fenerbahçe rakip yarı alana yerleştiğinde kendini gösteriyor. Onun dışında sol bekten çok stoper. Kadlec, Gökhan Gönül sağ beke yerleştiğinde ve bütün kurguları kullandığında savunma güvenliği açısından önemli olacak. Ancak onun dışında net bir sol bek performansı beklemek mümkün değil. Bu şartlarda Hasan Ali formayı rahat alır.
Alves ve Volkan
Bu orta saha eksikliğinde Fenerbahçe’yi ayakta tutan, hücum hattı kadar Volkan’ın olağanüstü performansı ve Alves’in liderliği. Ancak Yobo’nun onlara aynı etkinlikte katkı yaptığını söyleyemeyiz. Ya performansı yükselecek ya da yabancı sınırlamasının da zorlamasıyla kulübede kalacak.
Salih’in yılı
Sarı-Lacivertliler’in bunca orta saha oyuncusuna rağmen iki yönlü futbolcu sıkıntısı devam ediyor. Tanrı vergisi bir basit oynama yeteneği olan; oyun görüşü yüksek Salih’in -eğer doğru adımları atarsa- bu takımın değişmezi olması kaçınılmaz. Salih büyük bir yıldız olacaksa bu yıl olacak.
‘’Hiç zor değil‘’
Fenerbahçe, Salzburg deplasmanında ilk 65 dakikada yaşlı bir takımdı. Son bölümde ise tecrübeli bir takım. Bazen gerçek işte böyle aynı 1.5 saat içinde bambaşka yüzlerini ortaya koyuyor. Bu durumu belirleyen iç ve dış etkenler var.
-Dış etken Salzburg’un bu zamana kadar özellikle Avrupa’daki hiçbir rakibinin sergilemediği bir baskı oyunuyla maça başlaması oldu. Yaş ortalaması düşük, enerjik ve güçlü yönü hücum alanında hareketli ve kalabalık bulunmak olan rakip Fenerbahçe stoperlerine baskı yaptı. İki katmanlı, stoperlere onlardan pas alacak orta saha oyuncularının arasına girerek pas bağlantılarını kesmeye çalıştılar ve bunu başardılar. Tabii ki bu aşılamayacak bir oyun değildi. Aşılamamasının sebebini iç etkenlerde aramak lazım.
Tamamı merkez ağırlıklı
Yapısal etkenle başlayalım: Fenerbahçe’nin 11 oyuncusunun tamamı merkez ağırlıklı oyunculardı. Kadlec kağıt üzerinde bir sol bek olsa da oyunu enine açıp çizgiyi sürükleyebilecek hareketli biri değil. Topuz için de benzer şeyler söyleyebiliriz. Doğaçlama oynayan, yürekli, enerjik ama şekillendirilmemiş bir yetenek Mehmet. Gökhan Gönül’ün yaşamsal rolünü üstlenip oyunu enine ve boyuna açabilme becerisinden yoksun. Kuyt ve Alper de çizgide rahat eden oyuncular değil. Dolayısıyla Fenerbahçe aslında bir merkez takımıydı ve rakibin oyunu hücum alanında geniş kullanma becerisini karşılamak zor oldu.
Yanal 4-1-4-1 oynamayı tercih ediyor. Sow ve Kuyt’la bu oyunu oynarsanız, bu oyun, otomatikman hücum yönünde 4-1-2-3, yani tek çapalı bir 4-3-3 olur. Ama Sow ve Gökhan yoksa oyun daha çok
4-4-1-1’e yani bir 4-4-2 varyasyonuna yaklaşıyor. Çünkü Alper an itibarıyla çizgiyi de kullananan bir hücum oyuncusu özelliği sergileyemiyor. Sonuç olarak Fenerbahçe merkezde oynayan bir 4-4-2’ydi aslında.
Savunma disiplini
Böyle bir oyunda baskı yerken oyunu enine açabilmek zor. Hem orta saha oyuncularının top alması zor hem de aldıklarında markaj alanı dışında uygun durumda pas opsiyonu yok. Emre’nin hiç hazır olmayışı da buna eklenince durum Salzburg için hiç de yorucu olmayan sürekli bir baskı oldu. Fenerbahçe içinse alanı kapamak dışında pek bir şey yapılamayan bir 65 dakika. Topal çapa olmaktan 3. stoper olmaya döndü. Volkan’ın iyi oyunu ve geçen seneden en büyük kazanım olan savunmada disiplinli yerleşimle skor tutulabildi. Oyuna ortak olmaksa mümkün olmadı. Salzburg’un golünden sonra. Yine iç ve dış etkenlerle bu kez tecrübeyi konuşturabildi Sarı-Lacivertliler.
- Salzburg
ön alan presinden kontratak önceliğine döndü. Fenerbahçe stoperleri rahat top alıp verdi. Topuz ve Kadlec rakip alana geçip pas durağı olmaya başladılar. Sow tehdidi, hücum alanını sola doğru genişletti. Ve asıl önemlisi Emre çıkıp Cristian sahaya gelince baskısız oyuna dinç bir giriş yapabildi. Buradaki büyük başarı topa sahip olup ceza sahası çevresine yerleşmekten ziyade, topu hep iyi kullanıp kademeyi de kaybetmeden kontra yememek oldu. Hem de Salzburg, hızlı hücumcularını oyuna almışken.
Golle gelen
Fenerbahçe bu oyunla son dakika golünü bulunca resim tamamen değişti ve tecrübe kazanmış oldu. 1-0’lık skor Fenerbahçe’yi Avrupa’da zirveye yaklaştıran kontrol oyununu ikinci maçta manasız kılabilirdi. Şimdi yine eldeki en büyük silah bu. Moral yönüyle de rakip üzerinde büyük bir baskı yaratıldı. Çünkü ligde 2 maçta 10 gol atıp 65 dakika rakibe pozisyon vermeden baskı kurmalarına rağmen istediğini alamayan bir genç ekibin toparlanması, yılgınlıktan çıkması kolay olmaz. Dolayısıyla Fenerbahçe’nin en büyük sıkıntısı olan stoperlere baskı halinde oyun kuramama riski çok düşük. Salzburg benzer bir ön alan baskısıyla oyuna başlamak istese dahi aynı mükemmellikte uygulayamaz. Buradaki kritik nokta o baskıyı hemen kırabilmektir. Yanal özellikle savunmadan çıkışta oyunu enine açabilen ve en az 2 pas opsiyonu yaratabilen bir oyun planı yapabilirse, Salzburg’un sevmediği yer olan orta sahaya topu geçirebilirse sorun
kalmaz. Fenerbahçe her ne kadar hazır olmasa da bunu yapabilecek tecrübeye sahip ve bunun altında kalacak kadar da yaşlı değil. Geçen senenin geleneği ve alışkanlığı turu çok rahat geçmeli.
‘’Volkan tuttu Baroni attı‘’
Ersun Yanal’ın kadro seçiminin anlattığı bir şey var. Savunma kanatlarında oynayan Topuz ve Kadlec de dahil olmak üzere hiçbir çizgi oyuncusu sahada yoktu. Bu merkez öncelikli bir takımdı. Ersun Yanal planını orta alanın merkezini kullanan 4-1-4-1 üzerine yapmıştı. Bu tip bir oyunda temel faktör, orta 4’lünün işleyişidir. Mutlak topa sahip olmaları gerekir ve top çevirme hızıyla, pasla rakip alana yerleşerek pozisyon bulunur. Ancak Emre ve Alper topa sahip olup onu sakin kullanmak konusunda eksik kaldılar.
Meireles ayakta kaldı
Topal’ın görevi savunmayı tamamlamaktı, işini yaptı. Kuyt ise teknik yetersizlikten arkadaşlarına yardım edemedi. Bu görevde ayakta kalabilen tek isim Meireles’ti. Webo ve Alper’le zaman zaman pas bağlantılarına girmeye çalıştı. Ancak Salzburg’un yoğun baskısı, onu da zorladı. Bu tip bir oyunda ortaya çıkan Fenerbahçe’nin ilk şutu da 54. dakikada bulabilmesi oldu, o da 25 metreden. Topa sahip olamadıkça Salzburg’un presi arttı, ceza sahası çevresine yerleştiler ve Alan’la golü bulana kadar Sarı-Lacivertliler’i bunalttılar. Bu bölümün kahramanı tartışmasız Volkan’dı. Skora direkt müdahale ettiği 4 pozisyonun en önemlisi 46’da uzayarak çıkardığı inanılmaz toptu. Açık söylemek gerekirse Sow oyuna girip, Fenerbahçe golü yiyene kadar geçen senenin çok uzağında bir oyun oynadılar. Kritik değişiklik, kariyerinin en kötü oyunlarından birini oynayan Emre’nin oyundan çıkıp, Baroni’nin girişi oldu.
Salzburg geri çekilince....
Salzburg’un skor avantajıyla geri çekilmesiyle Fenerbahçe orta sahada pas yapmaya başladı. Kadlec biraz oyuna girdi ve Sow şut denemeye başladı. Fenerbahçe kalabalık bir şekilde ceza sahası içerisine yığıldı. Salzburg’un kontrataklarının bekledikleri etkiyi yapmaması, Fenerbahçe’nin topa sahip olabilmesindendi. Bu bölümde Sow ve Webo ile erken bir sayı da bulunabilirdi. Ancak turu dengeye getiren sayı bu tip dramaların başrol oyuncusu Baroni’den geldi. O penaltının başına gidebilmek, geçen seneki hikayeler göz önüne alındığında kolay değil, büyük bir cesaret ister.
Yaş ortalaması yüksek oyun değil
Fenerbahçe’nin sahaya çıkan ilk 11’inde 7 oyuncu 30 yaş ve üzerinde.Bu yaş ortalaması için fazla ham, olgunluktan uzak bir oyun vardı. Halbuki bu tip bir yaş ortalamasından tecrübe, sakinlik, topa sahip olma, topu koşturma beklenir. Bu şimdilik yoktu.
Gökhan’ın yokluğu
Gökhan Gönül sadece Fenerbahçe’nin sağ beki değil, orta saha organizatörlerinin de başında geliyor. Geçen sene Avrupa’daki önemli başarının mimarlarından biri oydu. Hem defans hattının organizasyonu onun görevlerinden biriydi hem orta sahanın aklı olabiliyordu hem de hücumun yıpratıcı bir parçasıydı. Onun kanadını kontrol eden rakip hücum ve savunmalar, Benfica dışında asla oyunlarını tam olarak sergileyemediler. Gökhan olmayınca Fenerbahçe sadece savunmadan kaybetmiyor, çok eksiliyor.
Fenerbahçe’nin en sevmediği oyun
Sarı-Lacivertliler geçen yıl Avrupa yolculuğunda ikinci Benfica maçına kadar hiçbir rakibinden kendi savunmasına baskı yemedi. Rakipler hep kontrollü, Fenerbahçe hücum hattını ciddiye alan orayı merkez kabul eden oyunlar oynadılar. Fenerbahçe savunması da kolaylıkla top çıkarabildi. Salzburg ise PSV maçından çektiği kopyayla Fenerbahçe’ye erken pres yaptı. Sarı-Lacivertliler geçen sene ligde oynadığı bu tip maçlarda hep zorluk çekmişlerdi. Dün de golü yiyene kadar organizasyonları hep eksik kaldı.
‘’Açamadılar‘’
Onların bu durumu da savunma kanatlarını. Bu durum Eboue’nin hücuma bir kez katılmasına, Riera’nın buna hiç kalkışmamasına yol açtı. Bu normal. Çünkü rakip hızlı hücuma dayalı oyunculardan kurulu bir takım ve tedirgin bir savunma anlaşılabilir. Hücum merkeze sıkışınca Napoli’nin istediği tarz bir oyun oldu. Drogba ve Sneijder’in birer şutunda Rafael’in ekstra performansı skoru etkiledi. Bu tip bir oyunda beklenti Selçuk-Burak ikilisinin deliciliği olabilirdi ama Selçuk hücum aksiyonlarına katılacak bir rahatlığa hiç kavuşamadı. Burak da eski ofsaytlı günlerindeydi.
İkinci yarıda Amrabat’ın oyuna girişi attığı golden bağımsız olarak hücum alanını genişleterek katkı sağladı. Napoli savunması için kontrol edilmesi gerekli alan büyüyünce Galatasaray oyuna hakim oldu. Çoklu değişikliklere kadar maçta istediğini nispeten yapabilen Sarı-Kırmızılılardı. Ancak çoklu değişiklikler başlayınca takım disiplini dolayısıyla yorumu zorlaştı. Çünkü her ne kadar istenen seviyede olmasa da Selçuk ve Melo’nun olmadığı bir orta saha takımı 2 gömlek aşağı indiriyor.
İyi ve kötü: Riera
Albert Riera, Galatasaray’ın en garanti oyuncularında biri. Rakip kim olursa olsun tahmin edilebilir standart bir performans sergiliyor. Topu oyun sokmakta gayet iyi. Karşıdan gelen akınlarda yer almada iyi olsa da hamlelerinde karta her zaman yakın. Ancak asıl sorun çaprazdan ya da ters kanattan gelen toplarda boy avantajına rağmen stopere dönmekte sorun yaşamaya devam etmesi. Yenen golde Pandev’i, Dany ile birlikte sıkıştırmaları lazım. Ancak o çok uzak kalıyor. Bu seviye için çok basit bir gol. Riera, pozisyonunu korumak istiyorsa bunu öğrenmek zorunda.
Sneijder oyunda Selçuk değil!
Sneijder’i tahtada nereye yazarsanız yazın oyun anlayışı gereği santrfor arkasına meylediyor. Dün savunmasına en geride yardım ettiği anlar var. Geçen senekinde çok daha fazla oyunun içinde olduğu kesin. Daha sağlıklı ve konsantre duruyor. Bu kesin. Ancak Melo’nun hamlığı ve onun varlığı Selçuk’u çok açık bir şekilde etkiliyor. Selçuk geçen yıl 4-1-3-2’de solda da var olabildiğini göstermişti. Dün ise biraz kayboldu. Yüksek tempolu çalışma, çok maç, sıcak hava vs. sebebin ne olduğunu bilmek mümkün değil ama dünkü bildiğimiz Selçuk değildi. Ama bu Selçuk’un bile yokluğu çok şey demek.
Chedjou ve tandem
Chedjou’nun uyum sağlayamadığı savunmadaki tandem anlayışı değil, önden alamadığı destek daha çok. Galatasaray’ın kalabalık hücum takımının arkasına atılan toplarda savunmanın önde desteklenmesi şart. Çizgi halinde yakalanıldığında tek hamlelik bir savunma ortaya çıkıyor. Halbuki geçen sezonun ikinci yarısında Melo yükselen formuyla buna izin vermiyordu. Brezilyalı’nın kendine gelmesi Chedjou’nun da formunu bulmasına yardımcı olacak.
‘’Cardozo ve Yanal planı‘’
Fenerbahçe, Aykut Kocaman’ın ligde istediği sonucu vermeyen ama Avrupa’da ve Türkiye Kupası’nda tarihinin en iyi neticesini yakalayan bu startejiyle Avusturyalılar’ı geçer. Yanal da bunu yapabilir. İşte Yanal’ın ikilemi burada başlıyor. Çünkü geniş planda ondan istenen bu değil. Onun Gençler’le zirveye çıkan, basketboldan esinlendiğini açıkladığı oyunu ligde Fenerbahçe’nin peşine düşmesi gereken oyun. Bu oyun aslında Yanal’ı Avrupa’da da başarıya taşımıştı. 2003’de Avrupa’nın en iyi takımı Valencia’yı o sahnede yenen tek hocaydı ve turu uzatmada kaybetmişti. Fenerbahçe taraftarının onu istemesinin temelinde de o sene vardır. O yıllarda onu çok isteyen taraftar özellikle İnönü ve Kadıköy’de kupa maçlarıyla zirveye çıkan hücum futboluna hayran olmuştu. Ancak şu bir gerçek ki, Yanal’ın yaşadığı Milli Takım travması onu bu oyundan vazgeçirdi.
Yanal’dan, açıklanmasa da içten içe beklenen özellikle ligde Kadıköy’de o eski startejinin yeni bir versiyonla sergilenmesi.
Yüksek heyecan ve fizikle saldıran bir Fenerbahçe. Çünkü Yanal’ı meslektaşlarından ayıran 2004’e kadarki cv’si. Aziz Yıldırım’ın onda israr etmesinin, taraftarın ona güvenmesinin sebebi bu.
Bu oyun bir diziliş tercihiyle açıklanamaz. Bu, bir strateji tercihidir. Oyunu ceza sahası çevresine, hemen, icap ettiğinde uzun toplarla götürüp, orada kalabalık oyunla ikinci topları kapıp az pas sayısıyla pozisyona ve gole ulaşmaya dayalı bir plan. Bu, dizilişle açıklanacak bir iş değil. Bu oyunda Holmen, Alper ve Raul gibi oyuncuların katkısı anahtar. Dönen topları kapıp oyuna sokmada yüksek istatistik yakalayan bu oyuncular temeldir. Ancak asıl temel, oyunu üzerine kurabileceğiniz, hem pivot özellikleri olan hem de orta saha tarafından sürekli beslendiğinde dar alanda da iş yapabilen, kıvrak ve ani şutlar çıkarabilen bir santrafor. Cardozo tam da bu adam. Yani Ersun Yanal’ın erken dönem oyununu bir üst düzeye çıkarabilecek ideal isim Paraguaylı. Fenerbahçe’nin ligde aradığı işte bu strateji ve buna uygun çok yönlü bir santrfor. Ve onlardan çok yok...
Avrupa ise başka... Orada tutmuş bir Kocaman planı var.
Hadi canım sen de!
Çok eski değil, daha dün: Anlı şanlı efsane teknik direktörler, kovdurmak için gazetecileri bizzat patronlara şikayet ettiler mi? Evet, tabii ki...
Kulüp Şube Sorumluları’nın bazı kulüp muhabirlerini boykot edip aylarca tesislerine almadığı, böylece partonlarına ‘bunları atın!’ dedikleri oldu mu? Hem de nasıl evet!
Büyük başkanlar, efendi başkanlar, efsane başkanlar spor servisi basıp muhabir kovdurmak için çalıştı mı? Ohooo! Hem de kaç kez.
Tertemiz başkanlar, bizzat patronları arayıp kendi yorumcularını işe aldırmak için baskı yaptı mı? Hiç şüpheniz olmasın!
Bazı teknik direktörler kaybedilen maçlar sonrası muhabirleri bir yere kıstırıp ‘hepinizi bitireceğim ulan’ diye tehdit etti mi? Daha çok yeni...
Şahane teknik adamlar “O adam gelirse oyuncumu röportaja vermem” diyerek “O adamı istihdam ettiğiniz sürece size konuşmayacağız”ı ima etti mi? Etmez mi!
Peki hiçbir medya kuruluşu bir sporcuyu kovdurdu ya da kadro dışı bıraktırdı mı? Hadi canım sen de!
İstediği röportajı yapması bile mümkün olmayan, sporcuya, yöneticiye ulaşamayan bir medyadan bahsediyoruz. Sporcunun gazeteciye hareket çekmesine rağmen ödüllendirildiği bir düzende, kabloların kesilip yayınların öldürüldüğü bir ülkede...
Taraftarın gazeteciye 30 bin kişi ana avrat küfretmesine, yöneticilerin gülerek, dalga geçerek destek verdiği bir düzende. Hadi canım sen de!
3.4 milyon
U-20 finalisti, Dünya Kupası 4’üncüsü. Son Güney Amerika Şampiyonu. FIFA sıralamasında 12. 1970’e kadar kazandıkları iki şampiyonluk ve iki 4.’lüğü ister sayın ister saymayın. Tarihe yayılmış 7 Copa America’yı da ve 8 Libertadores’i de... Hepsi bugün 3.4 miyon nüfuslu bir ülkeden çıktı. Nüfusun en kalabalık olduğu kesim 15-19 yaş arası. Sonra 10-14 yaş, ardından 20-35 yaş arası.
Uruguay bizim gibi genç bir nüfus yani. Nüfus büyümesi ise bizden düşük. Ve İzmir’den nüfus olarak dar. İzmir ise Süper Lig’de bile yok. Biz daha yabancı sınırını tartışaduralım.









































