‘’Kocaman dönebilir‘’
Arsenal’i illa yeneceksin diye bir kaide yok. Sonuçta bu işin favorisi onlar. Daha 4 ay önce bu Fenerbahçe’nin, Arsenal’in şu anki kadrosundan daha iyi bir Benfica’ya neler yaşattığını biliyoruz. Belki deplasmanda eksik oyuncular olmasa tur biletini kapıp finale çıkacaklardı. Kadronun iskeleti aynı durumda. Büyük bir değişim yok. Bir takım 4 ayda nasıl bu kadar düşebilirki, bunu araştırmak önemli. Fenerbahçe’nin 1 numaralı problemi kadrosu. Takım mühendisliğinde veya kadro mühendisliğinde bir problem var. 4 stoper, 3 santrfor ve 3 defansif orta sahayla oynamanın üzerine bir taktik oluşturmak kolay bir olgu değil. Bir ön libero ile oynayabilirsin. Nasıl oynarsın? İki kanadın çok çıkıyordur. Fakat Fenerbahçe’de iki kanat neredeyse hiç çıkmıyor.
Ön liberoya ne gerek var!
Aykut Kocaman gelebilir gibi duruyor. Fenerbahçe ona kapılarını kapatmamıştır. 3 Temmuz sürecinde gösterdiği duruşla fark yarattı. Çok başarısız dönemlerde de, Avrupa Ligi’nde yarı finale çıktıklarında da taraftarlar hep arkasında durdu. Her zaman kredisi vardır...
Kadlec 90 dakikada belki 2 defa çıkmıştır. Gökhan zaten hazır değildi. Bekir ise 1 ya da 2 defa... Çizgiye inmekten değil sadece yarı sahayı geçmekten bahsediyorum. Bu kadar çıkacaklarsa; o zaman ön liberoya ne gerek var. Orta sahaya da ofansif oyuncu alırsınız. İki kanadınız ileri çıkıyorsa ön libero savunmanın arasına girer, gerisi 3’lü savunma gibi olur. Bu işin matematiği, geometriği budur. Ama yok, herkes defansif oynuyor. Bir de deniliyor ki, hücum ağırlıklı oynuyor Ersun Yanal. Atak yapmadan hücum futbolu mu oynanır! Bu kadro ile hücum ağırlıklı oynanmaz. Fenerbahçe’nin driplingle ilerleyebilecek oyuncu sayısı çok az. Kanat oyuncuları hazır olana kadar bu oyun sistemi zor gerçekleşir.
Kontratak oynayacaksa...
Orta sahada bunu Salih yapabilir, o da hazır değil. Alper’in de zamana ihtiyacı var. Meireles, Emre, Selçuk ve Mehmet Topal’dan bu tarz oyun beklenemez. Fenerbahçe her iki kanada destek çıkmaları için Arsenal maçına Caner ve Alper’le oyuna başlayabilirdi. Emenike’yi de tek forvet olarak sahaya sürebilirdi. Madem bu kadar blok halinde defansif oynayacaksın; bunu gerçek yapabilenlerle yap, Mertesaker’in üzerine bomba gibi Emenike’yi sür. Ya da Sow-Emenike ikilisini... Madem kontratak yapmak isteyeceksin ki, o zaman hızlı adam geçebilen oyuncularla, orta sahada kavga edebilenlerle bunu yapmak daha mantıklı olabilirdi. Ersun Yanal şu an kolay durumda değil. Çünkü onun Aykut Kocaman kadar kredisi yok. Kocaman Fenerbahçe efsanesiydi. Taraftarın büyük bir çoğunluğu onun arkasında durdu. Çok başarısız dönemlerde de durdu, yarı finale çıktıkları zaman da... Aykut Kocaman 3 Temmuz sürecinde gösterdiği duruşla fark yarattı. Tabii ki Ersun Yanal’ın bu kadar kredisi olması beklenemez. Ersun hoca bir an önce kazanmaya başlamalı.
Onlar mutlaka oynamalı
Fenerbahçe’de Alper ve Holmen’in direkt olarak oynaması lazım. Bu iki oyuncu geçen sezon ligin top kapma rekortmenleri. Fenerbahçe’nin ribaunt alması gerekir. Takımın bugünkü orta sahasıyla çalışma ihtimali yok. Bugünkü orta saha oyuncularıyla bu iş olmaz. Ersun Yanal önde oynamak istiyor. Topu ileri atman gerekiyorsa at; alamıyorsan orada bas ve topu geri al. Bunu en iyi yapabilen en iyi 2 oyuncu elinde. Alınma sebepleri de bu zaten.
Kadlec gerçeği!
“Ersun Yanal’ın genel olarak kadro yapısından memnun olmadığını düşünüyorum. Çok net olarak da bu belli. Kadlec, Aykut Kocaman döneminde kadroya katıldı. Ersun hocanın isteği doğltusunda alınmadı. Kadlec konusunda şöyle bir mantık yürütülmüş olabilir: Gökhan çok ileri çıktığı, Kadlec’in de stoper özellikleri olduğu için geride kalıp arkadakilere destek olarak işe yaraması. Aykut hocanın oynattığı oyunda Kadlec faydalı olabilirdi. Bugün oynanan oyunda şu anda uymadığı görülüyor.
‘’Bunun adı dağılmak‘’
Ersun Yanal maç başında oyuncularına 0-0’da kalın demiş. Kısaca böyle özetlenebilir. Mümkün olduğunca geniş alanda top yapın. Ritmi düşürün. Kaptırınca erken faul. Olmazsa herkes topun arkasına. Bu oyunda Bekir ve Kadlec gibi stoper özellikli iki bek olunca Topal’ın da yardımıyla ceza sahası içinde Giroud ve onu besleyenler için hayat zor oldu. Fenerbahçe geçen senenin ana fikriyle başladı yani oyuna ve ilk yarıda da bu edilgen ama risksiz oyunu sürdürdü. Pozisyon bulamadan, pozisyon vermeden.
***
4 stoper ve 3 santrforla belirgin, bildik bir dizilişle oynamak mümkün değildir zaten. Bu tip bir strateji sizi var edebilir. Ancak Yanal nedendir bilinmez planı ikinci yarıda değiştirdi. Belki rakibin savunmada kağıt üzerinde zaaf yaşamasından. Skoru dengede tutan plan değişince kule çabuk dağıldı. Çünkü Fenerbahçe reel iki yönlü bir 4-3-3’le oynamak istedi. Hazır olması mümkün olmayan Gökhan, bu kez geri dönmeyen Sow ve Webo’yla Arsenal’in alameti farikası hemen kendini gösterdi. Kanatta yerden ayağa ve hızlı... Gol böyle geldi. İlk net pozisyonda.
Sonra oyunun boyu uzadı. Arsenal’in becerikli orta sahası ve direkt oyunu çok iyi bilen kanatları çalıştı. Çok değil ama yetti... Çok az çabayla orta sahada iyice yorulan Fenerbahçe, Konya’da yaşadıklarının daha fenasını yaşamadıysa rakibin asla iştahını artırıp arsızlık yapmamasından. Kocaman, Young Boys maçından sonra söylemişti. Aynısı 3 yıl sonra yaşandı, “Fenerbahçe orta sahada şeffaftı.”
Emenike ve Alper
Halbuki rakip için aynı bezdirici oyuna, en azından Emre yorulana kadar devam etmek mümkündü. Sonra Alper ve Emenike’yi oyuna almak hem sağlam oyunu bozmamayı, hem de rakibin savunma zaaflarından biraz daha fazla yararlanmayı sağlayabilirdi. İki driblingli oyuncu aynı oyunda daha etkili olabilirdi. Ersun Yanal yoldan çabuk döndü. Büyük bir strateji hatasıydı bu.
Kaybolan bir gelenek
Fenerbahçe’nin bir hızlı hücum geleneği vardır. Geçmişten bugüne. Hızla alan boşaltıp giden oyuncular ve pasörleri. Bir kontratak geleneği. Rıdvan’la son olarak Tuncay ve Serhat’la, Anelka’yla... Bugün bu yok. 3 yıldır yok. Kuyt topu ayağına alıyor koşusu yok, detsek yok, geri basıyor. Hep aynı resim. Böyle olmaz. Olmuyor.
Sorun takım mühendisliğinde
Problem Fenerbahçe’nin hazır olup olmaması değil aslında. Bu bir sebep tabii ama direkt bu değil. Mesela birinci sol bek ve ikinci sağ bek yok. Orta saha kanadı hiç yok. Öte yandan birinci sınıf 3 kaleci var. 3’ü sahada olan 4 santrforu da... Defansif orta sahaları var. Hücumcu orta sahası güvenilir değil. Takımın mühendisliği sorunlu. Ve geçen seneki yarı final bunun üzerini örttü. Top yekun bir değişim şart.
‘’Arsenal'e değil Villa'ya bak‘’
Arsenal-Aston Villa maçını izleyenler Şampiyonlar Ligi gediklisinin, Wenger döneminin en zor ve formsuz virajlarından birinde olduğunu görmüşlerdir. Eksiklerin bol olduğunu... Bazı mevkilerde bu seviyede alışkanlığı olmayan oyuncularla idare edildiğini... Asıl önemlisi Wenger’in bildik tempo oyununun çok gerisinde olduklarını. Villa, maçı 2 penaltıyla kazandı... Ve tüm risklerin alındığı son dakikalarda bir kontrakla. Kötü oyuna rağmen ikinci yarıda Rosicky’nin iki kez kaleciyle karşı karşıyada çok kötü vurmasıyla oyunu ele alamadıklarına da şahit olmuşsunuzdur. Bütün bunlar önemli verilerdir. Ancak bakılması gereken bu değil. O oyunda bakılması gereken Aston Villa’nın ne yaptığı. Villa özellikle orta sahada Arsenal’in oyun kaynağına dayak attı. Oyun sertliğinin özellikle hakemler tarafından İngiltere dışında hiçbir ülkede kabul edilmeyecek seviyeye çıktığını görmek lazım.
Villa’ın fiilen 4-1-4-1 olarak sahaya yayılan 11’inin yaptığı dar alan presinin Ramsey, Rosicky ve Wilshere’e yaptığı olağandışı sert baskının oyunu neredeyse Türkiye tipi bir itiraz seviyesine çıkardığını ve bu futbolcuların nasıl sinirlenip kontrollerini kaybettiklerini görmüş olmalıyız. İşte burada Arsenal’i değil Villa’yı konuşmak lazım. Fenerbahçe bu seviyede sert bir orta saha yapısı kurabilir mi? Onun ötesinde 2. ve 3. gollere sebebiyet veren akınlardaki hızlı hücumları Sarı-Lacivertliler yapabilir mi? Konya maçının ikinci yarısında Aykut Kocaman’ın tabiriyle şeffaflaşan orta saha 3 günde bu seviyeye çıkabilir mi? Bunun için yapılması gereken ya ezberine dönmektir ya da ezberini tamamen bozmak. Yani ya geçen seneki kontrol oyunuyla oyun temposunu düşürmek ya da Kocaman’ın öndeki 3’lü üzerine kurduğu sistemi tamamen yıkıp, gerçek tek ya da çift santrforlu
oyuna dönmek.
Bu nasıl olur?
Emenike-Sow ikilisi’nin arkasına Topal, Meireles, Emre, Alper dörtlüsüyle nispeten alan paylaşımında bölgeleri daraltan bir oyuna geçmek mümkündür. Ya da Kuyt-Emenike ya da Sow’dan birisinin yerine oynatıp daha da yoğun bir orta saha kurmak. İdeali bu mudur bilmiyorum. Ama bir Villa’nın yaptığına bir Konya’daki ikinci yarıya baktığımda gördüğüm bu...
Holmen de Holmen
Son olarak hatırlatmakta yine fayda var. Holmen ne acayiptir ki, şu anda en çok ihtiyaç duyulan adamlar listesinde Gökhan Gönül’le ilk sırada olan adam. Fenerbahçe, Gökhan sonrası, Holmen, Alper ve Meireles’i sahaya sürmek zorunda. İster arkalarına Topal’ı koyun, ister ön tarafa bir 10 numara alın.
Şarttır. Mutlak şarttır.
Milli takım iş değil
Her insan günde 6-8 saat aktif performans göstermek mecburiyetinde artık. Geleneksel tarımda yılda 40 gün çalışılır misal. Modern tarımda öyle değil.
Tribünde maç izlemek bir iş değildir. Hazırlık belki olabilir. İşse de ‘scout’ların işidir bu. Oyuncu takip etmek için görevlendirilmiş her kulübün adamları vardır. Daha da önemlisi teknik/taktik, performans analizleri yapan kurumlar mevcuttur. Bilgi sonsuzdur. Parametreler sınırsız. Ölçülmesi gereken, bir kişinin maç izleyerek toplayacağından çok ama çok fazladır. Dolayısıyla halihazırdaki milli takım teknik direktörlüğü işi ya da seçicilik başlı başına bir temel görev olamaz. Bu bir yan iş olabilir... Ayrıca...
1-Sahada aktif iş yapan, tribünde olandan her zaman avantajlıdır. Kendi oyuncularınızın ciğerini bilmekle kalmazsınız. Rakipleri karşısında ne durumda olduklarını bilirsiniz. Onları o durumda zorlayanları da. Tecrübeleri net, sağlamdır.
2-Teknik direktörlük bir form işidir. Sürekli çalışma, istim üzerinde olma avantajdır. Oyuncu kadar olmasa bile sahada, soyunma odasında olmak sizi sıcak tutar. Bugünkü yapısıyla milli takım teknik direktörlüğü insanı soğutur. Reel dünyadan koparır. Formdan düşürür. Paslandırır.
Profesyoneli hep sahasında tutmak gerekir. Milli takım teknik direktörü, liginde iddialı bir takımın başında, sıcak olmalıdır. Diyelim ki Avcı yarın kazandı. Söylesenize marta kadar ne yapacak? Kendini yemekten başka. Bugünün dünyasında böyle bir iş yok. Milli takım hocası kulüp de çalıştırmalıdır.
16 Ekim’de Macaristan’a kaybettiğimiz maçtan önce yazmıştım yukarıdaki yazıyı. Daha doğrusu yıllardır yazarım, en son o gün yazmıştım demeli. Bugün Abdullah Avcı ve Fatih Terim isimlerinden bağımsız olarak tekrar edeyim dedim. Evet, belki bütün dünyada uygulanıyor bu sistem ama bugünün şartlarına uygun değildir. Mourinho, farklı kaybettiği bir Barcelona maçından sonraki toplantısında “Keşke yarın hemen yeni bir maça çıksak” demişti. Bu, her profesyonelin aklının nasıl çalıştığını gösteren harika bir cümle aslında. Milli takımda resmi maç aralığı 10 aya kadar çıkabiliyor. Böyle bir meslek yok. 10 ay reel hayata bağlanmadığınız bir işte en azından oyun pratiğini canlı tutmak olanaksızdır. Yaptığınız ve sonradan farkettiğiniz önemli bir hatayla 3-5 ay cebelleşmek akıllıca değildir. Bugünün hızlı dünyası, böyle bir iç dünya hesaplaşmasını kaldırmaz.
“E! bütün dünya böyle yapıyor” diyebilirsiniz. Bütün dünyanın yanlış yaptığı 10 şeyi, ben de, siz de hemen çabucak sayabiliriz. İlla Milli Takım’ın başına Terim geçsin demiyorum. Tabii bu işi yapacak değerli isimler var. Ama kim geçecekse başa, kulüp de çalıştırsın diyorum.
‘’Tercihler tartışılır‘’
Selçuk’un sakatlanarak oyundan çıkışı bir mecburiyet. Ama yerine Erman Kılıç’ın girişi oyun okuması anlamında ciddi bir hata. Muhtemelen Sneijder’in, Selçuk’un rolünü üstlenebileceği, Erman’ın da hücuma dönük oynayacağı düşünülmüş olmalı. Ancak sahada olan bu değildi. Sneijder’in meziyetleri farklıSelçuk topu vücudunu kullanarak ya da paslarla tutabilen, orta saha üstünlüğünü tek başına sağlayabilen oyuncu. Sneijder’in başka özellikleri var. Selçuk eksildikten sonra oyunu değiştiren bir başka adam da Muhammet Demir oldu.
Yanlış değişikliklere rağmen...
Attığı olağanüstü gol bir yana, Galatasaray savunma ve orta sahasını neredeyse tek başına meşgul ederek oyunu kurabilmelerini engelledi. Eğer Galatasaray dün 3 puanı alabildiyse, bu ilk yarıdaki iyi oyunu ve son bölümdeki değişiklik yanlışlarına rağmen varolan şansıylaydı.
Burak Yılmaz değil, Drogba çıkmalıydı
Drogba önemli oyuncu. Son dakikalardaki Antep baskısında stoper gibi çıkardığı iki kafa topu bile büyük katkı. Zaman zaman saha içinde herkesin nerede durmaları gerektiğini gösteriyor. Ve saha içindeki teknik direktör gibi davranıyor. Ancak maçın sonlarına doğru Burak’ın oyundan çıkması iki yönde Galatasaray’a zarar verdi. Sneijder tek pasla savunma arkasında gol pozisyonu yaratabilen bir oyuncu. Defans arkasına koşu yapabilecek, dün olduğu gibi bununla penaltı alabilecek, oyunu koparacak Burak’ı sahada tutmak varken Drogba’yı fiziken zorlamak hem takıma hem de bu iki oyuncuya yaramadı. Drogba’nın adalesindeki sakatlık ciddi gibi gözükmese de Burak’ın çıkışının hem onu hem takımını zorladığı açık.
Chedjou ve Muhammet Demir
Galatasaray’da dün Melo ve Eboue’nin yardımlarıyla en az 3 kişi çok iyi geri döndü. Melo’dan ve Hakan’dan aldığı yardımla yeni stoperi de nispeten daha alışmış bir performans sergiledi. Bunu değiştiren, Selçuk’un oyundan çıkması ve Muhammet Demir’in oraları karıştırmasıydı. Antepli oyuncunun attığı olağanüstü golün dışında Chedjou’dan sıyrılarak altı pas içinde yaptığı vuruşun Muslera’da kalışı onun için büyük şanssızlıktı. Bülent hoca herhalde 90 dakika hazır olmadığı için onu kulübede tutmuş olmalı. Yoksa o sadece Gaziantepspor’da değil, sahadaki en komple oyuncuların başlarında geliyor.
Direkt hücumda mükemmellik
Galatasaray’ın bulduğu ilk gol Klopp ya da Mourinho tarzı direkt kaleyi düşünen hızlı hücum organizasyonlarının harika bir örneği. Drogba’nın Burak’ı hızlı bir şekilde görüşü, onun içeriye hamle yapan Sneijder’e topu mükemmel zamanlamayla bırakışı ve Hollandalı’nın kale içindeki Selçuk’a yaptığı ortanın gol oluşu yarının futbolunun şahane bir örneği. Bir başka önemli direkt oyun gösterisi de Hakan Balta’nın kaçırdığı iki golde kendini gösterdi. Birinde en sağdan Eboue’nin yaptığı ortaya en soldan vurdu. Diğerinde Hamit’in ortasına yine aynı yerden. Hem orta saha oyuncularının iki yönlü, hem de beklerin bu kadar oyunun içinde olması futbolu da seyredilmeye değer kılıyor.
‘’Atiba farkı!‘’
Biliç’in Atiba ısrarını anlamak için maçın sonunu beklemeye gerek kalmadı. 15. dakikada iki yönlü orta saha nasıl olur görmek mümkün oldu. İki yönlü orta saha oyuncularınızı ikiye çıkarırsanız herkese daha fazla nefes alma olanağı, hataların daha kolay kapatılabilmesi gibi imkanlar ortaya çıkıyor. Yani orta saha oyuncularınızdan ikisi hem savunmayı hem hücumu yapabiliyor, driplinge bacakları çalışıyorsa sorun az oluyor.
Böyle bir orta saha ve geri kalanların onları merkez alması Beşiktaş’ın takım şeklini çok iyi yaptı. Savunmada ve hücumda hep kalabalık oldular. İki golde de 5 kişiyle ceza sahası içinde olmaları onlar için çok iyi. Beşiktaş’ı rakibinden ve geçen seneden farklı kılan işte bu oldu.
‘Her şeyi Malouda yapsın’
Trabzonspor için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Aykut ve Colman bütün bir ilk yarı boyunca savunma önünü bekleyince, oyunu ileri taşımak olanakdışı oldu. ‘Malouda’yı aldık her şeyi o yapsın’ mantığını işletmek olanaksız. Buna Volkan’ın bir adım sonrasını düşünemediği plansız oyununu ve Alanzinho’nun yumuşaklığını ekleyince bütün bir ilk yarı boşa çıktı. Trabzonspor’un biraz olsun oyuna girebilişi Colman’ın oyundan çıkıp Aykut’un biraz hücum yönüne kafa yormasıyla oldu ama hücum organizasyonu olarak çok zayıf kaldılar.
Defansif olarak iyi yayıldıklarını söyleyebiliriz öte yandan. Aykut Demir’in hamleleriyle gelen iki Beşiktaş golü dışında başarılı bir yapıydı. Ancak topun olduğu bölgede rakip sizden hep daha kalabalık olabiliyorsa işiniz zordur.
En dengesiz hakem!
Bitirmeden bir iki noktaya da değinmeli:
- Halis Özkahya’nın Mustafa’ya Colman’ın yaptığı korkunç harekete faul çalıp kart vermeyişi inanılmaz. Ligin en denegesiz hakemlerinin her zaman başında o geliyor.
- Trabzonspor maçının ilk hafta oluşu Tolga için bir şanstı. Henüz sinirler gerilmeden bu badireyi atlatması onun için iyi.
- Olcan Antep’te de sol kanat oynamıştı ama önünde Volkan varken bu kararı vermek inanılmaz.
- Batuhan’ın sonlara doğru attığı uzak şut kalitesini ve yitip gitmekte olan değerini gösteriyor. Bu son şansı kullanmalı.
‘’Yanal takımı yumuşattı‘’
Mehmet Topuz bu takımın sağ bek pozisyonunda fizik beceri ve oyun okuma anlamında forma giyemez. Emre Belözoğlu, bu fizik durumuyla 30 dakikadan fazla Fenerbahçe orta sahasında liderliği üstlenemez. Baroni, artık hiç bir şartta Fenerbahçe’de oynayacak bir performans güveni vermiyor. İpleri koparmak vaktidir ve Bekir, ideal ne de yedek bir stoper olabilir, ötesi mümkün değil.
Bu takımda oynamazlar
Mehmet Topuz bu takımın sağ bek pozisyonunda fizik beceri ve oyun okuma anlamında forma giyemez. Emre Belözoğlu, bu fizik durumuyla 30 dakikadan fazla Fenerbahçe orta sahasında liderliği üstlenemez. Baroni, artık hiç bir şartta Fenerbahçe’de oynayacak bir performans güveni vermiyor. İpleri koparmak vaktidir ve Bekir, ideal ne de yedek bir stoper olabilir, ötesi mümkün değil.
Emenike ne kattı
Maçın ilk yarısında yürüyerek adam geçip, müthiş gücüyle rakip stoperleri birbirine vurdu adeta. İkinci yarıda karşı karşıya iki pozisyonda kötü vuruşlar dönüm noktası oldu. İyi bir transfer ancak Webo’lu Sow’la Emenike, Sow arasındaki farkı gördük. Dün Sow hiç yoktu. Fenerbahçe’nin Emenike transferini eleştirmiyorum ama bu transferin Mert ve Volkan varken gidip çok iyi bir kaleci transferi yapması gibi bir şey.
Sorun orta saha
Fenerbahçe’nin en kalabalık ekibi orta sahada her zamana da oraya transfer yapıyor. ama ya Selçuk Şahin gibi defansif orta baha alıyor. Ya umut vaadeden futbolcular ya da geçmişte iş yapmış büyük yetenekler Fenerbahçe orta sahasında dün var yarın var ama bugün yok. Ersun Yanal bu şekilde bu oyuncuları kullanmaya devam ederse kendi başını yakacak.
4-4-2’ye dönmeliydi
Fenerbahçe orta sahada düşünce Ersun Yanal eğer Alper Potuk’u ortada tutup fizik olarak biten Emre Belözoğlu ve Cristian Baroni’yi çıkarıp Selçuk Şahin, Caner Erkin ikilisini alsa... Emmanuel Emenike ve Moussa Sow’u ortada dirençli ileride koşucu bir takıma evrilseler hiçbir sorun olmazdı. Ama Ersun Yanal takımını yumuşattı.
‘’Ülke olarak yapamadık‘’
Dünya Kupası’na gitmemiz içir mucize lazım. Nedir o da Romanya ile Macaristan berabere kalacak, biz de bütün maçlarımızı kazanacağız. O tip ince bakkal hesabı. Gana maçındaki ilk yarı oyunumuz hiç fena değildi, en azından lig standartını milli takıma taşıyabildik. Ama ikinci yarı Gyan’lar girdikten sonra ilerleyişimiz durdu. Abdullah hoca benim beğendiğim, bunu da zamanında sık sık dile getirdiğim bir isim. Ama ben şu an itibarıyla yanıldığımı görüyorum. Tarz olarak bize uymadı. Bize motivasyonlu, hareketli olayları biraz daha alevlendircek insanlar lazım galiba. Kimdir onlar Fatih Terim, Mustafa Denizli gibi. Abdullah hocanın 2003 Dünya Kupası’ndaki gibi bir jenerasyon veya nesil geçseydi eline Şenol Güneş gibi gereken başarılara ulaşabilirdi. Bu işi yapamadık. Hep beraber doğru yapamadık. Sadece, sportif anlamda değil ülkenin basın organları olarak da iyi bilgilendirme işini yapamadık. Abdullah hocanın elinde bulunan oyuncu havuzu o kadar da geniş değil. Kısırlık yaşadığı doğru bir kelime. Romanya maçı ileriye bakma açısından kader maçımız bizim.
Gana sadece bir test aşamasıydı. Romanya maçında alınamayan bir galibiyet Dünya Kupası’ hayellerimizi suya düşerebilir.
‘’Yanal'a uyarılar‘’
Fenerbahçe Süper Kupa Finali’nde hazır olmaktan öte Galatasaray kadar dengeli değildi. Orta saha oyuncuları, birbirine çok benzer özellikte. Fenerbahçe aynı tip transferler yaptı. Yüzde 60’ı defansif, yüzde 40’ı ofansif oyuncuları bünyesinde barındırıyor. Fenerbahçe’yi ileriye taşıyacak oyunculara ihtiyacı var. Mesela; Salih... “Salih neden oynamıyor?” soruları var ama Dünya Kupası’nda oynadı. Oradan 19 Yaşaltı Milli Takımı’na, ardından da Ümit Milli Takımı’a geçti. Bir oyuncu bu kadar milli formayı giymemeli. Federasyon Salih konusunda çok büyük hata yaptı. Salih’in Fenerbahçe ile birlikte çalışması lazım. Salih, turnuvalara gitmekten takımıyla çalışamadı. Ben Fenerbahçe’nin yerinde olsam bunu dile getirirdim, ‘Bir oyuncu bu kadar milli takımlar adı altında oynayamaz’ diye. Recep ve Alper diğer orta saha oyuncularına göre daha farklı. Diğerleri ise yüzde 100 hazır değiller. Bir de Baroni var.
O da zar, ne atarsan bahtına. Nasıl oynayacağına güvenemezsin. Emre, Meireles, Topal bunların hepsi aynı tip oyuncular. Fenerbahçe’nin daha iki yönlü oynayacak futbolculara ihtiyacı var. Dolayısıyla ortada Holmen var. Özellikleriyle Fenerbahçe orta sahasına yazılacak ilk adam. Çünkü iki yönlü. Gol atıyor, ileriye gidiyor, top kapıyor, asisti yapıyor. Kimse kusura bakmasın, Ersun Yanal da dahil Fenerbahçe’nin orta sahası 2 senedir yanlış yönetiliyor veya kuruluyor.
Yanal bile onu görmedi!
Galatasaray maçında, topu ileriye taşıyacak oyuncu eksikliği yaşandı. Salih’e ve topla gidebilen, dripling yapabilen eski Emre’ye ihtiyaç var. Fenerbahçe’nin orta sahasının kabuk değiştirmesi, başka takıma dönüşmesi lazım. Aragones’li dönemde herkes ‘Arsenal, Fenerbahçe’ye 5-7 atar’ diyordu ama maç 0-0 berabere bitti. Ancak o zaman başka bir takım vardı. Şimdi sorarsanız Fenerbahçe’nin Arsenal’i eleme ihtimalini yüzde 25 derim. Fakat bu da bir şanstır. Bu sezon kesinlikle Salih’in sezonu olacak. Bu sezon ya patlayacak ya patlayacak. Ersun Yanal da onu oynatmak istiyor ama Salih’i antrenmanlarda doğru dürüst göremedi.









































