‘’Tek kelime: Süper‘’
İlk yarının 5 ile 30’uncu dakikaları arası, bu sezon Fenerbahçe’nin en iyi oyunlarından birine sahne oldu. Asıl önemlisi çok yönlü bir hücum oyunuyla bunun sağlanmış olması. İki savunma kanadını her zaman olduğu gibi oyuna sokmaya başardılar. Topal, iki oyuncunun da arkasını çok iyi doldurarak Volkan ve Şamil’in alanlarını kapattı. Bu defansif güvenle önde oynamayı başardılar. Meireles, akın sürekliliği açısından önemli bir iş yaparak dönen topları çok iyi toplayıp oyuna soktu. Salih de markajdan boşa çıktı. Ve hücumun parçası oldu.
Golden sonra uykuya geçildi
Bunun doğal sonucu 5 net gol pozisyonuydu Fenerbahçe lehine. Yüzde 99’luk pozisyonlar... Ancak gol Fenerbahçe’nin hem kanatları, hem uzun topları hem de savunmanın arkasında atılan başarılı organizasyonlarından gelmedi. Basser ve Frey’in korkunç anlaşmazlığını değerlendiren Kuyt, buldu karambol golünü. Küçük çaplı bir şok yaşayan ve istediği hiçbir şeyi yapamayan Bursa’nın daha da derinleşebilecek kederi üzerine ise gitmediler sonrasında... Derin bir uyku haline geçildi.
Topuz’un direnci kurtardı
İkinci yarıda da bundan kurtulamadı Fenerbahçe. Civelli ve İbrahim’le Emenike’nin oyununa cevap vermesi zor bir ağırlıktaki savunmayı zorlayacak tek bir pas dahi atamadan 75’inci dakikaya gelindi. Bunun sebebi Bursa’nın kalabalık orta sahasının Volkan ve Ferhat’ı iyi destekleyip Gökhan ve Caner’in çıkmasına izin vermeyişiydi. Dolayısıyla tek bir sol kanat akını var bu dönemde Frey’in çizgiden çıkarttığı... Fenerbahçe orta sahada kalabalık olup savunmayı ihmal eden Bursa’yı cezalandıramadı. 75’te bunun yapılması gerektiğini Emenike ve Sow’la göstererek oyunu kopartana kadar... Sonra Emenike ve Topal’ı ceza riskinden kurtaran değişiklikler ve Topuz’un orta sahaya kattığı direnç ev sahibini iyice rahatlattı.
Kaleciler günündeydi
İyi bir kariyeri var Fransız kaleci Frey’in. Ancak Türkiye’de sadece çizgide belirgin bir performans sergileyebildi. Dünkü oyunu ise bunun dışındaydı. İlk yarıda kurtarılması çok zor iki karşı karşıya pozisyonda parıltılı kurtarışlar yaptı. Ancak ilk golde Basser’le iletişim sorunu yaşaması işini bozdu. Volkan’ın da ikinci yarıda Ferhat’la kritik bir karşı karşıya pozisyonunda yaptığı kurtarış önemliydi. Skor 1-0’ken oyun riske girebilirdi. Ancak kenar ortalardaki müdahaleleri hâlâ kendi standardının altında milli kalecinin.
Salih merkezde olunca...
Caner ve Gökhan, orta saha ve hücumun parçası olunca Salih markajdan çıkıp özgürleşti. Savunma arkasına öldürücü paslar atma olanağını buldu. Eğer Kuyt ve Sow, biraz ciddi vuruşlar yapabilse genç oyuncu istatistiklerini geliştirecekti. Fenerbahçe çekilince yalnız ve güçsüz kaldı. Oyun otomatiğinde paslanma olsa da kalitesini gösterdi Salih. Daha çabuk karar verip uyguladığında çok daha iyi olacak.
Meireles'in en iyi maçı
Onu ilk kez bu kadar kafası rahat gördüm. Rakiple hakemle değil, topla alanlarla ilgiliydi. Her seferinde doğru yerde oluşu onu en iyi defansif adam yaptı. Oyunun kurulumuna katkısı da Topal kadar iyiydi. Ondan bu beklenerek alınmıştı. Geç de olsa işini yaptı.
‘’Üretim yok!‘’
Futboldan çok sörfe uygun bir iklim... Olimpiyat Stadı’nı andıran bir rüzgarla başladı oyun. Konyaspor’un arkasına aldığı sert bir rüzgarla. Galatasaray Melo ve Drogba’nın yokluğunda Umut ve Yekta’yla sahaya yayıldı. Ve sanki biraz durumun vehametinin farkında olduğu bir oyunla. Özellikle Sneijder’in... Maçın başından itibaren farklı bir ciddiyetle oynamaya çalıştığını söylemek lazım. 30. dakikada önüne alıp topu önce bir uzun atıp, koşup, yaptığı kontra uzayışı önemliydi. Yarı sahayı kat etti. Itandje normal davranıp soluna yatmış olsa sağından topu filelere yollayacaktı. Ancak Konyaspor kalecisi düelloyu ayakta kalarak kazandı. İlk yarının gole en yakın anının kahramanları sahadaki en iyiler oldu böylece. Galatasaray biraz daha ciddi ve iyiydi. Fakat bu kontra ve iki serbest vuruşla üretimde sıkıntı çekti.
Bekler çıkmayınca
Mancini’nin kadrosu Terim’in ilk sezonunda başarılı olduğu 4-4-2’yle sahaya yayılsa çok daha etkili olabilirdi. Zaten sahada merkez özellikli 4 orta saha vardı. Eboue ve Telles önlerinde açılacak kulvarları değerlendirebilir bir hücum yoğunluğu sağlayabilirdi. Ancak bekler özellikle de Telles kendi standardının çok altında çıktı ve bu sağlanamadı.
Hleb ve Sneijder
Konya’nın 4-5-1’i Galatasaray gibi birbirlerine yakın oynayıp özellikle Djalma, Gekas ikilisini Hleb’le hızlı besleyerek pozisyon aradı. Geniş alanda çizgiden çizgiye oynayamadılar. Gekas kalabalık Galatasaray savunmasında yok oldu neredeyse. Hleb ayağına her top gelişinde kalitesini gösterese de Sneijder’inkine benzer bir pas opsiyonu sorunu yaşadı. Doğru yere demarke hareketlenen arkadaşı olmadı fazla.
Çözülme ve şanssızlık
Konya’nın 30 yaş üstü hücum hattı ikinci yarıda orta sahasından koptu. İlk yarıdaki kadar geriye dönemez oldular. Tıpkı Karabük-Beşiktaş maçında olduğu gibi orta sahalar daha kolay geçilir oldu ve oyunun boyu uzadı. Bu Galatasaray’ın daha yetekenli bir orta sahası olması sebebiyle bir avantajdı. Ve zaten pozisyon sıklığı atmasa da sayı çoğaldı. Genç Berk’in Umutu’un yerine girmesinin hemen ardından giridiği pozisyonda ilk hamlede dışarı doğru gitmek yerine içeri dönse golü bulması işten değildi. Ancak golü bulamasa da yine iyi vurdu...
Sonrasından özellikle Hleb’in fiziksel düşüşüyle Konya’nın muhtemel etkinliği iyice azaldı. Ancak Galatasaray bu orta saha boşalmasına rağmen asla akın sürekliliği sağlayamadı.
Ancak yine de biraz şansla durum farklı olabilirdi. Özellikle Burak’ın üst direkt ve çizgi arasında gidip gelen çok sert şutunda.
Bu kez daha isteklilerdi ama korkunç deplasman istatistiğini bozamaya yetmedi.
‘’60'ta iş değişti!‘’
Herkesin topun arkasında olduğu bir maç. En azından 65 dakika. Beşiktaş biraz daha oyun merkezini Karabük kalesine yakın tutsa da iki takım da topu kaptırdığı anda topun arkasına geçip kalabalık oldu.
Karabük iç sahada dış saha oyunu oynadığı, yani kontratak önceliği tek tercihi olduğu için böyleydi...
Beşiktaş ise oyunu rakip alanda tutmaya çalışıp önde oynamak istemesine rağmen...
Bunun doğal sonucu pozisyonsuzluk oldu. 6 maçtır kazanamayan 4 maçtır gol atamayan Karabük için bu normaldi. Son maçlarda çılgın hücum presi yerine daha dengeli oynayarak oyunları elinden kaçırmayan, bitirmeyi beceren Beşiktaş için de. Bu oyunda eksik kalan büyük takım yaratıcılığı oldu. Oğuzhan’ın erken sakatlanması, Gökhan’ın yokluğu Olcay’ın kötü günü...
Karabük’te ise defansif olarak başarılı olan Musa ve Sow’un öndeki üç hızlı hücumcuyu besleyememesi beklenen baskınların hiç olmamasına yol açtı...
Maç beraberliğe kilitlenmiş giderken 60’ta iş değişti...
Atiba yerine Mustafa
Gökhan’ın yerine Atiba’nın tercih edilebileceğini tahmin ediyordum. Ancak Mustafa daha doğru olurmuş. Tabii arkada Necip’i tercih ettiğinizde biraz daha savunma bilen bir adam ihtiyacı doğuyor. Ancak Atiba arkada Mustafa önde Almeida santrforda başlasa kuşkusuz daha etkili bir oyun olurdu. Çünkü Atiba hiç oyunu genişletemedi, hep ortaya kaçtı ve ondan boşalan kulvara da Necip giremedi. Doğal sonuç Beşiktaş’ın hücumda sadece soluna mahkum olmasıydı. Karabük için işi kolaylaştırdılar.
Penaltı
İlk yarıda Waterman’ın hava topunda yumruklamak istediği Mustafa’nın kafasından sonuçlandı. Topa vuramadı. Mustafa’yı yıktı. Hakem görse mutlak bir penaltıyla oyun değişebilirdi. Benzer bir pozisyonda seneler evvel Tolga Trabzonspor formasıyla Hakan Şükür’e bir penaltı yaptırmıştı ilk büyük maçında, hatırlarsınız.
Yorgunluk ve Almeida
60’ta herkes topun gerisine mantığı iki takım tarafından da terkedildi. Biraz Karabük yorulduğu için, biraz da Beşiktaş 4-4-2’ye dönüğünden. Mustafa enerijisini doğru harcamak konusunda sıkıntılı. Basit işlere dahi çok enerji harcıyor ve yoruluyor. Almeida’nın ise oyun yapısı bu. Beşiktaş’ın oyunları elde tutup bitirememe hali nedeniyle maçlara böyle başlamasını anlamak lazım. Hele de rakip büyüklere hep zorluk çıkaran Karabük ve Kafkas ise. Ancak bazen tedbirler güçten kaybettiriyor. Ki dün de bu oldu. Maçı karambol ve kaos anlarına bırakmak Beşiktaş’ın işine yaramadı. Oyunu belki vermediler Karabük’e ama oyun Rus Ruletine dönünce yaratıcı oyuncu eksikliği daha fazla hissedildi. Ve o yaratıcılık Eneramo’dan geldi.
Şahane bir gol
Eneramo’nun yaptığı vuruş. Her zaman ve herkesin yapabileceği bir iş değil. Olabilecek tek noktadan bu kadar doğru bir vuruşu hem de rakibinize kiraladığınız oyuncudan görmek yıkıcı. Tolga ve Pedro’ya hiçbir şey söyleyemem. Yiyenin suçunun olmadığı bir gol bu...
‘’Lokomotif gibi!‘’
Emenike, lokomotif gibi. Hani Western filmlerinde istasyondan ayrılan trenler vardır ya... Hantal ağır demir yığını gibi hareketleniyor yavaş yavaş. Karşısında dursanız elinizi uzatıp rahatça tutacağınızı zannedersiniz. Ancak hızlandıkça tutulmaz. Tutulmaz oldukça hızlı bir canavara dönüşür. Önüne geleni yıkar, tonlarca ağırlığı çeker. Emenike de öyleydi. Binya ve Stankevicius, bir an futbolu bırakmayı düşünmüşlerdir. Yobo onunla ilk kez sahada karşılaştığında şoka girmiş, soyunma odasında Nijerya teknik direktörünü aramıştı nefes nefese: “Bir adam buldum müthiş.” O günden itibaren Emenike milli takımda oynuyor. Kim bilir Binya, dün geceki şoktan sonra kimi aradı. Emenike ilk yarıda izlenecek tek aktördü. Zaten oyun da onun üzerine kurulmuştu.
Tam bir deplasman takımı gibi orta sahada pas yapıp oyuna hakim oldular. Klasik ön alan presini terk ettiler. Topu ve Emenike’yi koşturup, sakin oynadılar. Oyunu forse etmediler. Meireles de bu yüzden sahadaydı. Eğer Antep’in
duran toplardaki zaafından yararlanabilselerdi fark daha da olurdu. Çok iyi kornerler attılar fakat vuruş yapamadılar. Emre sakatlanıp Salih girince oyun biraz aksadı. Salih hamlamış ve kendini ispatlamak için hep ince ve zor olanı yapmayı tercih etti. Sergen Yalçın’ın devre arası değişikleri Emenike’yi biraz etkilese de Antep oyuna hiç tutunamadı.
Fenerbahçe bu sezon en iyi deplasmanını oynadı ve yeni bir deplasman planı da bulmuş oldu.
‘’Beşiktaş yarışta‘’
Akhisar’ın Galatasaray’a karşı İstanbul’da darmadığın olduğu maçta, istedikleri ön alan oyununun bozulduğunu hatırlarsınız. Galatasaray ön alan presini yapan taraf olmuş, Akhisar’ın hem pasla çıkışlarını imkansızlaştırmıştı, hem de onların pres yapma ihtimalini hücumuyla savunmasını birbirinden koparak sıfırlamıştı. Böylece akın sürekliliği ve kaçınılmaz fark ortaya çıkmıştı.
Dün Hamza Hoca’nın modifiye ettiği kadrosu ve dizilişi ön alan presini Galatasaray’dan daha iyi yapan Beşiktaş karşısında da hiç çalışmadı. Maçın 8. dakikasında da oyun
2-0’a geldi. Eğer haremlik tribünler yerine kızlı-erkekli seyirci tribünlerde olsa fark ilk yarıdan büyüyebilirdi. Tabii hızlarını kesen asıl faktör maça fırtına gibi başlayan Pektemek’in kafasından sakatlanıp oyunun durmasıydı. Bununla da kalmadı. Kanlı forma ve bandajını değiştirmek için üç kez kenara geldi. Konsantrasyon dağıldı. Şu bir gerçek ki, Beşiktaş sağlıklı ve 90 dakika sürekli sahada kalabilen bir santrfor bulduğunda 2 gömlek daha iyi bir takım olacak.
Bu ritim kopuşu Beşiktaş’ın oyun başındaki ön alan presini düşürdü. Akın sürekliliği sağlanamadı.
Ancak yine de en azından lig ikinciliği için yeterli oyun ve istek vardı. Beşiktaş hâlâ güçlü zirve adayı.
‘’Taktik: Sarı kart ve karambol‘’
Sahada takımların hedefini görmek zor değildir. Bazısı iyi bir savunma önceliğiyle oyuna başlar. Bazısı hücumda pres yapar. Amaç ve aracı görürsün. Galatasaray neyi hedefliyor ve nasıl buna ulaşmaya çalışıyor?
Dün Galatasaray’da maçın başlamasıyla görülen tek hedef Melo’ya sarı kart göstermekti. Sarı-Kırmızılılar, Fenerbahçe mücadelesine Melo’yu çıkartabilmek için maç konsantrasyonunu kaybettiler. O karşılaşmaya kadar oynanacak iki mücadeleyi de... 25’te 4. faulünde Melo hedefi yakaladıktan sonra da kendilerine gelemediler. Ligin deplasmanda en az kazanan takımına karşı evinde en çok kazanan ikinci takım olarak sahadaydılar. Kayseri’nin 3 faulüne karşılık 5 faul yaptılar. Bunların yüzde 90’ı da karta yakın hamlelerdi. Ve enteresandır Melo, ikinci yarıda da aynı faullerine devam etti. En azından ikinci sarı kartı hatta direkt kırmızı kartı alabileceği bir bileğe basış vardı ki Göçek görmedi. Son haftalarda oyuna hakim olarak topu rakibe vermeyip sürekli akın yineleyerek evinde fark yaratan Galatasaray bu kez yoktu. Topa Kayseri kadar sahip olabildiler. Onlar da Kayseri gibi sadece 1 pozisyon buldular. İkinci yarıda durumu değiştirmeye çalıştılar. Biseswar dışında bir tehtidi olmayan Kayseri’ye karşı her türlü, riski alabileceklerine uyandılar. Sağ kanatta Hajrovic’in varlığı oyunu genişletebildiği için anlam kazandı. İyi ortalar yaptı. Ancak Ontivero’nun oyuna girişiyle bu baskı azaldı. Ceza sahası önüne toparlandılar ve salt karambollerle pozisyonlara girdiler. Kayseri’nin hızlı hücuma çıkmayışı işlerine geldi. Ancak karambollerden çıkan çok net pozisyonlardan yararlanamadılar. Kayseri ise tek bir kontrada işi bitirdi. En kötüsü Mouche’yle hem de...
Biseswar ayarında az oyuncu var
Eski Feyenoord’lu Diego Biseswar’ın ayarında az oyuncu var Türkiye’de. Önünde doğru pası vereceği santrfor ve kanat oyuncuları olmamasına rağmen orta sahada oyuna hep hakim olmayı başardı. Özellikle ilk yarıda yıldız performansı vardı.
21 maç 21 kadro
Mancini geldiğinden bu yana çıktığı 21. maçta 21. ayrı kadroyla sahadaydı. Sakatlıklar, devre arası transferleri vs bunları anlayabilirsiniz. Ancak 21. maçta 21. değişik kadronun yanısıra her seferinde ayrı diziliş var. Hatta maç içinde değişen 5 ayrı diziliş bulunuyor. Üstüne deplasman iç saha stratejisinde farklılıklar var. Galatasaray, Mourinho’nun tarifine birebir uyuyor. Mancini’nin ne yapacağını düşünerek bir sonuca hakikaten varamıyorsunuz. Dün de durum farklı değildi. Umut girince 4-1-1-4’e, Ontivero girince 1-2-7’ye döndüler. Kayseri bu konuda rakibi yüreklendirdi. Ancak karambolden galibiyet çıkmadı.
‘’'Mucize olmazsa...'‘’
“Fenerbahçe, Galatasaray maçına kayıpsız giderse, rahatlık baskıyı kırar. Tıpkı Trabzonspor maçında olduğu gibi. Büyük krizlere yol açabilecek panikleri sonlandırmayı başardılar”
“Hemen herkes liderin evinde 4 maçtan 12 puan çıkarmasını bekliyor. Galatasaray ve Beşiktaş için durum aynı değil. Onlar ev sahibi olacakları maçlardan birini Fenerbahçe’ye karşı oynayacaklar”
“İkinci yarının başındakine benzer sakatlık furyası olmazsa Sarı-Lacivertliler’in yarışı kaybetmesi için küçük bir futbol mucizesi lazım. Galatasaray maçına kayıpsız giderse iş çoktan bitmiş dahi olabilir”
Fenerbahçe’nin Galatasaray maçına kayıpsız gitmesi kendi açısından kritik. Bu olursa rahatlık baskıyı kırar. Tıpkı Trabzonspor maçında olduğu gibi. Fenerbahçe ilk yarının sonunda yaptığı puan kayıplarının ardından Kayserispor maçında ayağa kalkıp bir rahatlık gösterisi yapmıştı. İkinci yarının başındaki Sivas ve Eskişehir kayıplarının ardından da aynı ayağa kalkışı sergiledi. Hem de Avni Aker’deki sert ortamda bu rahatlığı zirveye çıkararak. Aslında Fenerbahçe’nin bu seneki macerasının özeti bu. Büyük krizlere yol açabilecek panikleri sonlandırmayı başardılar. Fenerbahçe’nin rakiplerine göre fazla deplasmanı olması bir dezavantaj olarak görülebilir. Ancak bu deplasmanlardan ikisi Galatasaray ve Beşiktaş’a karşı. Yani hemen herkes Fenerbahçe’nin evinde oynayacağı 4 maçtan 12 puan çıkarmasının çok zor olmadığını düşünüyor ama rakipleri için durum aynı değil. Onlar ev sahibi olacakları maçlardan birini Fenerbahçe’ye karşı oynayacaklar. Derbinin garantisi yok.
Kadıköy farkı var!
Sarı-Lacivertliler normal şartlarda Gaziantep, Akhisar ve Kayseri maçlarında toplam 4 puanın altında almaz. Fenerbahçe için kötü senaryo bu. Bundan fazla kayıp olacağını düşünmüyorum. Buradan 5, 6, 7 ya da 9 puan da çıkabilir. Teknik heyetin temel konsantrasyonu bu maçlar üzerine olacaktır. İçerideki mükemmel performansın en fazla bir beraberlik firesi vermesini bekleyebilirsiniz. Gelen baharla ev sahibi performansının artması da doğal beklenti. Yani aslında Bursa, Antalya, Rize ve Karabük maçlarında rakiplerin üzerindeki puan baskısıyla birlikte Sarı-Lacivertiler’in rahat ve farklı galibiyetler alacağını düşünüyorum. Latin ve Afrikalı oyuncuların perfomansı artacak, sakatlıklar da azalacaktır. Bu senaryoda iki derbinin puansal önemi azalır. Baskının azalması da Fenerbahçe’yi olumlu etkiler. Bu çerçevede Fenerbahçe’nin 9 haftada 8 puanlık farkı kapattırması zor. (Galatasaray’ın 3 farklı kazanmaması halinde 9 puan). Bu ancak derin ve sürekli bir krizle ve Galatasasaray’ın deplasman fobisini azaltması değil sıfırlamasıyla mümkün.
Tablo parlak...
Galatasaray’ın Konya, Sivas ve Elazığ’la deplasman oyunları oynayacağını da unutmamak lazım. Bunların tamamı Fenerbahçe’nin puan kaybettiği sert deplasmanlar. Üstüne Trabzonspor deplasmanı var. Bütün bu tablo Fenerbahçe için son derece parlak duruyor. İkinci yarının başındakine benzer bir büyük sakatlık furyası olmazsa Sarı-Lacivertliler’in bu yarışı kaybetmesi için küçük bir futbol mucizesi lazım. Son 10 yılda yaşadığı 2 büyük yıkımdan çok daha büyük bir kriz. Ve aslında Galatasaray maçına kayıpsız giderse iş çoktan bitmiş dahi olabilir.
Mehmet Demirkol
‘’İnanılmaz reaksiyonsuzluk‘’
Her şeyi tahmin ederdim ama bu kadar reaksiyonsuzluğu asla.
Muslera’dan başlamak üzere. Yediği ilk gol Muslera’nın asla yiyeceğini düşünmeyeceğim tek gol şekli. Elini uzatabildiği, dokunabildiği bir topu, hem de bu kadar çaprazdan kaçırması...
Semih’ten, Selçuk’a, Melo’dan Yekta’ya... Belki daha kötü oynamıştır bu oyuncular. Ancak bu kadar reaksiyonsuzluğu tahmin etmek zordu. Her türlü yenilgiyi tahmin edebilirsiniz ancak Selçuk’un ya da Melo’nun bu kadar oyunun dışında kalmasını asla.
Her seferinde yanlış tercihler
Galatasaray’ın oyunu rakibine kabul ettirmesi ancak çizgiden çizgiye oyunu açıp Eboue ve Telles’i orta sahanın hatta hücumun parçası yapmasıyla mümkündü. Ancak orta sahanın merkezi işi yapamadı. Her seferinde yanlış tercihler yaptılar pas opsiyonu bulduklarında. Ön tarafı bu sebeple küstürdüler. Telles’in ve Drogba’nın ilk yarıdaki hamle ve çabalarını törpülediler. Kabul edelim. Çok kötüydüler.
Mancini’nin ikinci yarıda Melo’yu savunmanın göbeğine alıp 3’lüye dönmesi de hiçbir şeyi değiştirmedi.
Bütün bunları Chelsea’nin yüksek bir tempoyla sağladığını düşünmeyin. Sadece sahaya doğru yayılarak, topu da Galatasaray’a bırakarak durdurdular. Mourinho durdurdu desek daha doğru olur. Çünkü Chelsea’nin de adına yakışır yüksek tempolu akınlar yaptığını söylemek olası değil. Sadece doğru durup doğru yayılarak işi bitirdiler. Hatta akınlarda ağır kaldıklarını bile söyleyebiliriz.
İnanılır gibi değil
İlk golde Melo’nun Hazard’ı takip etmemesiyle denge bozuldu ve maçı rahatlattılar. İkincide ise alan savunmasının zaafı ve Ivanovic’in Drogba’ya duvar olması işlerini kolaylaştırdı. Ancak hem Terry, hem Cahill’e arka arkaya vurdurmak inanılır iş değil.
Galatasaray’ın ligdeki reaksiyonsuzluklarına alışmıştık ama Avrupa’da bu ilk oldu. 6-1’lik Real maçında dahi bu kadarı olmamıştı.









































