‘’En iyisi Alper‘’
Fenerbahçe’de her şey normal gözükse de bir şeyler eksik... Önde gelen eksikler; vuruş kalitesi ve orta sahada yaratıcı oyuncu sorunuydu. Fakat dün gece Kanarya’nın en iyi oyuncusu Alper Potuk’tu.
Nihayet ideale yakın bir kadro... Hatta Webo yerine Emenike’yi pivot olarak kabul eden Ersun Yanal’ı bakış açısıyla Alves dışında ideal 11 denebilir.
Önde oynamayı başaran ilk yarıda iki tehlikeli serbest vuruşu da katarsak 5 kez golün çok yakınına gelen Fenerbahçe... Şeklen her şey ideal... Ancak bir şeyler eksik. Önemli bir şeyler...
1-Vuruş kalitesi ligin ilk yarısının çok gerisinde. Emenike öyle... Kuyt’ta vuruş hiç kalmamış zaten. O da biliyor. Bildiği için kalenin ağzından dahi içeri vurmayı denemiyor. Geçen sene 90’a tepeye vuran adam bu sene şut çekmek istemiyor. Sow’a indirdiğinde, Sow’un kale içinden içeri vuramayışına kızmak mümkün taraftar için. Kuyt’ın içeri vuramayışına ise fazlasıyla şaşırmak lazım.
2-Orta sahada yaratıcı oyuncu sorunu had safhada. Hayır Alex ayarından bahsetmiyorum. Sıradan iki yönlü oyuncu yok. Bu yüzden sıklıkla ön stoper Topal oyuna girdi. Santrfor arkasını zorladı. Bunun bu kadar göze batmasının sebebi ise kanatlarda Caner ve Gökhan’ın standartlarını altında kalışı. İkinci yarıda Gökhan devreye girince zaten işin rengi değişti. Akın sürekliliği sağlandı. Fenerbahçe gol atabilirdi ilk yarıda. Ama kırılganlık baskının istenen seviyeye çıkmasını engelledi. İkinci yarıda baskı daha az kırılgandı. Gökhan sayesinde en çok. Baskının gol getireceği belliydi. Ama beklenmedik ve tartışmalı geldi gol.
Genel istek üzerine
Cüneyt Çakır’ın veriği ilk penaltı kararı istek üzerine. Genel durum gereği. Ama her şeyden önce Gökhan’ın feryadına. Ancak o şutta o üst kola çarpış penaltı olamaz. Ama işte Gökhan neredeyse Sivas’tan kalan isyanı devam ettirir gibi Feyat edip destek de bulunca Çakır genel durumun etkisinde kaldı. Yürüyüş, basın toplantısı, isyan... Kolay değil. Ama doğru da değil. İlk penaltı penaltı değil...
Alper'in yolu
Alper Fenerbahçe’nin en iyi oyuncusu, en çok uğraşanı. Ama çok az doğru iş yapıyor. Aldığı penaltı hanesine yazılacak kuşkusuz. Çabası, bitmeyen enerjisi de. Ancak olmayacak yerde kalabalıkların arasına dalışı vs. Teknik ve oyun bilgisi açısından çok yolu olduğunu gösteriyor. Ancak ne olursa olsun en vazgeçilmz olan o. Zaten bu da bu takıma yapılabilecek en büyük eleştiri değil mi?
‘’Kartal'ın işi zor!‘’
İlk yarı pozisyon girişimi bile yoktu. İkinci yarı biraz hareketlendi ama... Yalan söyleyemem işim olmasa ilk yarının ortalarında seyretmeyi bırakırdım maçı. O kadar.
Hiç bir şey olmayan bir ilk yarıydı. Pozisyon, pozisyon olmaya aday bir girişim, şut ya da şut girişimi.
Kalecilere not vermenin mümkün olmadığı bir ilk yarı.
Bunun teknik açıklamaları var kuşkusuz. Antalya’nın bu tip maçlarda ihtiyaç duyduğu kontra unsurlarının bir kısmı özellikle Tita misal.
Beşiktaş’ın alışık olduğu hücum 4’lüsünden Gökhan ve Oğuzhan’ın olmayışı da... Ligin ikinci yarısında özellikle son üç haftada pozisyon bulmakta çok zorlanan Beşiktaş, Bursa ve Galatasaray maçlarındakinden de geride bir kadroyla sahadaydı. Ve bu kez gole çok daha uzaklardı.
Jones’un 60 dakikalık performansı umut vericiydi. Ancak santrfor arkası için değil. Arkasında Veli ve Atiba’nın desteğiyle zinde görünse de Oğuzhan ve Fernandes’in yaratıcılığına alışık takım için bu alanda yetersizdi. Beşiktaş bu sebeple ileride hiç top tutamadı. Arkada hücuma destek verecek oyuncuların gelmesini de sağlayamadı. Bunun karşılığında Uğur’un sağ önde Serkan’ın merkezde oynadığı Antalya da kontra yapamayınca maç çekilmez bir hal aldı. Yalan söyleyemem işim olmasa ilk yarının ortalarında seyretmeyi bırakırdım maçı. O kadar.
Oğuzhan ve Uğur
İkinci yarı da farklı başlamadı. Antalya 57’de ilk kontrasını yaptı. İstedikleri gibi tamamlayamadılar. Beşiktaş’ın ilk şansı ise 68’de Holosko’yla. Antalya’nın bundan sonra daha kalabalık kontralar yapma girişimleri... Ve Oğuzhan ile Ömer Şişmanoğlu’nun girişiyle Antalya ceza sahasına özellikle yüksek toplar atarak karamboller yaratma isteği biraz olsun sonuç verdi Beşiktaş’ın... Almeida sahada kalsa bundan skor da çıkarmak mümkün olabilirdi. Onun yerine giren Uğur’un kaçırdığı iki akıl almaz gol söyletiyor değil bunu.
4-4-2
Gökhan Töre’nin yokluğunda Holosko’yu oyun yerine oynatmayı düşünebilirsiniz. Ancak arkasında da Necip oynayacaksa sistemin eksikisi gibi işlemesini beklemek biraz fazla oluyor. Bu düzen içinde 2 santrforla oynamak daha mantıklı bir seçim olabilir. Hem Holsoko’nun bu durumu hem de Jones’u santrfor arkasında oynatmak yerine 4-4-2 ya da 4-3-1-2 dizmek daha makul bir seçim olabilirdi. Ya da Mancinivari bir erken uyanışla buna dönmek.
Pedro Franco
Kolombiyalı’nın neden ilk yarı boyunca oynatılmadığını artık daha çok merak ediyorum. Oyun bilgisi yüksek ve bildiklerini artırıyor. Dün sahada ne yaptığını bilen oyuncuların başındaydı. Soğukkanlı, müdahaleleri yerinde. Bir sarı kartlık çekmesini hakemin kart olarak değerlendirmediği söyleyelim. Tek hatası buydu çünkü.
‘’Doğru başlangıçla olabilir‘’
İkinci yarıdaki olağanüstü alan oyunu Galatasaray’ın bu seviyede oynadığı en iyi oyunlardan biri. Tempo açısından birincisi. Mourinho’nun İnter’de zirveyi bulduğu ‘otobüs’ savunmasına karşı yapılan iş çok ama çok iyi. Tabii bu oyunun gerektirdiği kadar pozisyon sayısı yok. Ancak zaten üst seviyede onlara bundan daha fazla pozisyon bulacak fazla da takım yok.
Bu oyun öncelikle Yekta’nın Hajroviç’in yerine oyuna girişiyle başladı. Galatasaray ancak böyle orta sahadaki pas istasyonu sayısını artırdı. Ve bu sayede Chelsea’nin orta alanda yaptığı presi kırıp, oyunu geniş alana yığabildi. Yoksa maç başında Torres’in arkasındaki 5’li oyunun merkezindeki presi yıldırıcıydı. Başta Selçuk, oyun merkezine çok iyi bir pres uyyguluyorlar, top kapıyorlar, oyun kurdurmuyorlardı.
Sanırım Mou’nun bu stratejisi Mancini için beklenmedikti. Oyunu daha geride kabul eceklerini bekliyordu. Yoksa Bosnalı’dan ileri geri çalışmasını bekliyor olamaz. Tabii eğer böyle düşünüyorsa neden Semih’le değil Hakan’la başladı. O da muamma.
Sebep her neyse... Maçın başında Azpilicueta’nın asistiyle gelen gol her şeyi anlatıyor. Beklenmedik olanın tablosu gol oldu... Sağ bekten top kapıyor Hazard. Hızla Schürrle’ye veriyor. O da sol bekine derin top atıyor. Normal şartlarda deplasmanda kapılan bir topta bu sıralamayla bir paslaşma olmamalı. Ama Mou’nun planı beklenmedikti belli ki. Ve başta işe yaradı. Tabii sonra da Mancini’nin cevabı...
Torres’le Galatasaray’ın önde baskılı oyununda iki top kaçırabildiler sadece. Neyse ki İspanyol pek formunda değil.
Maçın özellikle ikinci yarısında Telles ve Eboue’yi bu kadar iyi oyuna sokabilmesi Galatasaray açısında ikinci maç için çok umut verici. Ancak Sneijder’in deplasmandaki katkısının da daha yüksek olması şart. 1-1 mükemmel sonuç değil. Ama hala oyunda Galatasaray.
İşin sırrı. Londra’da oyuna bu kez doğru başlamak. Eğer golü bulan Galatasaray olursa devamını getirmek imkansız değil... Çünkü Chelsea’nin reaksiyonu formanın hak ettiği seviyede değil.
‘’İki farklı Fener!‘’
Sarı-Lacivertliler, ilk devrenin aksine ikinci yarıdaki maçlarda tam anlamıyla zıt bir karakter ortaya koyuyor. 10 puanlık fark, müthiş bir pozisyon yüzdesiyle gelmişti. Yine pozisyon var ama, bu kez takımda bir güvensizlik söz konusu.
Fenerbahçe’nin ligin ilk yarısındaki deplasman karakteriyle ikinci yarıdaki tam anlamıyla zıt. İlk yarıda 10 puanlık farkı getiren müthiş bir pozisyon yüzdesiyle bulunan gollerdi. Az ama öz, önünde sonunda girilen pozisyonlarda gol bulunuyordu. Dün ise tıpkı Sivas maçında kırmızı kart öncesinde olduğu ya da Es-Es maçının genelindeki gibi bol pozisyon vardı. Özellikle de maçın başında. Ancak belirgin bir şekilde görünen güvensizlik bir tek ‘zıpkın’ şut çıkartmadı Fenerbahçeli oyunculara. Çok net pozisyonlarda çok yumuşak etkisiz vuruşlar vardı. Ivesa’yı çalıştırdılar. 20. dakikadan itibaren bu güvensizlik, zamanında ve doğru vuruşlar yapamamanın da törpülemesiyle savunma orta saha mesafesi açılmaya başladı.
Bilica çok daha iyiydi
Tello komutasındaki Elazığ orta sahası Onur ve Deniz’i çok iyi kaçırmaya başladı. Ne ilginçtir ki Bilica, Tello’nun yardımcısıydı ve oyunun kurulumu konusunda misal Baroni’den çok daha iyi bir performans gösteriyordu. Fenerbahçe, oyunu dengelendikten sonra da tekil poziyonlara girdi fakat yapamadı. Baroni’nin karşı karşıyada kaçırdığı gibi. Bunlarla düşen moral Elazığ’da tam karşılığını buldu. Tamamen oyunu ele aldılar.
Bir nevi Dany
Egemen ve ‘formsuz’ Alves’in yokluğunda Fenerbahçe savunmasının uyumsuzluğu akıl almaz boyutlardaydı. Topal’ın bir nevi asistiyle Onur’un attığı golde Bekir’in anlamsız yatışına bakmak lazım... Dany’nin Veysel’i düşürdüğüyle aynı. Onur penaltıyı almaktansa çok iyi bir çalımla geçip, karşısında sol ayak dezavantajıyla ‘Alves tarzı’ dikilen Kadlec’in sağından köşeye harika vurdu. Golde ustalık Fenerbahçe savunmasında ise akıl almaz bir hamlık vardı.
Volkan tuttu...
İki yıldır bu köşede sık sık Volkan’ı eleştirdiğimi okuyorsunuz. Kendi standandarının çok uzağında çünkü. Ancak dün Fenerbahçe adına ouyunu tutan oydu. Şahen 3 kurtarışı var. Net goleri engelledi.. Ve bu kurtarışlar özellikle kırmızı kart sonrası takımın içine düştüğü panik ve sinir halinden çıkmasında rol oynadı. Hala yan toplarda güven vermiyor eskisi gibi. Dün ise çizgi üzerinden topu çıkaran Gökhan Gönül’ün de desteğiyle de olsa maçı tutan oydu.
Yapmayacaksın!
Cristian Baroni’nin atılmasında geçen hafta Alves’e çıkmayan kırmızının etkisi yüzde 100... O kart çıksa bu çıkmazdı, ya da o poziyon olmasa. İnsan bacağının üstüne yatan birine istese vuramaz. O eylem itmek olur. İtmek de kırmızı kart olmaz. Ancak ne olursa olsun bir büyük takım oyuncusu bu kadar kritik tartışmaların ortasında bu kadar düşünmeden hareket etmez. Baroni olmuyor.
Salih ne zaman?
Eğer rakipte Bilica dahi sizin orta sahanızdan daha etkili top kullanıyorsa Salih oynar. Eğer bu halde dahi oynayamıyorsa Salih gider, gitmeli. Bu genç adamın neden bu takımda yer almadığının açıklanması gerekiyor. Hata ondaysa açıklanmalı. Geçen yıl seyrettiğimiz o yetenek bu takımın orta sahasaında süre alır. Almazsa, Roma 8 milyon Euro verdi. Neden bırakılmadı.
‘’Sadece tecrübeyle‘’
Beşiktaş presle başladı mücadeleye... Almeida’yı bir de pozisyona sokabilseydiler işler daha farklı olurdu. Kağıt üzerinde çok problemli gözüken Galatasaray savunmasının zaaflarından bu sebeple yararlanamadılar ve Sarı-Kırmızılılar galip gelen taraf oldu
Beşiktaş son haftalarda alıştığımız orta alan presiyle oyuna başladı. Bu Galatasaray’ın alıştırdığı ön alan oyunu için zor bir engeldi. Veli, Atiba, Oğuzhan, Necip ve Motta defansif işlerini çok iyi yaptılar. Melo, Selçuk ve Ceyhun için topu ileri taşımak imkânsızdı bu preste.
Galatasaray’da Veysel Sarı ve Telles zaman zaman ileri çıkabilseler de bir akın sürekliliği ve pozisyon bulunamadı böylece.
Oyun Beşiktaş’ın istediği gibi başladı ancak eksik bırakan bir etken vardı; Olcay’ın düşük formu...
Topu kapmakta zorluk çekmediler, ancak topu uygun pozisyonda Almeida’ya ulaştırmadılar. Hemen her seferinde savunmanın arasına Almeida’nın koşu yoluna top atmaya çalıştılar. Portekizli’yi bu kadar geniş alanda, savunmanın arkasına koşturmak bir plan olamazdı. Ancak Gökhan Töre’nin iyi oyununa Olcay kendi standardında cevap vermeyince bu kaçınılmaz oldu. Kağıt üzerinde çok problemli gözüken Galatasaray savunmasının zaaflarından bu sebeple yararlanamadılar.
Bu eksik kalandı. Hata ise savunmada yapılan ve tehlikeli serbest vuruşlara yol açan fauller...
Galatasaray ancak bu durumda kalabalık gelip pozisyona yaklaşabildi. Ve 30’dan sonra maçı biraz olsun dengeledi. Presin ayarını biraz kaçırdılar.
En pozisyonsuz maç
Beşiktaş’ın presi Galatasaray’ın iç saha oyununu bozdu. 3’lü gibi başlayıp, hemen 4’lüye döndüler, sonra yine 5’liye... Bu tip oyunlarda Galatasaray’ın hücum hattında da sorun çıkıyor. Drogba, Sneijder ve Burak geri dönemiyor. Galatasaray’da savunma kanatları oyuna giremediği için de sadece göbekten hücum ediyorlar. İkinci dizilişlerden bağımsız olarak yaşadıkları sorun bu olsa da, tecrübe farkı Galatasaray’a galibiyeti getirdi.
Dany sahnede
Bu transfer yapılırken akla gelebilecek en kötü senaryo oldu diyebiliriz. Maç dengede giderken 38’de rakibin belki de en toy, tehlike yaratması en az ihtimal olan oyuncusuna çift ayak kayıp penaltı yapmak... Planlasanız, tahammüden çıksanız bu kadarı olmaz. Hatta bu kadar tartışmalı bir transferin ardından Dany’nin rakibe girerken gereğinden fazla dikkatli olması daha olasıdır. Öyle olmadı. Olabilecek ve akla gelebilecek en kötü senaryo gerçekleşti. Dany şanssız diyemeyiz. Ancak züccaciyeci dükkanına giren bir fil bile ondan daha dikkatlidir. Bu kesin...
Büyük sporcu
Semih çok iyi futbolcu ve daha iyi de olacak. Yani büyük bir futbolcu olma ihtimali yüksek. Öte yandan dün büyük sporcu oldu bile. Cüneyt Çakır’a gidip ‘top benden çıktı, korner’ demesi başka bir yerde sıradan bir vakadır. Burada öyle değil. Büyük sporcu o kornerden belki de gol yiyebileceğini bilir. Ve bu kararı onu bilerek verir. İşte bu yüzden Semih artık büyük sporcudur. Ben de Cüneyt Çakır gibi yürekten elini sıkıyorum.
Lazer silahtır
Beşiktaş iki kalecisini de kaybetti dün akşam. Cenk’in zar zor maçı bitirmesine yol açan talihsizliğe bir şey demek mümkün değil. Ancak umarım Tolga’nın gözündeki sorun ona tutulan lazerden olmamıştır. Eğer öyleyse lazeri tutan silahla maça girmiş sayılmalı.
‘’Wesley Sneijder ve Olcay‘’
Galatasaray, kanat beklerini etkili kullandığında Sneijder’in etkinliği artıyor; 6-0’lık Bursaspor maçındaki gibi... Beşiktaş’ta Olcay ve Gökhan Töre’nin performansı, derbinin kaderini belirleyebilir.
Kendi evinde hiç yenilmeyen Galatasaray...
Ve kendi evinde hiç maç oynamayan ligin deplasman deneyimi en yüksek ekibi Beşiktaş. Ayrıca ligin deplasman lideri Beşiktaş.
Kendi evinde maçlara çok iyi başlayan ve ardı ardına pozisyonlar bulan Galatasaray...
Ve çok iyi başlasa da oyunu bitirmekte hep zorlanan Beşiktaş. (Kırmızı kartların yarattığı ekstra motivasyonun görüldüğü son iki maç hariç)
Son 7 maçtır Beşiktaş’a hiç kaybetmeyen Galatasaray...
Çok iyi oynasa da İstanbul derbilerinden özellikle de Galatasaray’dan istediği skorları alamayan Beşiktaş...
Derbi çok önemli olsa da özellikle yabancı oyuncuların 5 gün sonraki Chelsea maçını daha çok akıllarında tuttukları Galatasaray...
Karşısında, sezonun halihazırda en önemli oyununa, belki de Şampiyonlar Ligi baraj maçına çıkacaklarını bilen Beşiktaş.
Ve her iki ekipte de ligin en formda kalecileri... Ligin en formda santrforları... Winner/galip oyuncuları fazla olan Galatasaray...
Ve çoğunlukla isyan eden oyuncu bulmakta zorlanan Beşiktaş...
Önemli bir derbi psikolojisiyle maça çıkan Galatasaray...
İlk maçta garip sahaya girme olayıyla çok iyi giden periyodu sona eren ve haksızlığa uğradığını düşünen Beşiktaş.
***
Bu maçın üzerinde durulabilecek çok yönü, belirleyici onlarca parametresi var. Bursa ve Eskişehirspor maçlarında özellikle de 6-0’lık ilk maçta Galatasaray’ı farklı kılan iki savunma kanadını hücumun bir parçası haline getirebilmesiydi. Es Es’e karşı aynı seviyede olamasa da bir akın sürekliliği sağladılar. Geniş alanda hücum edebildikleri için Sneijder kanat organizasyonunda kendisini kaybettirip gol bölgesinde birden ortaya çıkabildi. Zira Drogba ve Burak stoperleri peşlerinde koşturuyordu. Hollandalı rahat ve markajsız bolca olasılık yakaladı. Galatasaray’ın önemli golcüleri var. Winner karakterli oyuncuları da...
Ancak bu seviye maçlarda eğer sahada Sneijder varsa, sistemin mükemmel işlemesi, ona alan ve seçenek yaratmakla mümkün.
Kilit nokta kanatlar
Maçın anahtarı da burada... Çünkü Beşiktaş buna müsaade etmeyecek şekilde oynamaya çalışacak. Özellikle Olcay ve Gökhan’ın yaratacağı tehdit Galatasaray’ın savunma kanatlarının oyuna ne kadar girebileceğini belirleyecek. Eğer bu iki oyuncuyu hücumda etkin kılabilirlerse oyun şeklen dengelenir. Çünkü savunmada eksik kalan Telles’le bugün sahaya stoper olarak çıkması muhtemel Hakan’ın arasına
Gökhan Töre’nin yapacağı hamlelere karşı tedbir almak zorunluluğu var.
Diğer kanatta iki sezondur belki de ligin en istikrarlı oyuncusu olan Olcay’ı tehdit olarak düşünmek zorunluluğu var. Antalya’da 70 dakika büyük sorun yaşayan Galatasaray savunmasının bu hücum gücü
karşısından Bursa ve Es Es maçlarındaki rahatlığında olması beklenemez. Bu durumda Galatasaray yine merkezden hücuma dönebilir. Bu da Beşiktaş’ın en sağlam olduğu yer, Veli ve Atiba’yla...
Oğuzhan önemli eksik
Galatasaray, Ceyhun’u ön stoper olarak kullanması durumunda Fernandes için hayat daha kolay olacaktır. Ancak Melo bu pozisyonda oynarsa bu kez de Beşiktaş’ta Veli-Atiba ikilisinin oyuna girmesi daha kolay olur.
Bu açıdan bakıldığında ben Galatasaray’ın dizilişinden ziyade kadro tercihinin ve stratejisinin önemli olacağını düşünüyorum. Beşiktaş’ta Oğuzhan’ın oynamaması belirleyici kuşkusuz. İstatistik bunu söylüyor. Onunla maç kazanma oranları %70. Onsuz %33. Oğuzhan’la gol ortalaması 2’nin üzerine çıkıyor, onsuz gol ortalaması ise 1. Ancak yine de onun önemi Sneijder kadar değil...
Evinde silindir gibi olan Galatasaray ligde sahasında şu ana kadarki en zor maçına çıkıyor. Rakip deplasmana en alışık ekip. Çok iyi bir maç olacağı kesin. Ve işin anahtarı Galatasaray’ın Olcay ve Gökhan’ı
oyuna ne kadar sokacağı, tersten bakarsak Beşiktaş’ın Sabri ve Telles’i dolayısıyla Sneijder’i... Burada üstünlük sağlayan maçı alır.
‘’Arena olmayınca!‘’
Aslında Galatasaray, bu sezonki en iyi deplasman başlangıcını yaptı ve en iyi son 10 dakikasını oynadı. Ancak Sneijder, Selçuk ve hele Drogba'nın Arena standartlarında olmaması, dünkü sonucun başlıca sebepleriydi
Galatasaray’ın bu sezonki en iyi deplasman başlangıcıydı.. Ve en iyi son 10 dakikası... Sabri ve Telles’in önde hücumu tamamlayan oyunları hemen sonuç verdi. Maçın sonunda da hiç olmadığı kadar sarıldılar maça. Ancak Sneijder, Selçuk ve hele Didier Drogba’nın, Arena standardında bir bitiricilik sergileyememe sorunu sürüyor. Sadece Burak var... Başta Antalyaspor ısrarla pas yaparak savunmasından çıkmakta direnince Galatasaray baskısı başta sonuç verdi ve gol geldi. 7’de Burak’ın şahane şutuyla. Sonrasından bir 5 dakika bu oyun işledi. Sneijder’le maçı koparacak noktaya da geldiler. Ardından iş değişti. Sabri ve Telles’in önde oynayabilmesiyle ilk 10 dakikada ortaya çıkan avantaj terse döndü. Aynı gerçek dezavantaja dönüştü. Antalya pasla çıkmaktan vazgeçmedi ve başardılar. Sabri ve Telles’in arkasına atılan toplar büyük problem oluşturdu. Eğer ofsaytı iyi ayarlayabilseler Tita ve Diarra’yla 2-1’den de fazlasını bulabilirlerdi.. Ve oyuna orta sahada kesin bir şekilde hakim oldular.
Savunma göbeği problemi
Sabri ve Telles’in daha çok hücumcu gibi oynadığı bir oyunda savunma göbeği ve ön stoperle birlikte çok güvenilir olması gerekir. Bu kapsamda, Semih’e Burdisso ve Ceyhun’un doğru bir şekilde yardım edebildiğini söylemek imkansız. Sürekli adam kaçırdılar. Kaçırmadıklarında ise fizik ve hamle olarak yetersiz kaldılar. İkinci golde Ceyhun’un kendi kalesine golü atışı kuşkusuz ki istemeden. Ancak etrafında kimse yokken o kadar kale içine girişi de plansızlıktan. Burdisso ise hamlelerinde son derece eksik. İlk golde Tita’ya müdahale edemeyişi inanılmaz. Gördüğü sarı kart da... Bu savunma üçlüsünün önde oynamayabilmeliyken arkada bile bu kadar hata yapışı anlaşılır iş değil.
Sarı kart endişesi
Melo ve Selçuk’un sarı kart cezası endişesi de Galatasaray’ı fazlasıyla etkiledi. Antalya’nın pasla çıkma planına bildik sertlikte bir duvar olamayışları çok belirgindi. Ancak pres işini başkaları yapabilince devreye girdiler. Özellikle Drogba oyundan çıkınca.
Kimyaları bozuk!
Hakemlerin kimyası bozuk. Herkes buna uğraşıyor ve adaleti böyle bulmaya çalışıyorlar. Bozuk kimyada... Burak’ın dirseği ve ilk yarıda Sabri’nin yaptığı penaltı da bu bozuk kimyada değerlendirilemedi. Normal ama doğru mu?
Aybaba’nın planı ve hamleleri
Samet Aybaba’nın temel planı son derece doğruydu ve yenilen gole rağmen iyi işledi. İlk yarı boyunca oyuna hakim oldular. Ancak ikinci yarıda orta saha oyuncuları yorulduğunda hamleleri yapmakta geç kaldı. Orta sahada topa basıp takımı rahatlatacak Uğur gibi oyuncuları unuttu kenarda. Maç heyecanlıydı. O da bu heyecana kendisini kaptırdı.
‘’Bu gerginlikle olmaz‘’
Sanki Egemen 10 saniye önce atılmış. Sanki Yunus Yıldırım 5 saniye önce penaltıyı vermemiş. Böyle bir gerginlik olunca sahada baskı değil, küçük çaplı dağılmalar oldu. Ama onca gerginliğe rağmen winner/galip karakterli oyuncular işi bitirdi.
Ersun Yanal’ın kadro tercihi ilginç. Mevzuyu tamamen ön alan presiyle çözebileceğini düşünmüş olmalı. Çünkü planında Kuyt’ın arkasında Alper, Holmen ve Topuz var. Mücadele olarak belki de dünya çapında. Ancak topla ilişki açısından rezalet.
Takip edenler bilir Baroni’nin asla Fenerbahçe seviyesinde olmadığını düşünürüm. Bir sürpriz yumurta... Ne çıkacağı belli değil. Bir gün Alex bir gün Maldonado...
Ancak dünkü takım öyle bir şekil ve kalitedeydi ki Baroni olmazsa olmazdı. Takım Baroni diye bağırıyordu.
İlk yarıda soldan Alper’in dalışları dışında hiçbir şey yapamadı Sarı-Lacivertliler... Ve asıl önemlisi var olan kaliteyi bile sıfırleyen bir gerginlik. Korkunç bir gerginlik.
Keskin sirke
Sanki Egemen 10 saniye önce atılmış. Sanki Yunus Yıldırım 5 saniye önce penaltıyı vermemiş. Böyle bir gerginlik olunca sahadaki baskı değil, küçük çaplı dağılmalar oldu. 10. dakikadan itibaren ileri gidememeye başladılar.
- Önde kalabalık ama plansız baskıdan Kasımpaşa her çıktığında geniş koşu alanları buldu.
- Fenerbahçe savunması geri kaçıyordu çünkü.
- Pasla çıkılamadığı için gereksiz uzun vuruldu.
- Ve sürekli olarak ofsayta düşüldü. Kuyt başta olmak üzere.
Böyle olunca bir akın sürekliliği olmadı.
Sonuç olarak ilk yarı
Fenerbahçe’ nin en kötü iç saha oyunlarından bir sergilendi...
Aydınus çok kötüydü
Fenerbahçe’nin gerginliğinden kaynaklanan birçok olayda Aydınus çok kötüydü. Emre’nin küfürleri, gereksiz fauller, Alves’in kırmızı kartlık tabanında Aydınus etki altındaydı. Geçen haftaki Yunus Yıldırım rezaleti ve hafta boyunca süren tartışmadan etkilenmişti besbelli. Kerem’i atışı doğru ama standart dışı olduğu da kesin.
Baroni ve sakinlik
Baroni oyuna girdikten sonra tıpkı geçen hafta olduğu gibi ikinci yarı başında takım sakinleşti ve pas yapmaya başladı. Önde biraz top tutunca da savunma özellikle de Kadlec gönül rahatlığıyla çıktı. Yine kalite eksikti ama en azından orada oldular. Kırmızı kart sonrası da pozisyonlar gelmeye başladı. 1-0’ın ardından yine gerginlik geldi. Yine takımı çekip çevirecek bir akıl eksikliği ön plana çıktı. Ama bu eksik olsa da, onca gerginliğe rağmen winner/galip karakterli oyuncuları var Fenerbahçe’nin. Panikle 1-1’e gelindikten sonra Bekir’de bile tezahür edebiliyor bu ruh. Bu kesin.
Volkan ve Kuyt
Fenerbahçe’nin çokça zaman kazancı ve fark yaratan oyuncularında anlaşılmaz bir düşüş var. Volkan hemen her yan topta ya yanlış çıkıyor ya da yanlış hamle yapıyor. Kuyt ise anlatılacak gibi değil. Koşu gücü için bu kadar sahada kalınır mı? Bu Kuyt’a da haksızlık değil mi?









































