‘’Yıldızların gecesi‘’
Bu oyunun temel şartlarından diğeri de Sneijder’in markajdan kurtarılması. Telles ve Eboue’nin oyunu açması geniş alanda hücum edilmesi Sneijder’in içeri girerek merkezde kontrol edilmesi zor bir hücum kaynağı olmasına yol açıyor. Karabatak gibi, birden kayboluyor ve hücumun en bitirici noktasında ortaya çıkıveriyor. Bunu sağlamanın yolu 3. bölgenin girişinde oyunu geniş alana yayabilmek. Galatasaray merkezden hücum ederken sırtı kaleye dönük top aldığında kontrol edilmesi en kolay oyuncuların başında gelen Hollandalı, oyun genişletildiğinde tutulamaz oluyor. Bunu yapabilirse Galatasaray’ın turu geçememesi için hiçbir sebep yok.
Filler unutmaz!
Drogba’nın 88. dakikada oyundan alınışını anlamak zordu. Galatasaray’ın şampiyonluk yolunda artık bir deplasman galibiyeti alması gerekiyordu. Karabük savunmaya çekilmişti. Geri koşmak için çok fazla sebep yoktu. Oyun Karabük ceza sahası çevresinde hatta içinde oynanacaktı. Ve Ceyhun kenar çizgide göründüğünde çıkması en akla gelmeyecek adam Drogba’ydı. Mancini bunu neden yapmış olabilir diye düşünüyor herkes o günden beri. Belki de en fazla Didier düşünüyor. İtalyan Drogba’ya, takıma ya da yönetime bir mesaj mı veriyor? Zira o değişikliğin sahadaki futbolla ilgisi olamaz. Neden? Sebep bilinmese de sonuç açık. Yedek kulübesinde şişeleri tekmeleyen filin ne hissettiği... Ve öfkesinin gün itibariyle tam anlamıyla geçmediği de. Çünkü bilirsiniz filler unutmaz.
Tepkinin farklı olması lazım
Mancini Drogba’yı ateşlemek, karnına attığı bir yumrukla şaşırtmak, silkelemek mi istedi yoksa diye düşünmeden edemiyor insan. Bunu Avrupa’ya çeyrek final için çıkmışken her şeyde olumlu bir yön aramanın verdiği hafifliğe de bağlayabilirsiniz. Ancak zaten evine dönmenin heyecanını yaşayan Fildişili’nin cumartesiden kalma darbeyle başka bir boyutta olmayacağını da söyleyemez kimse. Drogba bu akşam biraz daha farklı, biraz daha farkında bir santrfor olacak. Çıkacağı maçın, emekli bir Premiership efsanesinin jübile turnesinden farklı bir anlam taşımasını bilerek ya da bilmeyerek garanti altına aldı Mancini. Artık o 88’de gole en çok ihtiyaç olan dakikada oyundan alınmış bir efsane. Buna şişeleri tekmelemekten farklı bir tepki vermesi gerektiğini biliyor.
Topa sahip ol
Chelsea iki yıldır Avrupa’da kupa kazanıyor. Bu tip bir rakipten deplasmanda tur almak kolay değil kuşkusuz. Salt bir savunma oyunuyla bunu yapmak olanakdışı. Ancak dikkatli bir oyun hakimiyetiyle güçlü yönlerini ön plana çıkararak Galatasaray turu geçebilir. Topa sahip ol... Eboue ve Telles’i sürekli iki yönlü, oyunda tut... Sneijder’i markajdan kurtar... Drogba’yı uyanık tut... Bu iş ancak böyle olur...
Saygı ve korku
Mancini ilk maçın ilk 35 dakikası için rakibe gereğinden fazla saygı duyduk demişti. Oyunu rakip alana yıkacağından emin olduğu için Hajroviç’in dar alan becerisinden yararlanmak istemişti. Ancak Chelsea’nin ön alan presi Galatasaray’ın topu rakip alana taşımakta zorlanmasına yol açtı. Önden Hajroviç eksilip arkada Yekta ile pas istasyonları artınca Galatasaray çıkabildi.
Beklerin performansına bakar
Bu mantık bugün de geçerli olacak. Mou belki Galatasaray orta sahadaki pas istasyonlarına biraz daha geç baskı yapıp hızlı kanat hücumcularına mesafe bırakmak ve baskınlar yapmak isteyebilir. Bunun çözümü garanti paslarla geniş alanda oyun hakimiyetini kurmak. Galatasaray enine çizgiden çizgiye geniş alanda hem savunma hem hücum yapabilecek orta saha oyuncularına sahip. Oyunun ritmini sürekli kontrol altında tutabilir. Rakibin hızlı oyundan yapabileceklerine saygı duyup topa sahip olmaktan korkmadan 90 dakika belirleyici olma şansı var. Burada temel görev iki kanat savunmacısının performanslarında. Zaten Galatasaray orta saha bloğu bu işi 3 senedir belli bir kalitede yapıyor. Telles ve Eboue’nin onların pas sirkülasyonlarını çizgiden çizgiye uzatma başarısı sağladığı her oyunda sistem iyi işliyor.
Mehmet Demirkol
‘’Enteresan bir penaltı‘’
Amerikan futbolunda baş hakem bazı kararlarda mikrofon sisteminden ne ihlal olduğunu stada ve TV’ye duyuruyor ya... Burada da o sistem olmalıydı. Gerçekten anlayamadık! Kararı kim verdi ve neden verdi? İkinci penaltı yüzde 100 doğru olsa da ilkinin etkisiyle Beşiktaşlı oyuncuları da teknik heyet gibi oldukça sinirlendirdiğini söylemek lazım. Çok isyan ettiler. Ama övülmesi gereken bir geri dönüşle sakinleşip oyuna döndüler. Rizespor’un orta sahadaki hamlığından yararlanıp ikinci yarıda oyuna hakim oldular.
Hakemin ilk penaltı kararı kadar anlaşılmaz olan bazı Bilic planlarının da altını çizmek lazım. Özellikle Necip’in sağ kanat savunmacısı rolü... Eğer hücum oyununa ilk yarıdaki kadar oyundan uzak kalacaksa Serdar da oynar. Ancak onda eksik kalan çıktığında geri dönüşlerde yaşadığı sıkıntıydı. Öyleyse Atiba’nın sağ bekte, Jones’un orta sahada olması çok daha makul olur... Bunu gerçekten anlamak mümkün değil. Benzer bir tercih de Almeida’nın yedekte Mustafa’nın ilk 11’de olmasıydı. Ancak Pektemek bizi yanıltıp hocasını haklı çıkaran bir bitiricilikleoynadı. Bununla da kalmadı şahane bir pivot oyunu oynadı.
Rizespor’un her ne kadar kalabalık dursa da neredeyse şeffaf olan orta sahası ve neredeyse 6 pas üzerinde savunma yapışlarına Serkan Kırıntılı’nın çok kötü oyununu da eklediğimizde Beşiktaş’ın hakimiyeti iyi ancak rakip performansına bakıldığında efektif değil.
Bilic’in Almeida’yı alması ve çift santrfora yakın bir oyuna dönüşü doğruydu. Rize kadar geride ve dengesiz savunma yapan ve kalecisi de auta giden topu dahi içeri atacak kadar konsantrasyonsuzken Olcay’ı çıkarmak ise doğru değil.
‘’Kötü bir 2. yarı‘’
‘Neden oluyor bu?’ diye sorarsanız çeşitli teknik açıklamalar bulunabilir genel olarak. Bunları da anlatacağız. Ancak düne bakarsak şuradan anlayabiliriz. Galatasaray ikinci yarıda gol kaçırmadı. Yani sürekli önde oynamasına rağmen pozsiyon bulamadı.
İki sebeple... Oyuna enine genişletip Sneijder’i markajsız bir hücum merkezi yapamıyorlar. İç sahada başardıkları bu. Savunma hücuma uzak kalıp savunma bekleri hücuma hiç katılmayınca, ön tarafla arka taraf birbirinden kopuyor.
Hem de bu son haftalarda Antep, Erciyes ve Bursa’ya kaybetmiş dün de pozisyon bulmaya yaklaşamayan bir rakibe karşı oluyor.Mancini bunu bozacak bir yöntem bulamadı. Dün 8. kez berabere kaldılar deplasmanda ve geri kaldılar. Fenerbahçe yarın kazanırsa reel fark 8 olacak.
Burak’ın ilk yarıda kaçırdığı birisi de penaltı olabilecek üç pozisyondan birini yapamayışı üzerinden bu oyunu tartışmak mümkün. Ancak bir takım 2. yarı boyunca pozisyon bulamıyorsa çözüm yöntemi eksiktir. Hele de 88’de artık oyun doldur boşalta dönmüşken Drogba’nın Ceyhun’la değiştirilmesi futbol yönetiminde bir sorunu işaret eder. Eğer misal Hajroviç kulübede olup o girse dersin ki arkadan topu doğru atacak oyuncu aldı. Ama değil. Eğer bu kötü performansı cezalandırmaksa olmaz. O adam daha 1 buçuk sene evvel Şampiyonlar Ligi’nden uzatma golüyle kupa alıp sonra da yine uzatmada Tükiye Süper Kupası’nı attığı golle kazanmışsa hiç olmaz.
Mancini önce şu takım boyunu azaltmak işini çözmeli. Sonra isterse ceza versin.
‘’Uzatmaları oynuyoruz‘’
Adalet duygusu derinden sarsılmış bir toplum burası. Herkes derin bir mağduriyet duygusuna hapsolmuş. Fenerbahçeli'si de Trabzonlu'su da. Ölümüne düşman olanların ruh halleri aynı.
Bu korkunç dünyaya hapsolmuş, en güçlü, en iyi ama en mağdur olanın biz olduğunu haykırıyoruz. Ve bir tek kendi tarafımızda olanlar dinliyor bizi...
Bir tek kendimize konuşuyoruz.
İddiamıza kalmayıp güçsüz hissetmeye başladığımız anda da başvuracak tek yol olarak şiddet kalıyor. Dün Avni Aker’de yaşanan bu... Maçı kaybetmek artık kimsenin umurunda değil. Bir dakika sonrasını düşünemez halde herkes.
Birbirlerini dinlemeyen, sadece kendilerine hak verenlerin kaderi bizimkisi.
Ve son nokta herkes için hep aynı... Ağır bir şiddet. Volkan ölebilirdi. Bunu yapacak kadar kendisini kaybedebiliyor oradaki adam.
Daha vahimi, hakem de bu şartlarda dahi maçın oynanabileceğini düşünüyor. Baki Tuncay Akkın bir taraftan kafasını koruyarak diğer taraftan Caner’i itiyor ‘Hadi kullan artık şu korneri de git yanımdan’ der gibi.
Böyle bir yer burası. Ayarı bozan bir mağduriyet edebiyatı.
Herkes her şartta hep haklı ve hep mağdur ve hep güçlü...
Şimdi ne olacak? Fenerbahçeliler korkunç şiddete feryat edecek. Trabzonsporlular ‘Adalet ve düzen istiyorsunuz ama kupamızı vermiyorsunuz’ diyecek...
Ve sadece kendilerini dinleyecek, karşı tarafı hiç duymayacaklar.
Hakem de aynı TFF gibi maçı yönetemeyecek durumu idare etmeye devam edecek...
Dün hakem ilk yarının 55. dakikasında maçı durdurdu. 10. dakikada yapması lazımdı. Kimseye bir şey olmadığı için şanslı... Olsaydı yaptığı sadece bir hakemlik rezaleti olmaz, suç olurdu...
O şanslı!
Ama biz öyle değiliz. Hiç değiliz...
Uzatmaları oynuyoruz hep birlikte.
Hep en güçlü ve hep en mağduruz.
Haklı olmanın dayanılmaz mutsuzluğunda debeleniyoruz.
Mesleğe başladığımda mevzu vahimdi. Şimdi daha vahim. Yarın çok daha vahim olacak.
Çünkü hepimiz Bülent Yıldırım’ız bu dünyada. Uzatıyoruz. En mağduruz ama en güçlüyüz.
Kederimiz de şiddetimiz de bundan.
‘’Gülüm Ersan‘’
Arkadan Jones ve Veli’nin de desteklediği, Motta’yı da hücumun sürekli bir parçası yapan oyun neredeyse ligin başındaki bezdirici seviyedeydi. Eskişehir’in her hâl ve şartta pasla çıkma planına karşı bu oyun son derece iyi de işledi. Hem rüzgar işlerini zorlaştırıyordu hem de Beşiktaş’ın baskısı...
Ancak bu plandan pozisyonlar istenen seviyede çıkmadı. Çünkü sonlandıracak olan vazgeçilmez adam yoktu. Almeida neredeyse hiç pozisyon olmayan maçlarda gol atabilen bir lokomotif son dönemde. O olmayınca plan tutmmadı. Bir kez Gökhan Gönül’ü arka direkte buluşturabildiler. O da Boffin’i göğsünden şişledi.
Bu ahval ve şerait altında Eskişehir’in dakikalar geçtikçe dirençlenmesi doğaldı. Bu arada bir parantez açıp Boffin’i tebrik etmek lazım. Herkes yanındakine pas atmakta zorlanırken, o bu rüzgara karşı 60 metrelik autlar kullandı ve takımına nefes aldırdı.
İkinci yarıda ön alan presi bu kez Eskişehir’den geldi. Beşiktaş rakibinin ilk yarıdaki haline oranla daha fazla çıksa da Eskişehir büyük bölümde topa sahip olabildi ve rakip alanda çok pas yaptı. Ancak onlar da kaleyi unuttu. Sürekli ekstra pasla Beşiktaş’ın savunmada toparlanmasına zaman tanıdı. Erkan da kaleye uzak ve topu ezen oyuncu olunca onlar da sadece birkaç uzak şutla Tolga’yı yokladılar ama zorlayamadılar.
En fazla beraberliği hak ettiler bu durumda. Ama büyük takımla oynuyorsanız buna güvenemezsiniz. Sadece artistik oyunla olmaz. Nitekim değişiklikleri de hiç bir işe yaramayan Beşiktaş topları maç boyunca en kötü kullanan oyuncusu Gökhan’la kullandığı serbest vuruştan Ersan’la golü buluverdi. Ve takımını hayatta tuttu.
‘’Demirkol'dan derbi şifreleri‘’
'Trabzonspor'un avantajı'
Bordo-Mavililer için belirleyici unsur önce kaleci Onur olacak. Galatasaray maçındaki geçilmez oyunlarından birini çıkarırsa, takımını avantajlı duruma geçirir
Onur Kıvrak - 9
Onur ligde kalesinde en fazla pozisyon gören ve en fazla kurtarış yapan kaleci. Zaman zaman yan toplarda hata yapıyor. Ve o kadar çok kalesinde pozisyon görüyor ki, yine zaman zaman topu merkeze çevirerek rakip forvetleri
yeniden pozisyona sokuyor. Bu hatalarına rağmen hem takımın en güvenilir oyuncusu hem ligin en iyi kalecilerinin başında geliyor. Türkiye ve Avrupa’daki bu formu onu milli takımın da bir numarası yapacak. İsveç maçında ilk 11 başlayışı rastgele bir tercih değil. Onur Trabzonlu olmamasına rağmen kendisini Trabzonsporlu hissettiğini söylüyor ve hissettiriyor. Maçın öneminin onu psikolojik olarak nasıl etkileyeceği bu maç için onun açısından anahtar önemde. Bazen maç dışı sebeplerle gelen ekstra motivasyon en çok kaleciyi etkiler. Bu olumlu mu yoksa olumsuz mu olacak? İşte kritik durum bu.
Bosingwa-Mustafa Yumlu-Aykut-Mustafa Akbaş - 5
Bosingwa ve Mustafa’nın Caner ve Gökhan’ın hücum güçlerini engelleyebilmek için yardım almaları gerekiyor. Aksi taktirde Fenrbahçe’nin kanat organizasyonlarını kesmeleri mümkün olamaz. Bunun için de orta sahanın özellikle kanatlarında dublaj şart. Mustafa ve Aykut’un özellikle Emenike ve Sow’u kontrol etmek yolunda ekstra dikkatli olmaları da gerekecek. Ön liberolardan yardım almaları şart. Ancak asıl önemlisi sertliğin dozunun iyi ayarlanması.
Emenike özellikle deplasman oyunlarında yüzünü kaleye dönüdüğünde çok etkili olabiliyor. Dolayısıyla bu mühim hücum gücü karşısında karta çok yakın olacak savunmanın göbeği. Yumlu ve Aykut için temel görev Emenike’nin yüzünü kaleye döndürmemek. Bunu yapabilirlerse sorun yok. Ancak aksi taktirde çok zorlanırlar.
Yusuf-Zokora-Bourceanu-Malouda-Olcan - 7
Trabzonspor’un en problemli aynı zamanda da en yaratıcı bölgesi. Olcan en formda oyuncu ve hücumun da kaynağı. Yusuf’un potansiyeli de azımsanmayacak seviyede. Ancak Fenerbahçe maçında Caner-Gökhan ikilisiyle de
uğraşmak zorunda kalabilirler. Dolayısıyla doldurmaları gereken alan çok büyük olabilir. Savunma bekleri onları önde iyi destekleyip koşmaları gereken kulvarı kısaltabilirlerse onlar da yeteneklerini sergileyebilirler. Aksi taktirde işleri zor. Zokora ve Bourceanu’nun oyunun kurulumu ve hücuma dair hiçbir katkıları yok. Tamamen defansif rollerle hücum hattına uzak oynuyorlar. Malouda ise gittikçe kendisini toplarlayacağını düşünüyor. Bu maçta kalitesini hatırlamayacaksa kesinlikle Adrian’la başlamak daha mantıklı olur.
Janko veya Henrique - 6
İki oyuncu da iyi işlemeyen orta sahalar sebebiyle bekleneni vermiyor. Olcan ve Yusuf’u daha çok işin içine sokacak topa sahip olup, pas yapabilen bir orta sahayla daha başka bir seviyeye çıkabilirler. Zaman zaman maç içi bölümlerde bunu zaten görüyoruz. Mandıralı belki de orta sahadaki ön stopelerden eksiltip ikisini birden oynatmayı düşünmeli. Bazı maçlarda bunun işe yaradığını gördük.
***
'Fener'in silahı!'
Volkan Demirel - 7
Volkan son iki sezondur herkesi alıştırdığı standardından değil. Yenecek golleri de yememeği başardığı parlak günlerinde değil. Zaman zaman özel maçlar oynasa da sorun yaşadığı çok oyun oldu. Yan topları uzaklaştırmakta büyük güçlük çekiyor. Bunu bildiği için hemen her seferinde yumruklamayı tercih ediyor. Ancak çoğunlukla bunda da başarılı olamıyor. Volkan için en büyük avantaj olumsuz atmosferlerde daha başarılı olabilmesi. Hatta neredeyse kendisini daha iyi hissediyor. Avni Aker’de de böyle olması muhtemel. Milli takım formasında çok uzun süredir alternatifsizdi. Şimdi bu durum da değişti. Volkan 1 numaralı rakibine karşı oynayacak. Bunun onda ekstra bir motivasyon yaratması kesin. Yeni bir savaşın ilk günü onu daha güçlü yapacaktır.
Gökhan-Bekir-Egemen-Caner - 9
Bu dörtlü Fenerbahçe savunmasından çok hücum hattının en önemli unsurlarını barındırıyor. Caner’in Hagivari ortalarından en son faydalalanan Olcan oldu, İsveç maçında. Webo’nun sahada olmayışı onun değerini biraz düşürse de Fenrbahçe’nin Caner’siz hücum yapması mümkün değil. Gökhan da ona destek oluyor. Egemen’in sakatlığı kritik önem arz ediyor. Trabzonspor hücumda kimi kullanırsa kullansın bir numaralı markajcı o olacak. Henrique ve Janko’nun istediği tarz oyuncular. Merkezde sırtı dönük oynayan oyunculara karşı ekstra motive o. Ancak olmazsa Kadlec’le sorun yaşayabilirler. Bekir ise her halükârda Alves’ten daha formda ve tercih edilmesi gereken oyuncu.
Topal-Emre-Alper - 6
Fenrbahçe’nin kırılgan bölgesi. Takım sadece savunma göbeğini geride bırakıp hücum ettiği için Topal bir ön stoper olarak oynuyor. Önde topu tutacak bir santrfor olmadığı için de takımın boyu uzayabiliyor. Bu da Alper ve Emre için kontrol edilmesi gereken alanı büyütüyor. Kuyt’tan yardım alıyorlar ancak bu oyuncunun teknik beceri yetersizliği nedeniyle topu tutmak zor oluyor. Bu sebeplerle iş kaosa döndüğünde ise Emre çok yoruluyor. İş Alper’e kalıyor. Onların formu topun hücum elemanlarıyla ileride tutulabilme bağlı. Bu yüzden diğer hatlar iyi işlemedeği zaman iyi işlemiyor bu hatta. Halbuki belirleyici olanın onlar olması gerekir. Dolayısıyla bu hat Fenerbahçe’nin en kırılgan
bölgesi.
Sow-Emenike-Kuyt - 8
Kuyt’ın dinledirilmesi şart ancak Ersun Yanal 90 dakika onu oyunda tutmak zorunda hissediyor. Hücum verimliliğinden çok mücadeleciliği sebebiyle. Ancak bu kadar çok top kaybıyla oynaması hem ona hem takımına zarar veriyor. Emenike ise rakamların kurbanı. Sırtı dönük oynadığında aldığı top sayısı Webo’dan farklı değil. Ancak topu bir pivot gibi aynı etkinlikte kullanamıyor. Asıl önemlisi yüzü dönük oynadığında yarattığı tehdittenmahkum kalıyor Fenerbahçe. Ancak eldeki kadroya bakıldığında da Webo’nun sakatlığında başka bir yol yok gibi. Yanal 4-4-2’ye dönmeyi ve en azından maç içerisinde Sow’la yerlerini değiştirmeyi düşünmeli. Çünkü ona kulvar açmak bu yapıda
çok zor oluyor. Sow ise hem rolü hem performansıyla burada en az tartışılacak oyuncu. Caner’in iyi bindirmelerinde ise temel bir rolü var.
‘’Sneijder kopardı‘’
Hamza Hoca Selçuk’un yokluğuna Galatasaray’ın savunmadan top çıkarmada zorluk çekeceğini düşünmüş olmalı. Yoksa yüzde 80’i hücumcu sınıfına girebilecek bu takımı bu düzenle oynatmasının açıklaması yok.
İlk yarıda bu düşüncesinin aslında çok da yanlış olmadığını gördük. Ama bulduğu yöntemin işleminde sorun oluştu. Galatasaray gol dakikasına kadar rakip alana gidemedi. Sneijder harika iki asistle maçı hemen 2-0’a getirince. Bu kez Akhisar öndeki ekibi ilk plana sadık kaldı ama savunmadakiler tedirgin olunca geri kaçmaya başladılar. Hatlar birbirlerinden kopunca Yekta ve Melo işlemeye başladı. Orta sahada kesin üstünlük sağladılar. Ve sayısal eşitlikte Galatasaray hücum hattı Akhisar savunmasıyla başbaşa kaldı. Her seferinde üstünlük sağladılar ve büyük yüzdeyle gol buldular. Hatta neredeyse gol kaçırmadılar denebilir.
Sarı-Kırmızılar’ın yüksek konsantrasyonu taktire şayandı. İkinci yarının başından itibaren rakibin içine düşütüğü sıkıntıyı çok iyi değerlendirediler. Bu kadar yüksek konsantrasyonla oynarken deplasmanda nasıl bu kadar uyuyup uyuttuklarına inanmak çok güç.
Bir başka inanılmaz durum da Muslera’nın harika kurtarışlarına rağmen üst üste sakarlıklarını artırarak devam ettirmesi. Maçın başında kontrpiyede kaldığı pozisyonda yaptığı kurtarış ne kadara harikaysa kaptırmaktan kıl payı kurtulduğu iki pozisyonda o kadar yıpratıcıydı. Bu sakarlıkları Lazio’da yapardı. Sonra İstanbul’da bunları unuttu.Şimdiyse bir sezonda yaptığından fazlasını 3 maçta yaptı. Tehlike sinyallerini gidermek gerek. özellikle Londra’da...
‘’Sorun çözülemiyor‘’
Galatasaray’ın dün akşam deplasman performansındaki göreceli artışın 2 sebebi var.
1-Ceyhun’un yerine oynayan Yekta’nın topla ya da topsuz iki yönlü güvenilir oyunu.
2-Rizespor’un kadrosunun kendi potansiyelinin de altında bir pas ve kontra organizasyonu yapması.
Bu iki temel durum Galatasaray’ın var olan yapısal problemlerinde bir ilerleme olmasa da oyunda ibreyi onlara çevirdi. Bu nedenle ikinci yarıda Umut’un ve Sneijder’in ayağına gelen şanslarla oyunu bitirebilirlerdi.
Melo ve Selçuk’un kendi standartlarının uzağında olmalarına rağmen Yekta iki yönde de açık kapatan aktif bir oyun oynadı. İlginç bir oyuncu o. Her zaman %60-70 bandında güvenilir bir performans sergiliyor. Neredeyse hiç yanıltmıyor. Hiç mükemmel diyemiyorsunuz. Ama hiçbir zaman da çok kötü olmuyor.
Dün Rizespor’da Uğur Tütüneker Kıvanç, Aykut, Kağan üçlüsüyle orta sahanın merkezini kurunca ortaya çıkan teknik eksiklikte Yekta önemli iş yaptı. Belki Melo ve Selçuk’tan daha olumlu toplar kullandı desek hata etmeyiz.
Bu oyunda sorun, savunmanın ileri çıkıp hücumu tamamlamaktan imtina etmesinden kaynaklanan haldi. Sıklıkla savunmayla hücum arasındaki mesafe büyüdü. Bu tip bir oyunda Sneijder’in oyuna girememesi ve şikayetçi oluşu normal. Şikayeti daha da büyütmeyen Rize’nin bu alanı kullanıp hızla çıktığı anlarda rakibi eksik de yakalasalar pas organizasyonunu yapamayışlarıydı. Uğur Hoca’nın yaptığı değişiklikler bu duruma biraz olsun çare oldu. Sylvestre ve Kweuke’nin Galatasaray’ın takım boyunu daha da uzatıp boşluklardan daha iyi yararlanmalarını sağladıkları kesin. Penaltıyı da böyle bir akında sonradan gişren Tevfik’le buldular. Fazlasını da bulabilirlerdi. Çünkü doğru kontra yapmaya başladılar.









































