‘’Barış için bir adım‘’
Fenerbahçe bu sezon ilişkileri yeniden düzenlemeye başladı. Gazetemizde de çok şık, Türk Futbolu’nun ihtiyacı olan zarif bir davranış olarak yorumlandı ve yayınlandı. Yönetim Kurulu misafir Erciyesspor yönetimine maçtan birkaç saat önce yemek verdi. Sohbetler edildi. Üstelik Fenerbahçe yönetiminin bundan sonra kendilerine misafir olarak gelen tüm kulüplerle, aynı organizasyonu yapacağını da öğrendik. Sevindik.Sevinmemiz futbolumuza barış gelecek olmasındandır. İletişim kuran insanların birbirlerini rencide etmekten kaçınacağını, futbolumuza pozitif yansıyacağını bilmemizdendir...Fenerbahçe yönetimi, İlhan Cavcav’ın yemek davetini ise reddetmiş. Bunu da haklı bulurum. Çünkü İlhan Cavcav gerçekten çok ağır ifadelerle, maksadını aşan ve direkt Fenerbahçe Kulüp Başkanı’nı hedef alan açıklamalar yaptı...Ama ya şu yeni öğrendiğim bilgi... Fenerbahçe yönetiminin Kayseri’li dostlarını adına yakışır biçimde ağırladığı gün, hastaneden stadyuma 11. dakikada gelen Sayın Başkan, kendisine ayrılan yere geçerken Futbol Federasyonu’nun Asbaşkanı Affan Keçeci ile Erciyesspor Başkanı Ahmet Çetinkaya’ya ‘merhaba’ dahi dememiş, Kara Kuvvetleri Komutanımız İlker Başbuğ’un elini sıktıktan sonra, geçmiş yerine oturmuş. Ve devre arası dahil ilk 2 kişi ile tek kelime dahi konuşmadan 80 dakika maçı seyretmiş. Affan Keçeci de maçın bitimine 4-5 dakika kala kendisi hariç herkesle vedalaşıp stadı terk etmiş...Aziz Yıldırım’ın protokol tribünündeki davranışı ile, yemekteki samimiyete gölge düşmüştür.Bu tablonun güzel bir tablo olduğunu kim söyleyebilir...Affan Keçeci yalnız Federasyon’un Asbaşkanı değil, bir devlet adamıdır...Kurumlarla yaşanan sıkıntı, herkesle dargın olmayı gerektirmez...Fenerbahçe büyüktür ve sorunun değil çözümün bir parçası olmalıdır...Yemekler doğrudur ve yenmelidir...Fenerbahçe ve federasyon dargınken, futbola barış gelmesi, kirliliğin bitmesi mümkün değildir. Fenerbahçe’ye rağmen hiçbir şey daha çabuk düzelemez...Aziz Yıldırım ve yönetimi herkesle yemek yemeli, her sorunun çözümü için proje üretmelidir..Barıştan herkes fayda sağlar... Affan Keçeci’nin ya da başkan Haluk Ulusoy’un elini sıkmak Türk Futbolu’nun da, kulüplerin de lehinedir...Barış için birisi sağlam bir adım atsın lütfen...Bunu sporun siyasetçileri çözmüyor madem, Federasyon ve Fenerbahçe’nin akil adamları Kemal Kapulluoğlu ve Şekip Mosturoğlu iş sizde...Camiaların barışı için, futbolun iyiliği için bir adım atın, attırın, ikna edin... Yavuz’un CEO’luğuBülent Yavuz eski MHK başkanı... Şimdinin Ankaragücü CEO’su... Bu haberi ilk kez muhabirimiz Mehmet Ali Sabuncu’dan duymuş, inanmakta dahi güçlük çekmiş ve ancak Sabuncu’nun ikinci doğrulatışından sonra yayınlamıştık. Yavuz CEO oluyor!Oldu!CEO, patrondan sonra ikinci adam demek!Ankaragücü’nün bugünü ve geleceğine ilişkin karar mekanizmasının göbeğine yerleştirdi Cemal Başkan onu... Herkesin öküzün altında buzağı aradığı günlerde yaptı hem de bunu!Kör gözüm parmağına!Adnan Ölmez de Vatan Gazetesi Spor Müdürü İbrahim Seten’e içinde Bülent Yavuz’un bulunduğu inanılmaz “gerçekçi” bir öykü anlatmaz mı! Ve biz hâlâ aydınlanamadık... Neden CEO Bülent Yavuz? Kulüpçülüğü hiç yoktur. Hakem eğitmenliği ise profesyonel kulüp yöneticiliği yapmaya yetecek bir referans değildir.Ufuk Özerten, MHK Başkanlığı’ndan Gençlerbirliği’ndeki görevine döndüğünde kimse rahatsız olmadı. Çünkü Özerten hakkında tek iddia olmadı ve o zaten önceden de aynı işi yapıyordu...Ben Bülent Yavuz’un görevini, projelerini merak ediyorum...Ve 96 yıllık bir birikime sahip camianın başkanı olan Cemal Aydın’ın doğabilecek polemiklere rağmen neden onu seçtiğini öğrenmek istiyorum...Önyargılarım bir fikir veriyor, konduramıyorum, hazmedemiyorum... Açıklama bekliyorum...Çobanoğlu bunu derseGeç kalmış bir yazı bu...Denizlispor-Fenerbahçe maçında yapılan organizasyon futbolu kirleten, öldüren, futbol federasyonunu dahi götürebilecek bir organizasyondu... Organizasyon, maçı bir çok kere durdurdu, toplam 16 dakika uzattı. Ha bir de Fenerbahçe gol atsaydı, o zaman “şike” yapıştırması fütursuzca yapıştırılacaktı. Emin olun federasyon da hemen yıkılacaktı...Ceza çok daha ağır olmalıydı...Denizlispor, bu cezadan hiç hoşlanmasam da seyircisiz oynamalıydı. Hatta birkaç kez...Federasyon sahayı kapattı. Denizlispor’un bu haftaki maçı Antalya’da, Beşiktaş maçı büyük ihtimalle İzmir’de ve Beşiktaş 2. hafta maçını kazanırsa Denizlispor kasasına bir çuval para da girecek... Gelelim konumuza...Ben Can Çobanoğlu’nu çok severim. Ona inanırım. Türk Futbolu’na çok hizmet etti ve daha da yapacak çok işi var...Ama 2 gün önce Anadolu Ajansı’ndan bir açıklama geldi ki onun adına, inanamadım...Çobanoğlu, bu sıcak havalarda Konyaspor maçının Antalya’ya alınmasını eleştiriyor ve “Bu karar mücadelenin sadece saha içinde olmayacağının göstergesi. Konyaspor maçının Antalya’ya verilmesi bu sezon Denizlispor’un saha dışı güçlerle de mücadele edeceğini gösteriyor” diyordu... Ertesi gün biraz toparlamış, Doğan Haber’den gelen açıklamaya göre, “Bu karar federasyon Denizlispor’u kolluyor imajını yıkmak için alınmış ama yine bizim başımız ağrıyacak” ifadesini kullanmış...Can Çobanoğlu, Denizlispor’un profesyonel menaceri olsa da, spor adamı olduğunu unutamaz. O bile, federasyonu mücadele edilecek bir güç olarak gösterirse, bu iş bitmiştir. Can Çobanoğlu boşuna konuşmaz...Bir de sorum var: Kendisi Disiplin Kurulu’nda olsaydı, Denizlispor’a ne ceza verirdi?
‘’Medya yalan yazar mı?‘’
“Medya yalan yazıyor” suçlamalarına hep keskin, hep gazetecileri koruyarak yanıtlar verdim ve genelde, “Medya yalan yazmaz. Habere dair yanlış bigiler kulüplerden ya da sporculardan verilir” dedim... Fanatik Gazetesi’nin habercilikteki prensiplerini, ki; Bu evrenseldir, genelde bütün gazetelerin kullandığını söyledim...Haberin göbeğindeki biri olarak ben de görüyorum kurmaca haberleri... Ben de görüyor ve anlıyorum hangi haberin hangi amaçla yapıldığını ve haberin kaynağının kim olduğunu... Manipülasyonları görüyorum ama yine de habercilere toz kondurmuyorum...Ama bu kadarını aklımdan bile geçirmiyordum...Ziya Doğan’ın bir makalesini okudum Beşiktaş-Vestel Manisa maçıyla ilgili. Telefonla arayıp “Hayırlı olsun” dedim. “Ne oldu?” dedi. “Yazmışsın” dedim, “Yazmadım ki, ne diyorsun sen?” dedi. Aç gazeteye bak! Neden sonra aradı ve sordu “Ne yapayım şimdi ben? Benim adımla yazı yayınlamışlar, üstelik, ‘Süper Kupa’da çok beğendiğimiz Beşiktaş, Vestel maçında hayal kırıklığı yaratmış’ diyerek yazıya başlamışlar” dedi. “Güzel” dedim. “Ama ben Süper Kupa Finali’ni seyretmedim ki, düğündeydim” cevabını verdi. Yahu dedim, seni arayıp görüş almadılar mı, soru sormadılar mı? “Hayır hiç kimseyle görüşmedim. Söyle şimdi ne yapayım, bu çok yanlış” dedi.“Sen bilirsin hocam” dedim, hiçbir fikir veremeden kapattım telefonu.Fikir veremedim ama sizinle paylaşmaktan sıkıntı duymuyorum.Ayıp bu kadarı...Habercilik ve gazetecilik açısından bu kadar umursamaz insanlarla aynı gemide olduğumu bir daha hiç unutmayacağım. Bu medyada yalan haber çıkar, tek sorumlu da haber kaynakları değildir. Biriyle görüşmeden onun adına yorum yazanlar, kimseye sormadan haber de yapar!Getirtmezler beni kardeşimZiya Doğan’a ne yapması konusunda fikir veremedim. Ama bir örnek hatırladım. Çok önemli bir teknik direktörümüz yalana ve hakarete karşı savaş açtı. Dostluk kurmaya çalıştığı, özelini paylaştığı gazeteciler daha sonradan ona zarar veren bir biçimde yayıncılık yapmaya başlamıştı. Her hakarete, yalan olduğunu iddia ettiği her habere dava açtı. Sonra güzel bir proje ile içine kapanarak Anadolu’nun bir yerinde yeniden başladı...Geçen sezon arasında hedefler üzerinde konuşuyoruz. Baktım ki hedefler arasında İstanbul yok. ‘Neden?’ dedim ve dinledim. “Yok, çünkü getirtmezler beni oraya! Bıktım mücadeleden. Sen Türk Futbolu’nu federasyon ya da kulüpler yönetiyor sanıyorsun, öyle değil. Türk Futbolu’nu medyanın 4-5 önemli ismi yönetiyor. Ben onların yüzde 80’ine 50 tane dava açmışım. Ricacılara rağmen davalarımı geri almamışım. Ne zaman adım anılsa beni paçamdan aşağı çekecekler. Anlamıyor musun, bunu görmüyor musun?”Üstüne bir şey söylemedim. Söyledikleri onun gerçekleriydi ve o kadar inanmıştı ki!Bu teknik adamın kim olduğunu tahmin edersiniz. Belki hak verirsiniz, belki de ‘layığını buldu’ dersiniz.Ama benim yerimde olsanız Ziya Doğan’a ‘dava aç’ diyemezsiniz...Aybaba’nın 170 bin dolarıO gün aynı gazetede Samet Aybaba’nın da makalesi vardı. Ona da sordum. İlginçti çünkü... “Okumadım ama beni gazeden arayıp, bir kaç soru sordular, odur herhalde” dedi ve laf lafı açarak devam etti.Biliyorsunuz geçen sene Gaziantepspor’u kurtarmıştı, yönetimi ve sporcularıyla birlikte... Başkan İbrahim Kızıl’la nasıl ilişkileri olduğunu, Kızıl’ın Mehmet Ağar’ın desteğiyle Aybaba’yı ikna ettiğini de duymuştum...Ligde kaldılar, yolları ayırdılar. Ancak alacak-verecek meselesinde problemleri halletmediler.“Parasal sorunu çözdünüz mü?” diye sordum. “Neredee” deyip ekledi, “Ayıp ediyorlar. 170 bin Dolar alacağım var hâlâ. 80 bini peşinat. Avukata verdim çekleri ben de”. Şaşırdım. Çünkü İbrahim Kızıl’ı bu konularda titiz biri olarak biliyoruz. “Mehmet Ağar’la konuştun mu?” dedim, “Yok konuşmadım, onunla konuşsam 2 günde çözerim ama bu konuyla onu rahatsız etmek olmaz.”Düşündüm, bu avukat bu çekleri federasyon kanalıyla tahsil etmeye kalksa, sözleşmeye bakacaklar. Sözleşmede muhtemelen gerçek rakam yazmadığı için hem Gaziantepspor’u hem de Samet Aybaba’yı cezaya çarptıracaklar...Bir daha düşündüm. Aybaba gibi ilişkileri güçlü insanlar bu sıkıntıları çekiyorsa, futbolcular ne yapıyorlar...En iyisi başından sonuna dürüst olmak. Vergi ödemekten kaçınmamak. Sözleşmelere gerçek rakamları yazmak, yazdırmak. Sonra da sorunları en adil biçimde çözmek zorunda olan federasyona taşımak...Dürüstlükten zarar gelmez...Bu gerçek bir hayat hikayesidirAnadolu’nun güzel bir köşesinde bir şube sorumlusu, menacerinin sporcu olan eşiyle ilişki yaşar. Yakalanırlar. Bunun için cinayet dahi işlenir, gelenekleri bilirsiniz. Menacer, yüreğinde binbir acı eşinden ve işinden ayrılır İstanbul’un yolunu tutar. Yeni bir yaşama başlar. Yeniden kurulan bir organizasyon, yeni heyecanlar o şehre döndürür herşeye yeniden başlayan adamı... Aslan yürekli bir teknik adamla sporcu yetiştirmeye, yarıştırmaya ve başarılar kazanmaya başlarlar...Ama hayattaki acı tesadüfler peşini bırakmaz. Yukarıdan bir haber gelir, sizin yeni şube sorumlunuz ‘...’ beydir diye... O insandır karşısına çıkacak olan. Karısını, sporcusunu ayartan, spor adamlığını geçen, adamlıktan nasibini almayan...“Kalamam” der ve gider. Ancak tek başına gitmez. Bu olayı başından beri bilen teknik adam da gider. Israrlara rağmen, ricalara rağmen, hayallerine rağmen... Adamlığından ödün vermeden...Spor iyi şeyler öğretir. Spor adamları da böyle davranır...Maalesef bizim ülkemizde adamlıktan nasibini hiç almamış insanlar başköşelerde, baştacı yapılır. İdealist adamları yemek uğruna...Unutmamak lazım, uzun vadede hep adamlar kazanır. İlla ki kazanır...
‘’Başlarken...‘’
Beşiktaş-Galatasaray Süper Kupa finalini kalabalık bir grupla birlikte seyrettim. Galatasaray, Beşiktaş ve Fenerbahçe taraftarları bir arada... Fenerbahçeli olmasına rağmen (Üstünde Fenerbahçe forması da vardı) Beşiktaşlı Saffet amcasını kızdırmak için o 90 dakikalığına Galatasaray’ın kazanmasını isteyen 11-12 yaşındaki küçük kardeşimizin 2 sıra arkasında oturan babasına dönerek, “Baba! Aziz Yıldırım o maçta Denizlispor’un kalecisini niye satın almadı ki?” sorusuyla irkildim...Daha küçücük...Futbolun sahada oynandığı ama maçların saha dışında kazanıldığına o kadar emin ki! Onun arkadaşları da öyle düşünmüyor mu.Biz farklı mı düşünüyoruz...Futbol dünyasında tanıdığım en temiz başkanlardan olan Adnan Ölmez’in, Hikmet Tanrıverdi’nin iddialarını haklı ve inandırıcı buluyorum... Ama eksik... Mesela bunlardan birisi çıkıp özel sohbette gözyaşlarıyla anlattığı gibi, “Ancak bizim 8 farklı galip gelmemiz halinde düşme ihtimali doğacak bir kulüp son maçta 2 futbolcumuzu satın almış” diyorsa onu da açıklamalı, araştırılmalı... Bir diğeri Malatyaspor-Gaziantepspor kupa maçından sonra oteldeki konuşmaları da anlatmalı, gönderdiyse teşvik primlerini de...Ben Ali İpek’in iddialarına da inanıyorum. Hani açıklayacağını söylediği çantacılar vardı ya, onlar gerçekten var... Ve bütün kulüpler aynı insanları hep birlikte kullanıyorlar...Ben Aziz Yıldırım’ın iddialarına da, Özhan Canaydın’ınkilere de, Yıldırım Demirören’inkilere de inanıyorum...Bu bütün iddaalar, “Yavuz hırsızın ev sahibini bastırmasına” benziyor...Federasyondaki görevini bırakıp bir kulüpte görev yapan arkadaşımın, “Kulüpçülük enteresan. Kesin olan bir şey var bu dünya farklı. Bu show business. Yazılı olan kurallar kadar bu dünyaya ait yazılı olmayan kurallar da var. Ve bu dünyada oyun yazılı olmayan kurallarla oynanıyor” dedikten sonra sivrisineklerle daha uğraşmaya gerek var mı?Bataklığı kurutmalıyız...Ben sporu seviyorum. Futbolu seviyorum... Sporun insanlara yaşam boyu sürecek kaliteler kazandırdığına inanıyorum. Oyunumuzu çaldırmayalım... Kirlettirmeyelim.Şike ve müşterek bahisle mücadeleyi sağlamak için çok daha önceden harekete geçmesi gereken insanlar, “Yasa yapmamız lazım” derse manşetlere taşımayalım. “Ne bekledin” diye soralım...Teşvikin ayıp olduğunu bütün dünya kabul ederken, “Bence teşvik suç değil” diyen insanlara saygı duymayalım...Ne imiş suç?Bir adam çıktı mektup yazdı. “Ben, Denizlispor için 3 futbolcu bağladım, paramı vermiyorlar” diye hem de... “Şike organize ettim, paramı alamadım” diyor... Diyelim ki iddia doğru... O kişinin cezası yok. Adam şike organize ettiğini söylüyor, ürünü de kirletiyor, zihinleri de, cezası yok! Bunu çağdaş bir insan nasıl hazmeder? Diyelim ki iddiası yalan. Yine cezası yok! Sende var bende var onda yok! Yasa yok! Kirlilikle mücadele yok! Samimiyet yok! Bu çocuklar, “Baba bizim başkan niye şike yapmadı ki” diye sorduğu müddetçe biz mağlubuz...Bu sezon Avrupa Kupalarına katılan bütün takımlarımızın tur atlamasını istiyorum. Nasıl olsa şampiyon 4 büyükten biri olacak. Kirliliğe, hileye olan teslimiyetimizin bitmesini diliyorum. Şampiyonluk ya da kümede kalmak için spora dair tüm değerleri ayaklar altına alırken, sızlanan başkanların koltuklarından uzak kalmasını diliyorum...Çoğu insan rahatsız olacaktır bu yazdıklarımdan ama olurlarsa da olsunlar. Yüksek sesle okumalarını istiyorum. Teşvik veren de, alan da ahlaksızdır. Şike yapan, maç satan kadar satın alan da ahlaksızdır. Bunu yapanların başkalarına saygıları olmasını beklemek de ahmaklıktır. Kendisine saygısı olmayanın rakibine ya da spora saygı duyması mümkün mü?İyi sezonlar...
‘’Unutulmaz‘’
1995-96’da, Fenerbahçe, Trabzon’da şampiyonluğa ulaştığında Sarı-Lacivertli camia mutluluktan uçuyor, ancak vakur-Kocaman bir adam- bir adam sevincini gizliyor, bütün sezon kendileriyle saygıdeğer bir mücadeleye girişmiş rakipleri için üzülüyordu. 1 golle kendilerinin kahraman ilan edileceğini, rakiplerin bütün emeğinin silineceğini biliyordu. Ve futbolun acımasız kuralı Türkiye’de bir kez daha sahnelendi. Olağanüstü mücadele eden Galatasaraylılar’ın destansı şampiyonluğu, 22 hafta lider kalmış Sarı-Lacivertli büyük rakiplerinin ikinciliğini, tarih yapraklarına ‘başarısızlık’ olarak gönderdi. Galatasaray kağıt üzerinde Fenerbahçe’den daha güçlü bir rakiple oynuyor, ancak tüm sezon boyunca olduğu gibi maçın hemen başında gol buluyor, rahatlıyordu... İkinci devrenin başında atılan gol maçı çözüyor, Sarı-Kırmızılılar Denizli’den bir mucize haberi bekliyordu. Haber 89’da geldi. Stadyumdaki ya da dünyadaki hiçbir Galatasaraylı taraftar, Ali Sami Yen’de atılan gollere Denizli’de atılan kadar sevinmemişti! Mucize gerçekleşti... Gol Fener’den değil, Keçeli’den gelmişti... 13 dakika beklemek 13 sene gibi geçti. Çünkü Fenerbahçe, Trabzonspor dahil 6 rakibini geriye düştükleri maçlarda yenmişti. O 13 dakika gerçekten 13 sene gibiydi... Bütün sezon çok zor şartlarda, yıldızı az, yüreği kocaman futbolcularla kendi tarihlerini yazan Sarı Kırmızılılar gözyaşlarıyla, çocuklarıyla, dualarla diğer 13 dakikayı da tamamladılar. 3-4 dakikalık uzatmalara çok puan sığdırmışlardı. Erciyes’te Hakan Şükür, İnönü ve Gaziantep’te Hasan Kabze, Konya’da Aydın’ın golleri çook son dakika sevinci yaşatmıştı ama hiç bir uzatma bu kadar zor olmamıştı. Aydın demişken, şampiyonluğun ne değerli olduğuna bir kez daha bakmak lazım. Rakip Anelka ve Appiah gibi dünya markalarını kadrosuna katar, A milli yıldızlar 18’de yer bulamazken, Fenerbahçe posterinde yer bulamayacak Uğur, Aydın, Ferhat, Mehmet gibi gençler bu başarı öyküsünde ter akıtmışlardı. Hem de şakadan değil!Galatasaray’ın Avrupa macerasından 1 DVD çıkmıştı, bu lig şampiyonluğundan değil, son 20 dakikalık süreçten roman yazılır, bu DVD 1 milyon satılır... Helal olsun emeği geçenlere...Keşke Sabri de bir baba hindi tezahüratı yaptıracağına, Kocaman gibi yapsaydı, keşke... Neyse geçelim Fenerbahçe’ye...Son 2 sezonun şampiyonu, bu sene de güle oynaya şampiyon olacaktı. Olmadı. Ligi şampiyon olarak bitiren rakiplerini iki maçta da yendiler, ama son 7 sıradaki rakiplerine tam 10 puan yitirdiler! Düşen Diyarbakırspor’a, son haftada kurtulan Denizlispor’a 2, Ankaraspor’a 3 puan kaptırdılar. Son 7 maçında 5 mağlubiyet alıp, 1 kez berabere kalan, sahasında Diyarbakırspor’dan 3, deplasmanda Kayserispor’dan 7 yiyen Vestel’e yalnız onlar yenildiler, hem de tam 5 gol yediler. Vestel’in o günden bu güne hala galibiyeti yok. 2 kupa istiyorlardı, biraz şans yanlarında olsa, iyi bir konsantrasyon ve dostlukla rahat kazanırlardı. Ya da en azından Appiah o öldürücü uzatmanın sonlarında, önünde bulduğu topu iyi kullansa şimdi onlar kutlanacak, Galatasaraylılar ağlıyor olacaktı. Futbolcular genelde şampiyon gibi yaşadılar, şampiyon gibi davrandılar. Ancak, büyük ölçüde yönetimlerinden kaynaklanan iletişim problemiyle, herkesin en çok konsantre olarak oynadıkları rakip oldular. Yani “Antipati Şampiyonluğu” futbolculardan değil, yönetimlerinden kaynaklanıyordu. Daum da ayrı mesele. 3 sene sonunda Fenerbahçe’nin Türk Futbolu’na armağan ettiği, eski performansını aşan Ümit dışında, tek futbolcu yoksa sorun yönetimde değil, ne yazık ki hocada...Denizlisporlu futbolcular da yokluklar ve hakem hatalarıyla boğuştular, diğer sahaya 4 kez geçip 4 pozisyon buldular. Bedavaya gönderilen Yusuf, Alex’ten iyiydi maçta. Ancak Fenerbahçeliler’in konsantrasyonunu alt üst eden, Galatasaraylılar’a sinir krizi geçirten, konfeti organizasyonu utanç vericiydi. Kazanmak için her şey mübah olmamalı, yalvara yakıla belediye başkanından alınan 250 milyar konfetiye harcanmamalı. Sanıyorum ki, futbolcuların hala çok alacağı var... Biz de, Türk Futbolu da Ali İpek’ten alacaklı. O ima ettiği kirli oyunları açıklayacak, Denizlispor da o taşra kurnazlığıyla, oyunun bütünlüğünü bozan organizasyondan hakettiği cezayı alacak.Beşiktaş, Trabzonspor’u da yenmesine rağmen ligi iki rakibinden toplam 56 puan geride bitirdi. Fenerbahçe başarısız, Beşiktaş başarılı. Çünkü onların kupaları var! Böyle şey tabii ki olmaz, kupalarını kutlarız, ancak Beşiktaş açısından acı gerçeği hatırlatırız. Beşiktaş çok geride kaldı. Çok iyi transferlere, tek sesliliğe, doğru davranış ve demeçlere ihtiyaç var! Trabzonspor da UEFA vizesi aldı ama son 2 senenin aksine çok geride kaldı. Oradaki ihtiyaç da iyi bir teknik adamla, Halilhodziç’in söylediklerine kulak kabartacak yöneticiler... 48 yıllık liglerden biri daha bitti, ama 4 büyüklerin asıl sınavı Avrupa’da olanı. Avrupa’da küme düşüyoruz. Orada puanlar kazanılmazsa, burada istediğin kupayı al, kıymeti yok! Birbirinizi ye(n)mekle büyüyemez, ligimizi büyütemezsiniz...Malatyaspor’a da Samsunspor ve Diyarbakırspor gibi üzüldük. Onlar da özellikle ilk yarıda çok hakem kurbanı oldular. Müthiş bir çıkışa rağmen tutunamadılar. Özellikle taraftarlarıyla lige çok yakışmışlardı. Giderken yaptıkları hiç olmadı. Gelişlerini zorlaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Fair Play’e sadık kalan, oyuna katkı yapan her futbol emekçisini kutluyor, önümüzdeki yılın bu yıldan da güzel olmasını diliyorum.
‘’Gerçekten şampiyon‘’
En zarif, rakiplere en saygılı başkan Canaydın’ın da özlemi bitti, son 2 sene Fenerbahçe’nin gövde gösterisini izleyen taraftarın da... Denizli’deki maç daha başlamamıştı. Bu sezonun kralı Gökhan 3 Galatasaray’lıyı geçip topu Bülent’e verdiğinde usta kaptan topu ayağından açmasa Fenerbahçe maça başlamadan, Galatasaray geride kalacaktı. Bülent hata yaptı, ardından Galatasaray şov başladı. Evsahibi ayağa-uzağa, uzun-kısa paslarla yine coşkulu, tempolu eğlenceli bir futbol oynadı. İştahlı Galatasaray 18. dakikadaki kornerde, sezon başında ancak yardımcı erkek oyuncu rolüne layık görülen, hatta bir tanesi gönderilmek istenen, diğeri taraftarlarınca yüzüne küfredilen ikilisiyle gole ulaşıyordu. İliç, ligde defansların kör noktalarına en doğru koşuları yapan futbolcu olmanın ödülünü bir kez daha alıyor, Hasan ligdeki 18. gol pasını veriyor, İliç 12. golüne ulaşıyor, Galatasaray öne geçiyordu. Soyunma odasına lider giden futbolcular Sabri’nin iki golüyle sonuca ulaşıyor, arada Hasan Kabze bir araba gol kaçırıyordu. Ama o görevini İnönü Stadı’nda yerine getirmiş, sezonun en önemli gollerinden birini 92.43’te Beşiktaş kalesine göndermişti.12 dakikalık bekleme sürecine kitap yazılır. Emeği geçen herkesi tebrik etmek, olağanüstü katkısıyla öğrencilerini 83 puana ulaştıran Gerets’i ve ekibini ayrıca alkışlamak lazım... “Bir baba hindi” tezahüratı tarih değiştirdi. Galatasaraylılar hindili tişört yaptırmadı ama horozlu bir tişört yakışacak. Çünkü, Denizlispor önce Beşiktaş’tan 1 puan alıp Galatasaray’ın 14 yıl sonra şampiyonluğa ulaşmasını sağladı, bu yıl da Fenerbahçe’yi çelmeleyip Sarı - Kırmızılılar’ı mutluluğa taşıdı. Yıldızların arasına bir horoz silueti fena olmayacak...
‘’Şampiyonu çok lig‘’
Her futbolcunun hayalinde, basketbolcunun son saniyede attığı basketle maç kazandırması gibi, son saniyede attığı golle maç kazandırmak vardır. Hasan Kabze’nin rüyası gerçek oldu, Galatasaray şampiyonluk yarışında bir hafta daha tutundu.Galatasaraylı taraftarların “Beşiktaş sen bizim kardeşimizsin” tezahüratları, biçimsiz bir zamanda ailecek yemek yiyen Yıldırım Demirören ve Adnan Polat’ın demeçleriyle harmanlanınca, Beşiktaş’ın kupa yorgunluğu hesaplanınca, Galatasaray’ın güle oynaya kazanması bekleniyordu... Beşiktaş çok kötü başladı, Galatasaray forvetleri girdiği 3 pozisyonu farkına varmadan harcadı. İliç’in Samsun’daki Nobre’yi hatırlatan hilesine de Fırat Aydınus atladı... Penaltı kaçtı, Beşiktaş huzur içinde, sezonunu en iyi maçlarından birini oynamaya başladı. Galatasaraylılar şaşkındı. Muhtemelen söylentiler, onları Beşiktaşlılar’dan daha çok etki altında bırakmıştı. Zira kendilerini galip getirecek golü rakibin kendi kalesine atmasını bekler gibiydiler... “Galatasaray maçı umurumda değil” diyen Tümer şahane bir gol attı, Siyah-Beyazlılar 2’yi 3’ü bulabilecekleri pozisyonları laubalilikten, egoistlikten harcadı. 80. dakika civarında skor 1-1’ken ve 5’e 5 hücum yaparken Sergen topa bir bastı, futbolcular Galatasaray’la eğlenmeye, tribünler keyfe başladı... Şike yapması beklenen Beşiktaşlılar, 86’da İbrahim’in füzesiyle yine galibiyet fırsatı yakaladı. Galatasaray’ın Kolombiyalısı çataldan aldı. 93. dakikada Beşiktaş’ın Kolombiyalısı, topu uzağa atmak varken, pas olarak kullandı. Dönen topu Hasan Kabze 90’a yolladı... Bu gol Beşiktaş’ın Kolombiyalısı’nı ülkesine gönderirken, belki Denizlispor’u da yaktı! Futbol enteresan oyun... Şaka gibi ancak gerçek... Fenerbahçe’ye iki kez yenilen, parasızlık öyküleriyle sıradan galibiyetleri destanlara çevrilen Galatasaraylılar hala şampiyonluk yarışındalar. Alkışlanmalılar... Sarı-Kırmızılılar mutlu son için bu kez Denizli’den haber bekleyecekler. Ancak bir soru var, Kayserispor’u nasıl yenecekler? Güzel maç olacak...Bu sezon 2. kez taraftarını tribünde göremeyen Sarı-Lacivertliler, K.Erciyes’i 4 golle geçerken, bu kez gerçekten yalnız değildi. Stadın çevresindeki binlerce gönül veren, onları rakip kaleye dışarıdan itti. K.Erciyes, Fenerbahçe’yi kapanarak değil oynayarak yenmeye çalıştı ki, Sarı-Lacivertliler 10 golle kazanabilirdi. Erciyes de 5 atabilirdi. Beşiktaş’tan gelen beraberlik haberi ile 4-1’den sonra ayaklar sahada, kulaklar İnönü’deydi. 2. golü yediler, 3.’yü Rüştü kurtarınca, bir krizden döndüler. Ligin en güçlü kadrosu, en çok gol atanı, en az gol yiyeni, en büyük rakibini 2 kez devireni, Denizli’de puan kaybedebilir. Zira 3 mağlubiyetin ikisi Ankaraspor ve Vestel gibi zayıf rakiplerden, beraberlikler Diyarbakırspor, Rizespor’dan geldi. Ancak biliyoruz ki, bu güçlü kadro Türkiye’de konsantrasyonu tam oynadığı bütün maçları kazanacak güçte ve kazanıyor... Denizlispor ise ihtimal hesaplarına göre belki kaybetse de kalıyor... UEFA heveslisi Trabzonspor, Ankaraspor’u iki golle yenip son haftaya avantajlı girdi ama Beşiktaş’la oynayacakları son maça hocasız çıkacak. Beşiktaş maçını kaybeder ve Kayserispor berabere kalırsa, Gençlerbirliği’nin Rize’yi aşması halinde Inter Toto yolunu bile tutamayacak... Bu kadar yatırım ve zengin kadro bu hale düşmemeliydi. Yönetim hoca için kararını bir günde vermeli ve gidip almalı. Çünkü hocaya danışılmadan alınan dünya yıldızı hiçbir işe yaramayabilir. Transferi teknik adam belirlemeli ve bu şartlarda artık o Türk olmalı...Temizlikte şampiyon Samsunspor, Malatya’da yenildi, Ankara’da düştü. Ankaragücü, federasyon inisiyatifi ve saha yetersizliğiyle bir gün önceki maçların neticesine bakarak çıktığı maçı kazandı, kümede kaldı. Dertlerini artık kime anlatsalar boş ama gerçek futbolseverler Celil gibi İsmet Arzuman’ın V.Manisa-Samsun maçındaki hatalarını unutmayacak. O maçı Samsun kazansa şimdi ikisinin de 36 puanı olacak, düşme hesapları başka türlü yapılacaktı... Malatyaspor maçında sahanın yıldızı hakem Selçuk Dereli, yıldızı düşeni başarılı teknik direktör Ümit Kayıhan’dı... Dereli o abartılı düşmeyi yanlış değerlendirse, Kenan’ı kırmızı ile gönderse, Ümit Kayıhan’ın kariyeri bile tehlikeye girerdi. Bu haftanın maçları Erciyesspor-Ankaraspor ile Gaziantepspor-Malatyaspor arasında oynanacak. Erciyesspor kendisi gibi oynarsa, Ankaraspor gidebilir. Gaziantep’e de, Malatya’ya da birer puan yetebilir. Ancak, herhangi bir takımın galibiyeti diğer saha sonuçlarına göre yenileni İkinci Lig’e gönderebilir...Gençlerbirliği de sessiz sedasız ve mütevazı kadrosuyla UEFA şansını artırdı. Rize’yi yeneceklerdir ama tüm sezon centilmenliklerinden ödün vermeyen futbolcular ve Mesut Bakkal o azıcık taraftarıyla şampiyonluğu kazandı. Ortalık pislikten geçilmezken onlar seyirci olaylarından son 3 senede tek bir ceza almadı...
‘’Güçlü olan kazanır‘’
53. dakikada önce Szymkowiak’ın, sonra Hasan’ın topları direkten dönüyor, devamında Rüştü Fatih’in vuruşunu da kurtararak, kulübünün şampiyonluk umudunu ayakta tutuyordu. Aslında direkten dönen ‘top’ değil, Galatasaray’ın şampiyonluğuydu...96’nın rövanşını almak için sahaya çıkan Trabzonspor’un futbolu, Fenerbahçe’nin gücünü de vurguluyordu. Hepsi ülkelerinin milli takımında oynayan Fatih, Gökdeniz, Hüseyin, Szymkowiak, Yattara gibi genelde hücum karakterli futbolculardan oluşmuş ekip, ilk yarıda orta sahayı bir kez geçiyor. Gol bulduğu pozisyonun başında, gazetedeki arkadaşlarımız, ‘Trabzonspor abarttı. Hücuma çok kalabalık çıkmaya başladılar’ diyorlardı. Bu arada Trabzonspor rakip yarı sahada iki kişi; birisi ortayı yapan Fatih Tekke, diğeri de 40 metre koşu yapan Szymkowiak’tı... Bütün bunları Trabzonspor’u küçük düşürmek için değil, Fenerbahçe’nin rakipleriyle güç farkını ortaya koymak için yazıyorum. Fenerbahçe ilk yarıda belki hiç bir şey oynamadı ama bu ülkenin en güçlü takımlarından birini geriye düştüğü maçta evinde devirmeyi başardı. Öyle bir güç ki bu, defansın en önemli oyuncularından Luciano yok, forvetteki etkin isim Nobre yok, Fenerbahçe’de eksik yok. Alex dışında herhangi bir eksik hangi mevkide olursa olsun Fenerbahçe’de sırıtmaz. Alex’in olmadığı maçlarda da belki usta futbolcu bulunmaz ama tempo yükselir, pres daha etkili olur ve Fenerbahçe Türkiye’de oynadığı her maçın favorisidir.Maçın yıldızları bulduğu her fırsatı neredeyse iyi değerlendirmesine rağmen, yedeklikten kurtulamayan Semih’le, formunun zirvesindeki Deniz’di. Ve Fenerbahçe Yönetimi kapris yapmak yerine Deniz’in tazminatını daha önce ödeseydi, emin olun Vestel Manisa maçı da böyle kaybedilmezdi.Başkan Nuri Albayrak, “Şampiyonluk vizesi Trabzon’dan geçer” demişti, öyle de oldu. Ancak Trabzonspor, Galatasaray maçını da aynı anlayış ve tempoda oynasa yorumlar ne olurdu, herkes kendi kendine söylesin...Hiç bir şey yaşanmamış maçtan önce baltalarıyla yakalanan taraftarlar ile maçtan sonra Fenerbahçeliler’in stadı polis minibüsüyle terketmesi Türkiye’nin dramatik ancak gerçek fotoğrafıydı. Baltalı ilahlar, büyük ihtimalle Saracoğlu’ndaki ilk maçta tribündeki yerlerini de alacak...Ali Sami Yen’de gözler sahada, kulaklar Trabzon’daydı... Maç ilk 15’te bitti. Seyircisi, futbolcusu, Avni Aker’den müjde bekledi. 4 gol attılar, ancak umutlarını iyice zayıflattılar. Ali Sami Yen’den ve İnönü’den sonra Türkiye’nin en zor deplasmanından da üç puanla dönen rakiplerinin, ne Erciyes’e ne de Denizli’ye puan kaybedeceğine inanıyorlar. Top yuvarlak olsa da, maç oynanmadan kazanılmasa da, Fenerbahçe galiba işi bitirdi.Gerets’in Fenerbahçe maçında sahaya sürdüğü kadro çok eleştirilmiş, Gerets de, “Diğerleriyle çıksam da değişmezdi” demişti. En çok eleştirildiği 2 futbolcudan Uğur’un 18’e dahi alınmaması, Ferhat’ın kulübede tutulması, Belçikalı’yı tartışılır hale getirdi. Fenerbahçe’yi deneyimli ve şampiyon sporcularla değil de, kendi yarattığı takımla yenmeyi düşünen Gerets, hevesi kursağında kaldıktan sonra bu çocukları bu maçta da oynatmalıydı. Ya da diyeceği şudur: Yanlış yaptım...Hoş Gerets Fenerbahçe maçında yanlış da yapmış olsa, bu takımı şampiyonluk ortağı yaparak, gencecik çocukları Türk Futbolu’nun hizmetine sunarak, rakip camiaları ve hakemleri suçlamayarak görevini iyi yaptı. Ve hala küçük bir umut da olsa şampiyonluk şansları var...Ankaraspor Teknik Direktörü Giray Bulak maçtan sonra, “Bir hafta önce hangi maçın nasıl biteceği biliniyordu!” derken haklı bir tespit yapıyor, küme düşme hattındaki Diyarbakırspor hariç herkes kazanıyordu...Hasan Şengün’le birlikte şanssızlığını kıran, 4 beraberliğin ardından kazandığı 2 galibiyetle umudunu artıran Samsunspor zorlu ve amacı olan rakibi Gençlerbirliği’ni son dakikalarda bulduğu iki golle ve hakkıyla devirdi, Malatya ile final oynama hakkını eline geçirdi. Malatya’yı yenerlerse herkes kendilerine şapka çıkaracak, beraberlik halinde muhtemelen önümüzdeki sezon Samsunspor 2. Lig A Kategorisi’nde olacak...Son 4 haftada kazandığı 10 puanla lig lideri olan Malatyaspor, Ankara’da seyircisiz oynama avantajını iyi kullandı. Ankaragücü’nün bir topu direğe takılırken, Sedat’ın rakip kaleye atması halinde haftanın golü olacak vuruşunda Orkun çaresiz kaldı. Malatyaspor-Samsunspor maçı bu hafta sonucu önceden bilinemeyecek karşılaşma ve son yıllarda böyle maçlara hasretiz...Denizlispor-Diyarbakırspor maçında elde edilen skor, Diyarbakırspor için Süper Lig macerasının şimdilik bittiği anlamına geliyor. Bu skor Denizli’yi de kurtarmıyor. Denizli belki Rize’yi yener de, diğer maç sonuçları son haftada ligin en güçlüsüyle oynayacak Yeşil-Siyahlılar’ı belki çaresizliğe mahkum eder. Keşke diğer maçlar da adil oynansa... Bütün maçlar adil oynansa, hakedenler kazansa... Kimse kimseye yalvararak değil de, bileğinin hakkıyla ligde kalsa...Erciyesspor’u “Ekstra motivasyon” suçlaması yüzünden Bülent Tulun’u yerden yere vurmuş, elinden gelenin en iyisini yapan Kayseri temsilcisini her maça asılıyor diye övgü yağmuruna tutmuştuk. Diyarbakırspor’dan sonra düşme korkusu büyük olan Rizespor’a da kaybeden takımın yıldızı Cenk, maçtan sonra düşme hattındaki rakiplerden özür diledi. Bu da birşey ama, bu skor Rize’yi değil belki Denizli’yi de kurtaracak. Özür dilememeli kimse, herkes her maçı sonuna kadar oynamalı!Temiz maçlar izleme dileğiyle...
‘’Bu lig bitsin!‘’
Galatasaray kendisi açısından şampiyonluk maçını kaybetti. Fenerbahçe averajla da olsa liderliği kaptığı için sevindi. Sevinmenin ötesinde maçtan sonra yaşananlar, galibiyet değil sanki şampiyonluk kutlamasıydı. Ligde takımının başında 98 maça çıkan Daum’un sahip olduğu zengin kadrosuna yakışır bir takım yarattığı, yakışır bir futbol oynattığı belki de ilk maçtı... İlk 10 dakika dışında muhteşemdi Sarı-Lacivertli futbolcular. Selçuk’un toparladığı orta saha Appiah’la, Aurelio ile rakibe göz açtırmadı. Tuncay, Ümit, Anelka ve Nobre’nin akıl dolu, buram buram futbol kokan katkıları ezeli rekabet açısından unutulmaz maçlardan birini daha yaşattı. Appiah’ın şahane golüyle başlayan gösteri maçı izleyen milyonlar için heyecan verici bir derbiye dönüşecekti ki, gönderilmesi istenen Rüştü, Hakan Şükür’ün kafa şutunu çıkarttı. İkinci yarının başında da Saidou atılınca Fenerbahçe gösterisi sürdü gitti. 35 pasta yapılan gol de, Alex’in sağ ayakla Mondragon’u çaresiz bırakışı da gösteriyi süsleyen futbol ustalıkları, direğe nişanlanan toplar da 7-0’lık hezimetin tarihten silinmesinin engeliydi. Ancak bir şey var ki, Fenerbahçe tartışmaya hiç mahal bırakmayacak bir biçimde Galatasaray’ı yendi ve 31. haftada averajla lider! İki kadro arasında bu kadar fark varsa, Fenerbahçe’nin bu kadroyla Galatasaray’a puan olarak ancak yetişmesinin sorumlusu kim? Bunun cevabını Aziz Yıldırım kendi kendine versin diyelim, Daum’la mutlu yıllar dileyelim...Gerets’i suçladılar. Niye genç Uğur ve Ferhat’la oynadı diye... Bu takımı buraya büyük zorluklarla taşıyan Gerets’in yerinde ben olsam belki sola Ergün, sağa Cihan’ı koyar, göbekte İliç’le başlardım ama Galatasaray’ın zirveye tırmandığı süreçte 18’lik Uğur’un 16, 17’lik Ferhat’ın 8 maçta önemli katkılar yaparak oynadığını unutmayalım...Futbolcular arasındaki seviyeli rekabet, küfürü staddan kovmaya “samimi” olarak karar verdiğini iddia ederek göz boyamayı başaran Fenerbahçe yönetimi yüzünden bir iğrençlik gösterisi olarak tezahür ediyordu. Aziz Yıldırım eğer ki kendisine Ali Sami Yen’de küfredenleri bulup-buldurup gereğini yapıyorsa, o iğrenç pankartı keyifle açanlara da, koridorlarda Hasan Şaş’ı yumruklayanlara da, Manisa’dakinin beterini sahada yapan anonsçuya da gereğini yapmalıdır. Yoksa senelerdir taraftarı küfürden uzaklaştırma çabaları kocaa bir yalan olarak kalır. Galatasaray maçında açılan pankartın da, Beşiktaş’a dönük “İtaat et” organizasyonun organizatörleri, göz yumucuları, hoş görücüleri şiddete dönük bu tohumların sahipleri konuşamaz! Konuşsa da kimse inanmaz! Manisa’daki anonsçu için ayağa kalkanlar, eline mikrofonu verip sahaya gönderdikleri adamlarına kimsenin hoşgörüyle bakmasını isteyemez! Bütün bu yöneticiler el birliğiyle kan döktürecekler! Maçtan sonra Fenerbahçeliler sevinemiyorsa, yarın Galatasaraylılar, öbür gün Beşiktaşlılar sevinirken dayak yiyecekler! Bu kötü kalpli, kötü niyetli yöneticiler bu çirkin esere bakıp kafalarından ne geçirecekler! Bu arada dünyadan bir haber formasını giymiş eğlencelere katılan masum insanlara-kadınlara-çocuklara saldırmak da barbarlıktır...Tüm yönetenlerin tek başardıkları şey galiba kirlilik... Bu kafalar ancak bu kadarını başarıyor... Şampiyonluk başka yerde... Şampiyonluk gerçek bir asalet ister... Samimi bir asalet! Şöyle önemli bir maçtan miras olarak bıraktıklarınıza bakın, yağcılarınızı arayın, mağduriyetinizi-yalnızlığı anlatın...3.’lük yarışındaki takımların kârlısı Trabzonspor’du. Zdravkov’un çok kötü oynadığı maçta 3 Fatih’le, 3 Gökdeniz’le gol buldular, ancak çok pozisyon verdiler. Fenerbahçe maçı öncesi yakalanan skor ümit verici olsa da, kalede verilen pozisyon Fenerbahçe’nin öne geçmesi halinde rahat bir galibiyet alabileceğini düşündürüyor... Sivas’a hakem hatasıyla yenilen Beşiktaş’ın galiba iki maçı kaldı. Biri kupa finali, biri Galatasaray... Bu kadrodaki 40 futbolcunun o maçlarda oynayan oyuncuları açısından iyi birer anı olabilir de, bu kadronun önümüzdeki sene zirve ortağı olabilmesi için devamlılıktan başka şart yoktur...Geçtiğimiz haftalarda Vestel’i, Diyarbakırspor maçında as oyuncularını yedek kulübesinde beklettiği için medya adam akıllı hırpaladı... As oyuncularını sakat sakat kulübede oturtmaktansa, sakat sakat oynatsalardı dahi aynı şeyi yaşarlardı. Ama bu hafta öyle maçlar oynandı ki, gelen skorlar kanımızı çekti. Denizlispor hariç ihtiyacı olan herkes kazandı! Onların rakibi de bu çirkin düzende seyircisiz, desteksiz UEFA vizesi kapmaya çalışan Gençlerbirliği futbolcularıydı. Pardon onların bir rakibi daha var, hakemler. Denizlisporlular 2 net penaltısını vermeyen hakemle 2 puan bırakırken, Gaziantepspor, Malatyaspor, Samsunspor, Diyarbakırspor hep kazandılar. Kaybedenler de hep aynı demeci verdiler: Onlar daha çok istedi. Kazananlar da aynı demeci verdi: Taraftarlar rakibimize haksızlık yapmasın. Onları bu sıralara bu futbolcular getirdi...Puana göre para verme işi rakibin daha çok istemesinin önüne geçecek bir şey de ama yetmiyor anlaşılan... Her iki takımın da istemesini sağlayacak bir düzen muhakkak getirilmeli. Daha çok isteyenin kazandığı, sonucu önceden tahmin edilen, alttakilerin üsttekileri rahat rahat yendiği bir lig istemiyorum... Yardıma ihtiyacı olana gücün varsa yardım etmek iyidir de, kazanmak için elinden geleni yapmamak her futbolcu için ahlaksızlıktır!