Arama

Popüler aramalar

‘’Hakeden kazansın‘’

Fenerbahçe, İnönü Stadı'nda Beşiktaş'ı yenmesinin ardından, Galatasaray'ı Ali Sami Yen'de Nobre'nin golüyle devirip puan farkını 6'ya çıkarttığında, şampiyonun en erken belirleneceği sezonun yaşandığını düşünmüştük. Ekonomik güç, stadyum farkı, moral değerler, kadro zenginliği hep Fenerbahçe'nin şampiyonluğunu işaret ediyordu. Ancak birbirine sarılan Galatasaraylı futbolcular, tavşanla yarışan kaplumbağanın öyküsünde olduğu gibi; kararlı, azimli bir takiple 14. haftada 6 puan gerisinde oldukları rakiplerinin, 3 puan önünde Saracoğlu'na çıkma fırsatı yakaladılar...Haftanın sürprizi Manisa'daydı. Daha 2 hafta önce sadece Zelenka'dan yoksun bu kadrosuyla Diyarbakırspor'dan 3 yiyen ev sahibi takımın, 1999-2000'den bu yana ligde 5 gol yemeyen Fenerbahçe'yi, 5 golle uğurlaması inanılır gibi değildi. Bir tarafta Anelka karşısında Caner, bir tarafta Alex karşısında Zafer Şakar, bir tarafta Arda karşısında Tuncay... Vestel dar kadrosuyla yapabileceğinin neredeyse en iyisini yaparken, Fenerbahçeli futbolcuların hemen hepsi takım oyunu olarak da, bireysel olarak da en kötü performanslarını sergiliyorlardı.Vestel için itibar maçıydı. İletişim probleminden muhakkak kurtulması gereken V.Manisaspor kurmay heyeti ve yöneticileri bu maçta sakat oldukları bilinen futbolcuları, kulübeye çekmemişlerdi. Her mesajlarında "haber almak için bir telefon çevirmeyen" medyayı suçlamaktansa, hiç değilse kendilerini arayıp sakatları öğrenmeye çalışan muhabirlere, "yalnızca Selçuk sakat" diyen yetkililerine doğru bilgi versinler! Futbolcular da "büyük takım" olmanın yolunun yalnızca büyük kulüp takımlarına karşı değil, her maçı aynı ciddiyetle oynamak gerektiğini öğrenmeliler. Bu kadar yatırım Anadolu'nun büyüğü olmak için yapılmaz ve büyüklüğün ciddi faturaları vardır. Doğal olarak da sorumluluk teknik heyetle, futbolcuların omzundadır. Hayati bir maç kazandılar. Yoksa hiçbir şey ne Yanal ne de futbolcular için eskisi gibi olacaktı. Geriye bakıp dersler çıkartmak ve kendine düşman yaratmadan yürümek lazım. Daha 4 büyüklerden kimseyle de rakip olmadılar. Sezon başından bu yana Daum'u eleştirdik. Bu maçta da Tuncay'la Ümit'in arkasına atılan paslara bulamadığı çözüm için söylenecek çok şey olabilir de, kendisinin önleyemeyeceği bireysel hatalarda fatura başka yere kesilmeli. Çünkü değil hocayla, hocasız antrenman yapsalar Rüştü, Servet ve Tuncay gibi futbolcular bu hataları yapmamalılar...Maçtan sonra bir dizi iğrençlik de sahnedeydi... Taraftarı eğlendirmekle yükümlü kişi, mikrofonla rakip camiayla alay edince, ortalık birbirine girdi. Malasef emniyet güçlerimiz yine yetersiz, yine etkisizdi. Kırılmış 750 koltuk var, onlarca yaralı, yüzlerce ruhen hırpalanmış insan. Gözaltına alınan insan sayısı 1... O da animatör. Polisimiz taraftara müdahale etme tekniğini de bilmiyor, gerçekten olay çıkartan taraftarı alıp, stada sokmamayı da...Fenerbahçe'nin beklenmeyen mağlubiyeti, Ali Sami Yen'i doldurmuş, taraftarı coşturmuştu. Ancak puan farkını açma şansı da futbolcularda gözle görülür bir stres yaratmıştı. Song'un beklenmeyen sakatlığı taraftarı, hem Rize hem de Fenerbahçe maçları için ürkütse de, deneyimli oyuncuların sahneyi bırakmaması Galatasaraylılar'ın Saracoğlu'na 3 puan avantajla gitmesini sağladı. Verdiği 17 gol pasıyla, kendi stadında kendisine küfredenlere inat, kariyerinin en başarılı sezonunu geçiren Hasan Şaş, ve oynadığı ilk 25 maçta yalnızca 5 gol atmasına rağmen Karan'sız bir dönemde son 2 maça 4 gol sığdıran Hakan Şükür'dü Galatasaray'ı omuzlayan. Üstelik Hakan, gol atmasının dışında uzun süreler sonra ilk kez gerçek bir hücum pres de yapıyordu. Son 3 senede zirveye yaklaşan ancak finali iyi yapamayan Sarı-Kırmızılılar, Fenerbahçe'nin üzerindeki baskı ve hızlı hücumlara karşı yapılan olağanüstü defans hatalarından yararlanıp, belki de Saracoğlu Stadı'ndan 6 puanlık farkla ayrılacaklar. Beraberlikte de, ekstra bir berabere kalma hakkı kazanacaklar. Fenerbahçe'ye kaybettikleri maçtan bu yana 16 maçta 13 galibiyet alıp 3 kez de berabere kalan Galatasaraylı futbolcular sonuç ne olursa olsun alkışlanmalılar...UEFA biletini Türkiye Kupası'ndan neredeyse kapmış olan Beşiktaş, Tigana'nın Jun'a da şans verdiği, iyi oynayan Gökhan Güleç'in kenara alındığı maçta, Gaziantepsporlu genç Barış'ın hatasından bir puan alırken, UEFA için tek şansı lig 3.'lüğü olan Trabzonspor, bir Avrupa Kupası maçında yaşanması halinde insanı utançtan sokağa çıkarmayacak elektrik problemi yüzünden, iki gün süren maçta Diyarbakırspor'u 3 golle aştı. Hala fikstürleri zor ancak hem deneyimli hem kaliteli futbolcuları var. 3.'lük kolay, ancak başarı olup olmadığı su götürür...Aşağıda da Hasan Şengün gerçeği var. Kariyerinde ilk kez profesyonel A takımı çalıştıran 'dobi Hasan' ilk 4 maçında berabere kalmış, ancak Samsunspor bunların hepsinde iyi oynamıştı. İyi oyunun ödülünü Denizli'de aldılar. Rakibi ateş hattına çekerken, 1. Lig'de yaşama şansı buldular. Denizlisporlular, Samsunsporlular, Malatyasporlular, Antepliler uykusuz geceler çekecekler. Ne diyelim, hakeden kazansın...

18 Nisan 2006, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aynen devam‘’

Sürpriz bir Vestel galibiyetiyle düşme hattındaki puan barajını yükselten Diyarbakırspor bir de maçın daha 2. dakikasında öne geçince Sarı-Kırmızılılar'ın küçük de olsa puan kaybetme ihtimali doğdu. Ancak öyle bir gerçek var ki, tepedekiler orta sıradan sonraki takımlara karşı tartışılmayacak kadar zenginliğe sahipler. Deneyim, kadro, medya vs... Galatasaraylılar'ın endişesi yaklaşık 10 dakika sürdü. Perdeyi Hasan Şaş'ın korneriyle Hakan açtı, yine Hasan'ın pasında Hakan takımı öne taşıdı, yine Hasan'ın pasında Necati ile Galatasaray farkı yakaladı... Selçuk Dereli'nin Necati'yi son adamken deviren kaleci Metin'e kıyamadığı, Hakan Şükür'ün bir kaç gol kaçırdığı maçın en önemli notu sarı kart cezalısı olma riski taşıyan 5 futbolcu 90 dakikayı yalnızca 6 faul yaparak ve hakemle hiç konuşmayarak tamamladı! Gerets'in maçla ilgili yorumuna imza atmayacak yorumcu hayal dünyasında geziyordur. Berbat bir maçtı, ancak Galatasaray bir kaç usta futbolcusuyla rolantide kolay kazandı. Bu futbol değil Fenerbahçe'ye, Rizespor'a dahi yetmeyebilir...Fenerbahçe ise "Anelka'sız daha güzel" yorumlarını destekleyen biçimde artan kalitede futbol oynamaya devam ediyor. Ligin en güzel defans yapan takımlarından biri olan Sivasspor'un kilidini hafızalara "Anelka'nın eli" ile kazınan Konyaspor maçının yardımcı hakemi Cemal Gemici'nin dikkati ile kırdılar. Demirlek'i doğru şekilde uyaran ve penaltıyı çaldıran Gemici bu kez doğru yaptı. Rakibinden 3 gömlek üstün Fenerbahçe, Appiah ve Aurelio ile rakiplerine nefes aldırmazken, "uykulu prens" Alex muazzam bir gol yaptı. Orta sahadaki çatır çatır mücadeleden sonra, Appiah'ın ikili mücadelede mağlubiyeti kabul etmeyerek kazandığı topu alan Alex, Nobre'nin markajcısını yanında taşıyıp boşalttığı alana dripling yapıp şahane bir gol attı. Fenerbahçe ikinci yarıda rahattı ancak gözle net bir biçimde görülür gerçek var. Fenerbahçe ligin sonuna yaklaştıkça form ve oyun kalitesi olarak yükseliyor, Galatasaray geriliyor. Fenerbahçe'yi takip edenlerse, Anelka'nın dönüşünün takım performansı üzerinde nasıl bir etki yapacağını merakla bekliyor. Anelka kesin olarak bir "dünya markası" ama ya takıma katkısı... İstatistiklere ve oyuna bakınca "Anelka'sız Fener daha iyi" demek kolay, sağlamken takımdan kesmek zor. Beşiktaş bildiğiniz gibi. Yine İnönü'deydiler. Yine puan kaybettiler. Yine futbolcu kaybettiler. Çağdaş öfkeyle yanlış laflar da etti ama taraftarlar gerçek taraftarsa, yöneticiler sorumlu yöneticilerse Çağdaş'ın ve Tigana'nın sözlerine kulak kabartsınlar, gereğini yapsınlar! Cem Papila'lı günden bu yana futbolculara yoğun bir baskı var tribünlerde. Maç izlerken bizim bile dayanamadığımız tezahüratlar onların ruhunda bizimkinin tonlarca ağırı bir acı, konsantrasyon bozukluğu yaratıyor... Parayla bilet almak, o kulübü temsil eden sporcuya hata yaptığında hakaret-küfür etmek hakkını vermez. Yöneticiler de bu konuyu sürekli futbolcu kaybederek, sürekli taraftara şirin gözükerek çözemez! Bu gidişin kötü olduğunu, futbolcuların İnönü'de daha kötü oynadığını ve bunun sebeplerini görmemek için ya kör olmak lazım, ya da korkak, taraftar açısından da hoyrat... Tigana diyor ki; "Futbolcularımız İnönü'de yüzde 20-40 performans kaybıyla oynuyor." Bu kadar!Gençlerbirliği ile Trabzonspor'un maçı UEFA açısından çok önemliydi. Gencecik futbolculardan kurulu Gençlerbirliği, kadrosunda bir düzineye yakın milli futbolcu bulunan rakibini bileğinin hakkıyla yendi... Üstelik birinin başında dev bir hoca, diğerinde bizim Mesut Bakkal! Hocaların takımlarını değiştirin ikisi de diğer takımda diğerinin yaptığını yapsın. Halilhodziç'e övgüler sayfalara sığmaz, adamı-lobisi olmayan Bakkal Türkiye'de iş bulamaz... Ziya Doğan'dan fizik kalite olarak en üst düzeyde aldığı takımı takım yapan Bakkal'ı tebrik edip, önümüzdeki senenin planlarını yapan Trabzonlu yöneticilere küçük bir öneri getirelim: "Soğukkanlı olun. Hiç bir şey için acele karar vermeyin. Ve kadronun başarıya aç, sorumluluk duygusu gelişmiş profesyonel oyunculardan kurulmasına özen gösterin. Hoca değişimi çare değil, kadroda revizyon ve sağlam bir neşter operasyonu lazım."Kayserispor'un eski hocası Hikmet Karaman'ın başında bulunduğu Ankaragücü'ne yenilmesi UEFA yolunda ağır bir yara almasına, Ankaragücü'nün hemen hemen kümede kalmasına yol açtı. Yine de Kayserispor benim UEFA'daki favorim. Rizespor da Güvenç hocayla başarılı performansını sürdürdü, Meduna'nın kırmızı kart görmesiyle hücum etkinliği azalan Vestel'i evine 4 golle döndürdü. Vestel'e ve Yanal'a yapılan hakaretlerse Vestel Başkanı Haluk Çubukçu'nun yaptığı açıklamada kullandığı "maksadını aşan" bazı ifadeler gibi kabul edilemezdi. Değil Vestel'liler, Diyarbakırsporu yönetenler-ter akıtan futbolcular için bölücü yakıştırması yapılamaz. Ayıpta da bir sınır var! Çubukçu'nun sözleri ise bir başka yazı konusu, yazacağız...Samsunspor'un yine kazanamaması, Denizli'nin de evinde iki puan kaçırması bu haftaki Denizli-Samsun maçını finale çevirecek. Denizli kazanırsa kalacak, Samsun büyük ihtimalle gidecek. Malatyaspor ise son dakika hatasının bedelini korkarım pahalı ödeyecek...

11 Nisan 2006, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Suçlu ayağa kalk!‘’

Song'un yaptığı fakir fukara edebiyatı değildi elbette. Ligin bitmesine 6 hafta kala parasını almak için zorlamaya çalışıyordu yöneticilerini... Murat Özaydınlı "vah zavallı" dedi mi, bilmiyoruz ancak 100 yıllık kulüpte yaşanan ve resmi sitesinde doğrulanan gerçekler 2 sene sonra Şampiyonlar Ligi'ne neden tek takımla katılacağımızın da resmidir! Federasyon, kulüpleri denetlemiyor, koruyor...Galatasaray Fırat Aydınus'un çaldığı ucuz penaltıyla öne geçti. Doğru penaltıyla rahatladı. Hasan Şaş'ın güzel pasında İliç'in attığı çok güzel golle 3 puana 3 golle uzandı. Ligin fizik kalitesi en iyi takımı Gençlerbirliği önünde elde edilen "değerli" galibiyet, bir gecelik liderlik getirse de, ümidini Gaziantepspor'un Fenerbahçe'yi çelmelemesine bağlayanlar, hayallerini ancak rakiplerini Saracoğlu Stadı'nda yenmeye göre kuracaklar...Galatasaraylı futbolcular alkışın büyüğüne layıklar... Her hafta 1-2 kişi eksiliyorlar, eksilecekler. Ümit'in kalıcı sakatlığından sonra, herkes "kimse sakatlanmasın, kart cezalısı olmasın" diye düşünürken, defansın en önemli oyuncusu Song'un, "Para yoksa ben de yokum" demesiyle şok oldular... Oyunun kendisi değildi Galatasaray'ı eksik bırakan, arabesk sistem: Galatasaray'da kimsenin parası kalmaz! Galatasaray'da kimsenin parası neden zamanında ödenmez? Çok merak ediyorum. 31 Mart'ta Galatasaray, Federasyon'a kulübün lisans alabilmesi için bir çuval evrak verdi. Nasılmış borç alacak ilişkileri? Orada Song'un, "Benim alacağım yok" yazısı var mı yok mu, çok merak ediyorum...Baktık ki çok kişi Song'u takım arkadaşlarını yalnız bırakmakla suçluyor, Gerets'i de Song'u oynatmama konusunda haklı buluyor. Gerets haklı olabilir de, Kamerun'un kaptanı olup, çoluk çocuğu için dünyanın bir ucuna gelip, kültürünü-dilini hiç bilmediği bir ülkede bulunuşunun karşılığını alamayan adam, hak arıyor diye nasıl suçlanır!Gençlerbirliği Teknik Direktörü Mesut Bakkal takımına oynattığı futbolla kendisinin ismini-futbol bilgisini-ekip arkadaşına verdiği desteği bilmeyen büyük spor yazarlarına adını belletmeye devam ediyor! Yolu açıktır...Son üç haftadır liderliği bir gün önce Galatasaray'a bırakan Fenerbahçe, emaneti ertesi gün almaya devam etti. Sarı-Lacivertliler, üç günde kendisine dezavantaj gözüken iki deplasmanı, 6 gol atıp 6 puanla geçti. Anelka'nın golünü atıp çıktığı Konyaspor maçından bu yana, Fransızsız, 405 dakikada takımın 16 gol atıp, 1 gol yemesi anlamlıydı. Anelka'nın yıldızlığı tartışılmaz. Ancak takıma katkısı tartışılmalı. Sarı-Lacivertliler, Antep maçıyla fikstür dezavantajını bitirdiler. Alex, Tuncay, Nobre paslaşmasıyla buldukları gol de mükemmeldiler. Tek tatsız tarafları, defanstan oyunu kurarken insanın içini bayıltacak kadar pas yapmaları. Türkiye'de illa ki gol bulurlar, ancak defanstan bu hızda çıkarlarsa, bu sene olduğu gibi, geçen yıl olduğu gibi Avrupa'da yine hayal kırıklığına uğrarlar.Sınırlı bütçe, mütevazı kadro ancak çağdaş organizasyonlarıyla çıkış yapan takımlar, yalnız kendi seyircileri önünde değil, her taraftan taraftar bulurlar. Çok şık işlere imza atan Kayserispor, 4 haftada tek gol atamamanın faturasını ağır ödedi. Yalnızca iki gol yedi ama kendisini üçüncülükte rahatlıkla tutacak 10 puan kaybetti. Vazgeçmemeliler... Ve kaptan Bülent'in söylediği gibi maçları tek tek düşünmeliler.Anormal bütçeli Beşiktaş'ın Ankaragücü'nü, aynı şekilde Trabzonspor'un Denizlispor'u geçmesi normaldi. Çünkü beğenmesek de kadroları çok derin ve yıldızları var. Ancak her iki takım da defansta büyük hatalar yapıyorlar. Bu kadar yatırımla, UEFA Kupası'na katılıp tesselli bulmaya çalışıyorlar. Organizasyonları, kulüp-yönetim yaklaşımları gözden geçirilmeli... Halilhodziç'in bu maçtan sonra dediklerine de kulak verilmeli; 'Burada hocalık yapmak ve futbol oynamak çok zor. Bir maç kötü oynayan genç futbolcuya, nasıl davranıldığını gördünüz'...Bir maç dışında şampiyon gibi davranan, ancak sergiledikleri futbolun karşılığını alamayan Konyaspor'u, iyi oynamasa dahi üstüste Beşiktaş, Trabzonspor ve Kayserispor galibiyetleri için kutlayalım. Küme düşme hattında yaşananlara bakalım... Malatyaspor kazanabileceği bir maçta çok gol kaçırdı, iki güzel golle kaybetti. Artık kurtulmaları mucizelere bağlı. Ankarasporlular, Bülent Demirlek ve yardımcılarının uyuduğu pozisyonda kendisini attırmaya çalışan Jaba'ya gerekeni yapmalı. Sorumsuzluğun da bir sınırı var! Sorumluluk demişken, V.Manisa'ya bakmalıyız. Bir takımın ligin kaderini etkileyecek her maça sorumluluk duygusuyla çıkması-çıkartılması şart. Ersun Yanal yine kendisinin uzun vadede üzülmesine sebep olacak bir kadroyla sahadaydı. Maçtan bir gece önce Zelenka sakatlanmış, Johanna sakatlanmış, Bülent kulübeye alınmış, ara transferde alınan ve iyi oynayan Selçuk da öyle... Üstelik Meduna ve Arda kart cezalısı... Olmadı. Diyarbakırspor'un haklı galibiyetine, kimsenin söyleyecek lafı yok. Yanal'ın kadro seçimine, çok insanın çok meslektaşının söyleyeceği çok... Böyle tercih yapanlar birgün bir başka sahada rakiplerinin kolayca kazanmasına ses çıkaramazlar. Denizlispor ateşe düştü ama evindeki Diyarbakırspor ve Samsunspor maçlarınının ikisini birden kazanırsa, rahatça kümede kalır. Samsunspor iyi futbolunu seri üç puanlarla süsleyebilirse belki kurtarır...

04 Nisan 2006, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İtiraz ediyorum‘’

Ve Futbol Federasyonu Profesyonel Disiplin Kurulu beklenen kararı verdi! Futbolu ve iyi taraftarı cezalandırdı...Polemiklere açık bir ceza...Ceza adil olmalı, gerekçeleri tek tek ortaya konmalı, aynı suça aynı ceza uygulanmalı.Yaygın görüş ki doğrudur. Cezalar ağırdan hafife doğru sıralanmalı. Önce para cezası, sonra saha kapama (tarafsız saha), sonra da seyircisiz oynama cezası...Galatasaray’a verilen ceza en ağırıdır, örneklere bakılırsa haksızdır.15 gün öncesindeki maçta Fenerbahçe’ye toplam 25 bin YTL ceza verenler, Galatasaray’ın bu denli ağır cezasının gerekçelerini açıklamalıdır.Aynı PFDK, (Başkan o zaman da PFDK başkanıydı) 6-0’lık Fenerbahçe-Galatasaray maçından önce Mondragon’un atılan yabancı maddeler nedeniyle ısınamamasına, Eser Özaltındere’nin kafasının yarılmasına, Aziz Yıldırım’ı bile çileden çıkartan ve bizzat kendisine anons yaptırtan pet şişe yağmuruna, Hasan Şaş’ın kafasında patlayan yumurtaya ve sahaya atılan bıçağa rağmen Fenerbahçe’nin Bursaspor maçını Ankara’ya alarak cezalandırmıştı. Hoş, Fenerbahçe o sezon bir maçta son olarak sahaya atılan çekirdek poşeti yüzünden seyircisiz oynama cezasına da çarptırılmıştı!Eşit suça eşit ceza verilmemesi, cezaların kurallara göre değil de, esen rüzgara, o günkü şartlara, medyadaki tavra, siyasilerin ısrarına, kulübün lobi gücüne göre veriliyor duygusunu pekiştiriyor. PFDK’nın kararları da hakem kararları gibi eleştirilebiliyor.Velhasıl-ı kelam yetersiz yöneticiler, yasaları takip etmeyen görevliler, futbolu kullanarak, futbolu kirletirken, kendini tatmin eden (sıfat bulmakta zorlandığımız) kimseler amaçlarına ulaştı. Futbolcular, hakemler, top toplayıcılar yapayalnız olacak.Galatasaray en ağır cezaya çarptırılmadı, cezaya çarptırılan, 3 kuruşluk futbol keyfi için bir hafta bekleyen, karşısındakini düşman değil sadece rakip olarak gören, ürün alarak kulübüne yardımcı olmaya çalışan, futbolu yüceltmeye çalışan insanlardı. Onlar başkaları yüzünden televizyon başında geçirecekler gecelerini.Ya Gençlerbirliği maçında ne olacak? Fenerbahçeli futbolcuları pet şişe, para ve çakmakla yıldıran (!), kendi futbolcularına Saracoğlu’nda yapılanların intikamını alanlar stadın en güzel yerine kurulacak! Canı isterse küfredecek, canı isterse eline geçirdiğini fırlatacak, canı ne isterse onu yapacak! Aynaya bakıp utanmayacak, federasyona da protesto yollayacak. Bir tek kendisi değişmeyecek, düzeni kendisine uydurmaya çalışacak.1- Seyircisiz oynama cezasının kaldırılma zamanı geldi geçiyor. Seyircisiz oynatmaktansa, bozguncuları stada sokmamanın sağlanması gerekiyor. Bu adamlar statlarda kalacak, kulüpler-kurumlar yıpranacak. Olmaz böyle saçmalık!2- Özhan Canaydın seçimden önce Fenerbahçe maçında yaşanan olayları örgütleyenleri bildiğini ima etti. Galatasaray Başkanı’nın görevi futbolu kirletmekle yetinmeyip, kulübe büyük zararlar veren bu kişi(leri) gücü yetiyorsa, eğer üyeyse ihraç ettirmek, Galatasaray’ın maddi kaybını tahsil etmek için onlara dava açmaktır. Namuslular da namussuzlar kadar cesur olmak zorundadır, taraftar onu protesto etse dahi!3- Fenerbahçe maçından sonra medyaya sızabilen raporlar bundan sonra federasyon tarafından rutin olarak açıklanmalıdır. Hangi rapora göre hangi cezanın verildiği, hangi bilgilerin rapora girmediği, gözlemcinin ve temsilcinin maçı nasıl seyrettiği, cezaların haklılığının ve adaletin sağlandığının temini açısından şarttır. Çünkü statlar kötü taraftarın istediği pisliği yapabilecekleri alanlar olmadığı gibi, Disiplin ve Tahkim Kurulları da hukukçuların canının istediği gibi kararlar verebileceği alanlar değildir. Olmamalıdır...

29 Mart 2006, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kıran kırana!‘’

Şampiyonluğun iki adayı kazanırken, düşme tehlikesini en yakından yaşayan 3 takım da kazanamadı... Galatasaray’da Özhan Canaydın’ın kazandığı kongre, takımın Denizli’de elde ettiği 3 puandan önemliydi. Şampiyonluk kazanılır-kaybedilir, “Kazanmak için her şey mübahtır” zihniyetinden uzak Canaydın’ın seçilmesi, yalnız Galatasaray için değil Türk Futbolu için de iyidir...Hasan Şaş, Orhan Ak, Cihan, Ümit Karan ve Saidou gibi olduklarında 11’de yer bulan 5 oyuncusundan yoksun Galatasaray, saçma sapan bir 45 dakikanın ardından biri Denizli defansının ikramından, diğeri müzmin yedek Heinz’in ayağından 2 golle 3 puana ulaştı. Galatasaray’ın eksiği çoktu ama fazlası da vardı. Ferhat, Uğur ve Mehmetli Galatasaray, Gerets’in kah yokluktan, kah genç futbolcuya inanmasından zengin bir kadro yaratmasının karşılığını alıyordu. 17-18 yaşındaki gençler de, trilyonları futbol borsasına gömenlere mesaj gönderiyordu: Her sezon, ne idiğü belirsiz yabancı bir futbolcuya verdiğiniz parayı, altyapıya ayırsanız 5-6 sene sonra sağlam hasat yaparsınız...Tabii sezon başından bu yana Fenerbahçe’nin hakem hatalarıyla kazandığı puanları tartışma konusu yapmaya çalışan Sarı-Kırmızılılar’ın, ofsayt gerekçesiyle iptal edilen gol ile ilgili 2 gündür ağzını açmaması manidardı. Bizler Fenerbahçeli yöneticilerden beklediğimiz zarif açıklamaları, Galatasaraylılar’dan da bekliyoruz saf saf... Filler tepişiyor, çimenler eziliyor... Samsun gidiyor, Rize çırpınıyor, Konya o günden beri toparlanamıyor, Denizlispor Başkanı da net bir şekilde soruyor: Ya 1 puan yüzünden düşersek?Gerets’e de bir paragraf açalım. Bu yokluklar içinde takıma futbol oynatarak, son 10 senenin en fazla puanını toplayan 2. kadrosunu yaratan, pek çok futbolcu kazandıran Belçikalı’yı kutlamak yöneticilerin boynunun borcudur. Bu arada sezon başında Gerets için, hoca olarak o kadar şampiyonluk yaşamasına rağmen, “10 haftalık iyi takım yaratır, sonra takımı yatırır” diyen spor yazarı dostlara selam yollayalım!..Fenerbahçe de kazandı. Ziya Doğan’ın mükemmel bir kondisyonla bıraktığı Malatyaspor’u, 20 dakikalık bir tempo ile geçti ama Appiahsız orta saha sıradan bir görüntü verdi. İyi maç yönetmesine rağmen Selçuk Dereli’ye dönük öfke, içten içe bilinçaltına yerleşmiş “Ulusoy Fenerbahçe’yi istemez” duygusunun yansıması, Daum’un çok iyi oynamaya başlamış Kemal’i kenara alması, maç öncesi verdiği kararları değiştirmeyişinin sahaya bir kez daha yansımasıydı. Kilidi açan golde Tuncay’ın üstün mücadelesi ve güzel pası, Mehmet’in vuruşundan da güzeldi. Tuncay takıma en çok katkı yapan, elindekini avucundakini sahaya koyan futbolcusu ama en çok da o eleştiriliyor. Haksızlık yapılıyor...Özaydınlı’ya gelince... Sezon başından bu yana ağzını açmamış bir yöneticinin, rakibin hakem hatasıyla 2 puan kazandığı bir maçın ardından mikrofona sarılması da anlamlı! Selçuk Dereli’yi taraftarın yanlış değerlendirmesi, haksız bir tepki vermesi belki kabul edilebilir de, Murat Özaydınlı ile taraftarı ayıran değerler olmalı. Soğukkanlılık gibi, doğru yorum yapmak gibi! Galiba Galatasaraylı futbolcuların performansı, endişelendirmeye başladı kendilerini. Daha bir önceki maçta verilmeyen sarı ve kırmızı kartlarla, sezon başından bu yana Fenerbahçe lehine yapılan hatalarda da konuşmalıydı Özaydınlı... Beşiktaş 3 maçlık Kayseri mücadelelerinin ardından bitme noktasındaydı. Son bir kaç haftadır yükseldiği düşünülen takım performansı, yerlerde sürünüyor. Sezon sonu ayrılacağını açık açık söyleyen Tümer takımın kurtarıcılığına soyunuyordu. Eksik futbolcu sayısı Beşiktaş’tan az olmayan Konyaspor, iyi kapanıldığı ve stoperlerden birisi olağanüstü oynadığı zaman futbol keyfi ölse de, takım gol atmasa da, 3 puan kazanılabileceğini gösteriyordu. Bu arada Konya adına skor yapan milli futbolcumuz İbrahim Toraman’ın, insanın içini sızlatan kontrol ve vuruş tekniği ile bir diğer milli futbolcumuz Koray Avcı’nın reaksiyon zamanındaki zaafiyeti, Türk futbolcularının teknik yeterlilik ve pozisyon bilgilerine dair net bir bilgi veriyordu! Biz de her yabancıdan “Türk futbolcusu çok teknik” lafını duyduğumuzda sevinmeye devam edeceğiz...Trabzonspor da, Erciyes’e kaybetti. Hem de felaket bir teknik adam performansıyla. Takım geriye düşmüş ve gol için yüklenirken takımın en çok gol pası veren oyuncusu Yattara’nın, dışarı alınması aslında Trabzon’un maçın başından sonuna sahada olmaması, Halilhodziç’in önümüzdeki sene Trabzon’da olmayacağını düşündürdü bize...Aşağıdakilerin dramı sürüyor. Diyarbakırspor kazanamadı, Malatya kaybetti ancak sürekli hakem mağduru olan Samsunspor ligde 337 maçlık deneyime sahip bir futbolcusunun, duygularını kontrol edememesiyle bir çuval inciri berbat etti. Muhtemelen Serkan da, Hagi gibi olacak ve çok ceza alacak. Ancak formasını çıkartıp hakeme tekme savuran ne olacak! Haklıyken haksız duruma düştüler. Gözlemci ve temsilci raporuyla çok oyuncu yitirebilirler. Bakalım raporlarda ne yazacak, kaç futbolcu formasından kaç maç ayrı kalacak. Samsun kurtulabilirdi, artık bu iş daha da zor olacak...

28 Mart 2006, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gün olur devran döner!‘’

Bir hafta daha geçildi, son 9 haftaya başabaş girildi... Ancak kaderimiz, kadersizliğimiz değişmedi. Görevde bulunduğu 4 yıl boyunca sportif başarıyı bir türlü yakalayamayan Özhan Canaydın, elinden geldiğince Fair Play’e sadık kalsa da, Kulüpler Başkanı seçildiği günün ertesinde, Fenerbahçe lehine yapılan hakem hatalarından derlenen bir demetle gösteri yapınca, hepimiz tarafından eleştirilmemiş miydi? Canaydın’ın 20 maçlık değerlendirmesini Ankaragücü yönetimi bir 90 dakikaya sığdırmış. Liderin Cem Deda yönetiminde Ankaragücü’nü 4-1 yenişinde, Çulcu’nun da hatası yok mu! Gencecik yaşında Fenerbahçe-Gençlerbirliği karşılaşmasında yaptığı fahiş hataların ardından 4 ay dinlendirilen bir hakemi, biri şampiyonluğa giden, diğeri kümede kalmaya çalışan iki takımın maçına göndermek kumar değil de, nedir... Cem Deda ve yardımcıları Daum’dan da, Hikmet Karaman’dan da, futbolculardan da daha çok hata yaptı. Maça da damgasını bastı. Hakemliğe devam ettiği müddetçe Fenerbahçe maçlarında kendisine hep önyargıyla bakılacak olan Deda, muhtemelen bu damgayı silmek için Fenerbahçe aleyhine de hata yapacak, kafası hiçbir zaman rahat olmayacaktır. Maça gelince, Konyaspor ve Galatasaray karşılaşmalarıyla taraftarını keyiflendiren Sarı-Lacivertliler, kupa öncesi sanki mecburi hizmetteydi. Yürüyerek oynadılar, Alex’in duran toplardaki ustalığından yarım düzine pozisyon yakaladılar. Bir çoğunu kaçırdılar. Yarınki Galatasaray maçına ölçü kabul edilemeyecek bir anlayışla 90 dakikayı tamamladılar. Lig yarışında hala avantajlılar. Bir deplasman maçı azalttılar, Galatasarayla da Sami Yen’de oynayacaklar...Gerets’in verimli biçimde kullandığı Galatasaray da, Ali Sami Yen’de Erciyes önündeydi. Mütevazı Kayseri ekibinin formda golcüsü Cenk’in, 2 yüzde yüz fırsatı değerlendirememesi Sarı-Kırmızılılar’ın maçı bunalımda götürmesini engelledi. Ancak hepsi golle bitebilecek 5 pozisyonda kalkan bayraklar ve skor 2-2 iken Zafer Önder İpek’in Devran’ın elle oynamasına vermediği penaltı, “kurgu lig” senaryolarını güçlendirecek cinstendi. ‘Murphy Kanunları’ bir başka panoramamızın yazı konusuydu. Hatırlayalım: Ters gitmesi olası her şey ters gider!Muhtemelen hakem camiası da fahiş hataların hep bir takım lehine, diğerinin aleyhine olmasını istemiyordur. Murphy yasaları galiba gerçekten kanun!Mesela K.Erciyesspor-Fenerbahçe maçında ceza alanı içinde Luciano’nun elle oynamasını da hakem gör(e)memiş, penaltıyı ver(e)memişti. Maç verilecek penaltı ile Erciyes’in üstünlüğüyle bitse yarın Galatasaray’ın rakibi de Erciyes olacaktı...Hakan Şükür ve Hasan Kabze 10 dakikada çok güzel işler yaptılar da, Çulcu’yu da kurtardılar...Bülent Tulun’u unutmayalım. Tekme atmayan, pislik yapmayan bir rakibi elinden geleni yaptığı için suçlarsa bir büyük kulübün yöneticisi, rakibin iyi oynamasını teşvik imasıyla açıklarsa, bir başka camiaya da sataşırsa “o koltuğa hafif kalmış” diye düşünmek haksızlık mı olur? Oysa Erciyes’i tebrik etmeliydi Tulun...Lige şampiyonluk parolasıyla başlayan Beşiktaş, kendi bütçesinin 5’te, 6’da belki de 7’de birine kurulmuş Kayserispor’u yenerek, 3.’lük şansını kuvvetlendirdi! Hoş Kayseri hala üstte ancak, herkese keyif veren Kayserispor’un asıl bu final maçlarını iyi oynamayı öğrenmesi gerek! Hakem hataları aleyhlerine olabilir ancak aşırı gerginlik ve hakemler hakkındaki önyargıları futbol kalitelerini yarı yarıya düşürecektir. Futbol olarak bu kadronun yapacağı çok şey var, yalnızca mental olarak daha iyi hazırlanmaları, her koşulda oynadıklarından zevk almaları lazım... Hakem gösterilecek sarı ve kırmızıları göstermedi, olmayacak pozisyonlara kart verdi, yardımcılar bütün stadlarda olduğu gibi defansın 2 metre arkasından çıkanlara ofsayt kaldıracak kadar felaketti. Ama maç çok zevkli, Beşiktaş defansı ve orta sahası da sezon başından bu yana ilk kez dengeli ve soğukkanlıydı... Trabzonspor da, genelde iyi oynamasına rağmen sürekli hakem ve futbol şanssızlıkları yaşayan Samsunspor’u yenip, 3.’lük için ümitlendi. Samsunspor’un bu maçtaki şansı Halilhodziç’in kadro kumarı, şanssızlığı Yattara’ydı. Bütün maç dolaşan Gineli 5 dakika vites yükseltti, Fatih’i topla kaleye soktuğu pozisyondaki büyük slalom mükemmeldi. Halilhodziç sezon sonu kalmaz, Yattara’yı hiç değilse 60 dakika pür dikkat oynatacak hocayla, Trabzon’a doyum olmaz. Bu arada milli futbolcu Hüseyin artık formsuzluğuyla sırıtmaya, orta sahada ayak bağı olmaya başladı...Hayat-memat maçlarından birinde yine Cem Papila vardı. Herşeye rağmen tüm futbolcu ve hocaların saygı duyduğu FIFA kokartlı hakem, olmayan faulü üfledi, Vestel Yılmaz’la golü yakaladı. Skor 2-2 iken Mustafa’ya yapılan penaltıyı çalmadı. Belki Denizli öne geçecekti, skor üstünlüğünü Arda ile evsahibi yakaladı. Samsun maçını da hatırlayınca ve yapılan yatırıma bakınca Vestel 5. büyük olma yolunda ilerliyor...Yeni hocasıyla Rize önünde yeni ve iyi bir başlangıç yapan Malatyaspor Teknik Direktörü Ümit Kayıhan’ın demeci maçtan da mükemmeldi: Ben takıma 3 günde ne verebilirim ki? Ziya hoca fiziki açıdan çok iyi durumda bir takım bırakmış. Sadece moral verdim... Kahramanlığa soyunmaktansa, başarıyı dışarıda kalanlarla dahi paylaşmak, birinci sınıf adam işidir. Tebrikler Ümit hocaya...

21 Mart 2006, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çulcu'nun görevi‘’

Futbolcuların iyi niyetine, emeğine, çabalarına diğer sahalarda dolaylı olarak etki edilebilir de, böyle önemli maçları yönetemeyecek kalitedeki hakemleri bu maçlara atayan Çulcu bu cinayete dur demelidir. Bu hakemlerle bu ligler hep biter de, şampiyonlukları, küme düşmeleri belirleyen hakemler olunca her şampiyonun zaferi şaibeli, kaybedenler buruk... Ayıptır bu kadarı. “Hakem de insandır hata yapar” da, kıdemli hakem Metin Kıtmır kaldırdığı 6 bayrağın 4’ünde yüzde yüz hata yaparsa seyredende, oynayanda keyif mi kalır? Hasan Şaş’ın defansın 1 metre arkasından çıkan İliç’e verdiği pasa ofsayt kaldıran Ayhan Akgöz nasıl savunulur? Ya Zafer Önder İpek! Resen verdiği korner kararları yanlış, seyirciden gelen tepkilerin ardından sanki aklı uçmuş... Tomas’ın İlhan’a yaptığı net sarı kartlık faulü çalmayışı böyle düşündürmüştü. Devran’ın elle çıkarttığı, kırmızı kart ve penaltılık pozisyonu da görmeyecekse, göremeyecekse biz bu hükmü getirmeyeceğiz de ne diyeceğiz! Dar zaman golcüsü Hasan Kabze’nin iki kez ortaladığı, Hakan Şükür’ün kaleye yolladığı topu Ümit Karan tamamlamasaydı, yaşanabilecek çirkinliklerin sorumlusu Galatasaray taraftarları ve futbolcuları olmayacaktı şüphesiz...Olağanüstü zevkli bir 10 dakikayla başlayan Timuçin’in çok güzel iki pasında Cenk’in vuruşlarını birinde Song, diğerinde Mondragon’la savuşturan Galatasaray, 70 dakika takımını sırtlayan isimlerin başında gelen Cihan’ın kaptığı iki top ve rakibin iki hatasıyla 2-0’lık üstünlük yakaladı. Başlangıçta sıkıntı çeken genç İlkem’in çok güzel bir pasıyla zor pozisyon golcüsü Cenk takımı soyunma odasına ümitli yolladı. Song ve Ayhan, yorulana kadar Cihan ile İliç mükemmel, Tomas felaket, diğer futbolcular vasatın üstündeydi. Hakan Şükür İsviçre maçından sonra yine “Büyük futbolculuk” günlerindeydi. Erciyes’te Agali’nin etkisizliği, defans oyuncularının dikkatsizliği iyi niyetli çabalarının puana dönüşmesine yetmedi. Hakeme rağmen bu maçta futbol adına yazılacak çok öykü vardı, kusura bakmayın hakemler maçın önündeydi...

20 Mart 2006, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Servet farkı‘’

Fenerbahçe çok iyi oynamadığı, ancak Alex’in olağanüstü golü ile kazandığı Galatasaray maçından sonra, Konyaspor önünde taraftarına en azından 45 dakikalık bir ziyafet çekti. 3 dakikalık özetlerde 5’i gol olan, biri direğe takılan net 11 pozisyonu vardı Sarı-Lacivertliler’in... Futbolsuz geçen ayların ardından, Konya gibi güçlü olduğuna inanılan bir kadro karşısında yapılan 45 dakikalık güç gösterisi ligin son 10 haftası için bir ipucu niteliğindeydi. Galatasaray maçında başlayan çabuk oynama isteği, rakibin de gücünden dolayı maçın bazı bölümlerinde olağanüstü pas zenginliğine dönüştü. Dikine ve doğru yapılan 4-5 paslık kombinasyonlar El Saka’sız Konyaspor defansını şaşkına çevirdi. Üstelik Daum bu maçta herkesi hücuma da gönderdi. Luciano’nun direkten dönen topu, birisini defansın çizgiden çıkarttığı, birini Özden’in kurtardığı Servet’in 2 şutu, Önder’in attığı gol, Sarı-Lacivertliler’in her açıdan zengin bir kadro olduğunu da gösterdi. Ancak Galatasaray ve Konyaspor maçında takımın kimliğini değiştiren futbolcu şüphesiz Servet’ti... Sınırlı bir tekniği olan futbolcu, defansı çok rahatlattığı gibi, rakibin etkili forvetlerine göz açtırmadı. Ancak en önemli katkısı, kazanma hırsıydı. Herkese yansıdı. Sırtı dönük oynamayı sevmeyen Anelka’yı tek forvet olarak başlatan Daum, hatasından 45 dakikada dönüp, prensini kenara çekip golcü Nobre’yi sahaya sürünce fark da geldi. Kocaman’ın bir takımı ise ilk kez Fener’e hiç direnemedi. Keramet biraz da Konya’nın kullandığı yabancı sayısında gizliydi. Kontenjan 6, Konya’nın kullanabildiği yabancı 2... El Saka ve Batista’nın sakatlıklarına diyecek bir şey yok ama “sınırsız” yabancı isteyen tüm kulüpler oynattıkları yabancıları bir gözden geçirsinler...Haftanın maçı şüphesiz Avni Aker’deydi. Liderliği kazandığı haftada, önce kupada Fenerbahçe’ye yenilen Galatasaray, Trabzon’da da liderliği bıraktı. Ancak önemli mesajlar vardı karşılaşmada. Birincisi, haftaiçi kupa mesaisi yapmamış Trabzonspor’u maç boyunca mahkum etmek az buz iş değil doğrusu. İkincisi, Galatasaray’ın kardosundaki yıldızların, Fenerbahçeliler gibi Avrupa’da pazar değeri taşımasa da, kadro derinliği dikkat çekici. Aynı işi yapabilecek aynı kalitede her mevkiide 3 oyuncu bulmasının avantajını yaşıyor. Kim olmasa, aşağı yukarı onun yapacağı işi yapacak biri var. Ayhan, oyundan alınmalarını anlayamadığım Hasan Şaş ve İliç’le hakimiyet kurdular, takım olarak iyi savunma ve bol pas yaptılar ancak atak sonlandırmayı beceremedikleri için 2 puan kaptırdılar. Trabzonspor ise bunca transfere ve yatırıma rağmen neden yalnızca UEFA’yı kovalayacak duruma düştüğünü gösterecek bir oyun sergiledi. “Kendi maçına müşterek bahis oynayan” Gökdeniz’i taraftarın sahiplenmesi, golün de Gökdeniz’den gelmesi kaderin bir cilvesiydi. (Bu arada müşterek bahis “kuran” teknik adam, futbolcu ve hakemlerin hangi durumda ne ceza alacağı netleşmeli. Formasına, arkadaşlarına ve futbola ihanet eden fırsatçılar en az bir kaç sene futbolu televizyondan seyretmeli...)Bir diğer büyük de kümede tutunmaya çalışan Samsun deplasmanında aldığı 3 puanla bayram etti! Bu sezon 10 futbolcu alan, teknik kadrosuna yaklaşık 3 milyon Euro veren Beşiktaş’ta başta Gökhan Güleç, yazılabilecek çok güzel şeyler var ama idari yanlışlar sebebiyle Avrupa kupaları ve Türkiye Ligi’nde sokağa atılan koca bir yıldan sonra, Samsunspor galibiyetine övgü yazmak da zor doğrusu. Geçen sene 24. haftada 45 puanla 4. Beşiktaş, bu sezon 39 puanda... Samsun taraftarı da klasik Türk taraftarı! Takımı kazanırken destek oluyor, kötü giderken paramparça ediyor. Hocaya, yönetime, futbolcuya küfür! Takımın en ihtiyacı olan zamanda yardımcı olmak yerine, hesap sormaya kalkıyorlar. Hem çok yazık, hem çok ayıp... İlla ki 3 takım düşecek ama keşke o takımları taraftar düşürmese...Bir de Kayserispor’la, Denizlispor var... Kayserispor bizim bu seneki şampiyonumuz. Kıt kaynaklarla, anlamsızca borçlanmadan, birbirine sarılarak, bilimsel çalışarak, futbola sadık kalarak yakalanan 3.lük her övgüye değer. Baksanıza Kayseri geçen sene bu günlerde 19 puanla 16., bu sene 43 puanla 3. sırada... 24 haftada 24 puanlık yükseliş ve Ankaraspor gibi yaklaşık 15 milyon dolarlık bir takımı sürklase ediş çok dersler içermiyor mu! O Kayseri gitti, yenisi geldi. 6,5 trilyonla sağlanan bu başarı, endüstriyel futbolda yalnızca parayla varolanlara mesaj vermiyor mu! Ve Beşiktaş Avrupa Kupaları’nda olabilmek için Kayseri’yle yapacağı kupa maçından önce 4 gün kamp yapacak... Helal olsun... Tabii Can Çobanoğlu ve Nurullah Sağlam ikilisine de kocaman bir alkış... Müthiş bir organizasyonla, haklı bir çıkış yaptılar. Çobanoğlu’nun idari katkısı, ara transferde giden gelen hesabına bakınca kasadan yalnızca 137 milyar çıkması, “idari menajer” arayanların nelere dikkat etmesi gerektiğini, menacerin nasıl bir katkı yaptığını göstermiyor mu! Organizasyon en önemli işlerden biridir...Ziya hocanın yardımcısı Hayati Palancıoğlu’na, “Hoca gidecek. Seninle çalışacağız” diyen, önce Palancıoğlu’nun, 4 gün sonra da Ziya Doğan’ın istifasına neden olan yöneticilerle Malatya kurtulur mu? Belki kümede kalır ama kurtulur mu! Duygu birliği olmayan yerde başarı da olmaz...

14 Mart 2006, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI