Arama

Popüler aramalar

‘’Suça ceza!‘’

Trabzon’da 10 Mayıs 2008’de oynanan Trabzonspor-Fenerbahçe maçının 40. dakikasında Maraton Tribünü’nde, bir adet meşale yakılır. Temsilci doğal olarak bunu not etmek üzere kalemini eline alır. O sırada yakınındaki bir taraftar, kendisine hakaret ve küfür içeren çirkin tepki gösterir. Şeref Tribünü’ndeki diğer seyirciler ve yöneticiler tacizciye karşı koyar ve oradan uzaklaştırır. Kendisine bu sezon için kombine bilet satılmaz.
Maçın Federasyon Temsilcisi, bu hareketin bedelini kulübe o maçta tuttuğu rapor ile çok ağır ödetir. O maçta toplu olarak, tesadüfen 10’u 30’ar, diğer ikisi de 50 ve 70’er saniye süreyle 12 farklı küfürlü tezahürat, 40. dakikada bir, 61’de 18 meşale yakıldığını, 53. dakikada karşı tribünlerden atılan açılmamış rulo kâğıdın 3, 60. dakikada 10 olduğunu büyük bir beceriyle tespit eder. Sonuç 1 maç saha kapatma cezası. Sonradan 120 bin YTL’ye çevrilir.
19 Ekim 2008’de, Ali Sami Yen’de aynı temsilci. Raporuna göre bin 100 taraftar, tesadüfen 12 aynı küfrü kullanır. 11’i yine 30 saniye sürer, biri 40 saniye, fark bu sadece! 61. dakikada 3 bengal ateşi yakılır, 7 adet de maytap. Maç sonrası tribünde çeşitli tahribatların yanı sıra, 2 adet tuvalet kâğıdı askılığını da kullanılmaz hale getirirler! Sonuç: 50 bin YTL ceza.
Tabii ki stat anarşisine yönelik önlemlerin içinde cezanın rolü yadsınamaz. Küfür, mala ve özellikle cana kasteden davranışlar asla cezasız kalmamalı. Ama aynı suça ceza, işlenen yer, işleyen kişi, kişiler veya kuruma göre farklılık göstermemeli. Hele cezanın uygulanmasında etkin rol oynayanlar, asla hislerine göre davranmamalı.
Şimdi soruyoruz: Eğer camiadan en ağır tepkiyi alan bu tacizci olmasaydı, o Temsilci, bu iki maçta intikam hisli, önyargılı raporları yazar mıydı? Eğer bundan sonra yine Trabzon maçlarına atanırsa aynı duygularla mı hareket edecek, kronometresi tesadüfen aynı süreleri, kulakları da 12 aynı küfrü mü tespit edecek? En önemlisi; her hafta 4 ayrı profesyonel ligde 100 dolayında maç oynanıyor, bu maçlarda benzer temsilciler var mıdır?
Son soru: “Teğet geçecek” denilen küresel kriz, ülkemizde şimdilik 250 bin kişiyi işsiz bıraktı. Tam da bu dönemde, sözleşmesi devam eden Terim’in maaşını 300 bin YTL dolayına yükseltmek, milli maçlara eş, dost, siyasetçi taşımak, limuzin görgüsüzlüğüne kaynak yaratmak için bu raporlar, Federasyonun işine mi gelmektedir?

20 Kasım 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yorumsuz‘’

İnsan her gün gördüğü denizin, evinin önündeki kayanın üstüne konan martının güzel olduğunu düşünmez. İki tarafı ağaçlıklı yoldan yürürken, tepede birbirine girmiş olan dalların nasıl bir gölgelik yarattığını, akşamsefalarının bir mucize gibi birden açıverdiği bahçelerdeki alçak sesli sohbetleri, bazı evlerden belli belirsiz duyulan aşk fısıltılarını da. Bunları sadece yaşar. -Son Ada/Ömer Zülfü Livaneli/Remzi Kitapevi-

Gökhan’ın, Trabzonspor’a 6 milyon 250 bin Euro bonservis bedeliyle geldiği söyleniyor. Biz dahil herkesteki ortak kanı, Gökhan’ın Kayseri’deki performansına ulaşmadığı yönünde. Bazı çevreler, maliyet-fayda tartışmasını bile gündeme getirdi. Ama bir inceledik, karşımıza ilginç veriler çıktı.
Gökhan ligde Ankaraspor, Denizli, Antalya, Gaziantep ve Büyükşehir Belediyesi’ne birer gol attı. Antalya ve Gençlerbirliği maçlarında asist yaptı. Ceza alanı dışından Selçuk’un Ankaragücü ve Büyükşehir Belediyesi’ne, Colman’ın da Hacettepe’ye attığı gollerde pası o verdi. Bu durumda 10 golde katkılı. Trabzonspor geçen sezon 11 maçta 13, önceki sezon 15 gol atmış. Dikkatlere sunulur.

Trabzonspor 11 maçta 26 puan topladı. Lider ve en yakın rakibine 4 puan fark yapmış durumda.
Geçen sezon aynı dönemde 16, bir önceki sezon 15 puan toplamış. Ama tartışılan konu oynadığı futbolun kalitesi! Beklenen şey; “Ersun Yanal takımlarının nasılsa düşüşe geçeceği.”
Önce 6. haftaydı çıta, sonra 10. haftaya geldi, 10 ve 11. haftalarda yine kazandı Ersun Yanal takımı.

Dönelim Son Ada’ya: Kendi halinde insanların mutlu yaşadığı adaya, ihtilalin ardından üstlendiği Devlet Başkanlığı görevini tamamlayıp emekli olan Başkan geldikten sonra her şey değişti. Dost martılara, sudan nedenlerle savaş açıldı, halk bölündü, karşı çıkanlara rağmen başkan ve adamları kazandı.
Martıların yumurtalarını yesinler diye adaya dişi ve erkek tilkiler getirilip üremeleri sağlandı, martılar küstü gitti adayı yılanlar sardı.
Sonunda yılanlardan, tilkilerden kurtulmak için adada kısmi yangın çıkarıldı. Rüzgâr, alevlerin tüm adayı sarmasına neden oldu. Ada halkı, nedeni kitabın son bölümünde anlatıldığı üzere, ülkenin en büyük ceza evinde adadaki eski günlerin hayaliyle yaşıyor.

18 Kasım 2008, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kazanacaksın‘’

İlk 15 dakikası gösterdi ki, golü atan taraf bu maçı kazanırdı. Çünkü iki takım da kontrollü oynuyor, bir kazaya kurban gitmemek için risk almamaya özen gösteriyordu. Bu durumu ilk yarım saatten sonra devre bitene kadar biraz olsun Trabzonspor bozdu. Riske girmeden rakip kalede varlığını bir nebze hissettirse de koca ilk yarı maçın hemen başında Umut’un uygun Gökhan’ı düşünmeyip kötü vuruşu tercih ederek harcadığı tek ciddi pozisyonla tamamlandı.
İlk yarı için hesapları tutan Gençlerbirliği’nin beklentisi, dakikalar ilerledikçe iki günde bir maç oynamak zorunda bırakılan yorgun Trabzonspor’un oyundan düşeceği ve bu durumdan yararlanmak doğrultusundaydı. Zira bordo mavililerin erteleme talepleri onlardan geri dönmüştü. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı ve golü atan taraf Trabzonspor oldu ve 3 puanı aldı.
Trabzonspor oyunun ilk yarım saatlik bölümünde kötü oynadı, doğrudur. Gökhan, Umut, Hüseyin, Colman ve Ceyhun’un inanılmaz düzeyde top kaybının, Yattara’nın artık tahammül sınırlarını zorlamaya başlayan gamsızlığının yorgunlukla ilgisi yoktu, bu da tamam. Selçuk ve Serkan’ın yokluğunda özellikle ilk yarıda orta alan tümüyle rakibe teslim edilmişti, buna da diyeceğimiz bir şey yok. Ama tarih bunların hiç birini yazmayacak. Trabzonspor son 3 sezondur Gençlerbirliği’ni bu sahada yenemedi. Bunu biliyoruz da bu maçlarda nasıl oynadığını hatırlayan var mı?
Son iki maç da gösterdi ki, iyi-kötü futbol yaygarası, yarışmacı bir takım için bir anlam ifade etmiyor. İyi ya da kötü oyna ama kazan. Trabzonspor da kazandı ve liderliğini devam ettiriyor. 2 gün önce Beşiktaş’ı oyun olarak sahadan silmiş ama kaybetmiş ve kupaya havlu atmıştı da...

15 Kasım 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futbol var ama!‘’

Tam da, “Trabzonspor kaledeki sorunu tümden çözdü” yargısının yerleşmeye başladığı döneme denk düştü Sylva’nın hatası. Üstelik “Trabzonspor oynamadan kazanıyor” derken, belki de en iyi oynadığı, yüksek tempo ve pas yaptığı, çok pozisyon ürettiği sezonun kendi ölçülerine göre en iyi futbolu sergilediği anlarda. Atamayana atıyorlar ama... Eloğlu hatayı affetmiyor. Kaldı ki, “bir hata” deyip geçiştirilecek gibi de değil. Daha Gaziantep’tekiler unutulmadı zira. Elden kaçırmalar, daha çok iştah kabarttırır, dikkat Sylva!
Futboluyla keyif verse de, bir hata golünün yanı sıra Yattara ve Gökhan katkı sağlayamadığı için skor üretemeyen Trabzonspor, son dakikada yediği golle kupaya veda etti. “Her neyse bu yükten kurtulduk” demek gibi bir lüksü olmadığı için sezonun ilk büyük hayal kırıklığını yaşatan Trabzon’u bekleyen bir de tehlike var ayrıca: Garip bir planlamayla iki günde bir maç oynamak durumunda bırakılan bordo mavililerde bu yüksek temponun acısı Cuma akşamı Ankara’da çıkarsa şaşmamak gerek.
“Sakata gelen Beşiktaş, Trabzon’a çok eksik gitti!” iddiaları, şark kurnazlığına yönelik. Ne yani, Gökhan Sivok’tan, Uğur Cisse’den çok mu kötü! Geçiniz. Ama Mustafa Denizli, belli ki rakibini çok iyi analiz etmiş, buna dikkat ediniz. Selçuk ve Colman’a ceza alanına yakın bölgede bırakın şut attırmayı nefes aldırmadı. Sonuçta rakibine mahkûm oynadığı bir karşılaşma da olsa 3 puanı alıp kupada yoluna büyük avantajla devam etmek, az bir başarı değil.
Bünyamin Gezer bu maçın hakemi değildi. Daha Servet’in eli hafızalardayken bu maça atanması ilginç rastlantı! Ersun Yanal’ı çocuk gibi azarlayıp kulübeye gönderirken mesleğinin modası gereği olacak “orantısız güç” kullanan Gezer, Bobo’dan fırçaları yerken kuzu gibiydi nedense. Bu maçı, hem kendi hataları hem de yardımcısının 2. yarı sürekli yanlış kalkan bayrağına rağmen futbolcuların iyi niyeti sayesinde vukuatsız kapadı.

12 Kasım 2008, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tek çıkar yol‘’

Lig şampiyonluğu yarışının iki iddialı ekibinden Trabzonspor’un, kupa mücadelesinde aldığı farklı Gaziantep yenilgisini telafi edip, grupta zirve şansı olan takımlardan Beşiktaş’a atacağı çelme bu hedefteki devamlılığı doğrultusunda önemli bir rol oynayacak.
Her iki takımın form durumlarına bakıldığında ligde kazanarak yoluna devam eden ve moral motivasyonu üst seviyede olan oyuncuların Avni Aker’in coşkulu tribünleri önünde sergileyecekleri performans izleyenlere ciddi bir seyir zevki verecektir.
Trabzonspor, Gaziantep maçı hariç genelde düzenli ve istekli oyun formatı ve mücadele gücüyle rakiplerine üstünlük kurabiliyor. Beşiktaş ise üretken oyuncularıyla her an sonuca gidebilecek bir hücum zenginliği ne sahip. Özellikle Nobre’nin performansı, Delgado’nun her koşulda sergileyebildiği bireysel yetenekleri, Siyah-Beyazlı ların atak organizasyonlarında farkını hissettirmesine neden oluyor. Bu bağlamda Delgado’nun forma giyememe ihtimalinin yüksekliğini rahatlıkla evsahibi ekibin şans hanesine yazabiliriz. Ayrıca Cisse ve Sivok’un yokluğunu da eklersek Beşiktaş’ın defansif özellikli silahlarından yoksun kalması avantajını Trabzonspor değerlendirmelidir.
Taraftar desteği avantajı da olan Trabzonspor Beşiktaş’ın atak futbol anlayışını, öndeki oyunculardan başlayıp, orta alanda dinamizm, defans bloğunda da dikkatle etkisiz hale getirebilir. Orta sahada çabuk oynayıp, erken karar verebilirse, takım hücumuna hareketlilik katabilir. Elbette Yattara’nın artık kendini oyuna vermesi şartıyla.
Bordo-Mavili ekip, yönetim in koyduğu ilk hedef olan Avrupa kupalarına yeniden katılabilmek adına önündeki bu fırsatı değerlendirmelidir. Kupa ekonomik getirisinin yanında bu anla mda önemli bir alternatiftir ve kazanmak tek çıkar yoldur. Ayrıca, popüler olmak kadar popüler kalabilmek de önemliyse Trabzonspor için aslında fazla söze de gerek yoktur.

11 Kasım 2008, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Diriliş‘’

Fenerbahçeli’ye sorsan, “Kadıköy’den çıkış yok.” Galatasaraylı, “Fener’e gol atamadan, Cimbomlu olunmaz”, Beşiktaşlı, “Yesinler birbirlerini” der, Trabzonsporlu için; “En iyi skor beraberliktir.”
Dört farklı açıdan böyle görülen bir derbi daha geride bıraktık dün gece. Daha başında bu maçın kendine ağır geldiği belli olan Hüseyin Göçek, Lincoln’den kırmızı kartı esirgese, Galatasaray’ın bir penaltısını yese de, maçın başındaki gol öncesi Ümit’in konumunu atlamada yardımcı kurbanı oldu. Ama Baros’u ve Nonda’yı elleriyle yakalamada ustaydı. Oysa ki kamuoyu, yıllardır AnELka’ya takılıp kalmış, son 20 günde önce Servet, sonra da Baros, elleriyle kariyerlerindeki gol sayılarını artırmıştı.
Fenerbahçe’yi dirilten Lincoln golü sonrası Selçuk, sağdan deneyip Ayhan’a takılırken, soldan denemesinde Ümit, Emre, Sabri ve De Sanctis efsunlanmış gibi uyku modundaydılar sanki! 2. golde Emre, hem takımına, hem de Guiza’ya yazık etti bizce. Zira Semih’in vuruşuna dokunup topu kendi filelerine göndermese arkasındaki Guiza o işi daha kolay yapacak ve Galatasaray’a gol atmanın zevkini yaşayacaktı. Bırakmadı ki Emre!
2. yarıda Fenerbahçe’nin kontrollü oyununa, takımı gol yerken genelde sadece elini kaldırıp durmakla ünlü Carlos’un, Sanctis’ten dönen füzesine, Lugano’nun kafa vuruşu neden oldu. Fazlasının peşinde koşmak, açgözlülük bir yana “pirinç bulgur” özdeyişini getirirdi ki akla, kaldırması zor olurdu. Kaldı ki Deivid’in yengeç dansını da bu kontrol sağladı.
Futbolun kalitesine takılıp, “Dünyanın sayılı derbisinde ortaya çıkan futbol bu mudur?” diye sorsak haksızlık ederiz. Zira bütün derbilerde durum aynıdır. Azdır futbol kalitesinin üst düzey olduğu maçlar. Önemli olan heyecandır, bol pozisyon, çok goldür. Bunların üçü de vardı ya, gerisi teferruattır.

10 Kasım 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kolayı zora sokan karar‘’

Kora kor mücadelelerde tabii ki iki taraf da hatalar yapacak, gerek bu hatalara dayalı, gerekse organize ataklar pozisyonlar doğuracak, atan-tutan farkında artı konumda olan gülecek. Nitekim Trabzonspor, tıpkı Büyükşehir maçında olduğu gibi dün akşam da pozisyonlar verdi. Özellikle ilk yarıda Isaac’in kaçırdığı fırsatın ardından kalesinde ciddi tehlikeler yaşadı.
Hafta içinde teknik kadro krizini Erdoğan Arıca ile çözen Hacettepe, çok iyi savunma yapabilen tipik bir deplasman takımı. İyi kapanıp, çabuk çıkarak rakip kalede etkili oldu. Bu tür takımlara karşı topu ceza alanında sıkıştırıp rakibin işini kolaylaştırmak yerine en doğru yol, uzaktan isabetli vuruşlarla şansını denemektir. Nitekim Gökhan Ünal ve Selçuk, gole kadar rakip rakip kaleyi şut bombardımanına tuttular. Ama özellikle Gökhan’ın Ulaş’a takılan şık vuruşlarını gölgede bırakan klâstaki Colman şutu, izlenen yolun doğruluğunu kanıtladı.
Deplasmanda yenik duruma düşen takım ne yapar? Daha çok risk alır, hele dakikalar hızla tükendikçe bunun dozunu daha da artırır. Bu noktada sözümüz, Ersun Yanal’ın oyuna ilk müdahalesine. Tayfun geride, Serkan ortada düşüncesi doğru, ancak kenara alınan oyuncunun Yattara olmasının tartışılır bulduk. Bir hafta önce rakip savunmanın arkasında bulduğu geniş alanda farka katkısı tartışılmaz olan Yattara, bu özelliklerini en iyi kullanacağı dakikalarda kulübeye çekildi. Bakın ondan sonra ne oldu: Trabzonspor rakip yarı alanda top tutamadı, savunmadan çıkan her top, yeni bir atağın başlangıcı oldu. Erdoğan Arıca, orta alandan adam eksiltip, üçüncü bölgeyi sayıca kalabalıklaştırdı. Bütün bu nedenlerden ötürü de Bordo mavililer, son 10 dakika inanılmaz bir baskı yedi. Neyse ki savunma oyunun bu bölümünde hata yapmadı. Kaleci Sylva da iyi oynadı.
Atan tutan farkında artı konumundaki taraf Trabzonspor oldu özetle. Böylece, liderlik ve 3 puan kurtarıldı, “kolbastı” için zemin oluştu. “Teğet geçeceği” geçeceği iddia edilen ancak bunu damardan hisseden “Küresel Kriz” mağduru “Trabzonsporlu Yurdum İnsanı”, sorunlarını unutup, kısa süreyle de olsa bu şovun keyfini yaşadı.

09 Kasım 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mutlu Trabzonlu‘’

Hafta içi yorgunu, kupa vurgunu yemişi Trabzonspor için temposu çok yüksek bir karşılaşma oldu. Daha arzulu, daha oturmuş ve yeteneklerini sergileme konusunda daha iştahlı Büyükşehir Belediyesi karşısında tek farkla öndeyken yorgunluk işaretleri başgösterince Ersun Yanal, topu rakip yarı alanda daha çok tutacak önlem aldı. Top kaybı rekortmeni Umut’un yerine Yattara’yı oyuna sürdü. Tribünlerin genel arzusuyla zamanlama denkliği gösteren bu değişiklik, Gineli’ye topa ilk dokunduğunda ikinci golün hazırlayıcılığı şansını doğurdu. Birkaç dakika sonra maçın en iyilerinden Colman’ın yarattığı penaltıyı da Ersun Yanal, Arjantinli oyuncuyu üzmeyi de göze alarak Yattara’ya attırdı. Bir nevi terapi uyguladı özetle. Yattara’da hakkını verdi ama... Gökhan’a attırdığı goldeki ortasıyla “geri geldim” dedi.
Bir futbolsever için inanılmaz keyifli bir maç oldu. Ama Trabzonspor’u sevindiren skoru İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni üzdü. Hele ilk yarısı “nefesimizi kesti” desek yeridir. Bu yarıda verilen pozisyonları Ersun Yanal’ın mutlak değerlendirmesi gerektiğinin altını çizmek isteriz. Zira maç her an aleyhte kopabilirdi. Bu pozisyonlarda kalesinde devleşen Sylva ve son kupa maçında kendisi kadar kötü olan Song’un da hakkını vermek gerek.

İlk yarısındaki tüm olumsuzluklarına karşın bu karşılaşmanın Trabzonspor camiası için sağladıklarına gelince:
1-Futbol Federasyonu’nun hem de Olimpiyat’a Cumartesi günü saat 15.00’te koyma garipliğini gösterdiği karşılaşma için, yine de malum yolda “trafik yaratacak” kadar kalabalık olan Bordo Mavili taraftar, Trabzon’daki renktaşlarına, “burası sinema salonu ya da tiyatro değil, stadyum” mesajı verdi.
2- Bir maçı kazanmak için motivasyonun ne kadar önemli olduğu gerçeği bir kez daha ortaya çıktı. Zira kupa darbesi sonrası takım, bu maçı kazanmanın öneminin ne denli büyük olduğunu kavradı.
3- Sylva ve Song son 2 maçtaki performansları nedeniyle özür diledi. Özellikle Sylva, maçın en kritik anlarında yaptığı kurtarışlarla maçı koparan adam oldu.
4- Serkan’ın grafiği giderek yükseliyor. Colman aslına döndü. Yattara, “düzeleceği umudumuz ve iddiamızı” boşa çıkarmadı.
5- Gökhan Ünal, boş geçmeyerek, Taygun ve kötü oyununa karşın mükemmel golüyle Selçuk, demoralize durumdan çıktı.
6- En önemlisi, iki kötü skor sonrası, “Ersun Yanal klasiği” söylemleriyle “yaygara” yapanlarla, “Ben dememişmiydimcilere” inat, futbolcu kadrosu, teknik direktör ve yönetim özgüven kazandı.
Bir maçtan daha ne beklenir. Bir de bu akşamki maçlardan sonra liderliği geri alırsa var ya...
Değmeyin Trabzonsporluların keyfine...

02 Kasım 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI