Arama

Popüler aramalar

‘’Kim kaybeder!‘’

Konsantrasyon, futbolda kazanmanın olmazsa olmazıdır. Eğer takımınızın kazanma arzusu üst düzeyde değilse, çok kaliteli futbolculara sahip olsanız bile futbol vasatın altına düşer. “Kralım” diyen oyuncu yerlerde sürünür. Oysaki, sıradan oyuncularla kurulu bir takımsanız bile eğer motivasyonunuz üst düzeydeyse “benim” diyen takımlara kök söktürürsünüz.
Gaziantepspor iyi bir kadro kurmuş. Yetmemiş, Trabzonspor ile yaptıkları maça çok iyi konsantre olmuş. Golü yemiş, panik yapmamış, kazanacağına inanmış oyun disiplinini bozmamış
Trabzonspor, belki bir beraberliği bile yeterli gördüğü maçta öne geçtikten sonra, yeterli motive olamamanın bedelini ağır ödemiş. 3 gol de bu durumun eseri. Hele Bekir o golü bundan sonra antrenmanlarda bile zor atar.
Bütün bunlar Gaziantepspor’un bu maça çok iyi hazırlandığının göstergesi. Trabzonspor cephesinde ise vurdumduymazlık had safhada olunca, oyun golsüzken de, öne geçtiklerinde de maçın havasına girilememiş. Yenik duruma düştükten sonra ise panik değişiklikler yapılmış ve bu sonuç gelmiş. Bu biiir.
İkincisi şu: Yatara bu kadar gamsız olur, gerçekleşmeyen transfer sürecinde yaşananların intikamını alırcasına sorumsuz davranırsa... Song gibi ligin en yetenekli savunma oyuncusu önündeki topa müdahale edemeyip yenilen iki goldeki gibi büyük hatalarda başrolü oynamaya devam ederse... Umut ilk kez bir Süper Lig Takımı forması giyiyormuşçasına acemilikler yapmakta ısrarlı olursa... Gökhan kendini gol kralı değil de neredeyse gol kaçırma rekortmeni yapacak gidişatı engelleyecek patlamayı yapamazsa... Ersun Yanal tüm bu olumsuzlukların doğal sonucu gelen kötü skorlarda panik sorunu yaşarsa, yapacak fazla bir şey yok.
O zaman bu takım, “ben dememişmiydimcilerin” kum torbası olmaya devam eder.
O zaman, takım iyi giderken alkış tutulan tüm icraatları, yönetimin yumuşak karnı olur. Bu durum yönetimi hataya zorlar.
Yönetim de bundan sonra hata yaparsa... “Et kokarsa tuz var, tuz kokarsa!” yani...
Trabzonspor kaybeder.

01 Kasım 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Radikal kararlar gerek‘’

Temposu yüksek, futbol kalitesi üst düzey bir karşılaşma oldu. Trabzonspor ve Gaziantepspor’un puan cetvelindeki yerlerinin bir rastlantı olmadığını kanıtlarcasına, oyunu güzelleştirecek, heyecanı artıracak risklerden kaçınmamaları, topun bir o kalede bir bu kalede tehlike olup tribünleri tabiri caizse “hop oturtup hop kaldırtan” pozisyonları doğurdu. İki klas gol ise Trabzonspor özellikle olmak üzere tarafları çok memnun etmese de, dün akşamki menüye en büyük lezzeti katan ana yemek oldu.
Radikal değişiklikler beklentisinin aksine Ersun Yanal’ın statükocu anlayışla sadece kalede değişikliğe gitmesi kararı tabi ki tartışılır. Ancak, Yattara’ya “transfer travması terapisi” uygulanması düşüncesi her ne kadar “makul” karşılanır olsa da, yedek kulübesi için üçüncü bölgede en iyi top tutan-saklayan tek oyuncu konumundaki Isaac tercihi, hafifletici nedenleri ortadan kaldırdı. Zira Yanal’ın çift santrafor, İsaac-Yattara ikilisini birbirine alternatif kullanma gibi uygulamalarını gözden geçirmesinin zamanı geldi gibi. 2. yarıda gerçekleştirdiği Colman’ın tek verimli olduğu orta alandaki değişikliği, artık maçın başında düşünmek de dahil. 40 dakikalık performansıyla Ceyhun bunu net gösterdi.
Geçen hafta kaybettiği liderliği yeniden ele geçirme şansını kullanamayan Trabzonspor gariptir, 5 puan kaybettiği bu iki maçta da vasatın hayli üzerinde futbol sergiledi. İki maçta da kaçırdığı pozisyon sayısı, neredeyse ilk 6 maçtakine eşit olduğuna göre, Yanal’ın özellikle hücum aksiyonlarındaki tercihlerinde revizyon zorunluluğu kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Gaziantepspor, çok diri bir takım. Erman ve Mehmet Yozgatlı’nın Murat Ceylan desteğiyle besledikleri Beto ve Tabata, çok canlar yakar. Ama 70. dakikadan sonraki skoru koruma dürtüsünün hakim olduğu anlayışın, kendilerine bu kadar çağdaş futbol oynatan Nurullah Sağlam tarafından verildiğini sanmıyoruz.
Maçın son ve önemli notu Yunus Yıldırım için: Kartlarında ve kararlarında standardı tutturamadı. Murat Şahin’in ceza alanında Umut’u düşürdükten sonra topa hakim olduğunu süzemedi. Selçuk ve Murat Ceylan polemiğinde, Murat Ceylan’ın rakibinin başına bastığını atladı.

27 Ekim 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İlginç veriler‘’

Galatasaray-Trabzon maçının istatistikleri çarpıcı bir gerçeği gözler önüne serdi. Trabzon 19 şutta 5, ev sahibi ekipse 4 şutta 3 kez kaleyi buldu, üçü de gol oldu. Bu iki istatistiğin ortaya koyduğu öncelikli gerçek, bu derbide kazananı kalecilerin belirlediğidir. Elbette şutlarda isabet oranı sorgulanması gereken bir başka konudur. Hücuma yönelik rakamlar bununla da kısıtlı değil. Trabzonspor rakip ceza sahasına tamı tamına 11 isabetli orta göndermiş, ligin en çok hücum girişimi yapan takımı konumundaki Galatasaray ise 3...
Şimdi teknik sorumluların bunları iyice yorumlayıp bu sonuçlardan ders çıkarmaları gerekiyor. Zira istatistikler, eleştirenleri biraz insaflı olmaya çağırır gibi dursa da, bizce asıl mesajı takımı yönetenlere veriyor.
Bu maçta topla oynama oranı yüzde 55’e 45 lehine gerçekleşen, oyun karakteri ve kadrosu itibariyle bir hücum takımı olan Bordo-Mavililer’in, hâkim olduğu bir oyunu nasıl sonuca dönüştürmesi gerektiği yönünde araştırma-çalışma yapması gerekiyor. 19’da 5 isabet,11 ortadan bir gol çıkmaması, 3 golden ikisinde hatalı olan kaleci kadar, forvet ve 3. gol öncesi paslara sadece refakat eden bir takım savunması anlayışı mutlaka detaylarıyla sorgulanmalıdır.
Galatasaray maçı, Trabzon adına doğabileceğini düşündüğümüz problemlerin tamamen yaşandığı bir karşılaşma oldu. Şöyle ki; kaleci performansı, savunma bloğunda değil takım savunmasında yaşanan eksiklikler, hücumcuların önde top tutma konusundaki yetersizlikleri gibi konular, maç öncesi Trabzon’un sorunları, Sabri ve Arda destekli yabancıların performansı da Galatasaray’ın avantajıydı. Bunların hepsi birlikte gerçekleştiğinden Trabzon için kötü son ortaya çıktı. Şimdi yapılması gereken ders çıkarıp, önlemleri almaktır.
Bir tarafta kötü oynadığı maçta kazandığı için “kükretilen aslan”, diğer tarafta kazansa da kötü oyun nedeniyle ağır eleştirilere muhatap olan, istatistiklerin tamamı pozitif olduğu halde de kaybettiği ilk maç sonrası, “dememiş miydikçilerin!” yerin dibine soktuğu Trabzonspor. Ama çok ilginç; bu takım, ligin ikincisi, üstelik tamamına yakını değişmiş yeni kadrosuyla...

23 Ekim 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Eller, eller eller!‘’

Tolga, son iki maçta yediği 4 golle sinyali vermişti aslında. Yanal kamuoyu baskısına direnip bu maça Sylva ile çıkabilirdi. Bakın ne olurdu: Tolga cılız bir ortadan gol yemez, Servet, kural gereği kullanması yasak olan eliyle topu filelere gönderirken, aynı Tolga, kullanması serbest iki eliyle çizgide çakılı beklemez, bu kadar da yıpranmazdı. Hepsini geçtik, auta çıkan topu içeri çekip teslim ettiği rakibini düşürmesinin affı yoktu. Yardımcı hakem pozisyonu kaçırsa penaltı ve kırmızı kartı gerektirecek bu hareketi yapan Tolga’nın formsuzluğunun ve özgüvenini yitirdiğinin en açık kanıtı da bu oldu. Geçelim.
Basın tribünündeki televizyona yayıncı kuruluşun kameralarından yansıyan görüntülerde izlediğimiz kadarıyla attığı gol sonrası, elini gösteren Servet’in Arda ile diyalogunu, Bünyamin Gezer’in kariyeriyle dalga geçmek olarak algıladık. Üzülerek belirtmek isteriz ki Gezer, Isaac’ın kendi kontrol ettiği topun eline çarpmasına gösterdiği “hassasiyet” ve Lincoln’ün attığı gol sonrası bayrak direğini eline alıp sallamasını hadi görmedi diyelim, kulaklıklardan uyarılara karşın bile es geçmesiyle bu “dalgayı” maalesef hak etti. Ya santradan sonra eliyle topa dokunduğu için Lincoln’e gösterdiği kart? “Eller, eller eller” dedirtti. Sonra da tıpkı 3. golü yedikten sonraki Trabzonspor gibi kontrolünü kaybetti. Ne yaptığını bilmez, standardı olmayan kart ve kararlar falan.
Serkan’ı bu maçta da asist kralı yapacak 3 pozisyonu Umut ve Gökhan’la kaçırdıktan sonra, cılız bir “ortadan” ve ardından “elden” gol yiyerek iyi başladığı maçta oyundan düşen ve bariz “kaleci farkıyla oluşan” farka boyun eğen Trabzonspor için bu maç, derslerle dolu. En önemlisi de “Kazanan takım değiştirilebilirmiş” demek ki.

20 Ekim 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sonuca değil nedene önlem‘’

Trabzon, uzun aradan sonra lider olmanın zorluğunu yaşamış bir takım. Şimdi asıl zor sınava çıkıyor: Liderliği korumak.
Henüz 7. haftada olunması nedeniyle en kötü skorun bile telafisi var. Ancak “Ezeli rekabet” olarak sıfatlandırılan bu mücadele, Trabzonspor için, prestij açısından en az “liderliği korumak” kadar önem taşıyor. Bu nedenle futbolu bilimsel yönüyle değerlendirip, maçın kategorisine göre sahaya uyarlama açısından meslektaşlarına göre daha bir avantajlı olduğunu düşündüğümüz Ersun Yanal’ın, bu zorlu sınavın sonucundan çok, sonucu doğuracak nedenler üzerine kafa yorduğunu sanıyoruz.
Medyaya yansıdığı kadarıyla Galatasaray bu akşamki maça, hücum yönü çok güçlü ancak savunması o derece zayıf bir kadroyla çıkıyor. Orta alanda ve hücumda birlikte yeralmaları büyük olasılıkla beklenen Kewel, Lincoln, Arda, Ayhan, Nonda ve Milan Baros’tan hiçbirinin savunma yönü yok. Bütün yük Sabri, Meira, Servet ve Hakan’ın sırtına biniyor. Sabri ve Hakan’ın da sürekli bindirme yaptığını düşünürsek nasıl bir tabloyla karşılaşılacağını tahmin etmek zor olmasa gerek: İleride sürekli gol arayan geride de savunma yapmakta zorlanacak bir Galatasaray. Bu kadro özellikle maçın ilk yarım saatinde mücadele eder. Golü buldu buldu, bulamadı, tempoları düşmeye başlar. Ev sahibi olma özelliği nedeniyle de üzerlerindeki baskı artar, bu baskı üst üste hatalar getirir.
Trabzonspor özellikle maçın ilk bölümünde hamle üstünlüğünü rakibine vermediğinde büyük avantaj elde eder. Takım savunması açısından rakibinden daha üstün olduğu bilinen bordo mavililerin en büyük zaafı solda. Cale-Colman ikilisi, Kewel veya Arda- Sabri ikilisine karşı oynarsa büyük sıkıntı yaşar. Cale çoğu pozisyonda yanlız ve yetersiz kalır ve çözülme bu bölgeden başlar.
Görünüşte Galatasarayın bir çok hücum oyuncusuyla sahada yer alması ürkütücü gibi gelebilir. Ancak bu durum Trabzonspor açısından avantaja dönüştürülebilir. Forvet orta alandan beslenirse gücünü gösterebilir. Dünyanın en iyi oyuncularına sahip olsanız bile pas aslamadığınız sürece hiç bir şey yapamazsınız. Trabzonspor orta alanda rakibin pas kanallarını tıkarsa yani sonuca önlem almayı bırakıp nedeni ortadan kaldırmayı düşünürse, çok rahat bir 90 dakika çıkarır. Sorun defansta değil orta alanda yapılacak savunmanın başarısına bağlı. Bu da bu maçta alan daraltmaktan geçiyor. Geniş alan teknik kapasitesi Trabzonspor’dan daha üstün olan Galatasaray’a avantaj sağlar.

19 Ekim 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yenemezsen...‘’

Trabzonspor, belki de sezonun en zor maçlarından birini oynayacak. Bu mücadeleyi bordo mavililer açısından zorlu kılan faktörler şöyle sıralanabilir: Takım yenilgisiz ve lider. Bu unvanları kaybetme olasılığının yarattığı stres. Camianın bir “Yattara travması” geçirdiği gerçeği. Sezona iyi başlamasına karşın son iki maçta ciddi sorunlar yaşadığı savunması. Ezeli rakiplere karşı son yıllarda ezici olumsuzluk içeren istatistikler. Arda ve Sabri’nin son milli maçtaki, Milan Baros ve durumu henüz belirsizliğini korusa da Kewel’in genel performansları. Milli maç nedeniyle konsantrasyonu olumsuz etkileyen eksik kadroyla hazırlanmak zorunda kalması.
Şimdi bu faktörleri tek tek inceleyelim: Trabzonspor şu an ligin zirvesinde olması nedeniyle sadece ezeli rakiplerinin ya da şampiyonluk mücadelesi yapanların değil, her takımın yenmek için çok daha fazla motive olabileceği konumda bir ekip. Yanal’ın bu tür zorluklara takımını iyi hazırlaması gerekir. Terapi, en az antrenman programı kadar önem taşır.
Lige verilen ara ve milli takımlardaki oyuncu sayısının çokluğu nedeniyle eksik kadroyla hazırlanılması, Beşiktaş maçına olumsuz yansımıştı. Benzer sıkıntı Galatasaray’a karşı da yaşanabilir. Her ne kadar aynı koşullar rakipleri için de söz konusu olsa bile Trabzonspor’un yeni oluşmuş kadrosunda bu sorunun, kendini daha fazla hissettirmesi doğal karşılanmalıdır. Bu anlamda Perşembe akşamı, Cuma ve Cumartesi antrenmanlarının çok iyi değerlendirilmesi gerekir.
Yattara Trabzonspor’un 26 futbolcusundan biridir. Sakatlığı geçtikten ve form tuttuktan sonra her futbolcu gibi kadroya girebilir ya da oynayabilir. Bu olayın artık gündemden kalkması ve kaşınmaması gerekir. Belli ki yönetimin, kurumun çıkarları gereği açıklamak istemediği şeyler vardır ve zaman tarafların birbirlerine daha fazla zarar vermelerini engellemek, aksine katkı sağlamalarına destek verme zamanıdır.
Sabri ve Arda’nın formu kanatlarda sıkıntı yaşayan bordo mavililerin ciddi önlem almasını gerektiriyor. Egemen Song uyumu ilk haftalardaki gibi olsa Milan Baros ve Kewel sorun olmaz diyebilirdik ama şimdi diyemiyoruz.
Dolayısıyla bu durumda Trabzonsporlular’a, “yenemezsen yenilme” söylemini yabana atmamalarını öneriyoruz.

14 Ekim 2008, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Damga Darbe‘’

Misimoviç-Dzeko ikilisini, birer gol attıkları Trabzonspor-Wolfsburg maçında izlemiş, “Ne ikili ama...” demiştik. Son milli maçlarında gol olup yağdılar, Estonya kalesine. Notlarımıza baktık: “Aaa, yine onlar!”
Dün akşamki maç öncesi kafamıza takıldılar yine, takıldıklarıyla da kalmadılar. Biri acemi diğeri savruk iki stoperle diyalogları “kedi-fare” işine benzedi. Bir ölü top, biri orta diğeri kafa vuruşu yaptı. İyi oynarken yedik golü. Sonra bir süre bocaladık, tekrar topa, dolayısıyla maça hükmetmeye başlayınca, fırsatlar da ardı sıra geldi. İyi santraforlarımız her nedense düşünülmezken, Mevlüt önceki maçlarına nazire yaparcasına fırsat üstüne fırsat kaçırdı, 17 yaşında kendi takımında şans bulamayan gencimiz, “Türk Futboluna Damga Vurma” gibi aykırılık gayretkeşlik çabalarının ürünü olarak sürüldüğü sahadan, kolu çıkık ayrıldı. Durum böyle olunca, takımımızın gol atamayacağını gören Bosna Hersek, bırakın Süper’i, bir alt ligimizde bile mücadele edemeyecek savunmalarıyla, bu işi kendileri gördüler. Öyle ki bu savunma Mevlüt’ün galibiyet golünde bile Hasagiç’i 3 Türk’le baş başa bırakmıştı.
Çok kolay bir rakibe, üstelik daha işin başında ikinci büyük kaybı verdirme olasılığı doğuran ancak ucuz atlatılan “damga vurma amaçlı” bu uygulamalar, neyse ki “darbeye” dönüşmedi. Ama kafa karıştırmaktan da geri kalmadı. Beşiktaş’taki değişim, “yüksek rakımlı” teselli telefonları ve Galatasaray’daki operasyon “hocalar düzeyinde” Milli Takım’a nasıl yansır ya da yansır mı göreceğiz. Hocaefendi kokulu işler bunlar!

12 Ekim 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzonspor kazansın‘’

Son transfer olayı, bir Yattara klasiğidir, daha doğrusu “komedisidir.” Son transfer olayı, bir yönetim acemiliğidir, daha doğrusu süreci yönetenlerin “aczidir.”
Yattara olayının inanılmaz hatalarla-gaflarla dolu 10 günlük serüveninin özü budur.
“Kalma işinin kesinleşmesiyle” başlayan yeni sürecin orta yolu henüz bulunmadı. Ağır ağabeyler, kuruma çok yakın kesim ve medya, “güvercinler-şahinler” kategorileriyle ciddi fikir ayrılığında. Bir tarafta, olaya makul pencereden bakıp, tarafların bundan en az zararla çıkabilmesinin sağlanmasını düşünenler var. Diğer tarafta, “vur-kır-parçala” demeyelim de, “mademki ortada bir hata var, bedeli en ağır fatura neyse onunla ödenmeli” diyenler.
Taraftar düzeyinde olayı irdelediğimizde tablo şu: Yattara’nın gitmesi hemen hemen kesin gibiyken, “11 milyon Euro’ya yakın bonservis ücreti büyük para. Tabii ki onu izlemek bir zevkti ama kurumun çıkarları daha önemlidir” görüşünü savunan, saf, iyi niyetli, herhangi bir çıkar ya da beklenti içinde olmayan kesim, bugün kalması kesinleştiğinde, “Olsun, belki de iyi oldu, bizi şampiyon yapar” diyebiliyorlar, aynı hesapsızlıkla.
Gelelim “meraklıları” için kendi düşüncemize:
Oysa ki, daha önce nokta koyduğumuzu söylediğimiz Yattara yazılarının bir yenisini, “Yattara gitmeli miydi?”, “Kalması iyi mi, kötü mü oldu?” şeklindeki iyi niyetli sorularına muhatap olduğumuz kişilere saygımız zorunlu kıldı.
Yatara gitmeli miydi?
“Evet, gitmeliydi” yanıtına çok sayıda gerekçe sunabiliriz. “Hayır, kalması iyi oldu” desek de aynı şekilde.
Fikrimizi daha önce açıkça söylemiştik: Bir futbolsever olarak, Yattara’nın Trabzonspor’da mutlaka kalması gerektiğini düşünenlerdeniz. Hiç önemli değil, antrenmana çıkmasın, milli takım kamplarından geç dönsün, sık sık sakatlansın, ligdeki ve Avrupa düzeyindeki kritik maçlarda futbol deyimiyle, “topu taça” atsın, yer almasın vs... Sezonda 3-4 maçta skora katkı sağlıyor, ya da skora katkı sağlamasa da kısa aralıklarla şov yapıyor ya bize yeter. Fayda-maliyet konusu, kurumu yönetenlerin, kulübün sahiplerinin yani üyelerin sorunu!
Görüşlerimizde bir değişiklik yok. Bu profesyonel bir iştir. Eğer taraflar dışarıdaki destek köstek çabalarının etkisinde kalmadan işlerine yoğunlaşırsa, bundan hem Trabzonspor, hem de Yatara karlı çıkar. Zira, geçen süreçte hem Yattara hem de Ersun Yanal ve yönetim kaybetti.
Bırakın da Trabzonspor kazansın.

11 Ekim 2008, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI