‘’Altın kurallar‘’
Elemeli maçların ilkini asla “angarya” görmeyeceksin. “Nasılsa rövanşı var” diyerek motivasyon sorunu yaşamayacaksın. Burada eğer gücün yetiyorsa akılcı olan yol, ikinci maçı formalite konumuna çevirebilmektir, bunu yapacaksın. Trabzonspor’da tersi bir hava vardı, biiir! Hakem konusunda isyanın varsa ve “istemiyorum” açıklamasını yapmışsan, MHK inadına o hakemi maçına vermeyecek. Ardından deneyimiyle “Çaylak” konumundaki hakemin kariyerindeki en önemli maçı bu olmayacak. Sonuçta çeyrek final maçı ve TRT bile yayını en önemli kanalından verdi.
Elini masaya vurmayacaksın, vurduğunda sesi sadece sen duymayacaksın, ikiii! Çekirge bu, her zaman zıplamıyor. İki kez araya atılan topta Trabzonspor savunması çizgi halinde yakalandı. Birinde Giray, Tum’dan atik davrandı, diğerinde Ömer, Teyfik ve Efe’nin arasından kritik müdahale ile tehlikeyi önledi. Ama üçüncüsünde İskender, “Artık yeter” dedi.
Gol bu kadar net “geliyorum” der artık, aynı pozisyonu rakibe üç kez vermeyecek önlem alacaksın, üüüüç! Büyükşehir Belediye’nin golü bulana kadar iki net pozisyonun var. Umut kafayı yere vuracak, Selçuk ve sonlara doğru Teofilo, karşı karşıya kaldıkları anlarda topu Hasagiç’e çarptırma yerine, müdahale edemeyeceği ölü noktaya bırakacak.
Bu kadar kolay gol kaçırmayacaksın, hele penaltı asla, eloğlu kaçırmıyor işte, dööört. İki doğru: Şenol Güneş, “Gaza gelmedi, yenik durumdayken bile, Abdullah Avcı çabuk çıkışlarda kullanmak üzere İbrahim Akın’ı oyuna koyduğunda rövanşı düşünüp, Sezer’le önlem aldı, biir!
İkinci yarıda maçın önemini kavrayıp özellikle son 15 dakikadaki mücadele azmi ve bunun için yeterli kondisyonu Trabzonspor için çok önemli, ikii! Son: Tebrikler Özgür Yankaya’ya, İstanbul Belediye’den 10, Trabzonspor’dan 7 futbolcuya sarı kart gösterirken, kırmızı kullanmamayı becerebildiği için!
‘’Plan tuttu‘’
Şenol Güneş’in bir hesabı vardı, “İkinci yarıda alabileceğimiz en fazla puanı alıp, rakiplerin durumuna göre sıralamada kendimize yer bulmak” diye. Olası kayıp puanlarda, Ziya Doğan’ın büyük özveriyle adeta yoktan var ettiği ve yaşatmaya çalıştığı Diyarbakırspor’la yapılacak maç gözükmüyor. İlk yarıdaki sürpriz hafızalarda hala etkisini yitirmediği için, Güneş, halefinin başına geleni yaşamama adına hiç risk almadan planını uyguladı. Riski zaman zaman zemin doğurdu ama iki tarafa zarar verdi.
Zorunlu Cale-Ferhat değişikliği dışında kazanan takımı değiştirmemeye özen gösteriyor Güneş. Hakkını verelim, bunu gerektiren bir durum, yani kadroda sırıtan oyuncu olmadı. Herkes görevini kapasitesi ölçüsünde yaptı. Dünkü maçın farkı savunmada, öncekilerine oranla daha net pozisyonlar verilmesi. İlk yarıda son 3 maçta olduğu gibi nükseden gol kaçırma hastalığı, farkın artmasına engel oldu.
Bu nedenle ikinci yarıda ev sahibi ekibin en azından beraberliği yakalama adına yoğunlaşan bu çabalarında, savunmadaki hatalara daha çok tanık olduk. Tıpkı yenilen ilk golde olduğu gibi. Ama bu kez beceriksizlik sırası yeşil kırmızılı oyunculardaydı. Skoru belirleyen ve 3 puanı konuk ekibe veren faktörlerin başında bunlar geldi.
Bu maça atandığında M.Kamil Abitoğlu’na Trabzon cephesi tepki gösterdi. Diyarbakırspor bu durumu “hakemi baskı altına almak” olarak değerlendirdi. Bu psikolojideki Abitoğlu, iki kritik hata yaptı. Maçın yıldızı, iki şık golün sahibi Engin’in bırakın vurmayı, dokunmadığı Abdullah’ın kendini yere bırakmasına aldandı. Eğer vurduğuna inanıyorsa kartın rengi kırmızı olmalıydı. Sarı kart, aldatmaya yönelik hareketten Abdullah’ındı. Umut’un gol vuruşunu yaparken biçilmesi penaltıydı. “Devam” kararını biz “bakın baskı altında değilim” mesajı olarak algıladık.
‘’TRT ve canlı yayın‘’
Önce şunun altını çizelim: TRT, yasada yazılanın aksine, özerk bir kurum değildir. Siyasilerce her daim, iktidar gücü silahı olarak kullanılmıştır. Son dönem işin suyu çıkarılmıştır. Dolayısıyla, övgüde ve yergide tek muhatabın kurum yönetimi olduğu yanılgısına düşmemek gerek.
Gelelim, son yayın fiyaskosuna: TRT, Galatasaray-Ankaragücü maçını TRT 1, Trabzonspor-Orduspor maçınıysa TRT 3’de yayınlamayı planlamış ve Futbol Federasyonu’na bildirmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) çalışmaları nedeniyle de maçları 20.30’a aldırmış.
Tam bir yayıncılık faciası
Şu nokta önemli: TBMM, yayın günü 18.30’da oturumun 20.00’ye kadar bitmeyeceğini TRT’ye bildirmiş. Yani maçı bir başka kanala aktarmak için 2 saat zamanı olmasına rağmen, Haber Dairesi-Yayın Planlama arasındaki koordinasyonsuzluk nedeniyle bu gerçekleşmemiş. İki kanala, farklı tarifeyle reklam alınmış. Bu yüzden de maç TRT 1’den dönüşümlü yayınlanamamış. Trabzonspor’un penaltı atışı, saçma bir kararla diğer maç bölünerek ekrana verilmiş. Tepkiler üzerine, bir yayıncılık faciası denebilecek kararla maçın son 25 dakikası TRT 4’ten yayınlanmış.
Demek hiç ‘B’ planı yokmuş...
Verilen kararların hepsi yanlış, şöyle ki: Meclis yayını kesilemiyor. Ancak uyarmış, maç başka kanala aktarılıp seyirciye duyurulabilir ve yönlendirilebilirdi. Meclis’teki oturumların uzama ihtimali her zaman vardır. B Planı yoktu.
Hadi kadroların koordinasyonsuzluğu ve iş bilmezliği nedeniyle yayınlanmama kararı alındı. İlgisiz maçın penaltı pozisyonunun, yayınlanan maçın içinde ne işi var?
Mademki bir karar alındı, arkasında durulur, uygun olunca TRT 1 ya da TRT 3’ten banttan verilebilirdi. Bunun yerine maçın son 25 dakikasının bilinmeyen bir kanala aktarılması komiktir.
Ya Fener ve Cim Bom’a olsaydı!
Neresinden bakılırsa, yayıncılık adına ortada tam bir fiyasko vardır ve nedeni de, muhtemelen yayıncılıktan anlamayan kadroların kararlarıdır. Sorun budur, bu kadroların şansızlığı, olayın Trabzonspor taraftarını mağdur etmesidir. Yoksa bu kadar ses çıkmazdı. Ama bir de Fenerbahçe veya Galatasaray’a denk düşseydi bu fiyasko! Allah korumuş onları!
‘’Zoru başarmak!‘’
Devre arası transferleriyle adeta yeniden oluşturulmuş bir kadroya sahip Orduspor, hani denir ya, “uyum sorunu falan” diye, “yok öyle bir sorun” dercesine mükemmel bir mücadele örneği gösterdi. Trabzonspor’a ecel terleri döktürdü.
Oysa ki Trabzonspor, nasıl bir yöntemle kardan temizlenmişse, çamur deryasına döndürülerek ağırlaştırılmış sahada maça, hızlı başlamıştı. Farkı erken yakalayıp işi bitirebilirdi. Umut ve Alanzinho, takımı sahaya tam kadro çıkararak, bu maça verdiği önemi gösteren teknik direktörlerine inat, belli ki konsantrasyon sorunu yaşadılar, onca fırsatı harcarken.
Asla küçümsemek olarak algılanmasın; belki de en pahalı futbolcusu, Trabzonsporlu bir oyuncunun yıllık prim geliri kadar ancak olan Ordusporlular’ın direnci, ev sahibi ekip işi hafife aldıkça arttı. İkinci yarıda fazla pozisyon vermedikleri gibi, öne geçme şansını direk engeliyle değerlendiremediler. Sahada yürümenin giderek zorlaştığı anlarda, Bordo-Mavili formayı giyen meslektaşlarının aksine ayakta kalmayı başardılar. Ama bir ölü top organizasyonunda rakibin deneyimine kurban gittiler. Zoru başarmasını engelleyemediler! Alkışlar Orduspor’a tartışmasız.
Trabzonspor’un payına düşen ise;
1-Ertelenmesi çok olağanüstü koşullar dışında mümkün olmayan bu maç için, sahanın hazırlanmasına yönelik önlemler daha erken alınabilir, zemin bu hale getirilmeyebilirdi.
2-Futbolcular, hiçbir maçın oynanmadan kazanılamayacağını, en az teknik direktörleri kadar bilmeliydiler. Deneyim denilen şey budur işte. Az sayıda olsalar da birbirleriyle kavga etmeyi başaran etmeyi başaran, rakip kaleciyi ve köşe vuruşu atmaya giden oyuncuyu kartopu yağmuruna tutanlara ise söylenecek sözümüz yok.
‘’Bir tablonun düşündürdükleri‘’
Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Özak, Ahmet Suat Özyazıcı Stadı’nın açılış törenindeki konuşmasında, Trabzonspor’daki bütünlükten, bu bütünlüğü sağlayan “ahde vefadan”, değerlere sahip çıkmanın kutsallığından, camiaların ayakta durmasının en önemli koşullarından birinin bu olduğundan söz etti. Bugünkü tablonun kendi Trabzonspor Başkanlığı döneminde de sağlandığını söyledi.
Özak’ın altına imza atılacak bu söyleminden kastı, yandaki sütunlarda yer alan “Sıradaki Gelsin” başlıklı haber-analizdeki tablo. 1995’te Sayın Özak’ın, 6 şampiyonluğun tamamında kaleci olarak yer alan Güneş, teknik direktörlük görevini 4’ünde üstlenmiş Özyazıcı ve 2’sindeki Sümer’in tekrar aynı çatı altında buluşmasından duyduğu kıvancı, bütün Trabzonsporlular da kuşkusuz paylaşır. Aynı iki tablonun arasında 15 yıl var. Başkan şimdi Sadri Şener ve bu tablodan da önce vardı, Özak politik konumunun izin verdiği ölçüde, bazen fazlasıyla da her şeyin içinde. Güneş, Özyazıcı ve Sümer aynı görevlerde. Şampiyonluk sayısı değişmemiş. Araya 3 Türkiye Kupası sıkıştırılmış.
Sorun; Trabzonspor gibi büyük bir camianın yeni Şener’ler, Özak’lar, Özyazıcı’lar, Sümer’ler ve Güneş’ler yetiştirememesi. Tabi ki kurum değerlerine sahip çıkacak, tabi ki onların deneyiminden her daim yararlanacak. Ama kurum, bu değerlere yenilerini katamadığı sürece, “geçmişteki başarılarıyla övünme” konumunu aşmakta ciddi zorluklar yaşayacak.
Birliktelikle ilgili bu tablo, yakın gelecekte, o törende konuşulduğu gibi fotoğraf karelerinde kalacak. “Neden şampiyon olamıyoruz?” sorusu panellere konu olacak, borçlanmalar, o başkan, bu teknik direktör tartışılacak, tribünler “adamına göre” konumlanacak, alınan alınamayan futbolcular, alt yapı vs...
Tıpkı 26 yıldır olduğu gibi...
‘’Ayrıntılar...‘’
Eğer Avni Aker’de bir önceki maç gibi olsaydı ve Umut 13. dakikada o golü kaçırsaydı, tribünler, malum slogan sahiplerinin hâkimiyetine girerdi. Umut oyundan düşürülürdü. Ama bu kez öyle olmadı. Aynı tribünler, “Umut, Umut” diye inledi. Sadece 8 dakika sonra karşılığını verdi genç oyuncu. 79. dakikadaki müthiş vuruşuyla da, “alkışlatılmak üzere” kulübenin yolunu tuttu.
Budur işte, kelime dağarcığında küfürden hakaretten başka, görüşlerine katılmadıkları kişiye eleştiri getirebilecek sözcük bulunmayanlara, Gökhan Ünal’ı bu şehirden kaçırtanlara haftalardır anlatmak istediğimiz.
Geçtik bu ayrıntıyı, Trabzonspor öylesine arzulu-baskılı başlamıştı ki maça, ilk 20’de “mutlak” diye tabir edilebilecek 4 net pozisyon kaçtı ama her an geleceği belliydi. Bu noktada ikinci ayrıntı önemli; Şenol Güneş söz vermişti, “kazanırken futbol keyfi de sunmalıyız” diye. İlk yarım saat için gerçekleşti söylediği. Takımı mest etti izleyenleri. Ancak olmayan pozisyonda yenilen gol rakibe moral motivasyon oldu.
Oyunda tempo birden düştü bu golden sonra.
Sivasspor, bunaltıcı baskıdan kurtarmanın ardından eşitlik golünü kovaladı ama pozisyon üretemedi, aksine kalesinde sık sık tehlikeler yaşadı. Bunlardan birinde Ömer Selçuk Umut organizasyonu sonucu gelen 3. golle havlu attı. Diğer ayrıntılar: Alanzinho ilginç bir oyuncu. Rakibi de, kendi takımını da bitirmesi adeta bıçak sırtında. Öyle kötü top kaybı yapıyor ki, kalesini direkt tehlikeyle baş başa bırakıyor. Ama öyle de iyi toplar atıyor ki, “al da at” diyor. Dün de futbol şansı kendinden yanaydı. Final Serkan tabii ki. İlk yarım saatte takımın müthiş temposunun en önemli mimarlarından biriydi. Son düdüğe kadar inanılmaz mücadele etti. ...Ve Giray. İyi oynadı ama “günün şanssızı” oldu. 4 kez ölü top organizasyonunda rakip kaledeydi. Tarihi farkı önleyen “günün adamı” Akın’ı bir kez geçebildi, onda da direğe takıldı.
‘’Müthiş goller!‘’
Şöyle başlayalım: Maçın 25. dakikası içindeki iki kritik pozisyonun ikincisinde eğer Serkan, ilkinde Egemen’in Bebbe’ye attığı pasın aynısını Alanzinho’ya verebilse, kötü ilk yarının gülen tarafı Trabzonspor olacaktı. İkisini de birer Trabzonsporlu’nun yapmayı başardığı (!) bu iki hatayı çıkardığımızda, ilk yarıya ait, “Şu da vardı” diyebileceğimiz not yok.
İlk yarısıyla soğuk bir Ankara gecesinde maç izlemeyi tercih edenleri pişman ettiren maçın ikinci yarısıysa çok farklı oldu. Beraberlik Ankaragücü için bir avantaj olarak değerlendirilebilecek olsa bile, bu maçı kazanamadığı takdirde bu sezonki ikinci hedefine de veda edecek Trabzonspor, kötü ilk yarıdaki kadrosuyla ikinci yarıya başlayınca yadırgamadık değil. Ancak gördük ki, değişiklik kadroda değil, kafalarda vardı. Çok arzulu başladılar bu yarıya ve dört dörtlük bir golle karşılığını aldılar. Sırasıyla Engin, Colman, Alanzinho ve Umut olmak üzere 4 kişinin katkısı olan gol, futbol okulları için ders olabilir.
Gol sonrası Ankaragücü aldı sazı ele. Sanki ilk yarıda oynayan oyuncuların tamamı değişmişti. Kaybetmek onlar için de veda anlamını taşıdığı için savunmadan adam eksiltip üçüncü bölgeyi kalabalıklaştırdılar. Heyecan ve keyif gelen maç izlenilir kılındı. İki iyi pozisyon bulup harcayan Ankaragücü ikinci kontrayı yine bir Colman pasıyla yedi. Alanzinho, Baki’nin altından, Serkan’ın üzerinden, ‘şapka çıkartılacak’ gol attı.
Bu gol sonrası Ankaragücü tribünlerinde ‘iç hesaplaşma’ başladı. Önce Baki’ye sataşmalar, takımı oyundan düşürmeler, sonra da Sarı-Lacivertli tribünlerarası küfürleşmeler, restleşmeler... Belli ki, ‘satıştan’ doğan ‘kriz’ giderek büyüyecek.
Şenol Güneş, yine de işi sıkı tuttu. Günün Colman’la birlikte iki yıldızından biri olan Alanzinho’yu yanına aldı, Sezer’i sahaya sürdü ve orta alanı güçlendirdi. Rakip tribünler birbirini yerken takımı ‘idare etti’ ve bir üst tura çıkmayı neredeyse garantileyecek skoru korumayı başardı.
‘’Çok ders!‘’
Gökhan Ünal’a yazık ya! Rakip Denizli Belediyesi ve ilk golün asistini yapan Engin’e topu göndermiş, ikinci gole de imzayı atmış oyuncu olarak, kaçırdığı bir pozisyondan sonra, tribünlerin malum bölümünden yükselmeye başlayan, “Fatih Tekke” tezahüratlarına yine muhatap oldu. Demoralize olsa da Umut’un attığı golün asistini yapan Sezer’e çıkardığı ara pası muhteşemdi. Sakatlanarak çıkarken tribünlerin genelinden gelen alkışlarıysa çoktan hak etmişti.
Ders 1: Takım 2 farkla önde ve daha dakika 30 iken bu tezahüratı yapanlar aslında Fatih Tekke’ye zarar veriyorlar. Hem de taraftarı olduklarını varsaydığımız Trabzonspor’dan daha çok üstelik. Umut önemli fırsatlar kaçırıyor, doğru. Tribünlerden uğultuların yükselmesine neden oldu. Ama üç gol attı, hele ikincisi ayakta alkışlanacak cinstendi, hem de 61. dakikada, tam da konfetiler atılırken.
Ders 2: Bir de kendinizi Gökhan’ın Umut’un yerine koyun, empati yapın. Başınızda Demoklesin Kılıcı! Hata yapma korkusu. Tek başına bu bile insana hata yaptırır. Yazık oluyor bu oyunculara.Sezer’e özel not. Sakatlıktan yeni çıkmış, yeni bir takıma gelmiş. Söylenir ya; “40 yıllık Trabzonsporlu gibi.” Oysa ki daha 25 yaşında! Yine de kullanalım bu cümleyi. Çok iyi oynadı, asist yaptı. Gollük çok şık bir vuruşu da vardı, Oğuz engeline takıldı.
Ders 3: İşini ciddiye alacaksın. Böyle kulüplerde forma bulmak kolay değil. Giydiğinde hakkını vereceksin. “Rakip zayıftı da bu yüzden üst düzey gözüktü” diye düşünenler olabileceğini varsaysak da, bu cümleleri bize ciddiyeti kurdurdu.
Şenol Güneş, antrenman eksiği olan Colman, Cale ve Alanzinho ile ameliyat olan Ceyhun ve Zafer Yelen’i kulübede tutarken, en ideal kadroyu sahaya sürdü. Yani Süper Lig’de sıralamada üzerinde bulunan takımlardan biriyle de oynasa, eminiz 2. Lig Klasman grubunun en alt sırasında bulunan Denizli Belediyesi’ne karşı çıkardığı bu kadroyu tercih ederdi.
Ders 4: Hiçbir maç oynanmadan kazanılmıyor. 4 maçlık bu serüvende averaj hesabı da önemli.Engin’i unutmayalım; Bir gol, bir asist. Zaman zaman tribünleri hareketlendiren çok güzel hareketler.Ders 5: Sadece futbolu düşündüğünde tadına doyum olmuyor.