‘’Bir işe yaramaz!‘’
Beşiktaşlı meslektaşları Alanzinho’ya ilk 45 dakikada faul bile yapmayınca, Kayseri’de sadece onun yüzünden sarı kart gören 5 futbolcu geldi aklımıza. “Ne alaka?” sorusunun yanıtı şu: Alanzinho baktı ki futbol oynayınca Kayseri’deki gibi tekmeler alacağına, yat, rahat maç geçir.
Duran Alanzinholu orta alanından kötü gününde olan Selçuk ve Colman’dan üçüncü bölgeye top çıkmayınca Trabzon durdu.
Beşiktaş da farklı değil. Deplasmanda puan cetvelindeki konumuna göre puanın kendisi için çok daha önemli olduğu maçta, hücum ağırlıklı rakibine kendi evinde 3 ön liberoyla oynayınca ve de Serkan Yusuf’a adım attırmayınca, Denizli’nın takımı da öne çıkamadı. Bu durumdan al gülüm ver gülüm bir ilk yarı çıktı.
Her iki kalede iki pozisyon; o da ölü top organizasyonundan. Onlarda da Serkan ve Rüştü çizgi müdahalecisi oldular.
Bu durum böylece devam ederken Bobo, 3 rakibinin arasından sıyrılıp Onur’a takılınca ve bu durum Beşiktaş’ı ateşleyince Güneş müdahale gereği hissetti. Ceyhun’la Denizli modeline döndü.
Bundan sonrası artık birbirinden çekinen iki takımdan birinin, diğerinin hata yapmasını beklemesine, gol de artık “şansa kaldı” diye düşünürken, Trabzon, son 15 dakikada oyuna tempo getiren ve çekilmez maçı izlenir kılan taraf oldu, pozisyonlar buldu.
Garip bir maçtı, zira sonlarda Ceyhun’un vuruşunda top birkaç santimle direkten dönmese, ya da Egemen’in smacını Bünyamin Gezer yakalasa, en azından iki takımdan birine yarayan bir skor ortaya çıkabilirdi, olmadı.
‘’Ne işi!‘’
Trabzonspor, zeminin yağmur nedeniyle henüz ağırlaşmadığı ilk yarıda maçı koparabileceği pozisyonları bayağı buldu. Çok da iyi top yaptı bu yarıda. Rakibine tartışmasız üstünlük kurdu. Ancak, son vuruşlardaki beceriksizliği, o görüntüsüne yakışmadığı gibi 90 dakikanın sonunda kendisine çok ağır bir fatura çıkarttı. Esasında bu yarıya iki Gabriç ofsayt ilişkisi damgasını vurdu denilebilir. İlkinde değildi, buna karşın tereddüt etti, geç kaldı pozisyonu kaçırdı. İkincisinde ileride tek başınayken topun rakipten geldiğini fark edip hamle yapamadı. Hırvat Milli Takımı, o kadar bonservis bedeli falan, bu tür faktörleri barındırıyorsan uyanık, o tür pozisyonlara hazır olacaksın.
İkinci yarıda ağır zemin Trabzonspor’un temposunu düşürdü. Görev süresiyle ilgili çağdaş tavrıyla takdir toplayan, buna karşın sezon sonuna kadar işe yeni başlamış kişinin heyecanıyla çalışacağını gösteren Tolunay Kafkas’ın öğrencileri, rakipteki bu eksiği kullanıp kontrollü çıkarak özellikle uzaktan vuruşlarda şanslarını denediler, isabet tutturamadılar. Olmadı, Makukula’yı sık sık ceza alanı önünde ve içinde topla buluşturmayı düşündüler, Giray burada başarılı oldu. Ama son ana kadar inat ettiler ve Teofilo’nun direkte patlayan vuruşuyla rahat nefes alıp belki bir puanı bile başarı kabul edebileceklerken, amaçlarına son dakikada ulaştılar.
Kayserispor belli ki Trabzonspor’a yılın ilk yenilgisini tattırmak adına iyi motive olmuştu. Maç sonrası Trabzon Kolbastısı ve diğer müzikler ise “Kayserili işi” değil, gereksiz bir “organize!” işti.
‘’Ciddi avantaj‘’
Böyle bir maç için motivasyon sorunu söz konusu olamaz. Türkiye Kupası’nda yarı final oynayan bir takım bu maça da konsantre olamıyorsa yapacak bir şey yok zaten. Tersini düşünelim. Yani “maçın öneminin yüklediği stres” desen, Trabzonspor formasını giyen bir futbolcu için de bu anlamsız. Eğer öyleyse, bu kupayı Türkiye’de en fazla kazanan ikinci takımın Trabzonspor olduğu kendilerine yeterince anlatılamamış demektir. Ayrıca 4 gün önce Galatasaray’a karşı gösterilen mücadele gücünün sahaya yansıtılamaması, “büyük rakibe, büyük oyun” seçeneğini akla getirir ki bu da, kendini inkar anlamını taşır.
Trabzon yarı finali bu skorla büyük ölçüde geçer, o durum işin bir başka boyutu. Futbolun en basit temel kurallarını uygulamakta zorlanan, örneğin kanat ortalarının yüzde 90’ına yakınını kötü kullanan, iki metreye pas atamayan, bu kadar yüksek kötü pas oranıyla oynayan... Orta sahadan kaleye şut atmaya kalkışan... Takımı atak başlatma hazırlığındayken geri pas yapan... Hücum aksiyonlarını koordine edecek olanları halı saha oyuncusu kimliğinde üstelik bu kadar yüksek top kaybıyla oynayan... Koca bir 45 dakikayı böyle büyük bir ciddiyetsizlikle harcayan oyuncularla Şenol Güneş’in işi zor gerçekten.
İkinci yarı belli ki soyunma odası hadi “uyarıları” diyelim işe yaradı. Amacı maçı golsüz tamamlamak olan ve iyi de mücadele etmesine karşın özellikle Ömer’le abartılı biçimde zamana oynayan Antalyaspor yarı sahasına hapsedildi. Rakip kaleye isabetli şut atan tek oyuncu Alanzinho ile gelen golden sonra oyuna yapılan müdahalelerle ezici üstünlük sağlandı. Bu da doğal olarak ikinci golü getirdi.
Futbolu düşündüğünde “taş gibi takım” kimliğindeki Antalyaspor karşısında yarı finalin ilk ayağında alınan bu skor rövanş için çok önemli. Engin de, Yalçın da kırmızı kartı hak ettiler. Ama Engin o alkışları asla... Komikti yani.
‘’Onur'lu galibiyet!‘’
Tribünlerden atılan bir pet şişeden saçılan suların Keita’yı ayağından ağır yaralaması(!) nedeniyle gergin başlayan karşılaşmada futbola neyse ki çabuk dönüldü. 10 dakika içinde müthiş bir Dos Santos-Onur mücadelesi izledik. İkinci yarıda da zaman zaman karşı karşıya gelen bu ikili, temposu, futbol kalitesi, heyecanı yüksek bu maça ayrı bir renk kattı. Galatasaray’ın çok hızlı başladığı maçta iki net pozisyon sonrasında denge kuruldu. Sarı-Kırmızılılar’ın hızı kısa sürdü. Trabzonspor’u yarı alanında karşılamaya başladı. Rakibi üzerlerine çektiler mi pozisyon bulmaları kolay olacaktı. Tabii Emre’nin top kaptırması hesapta yoktu. Konuk ekip, golden sonra maça yeniden tempo verdi. Özellikle ileride De Santos, Jo ve Keita’nın yer değiştirerek oynaması, Bordo-Mavililer’in savunma dengesini bozdu. Trabzonspor defansta çok açık verdi. Galatasaray hücum oyuncuları bu pozisyonlardan yararlanamadı. Devreyi daha çok pozisyona giren değil, girdiği pozisyonu atan taraf önde tamamladı. Colman, golü atmasına rağmen yine kendisinden bekleneni veremedi. Rakibin yüklendiği dakikalarda top saklaması için gözler onu aradı. Alanzinho yalnız kaldı. Güneş’in bu anlamda Burak’ın yerine ayağında iyi top saklayan Engin’i oyuna alması doğru bir hamleydi. Nitekim Galatasaray’ın kontrolsüz çıkışlarında topu kapan her arkadaşı onu buldu. Bu oyuncu da aralara bıraktığı toplarla farkın çoğalması için arkadaşlarını birçok pozisyona soktu. Trabzon uzun süre sonra ezeli rakiplerinden birini, Onur’un da büyük oyunuyla yendi. Bu galibiyetle de, “Trabzon, Anadolu’dan yeni bir şampiyon çıkmasını istemiyor!” gibi komik iddialara yanıt verdi. Onur’lu bir galibiyet oldu yani.
‘’Tarihe not düşmek!‘’
Tarzımız değil ama bazen gerekiyor işte; “Biz demiştik!” sözünü kullanmak. Tarihe not düşmek için söylemişiz, hesap ve beklentileri olanları kızdıracak biçimde öngörmüşüz bugün olanları.
30 Eylül 2009, “Sorun Ötelemek” başlıklı yazımız: “Bursa’daki durum ortada, maç sonrası demeçler de. Açılımı maçılımı geçin; başkanlara, böyle bir ortamda, zoraki barış görüntüsü verdirmek sorun ötelemek demektir. Neşter şimdiden vurulsa çözülürdü. Yarın yarış kızıştığında göreceksiniz ne bedeller ödeyeceğiz!”
Ötelenmiş sorun, başkanlara barış görüntüsü verdirilmiş zoraki.
Tarih 8 Ekim 2009, “Kapıdaki Tehlike” ye dikkat çekmişiz: “Sanki başkanlar çatıştı tribünde. Sanki sözleri geçiyordu o gözü dönmüşlere. Kapıdaki tehlike büyük, hafife almayın.”
Sonuç: Bursa’daki olaylar yok sayıldı. Yok sayılan bu olaylar için yönetmelik çıkarıldı. Bu durum Diyarbakır’da haklı olarak infial yarattı. Söz konusu maça gelindi.
Yanlışa ısrarla devam: O ortamda maçı başlatmak demek, “Bursaspor’u hükmen galip ilan etmek” demekti. Hakem hariç kime sorsan o maçın yarıda kalacağını söylerdi, kaldı da nitekim. O hakem bir hafta sonra ödüllendirildi.
Taksitle ceza mı olurmuş? Verildi. Önce 3 maç ceza, bir hafta sonra hükmen yenilgi. Hatırlatılır: Trabzonspor-Sivasspor maçı. Bitime 24 saniye kala bir seyirci sahaya girdi, 5 maç ceza.
Geldik Olimpiyat’a. O maçın da önemi belli. Seyirci üst tribüne yerleştirilip yeterli önlem alınsa olur muydu bu yaşananlar? Öngörülemedi. Vali ve Emniyet Müdürü uyumuş, olaylardan sonra devreye girmiş. 87. dakikada tatil. Şimdi formül aranıyor. Maç tescil edilebilirmiş. Yaşanmasaydı keşke Trabzon-Sivas maçı. Suç somut: 2 maçla ilgili aynı ceza ve küme düşürme. Kılıfına da uydurulamaz şimdi. O zaman Trabzon’un 2 sezon önceki hakları ne olacak?
“İdare edip” kendiliğinden küme düşmesini beklerseniz Diyarbakırspor’un, bakın siz o zaman olacaklara. Tarihe not düşüyoruz şimdiden. Diyarbakırspor’u amatör lige kadar taşıyacak provokasyonlara hazır olun. Ya da tersi, ligde tutun, herkes aynı taktiği uygulasın. Evindeki maçta hırpala, Diyarbakır’daki nasılsa yarım kalacak, 3 puan daha garanti.
Hani saldırgan aslanlara yem olarak sarı öküzü vermişler “kurtuluruz” diye sürüden. Ama her biri iştahı kabaran aslanlarca teker teker avlanınca, “Biz sarı öküzü vermekle hata ettik” diye bir pişmanlık öyküsü vardır ya sürüden kalanların, öyle işte: Biz treni Bursa’daki maçta yaşananları yok sayarak kaçırmıştık.
‘’Buruk bir son gülen!‘’
Çekirge bu! Onun da canı var di mi? Bir, iki, üç değil, kaç maçtır sıçrıyor. Yorulsa da, “Buraya kadar” demedi, daha doğrusu Alanzinho dedirtmedi.
“En azından kaybetmedi canım” tesellisini son dakikaya sığdıran bir çok neden var: Gaziantep iyi bastı, Trabzonspor’a oynayacak alan, topu kullanacak zaman bırakmadı. Bu da Bordo-Mavililer’in oyununu olumsuz etkiledi. Gol bulmak için yapılan hazırlık paslarında oyunu kurmakla görevli Engin, Sezer ve özellikle Selçuk’un kaptırdığı toplar, savunmanın dengesini bozdu ve Gaziantep’in pozisyonlarının başlangıcını oluşturdu. Güneydoğu ekibi, kazandığı şok topları sağda Murat Ceylan ve Serdar Kurtuluş’a, solda Olcan’a aktararak pozisyon üretmeye çalıştı. Bunda da başarılı oldu. Attıkları golün dışında başka pozisyonlar da yakaladılar. Zaten Ömer Aysan ve Ferhat defansif anlamda ciddi sorunlar yaşadı. Savunmanın merkezinde Giray, döküldü. Song’un açık kapatmaktan canı çıktı. Özellikle ilk golde top Beto’yla buluştuğunda Ferhat adeta uyudu.
Trabzonspor hücumda çoğalamadı. Orta alanda pas yapamayan, çok kolay top kaptıran bir takım için bu çok zordu. Yakalanan iki pozisyondan birinin ofsayta kurban gitmesi de şaşırtıcı. Burak’ın sık sık ofsayta düşmesi, çevre kontrolsüzlüğünün bir işareti.
Bordo-Mavililer’in bir başka zaafı da önde basmayarak rakibinin hızlı hücumuna davetiye çıkarmasıydı. Güneş’in ikinci yarıda Ferhat’ı dışarı alarak oyuna Alanzinho’yu sürmesi doğru bir hamleydi. Yine son dakikalara denk düşen olağanüstü çaba, bu hamleyle taçlandı ve Trabzonspor, buruk bir “Son gülen!” sıfatı aldı.
‘’Sorunun özü!‘’
Trabzonspor’un genel olarak kötü oynadığı ama uzatmalarda sonuç üretebildiği Gençlerbirliği maçı adeta derslerle dolu. Bordo-Mavililer’in zorlu Gaziantepspor maçı öncesi, cumartesi akşamı göze batan sorunları giderememesi halinde yaşanması olası hayal kırıklığını dikkat çekmek isteriz.
Trabzonspor, berabere bitirdiği üçünde olduğu gibi, zor da olsa kazandığı son maçta da hakkını verelim; mücadele olarak bütün gücünü ortaya koydu. En gerideki oyuncusundan en ilerdekine kadar herkes sorumluluk alıyor. Birebirlerde kora kor mücadele edildi. Ama oynadığı futbolu tabiri caizse bir vites daha büyütebilmesi için bu mücadeleye, bu istek ve arzuya ince ayar yapması gerekiyor. Bir kere fizik güç açısından takımın eksiği yok. Örnek Gençlerbirliği maçının uzatmalarla son 10 dakikası. Takım bu anlamıyla sınıfı geçti.
Sorun Bordo-Mavililer’in topu yere indirdiğinde pas yapamamasında. Bu nedenle oyunun kontrolünü eline alamıyor. Maçın ritmini ayarlayamıyor. Öyle ki zaman zaman top yere hiç inmeden dakikalarca havada kalıyor. Gençlerbirliği maçı 70. dakikaya kadar bu şekilde geçti. Ne zaman orta alan desteklendi, takım kendine geldi.
Büyük takım olmanın en önemli özelliklerinden biri de maçın ritmini ayarlayabilmektir. Tempoyu istediğin zaman yükseltip, istediğin zaman düşüreceksin. Topu kazanmak için büyük bir güç harcıyorsunuz. Sonra kolay bir şekilde kaybediyorsunuz. Ardından tekrar kazanmaya çalışıyorsunuz. Buna can dayanmaz. En azından pas yaparak biraz dinleneceksiniz ki bir sonraki hareketi yapmaya hazır olun. Sorunun özü budur.
İşte bu noktada şu söylenebilir: Şenol Güneş’in elinde sihirli değnek yok. Bir anda hem mücadele gücünü, hem de topa sahip olma yüzdesini arttıramazsınız. Bütün bunlar için zaman gerekli. Ama gidişatın olumlu olduğu rahatlıkla söylenebilir. Baskı altında çabuk pas yapabilme becerisi geliştiğinde, sonuca daha kolay gidilebilecek. Özellikle de büyük maçları kazanmak mümkün olacak.
‘’Futbol bu!‘’
Yüksek top kaybı yüzdesine alışkındık da Trabzonspor’un, kenar toplarda bu kadar yoğun isabetsiz ortalarına pek tanık olmamıştık. Gol bulmak için uzaktan vuruş bir kez Umut’la oldu, Serdar çıkardı. Geri kalıyor; göbekten ikiye birlerle, tıpkı Gençlerbirliği’nin golünde olduğu gibi, teknik estetikli organizasyonlarla pozisyon üretmek. Bu da sadece iki kez oldu, ikisinde de Burak vardı, birinde Orhan çizgiden çıkardı, diğerinde Aykut’a çarpan top fileleri buldu. O zaman da golü yemişti ama...
Gençlerbirliği ise tam tersi performans sergiledi. Kanatları iyi kullandı, özellikle orta alanda iyi top yaptı, paslarda isabet oranı, rakibiyle kıyaslanmayacak oranda yüksekti. Bütün bunlara karşın kısıtlı sayıdaki pozisyonlarda üstün olan taraf Trabzonspor’du.
Şenol Güneş, Colman-Gabriç değişikliğiyle, oyunu daha çok kanatlara yayıp, buralardan gelecek isabetli orta oranını artırmak istedi. Thomas Doll ise bekledi, 60. dakikada iki hızlı adamını sahaya sürerek niyetini belli etti: Oyunu yarı alanında kabul edip, çabuk çıkarak skor üretmek.
Güneş’in karşı hamlesi, ‘önce mevcudu korumaya’ yönelikti ki, doğru, ‘kazanamazsan kaybetme’ yani. Önden adam eksiltip, orta alanı kalabalıklaştırmak, bunu tarif ediyor. Buna rağmen kaybedebilirdi de. Onur, inanılmaz refleksle rakibin öne geçme şansını engelledi ve takımının kazanma arzusunu ateşledi. 10 dakikalık baskı, inanılmazdı. Buna direnmek gerçekten zordu ve Gençlerbirliği belki de kazanabileceği maçın son 3 dakikasında dramatik bir yenilgi aldı. Futbol bu işte!