Arama

Popüler aramalar

‘’Bedelsiz ders!‘’

Trabzonspor açısından baktığınızda buna başka faktörler de eklenebilir. Örneğin, milli takımlardaki oyuncu çokluğu yüzünden birlikte çalışamamama, 20 gündeki yoğun maç programı ve buna bağlı zorunlu rotasyon vs. Ama bir neden daha var ki en önemlisi de bu: Bordo Mavililer, bu kadar diri, bu kadar ofansif, bazen de derecesi insaf sınırlarını aşan sertlikteki bir Ankaragücü beklemiyordu.

Dün akşam sergilediği futbolla puan cetvelindeki konumu tezat oluşturan konuk ekip, Trabzonspor’un savunmadaki zaaflarını çok iyi değerlendirdi. İlk golde Tolga, tıpkı günün başarılı ismi Özden’in, Celutksa’nın ikinci eşitlik sayısında olduğu gibi pozisyona hazırlıklı değildi. İkinci Ankaragücü golü, tam bir savunma skandalı. Böyle bir takımın bu tür bir gol yememesi gerekiyor.

Bütün bunlara neden olan kötü futbolun doğal sonucu organize olamama, yoğun pas hataları ve savunmalarda verilen anlamsız gedikler, gariptir ortaya heyecanı yüksek, pozisyonu ve golü bol bir maç çıkardı. Ankaragücü’nün çabuk ve güçlü isimleri Theo ve Tonia’ya önlem almakta zorlanan bordo mavililer, bunun bedelini lig sonuncusuna puan vermekle ödemekten zor kurtuldu. İki kez yenik duruma düştüğü karşılaşmada özellikle Adrian imzalı ataklarla direndi. Finali de yıldızı Burak’la yaparak 3 puana ulaştı.
Uzatmalarda dahi rakibine iki kritik pozisyon verdiği için Bordo-Mavili tribünlere finali kazanmış coşkuyu sağlayan son düdük, bu maçın Trabzonspor’a “bedelsiz ders” olmasını sağladı. Elbette ki salı akşam’ı Moskova’daki sınava çok daha farklı bir motivasyon ve farklı kadroyla çıkılacak ama yine de dikkat diyoruz.

15 Ekim 2011, Cumartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kadınlarımız!‘’

Ancak, aynı maçın 61. dakikasında kim ya da kimlerin yönlendirmesiyle olmuşsa olsun, bu destana konu olan kimlikleriyle 180 derece çelişen, her şeyi geçtik en azından karşı taraftaki hemcinslerini rencide eden, düzeysiz tezahüratlarını da o derece kınayanlardanız.
Bu biir.
İkincisi: koca bir şehrin, koca bir camianın “Onur’unu” bir kalecinin adıyla sınırlayan kadını da, asla Nazım’ın dizenlerindeki kadınlarımız arasına sokmuyoruz.
Diyoruz ki o kadına; Trabzonlu olduklarını övünerek dile getirdiği babası ve amcası, o sözlerine ne tepki veriyorsa, o kadarı da bizden. Nokta.

Fener mağdursa...

Kadınlar ve 61. dakikalardaki o tepkileri Trabzonspor Başkanı Sadri Şener’e sorulmuş, yanıt:
“Bu aralar Fenerbahçe’yi hoş görmek lazım diye düşünüyorum. Bazen insanların mağduriyetleri vardır. O mağduriyetler üzerinde çok durmak bana göre yanlıştır. O kadar bayanın oraya toplanmasını takdir ettim ben. Orada bağıranları doğru bulmadım ama çok da üstüne durmanın doğru olmadığına inanıyorum.’’
Fenerbahçe’nin şu ana kadar ki mağduriyeti, Şampiyonlar Ligi’ne katılamaması. Kim gitti yerine? Trabzonspor. Peki bu kulübün başkanı bu durumda ne yapmalı?
Eğer böyle düşünüyorsa takımını Şampiyonlar Ligi’nden çekmeli.
Başka Sadri Şener
“Aziz Yıldırım, Adnan Polat ve Yıldırım Demirören’le dostluğum vardır. Ancak iş hukuki boyuta geldiğinde kulübümün haklarını çok iyi korurum. Vicdanım kulübün en uzun süre görev yapan başkanı olarak Trabzonspor’a hak ettiği kupasının verileceğini söylüyor.”
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!

Küçük notlar:

- Bir yorumcu, televizyon programında Sadri Şener’in Fenerbahçe’nin mağduriyetine ilişkin sözlerini dinledi ve dedi ki: “Futbolda ahlak ve para ikilemi var. Başkanlar parayı seçti, Sadri bey eyyam yaptı.” Aynı yorumcu, Lille maçı için Trabzon’a davet edildi, oturtulacak yer bulunamadı.
- Selçuk İnan’ın menajeri, Trabzonspor’dan alacakları olduğunu açıkladı. Başkan Şener “Yok”, Genel Sekreter Yener, “Var” diyor. Anlaşsalar!
- Medya mensupları Moskova’ya taraftarların uçağıyla gidecekler. Trabzonspor’un uçağına binemeyecekler. Bu uçakta, kafile, yöneticiler, protokol bir de sponsorlar olacakmış. Bilmiyorlar ki, medya olmazsa sponsor da olmaz! Arkadaşlarımız parasını ödedikleri halde neden o uçağa binemiyor! Açıklasalar!

Sanat ve Spor

Eskişehir’de çok keyifli, sanat ve sporla dolu 2 gün geçirdik. İdil Biret’i bir günle kaçırdık ama Zülfü Livaneli’nin açık hava konserini zevkle dinledik. BŞB Şehir Tiyatroları’nda Dario Fo’nun Açık Aile oyununu izledik. Özlem Boyacı ve Korel Cezayirli’ye hayran kaldık. Genel Sanat Yönetmeni Mete Ayhan ve Sahne Direktörü Berna Kafkas’a alkışlar. Sanatsal olanakları nedeniyle gıpta ettiğimiz tüm Eskişehirlilere özellikle de üniversite gençliğine, bu oyunu kaçırmamalarını salık veriyoruz.
..Ve maç. İki takım taraftarları arasında geçen sezona dayalı bir küskünlük söz konusu! Üzülerek gördük ki başlarda bu durum bu maça da yansıdı. Ama ilerleyen dakikalarda tribünlerin dikkati sadece futbola yöneldi. Eskişehirspor’a gönül verenleri, takım 2-0 yenik durumdayken bile sağladıkları destek nedeniyle, gecikmeli de olsa kutlamak isteriz.

Kalbimiz ve sezgilerimiz

Zaman zaman görüş ve düşüncelerimizi beğenmeyen, siyasi bulan, “duygusal değerlendiren” , ahbap-çavuş ilişkilerine dayandıran mailler, yakınmalar almaktayız. Bazen dozu da kaçıyor, karşı eleştiriyi aşan boyuta ulaşıyor. Steve Jobs, 6 yıl direndiği pankreas kanserine yakalandığı ilk yıl, üniversitelilere konuştu: Hiç kimse ölmek istemez. Cennete gitmek isteyenler bile uğruna ölümü göze alamaz. Oysa şimdiye dek kimse ölümden kaçamamıştır. Çünkü ölüm, hayatın en güzel icatlarından birisi Hayatın değişim ajanı. Yenilere yer açmak için, eskilerden kurtulmanın tek çaresi. Şu an için yeni sizsiniz. Ama günün birinde siz de eskiyeceksiniz. Bu kadar acımasız olduğum için üzgünüm ama gerçek bu. Zamanınız kısıtlı. Bu yüzden başkalarının hayatını yaşayarak onu harcamayın. Başka insanların fikirlerinin gürültüsünün kendi kalbinizin sesini duymanızı engellemesine izin vermeyin. Ve en önemlisi kalbinizin ve sezgilerinizin yolundan gidecek cesarete sahip olun. Kalbiniz ve sezgileriniz ne yapmak istediğinizi bilirler. Bunun dışındaki her şey ikinci planda.
Bizim de kalbimiz ve sezgilerimiz ne yapmak istediğimizi belirliyor, o kadar.

09 Ekim 2011, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kendini aramayınca!‘’

2- Hakem Yunus Yıldırım, artık bu penaltı çalmama ya da başka deyişle, “çok zor penaltı veren hakem olma” sıfatını, şova dönüştürmeye çalışıyor galiba. İlk yarıdaki iki pozisyonun birincisinde Nadareviç ve özellikle Alper, Halil’in ayağına daha nasıl basacaklardı. İkincisiyse Koray’ın vuruşunu ikinci hamlede yakalayan Tolga’nın ilkinde topu elinden kaçırmasıyla gerçekleşti.
3- Trabzon, başarılı skor elde ettiği ikinci Avrupa sınavı sonrası da ilk yarıda acayip kötü. Hele Burak! Zaten Nadareviç’in yakın markajında bunalmış, buna rağmen egoist oynadı ilk yarıda. Demiştik ya; “Burak gibi skorer futbolcunuz varsa, oyunu onun üzerine kuracaksınız” diye. Golcüler egoist olur doğru ama bayağı abarttı, topla buluştuğunda, tabiri caizse “kendini aradı.” İki kez uygun durumdaki Volkan’ı fark edememesi bundandı.
Karşılaşmanın ilk estetik hareketler zinciri, ikinci yarının hemen başında yaşandı. Erkan’ın 3 savunma elemanını geçip yaptığı orta kadar, Serdar’ın yan direğe çok yakın yerden auta giden kafa vuruşu da şıktı. Herkesi umutlandırdı futbol adına bu pozisyon. Burak’a da kolektif anlayışın yararını anımsattı. İlk yarıda olsa kendi gideceği topu Adrian ile duvar pası yaparak taşımanın karşılığını, attığı şık golle aldı. Doğru işler yaptığınızda futbol şansı da yanınızda oluyor böyle. Örneğin; İlk golde rakibe çarpan topun önüne düşmesi ve ikinci golde o muhteşem vuruşu yapmasını sağlayan topun tam ayağına oturması gibi.
Hiç hesapta yokken ve oyunun gidişatı da böyle bir hava hissettirmezken 3 dakikada oluşan 2 farklı skor, Eskişehirspor kenar yönetimine panik değişiklikler yaptırdı, abartılı risk alındı. Nadareviç çıkınca rahatlayan Burak daha etkili olmaya başladı. Sağladığı serbest vuruşta Colman direk engeline takılmasa, maçın son yarım saati Trabzonspor için “garantilenmiş galibiyetle” daha kolay geçebilirdi.

03 Ekim 2011, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Yenemezsen...‘’

Pozisyonsuz, orta alanda kontrollü, birbirinden çekinen iki takımın, futbol kalitesi hayli düşük mücadelesini izliyorduk. İlk yarım saat dolarken, tek güzel hareket Cech’den gelmiş, zor bir pozisyonda kritik müdahaleyle arkasındaki Sow’un topla buluşmasını önlemiş, alkış almıştı. Sadece 2 dakika sonra kaçırdı, Joe Col’un aynı oyuncuya gönderdiği topu, Sow da adeta iğne deliğinden geçirdi çaprazdan.

İlk yarıda Lille takımının Sow’a çalışması, bize 3 gün önceki Burak’ı anımsattı. Topu alanın gözü onu arar gibiydi, baktılar ki yok, kendi eksenleri etrafından dönüp boşta adam bulabilmek için zaman kazanmaya çalıştılar. Serkan 3 kez bu durumda kaldı ve sırf bu nedenle tribünle arası açıldı, topu tekmeledi. Burak cezalıydı ya, maç da tam onun maçı oldu. Lille de Karabük gibi oyunu önde kurmuştu. Ama yoktu işte, yetmezmiş gibi, Colman ve Alanzinho tutuktu. Henrique bu maç için dinlendirilmemiş sanki, yorgun, bitkin, arzusuz gibi de üstelik.

Lille, adeta olmayan pozisyonda golü bulmanın şaşkınlığını çabuk atlatıp, zaten genel olarak kontrolündeki oyunu daha bir kendi sahasında kabul edip, bordo mavilileri tuzağa düşürme gayretiyle tamamladı ilk yarıyı, sonuç alamadı.

İkinci yarı, soyunma odası direktifleri, uyarıları ya da fırçaları nedeniyle olacak, aynı oyuncularla da olsa, ilk yarıdaki görüntüden çok farklı başladı. İki takım da temel hedef olan gole daha fazla yoğunlaştı. Öyle ki 10 dakika içinde iki kalede de yaşanan ikişer pozisyon tribünleri heyecanlandırmaya yetti. Uzun süre devam eden bu durumda, kaybedecek bir şeyi olmayan Trabzonspor’un daha çok hücumu düşünmesinin rolü tartışmasız büyük oldu. Gecikmeyle de olsa gerçekleşen Alanzinho - Adrian değişikliğiyle ibre Trabzonspor lehine değişti. Nitekim birkaç dakika önce yokladığı rakip kalede savunma engeline takılan Adrian, Debuchy’ye penaltı yaptırdı ve Colman eşitliği sağladı.

Maç sayısı az böylesi turnuvalarda yenemezsen yenilmeyeceksin. Bu açıdan bakıldığında amacı galibiyet olsa da, bu skorla grup liderliğini sürdürdüğü için Trabzonspor’u rahatlıkla başarılı kabul edebiliriz.

28 Eylül 2011, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Burak'ı anlamak!‘’

Ama konuk ekip, neredeyse cepheden ve kaleye de çok uzak olmayan yerden, üstelik Cernat gibi bir oyuncunun kullanacağı serbest vuruşla, rakibin tek kişilik baraj saçmalığından yararlanarak eşitlik golünü bulsa da, Burak faktörüne engel olamamanın bedelini, buradan puansız dönmekle ödedi.
“Burak” demek, maçın ve bu yorumun adamı demek! 3 kritik dakikada 3 gol attı. Karabükspor’un etkili geldiği, Cernat’ın şutunun direkten döndüğü oyunun ilk bölümünde Alanzinho’nun, eşitlikle çıkılan ikinci yarının hemen başında moral motivasyona gereksinim duyulduğu bölümde Volkan’ın, konuk ekibin her an gol bulabilecek baskıyı kurduğu ve 3 maçta 5 puanın kaybedildiği ve artık kabus haline gelen oyunun son bölümlerine girildiği anda da Serkan’ın müthiş paslarıyla takımı rahatlatan 3 gole imza atarak, maça ve galibiyete damgasını vurdu.
Burak gibi geçen sezon ligin en çok gol atan yerli oyuncu unvanlı skorer bir golcünüz varsa, oyunu onun üzerine kuracaksınız. Belli ki bu ders bu maç öncesi çok çalışılmış ama uygulamada hata vardı. Burak hareketlendiği anda top alamadığı için ilk 20 dakikada 6 kez ofsayta düştü. O’nu anlayanlar, kendisine uzun kısa fark etmeden uygun toplar attığında da gerekeni yaptı.
İki farkı yakaladıktan sonra bu sezon ilk kez panik yaşamadığı bir son 10 dakika oynayan Trabzonspor, diğer maçların aksine baskı yemediği gibi, farkı daha da artıracak pozisyonlar buldu. Bu da, Manisa ve Samsun’da galibiyetine mal olan “skoru koruma gayreti” gibi yanlışı belki de bitirecek bir ders oldu.
Bordo-Mavililer için bu galibiyet, ilk kez 3 puanla tanışmaktan daha çok, Şampiyonlar Ligi maçı öncesi kazanılan özgüven açısından önemli. Olası bir kötü skor, bu açıdan ciddi rahatsızlıklara neden olabilirdi zira!

25 Eylül 2011, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Ne kadar destek!‘’

Süper Lig’in ilk 3 haftasında alınan skorlar, Trabzonspor camiası üzerinde ciddi bir karamsarlık yaratmış. Taraftar, “Neler oluyor, nereye gidiyoruz?” vs gibi sorulara her platformda yanıt arıyor. Sosyal paylaşım sitelerinde durum daha da vahim! Teknik kadro ağırlıklı olmak üzere, futbolculara ve yönetime yönelik eleştirilerin dozu giderek sertleşiyor.
Taraftar haklıdır, iyi futbol, iyi sonuç ister, bekler. Bulamayınca da tepki gösterir.
Bu durum madalyonun bir yüzü! Şimdi diğer tarafını çevirelim:
Bu ülkeye İnter zaferini yaşattıktan sadece 2 gün sonra oynanan İBB maçı için satışa çıkarılan 7 bin 500 dolayında biletin sadece 2 bin 300’ünü satın alan... Dün itibarıyla oynanmayan Bilbao maçına ait biletlerin 22 bini aşkın bölümünü iade eden... Bu satırların yazıldığı saatlerde Karabükspor maçının 6 bin 109 adet biletinden sadece 83 tanesini alan taraftarın “eleştiri dozunu artırmaya ne kadar hakkı?” var diye haklı bir soru ortaya çıkıyor.

Gerçekten ne kadar var?

Kaldı ki Şenol Güneş, sezon başı toplantısında bugünlerin yaşanabileceği sinyalini vermiş, bir meslektaşımızın sorusu üzerine, “Diğer takımlar eksik mevkilerini tamamlıyor. Biz mevcudu koruyamadık ki, eksiklikleri giderelim” diye yakınmıştı. Belki de konumları gereği suskun kalmak zorundaki Başkan ve yönetimin dışında camiadaki herkesin “şampiyon” olarak nitelendirdiği kadrodan direkt oynayan 6, sık sık forma giyenlerle 8 futbolcu gitti. O kadro ki biri hariç 3 yılda kurulmuş ve oturmuş, son sezon o büyük başarı gelmişti.
4’ü Ön eleme ve Şampiyonlar Ligi, 3’ü de Süper Lig olmak üzere toplam 7 maçın her birinde geçen sezonki kadrodan direkt oynayan oyuncu sayısı ortalama 4 kişiyi geçmiyor. Yine de şimdi zaman, “gidenler neden tutulamadı” konusunu tartışma zamanı değil. 7’si yeni bu kadronun oturması için zamana ihtiyaç var. Şu an için öyle bir durum söz konusu gibi durmasa da, belki gelenler, gidenlerden daha iyi olacak. Şenol Güneş’in yine o basın toplantısında söylediği gibi, “Durum eskisinden iyi de kötü de” olabilir.Bu noktada taraftara düşen, “destek” olmaktır.

En azından, yüz karası 61. dakika ayıpları dışında, genel olarak alkış tuttuğumuz Fenerbahçeli kadınların yarısı kadar.

24 Eylül 2011, Cumartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sorun acil çözüm bekliyor!‘’

Maç bitiminde beraberliği takım şampiyon olmuşçasına kutlayan taraftarı, yönetimini, ”Trabzon Uşağı” olmakla suçlama eylemini artırdıkça, Samsunsporlu futbolcuların demoralize durumu artıyordu. Böyle bir ortamı organize etse Trabzonspor kendisi için hazırlayamazdı.

Bu durumun doğal sonucu Trabzonspor ilk yarı boyunca oyunun kontrolünü elinde bulundurdu. Yan yana Serkan ve Celustka’nın arkasında Zenke’yi topla buluşturma ve Celustka’nın Bance’nin önüne topu indirme gibi affedilmez hataların bedeline Samsunspor’un ağır faturalar çıkaramamasıyla rahatlayan Bordo Mavililer, yine de rakip kaleye kontrollü gitmeyi tercih etti. Burak’ın geçen sezonki gibi aradan sızma hamleleri, Adrian ve Colman’ın uygun topları atamamasıyla gerçekleşmezken, üstünlük golü yine bu oyuncunun bireysel özelliklerini ön plana çıkaran hareketiyle geldi. Birkaç dakika sonra benzer klas hareketleri Halil de yaptı ama eksiği son vuruş yetersizliği oldu.

İkinci yarı beklendiği gibi başladı. Samsunspor risk aldı, Trabzonspor, iyi top yapan rakibine karşı çareyi daha fazla geri çekilmekte buldu. Buna zorunlu çekilmek de denilebilir, çünkü uzun süreli ciddi baskı yedi. Bu sıralarda Trabzonspor savunmasından çıkan kontrolsüz toplar, kendisine kontra fırsatı yaratmadığı gibi, birer tehlike olarak geri döndü. Orta alanda top tutacak tek adam Adrian da çıkarılınca bu durum daha da sorun olmaya başladı.

Yine de maçın kırılma anı Colman-Burak ikilisinin kaleci Ertuğrul’u ikiye bir yakaladıkları andı. Kemal’den kaptığı topla kaleciyi karşısında gören Colman, direği hedef alınca, skor rahatlığı yaratacak pozisyon ucuzca harcandığı gibi dönüşünün bedeli de ağır oldu. Ergün, benzer hatayı affetmedi.Ligin üçüncü maçında kaçan yedinci puanın, 31 kişiden alternatif kadrolar çıkarılamadığı gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdiği Trabzonspor’da “gamsızlık” olarak da nitelendirilebilecek, “ukalalık düzeyine varan kendine güven” sorununun çözümünü de acil boyutuna taşıdı. İlgililere duyurulur.

22 Eylül 2011, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Şaşkınlıktan!‘’

Konuları sıraladık, öyleleri, var ki, birkaç gün sonra işlesen, “Günaydın!” derler adama. Örneğin, çok saygın bir gazetenin, İnter zaferi sonrası, “Platini’nin yüzünü kara çıkarmadılar!” manşetine vurgu yapacaktık. İ.B.B. hüsranı girdi araya, “Mehmet Ali Aydınlar’ın yüzünü kararttılar!” başlığını bekledik. Boşuna.
Sonra, Fenerbahçeli Ali Koç’un Trabzonsporlu Recep Denizer’e, “Başarı dileği!” Konusu var. Sanki kanlı bıçaklı iki insan arasındaki yüzleri güldüren diyalogmuş gibi sunuldu, üzerine yorum yapıldı, “neresi olağandışı!” diye şaşırdık. Bir de Lille maçına davet etmiş Koç’u, düşünebiliyor musunuz!
Bir gün sonra Beşiktaş, Avrupa Ligi’nde mücadele edecek. Trabzonspor formasını giymiş M.Fuat Sarıalioğlu, yaratıcılıklarına, örnek taraftarlıklarına şapka çıkardığımız Çarşı Grubu’ndaki dostlarıyla buluşup maça gitmiş. Kapıdan girişte görevliden uyarı: Formanı çıkart. Öyle talimat almış, “Ya bu lig maçı değil kardeşim” falan, “Ben bilmez merkez bilir!” Küçük dilimiz yerinde hala!
Asıl şaşkınlığı, Milano dönüşü satışa çıkarılan topu topu 7 bin 500 biletin ilgi görmediğini öğrendiğimizde yaşadık. Bir bomba daha: “Bu da ne ki! Bilbao biletlerinde iade 19 bini aştı” dediler. Maç günü geldi, işte rakamlar: Tribünlerdeki seyirci, 17 bin 391, satılan bilet 2 bin 185. Bir de kampanya vardı o gün: “Şampiyon taraftarla buluşuyor”.
24 bin kişilik stadı dolduramadılar, zaferin iki gün sonrasında. Sonra kızıyorlar, “Fenerbahçe seyircisiz iki maçına 100 bin bilet sattı” diyince.
İ.B.B. maçı başı rezalet, başladıktan 2.5 dakika sonra yine bir rezalet. Elektrikten yana tabi. Neyse ki Sadri Şener, beklenen açıklamayı yaptı: Elemanlar fişi yanlış yere takmışlar!
Yapmayın be sayın başkan. Başlı başına bir yazı konusu: “Güleriz ağlanacak halimize!” diye başlayıp, sayfalarca yaz. Sonra sor: Bu rezalet Şampiyonlar Ligi maçında yaşansa! O elemanlar yine fişi başka bir yere takarlarsa! Vs,vs...
Konu çok dedik ya! Uzayacak, Serhat, “Ama abi!” diye başlayacak yine. Şaşkınlık işte!
Nokta.

20 Eylül 2011, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI