‘’Yanlış tercih kaygısı!‘’
Futbolda “olmaz, olmaz!” Bu nedenle, peşinen “elenme moduna” yönelik senaryoların bir parçası olmanın anlamı yok.Ancak skor ne olursa olsun, Milli Takım ile Teknik Direktör Hiddink’in bundan sonraki birlikteliklerinin olanaksız olduğunu düşünenlerin safında yer aldığımızı belirmekte bir sakınca görmüyoruz.
Sonrası için olası adaylar konusunda alternatif sayısının yüksek oluşu gayet normal. Tamamına yakın bölümünün yerli isimler olması hem gurur verici, hem de bu kadar isim varken daha önce neden bir yabancının tercih edildiği açısından da düşündürücü.
Bu noktada üzerine basa basa dikkat çekeceğimiz nokta şudur:
Söz konusu yerli isimlerden herhangi birinin tercihinde, futbol ve yeterlilik dışı faktörlerin rol alabileceğine yönelik kaygılarımız var. Oluşum şekli malum mevcut yönetimin bu konuda çok sağlıklı bir karar alıp alamayacağına dair de.
Avrupa’da Mart’ı görmek
Trabzonspor’un, Şampiyonlar ya da Avrupa Ligi’nde Mart’ı görme yolundaki en önemli sınavı İnter maçı. Milano’da rakibinden 3 puanı kaptığında bu yolu kendi açmıştı. Şimdi de kendi kaderini kendi belirleyecek konumda. 22 Kasım’da karşılaşacağı rakibi, ilk maçtaki İnter değil. O maçın ardından üçte üç yaparak hedefine büyük ölçüde ulaştı.Bordo-Mavi renklere gönül verenlerin, bu maçın sadece sahadaki bölümüyle ilgili hazırlıkları Şenol Güneş ve ekibine bırakıp, Mart’ta Avrupa’da olma hayallerinin gerçekleşmesi adına kendi üzerlerine düşecek görevleri yerine getirmeleri gerek. Bunun ilk koşulu satışa çıkarılan 6 bin 200 adet biletin tamamının tüketilmesi. Bunun Trabzonspor’a ekonomik katkısı 250-300 bin lira falan olur. Ama manevi katkısı, parayla ölçülmez. İkincisi 22 Kasım’da Avni Aker’i tam bir “mabed” konumuna sokması.
Kaldı ki bu iş sadece Trabzıon’un ve Trabzonspor’un değil, tüm ülkenin işi...
Şota’nın form durumu!
Şota ve Arçil Trabzonspor formasını birlikte giydikleri dönemde, genelde yedek kalan Arçil’in bir oğlu olur. Bu müjde bir deplasman dönüşü alınmış, herkes mutludur. Cici Amca durumundaki Şota tebrikleri kabul eder. “Darısı başına!” dileklerini de... Şota’dan yanıt: “Şu maçlardan, kamplardan bir fırsat bulabilsek, belki...” Aradan yıllar geçti. Şota’nın formundan bir şey kaybetmediğine Trabzonspor-Kayserispor maçının hemen ardından bir kez daha tanık olduk. Konuşması bitti, soru bekledi ama yok, durur mu, lafı koydu: “Tabii puan alamadık, soru da gelmez.”
Bu kez ayıp olmasın diye sorular başladı, o maçta 2 gol atan Burak konusuna gelindi. Şota bu: “Rakip olmasa bu gollerine devam etsin diyeceğim!” Gülüşmeler.
Özlemiştik Şota’yı.
Zokora’ya gecikmiş alkış
Yine Trabzonspor Kayserispor maçı sonrası... Şota’nın yerinde Zokora var. Tam bir ders verdi meslektaşlarına, her şeyin para olmadığını, başarı yolunun yapılan işi sevmekten geçtiğini vs. anlattı. Detayları gazetelerde televizyonlarda yer aldı. Ama o toplantıda verdiği bir de dürüstlük dersi vardı. Burak’ın sayılmayan frikik golüyle ilgili soruya şu yanıtı verdi: “Topun içeride olup olmadığını görmedim, dilerdim ki gol olsaydı.” Benzer bir pozisyonda bu ülkede bir kalecinin rakip kaledeki topun çizgiyi geçip geçmediğine ilişkin yorumunu anımsadık: “Hakem golümüzü vermedi.”
Dil sürçmesidir!
- “Trabzonspor Mehmet Ali Yılmaz Tesisleri çürük. Birkaç karot aldık test ettirdik, belediye gelse hemen mühürler...”
- “Bir Genel Kurul öncesiydi, 400 küsur naylon üye yazdık, seçime öyle gittik.” Bu iki söz, Trabzonspor’da en yetkili iki ağız tarafından Divan Genel Kurulu’nda mikrofonlardan söylendi. Geçiştirildi.Biz de dil sürçmesidir dedik.
‘’Önemli ayrıntılar‘’
Burak serbest vuruşla topu, direğe çarptırarak çizginin en az 15 cm içine düşürdüğünde, “Yine mi Burak yazacağız!” diye kara kara (!) dü∫ünürken, Baki Tuncay Akın yetişti imdadımıza. Trabzonspor’un ilk golünde Cem Satman’ın, hakem hatalarının yoğunlaştığı şu dönemde verdiği “aktif pasif” dersini de anlatmayı planlamışken üstelik.
Skora tamam da puan dağılımına etki etmediği için bu talihsiz kararın sadece varlığını dile getirip “geçelim!” diyeceğiz ama Burak’a haksızlık. 3 gol attı, ikisi sayıldı, iptal edileni de jeneriklik olanı. Bir de gol krallığı yarışmasındaki kaybını hesap edin.
Bayram günü bazı maçlardaki seyirci sayısı, görevlileri, yedekleri, kulüp yönetici ve temsilcilerini çıkarın neredeyse sahadaki oyuncu kadar olan stadyumları düşününce bir alkışı hak eden taraftarının önünde Trabzonspor, sezonun en iyi oyunlarından birini sergiledi. Ama karşısında en az kendisi kadar başarılı olan bir takım olunca da, yakaladığı onca pozisyona kaşın uzatmalarla toplam 6 dakikayı sıkıntılı tamamlamak zorunda kaldı.
Diğer ayrıntılar da dikkat çekici: Örneğin Amrabat: Maça sol kanatta başladı. Celutska ile girdiği bütün mücadeleleri kazandı, arkadaşlarını iki kez pozisyona soktu, Birinde kendi gitti, Tolga’ya takıldı. “Her ∫erde bir hayır vardır!” der eskilerimiz. Bu sıralarda Ferhat sakatlandı. Bir savunmacı çıkarıp Adrian’ı alarak, tüm hesaplarının 3 puan üzerine kurduğunu gösteren Şenol Güneş saha içi görevlendirmede zorunlu rotasyona gitti. Serkan’ı geriye çekip, Celutska’ya Ferhat’ın görevini verdi. Serhat’ın kene gibi yapıştığı Amrabat adım atamayıca hamle sırası Şota Arveladze’ye geçti. Amrabat’a kanat değiştirip Celutska’nın önüne gönderdi. Burada buluştuğu ilk topla da yine pozisyon üretti ama Gökhan Ünal, mutlak golü yapamadı. Sonra küstü, oyundan düştü. Alanzinho’nun mükemmel futbolunu bir kenera koyarsak bir de Burak’ın ikinci golü var tabi: İlkinde söylemiştik yardımcı hakemin, bunda da çabuk hücum nasıl yapılırın dersi vardı. Tolga, Serkan, Adrian, Zokora ve Burak zincirindeki her hamle adeta artistikti.
‘’Hiç yoktan iyidir!‘’
Mevcut kadrodan form durumları ve kapasitelerine göre en ideal 11’in sahaya sürüldüğü CSKA karşısında Trabzonspor, oyunu haklı olarak ülkenin en skorer oyuncusu Burak üzerine kurdu. İkinci bölgenin hangi noktasında olursa olsun topla buluşan her arkadaşı onunla oynadı. Ancak doğru düşünce doğru uygulanamadı. Çünkü bu toplarda genellikle zamanlama hatası yapılarak 7 kez ofsayta düşürüldü. Geri kalanlarda da top ya savunmaya takıldı, ya da hızı ayarlanamadı, auta çıktı. Bir kez kalabalık savunmada topla buluşabildi, onda da beklenen vuruşu yapamadı. Böylece Burak, maç öncesi “en önemli silah” konumundayken, “günün en etkisiz ismi” sıfatını aldı. Bunun dışında Trabzonspor rakip kaleye gittiğinde tribünleri Alanzinho ve Glowacki ile heyecanlandırdı. Ama ilkinde Alanzinho, kaleciyi önünde görene kadar mükemmel hareketlerine karşın son vuruşu cılız yaptı. Uzatmalarda da Celustka’nın kafa vuruşu direk engeline takıldı. Bunlar “Trabzonspor neden gol atamadı?” sorusunun yanıtı. CSKA Moskova takımının iki net pozisyonunda Tolga yine “gemisini kurtaran kaptan” oldu. Zaten Vagner ve Doumbia da özellikle Dzagoev imzalı toplarla savunmanın arkasında ancak birer kez, o da Tolga’nın kurtardığı bu pozisyonlarda buluştu. Onun dışında Bordo-Mavili savunma azami dikkat ve beceriyle araya bırakılan topları engelleme başarısını gösterdi. Kaldı ki uzatmalar dahil son 20 dakikayı da Doumbia’sız oynamak zorunda kaldı. Böylece hücum etkinliği azaldı. Bütün bunlar da Moskova’da çok kolay gollerle fark yapan CSKA’nın Trabzon’da gol bulamamasının nedeni oldu. Kazansaydı Şampiyonlar Ligi’ne devam şansını büyük ölçüde artırabilecek olan Trabzonspor, bu fırsatı kaçırdı ancak en azından Avrupa Ligi yolunda “beraberlik de iyi sonuç!” dedirtti.
‘’Herkesin onbiri!‘’
Herkesin 11’i farklıdır. Taraftar arasında da en çok bu konu konuşulur. Maçtan önce “Ben olsam şunu oynatırım”, maçtan sonra da “Ben olsam şunu oynatırdım” denilir. Her ne kadar sorumluluk teknik direktörde olsa da bu tür konuşmalar her daim yapılır.
Gazetecilerin çoğu zaman sorduğu soru, “Filanca futbolcu oynasaydı ne olurdu?” Ya da “Şu oyuncu oynamasaydı daha iyi olmaz mıydı!” şeklindedir.
Bu konuşmalar saatler sürse de kimse sıkılmaz. Çünkü Şenol Güneş’in yerine geçmek keyiflidir. Hele bir de haklı çıkılmışsa, zevkin tarifi olmaz.
Yönetici ve futbolcular arasında da yaşanır bunlar. Yenilmişseniz “En iyi oyuncu oynamayan oyuncudur.” Yenmişseniz, “En iyi oyuncu oynayan oyuncudur.”
Herkesin 11’i olur da bizim olmaz mı? Şenol Güneş’in tercihlerine saygı duyarak işte bizimkisi:
Kalede, Tolga. Tartışmasız ama Onur formunu bulunca onu da tartışmaya başlayacağız!
Sağ ve sol bekte de bir sorun yok. Celustka ve Cech. Gerçi Serkan’ı sağ bekte oynatmak isteyenler olacaktır. Ancak biz onu ortaya kaydıracağız. Futbolda en hassas yer orta alandır. Sonucu bu alan belirler. Hangi iş olursa olsun, ‘’neden-sonuç’’ ilişkisi çok önemlidir. Bir örnek vermek gerekirse; Wagner Love ve Doumbia bir sonuç. Neden ise bu oyunculara atılan paslar. Eğer bunu engellerseniz sonucu da değiştirirsiniz. Bu yüzden Serkan’ı orta alan için düşünüyoruz. Hem önde basarak rakibin oyununu bozar, hem de forveti destekleyen oyuncuları sonuna kadar takip eder. Trabzonspor’un orta alandaki en büyük eksikliği böyle bozucu bir oyuncunun olmamasıdır. Serkan bunu pekala yapar. Dinlenen Zokora’yla da çok iyi bir ikili olur. Kaldı ki Serkan’ın bu mevkiye alışkanlığı var. Zaten buradan bozma bir sağbektir.
Colman’ı solda, Cech’in önünde düşünürüz. Hem oyun kurmada ve hücumu desteklemede, hem de önde basmada gerekli. Bir yere bağlı olan değil, özgür olan Colman çok daha verimli olur. Sağ önde de Burak’la dinamik bir orta alan oluşur. Orta alan ile forvet bağlantısını yapacak oyuncu Adrian. İleride de Gaziantep’te moral bulan Halil.
Nasıl 11 ama!
Bize göre bu; hem savunmada gardını alacak, hem de hücumda etkili olacak bir kadro. Eminiz ki bu yazıyı okuyunca, “Yanılıyorsunuz. Ben olsam şu oyuncuyu oynatırım” diyen birçok insan olacak. İşin güzel tarafı da bu!
Dedik ya herkesin 11’i farklı. Hepsine saygı duyuyoruz.
Gerçek olan Şenol Güneş’in 11’i. Güneş’in 11’ine inanıyor ve destekliyoruz.
CSKA Moskova karşısında da başarılı olacağına inanıyoruz.
‘’Son saniye piyangosu‘’
Gözlerin; en azından takımlar sahaya çıkarken varlığımızı borçlu olduğumuz Cumhuriyet’imizin 88. Yılı’nı, doğal afet fırsatçılığına dayalı iptal kararına inat, en azından bir kutlama flamasını aradığı maçta, bunca pozisyona karşın, 90+2’ye kadar gol olmamasının Trabzonspor açısından çok belirgin bir nedeni vardı. Şenol Güneş her ne kadar diğer futbolcularını bir teknik adam sorumluluğuyla koruma adına aksini söylemişse de, bu takım onun yokluğunda forvetsiz oynuyor. Nitekim ilk maçın sadece birinde oynamamış, onda da takımı gol atamamış ve kaybetmişti. Burak’tan söz ediyoruz. Aslında bu kadar sorumluluğu ona yüklemeye hakkımız yok belki de ama görünen köy de klavuz istemiyor. Gaziantepspor’un neden bulamadığı konusuysa, önce direkler, sonra da Tolga’yla açıklanabilir. Çünkü hakkını verelim, Muhammet ve Olcan birer kez kendilerine düşeni yaptılar direk engeline takıldılar, birer kez de Tolga’ya. Trabzonspor lehine pozisyon diye not aldıklarımıza bakalım bir de: Pawel, bir kez kötü vuruş, bir kez ıska, bir de geç kalma. Celutska ve Giray birer ortaya kafa vuruşu, top dağlara taşlara. Tam Burak’lık iki hücumdan birinde Serkan kaleciyi aşamadı, diğerinde Adrian’ın gidecek gücü kalmadı. Bu durumu değiştirme adına iki teknik adam da oyuna kritik müdahaleler yaptı. 64 dakika tahammul edilen Pawel Alanzinho değişikliği, topu rakip kaleye daha çabuk ve etkili taşıma amaçlıydı. İkisi birlikte lüks olunca Adrian’a kulübe yolu gözüktü, Henrique kozu kullanıldı. Alanzinho top tuttu, taşıdı ama Henrique bildik gücüne ulaşamadığı için son saniyeler hariç etkisiz kaldı.
Abdullah Ercan’ın hamlesi Cenk ile oldu. O da amacına ulaşamadığı için son dakikalarda bir kazaya uğramamak adına, Alanzinho’nun görevine eş değer Murat Ceylan’ı, üstelik hücumdaki en etkili silahı Muhammet Demir’i oyundan alarak sahaya sürdü, kaybeden taraf oldu. Çünkü rakibini uzatmalar dahil kalan 5 dakika için rahatlattı. Nitekim, bu hamlelerle oyunun orta alanda kilitlendiğinin düşünüldüğü anlarda Henrique’nin ara pasıyla savunmanın arkasında buluşan Halil, 3 puanı adeta yoktan var etti.
‘’Maçın kaderi!‘’
Ne olduysa ondan sonra oldu. Konuk ekip maçın bitmesine daha 65 dakika var olduğu gerçeğine rağmen, skorun üzerine, kendi güzel futbolunu çirkinleştirerek yatma çabasının bedelini puan kaybıyla ödedi.
Trabzonspor ise Antalyaspor’un iki golünde de “bir maçta savunma bu kadar nasıl kötü yapılırın” dersini verdi. Deniz, 60 metre hiçbir müdahale görmeden top sürüp, finalinde de Colman ile adeta duvar pası yaparak golü buldu. İkinci gol tam bir savunma faciası. Top, kendi ceza alanının sol tarafından, sağdaki Mehmet Eren’e gönderildiğinde bu futbolcu bom boş durumda orta yaptı. İlginçtir sol taraftaki Ali Zitouni topa yarım vole vururken de yanında kimse yok. Hani top bir kenarda oynanır da diğer kanat boş kalır onu anlarız da, iki taraf da nasıl boş kalır, bunun nasıl bir açıklaması olabilir?
İki farkla yenik duruma düşmek Şenol Güneş’in, “dinlendirme amaçlı” rotasyondan erken vazgeçmesini sağladı. Bu formuyla pilot takımda bile forma şansı bulması mümkün olmayan Sapara-Halil değişikliği, artık tamamen skora yatan Antalyaspor’a karşı orta alanda bir zafiyet yaratmadı. Aksine ilk yarı bitene kadar son vuruş beceriksizliğiyle kaçan 3 net pozisyonun da doğmasını sağladı.
Verimsiz Alanzinho’nun yerine giren Zokora, bir artı bir de eksi puanla maçın kaderinde rol oynadı. Top çaldı müthiş ara pasıyla Burak’a ilk golü yaptırdı. Bu artı puanı ama iki de sarı kartı vardı ki tam bir acemilik örneği.
Gol sonrası, taraftarının da coşkulu desteğiyle baskısını artıran Trabzonspor’un eşitlik sayısını sağlayan penaltı kararı, bu yazının finalinin hakemle yapılmasına neden oldu. Bu sezon ikinci Süper Lig maçına çıkabilen Suat Arslanboğa, o ana kadarki (Musa’nın atılmaması, Ömer’in maçı kartsız tamamlaması, karar değiştirmek, yardımcılarıyla uyumsuzluğu gibi) kararlarını penaltıyla taçlandırıp, maçın skorunu bizzat tayin etti.
‘’Beraberlik maçı‘’
Bursaspor’un rakip beklerin zaafından yararlanıp kanatları iyi kullanarak, zaman zaman Trabzonspor’un kalesinde varlığını hissettirme çabalarına karşın tutuk bir ilk yarı izledik. Pozisyonu yok denecek kadar az, futbol kalitesi düşük bir 45 dakika yani. Çünkü Bursaspor genel olarak yarı alanına çekildi, Trabzonspor’un üzerine gelmesini bekledi. Ama Bordo-Mavililer ısrarla bu beklentiyi karşılamadı. Topa sahip olmayı düşündü, ayağa çabuk paslarla oyunu soğuttu, tempoyu hiç yükseltmedi. Doğal olarak da ortaya kontrollü bir futbol çıktı. İlk yarıda pozisyon zenginliği yaşanmamasının nedeni, iki takımın da golü bulmak için birbirlerinin hata yapmasını beklemeleri oldu.
İkinci yarıda Ozan İpek’in, Giray ve Glowacki’yle girdiği mücadeleden insanüstü çabayla galip çıktıktan sonra hazırladığı Sestak golü, her şeyi değiştirdi. Maç tempo kazandı. Takımlardaki temkinli, kontrollü futbol yerini, risk alan bir Trabzonspor’a ve bu durumdan çabuk adamlarıyla yararlanmayı bekleyen Bursaspor’a bıraktı. Trabzonspor önde bastı. Bursaspor hızlı hücumla gol aradı. Özellikle Bordo-Mavililer, 1-0 geriye düştükten sonra çok ciddi savunma hataları yaptı. Maçın dönüm noktası da bu dakikalardaydı. Bursaspor ikinciyi bulsa maçı koparabilecekken, gol sonrası çabuk toparlanan Giray ve Glowacki son müdahalelerde başarılı olunca amacına ulaşamadı.
Futbol hata kabul etmiyor. Konuk ekibin aldığı onca riske karşın pozisyon üretmekte zorlandığı dakikalarda Serdar Aziz, taç ya da kornere atacağı topu, üstelik ligin en skorer ve çabuk oyuncularından Burak kendisini takip ederken kalecisine vermeyi düşünmekle maçın kaderini değiştirdi. Burak, yoktan bir penaltı var etti ve kendisi de çok şık bir vuruşla eşitliği sağladı.
Sonrasındaki çabalar, iki taraf içinde öncelikli olarak skoru korumaya, olabilirse yine bir hata golü bulmaya yönelikti. Trabzonspor da, Bursaspor da bunu yapmadı.
‘’Kredi bitti!‘’
Birincilik ve sonunculuk şansının hemen hemen eşit olduğu grupta maça avantajlı çıkan taraf Trabzonspor, bitiren CSKA Moskova oldu.
Rakibinin neredeyse boş tribünlere oynaması nedeniyle taraftar baskısı yemeyen Bordo-Mavililer açısından liderliği kaybetmekle sınırlı olan stres faktörünün, bu maçtaki olası yenilgisiyle ilk iki şansını büyük ölçüde yitirecek olması yüzünden Rus ekibine daha zarar vereceği beklentisi boşa çıktı. Güç dengesi bakımından birbirine üstün gibi gözükmeyen iki takım arasındaki fark, sona erdirilen rakip atakların ardından topa sahip olunduğunda dikkat çekti. İşte bu fark, maçın gidişatını daha baştan gösterdi. Bordo-Mavili savunmadan gelişi güzel uzaklaştırılan toplar, yeni birer atağın başlangıcı oldu. Oysa ki CSKA takımı, cılız ve az rakip atakların her birinin dönüşünde topu organize kullandı ve tehlike yarattı. Nitekim ilk gol, Glowacki’nin ofsayt pozisyonunda filelere gönderdiği topun bu şekilde kullanılmasıyla geldi.
Forvetsiz oynayan temsilcimizde orta alanda Zokora ve Colman’ın gününde olmayışları yetmezmiş gibi, topu iyi kullanmaları için birlikte sahaya sürülen Alanzinho ve Adrian ikilisinin kendilerine verilen görevi yerine getirememeleri, dakikalar ilerledikçe CSKA’nın oyuna ağırlığını koymasını sağladı. Yine de ilk yarı Vagner ile Doumbia’ya yeterli önlem alınamamasına karşın daha fazla pozisyon verilmeden tamamlandı.
Alanzinho-Pawel değişikliğinin pek bir fark yaratmadığı ikinci yarıya yapılan kötü başlangıç, maçın neredeyse 50 dakika dolmadan kopmasına neden olacaktı. Ama Doumbia, iki kez savunmanın arkasına sızdığında birinde kötü vurdu, diğerinde Tolga engeline takıldı. Bu tehlikeler atlatıldıktan sonra oyunda denge kurulsa da, Celustka’nın basit hatasıyla ikinci gol geldi ve Trabzonspor oyun disiplinini kaybetti. Son gol de Colman’ın asistiyle geldi ve skor belirlendi.
Kayba gelince; Bordo-Mavililer’in gruptan çıkma adına bir yenilgi kredisi vardı böylece bu kullanılmış oldu.