Arama

Popüler aramalar

‘’Doruktaki heyecan!‘’

Ama Burak’ın 25 ve 47. dakikalarda kendini Cenk’le karşı karşıya bıraktıran Colman ve Celutska’nın paslarında topu kaleciye teslim etmesi, düzgün karakterini bilmeyenlere, bir televizyonda ısrarla dile getirdiği üzere, “Beşiktaşlılığı tuttu galiba!” dedirtecek cinstendi. Diğerlerini saymadık zaten.

Bu kadar basit gol kaçıran takım, rakibin kalesine ilk kez gelebildiği pozisyonda bu kadar kolay gol yememeli. Ama Trabzonspor yedi işte! Bu da stoperlerin deneyimsizliği! Önünde Giray, arkasında da Mustafa neredeyse kendisine yapışık haldeyken, Almeida gelen ortalarda topa bu kadar rahat nasıl kafa vurup gol yapabilirdi yoksa?

Burak’ın, bizim de tanıklık edeceğimiz, adeta, “Beşiktaşlıyım ama profesyonelim de!” dercesine sağladığı eşitlik golünden sonra maç yeniden, Trabzonspor açısından, yine “Ya bu kadar da gol kaçar mı!” moduna girdi. Yine diğerlerini saymıyoruz ama Cenk’in, Olcan ve iki kez Volkan’ın vuruşlarındaki başarısı ayakta alkışlanacak cinstendi.

Bu kez bir fark vardı, zira “Atamayana atarlar!” ilkesi değil, günün adamı Cenk’in, Colman’ın şutunda takım arkadaşı Sidnei’e çarpan topun kendisini yanıltmasına kurban gitmesiyle tersi gerçekleşti. Sonrasında oyun disiplinin kaybolduğu Beşiktaş’ın abartılı risk aldığı, Trabnzonspor’un farkı artıracak pozisyonlar bulduğu gibi, uzatmalarda maçı berabere bitirmesine neden olabilecek büyük tehlike yaşadığı ve böylece heyecanın doruk noktasına çıktığı dakikalara tanıklık ettik. Ama sonuçta Trabzonspor, Play-Off potasında kalma adına çok önemli 3 puan ve büyük bir moral kazandı.

05 Mart 2012, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Fazlası olmuyor!‘’

İlk yarım saatinde tarafların birbirine üstünlük kuramadığı, Moritz’in, topun Tolga’da kaldığı sert şutu dışında tribünleri heyecanlandıracak pozisyon üretemediği bu yarının kalan dakikalarının en önemli notu, Trabzonspor’a bir savunma dersi verilmesini gerektiren Nobre golüydü. Mustafa’nın ortasında topa Moritz vururken, bu top Tolga’dan dönerken ve Nobre tamamlarken, savunmacılar ne yapıyordu ya da neredeydiler?

Gel de bunu Avrupa dönüşü sendromuna bağla! El insaf yani, bu savunma anlayışıyla hiç Avrupa maçı oynamazsan ne yazar?

Trabzon açısından yok sayılabilecek ilk yarının ardından Zokora-Halil değişikliğiyle çıkılan 2. yarı için risk alındığı düşünülebilir ama değil! Çünkü “2 Selçuk eden Zokora” buluştuğu topların birini olumlu kullandı. Yani bir eksikti takım zaten!

Bu değişikliğin sonuçlarının görülebileceği zaman bulunamadan, Samsun maçında verdiği “ucuz penaltıyla” Trabzon’dan “alacağı” olan Yunus Yıldırım ve yardımcısı Ekrem Kan’ın “hata işbirliğiyle” bu kez ofsayttan ikinci “Nobre” golü geldi, tahsilat yapıldı!
Sonrasında Trabzon’un “ilk yarıda neredeydiniz? ” dedirten olağanüstü baskısı ve eşitliği sağlayanHalil-Olcan golleri.

Tam “Trabzon üçüncüyü de bulur” dedirten baskıyla bu kez gerçekten alınan riskin sonucu Serkan ve Mustafa’nın izlemekle yetindiği Hasan’a adeta “ben ne yaptım!” dedirten 3. Mersin golü ve Trabzon’un hüsranı.

Oysa ki beklenen durum! Sezon başında dağıtılan “Şampiyon kadronun” ardından oluşturulan “yetersiz” kadroyla, Avrupa’da Tolga’nın, ligde de Burak’ın olağanüstü performanslarıyla ancak bu kadar. Fazlası olmuyor işte!

27 Şubat 2012, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Dramatik veda!‘’

Son basın toplantısında “İlk maçtaki hataları yapmamaya çalışacağız” demişti Şenol Güneş. Ama sadece ilk yarıya o kadar çok hata sığdırdı ki öğrencileri, “Pes” dedirttiler adeta.
Celustka, önündeki topu arkasından geldiği halde kaptırdığı Mertens’i düşürdü, penaltıya neden oldu. O ana kadar takımı iyi oynuyordu halbu ki. Kontrol PSV’ye geçti.
O moralle rakipte oluşan tempo tıpkı ilk maçtaki gibi, ikinciyi getirecekti, çok gecikmedi, geldi ve yine Celustka’nın tarafından, stoperlerin de uyuduğu anda.
34. dakika maçın ve turun neden bu kadar kolay gidişinin özetiydi adeta: Strootman 30 metreden vurdu, Tolga çıkardı, düştü, yuvarlandı, kalktı bir de Mertens’in vuruşunu çizgide yakaladı. Arkasındaki 4 savunmacı Mertens’i izledi. Zaten Strootman, eksik kalan işini tamamlarken yine yoktular, fark üç oldu.
Burak, Avrupa ’da “siftah” yaptı ama bu kez “tuz koktu.” Şampiyonlar Ligi’nden Avrupa Ligi’ne geçişteki rolü tartışmasız olan Tolga ’daydı hata sırası. Et kokmuştu daha önce!
Beklenen son yani!
İkinci yarı başlarken maç bitmişti zaten, attıklarıyla, kaçırdıklarıyla öyle böyle değil bayağı bayağı ezdiler.
Oysa ki herkesin içinde bir umut vardı, ama hiç kimse bir diğerine, “tılsım bozulur!” diye olacak ya da “totem” yaparak, bu umudundan bahsetmiyordu. Olcan Trabzon’da attığından daha kolay pozisyonu kaçırıp da, Celustka koridoru açılınca, olmayacağı anlaşılmıştı zaten. Ama bu kadar kolay olmamalıydı.
Hani oynarsın, kora kor mücadele edersin, direnir sona kadar turu kovalarsın tamam da... Bir gün önce basın toplantısında, “İlk maçtaki hataları tekrarlamayacağız!” diyen ve son bir hafta içindeki üç maçta neredeyse tamamını kullandığı kadrosunun zafiyetini kapatmaya ancak bu kadar gücü yeten teknik direktörlerini böylesi mahcup ederek veda dramatik oldu, hem de çok.
Trabzonspor’un simgesi olan 61. dakikanın bir rezalete dönüştürülmesini de saymıyoruz üstelik!

24 Şubat 2012, Cuma 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Temizleyecekseniz geliniz‘’

Bochum Savcılığı’nın ortaya çıkardığı ve listesini Türk makamlara teslim ettiği zanlılarla ilgili yeterli soruşturma yapılamadan... İlgili kişiler henüz ne kanunen ne de vicdanlarda tümden aklanmadan... Buna kar∫ın Türk Futbolu’nun kaderinde, yorumcu, teknik adam ya da yönetici sıfatlarıyla hala etkiliyken...
..Ve daha bu durumun travması yaşanırken patladı Şike Operasyonu.
Bir bomba düştü adeta 3 Temmuz 2011’de Türk Futbolu’nun üzerine: Onca tutuklamalar, gözaltılar... Süper Lig’de, Bank Asya’da birçok takımın adının, yöneticileri, teknik adam ve futbolcuları vasıtasıyla, şike yapmak, teşvik vermek, şikeye teşebbüs etmek, teşvik verme girişiminde bulunmak vs gibi suçlarla iddianamede yer alması... Düne kadar UEFA’nın, son zamanlardaki “ilginç itiraflara!” göre TFF’nin kararıyla Süper Lig Şampiyonu olan takımın Şampiyonlar Ligi’nden men edilmesi. Yerine ikinci olan takımın gönderilmesi. Şaibeli iki kupadan birinin sahibi kulübün iade etmesi, diğerinin dört elle sarılması, bazılarının ona sahip olmak için çabalaması vs.
Bütün bunlar Türk Futbolu’nun marka değerini yerle bir etti.
Türkiye dışındaki bütün ülkelerde futbolumuz, ne yazık ki bu olaylarla anılıyor artık. Maçları, iddia ve bazı kulüpler için maniple edilen bir lig olarak değerlendiriliyor.
Bir zamanlar İtalya benzer sorunlarla karşı karşıya kaldı. Ama orada kulüpler büyükküçük ayırımı yapılmaksızın cezalar verildi, temizlendi.
Türk Futbolu’nun onurunu kurtarma adına yapılacak tek şey suçlu her kimse, ya da hangi kurumsa, cezalandırmak. Ama bunu yapması gerekenler, siyasi veya burada anmak istemediğimiz güç odakları tarafından çeşitli yöntemlerle engellendi ya da kendi kendilerini kişisel renk veya diğer ilişkileri nedeniyle frenlediler. 3 Temmuz’dan beri yapılması gerekenleri değil, böyle bir durumda yapılmaması gereken her şeyi yaptılar ve topu “Yukarıda Allah var!” diyerek, ucuz popülizmle taca atıp gittiler. Kimilerine göre de, “Ben filan kulübü küme dü∫üren ba∫kan olmam” diyerek görevlerinin gereğini yerine getirdiler.

Kan Parası!

Durum böyleyken, iddia, şike ve teşvik soruşturmalarıyla, dünyada “∫üpheyle bakılan ligler” kategorisine sokulan Süper Lig’in onurunu kurtarmak adına, asıl aktörlerin yani kulüplerin devreye girmemesi çok garip. Zira özünde kaybeden onlar oldu. Ama bir birlik adı altında toplanıp, “adaletin gerçekle∫mesini sağlamanın”, buna katkı vermenin değil, kısa vadede kaybedecekleri parayı kurtarmanın peşine düştüler. Diğer aktörler, kendileriyle bağışlayın, “ortada sıçan” oynadılar.
Daha garibi, lig ikincisi “Kupamı verin, gerisine karışmam!” dedi. Hadi kupa taleplerine hak verelim ama hani adalet, hani etik değerler? Ortada bir suç var olduğunu iddia ediyorsun ki, “kupa ondan alınsın bana verilsin” diyorsun. Hani suça ceza talebi?
Yetmedi lig üçüncüsü ortaya çıktı, o da kupanın peşine düştü. Lig birincisi, ikincisine kızdı kupayı istiyor diye, lig ikincisi de, üçüncüsüne, “Siz de nerden çıktınız?” diyor.
Adeta kan parası istediler. Hani trafik kazası olur da, ölenin tarafı, karşı taraftan “kan parası” alıp davasından vazgeçer ya! Öyle akıl almaz bir durum yani.
Bu arada, işleri “Allah’a havale ederek” giden Federasyon Ba∫kanıyla yaptığı özel görü∫meleri, daha önce kesin bir dille reddederken, sonunda kabul etmek durumunda kalan bir teknik adam da, veciz bir sözle duruma açıklık getirdi: “Türk Futbolu’nda hız sınırı aşılmış, ama radara sadece bir takım takılmış!”
Ne diyelim!

Gücünüz yetecekse gelin!

Bir süre önce yayınlanan, Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Kurumu’nun 2001-2011 yılları arasında teknik direktörlerin performansını değerlendirdiği, “21. Yüzyılın En İyi Teknik Direktörleri” adı verilen araştırmada, farklı pek çok ülkeden jüri üyelerinin oylarıyla 51. sırada yer alan Trabzonspor Teknik Direktörü Şenol Güneş, bu durumdan çıkış yolunu, her konuşmacının sadece kendi kulüp çıkarlarını dile getirdiği TFF’nin “Ucube!” Olağanüstü Genel Kurulu’nda “aklın yolu birdir” dedirten 4 maddeyle dile getirdi:
- Kirli suyu temizlemezsek, biz de o sudan kirleniriz.
- Sermayemiz paramız değil, itibarımızdır.
- Hayatı devam ettirecek bir tohum vardır, o da insandır.
- Neyin yanlış olduğunu ortaya koyalım. Kimin yaptığı önemli değil.
Bugün 14 Şubat ve sonrası yargının işi yani, biz 27 Şubat’a bakalım. Az kaldı genel kurula. “Kirli suyu temizleyebilecek gücü olanlar” gelsin lütfen.

22 Şubat 2012, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Dünün dersi!‘’

Maçın 50. dakikasında Colman’ın kendisini çok rahat geçen Amrabat’a arkadan yaptığı ama sarı karttan hakemin toleransıyla kurtulduğu pozisyon, aslında ilk yarının özetini sundu. İki golün asistini yapan Amrabat, bu yarıda önüne kim çıktıysa peşine taktı. Sola geçti, savunmanın sağındaki Serkan’ı, sağa geçti, soldaki Celutska’yı, ortaya geçti Zokora’yı, Alanzinho’yu, bu maçta forma giydiklerine pişman etti. İkinci yarıda da oyuna yeni giren Colman’ı çıldırttı (!), sonrasında bu hareket geldi.
Maçın başındaki golle güne neredeyse önde başlamanın verdiği özgüven, özellikle ilk yarıda ev sahibi ekibinin oyunu istediği gibi forse etmesini, rakibe top yapacak alan bırakmamasını sağladı. Topun Amrabat’la her bulu∫tuırulmasıyla da rakip yarı alanda tehlikeli oldu. Bir ölü top organizasyonunda, yine bir savunma hatasıyla ikinci golü buldu.
Colman ve Henrique takviyesiyle çıktığı 2. yarıda Trabzon’un Volkan’la bulduğu golle umutlandığı anlarda, ilk iki goldeki gibi ortalıkta gözükmeyen GirayMustafa ikilisinin yokluğunda Kujoviç, Tolga’dan seken topla bir kez daha sahneye çıktı.
Son 20 dakikaya 2 farkla önde girmenin Kayserispor’da yarattığı rehavet, yanı sıra yorulan Amrabat’ın devre dışı kalması ve Kujoviç’in ‘alkışlatılmak’ için olsa gerek (başka bir izahı yok çünkü) oyundan alınması, maçın seyrini değiştirdi. Kayserispor, kötü de oynasa rakibinin Trabzonspor olduğu gerçeğini gözden kaçırmanın bedelini iki puan kaybederek ödedi. Henrique ile Serkan, birliklerinin pozisyonunu bozmasalar, bedelin çok daha ağır olmasına neden olabilirlerdi.
Dünün dersi: Futbol maçları 90 artı bilmem kaç dakikadır, unutmamak gerek!

20 Şubat 2012, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Şaşırtan anlar!‘’

Oyunun gidişatına karşı rakibin durumuna göre kafasındaki planlar arasında bu seçenek eminiz ki yoktu. Olsa neden 2 farklı skoru yakaladıktan sonra, artırmak için çaba sarfetmek yerine, orta alanda top çevirirken nereden çıktıysa Olcan’ın çaldığı topla gidişine, savunmasını ipe dizişine, kalecisini karşısında gördüğünde çok usta bir vuruşla golü atmasına önlem almaz mıydı?

İlk yarının bu çok basit özetine şu ayrıntıyı da ekleyelim ki, Trabzonspor’a haksızlık etmeyelim: Yine ve tek başına Olcan’ın daha sahada pek çok kimsenin maça tam anlamıyla konsantre olamadığını düşündüğümüz anlarda ürettiği pozisyonda Burak’ın vuruşunu Isaksson’un çıkarması, maçın seyrini değiştirmiştir diye düşünüyoruz.

Hedefleri büyük olan (!) ama oyunda olmayan Colman’ın sahada da bulunmasının gereksizliğinin zorunlu olması sonucu Alanzinholu Trabzonspor 2. yarıda oyuncu sayısını bir kişi artırdı. Bu durum bile oyunda etkisini açıkça gösterdi. Toparlandı takım, oyun uzunca süre rakip ceza alanına yakın bölgede oynandı. Eşitlik şansı da yakalandı ama Burak birinde Isaksson engeline takıldı. Bir diğerinde egoist davrandı.

Son 20 dakikada Henrique takviyesi yapsa da, yorulan Olcan’ın saklanmaya başlamasıyla Trabzonspor’un temposu dü∫tü. Bu durum, rövan∫ için avantajlı skora sahip olan PSV’nin i∫ine geldi ve bu kez çok daha dikkatli top çevirerek maçı tamamladı.

17 Şubat 2012, Cuma 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kaybedenler kulübü!‘’

Gol atar ya da attırır! Tersi gol yer ya da yedirir! Ama iki durumda da olayın içinde hem de ikişer kez aynı futbolcunun bulunduğu pek nadir görülür. Popov, dün akşam takımının 3 puandan olduğu gecede, maçın en çok kaybedeni oldu. Kendi kalesine gol attı, gitti, penaltı aldı, kendi kullandı kaçırdı, yetmedi; kendi ceza alanında bu kez rakibe penaltı kazandırdı. Bir oyuncu oyunun içinde daha ne kadar olur ki!
Gaziantepspor aslında maçı Trabzonsporlular’ın coştuğu 61. dakikada kaybetti. Kenar yönetimi inanılmaz bir hata yaptı ve Cenk Tosun’un yerine sürdüğü İsmail Sosa’yla sahadaki yabancı sayısını yediye çıkardı. 4 dakika sonra fark etti, iş işten geçti. Popov ve Gaziantepspor’la, Hikmet Karaman ve arkada∫ları da kaybetti.

Tabii bu durumda Sapara da, attığı mükemmel gol, böylece güme gitti.Geçen sezon, daha sonradan “amacını aştığını” söylediği sözleriyle Şenol Güneş’in kokartına atıfta bulunduğu M. Kamil Abitoğlu, yardımcısının uyarısıyla inanılmaz bir penaltı kararına hükmetti. Sonra ağır bir kararla bu kez Trabzonspor lehine penaltı vererek yanlışı yanlışla telafi etme yoluna gitti, kaybetti.

Burak’ın ilk penaltı golüne kadar ‘gel-git’leri fazla olan bir maçtı. Burak ve Olcan, yanı sıra Volkan’ın gol kaçırma yarışına giriştikleri maçta, Popov’un penaltı kaçırması ve Cenk’ın kafa vuruşunda Tolga’nın kalesinde adeta uzayarak topu kornere çelmesi, Trabzonspor adına olası bir paniği engelledi. Zaten ikinci golden sonra da kopan maçın sonuçta kazananları vardı: Trabzonspor gibi, gol krallığı yarışında 27 sayısına ulaşan Burak gibi...

11 Şubat 2012, Cumartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Adrian ve Emrah‘’

Trabzon gibi teknik kapasitesi yüksek bir takım için hava ve saha koşulları, öndeki kısalarını saymasak, genellikle fizik gücü yüksek oyunculardan kurulu Antalya’ya karşı avantajdı. Ancak konuk ekip, bu koşullarda öncelikli olarak değerlendirebileceği oyuncuları Colman, Alanzinho ve Olcan’ı devreye sokamadığı için bu avantajı kullanamadı.

Böylece önde Burak ve Halil’e servis yolları kesilince Bordo-Mavililer, ilk yarıyı pozisyon dahi üretemeden, ama gariptir rakip kaleye bir ölü top organizasyonunda ilk ve tek kez gittiğinde eşitlik golünü buldu. Rakip savunmanın bir anlık gafletinden yararlanarak yine bir savunma oyuncusu Mustafa’yla...

Antalya da Trabzon kalesine ilk gidişinde tıpkı rakibi gibi kolay gol buldu. Ali Eren ve Doğa pozisyonu hazırlarken, Mehmet Eren de kafaya yükselirken hiçbir müdahaleyle karşılaşmadılar. Bunu 3. dakika olması nedeniyle henüz oyuna yoğunlaşamamama ile ilişkilendirme yanılgısına düşenlere, Antalyalı oyuncular örnek gösterilebilir. İlk yarı birer kolay gol sonrası genel olarak orta alan mücadelesi şeklinde geçti, pozisyonsuz tamamlandı. 2. yarı Şenol Güneş, yaklaşık 10 dakika sonra da Mehmet Özdilek, kritik müdahaleler yaptı.

Adrian yerine girdiği Alanzinho’dan daha kötü, Emrah’sa, Doğa’dan daha fazla katkı yaptı. Maçın kaderini de bu değişiklikler belirledi. Emrah, rakip ceza alanında 2 Antalya atağının ilkinde Mustafa, ikincisinde ise Colman’la mücadelelerinde kendini yerde buldu. Göçek ikincisine “penaltı” dedi.

Tekrar yenik duruma düştükten sonra aldığı risk Burak’sız (!) Trabzon’un değil, Antalya’nın işine yaradı. Ev sahibi ekip, farkı artıracak pozisyonlar da buldu ama günün başarılı ismi, ilk vuruşta “penaltı kurtarma” sıfatı vuruşu, çizgi ihlali gerekçesiyle tekrarlatılınca güme giden Tolga’yı üçüncü kez geçemedi.

05 Şubat 2012, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI