‘’Giray'lı başlık!‘’
Bu maçın bir diğer önemli ayrıntısı da sezon başından beri kafa golü bulamayan Trabzonspor’un Bursaspor karşısında bu duruma birbirinin adeta kopyası olan iki golle son vermesiydi. İkisi de Olcan tarafından farklı yarılarda kullanılan iki köşe vuruşu, ön direğe yakın bölgede Giray’ın mükemmel zamanlamayla yükselip kafayı dokunması, bu özlemi de bitirdi.
Oyunun birkaç kez durdurulup çizgilerin yeniden belirlenmesine neden olan kar yağışının kayganlaştırdığı sahada, her şeye rağmen seyir zevkinin üst düzeyde olmasında, iki takım oyuncularının da özverili mücadelelerinin hakkını vermek gerek. Başından sonuna değin tempolu geçen oyunda, iki takımın da farklı zaman dilimlerinde bu tempoyu kontrol etmeleri, farklı kalelerde sık sık adrenalin yükselten pozisyonların sayısını artırdı. Ancak asıl heyecan ev sahibi ekip yeniden öne geçtikten sonra yaşandı. Bursaspor’un abartılı risk alarak oyun disiplinini kaybettiği son 10 dakikalık bu bölümde Trabzonspor, Burak’la üç kez mutlak gollük fırsat elde etti. Ancak, günün “şanssızı” ya da “beceriksizi” sıfatlarını hak eder konuma düşmesine neden olan bu pozisyonların birinde direk, diğerinde de Carson engeliyle karşılaşan Burak, sonuncusunda da boşluğu dövdü.
İşte kaçan bu goller de uzatmaların son saniyelerinde Tolga’yı bir anlamda Giray’la birlikte maçın kahramanı yaptı. Kaptan, Turgay’ın vuruşunu inanılmaz refleksle çıkartarak, kaçması olası galibiyeti ve dolayısıyla gemisini kurtardı.
‘’Bize Masal Anlatmayın‘’
İki şehir arasında bir kültür köprüsü kurmayı amaçlayan oyun önce Diyarbakır, ardından da Trabzon’da ikişer kez sahnelendi ve gördüğü olağanüstü ilgiden de anlaşıldığı üzere amacına ulaştı. Drama Eğitmeni ve oyunda rol alan Sibel Can’ın, “Bu köprü kurulur mu? Hadi kuruldu diyelim, gelip geçen olur mu? Geçenler birbirlerini acaba ezerek mi geçer?” şeklindeki kaygı ve soruları da yanıtını buldu: Böyle bir köprü kurulur, insanlar buradan birbirlerini ezerek değil, sarılarak geçer.
Oyunu izlemek üzere Kültür Merkezi’nin yolunu tuttuğumuzda, günün moda sosyal paylaşım sitesi Twitter’da, “Bize Masal Anlatmayın-Tiyatro Zamanı” şeklindeki paylaşımımıza gelen tepkiler çok ilginçti. Şu nedenle: Takipçilerimizin bir kısmı, bu paylaşımda ironi yapıldığını, konunun Türk Futbolu’yla ilişkili olduğunu düşünmüşler ve ağırlıklı olarak, “Haklısınız, bunlar bize masal anlatıyorlar” yorumunu yapmışlar.
Malum insanlar bugünlerde sadece futbola, şike operasyonuna, TFF Olağanüstü Genel Kurul ve Yönetim Kuruluna, PFDK, Tahkim ve Etik Kurula vs. takmışlar. Kurul babam kurul!
Biz yalanlarımızla mutluyuz
Oysa ki, Bize Masal Anlatılması’na filan gerek yok, “Biz yalanlarımızla mutluyuz!” Futbol ailesi olarak 3 Temmuz’dan beri kendimizi kandırıp duruyoruz ne güzel.
Suçlamalar, tutuklamalar, salıverilmeler, hak mahrumiyetleri, transfer yasakları, Avrupa’dan men, Avrupa yolu, önce Etik Kurulu Raporu’nu, sonra İddianame’yi beklemece... Topu Kulüpler Birliği’ne, oradan da TFF’nin olağanüstü Genel Kurulu’na atmaca...
Yerelde, “Kupamızı istiyoruz” diye kükremece, Genel Kurul’da susmaca. Koca koca başkanlarca, Kulüpler Birliği’nde “asmaca, kesmece”, Olağanüstü Genel Kurul’da çark etmece...
Genel Kurul’da bir arpa boyu mesafe kat edememece...
Ama isyan etmece:
"Yukarıda Allah var!"
Hep böyle söyleriz sıkıştığımızda, tıpkı Federasyon Başkanı gibi: Yukarıda Allah Var.
Gerçekten de, daha ne yapsın başkan, daha ne kadar oyalasın? “Dışarıda başka, orada başka” konuşanlarla nasıl uğraşsın?
Bize Masal anlatıyorlar! 3 Temmuz’dan beri kaç ay geçti? İşin neresindeyiz, ne zaman sonuç alacağız. Bırakın ya!
Biz yalanlarımızla mutluyuz:
Federasyon Başkanı son gelişmelerden sonra yönetimdeki üyelerin çoğunluğunun, “İstifa” talebini değil, belli ki asıl gerekli ve de önemli mevkiinin işareti ya da talimatı gereği “bir gün önce devam” kararı almış.
Ama her ne olmuşsa dün daha istifa etmeden önce bir sunum: Bizim başkan bastırdı, Federasyon, “devam” dedi. “Bizim başkan” denilen de, Federasyon yönetimine karşı olduğunu, başından bugüne kadar söyleyen ve istifasını isteyen kişi.
Bırakın bizi rahat ya! Biz yalanlarımızla mutluyuz!
Bir Kulüp Başkanı! Deplasman maçında taraftarı olay çıkarmış, yanıcı yakıcı maddelerle insan yaşamına kastetmiş. Emniyet kendisinden yardım istiyor. Gidiyor seyircinin yanına, onlara şirin gözükmek adına daha bir holigan davranıyor. Emniyete göre o an körkütük sarhoş. Dönüşte ayık olmalı, ama beyanları daha bir tehlikeli. Belli ki inanmış kendi yalanına.
Bir şehir takımı! Zorlu bir rakiple kendi sahasında mücadele edecek. Tribünlerinin bir bölümünü gözü dönmüş kişiler doldurmuş, biber gazı çare değil. Oyuncunun gözünü çıkaracaklar neredeyse buz parçasıyla, yerde kıvranıyor. Tedaviye izin vermiyorlar kar topu yağmuruyla.
Sonrası da “insan sağlığı her şeyden önemlidir” masalı.
“Bize Masal anlatıyorlar” yani. “Yukarıda Allah Var” ya bırakın bizi: “Biz Yalanlarımızla Mutluyuz.”
Bu yazının finali
Final 58. madde: “şike yapanı, teşebbüs edeni, teşvik vereni düşürün” diyor.
İddianamede kim şike yapmış, kim teşebbüs etmiş, kim teşvik vermiş ya da teşebbüs etmiş belli.
Dün Mehmet Demirkol da değindi: Eğer adli yargıda beraat kararı çıkarsa bu sportif yargıdan da aklanarak çıkma garantisi değildir. Adli yargı yüzde bir bile şüphe varsa beraat kararı vermek üzere kurgulanmıştır. Sportif yargıda ise durum tam tersidir. Yüzde bir şüphe bile sizi cezalandırmak için yeterlidir.
Budur!.. Federasyon yönetimi artık gitti, yeni gelecek yönetimedir sözümüz: Siz de ‘Bize masal anlatmayın!’ gerekeni yapın lütfen.
‘’Kazanmaktan ötesi!‘’
Ankaragücü’nün özel durumu. Şike Operasyonuyla sarsılan, sorun çözme amaçlı Olağanüstü Genel Kurul’la aksine kaosu daha da büyüten TFF’nin her an istifaları beklenen Başkanı ve Yönetim Kurulu’yla, Türk futbolu’nun içinde bulunduğu koşullar...
Bütün bu faktörlerin tesadüfen denk düştüğü Ankaragücü-Trabzonspor maçı, futbolcuların tüm iyi niyetlerine rağmen “yasak savma” modunda oynandı.
Şenol Güneş’in “rakibe saygı” uyarısı, belli ki amacına ulaşmamış. İkinci gole kadar, koşan, koşturan ve arkadaşlarına oranla olağanüstü çaba sarf eden oyuncu olarak Olcan’ın tek başına kalması bunun göstergesi. Bırakın sezonu tamamlamayı, “Yarın ne olacakları” konusunda bile kafaları net olmayan Ankaragücü oyuncularının, formadan ziyade işlerine olan saygılarının ürünü gösterdikleri direnç, erken yedikleri gole karşın uzun süre devam etti. Ama bir Burak klasiğiyle de kırıldı. İkinci golden sonrakiler de bu durumun ürünü.
Sonuçta bu karşılaşmanın skorunu, Trabzonspor için sadece, özel koşullarda kazanılmış kolay ve farklı bir galibiyet olarak görmemek gerek. Zira; Sivasspor’un Gaziantep’teki sürpriz yenilgisiyle Play Off potasında yeniden yer almanın verdiği moral motivasyon ve sezonu olası bir gol rekoruyla tamamlama yolunda Burak’a sağladığı artı 2 gollük avantaj da dikkatlerden kaçırılmamalı.
‘’İşi kolay değil‘’
İyi savunma yapan, çabuk çıkarken topu iyi kullanan, deplasmanda olmasına karşın oyunu rakip alana yıkan, bu durumun giderek pozisyon bulma modunu oluşturmaya başladığı anlarda Hürriyet, sorumsuzluğuyla kırmızı siyahlıları adeta çökertti. Bu noktada şu sorulabilir: “Bir oyuncunun eksikliği, bir takımı bu kadar etkiler mi?”
Etkilememeli ama etkiledi. Bir defa rakip Trabzonspor ve deplasmandasınız. Sayısal eksiklik dezavantajı bir yana o ana kadar mahkum oynayan Bordo Mavililerin moral motivasyonu, tribünlerin coşkusu arttı.
Sonrasında da malum Burak sahne aldı.
“Bir Burak’la olmaz” ve “Rakipleri Burak’lı Trabzonspor’u çözdü” şeklindeki yergilerden ilkine haklılık payı versek de, “Burak ne kadar çözülürse çözülsün!”, oyuncu güçlüyse önlem almak kolay değildir” diyerek ikinci yergiye karşı çıkarız. Nitekim Ediz’in oyun kuralları sınırlarını zorlayan markajından sürekli alan değiştirerek kurtulan golcü oyuncu, önce asist, sonra da asli görevini yaparak yıldızlaştı.
2. yarıda Trabzonspor, bir kişi fazla ve 3 farkla önde olmasına rağmen, taraftarına uzun süre keyifli maç izletemedi. Zira Eskişehirspor, bunca olumsuzluğa rağmen soyunma odasından diri çıktı ve oyununu rakibine kabul ettirdi. Gol ve ardından bulduğu pozisyonlar, “ikincisi de gelirse panik başlar” kaygısını doğurdu. Bu durum, bir Eskişehir atağının olgunlaşması söz konusuyken, Leonardo’nun talihsizliğinden takipçiliğiyle yararlanan Olcan’ın golüne kadar sürdü. Böylece zor maçtan fark çıktı.
‘’Diğer futbol!‘’
Haftayı bu sezon ilk kez Play-Off potasında tamamlayan Trabzonspor, ilk yarıda genel olarak oyunu kontrol eden taraf olsa da, Mehmet’in bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve gücüyle ürettiği pozisyonlardan, Tolga’nın yerinde müdahaleleriyle kurtuldu. Ama bu yarıda, Fırat Aydınus’un daha önce benzerlerine orta alanda faul bile çalmadığı bir pozisyonda hükmettiği penaltı kararıyla soyunma odasına golü yiyerek gitti.
İkinci yarıya yine etkili başlayan ev sahibi ekibe Mehmet’le yakaladığı pozisyonda ‘Dur’ diyen Tolga’nın, ardından klasına yakışmayan hatasıyla fark ikiye çıkınca Trabzonspor, son 35 dakikayı risk alarak oynadı. Ofsayttaki Henrique’nin pasıyla, maçın başından beri Jahiç ve Muhammet’in nöbetleşe markajından bir kez kurtulabilen Burak yine golünü atsa da, bu gol takımının puan almasına yetmedi.
Buraya kadar futbolu konuştuk ama dünkü maça futbolun içinde olmayan, olmaması gereken şeyler damgasını vurdu. Biber gazı, futbolcu sağlığını tehdit eden kartopu yağmuru gibi ..
Aydınus ve arkadaşları, eski skorbord’un bulunduğu kale arkasında, polisin kendi aralarındaki kavgayı biber gazıyla ayırabildiği, taraftar ve futbol sever sıfatını asla hak etmeyecek grup tarafından, Burak başta olmak üzere konuk ekip futbolcularının kar topuyla adeta dövülmesine seyirci kaldılar ve bunun maç sonuna kadar sürmesine zemin hazırladılar. Bu durum maçın başında kendini yere bıraktığı pozisyonda sarı kartı görmediği için, ikinci denemesinde amacına ulaşan Shelton’un penaltı almasına, ofsayttaki Henrique’yi kaçırıp Karabükspor’un gol yemesine neden olmaları kadar vahim bir hataydı.
‘’Neler olabilirdi, ne oldu?‘’
Tahrik var doğrudur eyvallah ama o maddenin tahribatından kurtulup, atanı aynı şekilde cezalandırma girişimi nasıl izah edilebilir peki!
Hepsini geçtik, insanlara atılıp, iade etmeye dakikalarca yetecek miktardaki o maddeler konuk tribününe nasıl girdi, birileri yanıtını vermeli! Kendilerine taraftar ya da futbolsever süsü verenler de, hiçbir şeyin insan hayatından daha önemli olmadığını öğrenmeli. Cana zarar gelebilirdi özetle! Trabzonspor tarihi bir fark yapabilir, Burak penaltı dahil, kendisini de şaşırtan kaçırdığı pozisyonlarla gol sayısında yeni bir patlama yapabilirdi. Samsunspor, 2. yarının başlamasıyla, yediği 2. gole kadar geçen süre arasındaki baskısını değerlendirip gol bulsa, Trabzonspor’un dengesini bozup, bırakın fark elde etmesini, buradan puan bile çıkarabilirdi.
Neler oldu: En önemlisi; “Zor penaltı veren hakem” olarak ün yapan Yunus Yıldırım, yaklaşık 35 metreden “çok kolay” bir penaltı verdi. Bundan sonra “mutlak penaltılarda” bile tereddüt yaşar.
İkinci sarıdan Yunus Yıldırım’ın toleransıyla kurtulan Alanzinho, o fiziğiyle Fink gibi bir oyuncudan top çalıp, yoktan varettiği pozisyonla Burak’ın perdeyi açmasını sağladı. Burak, kolay pozisyonlarda saçbaş yolsa ve yoldursa da, zor pozisyonlarda 2 gol, 1 asistle galibiyetin mimarı oldu.
Aykut, geçen hafta hızını ayarlayamadığı pasta fırça yediği Burak’la arasındaki buzlar hafta içi erise de, 4. goldeki ustalık dolu pasıyla gerçek sulhu sağladı. Böyle bir maçtı işte!
‘’Henrique örneği‘’
Ama dün akşam, başta tribünleri neredeyse boş bırakan Trabzonspor taraftarı olmak üzere genel olarak “angarya” görülen Güngörenspor maçındaki iş ciddiyetiyse alkışlanacak türdendi.
Tamam; rakip bir alt ligden ve de son sırada olabilir, ama bir gerçek var ki hiçbir maç oynanmadan kazanılmaz. Tarihte birçok maç beklenmedik skorlarla bitmiştir. Trabzonspor da, tek farkla önde götürdüğü karşılaşmada skor rahatlığını 70. dakikada yakalayabildi. Bu durum sadece gayri ciddilikle açıklanabilir ki, futbolcuların bir kısmının mutlak değerlendirmeleri gerektiği şansı kullanma konusundaki yetersizliklerini, bu nedenle yetenekleriyle ilişkilendirmek istemiyoruz.
Henrique’nin, sadece Alanzinho ve Sercan’a attırdığı gollerle değil, çok iyi motive olduğu oyunun her bir anındaki çalışkanlığı da kendisini arkadaşlarından farklı kılan önemli ayrıntıyken, kendisine bu anlamda bir nebze olsun yaklaşan tek kişi de Sercan oldu. Sercan’ın formayı zorladığı bu maçta daha fazla gol atarak moral motivasyonunu daha da artırma şansına önce, Adrian’ın egoizmi, hadi vurdumduymazlığı diyelim, bir de direk engel oldu.
Güngörensporlu futbolcularınsa, rakip meslektaşlarının motivasyon zafiyetinden yararlanma çabalarındaki yetersizlik, kendi motivasyonlarını da tartışılır hale getirdi. Bu nedenle de ortaya “bitse de gitsek” dedirten kötü bir maç çıktı.
‘’Tartışmasız hak etti!‘’
Sezonun bir anlamda en organize futbolunu sergileyen Bordo-Mavililer için ciddi pozisyonlar buldukları bu yarıda skor üretememenin nedenlerini say sayabildiğin kadar:
Olcan’ın bomboş giderken dengesini kaybedip yere düşmesi, Burak’ın aynı şekilde topu ayaklarına bulaştırması tribünleri isyan ettiren değil, biraz de güldüren komik hareketler olarak hafızalardaki yerini aldı. Ceza alanı içinde iki Halil pozisyonu var, ilkinde maçın hemen başında ayağına basılan bu oyuncu, ikincisinde sert bir taban darbesiyle Vittek’ten sonra “Zayette kurban”ı olmaktan kıl payı kurtuldu. İlginçtir, Zayette’ye bu pozisyonda da faul çalınmadı, kaldı ki çalınsa ceza alanı içi. Sonrası Burak’la ilgili; yanlış bir bayrak, kendi klasiğini yaratabileceği bir pozisyonu ezdi. Sonuncusunda futbolun güzelliğine tanık olduk: Burak’ın aynı sahada aynı rakibe daha önce attığı golün benzerini üst direk engelledi.
Trabzonspor, bütün bunları gerçekleştirdiği ilk yarı boyunca rakibine Doka’nın Tolga tarafından kornere çelinen vuruşu dışında pozisyon vermedi.
İkinci yarının durağan geçen ilk 10 dakikası iki teknik adamı da oyuna müdahaleye zorladı. Nitekim girdikten sonra Trabzonspor’da bir Alanzinho hareketliliği yaşanırken, İBB de artık özellikle uzaktan şut denemeleriyle rakip kalede varlığını hissettirmeye başladı. Alanzinho’nun az farkla auta çıkan, Burak’ın da Oğuzhan’a takılan vuruşlarından sonra zamana da oynayan ev sahibi ekip sert ve kontrollü futbolu tercih ederken, Trabzonspor risk almaya başladı.
Futbol istisnalar hariç, tabiri caizse kendini iyi oynayanı ödüllendiriyor. Olcan, Burak ve Henrique’nin mükemmel organizasyonuyla gelen Burak golü bunun kanıtı. O gol gelmeseydi, şu an belki istisna da olsa “futbolun adaletini” tartışıyor olacaktık. Colman asistiyle gelen Burak’ın uzatmalardaki golünüyse saymıyoruz: Geciken kendi klasikleriydi çünkü!