‘’Özgüven sorunu!‘’
Tek golle sonuçlanan karşılaşmalar için genelde, “Golü atan tarafın kazanacağı cinsten bir maçtı, atan da kazandı zaten!” yorumu yapılır. TrabzonSivas mücadelesindeyse, özellikle ikinci yarıda tamamen tersi oldu. Her iki takımın da her an gol bulabileceği, bol pozisyonlu bir karşılaşma izledik. Skoru tayin eden faktör her ne kadar Halil’in jeneriklik golü gibi gözüküyorsa da Onur, uzatmalarda Chahechouhe’nin kafa vuru∫unda, direk dibinden inanılmaz refleksle çıkardığı topla, maçın kahramanı oldu.
İlk yarım saati “İzlenmese kaçırılmış bir şey yok!” havasında geçen maçta konuk Sivasspor, Eneramo ile ev sahibi ekibin kalesini bir iki kez yoklasa da, net pozisyon bu yarının uzatma dakikalarında Halil’in direğin dibinde çok kolay pozisyonu sadece izlemekle yetindi. Skora etki etmeyi ikinci yarıya bıraktı.
Zokora’nın sigorta görevi yaptığı, Sapara’nın organizasyon görevini gerçek anlamıyla yerine getirmeye başladığı, ilk yarının dağınık ismi Yasin’in toparlandığı 2. yarı, golün geldiği dakikaya kadar Trabzonspor’un kontrolünde geçti. Yine de savunması Eneramo’ya, Onur’un engel olduğu iki ayrı pozisyon verdi. Sapara’nın direkten dönen şık vuruşu Halil’in golünün habercisi gibi durdu.
İlk kez forma şansı bulan oyuncularından Zeki’nin formayı bırakmama niyetinde gözüktüğü, teknik kapasitesiyle önemli isim olduğu her halinden belli olsa da, Emerson’un uyum için zamana ihtiyacı olduğu gözlendi. Trabzonspor için, özellikle büyük baskı yediği son 20 dakika bitmek bilmedi. Sivasspor’un en azından bir puanı koparamaması, Eneramo’nun son dakikaya girilirken kötü vuru∫u, Onur’un da uzatmalarda çıkardığı mutlak gollük pozisyon nedeniyleydi. Bu durum, bir özgüven sorununun yaşandığı gerçeğini ortaya koyuyor, önlem alınmalı.
‘’Tercihler...‘’
İlk ikisine oyun şansı desek de, Arda’nın kaçırdığına mazeret bulmak akıl kârı değil. Kaldı ki aynı Arda, Hollanda’nın en etkili ismi Persie bir ölü top organizasyonunda filelerimizi havalandırırken kendisinin arkasında kalıp müdahale edemedi. Üstelik Arda yalnız da değildi, tam 6 arkadaşıyla birlikte, Persie’nin geriden hamle yapıp iyi yükselme, ters kafa vuruşu vb. gibi futbol estetiği hoş hareketlerini izlemekle yetindi.
İlk yarıda Hollanda, gerek savunmada gerekse bloklar arasında uyum sağlayana kadar, biz bir türlü skor üretemedik ve ev sahibi ekip doğal olarak toparlandı. Buna karşın ikinci yarıda Emre orijinli iki kritik çıkışta pozisyon üreten taraf olduk. Bunun nedeni Van Gaal yönetimindeki tek hazırlık maçında bolca gol yiyen Hollanda savunmasıydı. Bu durumsa Abdullah Avcı’nın gerek sahaya çıkardığı kadro gerekse oyuncu değişikliklerindeki tercihi tartışılır duruma getirir. Süper Lig’in en önemli golcüsü Burak daha erken dü∫ünülebilir miydi, biiir! İkincisi göbeği EmreMehmet ikilisine teslim etmek ne kadar normalse, Emre’den sonra özellikle Burak’ı en iyi devreye sokacak kişi olan Selçuk seçeneğinin söz konusu olmaması bir zaaf mıydı, ikii!
Abartılı risk uzatmalarda ikinci golün gelmesini sağladı. Bunu saymasak da, savunmada Narsingh’in bu kadar ba∫ı boş bırakılmasını da görmezden gelemeyiz. Neyse, sonuçta bu bir puan maçıydı ve Avcı, “Bu maçtan puan çıkardığımız takdirde yolumuz açık” demi∫ti. Yazık ki puan çıkaracak hamleleri zamanında yapamadı Avcı. Bu durumda “Yolumuz kapandı mı acaba kendisine göre”, diye sormadan edemiyor insan!
‘’Araya kaosla!‘’
Oysaki bu takımlardan biri Avrupa Ligi’nde sıradan bir rakibe elenmiş, diğeri ligde henüz puan alamamış. Üstelik bu maçla birlikte 15 günlük bir araya girecekler. Bu maçtan aleyhlerine çıkacak olası bir sonuç, camialarının karışmasına, kendilerinin de tartışılmasına neden olacak ve bu sürede gündemi değiştirecek transfer hamleleri için sadece iki gün var.
Buna karşın ilk yarıda tek şut dahi atılamayan rakip kalelerde pozisyon üretebilecek çabayı, ara ki bulasın. Hadi Trabzonspor savunmasının arkasına atılan bir topta Bamba’nın Serdar’dan önce topu kornere çelmesini, Henrique’nin pasında da Sapara’nın auta giden aşırtma vuruşunu sayalım, o kadar.
Oyuna ilk fiziki müdahale Volkan-Halil değişikliğiyle Trabzonspor’da yapıldı, ama durumda bir değişiklik gözükmedi. Bu durumda gol, ancak bir takımın kendi kalesine atmasıyla mümkün olabilirdi. Benzer bir durum yaşandı. Mustafa pozisyon hatası yapıp Serdar’ı düşürünce İbricic’le ev sahibi ekibin ligdeki ilk golü geldi.
Trabzonspor, risk alma sürecini Zokora-Alanzinho değişikliğiyle son yarım saate girilirken başlattı. Ama İbriciç’in kırmızı kart görmesi, bu durumu risk olmaktan çıkardı ve böyle bir anda takımını 10 kişi bırakmasına karşın taraftarlarınca garip biçimde alkışlanarak uğurlandı.
Bordo-Mavililer’de günün etkisiz ismi Henrique’nin sakatlanmasıyla yerine Janko oyuna girdikten sonra ceza alanına 6’sı çok etkili 9 orta geldi. Bunlarda birer kez Janko ve Bamba topla buluştu ve vuruşları kötü oldu. Boş alan sever Alanzinho da sıkışık ortamda kaybolunca Trabzonspor’un gol umutları tükendi. Böylece iki takımdan, uzatmalarla yarım saat bir kişi eksik oynayan rakibine yenilmekten kurtulamayan Bordo-Mavililer 15 günlük araya kaosla girmek zorunda kaldı.
‘’Bu filmi görmüştük!‘’
Videoton takımının oyun felsefesi, gerilerde kaldı. Çok adamla savunma yapıp, herhangi bir taktiğe bağlı olmaksızın rakibin yapacağı hatalarla sonuca ulaşacak golü bulmak. Bu durumda, Macar ekibinin bu futbol anlayışını fazla da yadırgamadık. Zira amacına ulaşma yolunda birkaç kez Trabzonspor savunması istedikleri gediği verdi. Ama günündeki Onur, Gyorgy ve Gyurcso’nun mutlak gollük vuruşlarında bir anlamda takımını uzatmaya taşıyan isim oldu.
Trabzonspor, rakibinin ilk maçtaki gibi oyunu kilitlediği ilk yarım saatte hiçbir varlık gösteremedi. Ama 30. dakikadan sonra rakiple arasında var olan teknik kapasite farkını kullanmaya başladı. İki maçtaki en önemli pozisyonunu Soner’in Henrique’yi savunmanın arkasında buluşturmasıyla yakaladı, kaleci engeline takıldı. Sonrasında ilk yarı bitene kadar 3 kez uzaktan şut denemesi, o kadar. Oysa ki Bordo-Mavililer’in, kalabalık savunmayı aşabilecek benzer hamleleri maç geneline yayması gerekirdi. Bunun için
de en büyük umudu son lig maçının yıldızı Alanzinho idi. Ama Alanzinho bırakın umut olmayı, kritik bölgelerde kaptırdığı toplarla kendi kalesinde daha çok tehlikenin yaratılmasına aracılık etti.
Onur da olmasa...
Trabzonspor karşısında planladığı taktik anlayışı başarıyla uygulamanın verdiği özgüvenle ikinci yarıya başlayan ev sahibi ekip, rakibinin üzerine daha bir cesur gitti. Pozisyonlar da buldu. Skor üretemeyince de Trabzonspor toparlandı. Oyun yeniden kilitlendi ve golü bulan tarafın büyük avantaj sağlayacağı, yiyen
tarafın bunu çıkaramayacağı hale büründü. Bu durumda risk alan taraf konuk ekip olurken, hedefe yaklaşan bu riskin doğal sonucu Videoton olsa da buna Onur izin vermedi.
Uzatmaları, iki taraf da kaza golü korkusuyla oynayınca, tek bir pozisyon dahi üretilemeyen yarım saatlik süre, adeta iki teknik adamın penaltı vuruşlarına yönelik planlamalarıyla tamamlandı. Bu planlamanın
galibi de Paulo Sousa oldu ve Avrupa Ligi rüyasını bitirdiği Trabzonspor’u kaosla baş başa bıraktı.
Sıradan sayılabilecek bir Avrupa takımına karşı elenen Trabzonspor, aylardır “Ruhu gelen kupanın tenekesi de gelecek” söylemiyle gölgelediği transfer fiyaskosunun ilk bedelini böylece ödemiş oldu.
Üstelik gideceği 6 ay önceden belli olan gol kralının yerine aldığı oyuncusu Trabzon’da beklerken...
Kaldı ki biz bu filmi yıllar önce görmüştük ve sonunu da biliyoruz.
‘’Bireysel!‘’
Tabi bir teknik adamın bu durumu nasıl fark edemeyeceğini ya da fark etse bile nasıl çaresiz kalabileceğini de...
Güneş, büyük eleştiriler alan “Perşembe Avrupa kadrosunu” alışılmışın aksine büyük ölçüde değiştirdi ve sadece 4 kişiye ilk 11’de yer verdi. Yasin’le sürekli alan değiştiren Henrique’yi kanat olarak düşünürseniz yine tek santraforla oynadı. Bu iki oyuncu ve önlerindeki Vittek, Alanzinho sahne alana kadar hiç ortada gözükmedi. Ne zamanki Alanzinho devreye girdi onlar da kendilerini buldu. Alanzinho neredeyse her 5 dakikada bir Elazığ kalesine sefer düzenlerken, hiçbir engelle karşılaşmadı. Böylece Trabzonspor hemen hemen beşer dakika arayla rakip kalede etkili oldu, çoğunda pozisyon, ikisinde de gol buldu.
Vittek ve Henrique’nin gol vuruşlarındaki becerileri, Yunus Yıldırım’ın “penaltıvermez” kimliğiyle ilişkilendirilemeyecek pozisyonda Zokora’nın ilk yarının sonlarına doğru çizgiye “kalecivari” yatarak topu çıkarması, dikkat çekilmesi gereken önemli notlar arasında yerlerini aldı. Tıpkı Köksal’ın sol kanatta takım arkadaşlarından daha bir öne çıkması gibi. Ama iki takımın da “takım performansı” olarak artılarının yetersizliğinin sözkonusu olduğu maçta Alanzinho dışında üzerinde durulacak bir başka isim Soner oldu. Bu oyuncu Selçuk İnan’ın boşluğunu onu andıran birçok özelliğiyle doldurma sinyalleri verdi.
Bir ironi: Galatasaray böylece Selçuk sonrası için de çözümü şimdiden buldu!
‘’Kötü skor ama!‘’
Celutska’nın sürekli içeri girmesi, topu geride alması, genişlik yaratamaması, Olcan’ın performansını da etkiledi, silik kalmasına neden oldu. Böylece Bordo-Mavililer, etkili sayılabilecek kanat avantajlarını solda kullanamadı. Sağda ise sakatlanana kadar Volkan’ın taşıdığı iki üç cılız atakla yetinmek zorunda kaldı. Halil de önde top tutamadı.
Bu durumda yapılacak işlerden, örneğin ortadan ileri sürpriz adamlar çıkarmak, dışarıdan şut atmak, birebirde adam eksiltmek gibi kapalı savunmayı aşacak hamleler de yapılamayınca pozisyon açısından kısır bir ilk yarı geçirildi.
Oyuna ilk müdahale zorunlu yapıldı. Volkan sakatlandı, Yasin sağ kanadı kullanmaya başladı. Uluslararası deneyimi nedeniyle maç öncesi “gecenin kilit adamı” misyonu yüklenen Colman kendisinden beklenen verimi sağlayamadı, Alanzinho yerine girdi. Alanzinho’nun, sözünü ettiğimiz çıkışlardan ilkini gerçekleştirdiği 54. dakika, Trabzonspor’un rakip kaleye, yine bu oyuncu tarafından atılan ilk şutu oldu. Durumu fark eden Paulo Sousa, oyuncularını Alanzinho’ya yakın oynamaları için sıkça uyardı ve sonuç aldı. Giray’ın sakatlanmasıyla hücum aksiyonlarında bir değişiklik yapma şansı kalmayan ve artık Burak gibi skorer bir oyuncudan mahrum oynamak zorunda kalan Trabzonspor, gol umudunu tamamıyla rastlantılara bıraktı.
Bordo-Mavililer’in öndeki pasif durumu beraberliğe dünden razı Videoton takımının iştahını kabarttı ve oyuncu değişiklikleri kendi üçüncü bölgelerini desteklemeye yönelik oldu. Böylece Trabzonspor kalesini ciddi biçimde yoklamaya başladılar. Fırsat da buldular, iki kez Onur’un müthiş kurtarışıyla hedeflerine ulaşamadılar.
Golsüz beraberlik tabi ki kötü bir skor ama rakibin kendi evinde tur için gole mutlak ihtiyaç duyması Trabzonspor’un avantajı olabilir.
‘’İstedikten sonra!‘’
Konuk Bordo-Mavililer, ilk yarıda arkadaşlarından daha gayretli Serkan-Volkan işbirliğiyle gelen golün ardından geçen yaklaşık bir saatlik sürede, ev sahibi ekipte maça ağırlığını koyan Cernat ve Shelton’a önlem alamamanın bedelini kendisi açısından böyle bir maç için piyango olarak nitelendirilebilecek galibiyetten olarak ödedi. Trabzon’da bırakılan Halil’in yanı sıra Vittek’in ilk yarının uzatma dakikalarında savunmasında mutlak bir tehlikeyi önlemesi dışında varlığıyla yokluğunun belli olmaması, eşitlik golünden sonra kalan kısa süre için kurtarıcı olarak giren Henrique’nin bu haliyle kendisine biçilen misyonu yerine getirebilecek görüntüden uzak durması, Trabzonspor’un üçüncü bölge için en büyük handikabı. Böylece gol umudunu rastlantılara bağlayan takım, tek farkı koruma amacıyla oyunu yarı alanında kabul etme yanlışlığına da düştü ve savunmasındaki yetersizliğinin hesabını yapamadı. Oysa ki, her ölü top organizasyonunda bu bölgede SOS verdi.
Bu noktada rakibin oyunu kontrol etmesine izin verilmesi, Barış ve Serkan’la desteklenmesine karşın kalabalık orta alanda üstünlüğün rakibe bırakılması, gole davetiye çıkaran unsurlar oldu. Oysa ki konuk ekip bunun tersini yapabileceğini yediği golden sonra iki kez golü düşündüğü bu bölümde gösterdi. Ama Sapara’nın taşıyıp vurduğu ve Volkan’ın Henrique’ye bıraktığı ara toplarına çok kritik müdahalelerde bulunan Mabiala, bir anlamda maçın skorunu tayin eden oyuncu oldu. Demek ki istedikten sonra olabiliyormuş ama Trabzonspor, 19 ve 80. dakikalar arasında oyunun gereğini yerine getiremedi.
‘’Candır aslolan!‘’
Galatasaraylılar’ın sık sık vurgu yaptığı, Fenerbahçe tarafınınsa ıslıklarla bastırmaya çalıştığı şike konusunda, “şüpheliler varken” iptal edilen, “hükümlüler varken” oynatılmasına karar verilen ”Süper Kupa’ya” sadece iki kulübün başkanı “Angarya” gözüyle baktı demek ki. Çünkü tribünlerin ateşi karşılıklı olarak birbirlerini yakarcasına, futbolcuların mücadelesi de kora kor oldu.
Galatasaray, Fenerbahçe’ye oranla daha iyi bir kadroya sahip, daha organize. Yanı sıra Fenerbahçe Vaslui yorgunu. Doğal olarak Sarı-Kırmızılılar’ın daha baskılı oynamasını, çok daha fazla pozisyon bulmasını sağlayan bu duruma rağmen, skoru değiştiren unsur zorunlu yapılan Volkan-Mert değişikliği oldu.
Umut’un kafa vuruşunda Mert ne kadar acemi davrandıysa, Elmander farkı artıracak onca pozisyonu o kadar acemice harcadı. İlk yarının uzatmalarında gelen Alex golü, oyun kadar son vuruş faktörünün ve şansın futbolda ne kadar önemli olduğunun kanıtıydı. Kuyt’ın bir atağında “ikili sıkıştırmaya” faul beklentisinin gerçekleşmemesi nedeniyle bir çok Fenerbahçeli hakeme bakarken Umut’un tek başına gidip attığıyla, Baroni’nin “el işi” sonucu gelen Kuyt’ın eşitlik golleri, 2. yarıya damgasını vurdu. Engin klasiğiyle 10 kişi kalan Galatasaray’ın, buna rağmen rakibine pozisyon vermeden bu maçı son dakikalarda koparması, iki takım arasındaki güç dengesi farkını yansıttı.
Ama maçın olayı her golden sonra tribünlerin birbirlerinin canına kast etmeleri oldu. Daha ligin başında, “Bu ne kindir?” diye soramadan edemiyor insan, candır aslolan!