‘’Demek ki neymiş!‘’
Takımının oyunu genel olarak kontrol ettiği, çok tehlikeli olmasa da, iki kez pozisyona girdiği, aksine rakibini kendi ceza alanına pek sokmadığı ilk yarının son dakikalarında kazanılan serbest atışı, gayri ciddi kullanarak, her ne kadar 4 pozisyon sonrasında olsa da gol yenilmesine ve soyunma odasına yenik girilmesine neden oldu. Aynı Fernandes, takımının moralman çöktüğü, tribünlerin suskun olduğu 55. dakikada kazanılan serbest atışı ise büyük bir ciddiyetle, adeta ölçüp biçerek kullandı ve topu filelerle kucaklaştırarak hatasını telafi etti.
Beşiktaş’ın da Trabzonspor’un da tempolu oyunu tercih etmesine karşın pozisyon sayısı bakımından kısır geçen, iki golün de Fernandes hatası ve becerisiyle geldiği karşılaşmanın bir saatlik bölümü tamamlandıktan sonra siyah beyazlı ekip oyuna ağırlığını koydu. Karşılığında iki kez gole çok yaklaştı, Olcay ve Almeida ile inanılmaz fırsatlar kaçırdı. Bu noktada yediği golde duruş pozisyonu aldığı yer konusu tartışmalı olan Onur sahneye çıktı ve ikisinde de kalesinde adeta devleşerek gole izin vermedi.
Karşılaşmanın kalan bölümü, o ana kadar oynanan kontrollü futbolun aksine oyun disiplininin iki takım adına da kaybolduğu, gol atan tarafın maçı kazanacağı konuma büründü. Beşiktaş buna daha yakın gibi gözükse de, “mutlak gollük” olarak tanımlanabilecek pozisyonları Trabzonspor Volkan’la, Beşiktaş ise Olcay’la kaçırınca taraflar birer puanla yetinmek durumunda kaldı.
‘’Olmamalıydı‘’
Dün de Şanlıurfaspor-1461 Trabzonspor maçında hakem Hüseyin Sabancı vermiş olduğu faul ve sarı kart sonrasında, bir seyirci sahaya girdiğinde ve kendisine fiili müdahale edemeden , ev sahibi ekip oyuncularınca durdurulan taraftarı görünce o maçı anımsadık. Sonrasında sahaya giren taraftar sayısı arttı. Hakem Hüseyin Sabancı soyunma odasına girdiğinde bu maçın tatil edileceğinden adımız gibi emindik. Oysa ki; bu maç da tıpkı 17 saniye kala tatil edilen Trabzonspor-Sivasspor maçı gibi oynatılır ve tatil edilirdi. İşin bir başka yönü de hem Trabzon’da hem de Şanlıurfa’da valilik yapan ve şu anda merkez valisi konumunda bulunan Nuri Okutan’la iki şehir futbolseverleri arasında kurulan dostluk köprüsünün bozulması oldu. Eğer hem Şanlıurfa hem de 1461 Trabzon yöneticileri sorumlu ve anlayışlı davranırlarsa bu manevi köprü değerini korur. Aksi takdirde zaten son dönemlerde ‘Güneydoğu’da maç oynatmama’ heveslilerinin ve de hedeflilerinin ekmeğine yağ sürülmüş olur.
‘’Yazık oldu!‘’
Onlar da tabiri caizse tam “gaza” gelmişlerdi. İlk yarının uzatmalarında bir gol de tadından yenmezdi hani! Ama orta alandan çıkan uzun top, savunmanın arkasında Grozav ile buluştuğunda, sağ bek ve iki stoper önde kalmış, sol bekin yarı alanı enlemesine katederek ona yetişme amaçlı deparı yetersiz kalmış, zamansız çıkan Volkan’sa, müdahale etmesi gereken topu izlemekle yetinmişti.
Gerçekten de yazık oldu. Semih’in kalecide kalan, Umut’un direği yalayan kafa vuruşlarıyla ne de umutlanmıştık oysaki!
İlk yarının bu kısa özetinin ardından, maça damgasını vuran ve bir başka sahada bizimkilerden birinin başına gelse “tepe tepe” kullanacağımız “başa taş” olayı, neredeyse ikinci yarının başlama düdüğüyle birlikte gerçekleşti. Neyse ki İngiliz Hakem Howard Webb’in engin hoşgörüsü ve Romen oyuncuların “önce spor” anlayışıyla futbola erken dönüldü.
Sonrasında iki zayıf rakibe karşı alınan farklı galibiyetlerle elde edilen grup liderliğinin “havaya sokmadığı” Romanya, skor avantajını da kullanarak savunma güvenliğini sürekli ön planda tuttu. Sabırlı ve kontrollü oynadı. Pozisyon vermeden tamamladıkları ilk bir saatlik dilim tamamlanana kadar ani çıkışlarla falan değil, abartmadan söyleyelim, “ellerini kollarını” sallayarak 3 net pozisyon buldular. İkisinde Marica, birinde de Razvan Cociş, farkı artıracak fırsatları inanılmaz biçimde harcadılar. İşte bu sıralarda, futboldaki “atamayana atarlar” kuralının işlemesini bekledi tribünler umutla. Ama en azından eşitlik sayısını geçtik, Nuri’nin son saniyedeki kafa vuruşu dışında kendilerini heyecanlandıracak, adrenallerini yükseltecek bir pozisyon dahi izleyemeden stadyumu terk etmek zorunda kaldılar. Onlara da, gruptan çıkma adına daha baştan kaybolan avantaja da yazık oldu sonuçta...
‘’Safari'k Futbol!‘’
Tüm dünyada en aktif sektörlerden biri konumundaki haberleşmenin farklı illerdeki temsilcileriyle gerçekleşen gezide safarinin en heyecanlı anlarında bile konu, ister istemez futbol oldu. Daha 30 kişilik kafile İstanbul’da bir araya geldiğinde sinyali verilen Dünya ve Türk Futbol muhabbetleri, ilginçtir, “Aslan Görme Pususu’nda” bile gündemde kalmayı başardı.
Fenerbahçe ve Galatasaraylılar’ın sayısal olarak ezici üstünlüğü karşısında Beşiktaş ve Trabzonspor’un popülaritesinin düşüklüğü doğaldı. Dolayısıyla Galatasaray-Fenerbahçe çekişmesi gezi boyunca tavan yaptı.
Nairobi’nin ardından, Kenya’nın bizde “külüstür” adı verilebilecek 4 motorlu eski model uçaklarıyla toprak piste inmeleri sayesinde gidilebilen ünlü Nakuru Gölü ve Nakuru National Park, vahşi doğayla buluşulan ilk yer oldu. Üstelik bu buluşma, Alex’in Fenerbahçe’den, “Vefa” kelimesinin sadece “İstanbul’da bir semt” adını çağrıştırdığı yöntemle gönderildiğinin internet aracılığıyla öğrenildiği saatlere denk geldi.
Genellikle gündoğumu ve batımında çıkılan ilk safaride araç sürücüleri ve her araçta bulunan park görevlisi-bekçilerin telsizle haberleşerek birbirlerini gördükleri hayvanların bölgeleri konusunda uyarmalarıyla ilk karşılaşılan hayvan fil, ardından da zürafa oldu. Fenerbahçeliler, Alex tartışmalarının huzursuzluğuyla Galatasaraylılar’a “Fil burada Aslan nerede?” göndermesini yaptığı sıralarda da bir anonsla aslan sürüsüne doğru yol alınmaya başlandı.
Söz konusu Fenerbahçe ise...
Fenerbahçeliler’in renk aşkına bu gezi boyunca bir kez daha şapka çıkardık. En fanatik ‘Aleksçi’ bile “Söz konusu Fenerbahçe ise gerisi teferruattır” anlayışında. “Hiç kimse Fenerbahçe’den büyük değildir” onlara göre. Kendileri dışındaki hemen herkesin şike konusundaki göndermeleri de umurlarında değil. O işi Aziz Yıldırım’a yapılan bir “özel operasyon” olarak değerlendiriyorlar ve hak etmediğini düşünüyorlar. Bazıları Hükümet-Cemaat çekişmesine Fenerbahçe’nin kurban edildiği görüşündeler de ayrıca. Onlar dışındakilerse, bıyık altı gülüşleriyle, “tabi tabi!” yorumunu yapıyorlar.
Aslan sürüsüyle karşılaşma bu sıralara denk düştü. Böylece büyük sabır ve zaman isteyen safarinin olmazsa olmazı aslan, fil, leopar, Afrika mandası ve gergedandan oluşan “5 büyükten” ikisiyle daha ilk günde karşılaşılmanın keyfiyle otele dönüş başlıyor.
“Galatasaray bedava alır”
En keyifli sohbetler dönüş yolunda ve akşam yemeklerinde, Kenyalılar’ın “Aslan sütü” yakıştırmalarına bir anlam veremedikleri Türkiye’den getirilen rakı-beyaz peynir eşliğinde gerçekleşiyor. İnternet aracılığıyla izlenen Galatasaray-Braga karşılaşmasının skoru, Fenerbahçeliler’in keyfinin, Galatasaraylılar’ın ise üzüntülerinin artmasına neden oluyor. Hele bir gün sonra Alex’siz Mönchengladbach galibiyetinin taraflardaki negatif ve pozitif etkisi tavan yapıyor.
Nokia’dan Batur Özen, Genpa’dan Özdemir Güngör ve Türkcell’den Sinem Başaran ve Viking Tur’dan Cem Bayazıt’ın “mesleki” sohbetleriyle başlayan gündoğumu safarisi, daha sonra Sadri Şener ve Adnan Öztürk diyaloğu yorumlarıyla devam ediyor. Şener’in, “Alex’i Galatasaray alsın” beyanatına Öztürk’ün, “Trabzon parayla alsın, biz bedava alırız” yanıtı, Galatasaraylılar’ın bir nebze olsun yüzünü güldürdü. Yüzü gülenlere yönelik, “Sizin hakkınızdan Trabzonsporlu Turkcell’ci Engin Kavanoz gelirdi ama ne yazık ki seyahatte değil” sözünün ardından üçüncü büyük anonsu geldi. Bütün araçlar bildirilen bölgeye leopara yöneldi.
Beşiktaşlı tepkisi!
Leopar yolunda bir kemik parçasının başında bekleyen akbabalar için, Beşiktaşlılar’a yönelik, “Siz de varsınız” söylemine tepki, sadece “Kartalla akbabayı karıştırmayın” soğukluğunda oldu.
“Afrika’nın 5 Büyükleri” muhabbetleri, üçüncüsüyle de karşılaşıldıktan sonra Türkiye’de şampiyonluk yaşamış 5 büyüğe dönüşmesi günbatımı safarisiyle başladı. O sıralarda da Milli Takım açıklandı. Abdullah Avcı’nın Türkiye’den “2.5” takımdan oluşturduğu kadro taraflı tarafsız herkesten tepki aldı. Zira bu seçimin tek bir açıklaması vardı: Milli Takım’a giden yol İstanbul’dan geçer. Trabzonsporlular’ın haklı gerekçeleri vardı bu konuda. Egemen, Umut ve Burak örnekleri gibi. Bu oyuncular Trabzonspor’da iken milli formayı pek az giyebilirken, İstanbul’da kadrolu oldular. Örneğin Onur gibi. Ligin en az gol yiyen ve en formda kalecisi ama Fenerbahçe’nin yedeğinin bile arkasında kaldı. Bu tartışmalar sürerken dördüncü büyük, gergedan ile karşılaşıldı. Heyecan, fotoğraf çekmeler vs. Final ertesi sabah Afrika mandasıyla yapıldı. Masai Mara-Nairobi uçak yolculuğuna damga vuran olay Aziz Yıldırım’ın basın toplantısı ve “Öyle değil mi Samet?” diyaloğu oldu. Uçaktaki herkes, sözlerini teyit ettirmek için bu yolu seçti ve keyifli sohbetle Nairobi’ye varıldı.
Trabzon’un başarısı
Nairobi’de otelde konu tartışmasız Trabzonspor-Kasımpaşa maçıydı. Trabzonspor’un 1-0 kazandığı bu maç internetteki problemin görüntüye izin vermemesi nedeniyle haber sitelerindeki canlı skor sayfaları ve twitter üzerinden takip edildi. Trabzonspor’un yetersiz olduğu düşünülen kadrosunun liderin sadece 2 puan gerisinde olması, takdir edilecek bir durum olarak değerlendirildi.
Eskişehirspor’un Galatasaray’dan puan alması, Fenerbahçe’nin Beşiktaş’a Alex’siz fark atması, Fenerbahçeli bayanların bu maçta, galibiyetin keyfini çıkarma yerine cinsiyetlerine hiç de yakışmayacak biçimde Trabzonspor’u hedef alan tezahüratları, Nairobi-İstanbul uçuşu öncesinin son futbol sohbeti oldu. Safari’k Futbol böyle son buldu.
‘’Motive olamamak!‘’
Kanatları kullanma becerileri yüksek iki oyuncu Olcan ve Yasin’in bu özelliklerinden yeterince yararlanılamaması, Avusturyalı golcünün otomatikman devre dışı kalmasına neden oldu. Attığı şık gol dışında Trabzonspor ceza sahasında sürekli tehlike olan Nobre’nin hava toplarına hakimiyeti, oyun sezgisi ve rakip savunmayı yıpratma gibi özelliklerine de sahip olmayınca Janko; 90 dakikayı tamamlayamadan, “Jankolu sistemin soru işaretleriyle” soyunma odasının yolunu tuttu.
Maçın genelinde oyuna hakim olan Mersin İdmanyurdu’nun daha ilk yarıda kendisine 3 puanı kotaracak skor avantajını elde edebileceği pozisyonları cömertçe harcamasını sadece izlemekle yetinen Trabzonspor ile rakibi arasındaki performans farkını sadece motivasyon faktörüyle açıklamak mümkün. Zira daha 6 gün önce üstelik deplasmanda ezeli rakibi Fenerbahçe’yi oynadığı pozitif futbolla elinden kaçıran kadro da bu, dün akşamki kötü futbola imza atan kadro da... Tümüyle rakibinin kontrol ettiği ilk yarıyı tek farkla yenik kapayan Trabzonspor’un Soner’in akıl dolu vuruşuyla eşitliği sağlayarak başladığı 2. yarı, denk kuvvetlerin mücadelesi şeklinde geçti. Maç daha çok konuk ekibe olmak üzere her iki tarafa da gitti geldi. Janko’nun yerine giren Henrique’nin hareketli oyunu rakip savunmanın dengesini bozduğu bölümlerde Yasin’in iki, Olcan’ın da bir kez Sehiç’e takıldığı fırsatlar, maç boyunca Trabzonspor’un üretebildiği toplam 3 pozisyon olarak hafızalarda kaldı. Oysa ki Mersin İdmanyurdu sadece oyun olarak değil, bu açıdan da rakibine üstünlük sağlasa bile skor tabelasındaki eşitliği ancak, klasik deyimle, “futbolun cilvesi” olarak açıklayabiliriz.
‘’Golsüz bitmemeliydi!‘’
Böylece yük tümüyle Zokora ve Sapara’nın omuzlarına kaldı. İkisi de çok kritik birer hataya imza attı, Zokora’nınkinde Alex, direği bulmasa fatura daha ağır olabilirdi.
Fenerbahçe, daha az top kaybı yaptığı rakibi karşısında oyunu forse eden taraf olsa da, bu durum pozisyon üretimine katkı yapmadı. Nitekim Alex’in vuruşundan sonra iki takım da, tribünlerden yansıyan tiz sesin desibelini yükseltecek fırsat bulamadan ilk yarının bitiş düdüğü çaldı.
İkinci 45 dakika 3 ayrı bölüm halinde oynandı. Bordo-Mavililer, Sapara’nın saklanarak adeta aktif dinlenmeye geçtiği, Alanzinho’nun oyuna ağırlığını koyduğu ilk 15 dakikalık bölümünde Olcan’la yakaladığı öne geçme şansında Volkan’a takıldılar.
İkinci 15 dakikalık bölümü Fenerbahçe oynadı. Alex, Bamba ve Onur’u, Bekir de çizgi üzerindeki Sapara’yı geçemedi.İki teknik adamın oyuna fiili müdahalelerini gerçekleştirmelerinden sonraki son 15 dakikalık bölümü ise adeta Trabzonspor oynadı. Özellikle Olcan’ın saç-baş yoldurduğu iki pozisyonun ardından, Henrique’nin direkte patlayan şutu, kadın ve çocuklara da, “Aykut istifa” diye bağırttı. Futboldan gerçekten anlayanlara ise “Özellikle ikinci yarısı bu kadar tempolu ve net pozisyonlu olan maç golsüz bitmemeliydi” dedirtti.
‘’Önce savunma‘’
Trabzonspor Teknik Direktörü Şenol Güneş, Fenerbahçe karşısında, sahaya nasıl bir kadro sürmeli?
Trabzonspor resmi sitesinde takımın 3 gün önce şampiyon ilan edildiği 2010-11 sezonunun en ilginç ayrıntısı, bordo mavili takımın ezeli rakipleriyle oynadığı maçlarda gösterdiği üstün performans ve aldığı başarılı skorlar. Geçen sezon tersi durum sözkonusu oldu ve Trabzonspor üçüncülükle yetindi. İlk 4 maçta 5 kayıp puanı olan Bordo Mavililerin bu sezon da ligde başarı elde etmesinin olmazsa olmaz koşullarından biri bu durumda, özellikle deplasmanda bu maçta yenilmemek. Fenerbahçe’nin Avrupa Ligi’nde yaşadığı son dakika şokuyla demoralize olması, Aykut Kocaman’a güven kaybı ve Kocaman Alex gerginliği gibi faktörler, sakatı bol olsa Trabzonspor için negatifliği gideren bir durum. Dolayısıyla kazanması da sürpriz olmaz. Şenol Güneş bu maçta, özellikle savunma güvenliğini fazla riske etmeden, kenarlardan Yasin ve Olcan ya da Alanzinho, göbekten de Sapara vasıtasıyla üçüncü bölgeye servisi artıracak önlemleri alacaktır. Eğer önde Halil Henrique ya da Halil Janko ikilisini kullanacaksa, Zokora’nın yükünü hafifletmesi için büyük maç deneyimi fazla Barış Özbek alternatifini kullanabilir. Bu durumda Alanzinho ve Olcan maçın gidişatına göre değerlendirilebilir.
Bordo-Mavililer’de, Fenerbahçe maçında ön plana çıkacak futbolcular kimler olur?
Maça direkt ağırlığını koyacak futbolcu sayısı Fenerbahçe’de daha fazla. Bunların başında da tartışmasız Alex gelir. Birçok Trabzonspor maçına tek başına ağırlığını koyduğuna tanık olduk. Trabzonspor’da ise aynı misyonun yüklenebileceği oyuncular sakat. Bir Colman, bir Soner, keza bir Volkan bu maçta yer almayacak. Bu durumda geçen haftanın jeneriklik golünün sahibi Halil hücumda, Onur da kalesinde maçın gidişatını takımları adına etkileyebilecek oyuncular olarak sayılabilir. Tabi Emerson ve şans bulduğu takdirde Janko’yu da uyum süreçleriyle ilgili sorunu atlatmış olmaları halinde bu kategoriye sokmak mümkün.
İki takım arasında, doruk noktasına ulaşan gerginlik, Saracoğlu çimlerine yansır mı?
İki takım arasındaki Şike Operasyonu ve Davası’na yönelik gerginlik, tribünlerin sadece kadın ve çocuk seyircilere açık olması nedeniyle korkulan düzeyde yansımaz. Futbolcu bazında olaya bakıldığında da hepsinin birer profesyonel olduğu gerçeğinden hareket edersek ve de Zokora Emre sorunu da yaşanmayacağından sıkıntının en az düzeye indiğini görebiliriz. Geriye kalıyor önce başkanlar sonra da teknik direktörlerin gerginlik olasılığı. Sadri Şener maça gitmeyeceğini açıkladığına ve Şenol Güneş ile Aykut Kocaman da sorunun en alevli dönemlerinde bile zoraki de olsa el sıkıştıklarına göre, burada da sıkıntı yok. Tabiri caizse “Temiz maç” olur yani.
‘’Trabzon'un avantajı!‘’
Çünkü iki camia arasında giderek “Kan davası” konumunu almaya başlayan “Şike Davası” sıcaklığını koruyor. Üstelik, mahkeme kararlarına dayanarak kulübün resmi internet sitesinden Trabzonspor’un “2010-11 sezonunun şampiyonu” ilan edilmesi, maç öncesinin en önemli gündem maddesi olmaya aday duruyor. Başbakan’ın “Emir telakki edilen”, “Kurumlar değil kişiler cezalandırılsın” uyarısının yanı sıra iktidarla muhalefet partilerinin, hiç kimse kusura bakmasın, tamamen oy kaygısıyla “sempatiklik” yarışı yaptıkları bu süreçte, “Bir tarafta başkanı dahil bir çok mensubu şikeden ceza almış taraf varsa, bundan mağdur olan bir de karşı taraf vardır” denklemi, Trabzonspor’un haklı gerekçesi.
Trabzon Yönetimi’nden bir ilk
Taraflı-tarafsız tüm vicdanları etkileyebilecek, “Adalet istiyoruz!” sözü yerine, “Kupamızı istiyoruz” diyerek olayı içselleştirme yanlışının ardından, resmi siteden ilk kez telaffuz edilen bu sıfat, dün Alex-Kocaman kamplaşması ve Marsilya vurgununa yoğunlaşılması nedeniyle olacak, Sarı-Lacivertli camiada ilk aşamada beklenen tepkiyi yaratmadı. Olmuyor işte görüyorsunuz, ne yaparsanız yapın, gündem o kadar futbol dışına kayıyor! Örneğin Marsilya maçı sonrası günün en iyilerinden Alex’in oyundan alınması konusundaki tartışma, “Oynamasına engel teşkil edecek bir sakatlığı mı vardı, yoksa devam edemeyecek kadar mı yorulmuştu?” şeklinde olması gerekirken, varlığı uzun süredir bilinen ve Aziz Yıldırım’ın da taraf olduğu “Alex-Aykut Kocaman çekişmesi” eksenine kaydı doğal olarak.
Ayarlansa bu kadar olmaz!
Hem bu olay, hem de bu nedenle puan kaybının yaşanması, yönetim, teknik kadro ve futbolcu üçgeninde ciddi bir moral deformasyonuna neden oldu. Şimdi, bu kez ligin en önemli maçlarından biri arifesinde suçlu aramakla meşgul koca camia.
Bir nebze olsun “futbola yoğunlaşırsak” eğer, tam teknik olmasa da, diyebiliriz ki; bu durum kritik maç öncesi Trabzonspor için çok büyük avantaj. Üstelik tribün baskısının kadın-çocuk düzeyiyle sınırlı olduğu bu dönemde, ayarlansa bile bu kadarının gerçekleştirilemeyeceği düzeyde avantaj yani...
Skoru tahribatı katlayacak maç!
Her şey normal olsa şimdi böyle bir durumda ne konuşulabilirdi, irdeleyelim: Tamam, Fenerbahçe’nin sorunları var ama Trabzonspor’un da önemli isimleri sakat. Şenol Güneş kadro kurmakta zorlanacak. Kaldı ki Colman bu maçın kilit adamı olurdu vs...
Kıyısından köşesinden bu konuya değinilmiyor değil. Ancak gariptir; Trabzon’un, Trabzonspor’un gündemi 3 gündür çok farklı. Önce Onursal Başkan, asla o sıfatlı bir kişinin söylememesi gereken sözler sarfetti. Ardından resmi siteden yapılmaması gereken, geçmiş hesaplaşmalara dayalı aynı sertlikte bir yanıt ve malum son.
Taraftarları kim örgütlüyor?
Camia ikiye bölündü. Önce, bazılarının nasıl ve ne zaman örgütlendikleri anlaşılamayan 7 taraftar grubundan Yılmaz’a, bir gün sonra da 4 gruptan yönetime destek... Kullanılan dil çok ağır. Sanırsınız ki iki farklı cephede büyük savaş var. Üçüncü gün ise son gruptan “Tek düşüncemiz Trabzonspor” adı verilen bildiri. Bu durumun tribünlere yansımasını düşünün bir de! Olası bir tribün çatışmasını engelleyecek tek unsur şimdilik, Trabzonspor’un bir cezalı maçının daha olması ve ilk erkek seyircili maçın oynanmasına kalan neredeyse bir aylık sürenin, olayın soğuması için yeterli bir zaman olduğu gerçeği. Yoksa taraflardan gerginleşen ortamı yatıştıracak adımı ara ki bulasın, aksine yangına körükle gidiyor herkes.
Trabzon böyle bir şehir, Trabzonspor da böyle bir camia işte!
Fenerbahçe’de Alex-Kocaman-Yıldırım üçgenindeki zayiatı neyse Trabzon’da bu durumunki de aynı. Tahribatı o kadar.
Şimdi iki taraf da Pazartesi’yi, yani skoru biri için bu tahribatı katlayacak maçı bekliyor!