‘’Panik Atak!‘’
Trabzonspor, kalesindeki tehlikeyi atlatıp, 4 kişiyle başlattığı atakta panik yapıp skor üretemezken, dönen topta bu kez kendi savunmasında eksik kaldı. Ancak, Diego, Kamara, Bordo-Mavili oyuncular gibi savruk davranmadı. İyi oynarken hamle üstünlüğünü kaptırdığı rakibinden yediği golün şaşkınlığını üzerinden atamadan ikinci golü yiyen Trabzonspor, ilk yarının son 15 dakikasında toparlansa da, ikinci yarıya umutla çıkabileceği gol için pozisyon üretemedi.
Sezon başı hedeflerinde yabancı sayısını azaltmak olduğu halde, bunu başaramadığı gibi savunmasına destek amaçlı aldığı oyunculardan Bamba ilk iki golde rakibini izlerken, Emerson, kendisini yatırıp kaldıran Servet karşısında çaresiz kalarak takımının 3. golü yemesinde başrolü oynadı.
İki farkla yenik iken takımına inanılmaz destek veren taraftar, fark üçe çıkınca olağanüstü tepki verdi. Şeref tribününün başta başkan Sadri Şener olmak üzere boşalmasına neden olan bu tepkiden sonra oyun disiplininden kopan Bordo-Mavililer için karşılaşmanın kalan süresi bitmek bilmedi.
Kadrosu zaten kötü olan Bordo-Mavililer’de lider oyuncu eksikliği bu maçta da görüldü. Gol yedikçe paniğe giren takımı toparlama adına inisiyatif alabilecek tek oyuncu, top kaybı rekortmeni Colman da, sadece izlemekle yetinince bu son kaçınılmaz oldu. İşin ilginç yanı Eskişehirsporlu oyuncuların da ortamdan etkilenip rakibine ayak uydurmasıydı. Zira Avni Aker’de tarihi fark yapma adına son dakikalarda iki kez buldukları goldeki ofsayt pozisyonları başka türlü izah edilemezdi.
‘’Umut tazelemek‘’
Bu sezon deplasmanda ilk galibiyetini aldığı, ilk kez üst üste ikinci maçını kazandığı, santraforu Janko’yu ilk kez golle buluşturduğu haftanın Bordo-Mavililer açısından aslında en önemli olayı, üst sıralardaki rakiplerinin puan kayıplarıydı. Dolayısıyla bu durumda kendi kayıp puanları, ligin en az gol atan takımlarından biri konumundaki Trabzonspor için daha bir can yakıcı hâl aldı. Bu ayrıntıyla direkt ilişkili olduğundan, “Daha o kadar gol atamaz, paraya çevrilmesi iyi oldu” düşüncesinde olanların çoğunluğuna rağmen, “Eğer Burak kalsaydı bu takım, kayıp puanlarını yarı yarıya azaltırdı” görüşünde olduğumuzun altını çizelim. Zira Avrupa Ligi’nde 210 dakika oynadığı iki maçta da gol atamadan elenmesinin nedeni de budur diyelim. Ama her şeye rağmen, Bordo-Mavililer’in puan cetvelindeki konumunun, rakiplerinin kötü performansıyla direkt ilişkili olsa da, umut verici olduğunu da söyleyelim.
Çünkü, 3 hedeften biri için daha baştan havlu atılmasının ardından, büyük hedeften de uzaklaşmış olmak kayıp bir sezonun sinyalini verdiğinde camiada oluşan yılgınlık, ilgisizlik ve tepkiler bu sayede düştü. Böylece sezona yönelik beklentiler de arttı. Ayrıca bu durumun, 2010-11 sezonuna yönelik “Hak Arama”, “Futbolda Adalet” ve “Temiz Futbol” eylem ve girişimleri için de doping etkisi yarattığını belirtelim.
Akyazı söylemleri
Başkan Sadri Şener’in “Artık hevesim kaçtı” dediği Akyazı Projesi, bize göre de, arzulanan hızda gitmiyor. Oysa ki çevre kaygısıyla, kentin en güzel koyunun doldurularak bir beton yığınına çevrilmesi nedeniyle karşı çıktığımız ancak genel olarak takdir gören proje sıkça “seçim malzemesi” olarak kullanılıyor. Daha dolgu aşamasındaki “karınca hızı”, sadece Şener’in değil, ilk günlerde büyük heyecan uyandıran sporseverin de hevesinin kırılmasına yol açıyor. Birçok ilde yapılan stadyumların önemli kesiminin bitme aşamasına gelmesi de işi “heves kırılması” boyutundan umutsuzluğa taşıyor, bizden söylemesi.
Diğer spor tesisleri
Stadyum projesindeki bu gecikmenin yarattığı olumsuz etkileri anlatırken, Trabzon’a yapılan diğer tesislerin de hakkını vermek gerek. Zira Akyazı Projesi’nin gerçekleştirilmesine yönelik kaygının kaynağını yaratan da, EYOF nedeniyle Trabzon’u adeta “Spor Tesisi” cenneti haline getiren de aynı kurum. Hak edene alkış özetle.
EYOF sonrası tesislerin yeterince değerlendirilmediği gibi kaygı ve söylemlerin arttığı, tesislerin neredeyse çürümeye terk edildiği gibi haksız bir algının oluştuğu şehirde, durumun farklı olduğunu söylemek isteriz. 165 spor, 13 gençlik, 8 müessese, 9 ihtisas ve 5 okul spor kulübünün bulunduğu, toplam 54 bin 903 lisanslı sporcunun yaşadığı Trabzon’da bu tesislerin atıl kalması asla söz konusu değil. Bu verileri medya mensuplarıyla paylaşırken adeta gözlerinin içi gülen Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürü Cemalettin Yazıcı, aktif sporcu sayısını daha da artırmak için neredeyse okul okul, mahalle mahalle dolaşıyor. Bu vesiyleyle onun da hakkını vermek istedik.
‘’Notlar çöpe!‘’
Ama 6. dakikada köşe vuruşundan gelen ortada, arka direkte 3 Ordusporlu oyuncunun birden unutulmasına ne denir? Öyle ki Mor-Bbeyazlı üçlü de bu duruma şaşırıp, birbirlerinin oyununu bozarak golü engellediler. O kadar yani! Colman’ın inanılmaz top kayıpları, Sapara’nın adeta gezinmesi, Soner’in de gerçek performansından uzak oluşu nedeniyle tamamen teslim olunan ikinci bölgeden çıkan toplar, kanatlardaki Serkan ve Emerson’un acizliğiyle birleşince Orduspor, ilk yarım saatte neredeyse oyunu tümden Trabzonspor ceza alanı civarına yıktı. Ancak ev sahibi ekip bütün bunlar rakip kalede, söz konusu iki pozisyon dışında, tehlike düzeyine ulaştıramayınca temposu kendiliğinden düştü ve Bordo-Mavililer, ilk yarıyı daha fazla baskı yemeden tamamladı.
İkinci yarının ilk 15 dakikası, ilk yarının son 15 dakikasındaki tempoda oynanırken, sadece Olcan-Janko işbirliği dikkat çekti. İlkinde direk engeliyle karşılaşan işbirliği, çok geçmeden meyvesini verdi. Kötü oynayan Trabzonspor’un ummadığı anda öne geçmesi ilginçtir, Orduspor’a maçın başındaki temposunu kazandırdı. Ev sahibi ekibin kurduğu ve Bordo-Mavililer’in bir türlü önlem alamadığı baskı, öyle böyle değil, her an skoru değiştirecek düzeydeydi. Bir iki derken, nitekim de öyle oldu.
Yediği onca baskı ve eşitlik golüyle klasik panik görüntüsüne girmesi kaygısının yaşandığı Trabzonspor’da yeniden ortaya çıkan Olcan, ön direk kafasıyla, hem bu durumu değiştirdi. Hem de Janko’yu ilk kez golle buluşturma, Orduspor’un son bir yıldır evinde kaybetmeme ve Trabzonspor’un 8 aydır deplasmanda kazanamaması gibi maç öncesinin önemli notlarını çöpe attırdı.
‘’Camianın kaygısı!‘’
Sakatlık ve formsuzluklar nedeniyle ideal kadro bir türlü oturtulamadı. Bu durumun doğal sonucu Süper Lig’in ilk 11 haftasında kayıp sayısının toplanan puandan fazla olması, camiada karamsar bir tablonun oluşmasına yol açtı. Bunların yanı sıra, şimdilik dondurulan ama her an patlaması mümkün gibi gözüken yönetim içi kaos, teknik kadro -başkan- yönetim üçgenindeki gizli güven bunalımı, bazı futbolcuların takımdan ayrılma taleplerinin olduğuna dair söylentiler vs., kötü sonuçların devamı halinde ortamın daha da sevimsizleşmesine yol açacak gibi duruyor.
Böyle bir durumda yaklaşan Olağan Genel Kurul’la ilgili kamuoyunun merakla beklediği gündem maddeleri açıklandı. Bazı çevrelerin “tahammül sınırlarını zorlamanın anlamsızlığı” gerekçesiyle beklediği olası seçim maddesinin, “istikrarsızlığın durumu daha da zora sokmasına engel olma” düşüncesiyle gündeme konulmaması, kamuoyunca pek yadırganmadı. Ancak kulübün borç miktarına dayalı ciddi tartışmaların yaşanacağı kuşkusunun bulunduğu 8 Aralık’taki Genel Kurul öncesi yapılacak Ordu, Eskişehir ve Gençlerbirliği, cuma günü oynanması halinde Kayseri maçlarının olası kötü
sonuçları da cabası...
Bütün bunların yanı sıra Trabzonspor’un, “Kupamızı isteriz” gibi sığ bir anlayıştan, “Adalet istiyoruz” gibi tüm kamuoyunun takdir edip destek verebileceği noktaya, biraz da sosyal medya baskısıyla gelinen, ne yazıktır ki, şimdiye kadar “tribüne oynama” gibi popülist hamlelerle çok zaman kaybedilen “Şike Mücadelesi” süreci var. Tüm bu gelişmelerin bir potada toplanması halinde, taraflı tarafsız herkesin önyargısız “kriz” olarak adlandırabileceği bu sürecin iyi yönetilememesi gibi bir kaygının olduğu gerçeğini yadsıyamayız.
Bu kaygıyı gidermenin tek yolu da, camianın samimi ilişkilerle kucaklanması, doğru bilgilendirilmesi, kurumlar arasındaki güven bunalımının aşılması yolunda tarafların gereken özveriyi göstermesidir.
‘’Kazanamama sendromu!‘’
Ancak bu sezon taraftarına rahat bir maç izlettirememe geleneğini sürdürmekte ısrarlı olan Bordo-Mavililer, bu uyarıya rağmen önlem almakta zorlanındı. 77. dakikada gelen Adrian’ın muhteşem golüne kadar adeta ecel terleri döktü.
Oysa ki maça neredeyse 2 farkla galip başlamıştı ev sahibi ekip. Birbirinden şık iki gol, bu maçın kolay geçeceği izlenimini de bırakmıştı üstelik. Rakibin ilk yarı boyunca Emrah’ın sağ taraftan bindirmeleri dışında yarı sahasına gelmekte zorlanması da cabası. Trabzonspor bütün bunlara karşın rakibi karşısında farkı artıracak hamleleri yapmakta zorlandı.
Bruno’nun golü, ilk yarıdaki tablonun yarattığı rehavet nedeniyle geldi. Çünkü dün akşamki performanslarıyla ne Giray ve Mustafa ikilisi rakiplerini böylesine boş bırakır, ne de Onur çizgide beklerdi. Ama sonuçta böyle bir hata sonucu konuk ekip umutlandı ve Trabzonspor’un o bildik panik ortama girmesini sağladı. Bruno, Sertan ve Mustafa’yla da eşitlik sayısına yaklaştı. Tam da bu sıralarda yapılan Yasin takviyesinin karşılığı, az adamla yakalanan Akhisar Belediyespor savunmasının üzerine çabuk gitmesiyle alındı. Yasin’in taşıyıp Adrian’a verdiği pas da Polonyalı’nın bu maçta 5-6 kez yokladığı uzaktan sert vuruşlarında ikinci kez filelerihavalandırması da klas hareketler kategorisine girecek cinstendi.
Böylece Trabzonspor, yağmurun boş bıraktığı tribünler önünde oynanan bu karşılaşmayı zaman zaman zorlanmasına rağmen kazanarak, hem 3 puanın sahibi oldu, hem de 3 haftadır kazanamama sendromunu yendi. Üstelik bu sezon bir maçta ilk kez 3 gol birden atarak...
‘’4 dakikada gelen kriz!‘’
Bu nedenle, puanlar, olmazsa teselli puanı hedeflediği rakibi karşısında özellikle ilk yarıdaki oyunuyla amacına ulaşma fırsatı yakalasa da, ikinci yarıdaki kötü performansı nedeniyle bunu koruyamadı. Ve haftaya korktuğu krizle başlamak zorunda kaldı.
Bir önceki haftanın yıldızı Diarra’yı iki stoperiyle adeta gölge gibi izleyerek etkisiz hale getiren Bordo-Mavililer, bu sayede serbest kalan Isaac’in ısrarla kanatta kalmayı tercih etmesiyle rahatladı. Böylece savunmasında sıkıntı çekmeden tamamladığı ilk yarıda Janko ve Adrian’ın birbirini tamamlayan şık hareketleri sonucu gelen golün avantajıyla soyunma odasına gitti. Bamba’nın savunmada, Janko’nun da önde forma giydikleri dönemlerin en iyi oyununu sergilemeleri, ortada Zokora, Adrian ve Yasin’in görevlerini iyi yapmaları bu yarının skoruna etki eden faktörlerdi.
İkinci yarıya iyi başlayan Antalyaspor, oyunu rakip yarı alana yıksa da eşitliğin sağlanmasına vesile olacak etkili pozisyonları uzun süre üretemedi. Buna karşın Trabzonspor, savunmada kalarak çabuk çıkışlarla sonuca gitmeye çalışsa da, zaman zaman çıkış fırsatı yakaladığı halde bunlarda amacını gerçekleştirecek beceriyi rakip ceza alanında gösteremedi.
Sonrasında kenar yönetimlerin oyuna müdahaleleri geldi. Son dakikalardaki Emrah ve Alanzinho’nun etkilerinin zaman darlığı nedeniyle fazla hissedilmediği değişikliklerde Murat ve Ömer Şişmanoğlu’nun, Volkan ve Serkan ile farkı maçın kaderini belirledi.
‘’Mazeret değil!‘’
Biraz argo kaçacak belki ama Zokora’nın oradaki artistliği, kendisiyle ilgili maliyet-fayda tartışmalarının hala son bulmadığı bir dönemde affedilir cinsten değildi kuşkusuz. Trabzonspor’da “Jankolu onbir” beklentilerini karşılayan kadronun ilk yarıdaki performansı ancak, tempolu oyunu tercih eden Bursaspor’a ayak uydurmak ve başa baş mücadele etmek düzeyinde kaldı. Neredeyse pozisyonsuz geçen bu yarıda, kötü oyunu kadar ıskasıyla da bu maçın önüne geçen Zeki sayesinde Bursaspor’un bulduğu tek fırsat ise şans faktörünün bir takım, Onur’un da Trabzonspor için ne kadar önemli olduğunu gösterdi.
İkinci yarıda bir süre iki takımın da “yenemezsen yenilme” modunda götürdüğü karşılaşmada Şenol Güneş’in bu durumu bozma yolundaki hamlesi Alanzinho ile oldu. İşte o sıralarda da Zokora’nın malum hatası geldi. Gol sonrası Trabzonspor’un maçı çevirme çabalarının yoğunlaştığı anlarda ise gole yaklaşan taraf yine Bursaspor oldu. Ömer’in kaçırdığı fırsattan sonra da konuk ekip yarı alanına çekilince ve Trabzonspor forvet hattını Emre ile takviye edince oyun son on dakika Bursaspor ceza alanında geçti. Janko’nun Carson’da kalan, Emre’nin de direkte patlayan vuruşları, Bordo-Mavililer’in en azından eşitlik şansını elinden aldı.
Bunu engelleyen bir faktör de, topun Yasin’in süper vuruşuyla filelerle buluşmasına karşın, İlker Meral tarafından gol değeri kazanmaması. Bu pozisyon öncesinde İbrahim’in kafası mı çok eğildi, Bamba’nın ayağı mı çok kalktı, tartışılır ama bu durum Trabzonspor’un bu kötü oyunuyla yenilgi için arkasına sığınılacak bir mazeret olmamalı.
‘’Güneş'in tercihleri!‘’
Camiasının “şampiyon” kabul ettiği 2010-11 kadrosunu, haklı ya da haksız çeşitli nedenlerle bir arada tutmayı başaramadıktan sonra, çok daha yüksek maliyetlerle yapılan transferlerden arzuladığı verimi alamayan Trabzonspor’un gelinen noktada sekizinci sıradayken bile bir galibiyetle liderliğe yükselebilecek durumda olmasını nereye koyabiliriz? Böyle bir olasılığı her ne kadar başarı olarak görmek mümkünse de, 8 haftadaki 11 puanlık kaybın dikkatlerden kaçırılmaması gerekiyor. “Rakipler de kaybediyor!” şeklindeki bir görüş, “İyi de ya kazansaydılar!” şeklindeki bir karşı görüşle çürütülebilir.
Bu noktada Trabzonspor’un rakiplerinin kadrolarını giderek oturtmaya başladığı önümüzdeki süreçte neler yapacağına bakmak gerekiyor. Zira, Tolga’nın kalesinde, Burak’ın da gol yollarında devleşmesiyle geçen sezonu üçüncü tamamlayarak “Bu kadroyla bu sonuç başarı” yorumunu yaptırırken, içinde bulunduğumuz sezonla ilgili kaygıların erken başlamasını engelleyen unsur, “Rakipler de kaybediyor” ayrıntısında saklı. Tolga’nın boşluğunu onu aratmayacak biçimde dolduran Onur var ama gözler Burak’ı arıyor. Zaten tablo bunu gösteriyor: Ligin en az gol yiyen takımı Trabzonspor, en az gol atan 4 takımından da biri.
Şimdi şu sorulabilir: Gideceği aylar öncesinden belli Burak’a alternatif transferin son gününde alınan ve son milli maçta 2 gol atan Janko’dan neden yararlanılamıyor? En azından milli maç dönüşü o moralle ilk 11’de yer alamaz mıydı? Bu konuda maç sonrası Şenol Güneş’e yapılan eleştirileri, Janko’nun son antrenmandaki sakatlığı nedeniyle, 90 dakika oynayamayacağını ifade etmesi tek başına çürütüyor. Trabzonspor’da mevcut kadro için “zenginlikten” söz edenleri de, gariptir, yine Güneş’in, “Değişiklik tercihlerinde hata yaptım” açıklaması... Sakatları çıkarın, kadroda geri kalanlara da bir bakın... “Neden bunlar da, o veya onlar değil?” diyebileceğiniz, denenmişler dışında bir genç Emre kalıyor.