‘’Gruplarda gibi!‘’
Trabzonspor’un kolay geçtiği Derry City ve D.Minsk takımlarıyla bile kıyaslanabilecek durumda olmadıkları savını güçlendirebilecek en önemli kanıt, 55. dakikaya kadar kaleyi hiç rahatsız edememeleri. O dakikada da Progni’nin uzaktan vurduğu ve Onur’da kalan bir şutları var, o kadar.
Böyle bir takım karşısında Trabzonspor’un turu burada çok net koparabilecek skoru elde etmesi gerekirdi tabi. Çünkü; Peqini’nin hücuma katkı verememesi, Progni’nin de etkisiz kalması nedeniyle geriden rahat çıkan Olcan ve Volkan ile rakibin sağ kulvarı tabiri caizse yol geçen hanına döndürüldü. Golü getiren penaltı öncesi de Volkan- Olcan işbirliğiyle bu bölgeden geldi...
Armondo Cungu, ikinci yarıya Peqini-Smajli değişikliğiyle sağ kulvarda bu boşluğu kapatmayı amaçlayarak başladı. Daha sonra da hücum özellikli Cikalleshi takviyesi yaptı. Ama skor avantajlı Trabzonspor’un orta alanda iyi gününde olan Soner-Adrian ikilisinin boş alan bulup oyunu istedikleri gibi yönlendirmelerine önlem alamadı. Nitekim daha pozisyon dahi bulamadan kalesinde çok kolay bir gol daha gördü ve böylece, kendisinin, takımının, dolayısıyla da beklenenden sayıca fazla ve coşkulu tribünlerin gardı düştü.
Skoru belli ki bir mucize olmazsa Bordo-Mavililer’i Avrupa Ligi’ne taşıyacak olan bu maçın bir de dersi var. Adrian takımın şu anda en önemli oyuncusu. Bir gol, bir asistin yanında yeri geldi orta alanda Soner’le, yeri geldi ileride Henrique ile çok uyumlu ikili oluşturdu.
Trabzonspor açısından bu maç nedeniyle altı çizilmesi gereken bir ayrıntı da ön elemeler ve Play-Off’ta karşılaşılan rakiplerin Süper Lig kalitesinin çok uzağında olmaları. Rakip kalede bir kez bile etkili olamadan kaybedilen Beşiktaş maçı da çok net gösterdi ki bu kadronun Süper Lig ve katılmayı neredeyse garantilediği Avrupa Ligi’nde işi zor olacak.
‘’Gerçek bu!‘’
Zira geçen sezonlardan bildikleri gerçek şu; bu tür maçları kaybetmeyeceksin. Bu nedenle teknik direktörleri ne derse desin, aralarında ciddi bir güç farkı yoksa ki yok-gayri ihtiyari risk almaktan çekinirler. Tıpkı dün geceki Beşiktaş ve ağırlıklı olarak bunu da konuk ekip oyuncusu olmalarına bağlayalım- Trabzonsporlu futbolcular gibi. Zira sinir bozucu bir sabırla rakibin oyununa göre pozisyon almakta ısrarcı oldu Bordo-Mavililer.
Fizik gücü yüksek Beşiktaş orta sahasında cılız kalan Alanzinho, Akçay ’ın “İncil’i hatim etmesine” karşın bir türlü ruhunun derinliklerine belli ki inemediği Colman, sadece Volkan ile kavga ederken görülen Malouda, bu kötü orta alandan beslenmediği için kaybolan Henrique ile Trabzonspor, ilk yarı yokları oynadı. Tek avantajı da Beşiktaş’ın kendine ayak uydurması, hücum etkinliklerinde çoğalamaması oldu. Böylece büyük tehlike yaşamadan devreyi kapadı.
İkinci yarıda Bilic ’in maçı koparma hamlelerine Mustafa Reşit Akçay ’ın “Çaresizliğin zorunluluğuyla ” yanıt vermek zorunda kalması kaçınılmaz sonun sinyalini verdi. Zira bir tarafta Almeida ve Gökhan takviyesi yapılırken, diğer tarafta Colman ’ı kırmızıdan kurtarmak, 15 aydır maç yapmayan Malouda ’nın daha fazla rezil olmasını önlemek, sahada kaybolan Alanzinho’yu ise hiç olmazsa çıkarken fark etmek. Ya tercihler; Zokora, sezon başı kampı yememiş. Batuhan sadece kilolarından kurtulmak için çalışmış ve genç Yusuf.
Sonrasında ilk yarıdaki gibi tek başına Mustafa ’yla değil, Olcay, Gökhan, Almeida, Veli vs, geriden çıkabilen kim varsa saldırıya geçen Beşiktaş son 15 dakikada da olsa bu çabanın karşılığını aldı. Böylece Avrupa Ligi Ön Elemeleri ’nde zayıf rakiplere karşı aldığı başarılı skorlarla övünüp, eleştirilere tepki veren Trabzonspor ’u, toparlanması için kendi gerçeğiyle baş başa bıraktı.
‘’Tur iyi de!‘’
Veselinoviç gibi en etkili silahından mahrum olsa da Dinamo Minsk’in son Zagrep zaferi ve genel olarak ün yapan deplasmanlarda daha etkili futbolu nedeniyle Bordo-Mavililer, Belarus’ta elde edilen galibiyetin sağladığı avantajı koruma adına temkini elden bırakmadı. Yine rakibin oyununu kabullendi ama ününün aksine karşısında etkisiz bir rakip buldu. Nitekim kötü oyununa karşın Trabzonspor, rakibin savunma zaaflarının tavan yapmasıyla pozisyon üretmekte sorun yaşamadı. Buna karşın son vuruş yetersizliği ve final paslarındaki inanılmaz acemilikler, takımı rahatlatacak skorun yakalanmasına engel oldu. Savunmada ise rakibe bir kez fırsat verildi onda da Onur, Stasevich’in etkili vuruşunda topu kornere gönderdi.
İkinci yarının başlarında kısa süreli de olsa Belarus ekibinin daha etkili olduğuna tanıklık ettik. Ama Veretilo ve Stasevich’le ürettikleri pozisyonları değerlendiremedikten sonra tempoları yeniden düştü. Böylece oyun ilk yarı moduna büründü. Son 10 dakikada artık kaybedeceği bir şey kalmayan rakibin risk düzeyini artırırken savunmasında bıraktığı akıl almaz boşluklar yine kullanılamadı. Ama bölümde iki kez gole çok yaklaşan Minsk takımı, bunlarda da Onur engeline takıldı.
Trabzonspor, Avrupa Ligi için 2 rakiple oynadığı 4 maçın üçünü kazanıp bunda da berabere kalarak Play-Off oynama hakkını elde etti. Ancak oyun olarak burada önüne çıkacak olası güçlü bir rakip için de fazla güven vermedi.
‘’Doğru strateji‘’
Dinamo Minsk takımı, böyle bir Trabzonspor karşısında savunmasının önündeki Simovic ve Nikolic’le orta alanda topa basıp, ileri sürdüğü 4 kişiden Pages ve Stasevic’i kanatlarda değiştirerek kullandı. Özellikle Zeki’nin aksadığı rakibin sağ kulvarından Pages’in yaptığı çıkışlarla topu sık sık ileri taşıdı. Ancak Giray ve Mustafa ikilisi, rakibin önemli silahları Veselinoviç ve Alonzo’ya topla buluşma fırsatı vermedi. Bu durum ilk yarının sonlarına kadar devam etti.
Bordo Mavililer oyunun bu bölümlerinde gol umudunu Minsk’in zaafının olduğu savunma bölgesindeki hatalara bağladı. Sabırla ve risk almadan bunu bekledi. Nitekim Zeki’nin uzun topunda Nikolic’in ters kafa vuruşuyla Henrique savunmanın arkasında topla buluşup, üçüncü Avrupa maçında da golle buluştu.
İkinci yarıda Giray ve Mustafa ikilisi çok hareketli Veselinovic ve Alonzo karşısında aksamaya başladı. Bu durumun sonuç vermeye başlaması gecikmedi. Nitekim iki kez kaçırdıkları Veselinovic direk, Alonzo Onur engeline takılıp skor üretemedi.
Direkten dönen topa Pages’in vuruşunda sakatlanma pahasına kendini topun önüne atan Celustka rakibiyle çarpışıp hastanelik oldu. Yerine Belarus’lu futbolseverlerin alkışlarıyla giren Malouda sol önde görev yaptı, Olcan Celustka’nın yerine çekildi.
Rakibin giderek risk almaya başlayıp yarı alanında bıraktığı boşlukların artmasıyla zamanında Adrian - Alanzinho değişikliği yapıldı. Böylece Bordo-Mavililer topa daha fazla sahip olup, tempoyu düşürdü. Maç centilmence oynanırken uzatmaların son dakikasında meydana gelen kavga karambolünde Colman ve Veselinovic’in oyundan atılmaları, ikinci maç için Trabzonspor’un yararına oldu. Zira Colman’ın kaybı Bordo Mavililer için bu formuyla büyük kayıp olmasa da rakip en etkili ismi Veselinovic’den mahrum kaldı.
‘’Madalyonun ön yüzü!‘’
Nedeni çok basit: Millet olarak, uzun vadedeki bedeli ne olursa olsun, günlük olumlu gelişmelerle çok mutlu oluruz. Önemli olan o an yaşadıklarımızdır. Yarın ne olacak umursamayız bile. Böyle bir dönemde, “Bakın şu an her şey iyi gözüküyor ama yarın için şu şu tehlikeler söz konusu vs.” deyin, alacağınız ilk tepkiler arasında, ‘hain, kıskanç, muhalif, satılmış vs.’ benzeri sıfatlar hafif kalır.
İşte bu yüzden, şu an için bazı kişi, ya da kesimlerin ifadesiyle ‘camiayı uçuran’ gelişmelerin tadının çıkarılmasına köstek olmayalım!
Konumuz dolayısıyla üçüncü ön eleme turu ve Dinamo Minsk takımı. Son L. Zagrep maçını yardımcısına izleten, maçın görüntülerini de bizzat izleyen Mustafa Akçay’a göre; Belarus temsilcisi, Derry City’den en az iki gömlek üstün bir takım. Genç editörümüz Arda Erol’un dün bu sütunlardaki değerlendirmesine göre de, teknik direktörlüğüne Maaskant’ın gelmesinin ardından, 4-3-3’e dönen sistemleriyle özellikle hücumda çok etkililer ve Trabzonspor için asla kolay bir lokma değiller. “Hücumda etkililer” tespiti, hücumda çok zayıf Derry City’den Trabzon’da iki gol yiyip, her iki maçta da çok sayıda pozisyon veren Bordo-Mavili savunma için şöyle böyle değil, ciddi düzeyde bir tehlike. Akçay ve ekibinin önceliği özellikle de ilk maçta bu sorunu çözmeye vermesi gerek. Minsk, Zagrep’e deplasmanda 3 gol atarak turu geçtiğine göre Trabzon’daki maçta da bunu hafızasından çıkarmaması gerek.
Son bir yıldır maç deneyimi olmaması ve takıma yeni katılması, 3 günlük birliktelik sonrasında Malouda’nın bu turda mucizevi bir katkı sağlamasına yönelik beklentimizi düşük tutuyor. Yanılırsak ne ala, keyifle! Bunun dışında kadro aynı olur, son maçın son 45 dakikasında haklı olarak kesik yiyen Colman mı, Malouda mı, ilk resmi maçında golle tanışan Abdülkadir mi olur, işte onu bilemeyiz. Gerek Akçay, gerekse Arda Erol’un değerlendirmelerinin yanı sıra “Google amca!” sayesinde kendi edindiğimiz bilgi ve görüntülere bakarak, Trabzonspor’un tur şansı konusunda fikir yürütmemiz beklentisinde olanlara gelelim.
İrlanda’nın resmi dilinde, “Evet ve hayır” sözcükleri yokmuş. Olumlu olumsuz yanıtlar fiil tekrar edilerek veriliyormuş. Onlara uyarak, Trabzonspor bu turu geçer mi?” sorusuna vereceğimiz yanıt, “Büyük olasılıkla” temkinini göz ardı etmeden, “Geçer” diye olur. “Küçük olasılık!” savunma nedeniyle!
Diğer Yüz!
Gelelim madalyonun diğer yüzüne... İster “Şeytan bırakmıyor!”, ister “Mesleki dürtü!” ya da, “Her ne ahval ve şeraitte olursa olsun, doğru bildikleri yine önceliği olmuş” vs. deyin, tarihe not düşme adına, madalyonun diğer yüzüyle ilgili bir kaç kelam etmekte yarar var.
“Top yuvarlaktır” özdeyişiyle ünlenen Tolga transferine Çarşı Grubu’nun yaklaşımı, “Ağızdan çıkanı kulağın duyması” zorunluluğunu bir kez daha teyit etti. Velhasıl Tolga madden ‘ucuza’, manen de ‘kim vurduya’ gitti.
Yabancı işi, eldekilerin gönderilme, gönderilmeme politikaları ya da politikasızlığı kadar, gelenlerin zamanlaması konusu da kafa karıştırıcı ve maliyet yükseltici. Bir de şike konusunda siyasilerin söylemleri var. Söyledikleri sadece biraz oy devşirmeyle sınırlı kalan MHP ve CHP liderlerine, resmi siteden verilen yanıtlar “Temiz futbol paydaşlarını” tatmin edici. Ama söylemleriyle yurt içinde davanın seyrini değiştiren, son olarak da, CAS ve dolaylı yoldan Yargıtay’a mesaj gönderen Başbakan’a sessiz kalmak, Kazlıçeşme vukuatının ardından, transferde etkin rol oynayan dışarından kişilerin kimliği ve bazı hibe duyumları nedeniyle manidar! Acaba diyoruz, “Temiz futbol paydaşları(!)” bu konuda ne düşünür!
‘’İyi olan tur!‘’
Ama rakip de öyle. Bakmayın Trabzon’da Trabzonspor’a iki gol attığına, abartısız, Türkiye’deki 2. Lig takımlarıyla baş edemeyecek düzeyde bir takım. Bütün olumsuzluklara karşın rakibin bu konumu nedeniyle; geçen yıl kurulan ve ilk kez iki maç arka arkaya oynayan Trabzonspor’un kötü futbolunu kabullenmek zor geldi. Sanırsınız ki yeni idari ve teknik kadro bu ekibi sil baştan oluşturmuş. Birbirlerini yeni tanıyorlar gibi, ilk yarı boyunca üç pas yapamadılar. Tek pozisyon, o da ilk yarının son dakikalarında Adrian’ın bireysel becerisiyle üretildi, onda da Volkan fırsatı değerlendiremedi. Oysa ki o ana kadar özellikle kendi sol kanadını iyi kullanan Derry City takımı, Volkan Zeki ikilisinin diğer kötü arkadaşlarına oranla daha kötü gününde olmalarından yararlanıp, bu kanattan taşıdıkları toplarla iki kritik pozisyon buldular.
Giray’ın sakatlığı, Colman’ın da düşük performansı nedeniyle yerlerine giren Aykut ve Abdulkadir’in oyuna etkileri daha anlaşılamadan, rakip savunmanın amatörce hatasıyla Olcan’ın boşta kalan ara pasını Henrique’nin değerlendirmesi, tüm bu olumsuzlukların içinde, bizler açısından mutluluk kaynağı ve adeta turun habercisi oldu. Sonrasında bir sonraki eşleşme için favori L. Zagreb’e D. Minsk’in yaptığı sürpriz benzeri umudunu kaybeden Derry City’nin de temposu düştü ve kalan dakikalar çekilmez hal aldı. Yine Henrique, Volkan’ın pasına yaptığı güzel vuruşla ikinci golü attı ve futbolu hatırlattı. Uzatmalarda da Abdulkadir skoru belirledi.
Trabzonspor, her şeye karşın Dinamo Minsk’in rakibi oldu ama bu oyunuyla Play-Off oynayabilme adına çok da umut vermedi.
‘’Tek fark rakip!‘’
Neredeyse ayaklarına top değmeden skoru 2 farka taşıyan tamamı geçen sezonki oyunculardan kurulu kadro, böylece yeni başkanlarının tribünlerden “gurur okşayan” desteği almalarını da sağladı. Böylece esas ‘ateş-barut’ ikilisinin bir araya gelmesine de tanıklık etmiş olduk!
Derry’nin gücü ve iki farklı skor ikinci bölüme getiren rehaveti doğurdu. İlk golde Colman’ın akıllara zarar hatalı pasını, ikinci golde de Onur’un klasına yakışmayacak pozisyon alışını, bu rehavetin neden olduğu ‘vurdumduymazlık’ dışında başka bir şeyle ilişkilendirmek mümkün değil.
Rakibin bu bölümde iki kez geldiği kalesinde eşitliği yakalaması Trabzonspor’u kendine getirirken, tribünlerdeki “Büyük Başkan el salla” tezahüratlarını da her kriz döneminin afyonu olan, “Ayağa kalkmayan Fenerli olsun” şeklinde değiştirdi. Böylece kalan 57. dakikalık üçüncü bölüm de başlamış oldu. Olcan’ın, Molloy’e ters kafa vuruşu yaptırırak yeniden öne geçişi sağlayan gol, bir futbol maçında rakibi, gücü ne olursa olsun ciddiye almanın ürünü, ikinci yarının hemen başındaki Giray golü de, turun daha kolay geçeceğinin işareti oldu. Dörtlü savunma, iki ön libero, ortada pasör ve iki kanat ile ileride tek forvetle, sadece kadro değil, oyun anlayışının da değişmediği Trabzonspor’da, dejavu hissi uyandıran değişikliklere sıra, oyun disiplinin ve iki farklı skorun yeniden sağlanmasından sonra geldi. Farklı tek şey; olağan üstü kötü rakip oldu. Buna rağmen yenilen iki gol ve son dakikalarda verilen kritik pozisyonlar, Trabzonspor’un rövanşta daha dikkatli davranması gerektiğine yönelik iyi birer uyarıydı.
‘’Siyaset Belirler!‘’
UEFA cezalarının açıklanmasından sonra, bir televizyon kanalının kendisiyle, kararlara yönelik yaptığı söyleşide Şener’in, “Kupa bundan sonra ne olur?” sorusuna verdiği yanıttır bu sözler.
O Şener ki; 58. maddenin değişmesi için mağdur durumdaki kulüp olmasına rağmen siyasi baskılar nedeniyle Trabzonspor adına ilk imzayı atıp, üstelik bunu uzun süre kamuoyundan saklamak zorunda kalmıştı.
Şener haklı, zira süreçle ilgili Türkiye’deki kararları siyaset belirler. Siyaset denilince de kimi kastettiğimiz açık. Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nda oynanan ve Galatasaray’ın şampiyonluğunu ilan ettiği maç sonrası kupanın o stadyumda verilip verilmeyeceğine bile kim karar verdiyse o!
Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, ayrı bir havada. Trabzonspor’da Genel Kurul kararının alınmasından sonra başkan adaylığıyla birlikte şike sürecine direkt dahil olan Hacıosmanoğlu farklı düşünüyor ki; kendileri, kamuoyunun ve mahkemelerin mahkum ettiği Aziz Yıldırım’ı ve Davos örneği, kürsüden en ağır hakaretleri yaptığı ama kapalı kapılar ardında el sıkıştığı iddia edilen siyasetin atadığı Yıldırım Demirören’i hedef aldı sadece. Yetmedi, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek bir siyasi partinin mitinginde kendisini Trabzonspor Başkanı kimliğiyle anons ettirip, mitinge katılanları selamlayarak camiasını böldü ve yüzlerini kızartıp siyasete bağlılığını bildirdi. Şimdi Hacıosmanoğlu’ndan, görevdeyken kendisi de siyasetin dediğini yapan Sadri Şener’in şimdiki çıkışını beklemek hayalcilik olur.
Kaybeden aslında Türk Futbolu oldu
Bir ülke düşünün ki; futbolun lokomotifi olan takımlardan ikisi UEFA tarafından Avrupa Kupaları’na men cezası alsın. İspanya’da Barcelona, Real Madrid, Almanya’da Bayern Münih, Dortmund, İngiltere’de M. United, Chelsea vs gibi hem de ülkenin en önemli birkaç kulübünden ikisinin futbol takımı olsun. İkisi de aynı sezonda, biri lig, diğeri de kupa şampiyonluğunu şaibeli kazansın.
3 Temmuz’da şike fırtınası koptuğunda “Tezgah” faktörünü de dikkate alarak, olaya temkinli yaklaşmaları, mahkeme kararlarını beklemeleri, tapeleri direkt dikkate almalarını anlayışla karşılamak mümkün. Ancak dönemin federasyon başkanının bugünleri görüp, kendilerini ikna çalışmalarını, önce kulüp, sonra da vatan hainliğiyle eşdeğer tutanlar, o gün verilecek cezaları kabullenselerdiÖ En azından mahkeme kararlarından sonra gerekeni yapsalardıÖ Hem ‘Hiçbir şey yok, temiziz” sözleriyle ikna ettikleri camialarını bugün bu kadar mahçup duruma düşürmezler hem de süt dökmüş kedi gibi kabuklarına çekilmek, kaderlerine razı olmak zorunda kalmazlardı. Böylece başta kendileri, sonra camiaları, ardından da Türk Futbolu’nun marka değeri kaybetmezdi.
Baksanıza, TFF Genel Kurulu ’nda olayların muhatapları için “Ahlaksızlık” dahil en ağır hakaretleri etmekten çekinmeyen “Vur Kır Parçala, Kupayı Al” modundaki İbrahim Hacıosmanoğlu’nu bile gelinen noktada “Çok üzüldüm” demek zorunda bıraktılar!