‘’Gündem; Futbolun kendisi!‘’
Günleri Cihatlar’ın unutulmaması, futbolseverlerin potansiyel Fatihler’den korunması dilekleriyle geçirerek girdiğimiz şu hafta sonunda spora yoğunlaşmak kolay değil elbette. İnsan orijinli sorunları aşmaya uğraşırken önüne zorlu doğa koşulları çıktığında hele; hak getire!Ziya Doğan’ın yüzünü görecektiniz, uçağın Konya’daki kötü hava koşulları nedeniyle bir saat rötar yaptığını öğrenince. Havaalanında biri, “Konya’da okullar bir gün süreyle tatil edilmiş” deyince de iyice koptu; bembeyaz. Alternatif seyahat programları yapılırken, Trabzon-Konya otobüs yolculuğu seçeneği de gündeme gelince kara kara düşüncelere daldı. Neyse ki, yeni anons imdada yetişti: Konya’ya gidecek sayın yolcuların uçağa binmek üzere güvenlik kontrolünden geçmeleri... Bir rahatlık ki, sormayın gitsin.O bir saatlik süre içindeki panik, futbolumuzdaki “kan lekesi” etkisinin çabuk giderildiğinin bir kanıtı. Ne güzel tekrar sadece futbolu düşünmek. Ne güzel futbolun gündeminin sadece kendisi olması!Haftaiçinde kan tartışmalarının yanı sıra Trabzonspor’da da ilginç gelişmeler olmadı değil. Özkan Sümer’in de adının karıştığı kongre kulisleri. Yönetimde giderek daha da netleşen ve bu haliyle kuruma zarar vermeye başlayan çatlak. “Atay Aktuğ, Özkan Sümer’den 10 kat daha despot!” diye ikisiyle de çalışan bir yetkili kişiden komik itiraf! Fenerbahçe yenilgisine karşın hafta boyu esip gürleyen Ziya Doğan’dan iddialı söylemler. Şampiyonlar Ligi’nden elenen, UEFA Kupası’na giremeden veda eden, şampiyonluk yarışındaki iki büyük rakibine kendi evinde boyun eğen futbolcularına, “Selam durma” talebi!Herkes “benim doğrum” diyor. Saygı duyulur. Taa ki; “Artık camiaya zarar verdiği” kanaati hasıl oluncaya kadar. Duyurulur!
‘’İstifa üzerine‘’
Birileri hala kabul etmekte zorlansa da, Trabzonspor, Türk futboluna damgasını vurmuş, Süper Lig’de şampiyonluk yaşamış, Avrupa’da bu ülkeyi başarıyla temsil eden takımlar arasında üst sıralarda yer almış, ciddi krizler geçirdiği dönemlerde bile bu özelliğinden ödün vermemiş büyük takımlardan biridir ve burada da bir-iki yenilgiyle “kelle isteme!” yanılgısına düşülmemelidir. Bu nedenle Fenerbahçe maçı sonrası, hadi belli gruplara alıştık diyelim de özellikle VİP diye nitelendirilen tribünden, Genel Kurul kararı almış bir yönetimi istifaya davet etme yöntemini, çok ciddi biçimde kaygı verici bulduk. O tribündekiler ki; büyük çoğunluğu ya eskiden yönetici olarak görev yapmış ya da bundan sonraki yönetimler için potansiyel adaylardır, içlerinden bazılarının, başkan başta olmak üzere bu kulübü yönetmeye çalışanlara yönelik küfürlerini, diğerlerinin de bunlara tepkisiz kalmalarını çok yadırgadık. Hele Genel Kurul hazırlıklarının yoğunlaştığı şu dönemde istifa davetini ise çok komik bulduk.Gelelim Ziya Doğan’a; maalesef yönetimindeki Trabzonspor, yine çok önemli bir maçı kaybetti. Kendisi de diğer kaybedilen önemli maçlarda olduğu gibi, Fenerbahçe karşısına da çıkardığı savunma ağırlıklı kadrosuyla eleştiri oklarının haklı olarak hedef tahtası oldu. “Korkaklık” suçlamalarının haklılık payını artırdı. Bütün bunlara karşın Ziya Doğan’ın bırakın istifasını talep etmeyi, tartışılmasını dahi yanlış bulduğumuzu belirtmek isteriz. Elbette ki kendisi, daha 3 hafta önce yaşadığı Galatasaray deneyiminin ardından Fenerbahçe’ye karşı da benzer hatalarla maçın kaybedilmesine yönelik özeleştiri yapacak, bazı maçlarda en iyi savunmanın hücum olduğunu, iyi savunmanın sadece savunmacı özelliği bulunan oyuncularla değil, takım oyunuyla yapılmasının çoğu kez avantaj olduğunu kabullenecek, yararlılıklarıyla etkili oyuncular yerine yetkili oyuncuların (!) tercih edilmemesi gerektiğinin zamanı geldiğini görecektir. Ayrıca direkt oynadığı iki maçta 4 gol atan Yattara’nın takım savunması olmasa da kullanılmasının bir avantaj olduğunu kabullenmeme inadından vazgeçecek, zaman zaman oyundan kopmasına ve kötü oynamasına bazı yetkililere (!) olduğu kadar tahammül edebilecektir. İnanıyoruz ki o zaman Trabzonsporlular’a geçen sezonun ikinci yarısıyla birlikte verdiği heyecanı yeniden yaşatacaktır.Bütün bu nedenlerden ötürü ısrarla diyoruz ki; Trabzonspor büyük bir camiadır. Burada da bir yenilgiyle teknik direktörün ve yönetimin istifası söz konusu olmamalıdır.
‘’Korku ve ecel!‘’
Şimdi sormak isteriz? Madem ki sahaya ilk çıkarılan kadro gol atamayacaktı, Ziya Doğan, 8 savunmacıyla önce gol yememeyi mi hedefledi. Yani iddia edildiği gibi büyük maçlara yönelik fobisinin yani korkunun esiri mi oldu? Bu arada bakın lider takımın hocası Daum ne yaptı? Beraberliğin bile kendileri için başarı olarak kabul edilebileceği maça 4 forvetle çıktı. Nobre kırmızı kart görünce 8 dakika top çevirtti, ilk yarıyı bitirtti. İkinci yarıya Deniz’le başladı. Trabzonspor’un yüklendiği anlarda yorulan Serhat’ın yerine Tuncay ile birlikte kontrataklarda kullanmak üzere Mehmet Yozgatlı’yı sürdü. Atay Aktuğ’un “Trabzonspor’da oynayamaz!” diyerek hırslandırdığı, Ziya Doğan’ın, “Savunması yok!” diye büyük olasılıkla kadrosunda düşünmeyeceği Alex ile oyunu istediği gibi yönlendirdi. İkinci golü bulduktan sonra da Trabzonspor ile oynadı! Ziya Doğan en önemli hamlelerini boşa harcadığı için Thijs’i, ikinci golden sonra oyuna sokup, hâlâ maçtan kopmadığını gösterdi. Ama bu takım sanki 3 hafta önce Galatasaray maçını oynamamış, belli ki Ziya Doğan da bundan ders almamıştı. Bir kez daha gördünüz hocam; korkunun ecele faydası yok! Maçın diğer kader adamları kalecilere gelince; Tümüyle Ziya Doğan’a yüklenmeyelim, Petkoviç de kendini ilgilendirmeyen bir pozisyonda penaltı yaptırarak yenilginin bir başka aktörü oldu. Edirne’den öteye silik Rüştü ise Fenerbahçe için yurt içinde ne kadar önemli olduğunu gösterdi.Son söz: Adaylık için Fenerbahçe yenilgisini bekleyenlere duyurulur; Haydi sahneye, gün sizin!
‘’Doğan için de çok önemli!‘’
4 büyükler arasındaki maçlarda, bu takımların puan cetvelindeki konumları ne olursa olsun, hiçbir sonuç sürpriz sayılmaz. Her ne kadar saha ve seyirci avantajı Trabzonspor’dan yana gözükse de, bu maç için de aynı durum geçerli. iki takımın da sonucu etkileyecek önemli isimleri var. Aldıkları skorlar ve zirveyi paylaşmış olmaları da çok net gösteriyor ki, iki takım da şu an Süper Lig’in en iyi kadrolarına sahip. İkisi de Avrupa’da kendilerinden bekleneni verememiş olan bu takımların yarınki mücadelesinde skoru etkileyecek en önemli unsur kuşkusuz teknik direktörler olacak. Çünkü kadroları ne kadar güçlü olursa olsun, teknik adamların ilk onbir için yapacağı tercihler, uygulayacakları strateji ve maça müdahaleleri skora direkt etki edecek. Bu büyük maçı Trabzonspor açısından irdelediğimizde karşımıza Bordo - Mavili takımın Ziya Doğan yönetiminde ‘çok önemli maçlardaki’ elde ettiği skorların olumsuzluğu faktörü çıkıyor. Bu maçların ortak özelliği, Bordo-Mavililer’in, alışılmış oyun tarzını bırakıp, ‘gereğinden fazla önemsenen rakibe savunma güdüsü’ anlayışına bürünmesidir. Böyle bir zaaf, Trabzon’un ‘kaçanı kovalayan’ konumuyla elde ettiği avantajı kullanmasını engelleyecektir. Çünkü herkes biliyor ki, Fenerbahçe için hem farkı, hem de liderliği koruma açısından beraberlik bile bu maçta çok önemli bir skordur. Bu nedenle Doğan’ın, tabii ki savunma güvenliğini riske etmeden kazanmak için gereken bütün kozlarını kullanacağı bir stratejiyi benimseyeceği fikri ağırlık kazanmaktadır. Korkaklık iddialarını çürütmek adına macera aramak ne kadar gereksiz ise ‘kaybetmeyeyim yeter’ anlayışıyla katı savunma yapma düşüncesi de o kadar yanlış olur. Yani bu maç liderliği ne kadar etkileyecekse, Doğan’ın kariyerinde de o kadar önemli bir dönemeç olacaktır. MHK’nin bu maça yaptığı atamayı isabetli buluyoruz. Selçuk Dereli artık deneyimli hakemler sınıfındadır ve form grafiği de üst düzeyde. İnanıyoruz ki, zorluk derecesi yüksek bu maçtan yüzünün akıyla çıkacaktır.
‘’Kaybetmek her şeyin sonu değil elbette!‘’
İdari ve teknik yöneticiler sıkça yakınırlar bu durumdan. “Bir maç kaybettik, bu her şeyin sonu demek değildir” şeklindeki klişeleşmiş açıklamalarla sözde panik ortamını dağıtmaya çalışırlar. Ama aslında paniğe giren kendileridir genellikle. Bunu itiraf etmek bir yana, kabullenmekte zorlandıkları için, yönetici teknik direktörü teselli eder, “üzülme” diyerek, teknik direktör de, “Ne oluyor, bir maç kaybettik!” sözüyle aslında kendindeki paniğin varlığını başkalarına yükleyerek.Bu durum bugün de değişmedi. Trabzonspor’da başkan ve yöneticiler “Şampiyonlar Ligi ve UEFA’ya veda!” maçlarıyla Galatasaray yenilgisinin ardından teknik kadro ve futbolculara koştu, “paniğe girmesinler” diye. Ziya Doğan ise “panikteki!” camiaya medyayı da ekledi, yoğun bir savunma pozisyonu aldı kendisine yönelik eleştirilere karşı.Ziya Doğan işini en iyi şekilde yapmaya çalışan ve bu özelliğiyle güven veren bir teknik adam. Bugüne kadar kendini anlatma şansını, çalıştırdığı takımların konumu nedeniyle pek bulamadı. Ama Trabzonspor bu anlamda onun için önemli bir fırsat oldu. Bu durumu başarılı sonuçlarla pekiştirdi ve haklı olarak vitrine çıktı. 10 aydır da konumunu iyi korudu ve hemen her medya kuruluşunun ilgi duyduğu bir kişi oldu. Artısı çok -bunu takımını başarılı skorlara imza attırarak gösteriyor- bize göre eksiği, eleştiriler konusundaki hassasiyeti. Unutmamalı ki; herkes kendisi gibi düşünmeyecek. İşini en iyi şekilde yapmaya çalışan bir teknik adamın da birilerine göre zaman zaman yanlışı olabilir. Çünkü futbolun doğrusu yok, bunu kabullenmek gerekir. Bize göre de kadrosunu en iyi tanıyan teknik adamdır ve buradan en iyi on biri de o çıkarır. Ama başkaları da takım dizilişi konusunda kendi fikrini beyan edebilir. Kendi doğruna yönelik eleştirilere tahammülde zorlanmak, en büyük yanlıştır. Bizim iddiamız odur ki, buna neden olan durum, panik havasıdır. Teknik kadronun da, yönetim kadrosunun da esasında kendilerinde olduğunu kabul etmekte zorlandıkları panik havası. şu sözleri çok doğru; “Bir maçı kazanamamak, dünyanın sonu demek değildir.” Tabii ki, buna önce kendileri inanacak. Trabzonspor taraftarı için Fenerbahçe galibiyetinin anlamı büyüktür. Hem de geçen sezon iki kez kaybedip şampiyonluğu altın tepside sundukları rakibi yenmek, onlar için en az şampiyonluk kadar önemlidir. Trabzonspor’u kazanma konusunda daha şanslı gördüğümüz bu maç için bizim de bir uyarımız olacak: kazanamamak her şeyin sonu demek değildir.
‘’Özü-sözü bir olmak!‘’
Trabzonspor kaptanı, aynı gün ulusal gazetede Milli Takım Teknik Direktörü Ersun Yanal’a, yerel bir gazetelerde de Trabzonspor Teknik Direktörü Ziya Doğan’a övgüler düzmüş.Bu açıklamalar, transfer dönemindeki imza törenlerini aklımıza getirdi. Futbolcu imzayı atar, yeni formasını giyer, öperken objektiflere poz verir, ardından, “çocukluğumdan beri bu renklere aşıktım!” diyerek bombayı patlatır. Bu aşk, sözleşme süresince tazeliğini korur. Bittiği anda profesyonellik devreye girer. Para sorunu çözülmüşse aşk devam eder. Yoksa, gönül rüzgara pardon paraya göre yelken açar. Sonra yeni renkler, yeni bir aşk vs.vs.Şenol Güneş, Fatih Tekke’yi 17 yaşında A Takım’a almış, o dönemlerde beklenen verimi alamadığı halde bütün eleştirilere karşın kadroda tutmuş bir teknik adam. Sonra Güneş gitmiş, Yılmaz Vural gelmiş, Fatih Tekke Altay’a. Geri dönüş ve Giray Bulak dönemi: Fatih Tekke Gaziantep’e. Sonra yine Trabzonspor ve Şenol Güneş Milli Takım Teknik Direktörü. Üstelik Hakan Şükür’ün en iyi dönemleri. Fatih Tekke, yoğun sakatlıklar ile hakem tartaklama ve çeşitli nedenlerle kırmızı kart cezalarından fırsat bulup oynadığı dönemlerde 5 kez Milli takımda, Fransa maçında sahada. Klasik “sakatım” sözü olmasa, belki daha fazla sahada kalacak. - Güneş’in kaderi bu! Oynattığı aslar Fatih Terim’in, gençler Raşit Çetiner’in talebeleriydi! Bugünkülerin tamamıysa Ersun Yanal’ın! Vurun abalıya, Fatih Tekke de vursa ne fark eder ki! - Ama kamuoyunda “özü - sözü bir” futbolcular kategorisinde yeralan Fatih Tekke, Ersun Yanal olmasa, Milli Takım’a seçilemeyeceğini, Ziya Doğan’la da kazanmayı öğrendiğini söylemiş, ilginç. Diğer hocalar, yarınları bekleye! - Bu arada “mücadeleyi bırakmamayı” 10 aydır çalıştığı Ziya Doğan’dan öğrenen oyuncu daha önce milli takıma nasıl alınırdı ki!-Futboluna sözümüz yok. Hakkını verelim, işini iyi yapıyor. Ama “özü - sözü bir olmak” buysa, eyvah!
‘’Fenerbahçe maçı ve Genel Kurul‘’
.. Ve diğerleri: “Olası bir kötü sonuç”, şu ana kadar adaylığı söz konusu olan tek kişi konumundaki mevcut başkanın kaderini etkiler mi?Her ne kadar Bordo - Mavili renklere gönül vermişlerse de, bu yönetimden umduğunu bulamayıp, kendilerinin de içinde olduğu yeni bir oluşumun gerçekleşmesi beklentisindekiler, “içleri kan ağlasa da!” sırf bu süreci hızlandırsın diye “olası bir kötü sonucu” arzulamakta mıdırlar? Bize göre yanıtlara, ilk sorudan başlayalım: Bir maçın skoru, genel kurulları, maalesef bizim kulüplerimizde etkiler. Burada yönetimlerin kaderi genellikle takım performansına bağlıdır. Ayrıca Fenerbahçe maçları Trabzonsporlular için çok farklı bir önem taşımaktadır. Çünkü onlara kalsa bu maç kaybedildiğinde muhalefet ettikleri kurum yönetim ya da teknik kadrodan hangisiyse bedeli o kurum ödemelidir. Trabzon’da şu anda bunun en rahat ödetileceği kurum başkan ve yönetimidir. Ama aklı selim kesimce garipsenen durum, Güne Bakış’ta Altuğ Atalay’ın da değindiği gibi, bugünkü başarıda yönetim ve başkanın rolünün olmadığı görüşünde birleşenlerin “olası bir kötü sonucu” onlara yükleme mantığıdır, geçelim.. Genel Kurul öncesi ilk adaylığını açıklayan kişi konumundaki Atay Aktuğ, ülke genelinde hak ederek kazandığı değer ve popülariteyi, kurum içinde kısır çekişmeler nedeniyle tam anlamıyla sağlayamadığı için elbetteki “olası bir kötü sonuçtan” olumsuz etkilenecektir. Olası yeni başkan adayları, belki de bu “olası kötü skordan” sonra ortaya çıkacaktır.“Yarası olan gocunsun!” diyerek ve de bir anlam veremediğimizi belirterek son soru için, sadece seçim kaygısıyla bu “olası kötü sonucu” arzulayanlar maalesef vardır diyoruz. İddialıyız da bunun için. Şimdi, “Trabzonspor’un menfaatlerinin her şeyin üzerinde olduğunu” anlatacaklar çıkacaktır, “içimize nifak sokulmaya çalışılıyor” diyeceklerdir, desinler, gerçek bu!Gelelim, Trabzonspor - Fenerbahçe maçına. Geçen sezon eğer iki maçta da rakibine kaybetmemiş olsaydı Trabzonspor, ne Galatasaray’a kendi evinde yenilmekten, ne de Denizli’deki garip maçtan bu şekilde etkilenmeyecekti. Eğer bu sezon hedefe ulaşacaksa, bunun olmazsa olmaz koşullarından biri Fenerbahçe’ye özellikle Avni Aker’de üstünlük sağlamaktan geçiyor. Şu anki kadroları ve performansları itibarıyla iki takımı değerlendirdiğimizde iddialı biçimde “Olası bir kötü sonucu” beklemiyoruz. Bu bir!Yaklaşan Genel Kurul öncesi Trabzonspor Başkanlığı ve yöneticiliği, tüzüğe uygunluk koşuluyla elbette ki, her genel kurul delegesinin hakkıdır. Atay Aktuğ bize göre de başarılıdır ama vazgeçilmez değildir. Daha iyi projelerle, daha iyi kadrolarla ortaya çıkan hak ettiği desteği alır. Bu iki.“Olası kötü sonuç” beklentisinde olanlara duyurulur!
‘’Korkaklık ve savunma güdüsü‘’
Geçtiğimiz günlerde bu sütunlarda kısaca değinerek geçiştirdiğimiz bu konuyu detaylı biçimde yeniden ele almamıza, Fenerbahçe ile yapılacak ve kazanana şampiyonluk yolunda büyük avantaj sağlayıp, belki de ilk yarının liderini belirleyecek karşılaşma neden oldu. Evet “Trabzonspor neden bu tür maçları kazanamıyor, kazanmak için neler yapmalı?” gibi her Bordo - Mavili taraftarın kafasını kurcalayan sorulara yanıt bulmak pek kolay değil tabii ki. Teknik kadronun en çok kafa yoracağı konuların başında bu durum geliyor.Birincisi; geçmiş yıllarda ezeli rakipleriyle oynadıkları maçlarda özellikle Avni Aker avantajını büyük ölçüde kullanan Trabzonspor, son dönemde bu özelliğini kaybetti? Çok geriye gitmeyelim, çıkışa geçilen Samet Aybaba döneminde sadece Trabzon’da değil deplasmanda da tek büyük maç kazanılamadı. (Gençlerbirliği kupa finali hariç, kaybedilenlere ezeli rakiplerle yapılan maçlar ve Villarreal rövanşı da örnek olarak gösterilebilir. Turgay Semercioğlu dönemindeki Galatasaray, Ziya Doğan ile kupa finali ve kötü döneminde yakalanan Beşiktaş’a karşı iki galibiyet yüz akı ama rövanş maçlarıyla Şampiyonlar Ligi rüyasından uyandıran Dinamo Kiev, UEFA’ya veda edilen A. Bilbao, şampiyonluk şansının yitirildiği geçen sezonki ve yenilmezlik unvanına son verilen bu sezonki Galatasaray maçları neler kaybettirmişti neler! Bütün bunlar, bu yazının kaleme alınmasına neden olan maçlar ve kafalardaki soru şimdi şu: Fenerbahçe maçında aynı sorun yaşanacak mı? İkinci soru: Trabzonspor, Milli Takım için ara verildikten sonra oynadığı maçlarda genel olarak yaşadığı sıkıntıyı yine çekecek mi?Bu soruların ilkinin nedenleri konusundaki yanıtı en net biçimde Ziya Doğan verir. Ama bize göre arzulanan sonuçların alınamamasının nedeni, takımın kendi oyununu rakibe kabul ettirme yerine rakibe göre oyun anlayışı belirlenmesi olan bu tür maçlara Trabzonspor artık kendi büyüklüğünün farkında olarak çıkmalı. Bu bizim düşüncemiz, Doğan katılır, katılmaz bilemeyiz. Ama, “Ziya Doğan önemli maç kazanamıyor, korkuyor, daha çok savunma ağırlıklı kadro çıkarıyor” iddialarını çürütmek ve varsa böyle bir fobisi gidermek zorunda. Biz “korkuyor” demiyoruz ama bu tür maçlarda savunmaya daha çok önem veriyor görüşüne katılıyoruz. Korkaklıkla, savunma güdüsünün fazlalığını birbirine karıştırmamak gerekir diye düşünüyoruz. Geçen sezonki Galatasaray maçı farklı. O maçta Fenerbah’çenin Denizli’deki durumu belli olmasına karşın Trabzonspor gerekeni yapmış, kaleci faktörü skor için belirleyici olmuştu. İkinci sorunun yanıtı motivasyonla ilgili ki; bu maç için böyle bir şeyin sorun olacağını düşünmüyoruz. Eğer “yorgunluk, 9 oyuncunun milli takımlarda oynaması” gibi faktörler neden gösterilecekse aynı sıkıntı Fenerbahçe için de söz konusu deriz.