Arama

Popüler aramalar

‘’Kötüyken kazanmak önemli ama...‘’

Kötüyken yeterli sonucu almak tabii ki önemli, ama ortada da bir gerçek var; her kötü olduğunuz zaman kazanamıyorsunuz. Örnek: Trabzonspor’un Ankaraspor, Galatasaray’ın Diyarbakır maçı. Demek ki, kötü iken de kazanmak kadar bu durumdan ders alıp kötü futbolun nedenlerini saptamak, bir sonraki maçta bunları yinelememek de önemli.Trabzonspor’un kötüyken kazandığı Ankaragücü maçı irdelendiğinde, herkes kötü futbola kendince farklı nedenler bulabilir. Biz, ligde çok daha iyi konum ve formda olan Diyarbakır maçındaki hücum ağırlıklı kadronun zaten bunalımlı bir dönemden geçen Ankaragücü karşısında da değişmemesini ‘daha akılcı olurdu’ diye düşünüyoruz. Adem’i anladık da, ‘neden Hasan?’ sorusuna yanıt bulamadık. Mehmet Yılmaz oynamalıydı. Tayfun kırmızı kart gördükten sonra Emrah’ın alınması kadar, bunun için hem de aşırı sinirli olduğu bir dönemde Doğan’ın çabuk karar vermesi yerinde ve alkışlanır. Ama yenik durumdaki Ankaragücü’nün bir kişi eksik rakibine kontrolsüz yükleneceği gerçeği ortadayken geniş alanı seven Yattara, oyundan alınmayabilirdi.Aksayan, çeşitli nedenlerle takımı aksatan onca futbolcu varken saha içinde ve dışında Yattara’nın günah keçisi seçilerek hedef alınması, yerli - yersiz fırçalanması yanlış. Şimdi biz de “Trabzonspor kazandı” diye bunları söylememe yanlışlığını yapmak istemeyiz. Elbette ki takımı en iyi tanıyan, en doğru kararı vermesi gereken kişi Ziya Doğan’dır. O da doğru yaptığını düşünüyordur. Ama farklı görüşlere tepki göstermek yerine, varsa içinden işine yarayanı almak daha akılcı bir yol değil midir?

09 Kasım 2004, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Öfkeyle kalkan...‘’

Ziya Doğan, bu ligin artık deneyimli teknik direktörlerinden biridir. Bu tür kararlara futbolcularının göstereceği kural dışı tepkileri yatıştırması gereken kişi olmalı. Ama tersi oldu, şimdi belki de TrabzonsporÔdaki kariyerinin en önemli maçlarından birine takımının başında çıkamayacak. Öfkeyle kalkan zararla oturuyor. Eminiz ki, Doğan bir özeleştiri yapacak, idmana geç geldiği için kendine kestiği cezaya bir yenisini ekleyecek. İyi niyetinden şüphemiz yok ama yetmiyor, sakin olmak, hırsına yenilmemek de gerekli. Yoksa insan mağdurken bile bedel ödüyor, görüyorsunuz.Kırmızı karta kadar maçın seyri ilginçti. İlk 10 dakikada 3 net pozisyon, bir de gol bulan Trabzonspor, devamında Ankaragücü’ne teslim oldu. Eksikleri önemli denilen evsahibi ekip, alternatifleriyle, ki biri PAF takımından Umut fena da işler yapmadı. Ama gol bulamadı.Kart, ikinci yarının hemen başında geldi. Sayısal eksiklik, Ziya Doğan’ın tribüne gönderilmesi. Yattara’nın zorunlu değişikliğe kurban gitmesi. Herşey zaten Ankaragücü’ne mahkum oynayan Trabzonspor’un aleyhine gelişti. Ankaragücü oynadı, Trabzonspor kapandı. Ankaragücü pozisyon buldu, Petkoviç direndi. Ankaragücü önce gol sonra da hücumda ölçüyü kaçırdı. Eee bu Trabzonspor, Yattara yoksa, Fatih-Gökdeniz var. Onlara boş alan bıraktın mı, gittin. Öyle de oldu. Fatih, Gökdeniz’i ilk goldeki gibi kaçırdı. Zengue penaltı yaptı. Son haftaların suskunu Fatih, bir asist, bir de golle maçı tamamladı.

08 Kasım 2004, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İkisi de kazanabilirdi‘’

Malatyaspor, geçen hafta yaşadığı şokun olumsuz etkisini kısa sürede atlatmış, ilk yarıda ağırlığını koyduğu maçta golü daha erken bulamamasının nedeni fuzuli görevlendirdiği elemanlarının işlerini yeterince ciddiye almamalarıydı.ikinci yarıda Malatyaspor’un golü ne kadar takımların rolünde pek değişiklik olmadı. Ama Sebatspor yenik duruma düştükten sonra bu anlayışla bırakın maçı bitirene kadar, 4-5 maç daha oynasa gol atılamayacağı gerçeği net biçimde ortaya çıkınca, Bayram’dan sonra Tunç ve Orhan takviyesi yapıldı. Özellikle Orhan ilerlemiş yaşına karşın genç arkadaşlarından çok daha arzulu oynayarak takımını hareketlendirdi ve Kırmızı-Beyazlı ekip, rakip ceza alanında gözükmeye başladı. Nitekim bu futbolcunun başlattığı pozisyon sonrasında yine onunla gol geldi.1-1’den sonra maçın temposu yükseldi, buna bağlı olarak kalite de arttı. Top bir o kalede bir bu kalede gol sinyali verdi. Hele karşılaşmanın son dakikası; maçın en ilginç anı oldu. Bakadal’ın 1 metre mesafeden kaleci Fevzi’ye çarnptırdığı top, döndü Sebat kalesinde Bilal’in önüne düştü. Ama Malatyaspor’un da galibiyet şansı böylece kaleci Hakan’a takıldı.

07 Kasım 2004, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’4 forvet tartışmaları‘’

Geçen sezon şampiyonluk yarışına havlu atılan Galatasaray maçına bakarsanız: Hayır. Ama bu sezon 1-0 kaybedilen maça bakarsanız; Kesinlikle evet. Çünkü 3 santraforla oynanan dönemde Trabzonspor’un tek pozisyonu yok. 5 forvetli son 10 dakikada 4 net pozisyon var. Galatasaray, sadece skoru koruma dürtüsüyle değil, baskı yediği için geri çekilmiştir. 3 hücumcu ile çıkılan Ankaraspor maçında puan kaybı ve pozisyon kısırlığı sözkonusu, Diyarbakır maçında ise 4 gol ve ondan fazla da net pozisyon. Buradan çıkan sonuç şu; Takımın bir sistemi vardır, bu sistem içinde değişiklik, rakibe, bazen maçın skoruna bağlıdır. 3 ya da 5 forvet, duruma, rakibe göre demek ki! Ama Trabzonspor için şu gerçeği yadsıyamayız: Kim ne derse desin, genel olarak bütün teknik adamları imrendirebilecek bir kadroya sahip olan Trabzonspor, kendi agresif, rakibi bunaltıcı düzeyde atak -ama kesinlikle körü körüne, yani savunma güvenliğini riske ederek değil- oyun anlayışını benimseyip rakibe kabul ettirdiğinde başarılı oluyor. Aksinde sonuç genelde hayal kırıklığı yaratıyor. En kritik maçlar bu nedenle kaybedildi. Örnek; Son 2 Galatasaray maçı, Şampiyonlar Ligi ve UEFA trenlerinin kaçtığı, ikinci D. Kiev ve A. Bilbao maçları.Futbolun ne kadar basit, ne kadar anlaşılır bir oyun olduğunu Fenerbahçe’ye iki maçta 7 gol atan O.Lyon gösterdi. Sistemleri çok basit: Arkada bırakılan iki kişi gelebilecek ani kontratakları önleyebilecek kapasiteye sahipler, hem kıvrak, hem süratli hem de mücadeleciler. Geri kalan tüm futbolcular hücuma katılıyorlar, kimse yerinde durmuyor herkes toplu topsuz hareket halinde ve böylelikle rakip savunmada boşluklar yaratıp pozisyon üretiyorlar. Hareket halinde olan tüm takım yıpratıcı koşularla kanatlarda hemen hemen her an bindirme yaparak çoğu zaman iki bazen üç kişiyle kanat üstünlüğünü ele geçirdiler ve oralardan yapılan her orta müthiş tehlikeler yarattı. Başarı geldi.Trabzonspor’da fizik gücü yüksek oyuncu çok. Sorun kanatlarda. Bir tane çok iyi kanat oyuncusu var o da; Yattara. Ama ondan da yeterince faydalanıldığı söylenemez. Bu oyuncu zaman zaman çok kötü olsa da, savunma oyununa katılmasa da -katılması çok önemli tabii ki- buna tahammül edilmeli. Maçta 90 dakika gezinip hiçbir şey üretmeyen tek kişi Yatara değil ayrıca! Keşke onun gibi bir yetenek solda da olsa!

06 Kasım 2004, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yattara dedikoduları!‘’

Ankaraspor maçındaki performansına bakıldığında 18 kişilik kadroya bile girmemesi beklenen Yattara, Galatasaray maçında sokulduktan sonra oyunun gidişatını değiştirerek, Diyarbakırspor maçının ise bir anlamda kaderini belirleyerek yeniden gündeme oturdu. Yani sadece son 3 maçtaki değişken performansı, kendisiyle ilgili yapılan yorumun ne kadar doğru olduğunun tek başına göstergesi.Bu yazının konusu, tabii ki tek başına o yorum değil. Yattara’da, iyi oynadığı karşılaşmadan sonra çok yaygın bir sözle, “Bu aptesle çok namaz kılarım!” anlayışı hakim. Yani Yattara, “Nasıl olsa bana birkaç maç tolerans gösterilir” düşüncesiyle kendini bırakıyor gibi... Çalışmalarını aksatıyor, maçlarda verilen görevleri iyi yapmıyor, iyi olduğu maçlarda nasıl rakip teknik adamları çıldırtıyorsa, o zaman da kendi hocasına aynı işi yapıyor. Örneğin Ziya Doğan, belli dönemlerde istediği düzeye gelen oyuncunun milli takım kampları için ülkesine gitmek zorunda kaldığında çileden çıkıyor. Her şeye yeni baştan başlıyor. Kötü haber; ‘Yattara yine milli takıma seçildi.’ Ankaragücü maçından sonra gidecek, Fenerbahçe maçı öncesi gelecek.Gelelim Yattara dedikodularına... Bu futbolcunun Trabzon’daki yaşamının pek düzenli olmadığı bir gerçek. Ama buradan hareketle kendisine kulaktan dolma bilgilerle o kadar haksızlık yapılıyor ki, buna en çok bu durumundan rahatsız olan yönetici ve teknik adamlar tepki gösteriyor. Yattara’nın kaldığı siteden atıldığı, Ziya Bey Sitesi’ne taşındığı - Trabzonspor’un Ziyabey Sitesi’nde dairesi kalmadı zaten - iddialarının asılsız olduğu ortaya çıktı. Bu konu bize yıllar önce bir gazetede yayınlanan bir fıkrayı anımsattı: Genç, okulu zor bela bitiriyor, iş arıyor, ‘solcu’ diye bulamıyor. Okulunda yüksek lisans yapmak istiyor, onu mezun etmekle rahatlayan fakülte yönetimi, ‘solcu’ diye almıyor. Aşık olduğu kızı istetiyor, ‘solcu’ diye vermiyorlar. Genç sonunda isyan ediyor: “Bunlar adamı zorla solcu yaparlar ya!”

04 Kasım 2004, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şüphecilik üzerine!‘’

İlginçtir bunu en çok da Ziya Doğan yapıyor. Ama son dönemlerde futbolcuları da benzer bir tutum içine girdiler. Örnek; oynadığı futbolla herkesin takdirini haklı olarak kazanan, bunun karşılığını da Milli Takım’da direk oynayarak alan, kendi takımının başarısındaki payı tartışmasız büyük olan Hüseyin. Özellikle çok üst düzey performans gösterdiği son Diyarbakırspor maçının ardından medyanın gözdesi olduktan sonra yaptığı açıklamalar, Trabzonspor’da bu durumun tıp dilinde paranoid (şüphecilik) ya da obsessif (vehim, kuruntu) diye nitelendirilecek hastalık boyutuna ulaştığının göstergesi oldu. Diyor ki, Hüseyin: “İşi gücü bırakmışlar, bizim orucumuzla, dinimizle, kaptanımızın kolundaki yeşil bantla uğraşıyorlar.”Şaşırmadık desek yeridir. Kaptanının kolundaki bandın yeşil olduğunu hiç fark etmemiştik. Diyarbakır maçı görüntülerini tekrar izledik, baktık ki, kaptanı kırmızı bandıyla oynamış. Şaşkınlığımız bir o kadar daha arttı. - Yeşil olsa da bizim için hiçbir şey fark etmezdi ki! -Kim Hüseyinler’in diniyle, orucuyla uğraşıyor, bilmiyoruz, varsa çok ayıp. Ama bizim de oruç ile ilgili bir yorumumuz oldu. Dedik ki, o yazıda özetle; “Herkesin dini kendine. Oruç, işi aksatmadığı sürece sorun yok. Aksatıyorsa dinimiz bu konuda kolaylık sağlıyor.” Ama şunu özellikle ifade ettik, yineliyoruz: Oruç tutan oyuncunun performansı düşer. Bunu daha sonra Hacı Ahmet Suat özyazıcı da açıkladı, önerilerde bulundu. Yine o yazıda antrenman saatlerinin maç saatine göre ayarlanması gerektiğini söyledik. Ankaraspor ve Galatasaray maçları gece oynandı, Trabzonspor oruç nedeniyle gündüz çalıştı, 5 puan kaybetti. Diyarbakırspor maçı 20.00’de oynandı, hazırlıklar o saatte yapıldı. Ankaragücü maçı 14.00’te. Trabzonspor çalışmalarını 3 gündür 14.00’de sürdürüyor. Sevgili Hüseyin, futbolun müthiş. Seni iyi tanırız, sağlam da karakterin vardır. Girme böyle işlere. Şüpheci olma, bizim senden, orucundan, dininden bir alıp veremediğimiz yok. Orucunuzu Allah kabul etsin.Gelelim Ziya Doğan’a. Bu oruç ve antrenman saatleriyle ilgili kendisiyle o yazıdan sonra görüştük. Uzlaştığımızı sandık. Ama açıklamaları, televizyonlardaki konuşmaları, uzlaştığımız noktaların tamamen tersi. Yadırgadık. Ama hala kendisine güvenimizi yitirmedik. ‘Belki içinde bulunduğu koşullar onu zorluyordur’ diyerek anlayış gösterdik. Ama Ziya Doğan da artık bazı şeyleri bırakmalı, şüpheci olmamalı. O işini iyi yaptığı için Trabzon’da “Adam gibi adam” sıfatını kazandı. İşini iyi yaptığı sürece bu sıfat kendisinde kalır, unutmamalı. şüphecilikle, öteye beriye laf yetiştirerek değil!

03 Kasım 2004, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kültür farkı‘’

İşte o ligden bir maç: Lazio - Fiorentina. Lazio önde ama maç kopmamış. Fiorentina cezaalanında bir pozisyon, Nedved kendini yerde bulur. Hakem dünyaca ünlü Pierluigi Collina. Düdüğünü çalar, penaltı noktasını gösterir. Gol olursa maç kopacak, Lazio’nun galibiyeti kolaylaşacak. Nedved, yerden parmağıyla “değil” diye işaret eder ama anlatamaz, seri biçimde kalkar, Collina’ya pozisyonun penaltı olmadığını söyler, Collina da aut atışını gösterir. Tribünlerde alkış tufanı, Lazio taraftarı Nedved’i bağrına basar. Dünya bu olayı konuşur. Nedved adı, attığı goller bir yana, bugün bile bu pozisyonla anılır.Türkiye’ye dönüyoruz, Sakarya’ya: Sakaryaspor -Beşiktaş maçı. Sonraları, hakemlerle ilgili “Delikanlılık raconu kesen” Sergen, bir Beşiktaş atağında kendini uygun biçimde kendini yere bırakır, hakemi yanıltır, penaltı çaldırır. Pozisyon çok açıktır, rakip kendine dokunmamıştır bile. Penaltı golü Sakaryaspor’un direncini kırar. Maçı Beşiktaş farklı kazanır. Sergen maçtan sonra, “Hakem ne gördüyse çaldı!” demekle yetinir. Trabzon: Trabzonspor - Diyarbakırspor maçı. 2 haftada 5 puan kaybeden Trabzonspor istim üzerinde. Maçta yorumumuz şöyle: “Televizyonlarda çeşitli açılardan 3-5 tekrarın ardından nasıl bir kanaat oluşur bilemeyiz ama tribünden doğru gözüken penaltı kararı, maçın bir anlamda kader anıydı. Çünkü aradan geçen 18 dakikalık sürede Trabzonspor rakip kaleye bir şut dahi atamamış, oyunun kontrolünü bir türlü eline geçirememişti...” Fanatik: (30 Ekim Cumartesi)Maç sonrası, Cumhur’un, “Fatih saha içinde pozisyonun penaltı olmadığını söyledi” deyince, Lig TV muhabiri Can Karyağdı, Fatih’e sordu: “Saha içinde Cumhur’a penaltı olmadığını söylemişsin. Doğru mu?”- Evet dedim. “Sence penaltı değil miydi?” - Ben arkadaşlardan da hakemden de özür diledim.Bu diyaloğun ardından televizyondan görüntüleri izledik. Tribündeki fikrimiz değişmedi. Diyarbakırsporlular itiraz ederken Fatih’e dikkat ettik, yerde oturdu, bekledi. İtirazlar bitti, atış gol oldu. Gol sevincine katılıp katılmadığı görüntülerde yok. Cumhur’dan final açıklama: “Madem ki, penaltı olmadığını kabul ediyor, Fatih’in yerinde olsam, kendim kullanır auta atardım!” (Bu arada aklımıza geçen sezon sakatlandığı maç ve Fatih’e yapılanlar, teşvik şikesi iddiaları geldi!. Tencere dibin kara yani!)İtalya’dan bir, Türkiye’den benzer iki örnek! Sevgili Cumhur, Batı dünyası - bizim kültürümüz vs. Bu işler, anlayış, kültür, saygı, inanç ve dahası vicdanla ilişkili. Biri sakatsa, kolay değil yani!

31 Ekim 2004, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’4 santrforla kaybetmedi!‘’

Rakip ceza alanına ilk tehlikeli gidişiyle penaltı ve Yattara’nın golü geldi. Sonrası Trabzonspor’un maça ağırlığını koyması, savunmada hiçbir tehlike yaşamaksızın etkili hücum girişimleriyle farkı artırma çabaları, bunun için yakalanan bir çok net fırsattan sadece birini değerlendirebilmesi ve maçın yıldızı Hüseyin’in, kendisi gibi dün akşama ağırlığını koyan Yattara’nın nefis ortası ile fileleri yırtarcasına müthiş vuruşu. İlk yarının kısaca özeti bu.İkinci yarının hemen başlarında Yattara’nın taşıdığı iki topta serbest dolaşım şansını bulması, Diyarbakırspor’da oyun disiplinin kaybolduğunun, savunma güvenliğinin “kaybettikten sonra iki ya da fazlası fark etmez” anlayışıyla tümden riske edildiğinin göstergesiydi. Ama Trabzonspor gibi çok çabuk oyunculara sahip bir takıma karşı bu anlayışın adı futbolda “intihar” demekti. Nitekim 3 dakikada Yattara imzalı ikinci atak Gökdeniz’e Kazakistan maçında milli formayla attığı müthiş golün benzeri bir fırsat daha yarattı ve o da bunu değerlendirdi. Yattara taşımaya devam etti, başta Fatih ve diğerleri değerlendiremeyince perdeyi kendi kapadı. Bu maç, “Trabzonspor 4 santrforla oynadığı her maçı kaybeder!” iddialarını çürüttü. Bu korkunun Trabzonspor’daki hakimiyeti, ilk 18 dakikaya yani penaltıya kadar bir ürkekliğin yaşanmasına da neden oldu. (Ki buna hiç gerek yoktu) Takım golden sonra gerçek kimliğini buldu. Görüldü ki, Yattara iyi olduğu zaman bir takımın tek başına ateşleyici unsuru. Attırdığı, attığı goller, hazırladığı ve güme giden fırsatlar, ayakta alkışlanacak cinsten. Orta alanda Hüseyin’i tutmak zor. Adem de dün akşamki gibi ona ayak uydurunca bu bölgede zaman zaman 4 kişiyi düşünen Ziya Doğan’ın bırakın dördü, üçüncü kişiye de ihtiyacı yok.İyi maç yöneten Bülent Demirlek ve arkadaşlarına zaten fazla iş düşmedi. Tek kritik karar penaltı, onda da görüşümüzü söyledik. Centilmence bir maç oldu. Çünkü futbolcular, en azından dün akşam, 81. yılını kutladığımız Cumhuriyetimiz’in kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün istediği ve dediği, “Zeki, çevik ve ahlaklı” sporcu tanımına uygun hareket etti.

30 Ekim 2004, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI