‘’Genel Kurul tarihi‘’
3 haftadan beri olağan haftalık toplantısını dahi yapamayan yönetim kurulunda belli ki başkan dahil hiç kimse gerçeklerle yüzleşmeye cesaret edememektedir. çünkü olası bir toplantıda medya önünde yapılan tartışmalar masaya yatırılacak ve yeni bir kriz çıkacaktır. Dolayısıyla bu durum yönetimde daha da büyük bir çatlağa neden olacaktır. Yönetim Kurulu 3 haftadır toplanamadığı için kulübün bazı konulardaki resmi görüşü de öğrenilememektedir. Başkan bir yerlerde, diğerleri bir yerlerde işlerine geldiği biçimde medyayı bilgilendirmekle yetinmektedir. Örneğin Trabzon Atatürk Alanı’nda YöK’ü protesto eden öğrencilere şahin kesilen, memurlarına, zor kullanarak (yaka - paça, saçlarından - başlarından sürükleyerek) gözaltına alma talimatı verirken kendisini büyük bir güç olarak gören komiserin ya da bir meslektaşının, 25 bin kişi önünde Hagi tarafından tartaklanarak itilmesi, (100.yılda hakemlere uyarı dediniz, Galatasaray camiası ayağa kalkmıştı, anımsayın) Hagi’nin seyirciyi tahrik ederek kulübün olası bir ceza alması durumuna getirilmesi konusunda Trabzonspor Yönetim Kurulu’nun görüşü nedir? (Burada Trabzon Emniyet Müdürlüğü’nün görüşünü de merak etmekteyiz, onlardan da ses seda çıkmadı nedense!) Taraftar bunları öğrenmek istiyor. Tık yok. İbrahim Ege konusu kangren. Takım iki haftadır kötü sonuçlar alıyor. Yönetim ne düşünüyor, bilen yok. Yetkililerin birbirlerinden habersiz açıklamaları, ortamı daha da gerecek türden. Başkancılar, karşı olanlar ve tarafsızlar diye üçe bölünen yönetimden bugün birileri çıkıp, “Yok böyle bir şey!” diyebilirler, desinler. Ama bu bir gerçek. Düne kadar yaptıkları iyi şeyleri yadsıyamayacağımız, (ısrarla ve üstüne basa basa söylüyoruz) artılarının, eksilerinden çok daha fazla olduğuna inandığımız yönetim, samimi biçimde bir durum değerlendirmesi yapıp genel kurulu mümkün olan ek kısa sürede toplamalıdır. Bu hem onların yıpranmasını hem de Trabzonspor’un daha fazla zarar görmesini engeller. Devam etmek isteyenler de uyumlu bir liste yapıp, yeni bir heyecanla kulübü daha ileriye taşımaya çalışırlar.Tüzüğe göre kulüp genel kurulu 20 Kasım-20 Aralık tarihleri arasında toplantıya çağrılabiliyor. Bize göre bir gün bile geç sayılır. 20 Kasım, çoğunluk sağlanamazsa 27 Kasım, (hem de cumartesi gününe düşüyor) en uygun tarih. inada hiç gerek yok.
‘’Ziya Doğan, dikkat!‘’
Denizlispor maçı öncesi Rizesporlu yöneticilerle, futbolcu - oruç ilişkisini konuştuk. Aldığımız yanıt şu oldu: “Tutmamaları konusunda uyarıda bulunduk. Çünkü bu dini görevin yerine getirilmesi için alternatifler var. izin vermiyoruz ama isteyene de çarşamba gününe kadar gözyumuyoruz.”Aynı soruyu Trabzonspor Teknik Direktörü Ziya Doğan’a Ankaraspor maçı sonrası sormuştuk: “Ben tutmamalarını söyledim.”Ziya Doğan’da bulamasak da, aradığımız yanıt, Ankaraspor ve Galatasaray maçlarında sergilenen oyun ve futbolcuların performansında saklıydı.Sonradan öğrendik: Yerli futbolcuların tamamına yakın bölümü maç günü hariç oruç tutuyor. Ziya Doğan kendileriyle görüşme yapıp, “işinizi iyi yapmanızı istiyorum. Ama fiziğe dayalı işiniz oruç tutmanıza engel” demiş. Yani Ziya Doğan demek istiyor ki; “Eğer oruç tutarsanız, veriminiz düşer.” Ziya Doğan kusura bakmasın, bu uyarısı işe yaramamışsa ve kuşkuları gerçekleşmişse, bu durum ortada bir otorite zaafının olduğuna dair işarettir. “Tutmayın” demekle yetinip, antrenman saatlerini oruca göre ayarlayın, ‘sesleri çıkmadığı’ için hata yaptıklarında en sert tepkiyi verdiğiniz futbolcular, ‘dokunulmaz’ birilerinin gölgesine sığınarak oruç tutup size adeta meydan okusun, Galatasaray maçında olduğu gibi rakipleri olan o yaşlı ağabeylerini sadece izlemekle yetinsin, ama siz sesinizi çıkarmayın. (Sakın Balili’yi örnek göstermeyin, o bir kişiydi ve tek maç içindi. Sizde takımın çoğu bu durumda, üstelik 4 lig maçı var.) 5 puan kaybedilen iki maç gece oynandı. Trabzonspor bir tane gece antrenmanı yapmadı. Hani antrenmanları genelde maç saatlerinde oynamak, vücudun fiziksel bir gereksinimiydi, hani bu iş bilimseldi?Herkesin orucu, namazı, ibadeti kendine. Allah’la kendi arasındaki bir iş. Oruç konusunda fetva verecek kadar ukala da değiliz. Biz sadece TrabzonsporÔdaki düşüşün nedenlerini araştırıyoruz. Çünkü Ziya Doğan, takımın sürantrene olduğu iddialarına kesinlikle karşı çıkıyor. O zaman bunun gerçek nedeni ne, o bulunmalı.Bize göre Trabzonspor’un düşüşünün nedeni fizikseldir. Erken form tutan takımlarda bu normaldir. Ziya Doğan kabul etmediği için de Trabzonspor buna hazırlıksız yakalanmış, önlem alamamıştır. Oruç da bu durumun tetikleyicisi olmuştur. Ama Trabzonspor ve Ziya Doğan için karamsar olmaya gerek yoktur. Biz Doğan’a güveniyoruz, yanlışlarından dönecek ve takımını da mutlaka toparlayacaktır. Yeter ki, umutları tükenmesin.
‘’Trabzon eriyor‘’
Ziya Doğan, her fırsatta kadro darlığı ve futbolcularının üzerine binen yükün ağırlığından yakınmayı neredeyse gelenek haline getirdi. “24-25 maç oynayan futbolcularım var” diyerek, belli ki son haftalarda gözlenen ciddi form düşüklüğüne mazeret üretiyordu ama esasında dün akşamın da sinyalini veriyordu...Rakip Galatasaray’dı; ilk 11’nde 30 yaş sınırı ve üzerinde toplam 7 futbolcu bulunan Galatasaray yani. Ancak, iyi organize edildiğinde, verimli kullanıldığında, o “yaşlı” ama arzulu kadronun, “genç” ama hocasına göre “yorgun-yılgın ve de bezgin” kadroya 70. dakikada bile baskı kurması ve sonuç üretmesi, futbol okullarında gösterilecek bir ders konusuydu. Bu duruma imza atan Hagi’yi alkışlamayacağız. Çünkü o belleğimizde iyi bir teknik adamdan çok, genelde Trabzonsporlular’ı çileden çıkaran kararların sahibi, hakeme her fırsatta itiraz edip baskı altına almaya çalışan, tribünleri provoke eden, işi polis ve 4. hakemi tartaklamaya kadar götüren, çabuk davrandığı için top toplayıcı çocukla bile uğraşan kişi olarak iz bıraktı.Yediği gole kadar, “yaşlı” kadrosuyla daha çok koşan, pozisyon bulan ama son hareketlerde yetersiz kalan Galatasaray’a karşı idare etmeye çalışan Trabzon, Emrah’la adeta oynayan Baliç’le yenik duruma düşünce uyandı. Bir futbol maçında asıl olanın gol olduğu gerçeği anımsandı, Yattara ve Augustine sahaya sürüldü. Hagi bu kez çabuk gençlerini kontratak için devreye soktu. Sonrasında Gökdeniz, Fatih ve diğerleri, gol kaçırma yarışına girdi. İnsanın “10 dakika önce neredeydiniz?” diye sorası geldi. Ama sonuç Ziya Doğan’ın korktuğu gibi oldu: Trabzonspor kaybetti. Bir gerçek daha var, Trabzonspor eriyor. Önce Ziya Doğan, sonra “karışık” yönetimin, mazeret üretmeyi bırakma zamanı geldi.Hakem Serdar Tatlı ise daha 2. dakikadaki tartışılır pozisyondan sonra kontrolü kaybetmişti. Futbolculuğu dönemindeki “itici” kimliğine yeniden bürünen Hagi’nin etkisinde kaldı, maçı çığırından çıkardı. Ama olsun, bir hakem olarak kendisine zaten çok inanmıyorduk, bizim için fark etmedi!
‘’Favorisiz maç‘’
Bütün bu faktörler Trabzonspor açısından maçın önemini daha da arttırıyor. Dolayısıyla bu durum Trabzonspor’a stres yüklüyor. Eğer Ziya Doğan moral motivasyon açısından bu sorunu aşarsa yapılacak fazla iş kalmıyor. Çünkü Trabzonspor’un gücü ortada. Büyüklerin maçlarında futbolcuların konsantrasyon sorunu sözkonusu olmuyor. Üstelik Trabzonspor’un bu maçta saha ve seyirci avantajı var. Hem de seyirci geçen sezon, “Galatasaray Trabzon’a yatacak” denilerek yumuşatıltığı için de daha bir birikimli. Trabzonspor hücum etkinliğini savunma güvenliğini çok da fazla riske etmeden maç boyu sürdürmeli. Ama ne “Hücum yapacağım” ne de “Savunma güvenliğini elden bırakmayayım” diyerek her iki unsuru da fazla abartmamalı. Ziya Doğan’ın savunması sağlam. Orta alanda Hüseyin’in dönüşü ciddi bir artı. Hücumda Fatih, Gökdeniz ve Mehmet Yılmaz, oyunun gidişatına göre Yattara gibi silahlar sözkonusu. Mehmet Yılmaz’ın hem hücum etkinliği, hem de savunmayı rakip yarı alanda başlatma gibi özelliklerinden yararlanma avantajı var. Ama ne olursa olsun rakip Galatasaray. Bu maçın favorisi yok.
‘’Aktuğ'un resti‘’
Genel kurul sürecine girildiği ve ortamın giderek gerginleşmeye yüz tuttuğu bir dönemde camiayı toparlayıcı bir rol üstlenmesi gereken Aktuğ’un bu beklenmedik davranışı, kamuoyundaki “uzlaşmacı kişiliği” izlenimiyle çeliştiği gibi, Ankaraspor maçındaki kötü oyunu, buna neden olan kadro seçimindeki yanlışlılıkları ve dolayısıyla da Ziya Doğan’a yönelik, “Rakip Real Madrid değil, Süper Lig’e yeni çıkmış, kadrosu tümüyle toplama olan Ankaraspor’du” şeklindeki eleştirileri ve de en önemlisi Ankaraspor kalecisi Şenol’un centilmen bir futbolcuya yakışmayacak davranışlarını gölgede bıraktı.Bizim amacımız da ortamı daha germek değil kuşkusuz. Ama Aktuğ’un bir yıl önce birlikte yola çıktığı ve bugün bazı konularda fikir ayrılığına düştüğü arkadaşlarıyla medya aracılığıyla bir hesaplaşmaya girişmesinin yanlışlığını da kendisine anlatılmalı. Çünkü geçmişte bu kulüp, benzer davranışlar nedeniyle ciddi sorunlar yaşamıştır ve taraftarlar Aktuğ’dan böyle bir şeyi beklememektedir. Bir kuruldaki insanların tümünün aynı görüşte olmaları olası değildir ve kuşkusuz Aktuğ da bunun farkındadır. Bu durumda sorun oylamayla çözülür, çoğunluğun dediği geçerli olur, azınlık da bunu benimsemek durumunda kalır ve dışarıda sahiplenir. Gel gör ki, Trabzonspor’da bu kural işlememektedir. Belli ki burada, “Tek doğru benim doğrum!” anlayışı hakim. Bu durum da o kurulu yıpratmakta ve kurulun varlık nedeni olan asıl işlerin sekteye uğramasına neden olmaktadır. Bu arada bir önceki yönetimdeki tartışmaların ve o yönetimin devamını engelleyen gelişmelerin odak noktasında bulunan Genel Sekreter Yusuf Ziya Yılmaz’ın da Aktuğ benzeri yolu seçmesi, işleri içinden daha bir çıkılmaz hale getirmektedir. Önceki hafta oynanan Beşiktaş maçından sonra kurumun özellikle televizyonların spor programlarında uğradığı bombardımana tek başına karşı koyarak alkışı hak eden Yılmaz’ın da tartışmaları medya huzurunda yapmaması, kendisi de iyi biliyordur ki, içinde bulunduğu kurula ve hizmet etmeye çalıştığı kuruma daha fazla katkı sağlayacaktır.Sonuç olarak camianın dışındakiler der ki; “Trabzonspor’un en büyük rakibi kendisidir. Onlar işler iyi giderken mutlaka bir sorun üretir, birbirleriyle mücadele etmeye başlarlar!”Yani, haklı değiller mi?Ankaraspor maçını, Şenol’un geçen sezon Diyarbakırspor, bu sezon da Ankaraspor formasıyla camiayı çileden çıkaran davranışlarını, Ziya Doğan’ın bu maçtaki uygulamalarını ve yıldızların kötü performansını bir kenara bıraktık! Bu kulübün haftasonu Galatasaray ile zorlu bir maçı var, o maç konuşuluyor mu? Garibim, Basın Sözcüsü İbrahim Şahin ile Ziya Doğan çırpınıyor o kadar!
‘’Taktik savaşın galibi yok‘’
Trabzonspor’un oyunda dengeyi kurmasını sağlayan bu değişiklikler ikinci yarının ilk bölümünde meyvesini verdi ve Bordo-Mavililer rakip kalede görülmeye başladı. Mehmet Yılmaz ve Lee ile bulunan iki pozisyondan sonra daha da çok yüklendi. Ankaraspor ise bu dakikalarda savunma güvenliğine daha çok önem verdi. Samet Aybaba bu durumun doğal sonucu olarak bir taktik değişiklik yaptı ve hızlı hücumlarda kullanmak üzere çabuk ve de etkili oyuncusu Tita’yı sahaya sürdü. Bir taktik savaşına dönüşen maçta Doğan da yanıt vermekte gecikmedi, Yattara’yı oyuna aldı ve Gökdeniz’i bu kez sol kanatta kullandı. Dört forvetli Trabzonspor böylece ağır basarken, sonradan giren Yattara - Mehmet Yılmaz organizasyonu golü getirdi.Aybaba ise yenik duruma düştükten sonra bir başka kozu Jaba’yı oyuna koydu ve sadece bir dakika sonra biraz da ofsayt kokan pozisyonda üstelik bu silahla sonuca gidince hem skor da hem de taktik savaşında eşitliği sağladı.Sonrasında çabalar skoru değiştirecek boyuta ulaşmadı ve Trabzonspor zorlu yarışta bir yara daha aldı. Amacına ulaşan Ankaraspor’un maç sonrası skora yönelik sevinç gösterileri bir hayli manidardı!
‘’Bu sayı artar eksilmez‘’
Trabzonspor forması altında buluşmuş bu 4 değeri fark etmek Ersun Yanal için hiç de zor olmamıştır sanırız. Ama bu cephede Yanal için asıl zorluk, kadroya davet edemedikleriyle ilgili. Çünkü A 2 Milli Mehmet Yılmaz, Erdinç ve Volkan, son dönemdeki üstün performansıyla Emrah, vatandaşlık sorununu çözdüğünde Celalettin ve Ümit Milli Takım’dan Adem Koçak, A takımı zorlamaya başladı bile. Ümit Milli Tayfun ve Tolga, Ziya Doğan’ın sezon başında iyi bir ders verdiği ve çalışma temposuyla bu dersi iyi aldığı belli olan Alişen ile Almanya kampında kendisinin neden olduğu bir talihsizliğin (skandalın da diyebiliriz) bedelini çok ağır ödedikten sonra altyapıda çalışmalara başlayan İbrahim Ege de uzun vadede sıradalar. Bu sayı eksilmez, artar yani!Bu durum da gösteriyor ki; planlı - programlı biçimde çalışmanın ödülü, bazen koşullar, bazen de şans benzeri faktörler buna engel olsa da, genellikle alınıyor.1995- 96 sezonunda kaçırılan şampiyonluğun ardından bir gerileme dönemi yaşayan ve son yıllarda yeniden yapılanarak teknik ve idari açıdan sistemli biçimde yönetilmeye başlanan Trabzonspor’un durumu da bunu, hem puan cetvelindeki yeri hem de Milli takımlara gönderdiği oyuncu sayısıyla kanıtlıyor. 1998’deki Avrupa Futbol Şampiyonası’nda ve eleme grubu maçlarında Hami, Ogün, Abdullah, Osman, Cengiz, Orhan, Tolunay ve Ünal farklı zamanlarda Ay - Yıldızlı formayı giydi. Fatih Tekke, Okan Özke, Mehmet İpek ve Metin Aktaş da, Ümit Milli Takım’da yeraldı. Nemsadze, Arçil ve Şota ise Gürcistan Milli Takımı’nın değişmez isimleriydiler. 14 milli oyunculu Trabzonspor, 1998-2002 arasında milli takımlara yabancılar dahil ancak bir - iki oyuncu gönderebildi. Bugün gelinen noktaya bakalım; Fatih, Gökdeniz, Hüseyin ve Tolga A takımda, Adem, Tayfun, Tolga Zengin Ümit Milli. Mehmet Yılmaz, Erdinç ve Volkan A 2 Milli. Emre Aygün U - 19, Ufuk U - 17, Petkoviç Avusturalya, Lee Güney Kore, Augustine Gana, Yatara da Gine Milli Takımları’nın oyuncuları. 16 milli oyunculu Trabzonspor’un özellikle Ziya Doğan dönemindeki performansının bir rastlantı olmadığı gerçeği çok net biçimde ortaya çıkıyor.Son olarak bu işte Ziya Doğan’ın da hakkını verelim. Nitekim; elinde un, yağ ve şeker olsa da, herkes iyi helva yapamıyor!
‘’Zirvede bir Doğan!‘’
Sonra da istatistikler; Ziya Doğan’lı Trabzonspor 23 lig maçında 60, Christoph Daum’lu Fenerbahçe 57, Fatih Terim ve Gheorghe Hagi’li Galatasaray 44, Lucescu ve Del Bosque’li Beşiktaş ise sadece 22 puan toplayabilmiş.Şu bizim gazetenin işine, yayınladığı haberin zamanlamasına bakın! Hele verdiği istatistikler, aman Tanrım! insanı -normalini değil tabi ki!- kudurtur! Öyle de olmuyor mu?O kadar para saç-bizim gazetenin tabiriyle -, sonra da, küme düşme hattından önüne gelene çamur, olmadı, tosuncuklarını kullan, maç yapacağın rakiplerinin futbolcularına, teknik adamlarına çengel at. Tepki mi gördün; “Yok böyle bir şey” diye açıklama yap.Yetmedi, bizzat izledim; “bizim çocuklarımız” sıfatlı Ziya Doğan, Samet Aybaba ve Rıza çalımbay için, nerede olurlarsa olsunlar, “istediğim zaman alırım.” de. “Yeter ki, isteyeyim” yani. Ya da, “Bugün lazım değiller” gibi! Hem de “çocuklarımız”, vay be! -Siz çocuklarınıza böyleyseniz, elin ispanyolu’na az bile yapıyorsunuz!-Samet Aybaba ve Rıza Çalımbay’ı ve halen çalıştıkları kulüpleri bilemeyiz. Ama Ziya Doğan ve Trabzonspor’u iyi biliriz. Aybaba belki hazır, Çalımbay’a kulübü izin bile verdi, bildiğimiz kadarıyla. Hadi onlar için sorun yok diyelim. -üstelik Rıza Çalımbay, başkanının doğru söylediği konusunda da açıklama yapmış. Buyursun gitsin!- Ama Ziya Doğan’ı nasıl alacaksınız?Kelimeler birebir örtüşmeyebilir ama şunu anladık Sayın Başkan’ın konuşmasından; “Ben kulüp mulüp tanımam, istersem alırım!” Hadi al o zaman. Del Boque’li, milyon dolarları çil çil sayarak oluşturduğun takımın küme düşme hattında. Ziya Doğan’ın mütevazı kadrosu averajla ikinci. İşte hoca farkı, al da kurtar Beşiktaş’ı, gücün varsa! Eğer ihtiyacın yoksa neden adamı zor durumda bırakıyorsun, çıksa Trabzonsporlular deseler ki; “Ey Ziya Doğan, bu konuda ne düşünüyorsun?” Ne olacak? İnsan evladını bu kadar zor durumda bırakır mı? Yoksa asıl amacınız bu mu?İşte bu Ziya Doğan, bizim gazetenin dünkü manşetindeki Ziya Doğan. Bugün başarılı, el üstünde tutuluyor, “Adam gibi adam” yakıştırması yapılan Trabzon’daki ilk teknik direktör. Bu az bir paye değil. “Zirvede bir Doğan” yani. “Yarın iki yenilgiyle ne olur?” diye sorulursa tabii ki, net yanıt veremeyiz. -Türkiye gerçeğini de biliriz- Ama Beşiktaş’ta ne olduğu belli. Adamın -Del Bosque’den söz ediyoruz- kariyeri ortada, İspanya’da, Dünya markası olmuş bir takımda kralken, Beşiktaş’ta iki-üç yenilgiyle düşürüldüğü duruma bakın, anlarsınız! Özellikle de siz, sevgili Ziya Doğan!