Arama

Popüler aramalar

‘’Yattara'nın horonu‘’

Özkan Sümer, bir yıl önceki Brezilya seferinde maliyetleri 100 -200 bin dolarla ölçülebilen oyuncuları getirttiği bir yıl önceki Brezilya seferinden sonra Orta Avrupa’da düşük maliyetli kaliteli oyuncu avına çıkmıştı. Menajer Adnan Demir ile dolaşıp nerede lig maçı varsa izliyordu. Yolları Antwerp’e düşer ve o kentin takımının lig maçını izlemeye giderler. Maçın son 20 dakikasında oyuna giren siyahi futbolcunun o kısa süredeki şova yönelik futbolunun tribünleri heyecanlandırdığını görür. Sonra bir maç daha izler.Trabzonspor’da Şota’dan sonra tribünleri ateşleyecek, heyecanlandıracak, seyirciyi sahaya çekecek oyuncu olmadığından adının Yattara olduğu öğrenilen Gineli bu oyuncunun transferi için düğmeye basılır ve komik denilecek bir maliyetle Trabzonspor’a kazandırılır.İlk hocası Samet Aybaba’dır, Trabzonspor’da. Özkan Sümer Aybaba’ya, bu oyuncunun asıl transfer nedenini anlatır. Aybaba da ikna olur. Sonra Ziya Doğan ve Şenol Güneş ile çok kısa süreli de olsa Turgay Semercioğlu ve İhsan Derelioğlu da Yattara’nın Trabzonspor’da birlikte çalıştığı teknik adamlar olur. Aybaba, Doğan ve Güneş’in zaman zaman takım oyunu oynamakta zorlandığı, savunmaya katkıda bulunmadığı gerekçesiyle kulübeye gönderdiği Yattara, ilginçtir çoğu kez daha maçın başlarında kurtarıcı olarak sahaya sürülür. Dilini bildiği, çok daha iyi anlaştığı Halilhodziç döneminde de durum değişmez.Son Yattara tartışması, Samsunspor maçında attığı golün ardından oynadığı horon ile çıktı. Yattara’nın daha sonra, bir hafta önce gördüğü kırmızı kart nedeniyle taraftardan özür dileme amaçlı olduğunu söylediği şovu, Halilhodziç tarafından eleştirildi. Boşnak Hoca, “Önce şovu hak edeceksin!” dedi . Yani; “Önce işini iyi yap, sonucu kurtar, şov sonra.”Halilhodziç de haklı. Tabi ki her teknik adam, Özkan Sümer’in de deyimiyle önceliği daima görev adamına verir. Ama asıl hedef kazanmak olsa bile sporda tribünleri heyecanlandıracak, ateşleyecek ve izlediğinden zevk alır duruma getirecek önlemlerin de alınması gerekiyor. Bu durum ayrıca kazanmaya katkıda bulunacak bir tribün desteğini de beraberinde getirir. Bütün bu nedenlerden ötürü Yattara konusundaki düşüncemiz şudur: Futbol aynı zamanda bir şovdur. Tek başına kazanmak zaman zaman kazananın yandaşını da heyecanlandıramaz. Ama Yattara gibi oyuncular tek başlarına bu görevi yetine getirebilirler. Alın Fenerbahçe’den Alex’i, Trabzonspor’dan Yattara’yı bakın bakalım tek başına Aurelio’nun hamallığı Şükrü Saracoğlu, Fatih Tekke’nin golleri Avni Aker tribünlerini bu kadar heyecanlandırır mı?Sonuç: Yattara’ya horon çok yakıştı. Halilhodziç’in kaygısına da evet. Ama kendinden önceki meslektaşlarının bu futbolcuyla ilgili hatalarını yinelememesi koşuluyla.

24 Mart 2006, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fatihler'in gündemi‘’

Profesyonel futbolcuların, formasını giymekte olduğu takımın çıkarlarını korumaya çalışırken, kendini ileride zor durumlarda bırakacak davranışlarda bulunmaları da hoş değil. Ama bu durum da, özellikle bizim ülkemizde ve sporun fair play ruhunun yeni yeni yerleşmeye başladığı futbol dalında, göz yumulan hatalar kategorisiyle geçiştirilir. Futbolda fair-play dedik de, Romalı De Rossi geldi aklımıza. Ülkemizde sahte hareketlerle takımına penaltı kazandıran, rakip oyuncuya kart gösterten oyuncuları da andık tabi ki!- Gelmeye çalıştığımız nokta şudur: Fatih Akyel’in Galatasaray formasını giyerken Fenerbahçeli taraftarlarla, Fenerbahçe formasını giyerken de Galatasaraylı taraftarlarla, ayrıca bir milli maç sonrası Trabzonsporlu taraftarlarla yaşadığı polemikleri, o dönemde bu nedenlerden ötürü çok da yadırgamamıştık. Nitekim bu futbolcunun Trabzonspor’a transferi gündeme geldiğinde bu durumları sadece, “gerektiğinde Trabzonspor forması altında da kulübünün çıkarları için benzer şeyleri yapar, umarız abartmaz!” diye düşünmüş, transferine karşı çıkanlara biz karşı çıkmıştık. Bugün Fatih Akyel, Trabzonspor forması altında sadece futboluyla konuşuluyor. Stepanov ile birlikte savunmaya sağladığı dinamizmi tartışılıyor. Her ne kadar zaman zaman bu ikili kritik hatlar yapsa da, artıları çok olduğu için hoş görülüyor.Yeni Fatih, yani Fatih Akyel’in, Milli Takım’ın değişmez isimleri arasında yerini yeniden almaya aday olduğu şu dönemde Trabzonspor’da eski Fatih, yani Fatih Tekke maalesef çok farklı şeylerle gündeme gelmeye devam ediyor. Bu oyuncunun bir süre önce yaşadığı sıkıntılar herkesçe malum. Sonradan ortaya çıkan ilişkileri, başına gelenlerde şehrin ilgisinin olmadığını kanıtlarken ve bu durum kamuoyunca görmezlikten gelinip, her şey unutulmaya yüz tutarken Fatih Tekke’nin, üçüncülük yarışının kızıştığı şu dönemde vereceği beyanat asla, “Gitmek istiyorum, artık sıkıldım!” şeklinde olmamalıydı. Üstelik bu takımın kaptanı sıfatıyla. Tabi ki Fatih’in Avrupa serüveni camiasına gurur verir. Ama her şeyin bir zamanı var değil mi? Beklersin sezon bitimine doğru takımının durumu netleşir, o zaman niyetini açıklarsın. Çünkü bu takımın kaptanısın, bu camia seni bağrına bastı. Bu kritik zamanda böyle konuşmamalısın. Yönetimin, “Zorla tutmayız!” yanıtı doğru. Ama polemiğin medya huzurunda yaşanması garip?İşte iki Fatih ve gündemleri. Yargı sizin!

23 Mart 2006, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bir bildiği vardır!‘’

Samsunspor, ikinci yarının büyük bölümünde karşılaşmanın mutlak hakimi oldu. Kerem Rafael Serkan üçlüsünün organizasyonuyla gelen şık golün ardından yedikleri acemice gole karşın bozulmayan konuk ekip, ikinci yarıda bordo mavilileri yarı alanına hapsettiği anlarda iki kez öne geçme fırsatı da yakaladı. Ama bazen iyi oynamak, maçın kontrolünü elinde bulundurmak yetmiyor. Yakaladın mı atacaksın, atamayınca, eloğlu affetmiyor. Maçın kısa özeti bu. Halilhodziç, Gökdeniz’in cezalı, Fatih ve Szymkowiak’ın sakat oldukları, Fatih Akyel ve Stepanov’un henüz katılmadıkları dönemdeki kadro zafiyeti nedeniyle ciddi sıkıntılar yaşamıştı. Yetmezmiş gibi alternatif oyuncuların formsuzluğu, Boşnak Teknik adamın zaman zaman isyanına bile neden olmuştu. Ama bugün kadroya bakıyorsunuz, sıralamada üzerindekiler dahil, bir çok takımdan çok daha zengin. Demek ki bazen bolluk da insanın doğru kararlar vermesini engelleyebiliyor. Tolga Jefferson değişikliği neden? Savunmanın sol kenarında iyi oynayan Lee’yi, formsuz Celalettin’i sahaya sürüp, ileri çekmenin anlamı ne? Celalettin kötü oynadı, Lee ona ayak uydurdu, iki kişi birden gitti. Szymkowiak’ın kulübeye çekilmesinin nedeni, son haftalardaki kötü oyununa bağlı bir “kızak” ise; ona “kurtarıcı”gibi sarılmayacaksın, üstelik seyirci baskısıyla. Ferhat’ın suçu neydi ki, 18’de bile yok. Hasan, Galatasaray maçındaki asistinin ödülüyle çıktığı ilk onbirde 2 kritik pasın dışında yoktu ve orta alanın rakibe tesliminde Hüseyin’le birlikte başrol oynadı. Hodziç buraya müdahaleyi gerek görmedi.Son bir soru: 2-1’den sonra maç uzatmayla birlikte 21 dakika sürdü. Samsunspor bu dakikalarda ciddi riskler aldı. Ama Trabzonspor, bu durumdan en çok yararlanabileceği oyuncuyu yani Ömer Rıza’yı dışarıda tuttu, üstelik Fatih Tekke’nin en verimsiz olduğu maçta. İlk onbiri oluşturması, oyunu okuması, değişikliklerdeki zamanlama ve tercihleri yine kafa karıştırdı Boşnak Hoca’nın. Bir bildiği vardır kuşkusuz, anlatsa da!..

20 Mart 2006, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Avantajı kullanmak!‘’

UEFA yarışını Trabzonspor açısından irdelediğimizde bu durumun avantaj diye değerlendirilmesinin olmazsa olmazı olarak bugünkü maçın mutlaka kazanılması gerçeğinin olduğunu görürüz. Samsunspor, özellikle kendi sahasındaki puan hovardalığını Beşiktaş önünde de sürdürünce, pozisyonunu çok daha kritik hale getirdi. Bundan sonra bütün maçlara can havliyle çıkmak zorunda kalacak olması, uzun süre sonra ilk kez tam kadro bir arada olma şansını bulan Trabzonspor için avantaj. Kaldı ki Samsunspor kendisine çok fazla yarar sağlamasa bile bir puanı hedefleyerek kapansa da, geçen sezonun ikinci yarısındaki müthiş performanslarını dikkate alırsak, Szymkowiak, Gökdeniz, Yattara ve Fatih Tekke dörtlüsünün birlikte oynadığı Trabzonspor’un böyle bir savunmayı açmakta zorlanmayacağı gerçeğiyle karşılaşırız.Galatasaray maçında Yattara’nın cezalı olması, Halilhodziç’e bu muhteşem dörtlüyü birlikte kullanma şansını bu maçta ilk kez verecek. Verecek de, Halilhodziç bunu nasıl kullanacak hep birlikte göreceğiz. Ancak bizim asıl dikkat çekmek istediğimiz nokta Trabzonspor’un yumuşak karnı, yani savunmasıyla ilgili. Galatasaray maçında 3 kez topu elinden kaçırarak ikinci hamlede sahip olsa da- bir kez de çıkma tereddüdü yaşayarak kendinden beklenmeyen hatalar yapan Tolga’ya her zaman şansının bu kadar tutmayabileceğini, daha dikkatli olmasını ve zorla ele geçirdiği formanın kolaylıkla kaçabileceğini hatırlatmak isteriz. Yine son haftalardaki maçları baz aldığımızda savunmanın özellikle sağ tarafında Tayfun’un ciddi bir form düşüklüğüyle karşı karşıya olduğunu, bu durumda onda ısrarın en çok kendine zarar verdiğini dikkatlerden kaçırmamak gerek. Savunmanın göbeğinde iyi bir ikili oluşturan Fatih Stepanov’un buna karşın hem Vestel Manisa’dan hem de Galatasaray’dan yenilen goller dikkatle incelendiğinde ilk müdahalelerde, karar verme, doğru zamanda doğru hamleyi yapmada ciddi hatalarını ve bunun acı sonuçları görülür. Bu ikili, son Galatasaray maçında iyi yaptıkları işlerin yanı sıra çok önemli ferdi hatalara da imza atarak kaygı verdiler. Herkes Galatasaray forveti kadar cömert olmayabilir.Galatasaray maçı sonrasında Halilhodziç’in en fazla eleştiri aldığı uygulama, Ömer Rıza kozunu çok geç kullanması oldu. Bir kez daha üstüne basarak söylemek isteriz ki; Bordo Mavililerin öne geçtiği maçlara risk alacak rakibe karşı en iyi kullanacağı oyuncu Ömer Rıza’dır. Eğer Galatasaray maçında Gerets, takımı golü yedikten sonra oyuna iki önemli müdahale yaparken Halilhodziç izlemeseydi ve bu kozunu zamanında kullansaydı sonuç farklı olabilirdi. Nitekim golü bulan Galatasaray’ın artık risk almadığı dönemde oyuna girse de Ömer Rıza, takımı ateşleyen, Fatih’e çok önemli pozisyon hazırlayan kişi oldu. Ama iki puan da kaçtı. Halilhodziç belki bilmeyebilir, bizim bir atasözümüz vardır: Bir musibet, bin nasihattan iyidir.

19 Mart 2006, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Stadyum Projesi Ciddi İştir‘’

Giden yönetim, Trabzonlu Mimar Necdet Kıran Yazıcı’ya, göreve devam etmeleri durumunda, sponsor arayışlarında kullanılmak üzere bir taslak da hazırlatmıştı. İskender Önal, ekibine aldığı Önder Karaduman aracılığıyla çok ciddi çalışmalar yaptırmış, Özkan Sümer ve ekibinin de öncelikli gündemi stadyumun tadili-değişimi konusuydu. Nuri Albayrak’ın, “yıldız” sözü, en yakın arkadaşının reddiyle ne kadar “uçuk” bulunmuşsa, stadyum ile ilgili söylemleri, politik ve ekonomik konumu nedeniyle o kadar ciddiye alınmıştı. Nitekim Albayrak, göreve geldiği günlerde Aktuğ ve ekibinin görev verdiği Mimar Yazıcı ile de konuyla ilgili görüşmüş, çalışmaları hakkında bilgi almıştı.Seçimin ardından geçen 2 aylık süreden sonra Başkan Yardımcısı Hacıosmanoğlu, Serhat Demirtaş ile söyleşisinde konuyu yeniden kamuoyunun gündemine taşıdı. En çarpıcı söylemiyse, stadyumdaki çalışmaların tamamlanmasına kadar maçlarının İstanbul’da oynanmasının söz konusu olabileceğini ifade etmesi oldu. Sonrasındaki haklı tepkiler, Başkan Albayrak ve Asbaşkan Sayitoğlu’nun yeni açıklamalara zorladı ve Akçaabat Fatih Stadyumu alternatif oldu. Stadyum işi ciddi bir iştir. Sponsor bulma, somut ve cesur adımlar atma konusunda güven veren Nuri Albayrak’ın, bu güveni, kısır çekişme ve söylemlerle sarsmaması gerekmektedir. Akçaabat Fatih Stadyumu’nun kısa sürede yapılarak kapasitesinin artırılması ve Trabzonspor’un belki bir - iki sezon maçlarını burada oynaması fikri kabul görür. Ancak burada önemli olan stadyumla ilgili net kararın verilmesidir. Yani stadyum yıkılmadan üzerinde bir onarım mı yapılacaktır? Yıkılıp yerinde çevresiyle birleştirilerek sadece iki haftada 2 saat süreyle değil, her gün 24 saat kullanıma açık bir kompleks mi gerçekleştirilecektir? Ya da başka bir mekan bulunup, orada yenisi yapılırken, mevcut stadyum mu kullanılacaktır? Yönetim Kurulu öncelikle yukarıdaki sorulara yanıt bulmalıdır. Daha doğrusu bulmaya aracılık etmelidir. Çünkü bu soruların yanıtını vermeye bize göre Yönetim Kurulu tek başına yetkili değildir. Stadyum işi belki de bir asrı aşacak düzeyde uzun vadeli bir iştir. Tüm Trabzon’u ilgilendiren bir konudur. Böylesine önemli bir konuyu, görev süresi ilk aşamada 3 yıl, maalesef ülkemizin bir gerçeği olduğu üzere takım performansına göre belki de daha kısa olması söz konusu bir yönetimin tek başına üstlenmesi hiç de akılcı değildir. Gerekirse genel kurulu toplamak da dahil olmak üzere, bu kentin yönetiminde söz sahibi olanların, örneğin Belediye Başkanı, Sivil Toplam Örgütlerinin temsilcileri, Üniversite gibi kurumların bir araya gelmesiyle bir konsensüs oluşturularak nihai karar verilmelidir.

17 Mart 2006, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Anma ve vefasızlık!‘’

Liverpool’un dünya futbolunu kasıp kavurduğu döneme rastlıyordu. Kazanılan penaltı vuruşunu yapmak üzere Dozer Cemil beyaz noktaya itinayla yerleştirdiği topun başına geçtiğinde küçücük kalbim duracak gibiydi. O ise olanca sakinliğiyle gelip plase bir vuruşla Clemence’i ters köşeye yatırarak topu filelere gönderdiğinde, önümdeki kişinin yaşadığı şoku unutamıyorum. Ertesi günkü gazeteleri de. Bugün bir kısmıyla aynı sütunları paylaşma gururunu yaşadığım, bazılarını ise ebediyete uğurladığımız büyüklerimin yorumlarını bir solukta okumuştum. Dozer Cemil’in dün ölümünün 3. yıldönümüydü. İlginç rastlantı, Trabzonspor’un Karadeniz Fırtınası unvanını bileğinin hakkıyla aldığı döneme damgasını vuran oyunculardan, hemen her mevkinin askeri olduğu için Joker diye anılan Mustafa Gedik de 13 yıl önce dün öldü. Gedik, ailesinin isteğiyle Samsun’a defnedildiği için, Trabzonsporlu Profesyonel Futbolcular Derneği Başkanı Serdar Bali’nin organizesiyle Cemil Usta, mezarı başında sade bir törenle anıldı. Bir çok eski takım arkadaşı, gözleri dolu izledi töreni. Hakkını verelim, Trabzonspor Yönetimi de bu konuda duyarlı davrandı, Genel Sekreter Zekai Dülger’in yanı sıra bir çok asıl yedek yönetici ve profesyoneliyle anmada hazır bulundu. Güzel ve anlamlı bir tablo yani.Takdire değer bu ahde vefa bize maalesef geçen hafta yaşanan bir vefasızlığı da anımsattı. Urbain Braems, Trabzonspor’da bir döneme teknik direktör olarak damgasını vurmuş, bu şehirde kaldığı sürece halkın sevgilisi olmuş bir kişilik. Şimdi 77 yaşında ve mesleği bırakmış. Yani herhangi bir beklentisi filan söz konusu değil. Önce bir anı: Trabzonspor Sommers’e taliptir. Trabzonluların daha sonra “Havuç” lakabıyla bağrına bastığı bu oyuncu teklifi alır almaz yurttaşı Braems’e gider ve Trabzon’u, Trabzonspor’u, Trabzonluları sorar. Aldığı yanıt şöyledir: “Trabzon benim yaşadığım en güzel şehirlerden biri. Trabzonspor büyük bir takım. Trabzonlular cana çok yakın, inanılmaz derecede konuksever. Tereddüt etmeden git, çok mutlu olacaksın.” Sommers Trabzon’un teklifine “evet” der, 3 yıl sonra ağlayarak buradan ayrılır ve Braems’e teşekkür eder. Bir turizm elçisi görevini yapmıştır Braems. Bir çok futbolcuya da Trabzon ve Trabzonspor için referans verir. O Braems, sevgili eşiyle Galatasaray maçını izlemek üzere geçen hafta Trabzon’a gelir. Trabzonspor bu konuda bilgilendirilir. Ama nedense Trabzonspor duyarsız kalır bu geziye. Eski dostları ilgilenir kendisiyle sadece. Onlar aracı olur, Profesyonel İşler Sorumlusu Caner Çuvalcı’nın kişisel gayretleriyle 2 adet maç bileti zorla bulunur kendisine ve neredeyse tel örgülerin arksında maçı izlemesi sağlanır.Braems, Belçika’da bir anlamda fahri temsilcilik yapıyor. Bu tür insanları ağırlamak bir külfet değil, asli bir görev olarak algılanmalıdır. Tersi durumda, Trabzonspor’un sevgili yöneticilerinin bir gün, “eski” sıfatını kazandıklarında kendilerinin de benzer uygulamayla karşılaşmaları kaçınılmaz olacaktır. Unutmasınlar ki “o gün” kendilerini çok yaralayacaktır.

16 Mart 2006, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tehlikeli ilişkiler!‘’

Buraya kadar her şey normalmiş gibi gözüküyor. Bu bir yönetim tasarrufudur. Rakip hangi takım olursa olsun 2-4 YTL gibi bir ücret, 4 büyük takımdan biri konumundaki Trabzonspor için, emsallerinde bu miktar en az 20 YTL’den başlarken çok komik gibi dursa da. Kaldı ki bir Galatasaray maçı ve tribünlerin boş kalma olasılığı yok denecek kadar az. Hasılat geçen sezonki büyük maçlarda 250-400 bin YTL arasında değişirken, bu yıl 100 bin barajının bile zor geçilmesinin nedeni bu olsa gerek. Sorsanız amaç, ekonomik sıkıntı içindeki taraftarın da maçı izlemesini sağlamak. Ama toplu alımlarla bu olanak onların elinden alındığı için bu iş karaborsacılara yaradı. Ayrıca Ücreti 00.00 YTL yazan biletler de tribününe göre 50 ile 200 YTL arasında değişen miktarlarda alıcı buldu. Bu biletler ne demek; birilerinin yakınlarına ya da özellikle birilerine ücretsiz bilet dağıtılması demek. Maraton için bin, numaralı tribün için de 300 dolayında böyle bilet dağıtıldığı söyleniyor. Yönetim Kurulu bu konuda bir açıklama yapabilir, ama “yok” diyemez çünkü bizzat tanık olduğumuz olay var. Bir hekim arkadaşımız karaborsadan almak zorunda kaldığı biletin ücret hanesinde 00.00 YTL yazdığını görünce şaşkınlık geçirdi ve bunun nasıl olabileceğini eskiden yöneticilik yapmış bir arkadaşından öğrendi.Bilet konusundaki bu hatanın çok ciddi bedeli olur. Bir defa 4 YTL’ye bilet satarsanız, önümüzdeki sezon bir tane kombine bilet alan taraftar bulamazsınız. Bu sezonki maç sayısını baz alırsak 4 YTL’den 17 lig, 2 kupa, bir de Şampiyonlar Ligi Ön Eleme olmak üzere 20 maçı izlemek isteyen toplam 80 YTL öder. Ama sezon başında kombine bilet alan kişi Maraton Tribünü için 150 YTL ödedi. Maç günleri olmak üzere 8 ayda 80 YTL ödemek varken, sezon başında 150 YTL kim öder? Bu durumda gelecek sezon kombine bilet satabilir misiniz? Her zaman söylüyoruz, taraftarlık demek maddi ve manevi özveri demektir. Bugün bin 300 dolayında bedava bilet dağıttığınız kişiler, tribünden “El salla el salla, Büyük Başkan el salla!” diye bağırır. Yarın eğer o kadar bilet veremezseniz ya da “artık yeter” diyerek kesmeye kalkarsanız, neler bağıracağını tahmin edersiniz herhalde! Tehlikeli ilişkilerdir bunlar!Bakınız Sayın Başkan, birer birer kaybetmeye başladığınız profesyonelleri belli ki pek dinlemiyorsunuz, ekip arkadaşlarınızın da “saygıdan!” sesi çıkmıyor. Ama ne olur, unutmayın ki artık, kurumsallaşma yolunda büyük aşama kaydetmiş Trabzonspor gibi 4 büyük kulüpten birinin başkanısınız. Bu gibi kurumlarda “Ben yaptım oldu” ile işler yürümüyor.

15 Mart 2006, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Korkunun bedeli‘’

Daha dikkatli ve ayağa top oynayan Galatasaray, rekor düzeyde pas kaybı yapan Trabzonspor’dan daha derli toplu gözüktü. Kritik noktalardaki eşleşmelerde de konuk ekibin üstünlüğü dikkati çekti. Örneğin Song, Fatih’e göz açtırmadı. Djokaj ve ceza sonrası Gökdeniz ile Szymkowiak etkisiz kaldı. Buna karşın Hasan Şaş ve Ayhan Akman kanatları iyi kullandı. Ümit Karan, Bordo-Mavililer’in son haftalardaki en iyi ismi Stepanov’u iki kez etkili geçti, ilk yarının tek pozisyonu da bunlardan birinde geldi.İlk yarı skorunun iki tarafa da yaramayacağı gerçeğine karşın ilginçtir; iki teknik adam da müdahale için beklemeyi tercih etti. Bir saatlik süre dolarken daha organize futboluyla etkili gelen rakibinin, özellikle orta alandaki üstünlüğünü kırmak için Halilhodziç, ilk müdahaleyi bu bölgeye yaptı. Ferhat’ın yerine koyduğu Hasan, takıma hareket getirdi. Goldeki asisti birinci sınıf, “Gökdeniz’in dönüşü” adı verilen gol vuruşu mükemmeldi.Maç Gökdeniz’in bu golüyle sanki yeniden başladı. Gerets’in Hakan-Aydın ikilisini sahaya sürerken kulübeye çekmek için tercih ettiği Ümit ve Hasan Şaş’ta bu durum hoşnutsuzluk yaratsa da, Galatasaray, kısa süren panikten kurtulup, oyunu yeniden gol öncesi duruma getirdi. Bu sıralarda Halilhodziç’ten rakibin rahat çıkmasını engelleyecek, aldığı riski değerlendirebilecek bir Djokaj-Ömer Rıza değişikliği beklendi ama o nedense düşünmedi. Bu maç için risk olacağı gerçeğine karşın formsuz Tayfun, kanadından dalga dalga gelen rakip atakların golle sonuçlanmasından sonra Ufukhan’la değiştirildi. Eşitliğin Galatasaray’ı “yenemezsen yenilme” mantığıyla oynamaya zorunlu kıldığı, Fatih’in de sahada gezinmekle yetindiği dönemde gerçekleşen Djokaj-Ömer Rıza değişikliği farkını gösterse de geç kalınmıştı bir kere! Korkunun ecele faydası yoktur. Nitekim iki tarafın da korktuğu şey başına geldi. Galatasaray liderliği kaybetti, Trabzonspor da üçüncülük yarışında büyük yara aldı.

13 Mart 2006, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI