Arama

Popüler aramalar

‘’Favorisiz maç‘’

Yani favorisi yoktur bu tür maçların. Tıpkı, taraflardan birinin şampiyonluk, diğerinin de üçüncülük şansını artırarak devam ettirme isteğinde olacağı bu akşamki Trabzonspor - Galatasaray maçında da olduğu gibi.Bu bilgiler ışığında Trabzonspor’un artılarını-eksilerini değerlendirdiğimizde, “artı gibi” gözüken unsurlar şu şekilde sıralanabilir:Bordo Mavililer, kötü oyunlarına karşın son haftalarda aldıkları başarılı skorlarla bir özgüven kazandı. Rakip takımlar için cehennemi bir havası olan Avni Aker Stadyumu’ndaki ortam. Fatih Tekke’nin sakatlığının düzelmesi. Gökdeniz’in 6 ay sonra ilk maçına çıkacak olması. Yattara’nın cezalı olmasına karşın Halilhodziç’in kadro kurarken tercih yapmakta zorlanması. Tolga’nın ilk resmi maçındaki durumundan çok daha iyi konumda olması. Bu unsurları neden “artı” değil “artı gibi” diye değerlendirdik ona gelelim şimdi: Trabzonsporlu futbolculardaki özgüven duygusu, bir hırs kaybına neden olabilir. Avni Aker Stadyumu’ndaki ortam, çoğu genç olan bordo mavili oyuncular için bir baskı unsuru oluşturabilir. Bu iki unsurun gerçekleşmesini önlemek Halilhodziç’in maç öncesi telkinleriyle ilgili. Fatih’in sakatlık sendromu, gerçek performansını sahaya yansıtmasını engelleyebilir. Gökdeniz, ilk maçında bir patlama yapabileceği gibi, hayal kırıklığı da yaratabilir. Bu iki konuda yapılabilecek bir şey yok. Yattara’nın yokluğunda, onun bireysel yeteneklerinin eksikliği, çok iyi takım savunması yapan Galatasaray maçında fazlasıyla hissedilebilir. Tolga’nın ilk maçtaki durumu aşırı hırslanması ve gelinen noktada aşırı güven duygusuna, bu durum da basit hatalar yapmasına neden olabilir. Halilhodziç’in sıkça yakındığımız oyuncu seçimi ve maç içindeki değişikliklerdeki tercih ve zamanlama hatası yinelenebilir. İşte bu nedenlerden ötürü bu unsurlara direk “artı” yargısında bulunamıyoruz.Halilhodziç’in kafasını karıştırabilecek mevkilerden savunmanın sağ tarafında formsuz Tayfun’un yerine Ufukhan, ideal tercih olabilir. Solda da Lee Young. Savunmanın merkezinde Fatih Stepanov rakipsiz, Hüseyin ve Ferhat da göbekte. Ortada Szymkowiak ve Fatih’i de saymazsak, geriye kalıyor 2 mevki için 3 alternatif isim: Gökdeniz, Djokaj ve Ömer Rıza. Hodziç, Gökdeniz’i sağda, Djokaj’ı solda kullanabilir, geniş alan seven oyuncusu Ömer Rıza’yı da skora göre kullanmak üzere kulübeye çekebilir. Galatasaray’ın avantajlarına gelince; Çok iyi bir kalecisi ve oturmuş savunması var. Song ve Tomas, savunmanın merkezinde hemen her kulübün gıpta edebileceği bir ikili oluşturmuş. Hasan Şaş, Ümit Karan ve Necati’nin skora direk etki edecek forma sahip olmaları. Dezavantajlarının başında ise liderlik sendromu geliyor. Orta alanda Volkan ve Saidou’nun birlikte yoklukları ciddi bir handikap. Bütün bu bilgiler ışığında söylenecek son söz: Favorisi olmayan bir maç. Yani hiçbir skor sürpriz sayılmaz.

12 Mart 2006, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mavi bayraktan ceza rekoruna‘’

Süper Lig’de ceza vermeyen kulüp bulunmazken, 4 büyük kulübün ilk sıralarda yer alması dikkati çekti.” gazeteler-“Trabzonspor, sezonun ilk yarısında kendi evinde oynadığı Kayseri Erciyesspor maçında 23 bin 234 YTL hasılat elde etti. PFDK, bu maçtaki kötü tezahürat ve sahaya atılan yabancı maddeler nedeniyle Trabzonspor’a 30 bin YTL para cezası verdi.” gazeteler- “Taraftarımızdan beklentimiz, takımımızı desteklemek adına geldiğimiz tribünlerde kulübümüze zarar verecek her türlü davranıştan kaçınmak olmalıdır. Bilin ki; sahaya atılan her yabancı madde kulübümüze ceza olarak geri dönmektedir. Takımımızı 90 dakika boyunca olumlu tezahüratlarla destekleyelim, küfüre son verelim. Sahaya yabancı madde atmayalım, atanları uyaralım.” Trabzonspor Resmi Internet Sitesi-Bir kulübün taraftarı olmak çok ciddi bir sorumluluk gerektirir. Her ne kadar günümüzde bazı kesimlerce bu kavram yanlış yorumlanıyor, birileri taraftarlığı, “kulüpten nemalanmak” olarak algılıyor olsa da gerçekte taraftarlık, sorumluluğun yanı sıra hem maddi hem de manevi özveriyi gerektirir. Yukarıdaki 2 haber ve bir talep gerçekten ilginç. Çünkü bu haberlere konu olan ve Galatasaray’la diğer kulüpler gibi Trabzonspor’u da benzer yakınmaya iten cezaların nedeni taraftarlar. Bu nedenle taraftar dernek ve sitelerine bu konuda çok önemli görevler düşmektedir. Konumuz Trabzonspor olduğundan, TS Taraftarlar Birliği Başkanı Adem Söğüt, TS Taraftarlar Derneği Başkanı Özgür Özal ve Gurbetçi Gençler Derneği Başkanı Turan Özdemir ile yönetici arkadaşlarına zaman geçirmeden bir çalışma içine girmeleri gerektiğini anımsatmak istiyoruz. Bu çalışma ortaklaşa olabilir. Tribünlerde seyirciler arasına gruplar halinde dağıtacakları elemanlarının bir çok şeyi engelleyeceğini görecekler. Bu çalışmalar, sadece Trabzonspor’un para cezası ödemesini engellemekle kalmayacak, Trabzon imajına da önemli katkı yapacaktır. Trabzonspor taraftarı geçen sezon mavi bayrak rekortmeniydi, şimdiki gidiş, ceza rekortmenliğine. Unutulmasın ki; kulüp ne yaparsa yapsın bu durumun engellenmesi, taraftar dernek ve Internet sitelerinin yapacakları çalışmalarla mümkün olacaktır. Yarınki Galatasaray maçı milad olsun.

11 Mart 2006, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Emeğe saygı lütfen!‘’

Ahmed Hassan, Beşiktaş Ankaraspor maçında rakibinden kurtardığı topa yetişemeyeceğini anladığında kendini uçarak yere bırakıp, tıpkı Nobre gibi birkaç kez yuvarlandıktan sonra kendisine dokunmayan meslektaşı Ali’yi sarı kartla cezalandırttı.Tufan, Vestel Manisaspor Trabzonspor maçında bize göre de kurallara uygun müdahale ettiği halde, gereksiz yere sinirlenen Yattara’nın kural dışı el hareketiyle kendini bıraktığı yerde, meslektaşı kırmızı kart görene kadar acılar içinde kıvrandı.Nobre, futboldan alın teri karşılığında ekmek yiyor. Taa Brezilya’dan gelip, gurbet ellerde geleceğini sağlama almaya çalışıyor. Kerem’in amacı da aynı. Forma aslanın ağzında, alamadın mı, bir futbolcu için çok önemli olan maç başı ücretli gidiyor. Neyse ki televizyon görüntüleri Kerem’i kurtarıyor. Yani Kerem suçsuz, Ya Nobre? Ahmet Hassan, Afrika Kupası Şampiyonu bir milli takımın oyuncusu sıfatıyla, İstanbul’a kendisine verilen süreden geç geldiği için aldığı ceza nedeniyle sivil giysileriyle elleri koynunda arkadaşlarını izlerken içimiz cız etmişti. Eee Wederson da öyle. Brezilya’dan gelmiş, adı sanı yokken uğraşmış didinmiş formayı kapmış. Meslektaşı’nın artistliği nedeniyle gördüğü sarı kart, belki de dördüncü. Gitti bir maç başı. Belki de forma, dedik ya aslanın ağzında diye. Gözünün önünde oldu hareket Giray Bulak’ın. Tepki göstermesin de ne yapsın? Sonra Giray Bulak agresif, yok ya! İş bitmiş, eline al çiçeği git özür dile. Olmaz öyle şey, hata değil ki Ahmet Hassan’ın ki tamamen artistlik. Kim bilir kaçıncı kez?“Yattara ağır cezalık!” demiştik. Gerçekten de öyle, kırmızıyı hak etmemiş doğru, ama o hareket neden? 20 bin YTL iyi para. Ayrıca bir maç başı, tabi PFDK bir maçla yetinirse. Yattara sorumluluğunun bilincinde değil tamam ama Tufan’ın yaptığı! İnsaf, yerde acılar içinde kıvran! Yan gözle hakeme bak, kırmızı kartı çıkardığını gör, amacına ulaş. Kendini de alkışla bari. Ne olmuş meslektaşına vermişsin bu kadarcık zarar, önemli olan kazanmak değil mi?Ey futbolcu arkadaşlar. Bu üç örnek canlı diye verdik. Onlarca, yüzlerce örneği var. Ey hakemi aldatmaya teşebbüsten kart görenler. Hiç sıkılmaz mısınız? Aldatabilseydiniz hakemi zarar vereceğiniz meslektaşınızın yüzüne sonra nasıl bakabiliyorsunuz? Ya da aldattığınızda neler düşünüyorsunuz, o ruh halinizi merak ediyoruz. Her şeye rağmen mi kazanmak?Biraz emeğe saygı lütfen. Rol yaparak zarar verdiğiniz insanların yüzüne bir bakın, çektiği acıyı görünce anlayacaksınız yanlışlığınızı. Eğer bunun vicdanla ilişkisi olduğunu düşünüyorsanız tabi. Değilse, anlayabilmek için size de bu artistliğin yapılmasını bekleyeceksiniz. Mutlaka sıra gelecektir.

09 Mart 2006, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kalede umut!‘’

1972’de ele geçirdiği Trabzonspor kalesini, artık dayanılmaz hale gelen bel ağrıları ve yaş haddi nedeniyle futbolu bırakmak zorunda kaldığı 1987’ye kadar başarıyla koruyan, 2. Lig şampiyonluğu da dahil olmak üzere hemen her büyük zaferde imzası bulunan Şenol Güneş sonrasındaki Trabzonspor kalesini irdeleyelim:Yabancı: Hadziç, Pfaff, Petronoviç, Viktor, Metin Mert(Türk olarak oynadı), Miloşevski, Petkoviç, Jefferson. Yerli: Şevki Ekşi, Levent Zorluer, Mahir, Nihat Tümkaya, Ramazan Şilin, Hasan Sönmez, Ahmet Şahin. Alt yapıdan: İhsan Dereli, Alper Boğuşlu, Metin Aktaş, Osman Kurtuldu, Tolga Zengin. 15 yılda Şenol Güneş, 19 yılda 20 farklı isim. Bu veriler, başarı için bırakın teknik ekip ve futbolcu kadrosunu, kalede bile istikrarın ne kadar önemli olduğunun göstergesi. Ama konumuz bu değil. Güneş sonrasında Trabzonspor kalesindeki bir umuda dikkatinizi çekmek istiyoruz, Tolga Zengin’e yani. Geçen sezon Petkoviç ve Hasan Sönmez’in ardından 3. kaleci konumunda iken, sezon başında aynı anda Şenol Güneş, İhsan Dereelioğlu ve Bilal Çetinkaya gibi kaleci kökenli bir teknik ekiple çalışmanın avantajını yakaladı. Her birinden çok şey öğrendi. İsviçre’de hazırlık maçlarında “hazırım” mesajı verdi. Ancak talihsiz bir başlangıç yaptı. Bize göre ilk yarıdaki Sivas maçında güven kaybı yaşayan Jefferson’un yerine V. Manisa maçında oynatılmaması kadar önemli hatayla Galatasaray maçında sahaya sürüldü ve güven kaybına uğratılarak patlama yapması ertelendi. Jefferson’un sakatlığı ve Ahmet’in Kayserispor maçındaki performansıyla şansı yeniden buldu. 3’ü kupa, 5’i lig 8 maçta 5 gol yedi. Özellikle lig maçlarındaki performansıyla bir çok puanın kazanılmasında direk katkı yaptı.İyi performansına karşın hatası olmuyor değil. Ama işinin doktorasını yapmış, bilimselliği, deneyimiyle harmanlayarak çalışan antrenörü Hamit Cihan gibi kendisi için büyük şansı değerlendirirse geleceği parlak. Kuvvet ve koordinasyonunu geliştirip, yüksek tekniği, oyunu iyi okuma ve gelişmiş kalecilik formasyonu gibi özelliklerini iyi kullanırsa Ümit Milli, A-2 derken A Milli takım için de alternatif olacak.Teknik sorumluları, antrenmanlarda, “neden-niçin” sorularını sormasını ve kendisine yaptırılan çalışmaların ne tür katkılar sağlayacağını sorgulayan öğrenme arzusunu, çok ciddi bir artı olarak değerlendiriyorlar. Bize göre de, “Henüz işin başındayım, daha yapacak çok iş, giderecek çok eksik, öğrenecek çok şey var” anlayışının ürünü olan bu özelliği, Tolga’yı Şenol Güneş’in tahtına aday konumuna getirebilecek. Tabi bozulmadığı, “ben artık oldum” demediği takdirde.

08 Mart 2006, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Suç ve ceza!‘’

Hakem atladığında ise Yattara çıldırıyor ve cezayı kendi veriyor. Tıpkı dünkü gibi. Yattara’ya yapılan da, devam kararından sonra Yattara’nın hareketi de faul. Topsuz oyunda didişme sahalarımızda sık görülen cinsten. Ama Gineli oyuncunun Tufan’ı yüzünden itmesi de Tufan’ın kendini acılar (!) içinde yere bırakması da etik değil. Hareket sarı kartlık, ikisine de. Kırmızı kartı hak etmese de Yattra’nın hareketi, hem bu maçı zora sokmak hem de Galatasaray karşısında takımını yalnız bırakmaya neden olacak harekete zemin hazırlamak açısından ‘ağır’ cezalık.İki hafta önce hak ettiği kırmızı karttan, İsmet Arzuman’ın, Celil’le ‘kişisel hesaplaşması’ yüzünden kurtulan Johana, Ömer Rıza’nın bileğine bilerek ve isteyerek bastığında kırmızıyı hak etmişti, sarıyla geçiştirdi. Tam, “Bu oyuncu birinin ayağını kırmadan kırmızıyı görmeyecek” dediğimiz anda ikinci infazı yaptı ve atıldı. Dakika 57 ve skor 1-1, takımını iyi oynarken eksik bıraktı, yenilgiye zemin hazırladı. Ama ilginçtir, bütün bunlara karşın alkışlarla soyunma odasına gitti.Cem Deda’nın “iyi yönetim gösterdi” dememize engel olan bir hatası da, Trabzonspor ceza alanı içinde Tayfun’un, kaçırmaya çalışsa da havadaki eliyle topun temasını tespit edememesi oldu.Ersun Yanal, oyuna gerektiği zamanlarda iyi müdahale etti. Johana atıldığında savunmayı takviye etti. Yattara atıldığında yenik durumda olduğu için forveti beşledi. 3 oyuncu değişikliğinin de anlaşılır, çok net amacı var yani. Hodziç ne yaptı? Çok aksayan Tayfun’u ısrarla oyunda tuttu. Orta alana taze kan için Adem’ı sokarken, örneğin kötü günündeki Djokaj yerine iyi mücadele eden, galibiyet golündeki katkısıyla da moral bulan Ferhat’ı tercih etmesi. Yattara’nın yokluğunda çok iyi olmasa da top tutan tek oyuncu olan Szymkowiak’ı uzatmayla 7 dakika kala oyundan alması. Ne amaçla yapıldı, anlaşılamadı.

05 Mart 2006, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hoş ve ilginç!‘’

Başbakan ve Dışişleri Bakanı’nın artık kanıksadığımız, “dedim demedim”, “öyle değil, böyle dedim”, “kendileri öyle demek istemediler”, “bir yanlış anlaşılma olmuş” gibi mazeretlerinin benzerleri, Trabzonspor’da ortamın kısa sürede normale dönmesini sağladı. “Teknik direktörün durumunu sezon sonuna kalmadan değerlendiririz” şeklindeki söyleminin ardından bizi, “Yok efendim Lucescu’nun telefonunun almış” ya da “Mustafa Denizli’yle gazetesinin spor servisinde görüşmüş” gibi iddialar değil, bizzat dinlediğimiz son açıklamaları bağlar. Diyor ki Başkan; “Teknik direktör arayışımız yok.” Samimi olduğuna inanarak, bir kaç gün önce, “Önümüzdeki sezon çalışıp çalışmayacağınıza henüz karar vermediğiniz bir teknik adamın raporuyla o sezonun planlamasını nasıl yaparsınız?” şeklindeki sitemimizi geri alıyoruz. Yeni bir açıklamaya, teknik direktörle ilgili yeni bir tasarrufa kadar tabi ki. Bu açıklama belli ki Halilhodziç üzerinde pozitif etki yapmış. Hafta içinde birini bizim de izleme şansını bulduğumuz antrenmanlarda çok neşeliydi. Deliksiz bir uyku sonrası herhangi bir zorunluluk olmaksızın uyanılarak başlanan günün keyfine diyecek yoktur ama kurulan bir saatin, çalan bir telefonun son verdiği uykunun sonrası, çekilir gibi değildir. Buna karşın dün sabah 06.30’da hava limanında ve İzmir’e kadar uçakta neşeli tavrını sürdürdü Boşnak teknik adam. Futbolcularıyla, gazetecilerle şakalaştı. İzmir’de kafileyi taraftarların arasında bordo mavili bayrağın arkasında onlarla birlikte tezahürat yaparak karşılayan milli futbolcuların tavrı, keyfini artıran bir başka unsur oldu. Hodziç’in, bu neşeli halini gördükten sonra, “Önümüzdeki sezon Şampiyonlar Ligi’nde oynayacak bir takımı çalıştırmak isterim!” şeklindeki açıklamasını, “Öyle demedim, bir gün Şampiyonlar Ligi’nde mücadele edecek takımı çalıştırmak isterim” diye düzeltmesini çok içten bulduk. Üstelik, “yönetimin de hoca arayışı olmadığına göre” önümüzdeki sezon Trabzonspor’la Şampiyonlar ligi hesapları yaptığını da düşünmedik değil.Kaybedilen kupa. Zorda olan, hocanın beyanına göre Trabzonspor’dan daha iyi olan takımlara daha yakın olan UEFA. Yalanlanan, “yanlış anlaşılan” açıklamalar. Kafiledeki yöneticilerin keyfi, Halilhodziç’in son durumu, Milli Futbolcuların karşılama jesti, kafiledekilerin havası. Hoş, keyifli ve de ilginç.

04 Mart 2006, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Karışık bir durum!‘’

“Gerek ekonomik gerekse de teknik anlamda büyük önem taşıyan bu müdahaleyle, ciddi paralar kazanan ancak atıl durumda beklediği yetmiyormuş gibi bazı sorunları da beraberinde getiren kadro, uygun koşullarda tasfiye edilerek yeni katılımlar için olanak yaratıldı. Burada zaman zaman karşıt görüşler yaşansa da teknik direktörün düşüncelerini değerlendiren ve hem fikir babası eski yönetim olduğu için kapris yapmayan hem de korumacı bir anlayıştan çok gerçekçi ve cesur bir duruş sergileyen yönetim de harfiyen temizlik harekatına katıldı.” Bu değerlendirmeye yönetimden bir tepki ya da açıklama gelmedi. Sözümüzdeyiz. Bizi böyle düşünmeye yönelten nedenlerin başında, seçim sürecinde o ortamın verdiği havayla üyelerin beklentiye sokulduğu “yıldız transferi” konusunda hata yapılmaması geliyor. Yani yapılan vaatlerin baskısıyla, bugün “paralı başkanın” parasıyla bile sağlanmış olsa da, yarın kulüp mali raporunun borç hanesinde yer alacak harcamayla gerçekleştirilecek uçuk bir katılımın düşünülmemesi, hak ettiği takdiri gerekli yerlerden almıştır. Futbolcu alırsınız - satarsınız, fahiş hatalar yapmadıkça, kararınızdaki isabet oranı nedeniyle övgü ya da yergiye muhatap olursunuz. Transfer başarısı oranı düşük çıktığında en önemli kozunuz eğer varsa teknik kadronun raporu olur. Bütün bunlar kulüp yöneticiliği teknik kadro ilişkilerinin doğal sonucudur. Ancak teknik direktörün beğendiğini söylediği çok ilginç- Divan Kurulu toplantısına hastalığı nedeniyle katılamayıp, bir gün sonra sağlığına kavuşarak Trabzon’a gelebilen Başkan’ın ifadesine göre çok kötü futbol sergilenen ve tek ciddi pozisyon dahi üretilemeden tamamlanan Sivasspor maçından sonraki gelişmeler kafamızı karıştırdı. Başkan burada önümüzdeki sezonun teknik kadrosu konusunda kararı yönetim kurulunun vereceğini söyledi. Tabi ki yönetim kurulu verecek. Sorun bu değil, sorun; yönetim kurulunun, başkanın ifadesine göre hala bu kararı verememiş olmasıdır. Neden hala? Çünkü; ara transferde 9 futbolcu bırakıp, 8 futbolcu alınan ve hedefi kalmamış olan bir kulüpte gelecek sezonun hazırlıkları yapılıyor demektir. Bu durumda karşımıza iki olasılık çıkıyor: Ya bu yönetim transferde teknik kadroyu by-pass etmiş kendi kararını kendi vermiştir. ki böyle bir durumda orada duran teknik direktöre ne denir bilemeyiz. Ayrıca girişteki düşüncelerimizin yanlışlığı ortaya çıkar- Ya da bu yönetim çalışıp çalışmayacağına henüz karar dahi veremediği bir teknik adamla gelecek sezonun planlamasını yapmaktadır. Komik bir durum değil mi?Yeni bir teknik kadro ne demektir biliyor musunuz? Gönderilecek ve alınacak oyuncu konusunda bu ara transferdeki alınan satılan sayısına teknik kadronun insafına göre ulaşmak ya da aşmak demektir. Bu da çöpe atılan parayla eş anlamlı bir durumdur. O zaman, “Bu kadar işi ne diye o teknik direktörle yaptınız?” diye soranlara ne diyeceksiniz?

28 Şubat 2006, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gökçe, Hodziç, Balili‘’

Bir futbolcu düşünün; ilk maçın kaderini tayin eden ve takımına 3 puanı kazandıran kişi konumuyla, sahanın en etkili oyuncusu olmasına karşın, maçın skorunu her an değiştirebilecek özelliklerini kullanarak alkışlanmak yerine, provakatif hareketleriyle kendisi gibi futboldan ekmek yiyen meslektaşlarını tahrik edip zor durumda bırakmayı tercih etsin.İşte o hakem M. Fatih Gökçe, o teknik direktör Halilhodziç ve o futbolcu Balili, dünkü maça damgalarını olumsuz yönde vuran isimler oldu.Gökçe, bu sezon ilk kez dört büyüklerin birinin maçında görev almış. Dünkü performansına bakınca futbolu hiç bilmediği her halinden belli olan bu hakemin, bırakın dört büyükleri, Süper Lig’de maç yönetmesi bile bu lige ihanet. Eğer azıcık futbolu bilse 24. dakikada Cem Can’ın Djokaj’a hareketine, ardından ayağa kalkan Djokaj’ın dirseğine, 3 dakika sonra da Fatih Akyel’in Balili’yi güreş deyimiyle tuş etmesine, tabi ki Balili’nin tahriklerine, Hayrettin’in, Yattara’yı marke ediş yöntemine seyirci kalmazdı. Kaldığı yetmezmiş gibi, Celaleddin’e çıkardığı bir kart var ki, evlere şenlik. MHK’nin bu hakemle ilgili kararının takipçisi olacağız.Halilhodziç, kazanılan maçlarda verdiği taktiğin sonucu getirdiğini söyler, kazanılmayanlarda da futbolcuları suçlar, buna alıştık. Ama dün akşamki maçı bir daha izlesin -belli ki sahadan oyunu iyi okuyamıyor- orta alanda dökülen, bir çok rakip atağın başlangıcı olan Hüseyin’e, sorumlu olduğu kanadı iyi koruyamadığı gibi tek topu olumlu kullanamayan Tayfun’a ve maçın ilk 15 dakikasından sonra sefilleri oynayan Ferhat’a bir baksın, sonra oyundan aldığı futbolcuları düşünsün bakalım ne diyecek? Bu takımın kazanması için olmazsa olmazı Fatih Tekke, Yattara ve Szymkowiak’tır. Halilhodziç bugüne kadar burada kalmışsa, bunu borçlu olduğu üçlüden biri sakat yok, diğerleri kötü ama, rakip yarı alana top getirebilen kişiler onlar. Bunları çıkarman demek, Sivas karşısında bir puanı korumaya çalışman demektir. Ne günlere kaldı 7 yedek oyunculu Altay’a üç fark yapamayıp kupadan elenen ve UEFA için tek şansı üçüncülük olan Trabzonspor!Belki de Halilhodziç haklı! Çünkü daha net pozisyonları bulan Sivasspor. Eğer hakem iki oyuncuyu ihraç etse, 9 kişi kalacak rakibe sayısal üstünlük sağlayabilecek taraf da onlar. Ama kaçırdılar galibiyeti, eğer o Balili, provakasyonu değil de, futbolu düşünse belki de 3 puanı yine alacaklardı, ona yansınlar.

27 Şubat 2006, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI