‘’Doğruya övgü, yanlışa eleştiri‘’
Maçtan sonra konuk ekibin başkanı soyunma odasına iner. Futbolcularına bu maçı kazandıkları için 5’er milyar lira olan primi yüzde elli artırdığını söyler. Futbolcular, önce “En büyük Başkan bizim başkan!”, sonra da, “10-10-10” diye tempo tutarlar.Konuk ekibin kupada tur atlaması için bir kategori altta bulunan rakibi karşısında en az 3 farka gereksinimi vardır. Ağır grip olan başkan maça gelemeyeceğini ancak bu maçta sağlanacak 3 farklı galibiyetin getireceği 250 bin doların futbolculara dağıtılacağını müjdeler. Sonra ağır gribine karşın maça da gider, tanık olduğu tek farklı galibiyet işe yaramaz. Bu kez soyunma odasına gitmez!Bütün bunlar sıradan bir takımda değil, bu ülkenin şampiyonluk kazanmış 4 büyük takımından biri olan Trabzonspor’da yaşanır. Başkan, başkanı olduğu bir diğer kulüple Trabzonspor’u karıştırmıştır. Yıllık geliri 500 bin 1 milyon 250 bin dolar arasında değişen futbolcularının bir-iki milyar lira ile değil, takım ruhuyla, bu camianın onuruyla motive edebileceğini unutmuştur. Bu takımın Türkiye Kupası’ndan elenmesinin baş nedenlerinden biri budur, ruhsuzluktur yani. Bir diğer neden de, teknik tercihlerdeki hatadır.Daha iki gün önce son dönemdeki seri galibiyetlerle oluşan ortamı sağlayan faktörleri sıralayıp, yönetim teknik kadro ilişkilerine ve yönetimin transferde geçmişte planlanan uygulamaları yaşama geçirirken kapris yapmamasına övgüler düzerken, oluşan kadroyla ilgili çabaları nedeniyle aslan payını teknik patrona vermiştik. “Doğrulara övgünün” “Yanlışlara eleştiri kadar” bir görev olduğu anlayışımızın ürünü olan bu değerlendirmeye, dostlarımızdan gelen, “3-5 iyi sonuçla çizilen pembe tablo” eleştirilerine, yönetimle ilgili çekincelerimizin tümden gitmediğini, teknik kadronun da gerek ilk onbiri oluştururken, gerekse oyun içindeki oyuncu değişikliklerindeki tercih ve zamanlamalardaki hatalarına da dikkat çektiğimizi anımsatmıştık. O gün doğruya alkış tutmuştuk, bugün yanlışı eleştiriyoruz. Her şeye karşın Kayserispor’la başlayan kupa serüveninde hem bu maç hem de Karagümrük maçındaki ruhsuzluğun, gamsızlığın ve de ciddiyetsizliğin ürünü olan 3 farkı zorunlu kıldırdığı Altay maçı, yine de iyi bir kadro seçimi ve iyi motivasyonla gerekli olan sonuç alınarak kapatılabilirdi, olmadı. Burada hem yönetim, hem de teknik kadro hatalarını bir özeleştiriyle değerlendirip, yenilerine engel olmalıdırlar. Teknik kadro, 3 gün önce kazandığı için ağır eleştirilere karşın hata olarak kabul etmediği, aksine savunduğu ve başarılı bulduğu ilk onbiri neden yüzde 50’ye varan oranda değişikliğe uğratarak sahaya sürdüğünü ikna edecek gerekçelerle açıklamalıdır. Trabzonspor Kulübü’nün Başkanı, hangi kulübe başkanlık yaptığının farkına iyice varıp ona göre davranmalıdır. Çünkü kaçan sadece tur değil, belki de UEFA Kupası’na katılma şansıdır. Bu kafayla UEFA için gerekli olan üçüncülük bir hayal gibi gözükmektedir. Unutulmasın ki, bir Anorthosis maçı bu kuruma gecikmeli de olsa teknik kadro ve yönetim depremi yaşatmıştır.
‘’Son durum üzerine‘’
Seçimden büyük oy farkıyla çıkan yönetimin açık söylemek gerekirse hazırlıksız ve yetersiz bir kadroyla göreve geldiği düşüncesinin bizde de hakim olduğu dönemlerde, bir önceki yönetimin göreve getirdiği Halilhodziç ile yaşanan “pozitif elektrik alamama sıkıntısı” ara transferin ilk günlerinde laf arasına sıkıştırılmış karşılıklı söylemlerle kamuoyuna yansımış, Kayserispor maçıyla da doruk noktasına ulaşarak bir “güvensizlik” krizi şeklinde karşımıza çıkmıştı. Ancak tarafların bundan sonraki gerçekten de takdir edilecek çaba ve özverileriyle sorunun çözümünde çok önemli adımlar atıldı. Boşnak teknik adamın transferdeki yanlışlar yüzünden oluşan karamsar tabloya el koyduğunda hayli geç kalmış olan Aktuğ’la planladığı ancak Aktuğ’un hayata geçirme aşamasında ömrünün yetmediği uygulamaları, ara transferin son döneminde de olsa kapris yapmadan sahiplenen yönetim, hem bugünlere gelinmesinde pay sahibi oldu. Hem de başta çok yoğun olan ve sık sık gündeme getirdiğimiz kaygıları, tamamıyla olmasa da büyük ölçüde giderdi. Zaman zaman ilk on bir için oyuncu seçiminin yanı sıra zamanlamaları nedeniyle yadırgadığımız uygulamaları olsa da Halilhodziç, doğru bildiklerini yapma ısrarıyla da bu işin lokomotifi oldu. Nedir bu uygulamalar, onları irdeleyelim: Trabzonspor’daki bu sonuç devamlılığının en önemli nedenlerinden biri, Halilhodziç’in kampı değerlendirdiği basın toplantısındaki sert çıkışın ardından, alınan ve gönderilen oyuncularla ilgili takım üzerinde yapılan müdahale. Gerek ekonomik gerekse de teknik anlamda büyük önem taşıyan bu müdahaleyle hem ciddi paralar kazanan ancak atıl durumda beklediği yetmiyormuş gibi bazı sorunları da beraberinde getiren kadro, uygun koşullarda tasfiye edilerek yeni katılımlar için olanak yaratıldı. Burada zaman zaman karşıt görüşler yaşansa da teknik direktörün düşüncelerini değerlendiren ve hem fikir babası eski yönetim olduğu için kapris yapmayan hem de korumacı bir anlayıştan çok gerçekçi ve cesur bir duruş sergileyen yönetim de harfiyen temizlik harekatına katıldı. Böylece Boşnak hoca, geçmişte disiplin sorunu yaşadığı bu takımı değiştirerek kadronun altyapısını hazırladı. Seçilen oyuncuların yeni çıkışlar bekleyen yetenekli isimler olması, Trabzonspor kimliğini ilk günden itibaren benimsemeleri birbirine güvenen bir ekip kimliği yarattı. Halilhodziç yıpranmamış bu kadrosuyla kendi düşüncelerini daha rahat harekete geçiren bir imkan yakaladı. Nitekim bu teknik adamın sık sık gündeme getirdiği kariyerine bakıldığında yıldızı ve sorunlu oyuncusu fazla olan ekiplerde değil, aşama kaydeden isimsiz oyuncularla derece ve önemli başarılar elde ettiği görülür. Bütün bunların yanı sıra gelen futbolcuların kısa sürede uyum sağlamaları yönetimin futbolcularla yakından ilgilenmesi ve takımdaki bütünlük havasının pekişmesiyle toparlanma sürecine giren son, Trabzonspor’un diğer artıları.
‘’Şans Trabzon'a güldü‘’
Yattara söz konusu olunca konuyu, “Bir teknik direktör tercihidir” diyerek geçiştiremiyorsunuz. Bu nedenle Halilhodziç’in Fatih’in yokluğunda Yattara’siz kadro tercihini yadırgamadık desek yalan olur. Öyle ya; Gaziantepspor kendi sahasında kazanamamanın psikolojik baskısını gidermek, geçen haftaki hezimeti acısını çıkarmak ve alt sıralardan kurtulmak için saldıracaktı. Bu durum da doğal olarak savunma güvenliğinde zaaflara neden olacaktı. Nitekim öyle de oldu, özellikle ilk yarıda çok kötü savunma yaptı Gaziantep, daha doğrusu yapamadı. Ama Hodziç’in bu zaaftan yararlanmayı tercih ettiği Ömer Rıza, çok top kaybının yanı sıra son vuruş beceriksizliğini iki kez ciddi biçimde yaşayınca asistlik görevini üstlendi. Szymkowiak’la amacına ulaştı ama birer tanesini çok basit harcadı.Ömer Rıza tercihi ilk yarıda tutan ve bu nedenle bizlere “ne yapalım haklı çıktı!” dedirten Boşnak teknik adamın ikinci yarıda kaçırdığı pozisyonlar ve top kayıpları bir yana en azından sarı kart gördükten sonra bu oyuncuyu oyunda tutma ısrarı gibi Szymkowaik gibi top tutan ve iyi top yapan bir oyuncuyu dışarı alıp, ev sahibi ekibin baskısını tümden kabullenmesi de çok ciddi yanlışlardı. Halbuki Yattara gibi bir kozu erken kullansa takımı rahatlatacak gol 90 artı 3 ten çok önce gelebilecekti. Ama şans faktörü ondan dolayısıyla da Trabzonspor’dan yana oldu da, 3 puan kurtarıldı. Yine de galibiyeti garantileyen golün sonradan giren iki oyuncunun işbirliğiyle gelmesi Hodziç’i artısı olarak değerlendirilemez, aksine geç kalması, galibiyeti riske ettiği eksi puandır. Bu kez “kazanan haklıdır” demeyeceğiz.Hakem Erol Ersoy’un maç içinde sonucu direk etkilemeyecek gibi gözüken hatalarını bir kenara bırakalım ve Szymkowiak’ın atağının ofsaytla kesilmesinin faturasını yardımcısına keselim. Ama Ömer Rıza ve Eltaib’in ceza alanlarında düşürülmelerine devam kararı puanını ciddi biçimde düşürür. Veysel-Tolga çarpışmasından çok bu pozisyondan önce Stepanov’un son adam olan rakibini çekmesini atlaması da.
‘’İnce hesaplar‘’
Ligde aldığı skorlarla, devre arasını en iyi değerlendiren takımların başında geldiğini kanıtlayan Denizlispor, bu özelliğine Trabzon’da zarar getirmeyecek bir oyun sergiledi. Orta alanda topa daha çok basan, hücumda daha organize olan taraftı. Ancak, gününde oldukları takdirde, her savunmayı çok rahatlıkla zaafa düşürecek Fatih, Yattara ve Szymkowiak gibi oyuncuların varlığı, oyun skor dengesini bozdu. Genç Tolga’nın giderek yükselen form grafiğiyle ve uyum sorunu yaşamayıp iyi bir ikili oluşturma yolunda ciddi mesafeler kateden Fatih Stepanov’un iyi savunması bir karambol golü dışında semeresini verince de Denizlispor’un kupadaki kaderini tayin etme yetkisi bir başka Ege’liye, yani Altay:’a kaldı, Tabi ki Trabzonspor’a da. Çeyrek final yolunda Kayserispor’un evindeki son maçında Karagümrük’ü yeneceğini varsayarsak, Trabzonspor’a İzmir’de en az 3 farklı skor gerekecek.İnce hesapları gerektiren skorla biten bu maçta iki teknik adama özellikle dikkati çekmek isteriz. Mustafa Keçeli, centilmence giden maçta Yattara’ya kural dışı hareketiyle ortamı karıştırdı, Yattara’nın tepkisi abartılı olsa da, Nurullah Sağlam, bu çirkin ortamın oluşması yolunda kıvılcım çakan oyuncusunu kulübeye çekerek cezalandırdı ve fair play örneği verdi. Halilhodziç ise oyuna doğru zamanda doğru müdahalelerle skora katkıda bulundu. İlk yarıda çok aksayan Tayfun’u fazla yıpratmadan oyundan alması çok yerinde bir karardı.Son söz Süleyman Abay ve arkadaşları için: İki formda ekibin kupadaki kaderini direkt etkileyecek bu maçta bırakın özür dilenecek bir hata yapmayı, başarılı bir yönetim örneği vererek alkışı hak ettiler.
‘’Tartışılır cezalar‘’
Bu olumlu gelişmelerin ardından, “Eh artık kurum tümden futbola yoğunlaşır!” diye düşünürken, peş peşe iki bomba daha patlatıldı. İki ayrı ulusal gazete iki ilginç iddiayı gündeme taşıdı. Yenilir yutulur cinsten olmayan iddialar muhataplarınca yalanlansa da, “futbola yoğunlaşma sürecine” sekte vurdu. Trabzonspor Başkanı iddialara konu olan futbolcularla görüştü. Sonra da yönetimini topladı. İstanbul’a dönüş nedeniyle kısa süreli planlanan toplantı, uçak seferlerinin kötü hava koşullarına takılması üzerine saatler sürdü. Bu toplantıdan iki ilginç karar çıktı:Gökdeniz, Kulüp Disiplin Yönetmeliğinin, 1. Bölüm 10. Maddesi’ndeki, “Yönetimin izni olmadan televizyon programı ve röportajlarına katılırsa, 4 bin YTL’den 100 bin YTL’ye kadar ceza alır” hükmü nedeniyle 10 bin YTL para cezasına çarptırıldı.Erdinç Yavuz ise hem Gökdeniz’e uygulanan maddeye hem de 4. Bölümün 22. Maddesi’ndeki, “Müsabakalarda toplumu tahrik edici davranışlarda bulunmak, 6 bin YTL’den başlayan miktarla cezalandırılır” hükmüyle toplam 50 bin YTL para cezasına çarptırıldı.Trabzonspor’un aylardır devam eden ve son günlerde yoğunlaşan hiç de hak etmediği konularla gündeme taşınmasına neden olan oyunculardan birine basına açıklama yaptığı gerekçesiyle 10 bin YTL ceza vermek, ne demek? Bütün bu gelişmelerle ilgisi var mıdır, yok mudur, varsa cezası bu mudur, yoksa kendini savunmak zorunda kalan kişiye ceza verilmeli midir? İlginç, dahası komik.Soru; Erdinç, hangi müsabakada toplumu tahrik etti? Yanıt; Kayserispor maçında.Soru; Nasıl oldu bu iş? Yönetim “nasılını nasıl belirledi” bilmiyoruz ama iki farklı şey oldu Kayseri’de. İlk üç golde hatalıydı Erdinç. Oyundan çıkarken de “Kayseri seninle gurur duyuyor” diye tempo tutan seyirciye alkışla karşılık verdi. Eğer bunlar suçsa ki, yönetime göre suç- bunun adı ihanettir ve cezası para değildir. Suç değilse ceza yanlıştır, diğer futbolcularda güvensizlik doğmasına nedendir. Bu kararlar mutlaka gözden geçirmelidir. Eğer ortada suç varsa ve cezası neyse o verilmelidir, yoksa insanlar töhmet altında bırakılmamalıdır. Bu karar, Trabzonspor’u yeni krizlere gebe bırakmak demektir. Buna da kimsenin hakkı yoktur, hele yönetimin asla! Unutmadan, Trabzonspor eğer Denizlispor ve Altay’ı yenemezse, üstelik yenmek yetmiyor, Denizlispor’un artı 5, kendinin de eksi iki gol averajını düzeltecek kadar gol atamazsa kupadan elenecek. Yönetime ve bu gelişmelere inat, sizlerin gündemi bu olsun!
‘’Yazık olurdu!‘’
Trabzonspor kazanmak için her şeyi yaptı. Eğri oturup, doğru konuşalım; akla dahi gelmeyecek hemen her türlü sorunun birlikte yaşandığı şu kötü sezonun belki de en organize, en arzulu ve en hırslı futbolunu oynadı bordo mavililer. Açıkçası, kazanamasaydı gerçekten çok yazık olurdu.Madalyonun ters yüzünü çevirdiğimizde karşımıza çıkan tablo çok farklı. Malatya çok iyi direndi. Mükemmel savunma yaptı, son çeyrekte forvetini beşleyen Trabzon karşısında son dakikalara kadar hatasız oynadığı gibi, bir ara şuursuz baskı kuran rakibine ani ve çabuk ataklarla ecel terleri döktürdü. Galip de gelebilecekleri bir maçı bitime 3 dakika kala yenik kapadılar. Yazık oldu.Böyle bir maç oldu Trabzonspor-Malatyaspor karşılaşması. Kaliteli, keyifli ve uzatmaların son saniyesine kadar heyecanın dorukta olduğu, soğuk havada insanın içini ısıtan bir mücadele yani. Hakemin de hemen hemen hiç hata yapmadığı, maçtan sonra bir takımın kaderiyle oynadıktan sonra özür dilemek zorunda kalmadığı bir maçtı ayrıca. Halilhodziç’in, takımının bu sezon henüz üst üste ikinci kez galip gelememiş ve daha önce 6 kez bu şansı değerlendirememiş olmasının verdiği psikolojik ezikliği üzerinden atma düşüncesi sahaya sürdüğü kadrodan belliydi. Hücum etkinlikleri fazla, savunmaları az Fatih, Yattara ve Szymkowiak’ın yanı sıra, henüz herkes için kapalı kutu olan Djokaj’la başladı maça. İleride Fatih tek gibi, Yattara ve Djokaj’la üçlenen ve Szmkowiak’la desteklenen bir hücum hattı. Çok sayıda pozisyon üretildi bu anlayışla, Malatyaspor’un iyi kapanmasına ve direncine karşın. Ama bir saatlik sürede gol gelmeyince, kadronun 7’si eski öğrencisi olan iyi tanıdığı rakibi biliyor ki, gol geciktikçe şuursuz baskı kuracak, savunmasında boşluk doğacak, ona göre önlemlerini aldı. Kafasındaki kurnaz projeyi 75’ten sonra net biçimde hayata geçirdi. Ciddi pozisyonlar üretmeye başladı takımı. Hele Hakan Söyler’in vuruşunda genç Tolga’nın kurtarışı, Ali Güzeldal ve Ergin Keleş’i de sahaya sürerek daha çok risk alan Halilhodziç için bir mucizeydi. Eee, böyle işte kazanan her daim haklıdır. O Ergin pası verdi, o Ali golü attı, 3 puanı kurtardı. Tam da, “Bu gençler ne zaman işe yarayacak” diye düşünmeye başladığımız anlarda üstelik. 3 puanı kazanan Trabzonspor’da Szymkowiak’ın gününde olmayışının, iyi mücadele etmesine karşın Hasan ve Tayfun’un top kayıplarının gündeme gelmesi, sadece bundan sonrasına önlem için söz konusu olabilir. Burada asıl konuşulması gereken Stepanov’un takıma inanılmaz uyumu, yorgun ve antrenmansız Djokaj’ın buna karşın hamurunun kaliteli olduğu, genç Tolga’nın giderek çoktan hak ettiği “Birinci kaleci” unvanını almaya başladığı gerçeğiydi. Birkaç maç öncesine kadar “düşer” denilen Malatyaspor’a hayat veren Ziya Doğan’ı ve onca kötü meslektaşlarına inat dünkü sınavdan yüzünün akıyla çıkan Cüneyt Çakır’ı da unutmadık.
‘’Trabzon'da spora yoğunlaşmak!‘’
“Susma sustukça sıra...” Önce TAYAD’lılara linç girişimi, ardından Prof. Sadettin Güner ve çocuğunun “yanlışlıkla” katli, derken MAFYA hesaplaşmaları, faili meçhul belli cinayetler, futbolcuların, eşlerinin otomobillerine işyerlerine kurşunlar. Artık “terör burada tavan” yaptı, kentin en popüler kimliklerine bu saldırılar dikkatleri tümden Trabzon’un üzerine çekti, bundan sonra durulur, beklentisi boşa çıktı. Tam da Ankaragücü-Trabzonspor maçının başlama saatlerinde geldi Trabzon’dan haber: “İtalyan Kilisesi Papazını öldürdüler.” O ana kadar diyorduk ki; “Ne güzel be, şu karikatür tahrikinden Türkiye etkilenmedi!” Demez olaydık. Trabzon’dan patlak verdi, şehrin giderek bozulan imajına inat. Neredeyse 1.5 asırlık bir kilise, 100 metre yakınında camiler. Bitişiğinde Müslüman ailelerin oturduğu, personeliyle halkın iç içe olduğu, herkesin kendi dinini özgürce yaşadığı bir bölgedeki kutsal mekanda din adamına saldırı, dünyanın dikkatlerini üzerine çekecek adi bir eylem.Garibim Trabzon. Sezen Aksu’nun büyük eserinden esinlenenler, “Trabzon, Trabzon olalı, hiç çekmedi böyle keder!” diyor. Bu kederin yaşandığı döneme yönetici olarak damgasını vuranlar görevlerinde, garip. Atayanlar, kayıtsız, ilginç!Biz Trabzonspor’u, futbolu, sporu konuşmak istiyoruz. Papazın katledildiği saatlere denk düşen Ankaragücü-Trabzonspor maçında yeni katılımların performansına yoğunlaşmaya çalışıyoruz. Kafamızdan çıkmıyor sorular, “Futbolculara neden sıkıldı kurşunlar, neden vuruldu Papaz? Bir din adamı sadece!” Sahaya, maça bakıyoruz, kurşunun adresindeki oyuncunun performansına, çabasına, hırsına parmak ısırıyoruz. “Kurşunlara inat, maşallah!” diyoruz. Dostlarımız yeterli bulmuyor, “Onca travmaya karşın bunca verim. Keşke uğraşı, her daim sadece futbol olsa. Keyfine doyum olmaz” diyoruz. Sonra ona bu üstün yeteneğini sergileme fırsatı veren, rakip takımlar için “beyaz saçlı kara bela!” hayran bıraktırıyor bizi kendine. Onu Afrika Kupası’ndan iyi bir zamanlamayla maça yetiştirip bu keyfi yaşatan yönetime alkış tutuyoruz. Ankaragücü, savunmayı düşündüğü, orta alanını hücuma çıkaramadığı, kondisyonsuz Baliç’in yanında Umut’un yalnız kalması nedeniyle zorlayamadığı Trabzonspor’da genç kaleci ve yeni oyuncular konusunda çok fazla fikir sahibi olamadık. Ama Tolga’nın Galatasaray maçındaki güvensizliğini üzerinden attığını gördük. Yüksek toplara hakim. Refleksi iyi, son dakikadaki kurtarışı mükemmel ve en büyük moral kaynağı. Stepanov’un kademe anlayışı iyi, hava toplarına hakim, sıkıntısı kazandığı topları şuursuz kullanması. Bu maçta 3 topu rastgele uzaklaştırdı, üçü de rakibe gidip sonradan sıkıntı yarattı. Ömer Rıza şaşırtıyor. İki maçta inanılmaz top kaybına neden oldu. Böyle giderse işi zor. Fatih Akyel’den beklenti daha fazla. Henüz kıvamında değil. Ferhat, sol tarafta daha verimli olacak. Bir televizyon programında izlediğimiz Trabzonspor başkanıyla yapılan sohbet bizi kendi gerçeğimize döndürüyor. Spor programı ama sorular spor dışı: “Efendim Fatih ve Gökdeniz’e sıkılan kurşunlar...“ Başkan ne desin, geçiştirecek. “Efendim Federasyon seçimlerindeki siyasi manevralar. Başbakanla ilişkileriniz...” Ne desin başkan, geçiştirecek. Sonra televizyonlarda bir alt yazı: Papaz’ın katil zanlısı 16 yaşındaki lise öğrencisi yakalandı. İlk yorum, “karikatürlerden etkilenmiş.”Pardon transfer ne oldu. 10 Şubat’ta bitiyor da süre!Eee böyle Trabzon son dönemlerde. Burada spora yoğunlaşmak, keyfini çıkarmak, hak getire.
‘’Yattara'nın öncesi, sonrası!‘’
Dün aslında iyi başladı Trabzonspor, rakip yarı alana yerleşip ciddi pozisyonlar ürettiği anlarda, Hasan Üçüncü’nün bomboş durumda kaptırdığı topun, iyi kullanılmasıyla da yenik duruma düştü. Bir Trabzonspor klasiği yaşandı sonra. Golü yedi paniğe girdi, oyunu bozuldu. Ankaragücü dengeyi kurdu, Bordo-Mavili kalede daha sık ve üstelik organize gözükmeye başladı. Szymkowiak’ın tek başına direnci bu durumu değiştirmeye yetmedi ve ilk yarı bitti.İyi ki Gine Milli takımı Afrika Kupası’ndan elendi. İyi ki Trabzonspor yönetimi, doğru zamanda doğru karar verip Yattara’yı özel bir uçakla Trabzon’a getirtti. O girdi maçın seyri değişti. İlk 5 dakika Trabzonspor becerip de sağ kanadını kullanamadı. İlk kullandığı anda topla buluşturulan Yattara, kendi kazandırdığı köşe vuruşunu kendi kullanarak Fatih’in kafasına nişanladı. Sadece 9 dakika sonra bu kez fırtına gibi sağdan aktı, yine aynı nokta, yine Fatih. O da kurşunlara inat, maşallah! Bu galibiyet, son günlerde kurum içinde büyük travmalar yaşayan Trabzonspor için çok ama çok anlamlı. Bu nedenle olmayıversin Yattara’nın savunması, kovalamasın adamını, dalıversin oyunda ne olur?Bir çift söz de Kuddusi Müftüoğlu’na. O da Trabzonspor gibi, ciddi sıkıntılar yaşadı. Bu maç başarılı yönetimiyle onun, 3 puan da Trabzonspor’un yeniden dirilişi gibiydi.