‘’İşte Türkiye gerçeği‘’
Elektriktir, arıza da olabilir doğal ama sonuç çok acı. Alternatifsizlik, arızayı giderecek teknolojik donanımdaki yetersizlik işin asıl ayıbı. Komplo teorileri üretenler çıkarsa; bakmayın onlara, bizim gerçeğimiz bu!Bu karanlığın ürkütücü yüzüyle yarıda kalan maçı, Hasan’ın o müthiş ara pası başlatmıştı. Gündüz oynanan iki maçın skoruyla lig sonuncusu konumuna düşen Diyarbakırspor karşısında, yüzde 65’lik topla oynama oranına sahip olduğu ilk yarıyı neredeyse pozisyonsuz kapayan Bordo Mavililerin, kalesinde ciddi sıkıntılar yaşadığı dönemde imdadına o ara pası yetişmiş, Yattara da hakkını vermişti. O ana kadar izleyenlere işkence çektiren karşılaşmanın seyri bu golle değişmiş, önce İlyas’ın konuk ekip atağında boş kaleye gönderemediği topu dönüşte Gökdeniz, yere düşmekte Metin Aktaş’a nişanlayarak saç baş yoldurtsa da heyecanı doruk noktasına ulaştırmıştı. Ancak topun bir o kalede bir bu kalede tehlike olup maçı izlenilir kılmaya başladığı bu sıralarda, izleyenlere bu durumu çok gören trafo ve doğal olarak ülkenin teknolojik durumu sahneye çıktı. Karanlığa gömülen stadyumun zararlısı, yediği golden sonra Trabzonspor’un üzerine cesurca gitmeye başlayan Diyarbakırspor oldu denilebilir ve “Çünkü bu tehlikeyi Halilhodziç de görmüş ve Ali Güzeldal’ı alarak Adem’le orta alana takviye yapmıştı” değerlendirmesi yapılabilir. Ancak Trabzonspor’un öne geçtiği maçlara risk alan takımların genel olarak bu durumdan zararlı çıktığı gerçeği göz önüne alındığında, bu görüşün pek de doğru olmadığı ortaya çıkar. Takımının daha tamamı oynanmayan maçta lig sonuncusu rakibine bu kadar pozisyon vermesi, Halilhodziç’in yeni savunma kurgusunun Erdinç Stepanov uyumuna karşın tutmadığını ortaya çıkarırken, denenmedik adam kalmayan sağ kanatta bu kez Fatih Akyel de Lee’nin kötü bir gününde olması, ön liberoların top kapmakla değil, top kaybında daha çok dikkat çekmeleri de verilen pozisyonlar için bir faktördü tabi ki. Bu maç gösterdi ki Haililhodziç, Fatih’i sağ kanatta kullanamayacak ve arayışı sürecek. Lig de bitti ya neyse.Cem Deda ve ekibinin en doğru kararı Diyarbakırspor’un itirazına neden olan gol öncesi Yattara’nın pozisyonuna “devam” demeleriydi. Deda’nın son 27 dakikasını bugün yöneteceği maçta gerçek performansını bulur umudunu taşıdığımızı da belirterek, skora etki etmedi gözükse de şaşırtıcı basit hatalar yaptığını söylemeden geçemeyeceğiz.
‘’A. Sebatspor‘’
Özkan Sümer yönetimi, ilk sezon 8 futbolcuyu bonservis bedeli almadan A. Sebatspor’a verdi. Atay Aktuğ yönetimi de benzer katkıyı Sümer kadar olmasa da sağladı. Kulüplerarası ilişkiler çok üst düzeyde seyrederken, sahada kıyasıya rekabet vardı.İlk sezonun ilk maçı Avni Aker’de Samet Aybaba döneminde oynandı, Mutlu Çelik’in yönettiği bu maçta verilen bir penaltı tartışmalara yol açtı. Bir sezon önce Trabzonspor formasını giyen 6, toplamda da 9 eski Trabzonsporlu futbolcu kırmızı beyazlı formayı giyiyordu ve 2-1 biten karşılaşmada Çelik’in taraflı yönetiminin skoru belirlediğini iddia eden A. Sebatsporlu futbolcular, tepkilerini yoğun biçimde dile getirmişlerdi.2. yarıdaki karşılaşma Ziya Doğan döneminde oynandı ve golsüz beraberlikle sonuçlandı. Trabzonspor’un o sezon son iki haftaya, şampiyonluk mücadelesi yaptığı Fenerbahçe’nin sadece iki puan gerisinde girmiş olması, bu beraberliğin ne kadar önemli olduğunu bir göstergesiydi. O dönemde Karadeniz takımlarının bir dayanışma içinde olduğu iddia edenler, beraberliğin, Trabzonspor’un olası şampiyonluğuna engel olan en önemli faktörlerden biri olduğu gerçeğini özellikle gözden kaçırmıştı. Gözden kaçırılan bir başka konu da Trabzonspor’un Rize’deki maçı kaybettiği ama cezalı futbolcu oynatıldığı için hükmen kazandığı gerçeğiydi. Nasıl “Karadeniz Dayanışması” ise! A. Sebatspor şimdi 2. Lig A Kategorisi’nde yaşama savaşı veriyor. Kulüp Başkanı Şenol Bulut’un bir süre önceki açıklaması dikkatimizi çekti: “Madem oynatmayacaklardı, ilk yarıda takımın yükünü çeken Ali Güzeldal ve Ergin Keleş’i, üstelik biz can çekişirken almalarına ne gerek vardı?” Çok haklı bir yakınma. Ama buradaki suçlu, iki kulüp arasındaki ilişkileri bilmeyen Halilhodziç değil, onu yeterince bilgilendirmeyenlerdir. O bir başka takımda kiralık olan iki golcü oyuncusunu tabi ki geri ister. O bilgilendirme işini yapmayanların A. Sebatspor’a kasıtlarının olduğu gibi bir iddiamız da yok. Gözden kaçan, önemsenmeyen bir durum diye geçiştirelim.A. Sebatspor’un 2. Lig A Kategorisi’nde oynuyor olması, Trabzonspor için çok önemlidir. Bir pilot takım gibi düşünülmelidir bu kulüp. Kadrosunda şans bulamayan ve gelecek vadeden oyuncular burada kullanılabilir. 2. Lig B, A Kategorisi kadar göz önünde oynanmıyor. Burada futbolcunun takibi kolay ve bir sonraki sezona hazırlanması daha arzulanan biçimde olur. Trabzonspor Yönetimi’nin bu nedenler ve en azından bir yakınmayı da ortadan kaldırmak adına Sebatspor’a kalan haftalarda maddi ve manevi desteği sağlaması gerekir. En azından taraftarlara çağrıda bulunarak bu takımın Fatih Stadyumu’nda yalnız bırakılmamasını önerip, boş tribünlere oynamasını engelleyebilir. Trabzon’daki sporseverler, bu akşam ne kadar Trabzonsporlu’ysa, yarın da o kadar A. Sebatsporlu olmalıdır, bunun öncülüğünü de Trabzonspor Yönetimi yapmalıdır.
‘’Spor Dostluk, Barış, Kardeşliktir‘’
Biri gündeme damga vuran Halilhodziç, diğeri de yarın oynanacak Diyarbakırspor maçıyla ilgili. Kalıp kalmayacağı konusundaki açıklamalar, her maç sonrasında ciddi çelişkiler içeren Halilhodziç’in Trabzonspor’daki öyküsünün günlüğünü içeren Czyio rumuzlu ilginç yazı şöyle: -“Sevgili Günlük, bugün İstanbul’da mukavele yapmayı düşündüğüm takımın maçına gittim. İnanılmaz kötü oynayıp, 4 gol yediler. Ama bu takımda beni çeken bir şeyler var, galiba kabul edeceğim. -Bugün başkanla konuştuk. Takımın üç önemli eksiğinin olduğunu söyledi. Biri sakat, öbürünün ayağı kırıkmış. 'Peki üçüncüsü?' dedim. ‘Onu boş ver!’ dedi. Biraz sıkıştırınca, itiraf etmek zorunda kaldı: Şikeli bahisten dolayı 6 ay ceza almış. -Bugün ilk maçıma çıktım. Anlayamadığım bir şekilde bir penaltımız verilmedi, bir de karşı takımdan kendini yere atıp sarı kart görmesi gereken bir futbolcunun hakemi aldatması sonucu penaltı yedik. Takım da zaten çok kötü.Yenildik. -Sevgili Günlük, inanmayacaksın ama burada Sarı-Lacivertli bir takım var; sürekli elle gol atıp duruyor. Başkana ‘biz de öyle yapalım mı?’ diye sordum; ‘Sakın haa!’ dedi. -Bugün sana daha evvel bahsettiğim sarı-lacivertli takımla oynadık. Herkes bizim takımın yenileceğini bekliyordu ama, maç berabere bitti. Hele hakem onları tutmasaydı, yenebilirdik bile. -Uy, uy, uy.... Bugün futbolcularımın arabaları ve işyerleri kurşunlandı. Bir an içimden ‘acaba gideyim mi?’ diye geçirmedim değil. Ama ben bu şehri seviyorum. -Bugün yine Trabzon'da silahlar patladı. Bu sefer de bir papazı öldürdüler. Artık korkmamayı öğrendim. -Bugün nihayet, yarım ağızla da olsa, uzun bir süredir beklediğim mukavele yenilenmesi teklifini getirdiler. Bilemiyorum, eğer kalırsam, şu beni çok seven taraftar için kalacağım." Gelelim asıl konumuza: Halilhodziç’e atfen tutulan günlükte dikkatinizi çekmişse kendisini hayrete düşüren yenilgiler, kötü takım falan değil, iki önemli olay yani futbol dışı gelişmeler. Futbolcuların arabaları ve işyerlerine yapılan silahlı saldırılar ile papazın katledilmesinin yanı sıra gerçekten de son iki yılda Trabzon imajına çok ciddi zararlar veren olaylar yaşandı bu kentte. Yarın da ciddi bir sınavı var Trabzonsporlular’ın, Trabzonlular’ın. Ülkenin bir çok yerinde terörle hiç ilgisi olmayan insanlara yönelik taciz şiddet benzeri uygulamaların bir yenisinin denenmesine engel olacaklarına inanıyoruz. Sporun gerçekten de dostluk, barış ve kardeşlik görevi olduğunu unutmamak gerektiğini düşünüyoruz ve sözü, aynı taraftar sitesinde “zinos-zon” rumuzuyla kaleme alınan şu yoruma bırakıyoruz: “Ülkemizin siyasi iklimindeki "kirlenmenin", sporu ve futbolu da içine çektiğini yaşayarak görüyoruz. Sporu siyasetin malzemesi olarak görenler olabilir, sporu, kirli emellerine ulaşmak adına kardeşi kardeşe düşürme hainliklerinin aracı olarak kullananlar da olabilir. Ama ben her şeye rağmen sahaya futbol oynamak için çıkmış 11 delikanlının özelinde bir kenti ilgisiz sloganlarla aşağılamanın hiç kimseye yakışmadığını, hele bizim gibi bu ülkenin futbol başkentine hiç yakışmayacağını düşünüyorum. Gelin, konuğumuz Diyarbakır'ı alkışlarla, çiçeklerle karşılayalım, sahaya çıkıp, mertçe mücadeleyle, hak ederek 3 puanı alalım ve konuklarımızı yine sportmence, alkışlarla uğurlayalım.. Bunu yapabiliriz, bize yakışan da budur.”Trabzon’un gerçek imajı için başka söze gerek var mı?
‘’Futbolcu-tribün ilişkileri‘’
Son kurban Beşiktaşlı Milli futbolcu Çağdaş oldu. Bilindiği gibi genç oyuncu Malatyaspor maçında Bilal’i düşürüp penaltıya neden olunca tribünlerden tepki görmüş, maç sonrası “Bu Beşiktaş 10 yıl daha şampiyon olamaz, sezon sonunda ayrılacağım” demiş, yönetim kurulu da kendisine 100 bin YTL ceza verip kadro dışı bırakmıştı.Benzer durum iki hafta önce erteleme maçında Trabzon’da tribünler ile Tayfun arasında yaşamıştı. Birlikte koştuğu Murat Hacıoğlu ondan çabuk davranıp beraberlik golünü atınca Tayfun’a tribünlerden gelen uğultu, hemen ardından bir pasa yetişemeyince protestoya dönüşmüş, futbolcu kulübeye işaret ederek dışarı alınmak istenmişti. Direnen Halilhodziç, rakibin galibiyet golünü bulmasından sonra oyuncunun isteğini yerine getirmiş, adeta kendisini tribünlere yem yapmıştı.Halilhodziç’in Futbol Antrenörleri Derneğini ziyaretinde, “Kendi sahamızda çok büyük baskı var. Bazı futbolcularım bu yüzden sahaya çıkmak istemiyor. Onları özel olarak motive ediyorum” demiş. Doğrudur; profesyonelliği çok iyi özümsemeyen bazı futbolcular kendi evinde, bazıları da rakip sahalardaki baskılardan bunalır, gerçek performanslarını sergileyemeyebilir. Oynamak istemeyenlerin de profesyonellikle ilişkileri yok demektir. Halilhodziç, kimleri kastediyorsa oynatmasın daha iyi.Burada dikkat çekmek istediğimiz nokta şudur; Tayfun olayında gerçek suçlu tribünler değil, Halilhodziç’in bizzat kendisidir. Çünkü Trabzonspor için önemli oyunculardan biri olmasına karşın Tayfun son haftalarda bir performans düşüklüğü göstermektedir. Israr, yıpranmasına neden olmuştur. Maalesef bu formsuzluğu gösteren bazı oyunculardaki ısrarı da, benzer durumun onların da başına gelmesine neden olabilecektir. Tayfun-Çağdaş arasındaki fark, olaya profesyonellikten öte bir renk aşkı katmıştır. Çağdaş, Beşiktaş için belli ki sadece profesyonel bir oyuncudur. Ama Tayfun, hem bir profesyonel, hem de iyi bir Trabzonsporlu ve bir evlattır. Bu yüzden söylemleri farklı olmuştur, bu yüzden Beşiktaş için Çağdaş bitmiş, Tayfun hala gelecek için umuttur. Sapla samanı karşılaştırmamak gerek.Yeri gelmişken, Halilhodziç’in kulüpteki geleceği ile ilgili çelişkili açıklamalar yeniden başladığını anımsatalım. Başkan’a göre son durum şu: Teklif yapıldı, yanıtı bekleniyor. İyi de ne zaman yanıt verecek, Trabzonspor ne zaman şampiyonluk beklentisini karşılayabilecek yapılanmayı ne zaman başlatacak?Son söz yine Halilhodziç’e. Diyor ki Boşnak teknik adam: Taraftar bu kulübü dünyanın en popüler kulübü zannediyor, ben bir takım gerçekleri söyleyince bu onlara acı veriyor. Bu kulüpte futbolculuk ve teknik adamlık yapmak zor, herkesin çok büyük beklentileri var, bu da büyük baskı yaratıyor. Bazı taraftarlar Türkiye’de daha büyük kulüplerin olabileceğini anlamıyor.Her taraftar için kendi kulübü tabi ki dünyanın en popüler kulübüdür. En yetkili ağızların çaresizliği, tabi ki onların yüreklerini yaralar. Hele küçümsemeleri yok mu? Sonra Trabzonspor 4 büyük kulüpten biridir Türkiye’de. Taraftarın kabullenemediği de, bu kulübün giderek sıradanlaşmasıdır. Bu ayrıntıyı da kendisine birilerinin anlatması gerek bizce.
‘’Trabzon'da neler oluyor!‘’
İkinci yarıyla birlikte, genellikle kazanan bir takım olarak, kötü oyununu kamufle eden Trabzonspor, son 4 maçta 3 yenilgi alınca, kendi gerçeğiyle yani kaçınılmaz sonla yüz yüze kalmanın sancısını yaşıyor.Kazandığı dönemde yapılan eleştirileri “insafsız, kasıtlı ve önyargılı” bulan idari ve teknik yönetim, görmek istemedikleri bu gerçeğe karşın rakiplerinin ikramıyla ayaklarına kadar gelen UEFA Kupası’na katılma şansını, adeta kendi elleriyle iterek uzaklaştırmanın şaşkınlığıyla yanlış üzerine yanlış yapıyor. Neler mi oluyor Trabzonspor’da? İrdeleyelim:Yönetim zafiyeti “Kongre kararı almak” zorunda kalan yönetimin hatalarını (!) yapmayacağı umudu ve tribünlerin “parasız yönetim istemiyoruz” sloganına destek veren üyelerin, iki rakibinden daha fazla oyuyla göreve gelen yönetimle, “yıldız” vaadi ve iddialı söylemlerine karşın transferde tam bir hayal kırıklığı yaşa ndı. 9 futbolcu gönderildi, 8 futbolcu alındı. 8’de iki gibi bir isabet sağlandı. Ama özünde gönderilenlerin bile yerlerinin doldurulamadığı ortaya çıktı, tıpkı önceki yönetimin Petkoviç ve Tolga Seyhan’ın boşluğunu dolduramadığı gibi. Yabancı transferinde izlenmeden, öneriyle alınan Djokaj’ın, maliyeti ve katkısı arasındaki uçurum önceki yönetimin Tomas Jun’una benzedi. “Paralı yönetim”, giden parasız yönetimin 1.5 milyon dolar alacağını önce Mart’a, sonra ileri bir tarihe öteledi. Bütün bunlar bir yana, önceki yönetimin en büyük eleştiri aldığı borsadan elde kalan hisseleri teminat gösterilerek 2 milyon YTL (2 Trilyon lira) kredi kullanıldı. Aynı miktarda ikinci kredi alındı ya da yolda. Sümer ve Aktuğ yönetimlerindekiler de evlerini, işyerlerini ipotek ettirerek kredi kullanırlarken, bu dönemin paralı başkanı ve yöneticileri, geri almak koşuluyla da olsa para vermedikleri gibi, kişisel teminatla kredi riskine girmek zorunda kalmadı. Bazen kasaba takımı yöneticisi gibi kazanılan maçtan sonra soyunma odasına girip, futbolcu gazına gelerek prim artırıldı. Bazen de sanki burada işler iyi yapılıyordu da, “büyük takım” kimliğiyle “küçük işlerle uğraşılıp, camia zor durumda bırakıldı. Yetmedi, ütopik stat projeleriyle gündem değiştirilmeye çalışıldı. Bir Asbaşkan çıkıp gerçeği konuşuyor: “Bugün karar versek en erken 2 yıl içinde kazma vurulur .” Bugün 2 YTL’ye indirilen bilet fiyatlarıyla ve el altından verilen bedava biletlerle rant sağlanarak susturulan, artı, kontrol altına alınıp desteği sağlanan tribünlerin yarın koşullar değiştiğinde en büyük tehlike olacağı gerçeği gözardı edildi. Bu uygulamayla önceki yönetimlerin kulüp taraftar ilişkisinin en önemli unsuru olan kombine bilet uygulamasına darbe vuruldu.Teknik kadro kafa karıştırıyorGelelim işin teknik yönüne: Teknik kadro, maç kaybında artık futbolcuları suçlamıyor. Kolay yol seçiliyor, basın toplantısı yapılmıyor. Kazanınca da medya suçlanıyor. Kötü skorlar da yönetimin hedef tahtası, iyi skorda “devam” için umudu oluyor. Artık kadroyla fazla oynanmaktan da vazgeçildi. Oyuna müdahale seyirci baskısı artınca yapılıyor. Denizlispor maçı sonrası medyada yönetim teknik kadro arasında bahar havası estirildi, Gençlerbirliği yenilgisiyle başa dönüldü.Futbolcuya dayalı sistem sürüyorYönetim ve teknik kadro düzeyinde hatalar böyle. Ama Trabzonspor’da çok ciddi ve belki de asıl sorun gözden kaçıyor. Bu takım zaman zaman yıldızlarıyla kötü oyununa karşın kazanıyor. Bazen de yıldızlarının canı kazanmak istemiyor! Ağlara gitmekte olan topa dokunup, uygun durumdaki arkadaşına vermek yerine kendi kullanıp gol attığında alkışlanan oyuncu, atamadığında bu durumun bedelinin ne olduğu gerçeğiyle yüz yüze kalınca saçını başını yoluyor, yolduruyor. Bu sezonun en kötü performansına karşın ısrarla forma giydirilen oyuncular, yenilgilerde başrolü oynuyor. Haftada bir antrenmanla direk oynayan futbolculara yaptırım uygulanamıyor. En kritik anlarda Avrupa kozu, üstelik kulübün çıkarları gözetildiği iddiasıyla kullanılıyor. El altından medyaya ilginç fakslar gönderiliyor. Ama haftada bir antrenmanla, 90 dakikalık maçın büyük bölümünü saklanarak geçirmekle hangi Avrupa kulübünde forma giyileceği sorusu sorulmuyor. “Gideceğim” diyerek farklı kulüplerin kapılarını aşındıranların, Trbzonspor ile kapısını aşındırdıkları kulüplerin ücret politikalarını görüp, buradaki garanti ücretin yarısını bile maç başılarla birlikte alamayacağını anlayınca 180 derecelik dönüşle birden renk aşığı oluveriyor. Trabzonspor’da futbolcuya daha doğrusu “yıldıza ya da başka deyimle eskilere” dayalı düzen devam ediyor. Bir yönetim, bir teknik direktör gitti, 9 futbolcu gönderildi, malum yıldızlar eskiler duruyor. Ne mi oluyor? Yeni teknik direktör, yeni yönetim, 8 yeni futbolcu ve değişmeyen yıldız ve eskilerle Trabzonspor yine sefilleri oynuyor.
‘’Yıldızlar Avrupa'ya!‘’
Eğer en önemli oyuncularınızdan hiç biri görevini yerine getiremiyorsa, yapacak fazla bir şeyiniz yok, buna evet. Bazı özellikli futbolcuları tüm olumsuzluklarına karşın “bir umut” diyerek sahada tutma düşüncesini de anlayışla karşılarız. Ama bu durumun bazıları için bir ayrıcalık boyutuna ulaşması kafaları karıştırıyor. Hüseyin ve Hasan, top çalmada dibe vurdu, top kullanmada hiç yok. Orta alandan Gökdeniz-Fatih-Ömer Rıza üçlüsüne iyi kullanamasalar da top atabilecek tek kişiyi yani Szymkowiak’ı kulübeye çekip, geldiği ilk maç hariç hiçbir katkı yapmayan Djokaj’ı sahaya sürmek anlamsızdı. Kötü üçlüden kulübe için Szymkowiak’ı tercih de. Kötü Fatih-Gökdeniz-Ömer Rıza üçlüsünden değişiklik için tercihin Ömer Rıza olacağı gün gibi aşikar. O zaman 70 dakika beklemek neden? Yoksa son dönemlerde değişikliklere tribün müdahalesinin yoğunlaşmasıyla bir ilişkisi mi vardı bu zamanlamanın?Her fırsatta Avrupa sözünü eden yıldızlar, 3 puanı hak ederek kazanıp üçüncülük mücadelesinde avantaj elde eden Gençlerbirliği önündeki futbollarını bir sorgulasalar, acı gerçekle yüz yüze kalacaklar. Kalacaklar da yazık olan yine Trabzonspor’a olacak!Yunus Yıldırım, göğsündeki eline top çarptı diye sarı kart gösterdiği Erdinç’i, bu karara haklı tepkisi nedeniyle ikinci sarıyla atabilme cesaretini göstermeliydi. Hakkındaki olumlu düşüncelerimiz, Gökdeniz ve Szymkowiak’a gösterdiği kartlar ölçü alındığında, Gençlerbirliği’nin maçı 9 kişiyle tamamlamasını gerektirdiği gerçeğine ve Ömer Rıza ve Ali’nin ceza alanında düşürülmelerine seyirci kalmasına karşın ancak o kırmızı kartla devam ederdi, olmadı.
‘’Yabancı sorunu‘’
Resmi bir açıklama yapılmamasına karşın, birkaç günden beri de yalanlama söz konusu olmadığından Trabzonspor’un önümüzdeki sezon, medyada yer alan haberlere göre büyük olasılıkla Halilhodziç ile devam edeceğini söyleyebiliriz. Genelde “isminin açıklanmasını istemeyen medya dostu!” yöneticilerin sızdırdığı bilgileri dayanak alırsak teknik direktör sorunu çözümlenmiş gözüktüğüne göre, bundan sonra transfer çalışmaları da yoğunluk kazanacak demektir. Trabzonspor, yabancı konusunda yıllardan beri genelde kötü tercihler yapıyor ve transfer ettiği yabancıların ciddi bir bölümünü neredeyse üste para vererek göndermek durumunda kalıyor. Başarılı bulup kalmasını istediklerini de maalesef bünyesinde tutma becerisini gösteremeyen bir takım olarak ün yapmış Trabzonspor’un, bu transfer sezonundaki performansı ciddi bir merak konusu. Bu durumdan sadece geçmiş yönetimleri sorumlu tutmak yanlış olur. Djokaj tercihi ve bu futbolcunun bonservis bedeline yönelik tartışma götürür rakamlar, bu yönetimin de daha iş başına gelir gelmez yabancı transferi konusundaki ilk icraatının olumsuzluğunu gözler önüne sermiştir. Umuyor ve diliyoruz ki bu yanlışlara devam edilmez ve kulübün, bir anlamda da ülkenin yeni para kaybına neden olunmaz.Başkan Albayrak’ın dünyaca ünlü iki yıldız sözü verdiği Trabzonspor’da asıl merak konusu, alınacak yabancılardan daha çok mevcut yabancıların durumuyla ilgili kararlar. Szmykowiak, Yattara ve Milan Stepanov konusunda bir sorun söz konusu değil, bildiğimiz kadarıyla. Sezon sonu sözleşmesi biten tek yabancı konumundaki Lee’nin son haftalarda yükselen performansı, durumunu yeniden gözden geçirtecek. Jefferson’un, “genç ve gelecek vaat ediyor” diye tutulması düşünülürse geri kalıyor tek kişilik kontenjan. Kadrodaki Djokaj, kiralıklar Eller ve Tomas Jun, kesin gönderilmesi düşünülen ancak en çok sıkıntı yaşanacak olan oyuncular.Yabancılar konusunu netleştirecek en önemli unsurun doğal olarak Halilhodziç’in raporu olduğunu kabul etsek de, yönetimin yine de bu durumda kulübün ekonomik çıkarları gereği daha aktif bir rol alması gerektiği kanısını taşıyoruz. Ama Halilhodziç birlikteliğiyle ilgili ilk transfer icraatından eksi puan alan yönetimin, hiç kapris yapmadan işinin uzmanı kişileri kullanarak bu rolü oynaması koşulunu da kendilerine anımsatmak isteriz. Yoksa yeni hayal kırıklıkları Trabzonspor’u bekliyor olacak.
‘’UEFA ve Transfer‘’
Son iki sezonda Trabzonspor, transferin en avantajlı takımlarının başında geliyordu ve bunun çok önemli iki nedeninden biri; futbolcusuna borcu olmayan tek kulübün Trabzonspor olması, diğeri de; Şampiyonlar Ligi’ne ön elemeleri geçtiği takdirde katılma olasılığının bulunmasıydı. Hangi futbolcuya teklif edilse öncelikli tercihlerinden biri Trabzonspor olabilirdi. Ama malum nedenler, bu avantajların kullanılmasını engelledi.Yabancı futbolcu, transferde özellikle iki faktörü araştırır. Profesyonelliğin gereği bunların ilki paradır. Kendisine taahhüt edilen paranın ödenip ödenmeyeceği konusunda kafasının rahat olmasını ister. Sözleşmesini buna göre hazırlatır. Türkiye’de hemen her kulübün bir yabancı futbolcuyla FİFA’lık dosyasının bulunmasının nedeni budur. İkincisiyse takımın gücü, yerel ligdeki konumu ve ülke dışında oynama şansının olup olmadığı. Şampiyonlar Ligi şansına ve kasasındaki paraya karşın bırakın güçlendirmeyi, geçen sezonki kadrosunu dahi korumayı beceremeyen Trabzonspor, bunu bedelini çok ağır ödedi. Bu durum bir teknik direktör ve bir yönetimin başını yedi, geçelim ve bugünkü Trabzonspor’u, transferdeki avantaj dezavantajlarını irdeleyelim.Nuri Albayrak ve ekibini diğer iki adayın toplamından daha fazla oy alarak göreve getiren en önemli neden, “Paralı Başkan” sloganıydı. Artık dikkat ediyorsanız, bir kötü skordan sonra, “Parasız yönetim istemiyoruz” sloganları atılmıyor. Burada parasızlıkla suçlanan eski yöneticilerin 1.5 milyon dolarlık alacağının, “Paralı Başkan” ve ekibince Trabzonspor’daki teamüllere aykırı olarak ödenmeyip ötelendiğini de anımsatalım.- Yine de biliniyor ki Trabzonspor’un para sorunu yok, yanı sıra henüz gerçekleştirilmeyen iki yıldız transfer sözü var.Takımın Süper Lig’deki bugünkü konumu, para sorunu aşılsa da bir yıldız futbolcuyu cezbedecek düzeyde değil. Lig üçüncülüğü, kupada Fenerbahçe Beşiktaş finali gerçekleştiği takdirde Beşiktaş’ın ardından lig dördüncülüğü, UEFA yolunu açıyor. UEFA’da mücadele edecek olmak Trabzonspor’a transferde ciddi avantaj sağlar. Bunun gerçekleşmesinin olmazsa olmazlarından biri de Gençlerbirliği’ne en kötü olasılıkla kaybetmemektir. Bu durumda Trabzonspor için UEFA’ya katılmak bir amaç gibi gözükse de, özünde; bu yönetimin iddialı şampiyonluk vaadini gerçekleştirebilecek kadroyu oluşturmak için bir araçtır. Bu takımın yöneticisi de, teknik adamı da, futbolcusu da bu durumun bilincinde olmalıdır.