Arama

Popüler aramalar

‘’Minareye kılıf!‘’

Yeni sezon planlamasında, “angarya” kategorisine konulan ve hak ettiği önemi ancak “Başkan vetosuyla” bulan İnter Toto Kupası’na katılmakla ilgili teknik kadronun, hemen her fırsatta kaygılarını dile getirdiğine tanık oluyoruz. “Şark kurnazlığı” koktuğunu düşündüğümüz bu kaygıların, “iki maç, iki galibiyet, 10 gol ve bir tura” karşın özellikle satır aralarına sığdırılmasını da samimi bulmadığımızın altını çizmek istiyoruz.“İnter Toto’ya katılan takımlar, erken form tuttuğu için ligde sorun yaşıyorlar” tezi, bu kurnazlığın en önemli dayanağı. Bunun arkasına saklanmak kolaycılığına gerek yok. Açın bunu geçen sezon bu durumda olan Kayserispor’un o dönem teknik direktörü Ertuğrul Sağlam’a ya da menajeri Süleyman Hurma’ya sorun. Biz sorduk, hiç böyle bir sıkıntı yaşamadıklarını, ilk yarıda ligin en tehlikeli takımlarından biri konumundan sezon sonunda beşinciliğe kadar düşmelerinin nedeninin, sadece kadro zafiyetiyle ilişkisi olduğunu ifade ettiler. Devre arası kampı geçirdikten sonra aynı kadroyla sürekli yüksek tempoda maç yapmak zorunda kaldıklarını, önemli futbolcuların alternatiflerinin bulunmamasının, sakatlık ve formsuzluk nedeniyle ligin sonuna doğru ciddi bir zafiyet yaşattığını ve düşüşün bu nedenle söz konusu olduğunu söylediler. Teknik kadronun, bir taraftan iki maçta 10 gol atarak turu geçmenin keyfini sürüp bu durumun “havasını” atarken, diğer taraftan satır aralarına “yakınmayı” sıkıştırıp olası bir başarısızlıkta, “dememiş miydim?” kolaycılığına kaçtığı kanısındayız. Çünkü Gerede Kampı’nın ilk günü, “şampiyonluğa oynayacaklarını” söyleyen kendisi! Bu nedenle kaleci, stoper, forvet ve forvet arkası olmak üzere 4 oyuncunun 30 Haziran’a kadar Trabzon’da hazır olması gerektiğini söyleyen, sonra gerçekleşmediği halde, “Yönetimle transfer konusunda tam bir uyum içindeyiz” diyen yine kendisi. Geçen sezon “Devre arası kampıyla” 2. yarının en fazla puanını toplayan kadro korunuyor. Buna 3 de takviye yapıldı. Teknik Direktör 4 transferin zorunluluğu iddiasından vazgeçti. Önce “yetersiz” dediği kadroyu “Yeterli” ilan etti. Tolga’yı moral için, yönetim, “Martinez’i onun yedeği olarak alacaklarını” söyledi, santraforları iki maçta ikişer gol attı, “ihanetle” suçlanan Yatara “Baş tacı” edildi. Ceyhun’un gönlü alındı, Yusuf patlama yaptı. Artık tek bahane kaldı; İnter Toto için sezonu erken açmak. Dikkat edin fark 9 gün ve takımın asıl yükünü çekecekler, birçok Süper Lig Takımıyla birlikte aynı gün çalışmalara katıldı. Ceyhun ve diğer birkaç kişinin fazlalığı ise sadece 2 ya da 4 gün kadar. Villareal takımı, İnter Toto’dan gelip, UEFA’ya kupa şampiyonu olarak katılan Trabzonspor’u elediği sezon hem Avrupa’da hem de La Liga’da tarihinin en büyük başarılarını elde etmişti. Son söz: Kaygılar olsa olsa sadece minareye kılıftır.

18 Temmuz 2007, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Önce goller tabi ki!‘’

Rakibin gücü ne olursa olsun, hiçbir maç oynanmadan kazanılmıyor. Trabzonspor da bunun bilinciyle, gelen raporlara ve dün akşamki oyununa bakıldığında 2. Lig B Kategorisi takımı düzeyindeki Arnavut rakibiyle ilk maçına gereken önemi veren bir kadro çıkardı. Takım oyunundan çok, bireysel özelliklerini üst düzey kullanan oyuncuların üretkenliğiyle skoru tur için yeterli bir maç ortaya çıktı.Hiçbir hazırlık maçı yapmadan, kapasitesi ne olursa olsun 4 önemli maç oynayan bir rakibe karşı çıkarılan kadro her daim risklidir. Nitekim 6 günlük çalışmayla da olsa Milli Takım izni verilen oyunculardan Hüseyin’in ilk on birde yer alması, Gökdeniz ve Umut’un, olası bir olumsuzluğa karşı kulübede hazır bekletilmesi bu durumun sonucudur. Trabzonspor’un öncesi ofsayt olan geçersiz golünün dışında Vllaznia takımı çabuk çıkıp, kalesine 3 kez cılız da olsa şut atınca, “acaba” dedirtmeye başladığı anda, taç atışından gelen topu Ersen filelere gönderdiğinde, durum ortaya çıkmıştı. Nitekim birkaç dakika sonra Ceyhun, ardından Çağdaş, işi ilk yarıda kotarmışlardı bile.Skor rahatlığı, hem futbolcuların bireysel yeteneklerini daha ön plana çıkarma, hem de teknik direktöre sahadaki dizilişe, geleceğe yönelik daha çok müdahale olanağı çıkardı. Yani kendisine, aksayan mevkileri değil, yenileri denemek, onları tribünlere tanıştırmak gibi bir şans verdi ve o da bunu kullandı. Önce eskilerden başlayalım: Ersen’in iki golü de çok şıktı, akıl doluydu. Ceyhun’u attığı mükemmel golle anlatmak yetmez, attırdıkları, oyunu yönlendirmesi tam bir “usta” işiydi. Kimileri “10 numara”, kimileri de “oyun kurucu” ya da “santrfor arkası” diyor ya, her şey Ceyhun’da vardı. Onu “gözden çıkarma” gibi bir yanlışlığa verilecek en güzel yanıt, dün akşamki maçta saklıydı, alabilene tabi! Ömer Rıza da çok çalıştı, çalışkanlığının meyvesini son dakikalarda kapalı köşeden golü bularak aldı.Yenilerden Serkan, Ceyhun’un mükemmel asistiyle attığı gol dışında da maça ağırlığını koydu. Fenerbahçe’deki değil, Gençlerbirliği’ndeki Serkan’ı izledik. Yusuf iyi kumaş olduğunu gösterdi, iyi işlenmeli. Adnan az şans buldu.Her ne kadar teknik taktik uygulamalarını eleştirdikse de, takıma kondisyon yüklemede “değme kondisyonerlere” taş çıkartan teknik kadrosuyla Trabzonspor, takım oyunuyla olmasa da, çok koşan, rakibe her yerde basan bir görüntüsüyle ve “ille de güzel golleriyle” sporseverlere keyifli bir yaz akşamı yaşattı.

09 Temmuz 2007, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kalli ve Doğan‘’

Yattara’nın profesyonellik anlayışındaki yetersizlik, Trabzonspor’a geldiği günden beri sürüyor. Maddi manevi cezalar, bu oyuncunun profesyonelliğin gereklerini yerine getirmesine yetmiyor. Bu; madalyonun bir yüzü, diğer yüzünü çevirdiğimizdeyse karşımıza farklı gerçekler çıkıyor. Yattara konusunu irdelemeden, geçtiğimiz günlerde Florya’da yaşanan Ümit Karan olayını anımsatalım. Adının Fenerbahçe ile anıldığını öğrendiği Ümit’i yanına çağıran Kalli, şunları söyler: “Tamamen bize yoğunlaşmanı istiyorum. Git kafanı toparla, öyle gel.” Ümit, bir gün sonra geri döner, “yanlış anlaşılma” gerekçesiyle iş tatlıya bağlanır.Trabzon’a 3 gün geç gelen Yattara’ya, Ziya Doğan antrenman sahasında, yöneticiler, yardımcı teknik adamlar, futbolcular ve diğer görevlilerle, medya mensupları önünde çıkışır ve “Takımına, arkadaşlarına ihanet ediyorsun” der. Ardından yardımcısına dönüp, “Al şunu, kondisyonu bizim seviyemize gelene kadar çalıştır” talimatını verir. Aşağılanan oyuncu antrenmanı terk eder, ikna edilip geri döndürülür.Kalli ve Doğan farkı!“Dişli” biri olunca kılıfına uydurulacak gecikme nedeniyle futbolcuyu takımına ihanetle suçlamak, bir teknik adamın yapacağı en son iştir. Eğer düşüncesi buysa, o futbolcuyu bir saniye bile kadroda tutmamalıdır. Bu anlamda Ziya Doğan’ın Trabzonspor’a ciddi zararlar verdiğini düşünüyoruz. Szmkowiak, en verimli çağında futbolu neden bırakma aşamasına gelmiştir? Yattara’nın davranışlarında teknik direktörüne olan güvensizliğin etkili olduğu kanısını taşıyoruz. Daha iki ay önce Antalya’da yaşanan olay, bu futbolcunun kurumdaki geleceğiyle ilgili kaygılarının artmasına neden olmamış mıdır dersiniz? Son söz: Gölgesine tekme atacak kadar şüpheci bir anlayışın sorun çözücü değil üretici olduğunu düşünüyor, “İyi ki başkan veto yetkisini kullanmaya başlamış” diyoruz.

06 Temmuz 2007, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Oyunlara oyun!‘’

Seçim sürecinin “doğal etkinliklerinden!” sporumuz da nasibini alır. Bir kaç yıldır çalışmakta olan spor salonları, havuzlar vs, ilgili bakanlar, başbakanlar tarafından “dün hizmete girmiş” gibi, gösterişli törenlerle, “yaşa-varol” tezahüratlarıyla açılır. Politikacılar, ne yazık ki “her şeyi seçime endekslemek” gibi alışkanlıklarından asla vazgeçmezler. Son kurbanları da Karadeniz Oyunları oluyordu ki; tribünler ıslıklarıyla buna izin vermedi.Gençlik Spor Genel Müdür Vekili Mehmet Atalay’ın bireysel çabalarının önder olduğu çalışmaların bölgeye kazandırdığı oyunların açılış töreninde, Trabzon Belediyesi ve Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin olağanüstü katkısı göz ardı edildi. Atalay gibi, ev sahibi Belediye Başkanı Volkan Canalioğlu ile KTÜ Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özen’e, sporla ilgili tek bir kişinin alınmadığı, adayların, parti il ilçe başkanlarının cirit attığı “siyasallaşan” şeref Tribünü’nde yer bulunamadı. Oyunlar Olimpiyatlar ruhuna aykırı olarak, ev sahibi sıfatıyla Belediye Başkanı’nın yapması gereken açış konuşması da, siyasete alet edildi.şeref Tribünü’nün inadına Avni Aker Stadyumu’nun Maraton ve diğer tribünlerinde Türkiye’nin, yerini 5 gün süreyle sportif etkinliklere bırakacak, uygar çağdaş yüzü vardı. Sporcu kafilelerinin geçit törenindeki alkış, ülkeden ülkeye çok fark etmedi. Bu durum, son dönemde Trabzon üzerinde oynanan oyunlara (!) iyi bir yanıt oldu. Türk Futbolu’na dünya çapında en büyük başarıyı kazandıran Şenol Güneş’in yaktığı meşale, sadece Trabzon’u değil, tüm Türkiye’yi aydınlattı. Halk oyunları ve Semazen gösterilerinin yanı sıra geceye, kendini bilmez bir ağızdan çıkan “serseri oyunu” yakıştırmasına inat, “Kolbastı hoptek” damgasını vurdu. 1900’lü yılların başında özellikle Farozlu gençlerin aralarında oynadıkları bu oyun, Karadeniz Oyunları ve Doç.Dr. Engin Erşen’in ekibinin sunumuyla hem “serseri” damgasından hem de yerellikten kurtuldu.Sözün Özü: 18 yaş altı gençlerin 5 gün süreyle sportif etkinliklere doyuracağı bölgeye bu olanağı sunan spor insanlarının ve tüm görevlilerin iyi niyetli ve geceli gündüzlü çabalarına teşekkür ederiz. Oyunları siyasetin gölgesinde bırakma çabalarına ıslıklarla verilen ders ise şuydu: Sporu, siyasete alet edemezsiniz!

04 Temmuz 2007, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Angarya ve bedel!‘’

Biz; İnter Toto’yu, Trabzonspor Teknik Direktörü gibi “angarya” görmüyor, onun bu anlayışa uygun olarak hazırladığı kamp programını veto eden Trabzonspor Başkanı gibi ciddiye alıyoruz. Bu işin mantığı da çok basit: Eğer Trabzonspor, kupa finalisti ya da lig üçüncüsü olarak UEFA’ya katılma hakkını elde etseydi, ligin başarılı takımları arasında yer almayacak mıydı? Teknik Kadrosu, bunca sıkıntılı bir süreçten geçen takımının elde ettiği bu sonucu kamuoyunda, “2. yarının en fazla puan toplayan takımı” kozundan daha çok kullanmayacak mıydı? O halde UEFA’ya giden en kestirme yolu “angarya” görme yanlışlığından başkan vetosuyla vazgeçilmesi, önemli bir gelişmedir. Her şeye karşın Trabzonspor, İnter Toto’nun ilk maçına tam kadro çıkamayacak. Neyse ki; az ve başarısız bir Avrupa deneyimine sahip bir rakiple eşleşti de, bu açığını bir nebze kapatmış oldu. Ama hiçbir maçın oynanmadan kazanılmayacağı ve ilk turda favori gösterilen Hırvat takımının elenmesi gibi gerçeklerden hareketle, bordo mavililerin işi sıkı tutmaları gerekiyor. Özellikle as futbolcuları, olası bir ilk maç sürprizine karşı ikinci maç için mutlaka hazır hale getirilmeli. Yarın bir elenme durumunda, “Biz zaten İnter Toto’yu önemsemiyorduk!” türünden garip savunmalar, başkanın birkaç gün önce Fanatik’teki, “Trabzonspor her oynadığı kategoride zirve planı yapar” açıklamasıyla anlamını işin başında yitirmiştir. Böyle bir durumda sorumlular, 7 maçlık yenilgi serisinden kurtulma kolaylığını bu kez bekleme yanılgısına asla girmemelidir. Angarya’nın bedeli ağır ödenir, bizden hatırlatması!

02 Temmuz 2007, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu çocuklara dikkat!‘’

Belki hazırlık maçı yapılmadı, Hüseyin, Gökdeniz, Umut, Yattara, Jabi, Musa ve Risp gibi çok önemli isimler de Dorukkaya etabına katılmadı ama 9 günlük kampın beklenenden daha pozitif geçtiğini söylemek mümkün. Bu kamp, şüphesiz en çok gözden uzak ama Trabzonspor’a bağlı, genç yıldızlar için büyük anlam taşıyordu. Her ne kadar önemli bir kısmının eleneceği daha kamp başlamadan açıklansa da, ilerleyen süreçte yönetimin de müdahalesiyle Trabzon’daki forma şanslarının yükseldiğinin ortaya çıkması, onlara adeta doping etkisi yaptı.Tempo hep yüksektiDorukkaya’da tempo hep yüksek olmasına, gençler kadar deneyimli isimler, mazeretleri sebebiyle kampa geç katılanlar dahi form durumuyla beğeni toplamasına rağmen, özellikle öne çıkan futbolcular da vardı. Bu isimler, teknik heyetin de gelecek sezonun kadrosunda yer vermeyi düşündüğü, Eyüp Kadri, Selim, Yusuf ve Emre Hızarcı’dan başkası değildi. Dört genç yetenek, dört gözle bekledikleri şansı çok iyi değerlendirdiler, performanslarıyla ‘bizi sakın es geçmeyin’ dediler.Doğan’a mesajı verdilerEyüp Kadri, arayışların sürdüğü, sol dışta başarılı oyunuyla dikkat çekti. Sadece savunmanın solunda değil, önünde de iş yapabileceğini gösterdi. Selim, Ziya Doğan’ın takviye talep ettiği, ‘En azından alternatif oluşturmalıyız’ dediği stoper için çok yerinde bir isim. Arayışlara pekala yanıt verebilecek kalitede. Darıcaspor’da kiralık olarak forma giyen Yusuf’a bu süreç çok olumlu yansımış. Akıllı ve yetenekli bir orta alan oyuncusu olan Yusuf, bu özelliklerinin yanı sıra, çabuk, hırslı ve mücadeleci. Pas yüzdesinin de yüksek olduğu düşünülürse kazanılması gerekiyor. Alternatifleri çok ve deneyimli olmasına rağmen Emre Hızarcı sağ kanatta görev alıp tekniğiyle dikkat çeken bir isim. Onun da kalması çok isabetli bi karar.En iyisi Celaleddin!Ancak önemli olan bir başka nokta da şu ki, bu parlayan gençlerin değerlendirilmesi konusu. Çünkü Almanya kampının yıldızı olan Cem Demir’in geçtiğimiz sezon Trabzonspor’da aradığı şansı bulamadığı düşünülürse, bu yeteneklerin de kaybedilmeden kulübe kazandırılması gerekiyor. Bu adı geçen gençler için İnter Toto’daki ilk maç da çok önemli bir sınav niteliği taşıyacak. Kampın diğer çarpıcı yönleri ise, Serkan ve Adnan’ın bir an bile uyum sorunu yaşamaması, bitime 1 gün kala kafileye katılmasına rağmen hiç sırıtmayan hatta tempoyu yükselten Ceyhun’un performansı ve testlerin en başarılı oyuncusunun Celaleddin olması olarak sıralanabilir.

30 Haziran 2007, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İyi şeyler!‘’

Teknik direktör, kampın başlangıcında “gazetecilerin ısrarı” üzerine yaptığı açıklamada, çok kararlı yüz ifadesi ve dikkatle seçilmiş sözcüklerle, Trabzonspor’un önümüzdeki sezon da şampiyonluğu kovalayacağını ama bunun için yapılması gerekenlerin henüz tamamlanmadığını söyledi. Yönetimden kaleci, santrafor ve santrafor arkası istediğini, Risp’in tedavisinin uzaması, Stepanov’un sakatlığıyla ilgili durumunun belirsiz olması nedeniyle de bir stoper ihtiyacı doğduğuna dikkat çekti. Final cümlesi ise kararlılığının çok net dışa vurumuydu: “Transferler, Trabzon’daki çalışmalara yetişmedi.”Teknik direktörün verdiği süre yarın doluyor. Hadi stoperi geçelim, Erdinç ve Stepanov’da korkulan olmadı. Kaleci ki bizzat teknik direktör talep ettiğine göre”- artık şart, santrafor ve santrafor arkası da alınamadı. Şampiyonluk için bu transferlerin yarına kadar tamamlanması gerekiyordu. “İyi şeyler yazmayacak mısın?” diye yakınan mail dostlarına; “Durum ortada, yorumu siz yapın” diyoruz.7 maçta bir puan almıştı Trabzonspor. Yönetim ve teknik kadro “ateş altındaydı”, asıl hedef teknik kadro olsa da yönetim, “birkaç maçta bir teknik direktör değiştirilmez” mantığıyla haklı olarak işi ağırdan alıyordu. Ama teknik kadronun asıl savunucusu da dönemin başkan yardımcısıydı. Asbaşkan ve 8 arkadaşı Bursa dönüşü, “ya o, ya biz” restini çekmişlerdi ama karşılarında teknik direktörü “aslanlar gibi!” savunan bir başkan yardımcısı vardı. Önce asbaşkanı susturdular. “Ya o, ya biz” dediği teknik kadronun sorumluluğunu verdiler, adeta “al gücün yetiyorsa kendin gönder” şeklinde meydan okuyarak.Teknik kadro kaldı sonunda, başkan yardımcısı ve 5 arkadaşı gitti. Biz teknik kadronun kendisi için “ya o, ya biz!” dediği tarafla “uyum” içinde çalıştığını sanıyorduk ki, yanıldığımız Federasyon Başkanı’nın kampı ziyaretinde ortaya çıktı. Federasyon Başkanı’nın yanında eski Başkan Yardımcısı vardı. Teknik direktör, istifa ederken kılını kıpırdatmadığı, “arkamda durdun, senin için ne yapabilirim?” diye sormadığı başkan yardımcısına, “Beni yalnız bıraktın” diye yakındı. Tıklayın www.medyatrabzon.com’u göreceksiniz, aynen böyle söyledi. Gelin bütün bunların şifresini çözelim:Bu durumda yönetim, teknik direktörün arkasında ama taleplerini parasızlık nedeniyle karşılayamıyor. Değilse; teknik direktörün taleplerine karşın, şampiyonluk için 2. yarının en fazla puan toplayan takımı olan kadroyu yeterli görüyor. Ya da teknik direktörü, eski başkan yardımcısına yakındığı gibi yalnız bırakıyor, taleplerini ciddiye almıyor. Hepsi bir yana, teknik direktör haklıysa, yönetim şampiyonluğu istemiyor. Transferler olmadı diye teknik direktörün bırakıp gidecek hali yok ya, hedef küçültülür, olur biter.Sizce hangisi?“İyi şeyler yazmayacak mısın?” diye yakınan sevgili dostlara: Söz veriyoruz, olunca seve seve!

28 Haziran 2007, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kimse almasun seni!‘’

Lazaroni dönemi hariç, Trabzonspor’un Dorukkaya’daki sezon başı hazırlık kampları Giray Bulak’tan beri devam eder. İki sezon önce de takım buraya Şenol Güneş’le gelmişti. Kampın ilk günleriydi. Fatih, Gökdeniz, Yattara gibi yıldızlar, taraftarın imza almak için kuyruğa girdiği isimlerdi. Kamp ziyareti gerçekleştiren Bordo-Mavi renklere gönül verenler, antrenman öncesi takımla birlikte fotoğraf çektirmek ister. Talep kendisine ulaştırıldığında Güneş, “Tabi ki çekilecekler, onlar bizim için yüzlerce kilometre uzaklıktan buraya geldiler.” Der, fotoğraflar çekilir ve taraftarlar İstanbul’un, Ankara’nın yolunu tutarlar.Eskiden yeni transferlerin yolunun gözlendiği kamplarda şimdi, “mevcutlar ne zaman gelecek?” diye soruluyor ve antrenmanı izleyenlerce, “Bu PAF takımı galiba!” yorumu yapılıyorken, önceki gün aynı grup benzer organizasyonu gerçekleştirdi. Talep yine toplu fotoğraf çektirmek üzerineydi. Şimdiki teknik direktörce reddedildi. Antrenman başladı, tepkiler de. Çoğalınca, idman durduruldu ve fotoğraf çekimine izin verildi. Bir fotoğraftı altı üstü. En çok birkaç dakikayı alırdı. Yüzlerce kilometre yoldan gelmişlerdi, onları anlamak gerekirdi. Bu kadar basit bir iş kriz haline getirilmeyebilirdi. Ama kapris, gölgesinden kuşkulanma, komplo teorileriyle yaşama gibi özellikleri bir arada barındıran anlayışın böyle basit çözüm üretmesi mümkün müydü?Onları anlayamadılar. Zor da olsa fotoğraf çekimine izin verdiler ama aralarında üst düzey eğitim almış 70 dolayında taraftar grubu, Dorukkaya’dan buruk ayrıldılar. Giderken otobüslerinde, bugün mezarı başında anılacak Kazım Koyuncu’nun parçası çalıyordu: “Kimse almasun seni, gene bana kalasun.”Yüzlerine-gözlerine bulaştırdılar her şeyi. Kampa futbolcu getiremediler. “Yaşlılık izni, milliler yorgun, sakat” bahanelerinin arkasına saklandılar. “Adam sayısı az gözükmesin” diye gençlere sarıldılar. Birkaç günlüğüne vitrin süsü onlar. Aralarında gelecek vaat edenler de olmak üzere ortada kalacaklar. Göreceksiniz, bir ya da ikisi kadroda tutulursa büyük başarı. Geçen sezon “ikinci yarıda en fazla puanı topladık” dedikleri takımın kalecisini, küme düşen takımların kalecilerine talip olarak demoralize ettiler. Onları almayı da beceremediler.Trabzonspor geleneklerinden bihaber, transfer işini transfer komitesini by-pass ederek elemanıyla yürütmeye çalışan başkanıyla... Bunları içine sindiren yönetimiyle... “Toprağa çim atma” yerine “çime toprak atma” mantıksızlığının hakim olduğu anlayışla Trabzonspor’un işi bu sezon da zor.Ey gidi Sunay Akın ve “Sakız satar maç bileti alıp, onları izlerdim” dediği “Efsane Kadro.” Ey gidi, Kasımpaşa’yı düşme hattından alıp Süper Lig’e çıkarttığı halde, bir kalemde silinen Efsane Kadro’nun Kadir Özcan’ı ve diğerleri... Trabzon, sizin bildiğiniz Trabzon değil şimdi. Dinleyin Kazım’ı bakın ne de güzel söylüyor:“Kimse almasun seni, gene bana kalasun!”

25 Haziran 2007, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI