‘’Doğru strateji doğru uygulama‘’
İki takımın kurada ağırlıklı olarak birbirini isteyeceği bir eşleşmede Vitor Pereira tüm hesaplarını yola devam etme üzerine planladığı bir takım sürmüştü sahaya. Kalede Volkan tercihi tam da bu arzunun ‘performans ölçüm’ karşılığıydı.
Fenerbahçe zaten doğru müdafaa oynayan bir takım. Bunu hem topu ayağında rakiplerine göre daha çok tutarak hem de kaptırdığında kendi yarı alanını doğru savunarak yapıyor. Bu formülle ilk devreyi sabır/kontrol/temkin oynayarak maçın süresini de kısalttı. Çünkü rakip ilk 45 dakikada 40 gol istatistiği olan bir takımdı. Pereira problemin çözümünün son yarım saate saklanacağının ipucunu maçtan iki gün önce yaptığı açıklamada ‘sabırlı oynamak’ olarak zaten vermişti.
Nani işi değiştirdi
Sorun, Diego’nun yokluğunda orta sahada direnç gösterecek savunmacı kimlikli üçlüyle hücumun nasıl organize edileceğiydi. Bu görev için akla ilk gelen isim Mehmet Topal’dı kuşkusuz. Öyle de oldu. Ancak özellikle 60. dakika sonrası rakip alandaki baskının sonuç verdiği anlarda hücumu kurgulayan isim, pozisyon alma bilgi ve becerisiyle, çoğunlukla en uçtaki Van Persie oldu. Nani’nin oyuna girişi işin şeklini de değiştirir gibi oldu. Ancak ne bizim medya ne de taraftar nezdinde gücü doğru kavranamayan Braga sakin kalıp bilinçli çıkışlarla ‘’Biz buradayız’’ dedikçe, oluşan tedirginlik akın sürekliliğini sekteye uğrattı.
Dağınıklığı gözledi
Dakika 80’de Fernandao’nun girişinin ardından oluşan yer değişikliklerinin de beraberinde getirdiği dağınıklığı gözleyen arkalarda biri vardı; Mehmet Topal. Aldı, gitti ve tabelayı haniyse kimseden yardım almadan değiştirdi.
Bu skor, doğru takım savunması yapan Fenerbahçe için önemli avantaj. İkinci maçı deplasmana uygun bir revizyonla oynayacaklardır ve bu da onları çeyrek finale Braga’dan daha yakın hale getirecektir.
‘’Hücumda basit oynasa fark olurdu‘’
İki takım arasında çocuk gözüyle bile tespit edilebilecek güç farkı maçı ilk 20 dakikadan sonra ‘sonu belli bir film’e çevirdi. Mario Gomez’in arkasına yerleşmiş Oğuzhan ve tribünlerin “Hata yapsa da yuhalasak” tonunda yaklaştığı Olcay’ın gayretleriyle “Ha attı ha atacak” oynayan Beşiktaş’ın açılış golünü kornerden bulması oynadığı oyuna göre sadece ‘tuhaf’tı!. Böyle maçların gözde ismi her daim Quaresma benzeri oyuncular olur. Ve golü kim atarsa atsın parayı trivela alır (!); “Quaresmaa Quresmaa..” Yani bir çok tribünde olduğu gibi Beşiktaş tribününde de ‘yıldıza pozitif ayrımcılık’ uygulaması tam gaz sürüyor!.. Ama malum, işler iyi gitmeyince “Falanca ile filanca bizim takımın oyuncusu değil... Takım müdafaası yapamadık” türü beylik laflar kaplar ortalığı..
Beck çakılı kaldı
Gol atabilmek için ‘duran top’ dışında herhangi bir planı olmayan Eskişehir’in oynama biçimi nedeniyle maçın zorluk derecesi Beşiktaş seviyesi için düşüktü kuşkusuz. Ancak Olcay, Oğuzhan, Atiba ve Sosa ile oyunda kaldığı süre içinde fark yaratan Quaresma’nın etkileri ayırt edici oldu. Ancak önceki maçlara göre tempo ve ritm kaybetmiş görünen Beşiktaşlı oyuncular rakip ceza sahası içi ve çevresinde basit oynamak yerine ısrarla ‘fantezi arayışı’na girişince olası fark da oluşmadı.
Bir not... Eskişehir gibi müdafaa zaafiyeti yüksek takımlarla oynanan maçlarda beklerin daha görünür olması beklenir. Ancak verimsiz olsa da zaman zaman sadece İsmail’i görebildik hücum alanında. Beck ise görevlendirmeyle ilgili olduğunu sandığım bir nedenle bu maçta da ‘güvenlik sınırları’nı aşmayı denemedi bile.
Hakeme itiraz alışkanlığı!
Ve ülkeye özgü tuhaf bir alışkanlık!.. Maçta Beşiktaş ceza sahası önüne gelemeyen Eskişehirli oyuncular hemen her fırsatta hakeme itiraz etmeye gayret etti. ‘Hakemlere kayıtsız şartsız itiraz etme’ adı verilebilecek bu ‘kitlesel futbolcu hastalığı’ için antikor üretecek bir yönetici/teknik adam/tribün kültürü şart!.. Ancak bu mümkün mü? İşte orası çok düşük ihtimal...
‘’Basit plan disiplinli oyun‘’
Bu zeminlerde ‘planlı oynamak’ mümkün olamayacağından ‘şut’ ya da ‘duran top’ en önemli seçeneklere dönüşür. Fenerbahçe’de hücumu kurgulayacak olan Diego’nun top aldığı yerler zeminin en bozuk bölümleri olunca akışkan pas bağıyla maç ritmini yakalamak onlar adına mümkün olamadı. Devre boyunca Volkan ve Alper’in, buna bağlı olarak da Van Persie’nin ‘görünmezliği’ böyle açıklanabilir sanırım. İki takımın müdafaa kurgusu ve yerleşimi düşünüldüğünde kenarlar ya da göbekten içeri sızmak da güç olacaktı... Bu zeminde ‘basit oynayacak’ olan maçtan ‘sağ çıkacaktı.’ Mehmet Topal ile Diego’nun basit oynayıp Şener’e geçirdikleri topun ardından gelen şut ve gol esasen zeminin getirdiği zorunluluktu. Elbette, “Şener nasıl o alanda o kadar boş kaldı?” sorusunu da ihmal etmemek koşuluyla...
Akhisar’ın taktiği işlemedi
Akhisar’ın temel hücum şablonu ikinci bölgede kapılan topları Soner Aydoğdu üzerinden Vaz Te ya da Muğdat aktarımıyla Rodallega’ya ulaştırmak. Ya da direkt Vaz Te ve Muğdat’la kaleye akmak! Ancak Fenerbahçe’nin Souza-Topal merkezli saha yerleşimi bu akışa izin vermeyecek disiplin içinde işleyince aradıkları şutları bulamadılar.
Volkan maçı bitirdi
İkinci devrenin başında futbolun bir ‘şaşırtmaca oyunu’ olma özelliği devreye girdi. Durağan geçen maçta Diego-Alper Potuk-Şener’in pas üçgeninde kenarda koşu yolu bulan Şener ‘muazzam işçiliği’yle neredeyse maçın tek içeri sızmasını gerçekleştirerek Volkan’a golü yaptırınca maçı da bitirdi. Fenerbahçe, Antalya maçının ardından girdiği sarmaldan Beşiktaş derbisiyle çıkmış görünüyor. Akhisar gibi ligin zor deplasmanlarından birinde neredeyse rakibe pozisyon vermeden kazanarak baskıyı tekrar Beşiktaş’a yüklemiş oldular.
‘’Doğru savunma varyeteyle çözülmez‘’
Bilinir, futbol devamlılık ister. Bu bağlamda Beşiktaş, ligin ‘arzulu oyun’ konusunda en devamlılık gösteren takımı... Ama bu yeter mi? Rakip bu kez Konya olunca yetmedi. Konya hem savunma hem hücum etme konusunda ligin dengeli takımlarından biri... Üstelik bu maça deplasman galibiyeti avantajıyla çıkmış ve tek yapması gerekenin sahaya doğru yerleşmek olduğunun bilincinde bir takım...
Biraz da Fenerbahçe maçından esinlenerek önce, Oğuzhan/Sosa ikilisine baskı yaparak Beşiktaş’ın ‘arzu oyunu’nun önünü kesti Konya. Eş zamanlı olarak hücumun en ucundaki Mario Gomez’i denetim altına alarak kişisel beceriye dayalı kenar ortaları işlevsiz hale getirdiler. Görülüyor ki Beşiktaş, ‘özel iş’e şartlı Quaresma ve Gökhan Töre’nin yapacaklarına sıkıştırılınca çaresizleşiyor. Çünkü bu ikili hayli becerili olsalar da artık ‘şaşırtıcı’ olmaktan uzaklar. O nedenle top ayaklarındayken engellenmek yerine ‘aktarım noktaları’na çözüm üreterek sorunu çözebiliyor rakipler.
Kocaman’ın planı...
Beri yandan bu biçimde oynarken geride geniş alanlar bırakmak da bu tarzın en büyük dezavantajı. Takımlarının oyun ritmi düşük olsa bile ‘kalıcı devamlılık’ konusunda ülkenin en iyilerinden olan Aykut Kocaman’ın işin bu tarafını hesap etmemesi düşünülemezdi. 75-80 arası öne çıkmaya başlayan Konya tam da bunu anlatıyordu. Ve 84. dakikada Kocaman’ın planını Alban Meha hayata geçirdi. Kaleci ve beklerini rotasyona tabi tutan Şenol Güneş, ikinci devre daha etkili olabileceği düşünülen Gökhan Töre’den ilk devrede hakemle girdiği ‘ergen tarzı’ diyalog nedeniyle faydalanamadı! Diğer ‘top sever’ Kerim de topu Gomez’e taşımada etkili olmayınca tahmin edilen gerçekleşti. Oysa Beşiktaş, ortadaki üçgeni, Atiba/Oğuzhan/Sosa’yı aktive ettiğinde gösterişli bir takıma dönüşüyor. Buraya yapılan baskıya mutlaka bir çözüm üretmeli Şenol Güneş. Yoksa sadece kanatlardaki ‘varyetelere’ bel bağlamak lig için de önemli tehlikeleri işaret ediyor.
‘’‘Kişisel beceri'ye fazla bel bağlandı‘’
Sezon başından bu yana ağırlıklı olarak müdafaa temelli oynayan Fenerbahçe’nin Alper/Diego/Van Persie’li düzeni esasen pek de tahmin edilen yerleşim değildi. Belli ki Pereira, arkaya sarkma konusunda ülkenin marifetle oyuncularından Alper’in yaratacağı gediklerden yararlanmayı planlamıştı. Bir ‘hücum takımı’ olarak ün yapmış olan Beşiktaş ise erken yenen golün de etkisiyle 35. dakikaya değin süren rakip baskısını karşılamakta zorlandıkça acemileşti!
Quaresma’dan verim alınamadı
Diğer belirleyici nedenlerde biri de sağ köşede sinip golü bulan Volkan’ın terse geçip Beck ile karşılaştığı her pozisyonda üstünlük kurmasıydı. Bu ikilinin eşleşmesi ilk yarıya rengini veren eşleşmeydi. Fenerbahçe’nin ablukasını ancak 30’uncu dakikanın sonlarına doğru dengeleyen Beşiktaş, devre boyu en çok da Quaresma’nın işçiliğine bel bağlamıştı ama ondan da beklenen verimi alamadı.
Diego&Alper’in tavrı anlamsız
Ablukayı kıran Beşiktaş, ikinci yarıya klasik kenarı Gökhan Töre’yi alarak başlayınca oyunun seyri de terse döndü. Bu “Töre, çok işlevsel oynadı” anlamına gelmiyor. Daha çok değişen dizilişin getirdiği zorunlu yer değiştirmelerin sonucuydu. Pereira’nın Ozan hamlesini tam da bu dalgayı engellemeye dönük bir girişim olarak okumak gerek. Lakin hem Diego hem Alper’in çıkarken yüzlerine taktıkları ifade bir o kadar anlaşılmazdı. Öyle ya, sonuçta yerlerine girenler de (Ozan ve Nani, ki ikinci golü birlikte yaptılar) en az onlar kadar mühim futbolcular değil miydi?
Alexis’ten acemice hatalar
Maç planında Beşiktaş’ın ‘yumuşak karnı’ olan stoperlerine yüklenmeyi hedefleyen Pereire’nın hesabı tuttu. Baştan sona tedirgin oynayan Alexis, acemice savuşturmalara devam etmeye kalkınca ikinci gol de geldi. İkinci yarı ilkine göre görece daha canlı görünse de kanatları işlevsiz, en güçlü yeri olan orta sahası sönük kalınca Beşiktaş o bildik efor oyununu oynayamadı. Kişisel beceriye fazlaca bel bağlandığı için oyun onlar açısından büyük bölümde ‘silik’ geçti. Maç boyu hemen her topu ezen Quaresma’nın 88’deki ‘rabona’sı ve 90+4’teki ‘trivela’sı sonuca değilse bile oyunun süslenmesine yardım etti, o kadar.
Yarış yeniden başladı
Bu maça, doğru bir tutum olarak ‘düşük yoğunluklu atmosfer’de hazırlanan Beşiktaş, sadece bir maçı kaybetti. Özellikle ikinci yarıdaki dirençleri ligdeki avantajlı konumlarını koruyacaklarına dair ciddi ipuçları verdi kanımca. Fenerbahçe ise ‘doğru analiz ve doğru oynayarak’ yarışa tekrar ve daha güvenli bir katılım sağladı. Dileyelim ki bu ikilinin sezon sonuna kadar sürecek mücadelesine ülkemizin müptela olduğu ‘hakem tartışmaları’ gölge düşürmesin!..
‘’Doğru hücum zaferi getirecek‘’
Futbol ‘an’ oyunudur, haliyle sonuçları önceden kestirilemez. Yine de en azından öngörüde bulunabilmemiz için yeterince veri sağlar. O nedenle hafta başı ligin gidişatına yön verecek maçta “Bizi neler bekliyor?” sorularına yanıt aramak, en azından bu oyunu sevip üzerine düşünenler açısından elzemdir. Verilecek yanıtlar da kesin sonuca ulaştırmaktan çok olabileceklere dair ipuçları elde etmemizi sağlar.
İki takımın bu sezonki ortalamalarına bakıldığında Fenerbahçe ve Beşiktaş birbirine zıt iki karakteri temsil ediyor; Fenerbahçe, güvenli ve sonuca odaklı... Beşiktaş akışkan, tempolu ve oyununu rakibe dikte eden bir tarza sahip.
Kartal’ın avantajı fazla
Haliyle ikisinin ‘eksik yanları’ arasında geçecek bir mücadele bekliyor bizleri. Coşkulu oynayan Beşiktaş, güvenli oynayan takımlara karşı hücumda ciddi sıkıntılar yaşıyor. Kupadaki Konya ve ligdeki Başakşehir ile kazandığı Gençlerbirliği ve Mersin maçlarında ciddi anlamda zorlandığını gördük. Defansındaki stoper sıkıntılarını takımın dinamosu Atiba’yı onlara yaklaştırarak çözmeye kalkınca öndeki gücünü ciddi oranda kaybediyor. Oğuzhan-Sosa ikilisine baskı yapıldığında ise iş takımdan çıkıp Quaresma, Töre gibi ‘bireysel çözümlere’ kadar geriliyor. Ancak avantajları zaaflarının önünde.
Kriz çözücü Sosa-Ozzie!
Şenol Güneş ‘tek kanat çift forvet’ (Quaresma ya da Töre’den biri ile Gomez-Cenk Tosun) de yapıyor, bir süre deneyip farklı oyuncularla çift kanat tek forvete de dönebiliyor. Oyuncuların ‘çok boyutlu halleri’ hocanın elini güçlendirirken rakibin afalladığı ve önlem almaya çalıştığı anlarda sonuca uzanmayı biliyorlar. Keza yaratıcı orta ikilisi Sosa-Oğuzhan ile en durağan maçı bile bir ‘an’da çözebiliyorlar.
Fener desteklenince...
Fenerbahçe ise sezon başından bu yana onarmaya çalıştığı takım müdafaasını üst seviyeye taşıdı. Orta saha çizgisinden kendi kalelerine olan o koca alanı iyi parselleyip top geçirmez hale getirdiler. Antalya maçı ‘dipte ekstrem’ bir durumdu, ihmal edilebilir.. Onların dezavantajı ise, hücum!.. Birbirini yedekleyemeyecek özellikteki iki santrfor nedeniyle bitmez tükenmez bir tartışmanın içindeler ve “o mu bu mu?” ikilemi takıma zarar veriyor. Ancak oturmuş düzenlerini ilk yarının sonlarına doğru ve iki Moskova maçında yaptıkları gibi ‘orta sahadan sürpriz oyuncular’la destekleyince (Topal-Souza) maçı bir anda avuçlarına alabiliyorlar.
UEFA morali olumlu etken
Görünen güçleri Nani-Volkan gerçek güçleri ise gününde olduklarında Gökhan-Caner olan bir takım. Yedekten gelebilecek Diego-Alper katkısına bir de Alves’in sürpriz çıkışları (frikik ya da kafa vuruşu) ve üzerine de UEFA moralini de ekleyin... Yani bizi farklı yanları güçlü iki takımın başabaş geçecek maçı bekliyor. Bence sonucu, hücumu doğru yapan belirleyecek!..
‘’Galatasaray çalıştı, düzenli olan kazandı‘’
Mustafa Denizli önceki gün yapılan basın toplantısında oyuncuları için iki önemli kavramdan söz etmişti; fedakârlık ve risk... Galatasaraylı oyuncular dün ilk yarı boyunca fiziksel performans açısından ciddi oranda fedakârlık içindeydi. Çok koşup Lazio’nun top yapabileceği alanları kapattıkça rakiplerini de kalelerinden uzak tuttular. Parolo ve Matri’nin şut arayışları ile Biglia’nın doldurmaları dışında tehlike namına sadece kornerlerden söz edilebilirdi ki, bunların çoğu da “Cılız” olmayı aşamadı. “Fedakârlık”ta sorun yoktu. Sonuca götürecek “Risk” için ise ikinci yarı beklenecekti. İlk yarı için Sabri çok koşan ama işlevsellikten ve organizasyon bilgisinden uzak, Yasin arkaya sızacak gibi yapıp sonuçlandıramayan olarak kaldıkça Podolski de “Takım müdafaasına katkı yapan oyuncu”yu aşamadı. Selçuk ve Wesley her zamanki gibi çalışkandı... Lakin diğerleri boş alan bulma konusunda rakipleri aşamayınca onlar da gayretlerini süslemeyi beceremedi.
Top Podolski’ye ulaşmadı
Denizli’nin sözünü ettiği “Risk” ikinci yarının başlamasıyla birlikte devreye girdi. İki kanattan bindirmeler gelirken oyun öne taşınmaya başladı ancak yine topu Podolski’ye ulaştırma sorunları sürdü. “Risk” kendini önce Matri’nin direkten dönen topunda gösterdi. Sonuca ise basketboldan esinlenilmiş olan ve tüm kornerlerde denedikleri “Uzun eşek” tipi bir organizasyondan ulaştılar. Bu şaşkınlık iki dakika sonra darmadağın olan müdafaada kendini gösterdi ve durum bir anda 2-0 oldu. Ancak ilk kez arkaya sızabilen Yasin maçın geri kalanının rengini değiştiren golü yaptı. Fakat Galatasaray ‘risk’leri de içeren “Oyun düzenini” yeniden tesis etmeyi bir türlü başaramadı. Kendini süratle yenileyemediğinden hem pozisyonlar verdi hem de gol yedi. Evet, Galatasaray çok çalıştı... Ancak kişisel beceriye dayalı çözümler iş görmeyince “Risk” oyunu, Lazio’nun güvenli, organize ve şablonlarını uygulama konusundaki tutarlılıklarına çarpınca kupaya veda da kaçınılmaz oldu.
‘’Sonuca oynayıp hedefe yürüyor‘’
Ligin en tahmin edilebilir takımı Beşiktaş. Çoğunlukla aynı tertip, aynı coşku... Dün akşam da pas seçeneği yaratırken, kanatları kullanırken ya da becerisi yüksek oyuncularıyla bireysel çözüm üretmeye çalışırken o coşkuyu uzun süre diri tuttular. Sorunları pas bağını kuran Sosa/Oğuzhan’ın yoğun ablukaya alınmış olmasıydı. Böylesi durumlarda takımın dinamosu Atiba aynı zamanda oyun kurgulayan ekibe katıldığında kenarları kullanma seçeneği de arttı. Özellikle İsmail’in çıkışlarında Olcay ‘bitiricilik’ sorunu yaşamasa ilk devrede gol bulabilirlerdi. Sadece devrenin sonuna doğru Doğa Kaya/Hleb/Campos merkezli bir iki atakta El Kebir/Stancu zorlamalarını da Alexis/Marcelo koordinasyonunda geri dönen oyuncularında katılımıyla takım olarak savuşturdular.
Cenk ilk topta
İkinci devre de gol arayışlarını kesintisiz sürdürdü Beşiktaş. İki maçtır girdiği pozisyonlarda gol bulamayan Gomez’in aşırı arzusu tercihlerine yansıyınca hem gol pozisyonları hem de pas seçenekleri de heba oldu. 60’da kanattaki Olcay’dan tasarruf edip Cenk Tosun’u sahaya gönderen Şenol Güneş, golü bulacak düzeni de kurdu. Cenk buluştuğu ilk topta üçgeni kurup Sosa’yı bulunca Gomez’e de sadece düzgün vuruş kaldı. Golün ardından bu kez İbrahim Üzülmez iki bireysel beceriyi, Uğur ve Aydın’ı sahaya sürdü. Her değişiklik ezber bozar... Bunda da tıpkı Beşiktaş golünde olduğu gibi Aydın’la başlayan atakta Uğur’un El Kebir’e gol attırmasına ramak kaldı ama olmadı.
Hem zaman kazandı hem de...
Gençler değişikliklerin ardından yüklenince müdafaa açıklar vermeye başlayınca Güneş savunma mesajı verip Necip’i savunma önüne sürdü. Artık herkes yer değiştirip farklı pozisyonlarda oynamaya başlayınca kağıt üzerinde ‘tek kanat tek santrfor’ dizilişi de sıkıntı yaratmadan uygulandı. Ve son bölümde bir kez daha Kerim’le oyunu kenara açacak değişikliği yapan Şenol Güneş, Gençleri şaşırtarak onları yeni bir düzene zorlayıp hem zaman kazandı hem topu ileri çağırdı.
Ligin dişli takımlarından
İki maç 1-0 ve alınan altı puan. Beşiktaş taraftarları açısından bu maçlar hem geriden gelmenin gerilimini savuşturdukları hem de tempo, heyecan, coşku ve beklentilerine karşılık bulmaları açısından hayli tatmin edici diye düşünüyorum. Üzülmez’in el attığı Gençlerbirliği ise ligin dişli takımlarından biri olduğunu oynadıkları oyunla bir kez daha gösterdi.