Arama

Popüler aramalar

‘’Futbol basit bir oyun değildir!‘’

Beşiktaş’ın Kasımpaşa yenilgisini Başkan Fikret Orman’ın ‘stat tanıtımı günleri’ne bağlayanların sayısı az değil!.. Onlara göre, Orman’ın yeni stadyumu takımın önüne koyan tavrı oyuncularda konsantrasyon kaybına neden oldu ve yenilgi geldi! Bu, bir mağlubiyetin nedenlerini anlamaya çalışırken duyduğum/okuduğum en absürd yaklaşım doğrusu... Fenerbahçe’nin berabere kaldığı haftada daha fevkalade bir motivasyon nedeni aramaya gerek var mı?

Neden açık; Rıza Çalımbay’ın oyun stratejisi Beşiktaş’ınkine göre daha kullanışlı ve uygulanırdı! Takımı bu planı uygularken Şenol Güneş’in oyun içi hamleleri de işleri onlar için daha kolaylaştırdı. Oysa Güneş’in kazanmanın yanı sıra bir de ‘beraberlik planı olabilseydi örneğin; ‘kanat oyuncularını sahada tutarak defansif olarak daha diri kalmak gibi’ bugün drazmatize edici tartışmalar yaşanmıyor olacaktı.

Antipati oluştu

Kabul edelim, Başkan Fikret Orman’ın ‘tanıtım günleri dizisi’ bir zorunluluktu. Sponsor bağlantıları olan bir ürünün en yaygın görünürlüğe ulaştırılması bu verili ekonomi içinde olmazsa olmazlardandır. Orman’a yönelik eleştiriler tanıtımda tutturduğu dil üzerinden olmalı. ‘Hayali Beşiktaş düşmanları’ icat ederek sürekli ‘para merkezli’ sunumlar yapması Beşiktaş’a değil bizatihi kendisine antipati oluşmasına neden oldu.

Peki, kimilerine göre avantaj Fenerbahçe’ye geçmiş görünürken -ki henüz ertelenen Galatasaray maçı oynanmamışken bunu da anlayamam- bundan sonra neler yapılmalı?

Kazanma baskısı kalkmalı, takım üzerindeki ‘kazanma baskısı’nı ortadan kaldıracak bir dil arayışına girilmeli. Eğer bu yola girilmezse hedefe bu kadar yaklaşılmışken yeni statın açılışında oluşabilecek puan kaybının sosyal reaksiyonu hem takım hem de yönetim için yıkıcı etki yaratabilir!...

Takıma gelince... Beşiktaş ‘golcü nitelikli’ bir takım. Sorunu topu kaleden uzak tutamamakta...

Güneş’in planı...

Bitime yedi hafta kala iş gören hücum planları değiştirilemeyeceğine göre ‘çökmesi durumunda’ takımı da çökertecek olan Atiba merkezli müdafaa kurgusunun sağlamlaştırılması gerekiyor. Şenol Güneş de en çok buraya kafa yoruyor diye düşünüyorum... Hem Sosa/Oğuzhan sahada olacak hem de önceki yıllarda verim alınan Atiba/Veli ikilisine yakın bir düzen tutturulacak. Denklemin düğümü burada... Bu da ya fazladan koşarak gerçekleştirilir ya da bazı oyunculardan dönemsel olarak feragat ederek... Yani, Jupp Derwall’in dediği gibi aslında ‘futbol basit bir oyun değildir!..’

07 Nisan 2016, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kötü hatıraları canlandıran maç!‘’

Kritik maçların çözümü takımın becerisine de işarettir. Bir seviyeye kadar ‘doğru ve gösterişli oynamak’ yetmez. Aslolan sürdürülebilirliktir... Fenerbahçe’nin puan kaybettiği haftada avantajlı konumdaki Beşiktaş’ın yenilmiş olması... Bu periyot bilinç altındaki Biliç dönemini su yüzüne çıkarır ki, bu akıllara ‘Yoksa yine mi?’ sorusunu düşürür... Hiç ‘şampiyon olmamış’ Şenol Güneş’in öncelikle bu ruh haline çözüm üretmesi için fazla zamanı yok...

Acemi işi gol

Evet, Beşiktaş ‘izlenir oynama’ya çalışırken ona aynı samimiyet ve dirençle karşılık veren takımlar olunca maç ligin vasatını aşıyor. Tıpkı dün akşam olduğu gibi... Kasımpaşa topu ele geçirdikten sonra planladığı hücumları gerçekleştirmeye çalıştıkça oyunun tempo/zevk katsayısı da yükseldi. İlk devre boyunca gol tehlikesi sayısı az göründüyse bu Marcelo/Necip ile Omeruo/Titi başta olmak üzere savunma kurgularının başarısına bağlanmalı. Beşiktaş ilk keskin atağını 20. dakikada seri kısa paslarla Kasımpaşa ceza sahasına akarak gerçekleştirdi ancak sonuçlandıramadı. Bu çoğalmış oyunculu hücumun tekrar edececeği muhakkaktı... Nitekim aynı ritmle 28. dakikada rakip ceza sahası önünde yine çoğalmış oyunculu usta işi hücumda usta işi bir vuruşla golü buldular. Lakin başlama vuruşu sonrası oluşan rehavet bazlı düzensizlikte ‘acemi işi’ bir de gol yediler!.. Elbette Del Valle’nin o an doğru yere sızışı ve vuruşunun hakkını da teslim etmek gerek. Devrenin son bölümünde oyunu rakip alana yıkan Beşiktaş rakibini iyice geri iterken Kasımpaşa da ‘kontra hücum planı’ için pusuya yatmış görünüyordu...

Son vuruş yetersizliği

Rıza Çalımbay ikinci yarıya öne çıktığında yeri doldurulamayan ofansif katkısı sınırlı İsmail Köybaşı üzerinden oynayarak başladı. Buradan bir gol son derece tehlikeli üç dört atak çıkarmayı da başardı Kasımpaşa. Şenol Güneş ise önce kanattan Kerim’i söküp Tolgay’ı sonra da ikinci gole reaksiyon olarak Olcay yerine Cenk’i sahaya sürerek oyunu iyice ortaya topladı. Bu durumda beklerden ‘kanat etkisi’ göstermesi beklenir. Ancak ne Köybaşı ne de Beck bu beklentiye yanıt verecek seviyede olmayınca oyun Beşiktaş için iyiden iyiye durağanlaştı!.. Sonuçtan bakınca tercihlerin işe yaramadığı açık... Yegane seçenek artık Sosa’nın şutlarıydı, onlar da olmadı... Beşiktaş bu maçta 3-4 gol yemediyse bu Çalımbay’ın doğru planladığı maçta Kasımpaşa oyuncuların ‘son vuruş yetersizliği’ ile açıklanır sanırım...

05 Nisan 2016, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Halkın değilse kimin takımı?‘’

Beşiktaş’ın yeni stadı daha açılmadan Başkan Fikret Orman ortalığı öyle bir toza dumana boğdu ki, şampiyonluğa yürüyen takımın taraftarlarından epey bir bölümü neye uğradıklarını şaşırdı! İki haftadır medyayı ablukaya alan Orman, neden olduğu kalabalıklarca anlaşılamayan bir kükreme içinde. Kendi sesinin büyüsüne kapılmış her muktedir gibi konuştukça coşuyor!.. “Bizi halk takımı diye tanıtıyorlar. Yok öyle bir şey! Türkiye’nin en klas takımı, Saray takımı Beşiktaş’tır” sözünden tutun da, ”Yalı yaptırdım kahve içmeye gelmesinler”e kadar bir dizi tuhaf, anlaşılmaz, kimi hedeflediği belli olmayan sözler sarf ediyor. Hakikaten yaptığı, tek kelimeyle ‘sarfiyat!..’ Bu bağlamda eski başkanlar Serdar Bilgili ve Yıldırım Demirören’in “Beşiktaş’ı dünya takımı yapacağız” savurmalarını hatırlayanlar var mıdır acaba?!..

Bu stat halkın parasıyla yapıldı

Bir kere Beşiktaş’a ‘Halkın Takımı’ diyenler Orman ve sınıfdaşları değil ki!... Onun üzerine alınmasına gerek yok, o koca pankartı İnönü tribünlerine onlarca yıl gerenler ‘halk’ ve ‘O’nun çocukları’ydı... Ancak birinin ona şunları da hatırlatması şart görünüyor; “Ben yaptım” diye kibir içinde konuştuğu o stat, ‘halkın parası’ ile ‘halkın arazisi’ne yapıldı!... Sanırım 1,5 milyar liraya yaklaşan Beşiktaş borcu Orman’ın şahsi borcu değil, kulübün yani dolayısıyla; bilet, kombine, forma, dekoder alacak ‘Beşiktaşlılar’ın ortak borcu’dur!.. Demogojinin de bir ayarı olmalı değil mi?

Kombine iptali hak gaspıdır

Beri yandan kombine kartlarını üç maç için iptal ettiğini açıkladığı insanlar seslerini çıkarmıyor olabilir. Onlar da kendilerini ‘saraylı’ hissediyor olabilirler... ‘Sayamayacak kadar para’ları vardır ve bu parayı gönüllü olarak ‘feda’ edebilirler, burada sorun yok! Sorun, tasarrufun hukuka uygunluğunda!... Dünyanın modern hukuk ile idare edilen hangi devletinde parası peşin verilip yıllık kiralanmış bir mülk için son üç aya ayrıca kira talep edilir?

Yani şimdi, bu sezon için peşin ödeme yaptığı kombineyi kullanmak isteyen bir Beşiktaşlı ne yapacak? Önce kulübe yazı yazıp resmi yanıt alacak. Sonra kullanamadığı kombinesi için Asliye Hukuk Mahkemesi’ne ‘tazminat davası’ açacak, öyle mi? Bu fiilen hak gaspıdır... Peki bu durumda, maça gelen insanların güvenliğini, haklarını korumakla yükümlü Türkiye Futbol Federasyonu ya da ülke futboluna yeni nizam getireceğini iddia eden Türkiye Futbol Direktörlüğü bu hukuk dışı uygulamaya sessiz kalıp, görmezden mi gelecek?.. Görmezden gelecekleri açık... Lakin o zaman da, Orman ve ekibinin gelecek sezonun yarısından sonra o sezon için satılan kombine kartları iptal etmeyeceğini kim garanti edecek?..

Bu dünyada paran kadar varsın!

Esasen bu projeyle yapılmaya çalışılan şey çok açık; tribündeki toplumsal dinamiği değiştirmek. Yani Orman sadece inşaat değil aynı zamanda ‘toplum mühendisi’ de!... Uygulamalarıyla da diyor ki; “dünya sadece parası olan ve her daim galip gelen insanların yaşayıp, eğleneceği bir gezegendir. Parasızlar, az paralılar ise ‘kaybeden’dir (İngilizcesi ‘loser’ (luzır) oluyor) ve ‘efendi ırk’a, ‘yüksek ırk’a mensup değildirler. Onlar paralılar için yapılan ‘abide stat’lara, ‘teknoloji harikası mabet’lere giremezler...” İşin hulasası budur... Beşiktaş’ın büyük kalabalığı için Arena, açılmadan kapanmıştır!

29 Mart 2016, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gol, maçın kilidini açtı‘’

Ülkenin içinde bulunduğu iç acıtan/sıkıntılı ruh halinin etkisi altındaki maç öncesi Trabzonspor’un gerek ligdeki durumu gerek bir türlü oturtamadığı oynama biçimi nedeniyle mücadelenin Beşiktaş açısından kolay geçeceği düşünülüyordu. İki takımın durumu düşünüldüğünde böyle de olmalıydı ama en azından ilk yarı işler Beşiktaş’ın istediği gibi gitmedi.

Onarmak zorunda kaldıkları stoper bölgesine Trabzon’un yaptığı dalışlar ciddi pozisyonlara yol açtı. Eğer, takatsiz görünen son vuruşçu Cardozo topla uygun yerlerde buluşturulabilse tabelayı değiştirebilirlerdi. Keza Beşiktaş’ta Gomez... Trabzon müdafaa hattı bir ara hata yarışına girmişken pozisyonları sonlandıramadı.

Hakemlerin günü değildi

Maçın ilk yarısında forvetler kadar formsuz birileri daha vardı; hakemler. Dün akşamın ‘onların günü’ olmadığı açık... İlk yarı boyunca futbol disiplininden uzak oyunun bir o kaleye bir bu kaleye gidip gelmesindeki en büyük neden ise ‘orta sahaların aşırı geçirgen’ olmasıydı.

İkinci yarı Beşiktaş daha derli toplu daha bilinçli kurgular içindeydi. Ancak Quresma/Kerim ikilisi pratik oynamayı bireysel becerinin önüne koyamadıklarından bir çok atak olgunlaşamadan söndü... Nihayet 76. dakikada oyun kurgusunun kanatta bomboş bıraktığı Quaresma hedefi bulan ilk ortasını Gomez’i gözleyerek yaptı ve tabela değişti. Gol oyunun gidişatını da değiştirdi. Trabzon’un direnci tamamen düşünce Beşiktaş topu ele geçirip oyunu da istediği gibi genişletti. Böylece Atiba ile Sosa’nın renk verdiği Beşiktaş strese neden olabilecek erteleme maçlarından kayıpsız çıkmayı başardılar.

16 Mart 2016, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş maçı çekip aldı!‘’

Beşiktaş maç ortalamasına vurulduğunda bu ligin en izlenir takımı... Ancak bu belirleme tek başına yetersiz; aynı zamanda ligin doğru oynayan iki üç takımından da biri.. Dün gece de sahada bu gerçeklere uygun bir takım izledik. Atiba’nın ‘temel direk’ olduğu kurgu içinde Oğuzhan ve özellikle Sosa takıma da oyuna da renk verdikçe kenarlarda kim olursa olsun zevk alıyor. Bu zevk de tabelaya yansıyor,
Kerim örneğinde olduğu gibi...

ELİNİ KOLUNU SALLAYARAK

Gerçi önemli bir noktayı atlamamak gerek. Dün gece Beşiktaş’ın bu kadar ‘elini kolunu sallayarak’ oynamasında özellikle Kweuke gibi neredeyse ‘takımının herşeyi’ olan bir oyuncunun eksikliği önemli.
Rize gibi sınırlı kadro ve az sayıda farklı beceride oyuncusu olan takımlar için bu belirleyici faktör oluyor. En uçtaki tehdit olmayınca ilk devrenin büyük bölümünde oyunun balansı da Atiba bölgesinden Rize
alanına doğru belirgin biçimde kaydı. 20 dakikadan sonra sanki Rize yokuş yukarı Beşiktaş ise tam tersine oynuyor gibiydi...

İkinci devre özellikle Oğuzhan’ın çıkışının ardından biraz da skor avantajının zorunlu sonucu olarak ritmi düşürdü ancak frene basmadı. Sosa’nın organizatörlüğünde ‘bilinçle’ öne gittiler. 75. dakikadaki
kontrada kaleciyle karşı karşıya kalan Olcay pozisyonu en net olanıydı. Evet, çalışkan ve takım savunması için önemli bir oyuncu Olcay. Ancak son vuruşlar için antrenmanlarda kendisine fazladan zaman yaratması kaçınılmaz bir durum.

VE SON NOTLAR...

● Beşiktaş taraftarının etmediğini bırakmadığı Tolga ile Rize kalecisi İtandje maçın en iyileriydi...

● Gomez, ‘forvet’ olarak önemli işler yaptı ancak ‘santrfor’ olarak çok da pozisyon ezdi!..

● Beşiktaş’ın rakip kaleye yani gole yakın oyuncularından daha çok süre alan Quaresma’nın üç (3), daha az süre alan Kerim’in dört (4) gol atmış olması ilginç!..

● Bu ülkede futbolun yükünü hakemler çekiyor. En doğru kararlarına bile - Rize’ye verilen penaltı gibi- oyuncular agresif biçimde ititraz ediyor. Penaltıya neden olan Marcelo ‘ortada yokken’, 3-4 Beşiktaşlı’nın şiddetli itirazı herhalde ‘bir geleneğin yaşatılması’ olsa gerek..

13 Mart 2016, Pazar 00:00
YAZININ DEVAMI

‘’Doğru strateji doğru uygulama‘’

İki takımın kurada ağırlıklı olarak birbirini isteyeceği bir eşleşmede Vitor Pereira tüm hesaplarını yola devam etme üzerine planladığı bir takım sürmüştü sahaya. Kalede Volkan tercihi tam da bu arzunun ‘performans ölçüm’ karşılığıydı.

Fenerbahçe zaten doğru müdafaa oynayan bir takım. Bunu hem topu ayağında rakiplerine göre daha çok tutarak hem de kaptırdığında kendi yarı alanını doğru savunarak yapıyor. Bu formülle ilk devreyi sabır/kontrol/temkin oynayarak maçın süresini de kısalttı. Çünkü rakip ilk 45 dakikada 40 gol istatistiği olan bir takımdı. Pereira problemin çözümünün son yarım saate saklanacağının ipucunu maçtan iki gün önce yaptığı açıklamada ‘sabırlı oynamak’ olarak zaten vermişti.

Nani işi değiştirdi

Sorun, Diego’nun yokluğunda orta sahada direnç gösterecek savunmacı kimlikli üçlüyle hücumun nasıl organize edileceğiydi. Bu görev için akla ilk gelen isim Mehmet Topal’dı kuşkusuz. Öyle de oldu. Ancak özellikle 60. dakika sonrası rakip alandaki baskının sonuç verdiği anlarda hücumu kurgulayan isim, pozisyon alma bilgi ve becerisiyle, çoğunlukla en uçtaki Van Persie oldu. Nani’nin oyuna girişi işin şeklini de değiştirir gibi oldu. Ancak ne bizim medya ne de taraftar nezdinde gücü doğru kavranamayan Braga sakin kalıp bilinçli çıkışlarla ‘’Biz buradayız’’ dedikçe, oluşan tedirginlik akın sürekliliğini sekteye uğrattı.

Dağınıklığı gözledi

Dakika 80’de Fernandao’nun girişinin ardından oluşan yer değişikliklerinin de beraberinde getirdiği dağınıklığı gözleyen arkalarda biri vardı; Mehmet Topal. Aldı, gitti ve tabelayı haniyse kimseden yardım almadan değiştirdi.

Bu skor, doğru takım savunması yapan Fenerbahçe için önemli avantaj. İkinci maçı deplasmana uygun bir revizyonla oynayacaklardır ve bu da onları çeyrek finale Braga’dan daha yakın hale getirecektir.

09 Mart 2016, Çarşamba 23:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hücumda basit oynasa fark olurdu‘’

İki takım arasında çocuk gözüyle bile tespit edilebilecek güç farkı maçı ilk 20 dakikadan sonra ‘sonu belli bir film’e çevirdi. Mario Gomez’in arkasına yerleşmiş Oğuzhan ve tribünlerin “Hata yapsa da yuhalasak” tonunda yaklaştığı Olcay’ın gayretleriyle “Ha attı ha atacak” oynayan Beşiktaş’ın açılış golünü kornerden bulması oynadığı oyuna göre sadece ‘tuhaf’tı!. Böyle maçların gözde ismi her daim Quaresma benzeri oyuncular olur. Ve golü kim atarsa atsın parayı trivela alır (!); “Quaresmaa Quresmaa..” Yani bir çok tribünde olduğu gibi Beşiktaş tribününde de ‘yıldıza pozitif ayrımcılık’ uygulaması tam gaz sürüyor!.. Ama malum, işler iyi gitmeyince “Falanca ile filanca bizim takımın oyuncusu değil... Takım müdafaası yapamadık” türü beylik laflar kaplar ortalığı..

Beck çakılı kaldı

Gol atabilmek için ‘duran top’ dışında herhangi bir planı olmayan Eskişehir’in oynama biçimi nedeniyle maçın zorluk derecesi Beşiktaş seviyesi için düşüktü kuşkusuz. Ancak Olcay, Oğuzhan, Atiba ve Sosa ile oyunda kaldığı süre içinde fark yaratan Quaresma’nın etkileri ayırt edici oldu. Ancak önceki maçlara göre tempo ve ritm kaybetmiş görünen Beşiktaşlı oyuncular rakip ceza sahası içi ve çevresinde basit oynamak yerine ısrarla ‘fantezi arayışı’na girişince olası fark da oluşmadı.

Bir not... Eskişehir gibi müdafaa zaafiyeti yüksek takımlarla oynanan maçlarda beklerin daha görünür olması beklenir. Ancak verimsiz olsa da zaman zaman sadece İsmail’i görebildik hücum alanında. Beck ise görevlendirmeyle ilgili olduğunu sandığım bir nedenle bu maçta da ‘güvenlik sınırları’nı aşmayı denemedi bile.

Hakeme itiraz alışkanlığı!


Ve ülkeye özgü tuhaf bir alışkanlık!.. Maçta Beşiktaş ceza sahası önüne gelemeyen Eskişehirli oyuncular hemen her fırsatta hakeme itiraz etmeye gayret etti. ‘Hakemlere kayıtsız şartsız itiraz etme’ adı verilebilecek bu ‘kitlesel futbolcu hastalığı’ için antikor üretecek bir yönetici/teknik adam/tribün kültürü şart!.. Ancak bu mümkün mü? İşte orası çok düşük ihtimal...

08 Mart 2016, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Basit plan disiplinli oyun‘’

Bu zeminlerde ‘planlı oynamak’ mümkün olamayacağından ‘şut’ ya da ‘duran top’ en önemli seçeneklere dönüşür. Fenerbahçe’de hücumu kurgulayacak olan Diego’nun top aldığı yerler zeminin en bozuk bölümleri olunca akışkan pas bağıyla maç ritmini yakalamak onlar adına mümkün olamadı. Devre boyunca Volkan ve Alper’in, buna bağlı olarak da Van Persie’nin ‘görünmezliği’ böyle açıklanabilir sanırım. İki takımın müdafaa kurgusu ve yerleşimi düşünüldüğünde kenarlar ya da göbekten içeri sızmak da güç olacaktı... Bu zeminde ‘basit oynayacak’ olan maçtan ‘sağ çıkacaktı.’ Mehmet Topal ile Diego’nun basit oynayıp Şener’e geçirdikleri topun ardından gelen şut ve gol esasen zeminin getirdiği zorunluluktu. Elbette, “Şener nasıl o alanda o kadar boş kaldı?” sorusunu da ihmal etmemek koşuluyla...

Akhisar’ın taktiği işlemedi


Akhisar’ın temel hücum şablonu ikinci bölgede kapılan topları Soner Aydoğdu üzerinden Vaz Te ya da Muğdat aktarımıyla Rodallega’ya ulaştırmak. Ya da direkt Vaz Te ve Muğdat’la kaleye akmak! Ancak Fenerbahçe’nin Souza-Topal merkezli saha yerleşimi bu akışa izin vermeyecek disiplin içinde işleyince aradıkları şutları bulamadılar.

Volkan maçı bitirdi

İkinci devrenin başında futbolun bir ‘şaşırtmaca oyunu’ olma özelliği devreye girdi. Durağan geçen maçta Diego-Alper Potuk-Şener’in pas üçgeninde kenarda koşu yolu bulan Şener ‘muazzam işçiliği’yle neredeyse maçın tek içeri sızmasını gerçekleştirerek Volkan’a golü yaptırınca maçı da bitirdi. Fenerbahçe, Antalya maçının ardından girdiği sarmaldan Beşiktaş derbisiyle çıkmış görünüyor. Akhisar gibi ligin zor deplasmanlarından birinde neredeyse rakibe pozisyon vermeden kazanarak baskıyı tekrar Beşiktaş’a yüklemiş oldular.

07 Mart 2016, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI