Arama

Popüler aramalar

‘’‘Mutluluk oyunu' ‘görev'i yendi!..‘’

Üç sezondur stadı olmaksızın mücadele eden Beşiktaş, şampiyonluğun ‘bir puan’ uzağında. Bu süreç teknik adam olarak Şenol Güneş’in tercih edilmesiyle başladı dersek yanlış söylemiş olmayız. Güneş ile birlikte Beşiktaş tempolu, akışkan, yaratıcı ve gösterişli yanları daha belirgin, ‘izlenir bir takım’a dönüştü. Haksızlık etmeyelim Slaven Bilic’in takımları da bu tip özellikler gösterdi ancak bunların tespiti belirli periyotlarda mümkün oluyordu. Şenol Güneş elini sürdüğü oyunculara farklı boyutlar katarken, ‘örneğin Oğuzhan, Gomez, Cenk gibi’ bu başarı periyotlarının boyunu da uzattı.

Herkesin yanıtı Beşiktaş olur

Beşiktaş, böyle oynadıkça eğlendi, eğlendikçe de daha kolay kazandı. Futbolda da bir çok alanda olduğu gibi ‘görev bilinci’ şüphesiz ki önemli. Ancak futbolun bir ‘iş’ değil ‘öncelikle oyun’ olduğunu akıldan çıkarmamak gerekiyor. Bu nedenle Şenol Güneş idaresindeki Beşiktaş tıpkı geçmişteki Trabzon ya da Bursa’da olduğu gibi farklı planlara bağlı olarak ‘mutluluk oyunu’ oynamaya gayret etti. O nedenle de takımın izlenirliği ve ‘tat duygusu’ hep yüksek kaldı. Takım tutan ancak ‘gözleri hâlâ görebilen’ insanlara “Bu sezonun izlemeye değer takımı hangisidir?” diye sorulsa eminim yanıt ağırlıklı olarak “Beşiktaş” olur.

Van Persie Kartal’da olsa...

Öte yanda ise daha az gol yemiş ancak daha az da gol atmış olan rakibi Fenerbahçe, ağırlıklı olarak bir ‘görev takımı’ görünümündeydi. ‘Görev’in ‘oyun’ ve ‘mutluluk arayışı’nın önüne geçtiği bir takım olarak Fenerbahçe elindeki yaratıcı oyuncu topluluğunu kullanma konusunda ciddi sıkıntılar yaşadı. ‘Görev bilinci’ daha yüksek De Souza-Mehmet Topal-Ozan Tufan üçlüsündeki uzun süreli ısrarı kendi adıma buna bağlıyorum. Lig ortalamasının hayli üzerindeki oyunculardan kurulu defans hattına rağmen ‘savunma kurgulu oyun düzeni’ sahada eğlenceye haliyle mutluluğa yol açmadığı gibi tribünün seyir zevkini de tatmin etmedi. Basittir; Sosa ile Diego, Gomez ile Van Persie, Atiba ile Mehmet Topal yer değiştirseler emin olun durum takımlar açısından değişmezdi.

Pereira ve İsmail Kartal...

Belki iddialı olacak ama Fenerbahçe savunma hattı Beşiktaş’ta olsa Şenol Güneş’in oynama/oynatma biçimiyle tıpkı Ersun Yanal sezonunda olduğu gibi şampiyonluk bir kaç hafta önce garanti altına alınırdı. Kuşkusuz bu etkilere Fenerbahçeli oyuncular üzerindeki yönetim baskısını da eklemek gerek. Temel çelişki şurada oluştu, nasıl oldu bilmiyorum ama Pereira bu ligin vasatını aşmaya bir şekilde ikna oldu. Tıpkı İsmail Kartal gibi!.. Dikkatli okuyucular bu ikilinin bir çok demecinin birbirine yakın içerikte olduğunu hatırlayacaktır.

Güneş, ceseratiyle kazandı

Şenol Güneş ise adeta bu ligin antitezi gibi. Gerek yapısal sorunlara dair itirazları gerekse oynama ve oyuncu geliştirme konusundaki gayretiyle takımlarını ayrıştırıyor. Geçen sezonu altıncı sırada bitirmiş Bursa’nın damakta bıraktığı tat bu sezon Beşiktaş’la devam ettirilirken ayrıca hedefi yakalamayı da başardılar. Cesurdu, farklıydı, çeşitliydi ve gelişmeye açıktı Şenol Güneş’in Beşiktaş’ı. Ayağının tökezlediği maçlarda bile rakibini şaşırtmayı, umudu bir sonraki maça taşımayı başardı. Beri yandan Güneş’in Beşiktaş ile yaptığı, “Teknik direktör ne ki? Alırız oyuncuları oluruz şampiyon?” türünden çok temel bir iddiayı da çökertti. Bu sezon Beşiktaş, geçen sezon Galatasaray’ın yaptığı tam da bu Aziz Yıldırım patentli iddianın boşa çıkarılması olarak okunmalı!..

11 Mayıs 2016, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kritik eşiği zor da olsa geçtiler‘’

Soru şuydu; şampiyonluk yolunda her zaman kurgu, denge ve tempo oynamaya çalışan Beşiktaş, en kritik maçta Galatasaray’a karşı nasıl oynayacaktı? İlk yarı boyunca beklenenin tersi oldu. Galatasaray’ın su kaldırmaz üstünlüğüyle geçen maçta takım dahil tüm Beşiktaşlılar diken üzerinde kaldı. Oysa sahada olanlar, lig boyunca yaşananların tam tersiydi. Beşiktaş baskısı bekleniyordu. Tam tersi oldu; Galatasaray kaptığı tüm toplarla golü aradı, durdu. Ancak bulamadı... Şampiyonluk yarışının avantajlısı Beşiktaş ise çoğunlukla yaptığını yapamazken kendini savundu ve bekledi.

Gerçekleşen klişe!

İkinci devre başka bir Beşiktaş bekledi herkes. Lakin ilk yarıda olduğu gibi tüm maç boyunca Beşiktaş farklı bir şey oynayamadı -ya da Galatasaray oynatmadı. - Çok açıktı maç, ‘tek gol’e kaldı. Vasat mücadelenin o ‘ilk gol’ü de Galatasaray savunmasının derinliğini kaybettiği anda geldi. Önce Oğuzhan, defansın arkasına koşu yapan Cenk’i görüp topu önüne bıraktı... Cenk, bir futbol klişisesini gerçekleştirdi ve ‘al da at’ dercesine topu Gomez’in önüne bıraktı...

Golün ardından maç boyunca en yumuşak hattı olan defansı sağlama almaya çalışan Beşiktaş, son bölüm hariç orta sahayı iyice kuşattı ve maçı da istediği şekilde sonuçlandırdı.

Şimdi Pereira düşünsün

Beşiktaş ‘tek pozisyon’lu bu galibiyetin ardından yükü Fenerbahçe’nin omuzlarına yıktı. Bir galibiyet ve bir beraberliğin yeteceği seride kuşkusuz ki Beşiktaş avantajlı. Artık onlar rahat uyuyabilir. Bundan sonrasını Şenol Güneş değil Vitor Pereira ve ekibi düşünecek...

09 Mayıs 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’En büyük şans Şenol Güneş‘’

İki sezondur kıyısına kadar gelinen şampiyonluğun ardından bakakalan Beşiktaşlılar için Kayseri karşısındaki gösterişli oyun ve farklı skor takımın her katmanında ‘elle tutulur’ bir sevince yol açtı. Bugünlerde “Beşiktaşlıyım” diyen herkesin yüzünde açan güller çıplak gözle görülecek kadar net.

Ligin kendinden en emin takımı değilse bile hücum alanında yapabileceklerine inancı en güçlü takımı şüphesiz ki Beşiktaş. En yakın rakipleri ‘savunma oyunu’ ile tepedeyken onlar izlenir, gösterişli, eğlenceli ve golcü tarzlarıyla hem zirvede kalıp hem ülke kamuoyunun ağırlıklı takdirine mazhar olmuş durumdalar.

Bu kadar iyi durumda görünmelerine rağmen üç maçlık son viraja girerken çok net görünen defansif zaafları ise en büyük tedirginlikleri. Takım içinden sızan kavga gürültü haberleri ya da kalecileri Tolga’nın taraftarın bir bölümüyle sık sık yaşadığı tartışmalar da ‘defansif zaaflar’ kadar önemli.

Quaresma ortalığı yıkıyor!

Ancak Beşiktaş güçlü genetiğiyle bu sorunların altından kalkabilecek bir takım. Bunun için yapılması gereken ilk şeyler, zaafları doğru tespit edip, onarmaya çalışırken sakin kalmayı da becerebilmekte. Örneğin taraftarları... Bundan sonraki üç maçın son saniyeye kadar oynanacağını akıldan çıkarmaksızın hem kendilerinin hem takımın ayakta kalmasının zorunlu olduğunun bilincine varmaları gerekiyor. Bazı oyuncular üzerinden üretilecek ‘suni itiş kakışlar’ın takıma zarar vermesini engellemek en büyük zaruriyet... Ayrıca yine bazı oyuncular üzerindeki ‘sempati efekti’ne de özen gösterilmeli. Quaresma ne yaparsa yapsın ortalığı yıkarken takım katkısına bakmaksızın bazı oyuncuların sürekli örselenmesi hem Beşiktaş kültürüne yakışmıyor hem takım bütünlüğüne zarar veriyor.

En büyük sorun...

Beşiktaş, Atiba’dan başlayarak öne doğru güçlü, yaratıcı, eğlenceli ve gösterişli bir takım. Şampiyonluk yolundaki en büyük gücü de burada. Şenol Güneş gibi Trabzon ve Bursa’da oynattığı oyunu Beşiktaş’ta türevleyen bir hoca ise en büyük şansları.

Takım açısından en büyük sorun, savunmaya sarkacak toplar. Bu toplar gol olmasa bile öyle bir tedirginlik yaratıyor ki, kaygı eşiği yükseldikçe takımın tüm düzeni bozuluyor. Hal böyle olunca da Atiba, Sosa, Oğuzhan arasındaki koordinasyona tesir eden bu durum oyunun son bölümünde sıkıntıya neden oluyor. Rakiplerin bu üçlüye yapacağı baskı işin düğümlendiği yer. Bu durumu savuşturmak ancak topu olabildiğince elde tutmaktan geçiyor. Bizim ülkede topu elde tutan takımı bekleyen en büyük tehlike de, taraftarın acelecilikle onları öne itmeye çalışması. Sakin kalmak her iki anlamda da, gerek takım gerek taraftar açısından, en elzem durum görünüyor. ‘Sürekli hücum’ kuşkusuz ki önemli. Ancak savunma kaygıları bu kadar belirginken ‘güvenli hücum’un daha önemli olması gerektiği de bir gerçek.

02 Mayıs 2016, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Pozisyon vermeden, gol de yemeden‘’

Devre arasındaki gelişmelerin ardından savunma kurgusu bozulan Beşiktaş, şampiyonluk yolundaki zorlu üç maç öncesi ‘görece hafif’ diye tanımlanabilecek Kayseri karşısına ‘stoperde zar atarak’ çıktı.

Bir takımın son düzlükte hala kendini gözden geçiriyor olması sıkıntıdır! Bu sıkıntıyı aşmanın yegane yolu topu orta sahada bol ve süratle gezdirmek ve savunma dörtlüsünün önündeki oyuncuları mümkün olduğunca ‘hareketli’ tutmaktır. Öyle de yaptılar. Daha önce pozisyon vermeden gol yemiş (!) bir takım olarak bu kez rakibini olabildiğince geri itip orada tuttunca sorun yaşamadı.

Meğer habercisiymiş...

Taraftar avantajını gönlünce kullanan Beşiktaş’ta 9. dakikadaki Quaresma slalomunun ardından gelen ‘yoklama şut’u meğer golün habercisiymiş. Bir dakika sonra Sosa, ‘safkan kanat oyuncuları’na ders verircesine topu Gomez’in kafasına koyunca da tabela değişti. Akabinde oyun bir ara gerilir gibi oldu. Bu esnada bozulan Kayseri savunması içindeki Gomez’in ‘yakın pas’ seçeneği Oğuzhan’a ‘ayak dışı gol’ü getirdi.. Ve, Quaresma ilk slalomunun benzerinde bu kez golü bulunca maç daha ilk devrede puan açısından bitmiş oldu.

Zorlamak zorundalar

Beşiktaş’ın oyunu akışkan hale getirmesine izin veren her takım savunmasını tahkim etmekte güçlük çeker. Çünkü hem problem yaratma hem de problem çözme konusunda ligin en ilginç oyuncularının bulunduğu takımların başında Beşiktaş geliyor.

Yine de bu maça bakarak şu notu düşmekte fayda var; ikisi deplasman olmak üzere zorlu son üç maç için Dusko Tosiç/Aleksis Delgado rotasyonunun, yani öngörülen ‘defansif zaafların’ ölçümünün yapılabildiğini söyleyemeyiz. Beşiktaş bundan sonraki üç maçta da farklı olmayacak. O nedenle temel karakteri olan ‘zenginleştirilmiş hücum şablonları seçeneği’ni son maça kadar zorlamak zorundalar. Yani lig, şampiyonluk ve düşecek son iki takım açısından son maça kadar nefes nefese geçecek...

01 Mayıs 2016, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Savruk hücum savruk savunma‘’

Şampiyonluk yolunda büyük avantajla çıktığı maçta Beşiktaş’ın nasıl dizileceği ve nasıl oynayacağı sürprize kapalıydı. Sadece sağ bekte Serdar Kurtuluş vardı ki, o da sürpriz değildi! Bu düzende hem topa sahip oldular hem oyunu önde tuttular. Ancak çoğu maçta olduğu gibi temel sorunları çalışmayan kenarlar ve kuşkusuz ki savunma kurguları oldu. Temel problem bu denklemde...
Hücumda topu Gomez’e geçirmekte zorlandılar. Büyük beklenti duyulan Quaresma’nın ‘gününde olmaması’ önemli etki! Diğer kenar da işlemeyince Beşiktaş, üç gole rağmen ‘boşa çalışıp’ durdu. Doğru, maç boyunca rakibi başarıyla ceza sahasına itip tüm dönen topları toplayıp oyunu yeniden kurdular. Onların ‘hücum planı’ açısından bir yanlış yoktu kuşkusuz. Ancak bu tarz aslında Akhisar’ın en iyi bildiği oyundu ve sonuç da onların istediği gibi tecelli etti.

Akhisar korku saçtı

Beşiktaş cesurca gol aradıkça kendini temkinli savunan Akhisar, az ama bilinçli hücumlarla korku saçtı. Bu hücumlarda Beşiktaş’ın ceza sahası içindeki ‘acemiliği’ çıplak gözle görünüyordu. Özellikle ikinci golde o kadar Beşiktaşlı arasında ön direkte rakipte gözlenmesi gereken tek oyuncu olan Rodallega’nın bomboş bırakılması ilginç değil mi? Buna rağmen maça tırnaklarıyla tutundu Beşiktaş. Penaltıya neden olan Alexis ve Tolga el birliğiyle Rodallaga’ya ‘üçlü çektirince’ işi bitti diyorduk ki, Gomez-Cenk ikilisi hem maçı hem de morali kurtardı.

Quaresma nerede gerekli?

‘Maçın hakkı’ diye bir şey olmaz. ‘Atan’ı ve ‘yemeyen’i olur! Beşiktaş atıyor ama yiyor da. Bu saatten sonra bu savunma iyileştirilemez.. Demek ki Beşiktaş, attığından daha fazla atarak ipi göğüsleyebilir. O zaman bir kez daha soralım; ‘’Quaresma nerede gerekli?’’ Bu maça son saniyeye kadar tutunmuş olmaları kuşkusuz ki övgüye değer ancak yineleyelim, onların sorunu kaleyi savunmakta ve kenarları işletmekte.

24 Nisan 2016, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Pupa yelken giderken kayalara dikkat!‘’

Sezon sonları ‘hedefi olan’ takımlar açısından her daim zordur. Sezonun sonuna doğru oyunculardan bazılarında baş gösteren fiziksel düşüş takıma yansıyabilir... Keza iklim değişmektedir ve hepimizi ‘yoran bahar’ yüksek aktivite içindeki birçok sporcuyu da olumsuz etkiler... Beri yandan zaman daraldıkça sinirler gerilir; sakin kalınabildiğinde kolayca halledilebilecek sorunlar, yükselen tansiyon nedeniyle ayağa dolanabilir...

Tüm bunlar düşünüldüğünde son beş maça hatırı sayılır bir avantajla giren Beşiktaş’ın, rakibi Fenerbahçe ya da Barcelona benzeri bir türbülansa girmemesi için en önemli şey, oynadığı oyunun gücüne güvenerek sakin kalmayı başarması olacaktır. Bu bağlamda, Aziz Yıldırım’ın ‘öfke yüklü sunumu’ bir yanıyla son düzlükte takım üzerinden baskıyı alma hedefliyse de diğer yandan kulübün içine düştüğü buhranın da göstergesi diye okunmalı.

Gerekli dersler çıkarıldı...

Akhisar maçı Beşiktaş açısından şampiyonluk için bir ‘kopuş’ fırsatıdır. Kazanmak için Bursa-Akhisar maçını doğru analiz etmek şart. Akhisar’ın en güçlü yanı ‘sabır, inat ve fırsat oyunu’ oynaması. Bursa’yı da böyle yendiler. Çok karmaşık olmayan bir düzenleri var ve bu düzende ısrar ettikleri için uzun süre UEFA’ya katılma hattını zorladılar.

Beşiktaş ise kaybettiği Kasımpaşa maçından ciddi dersler çıkartmıştır diye düşünüyorum. Lig bitmek üzereyken bir kez daha ‘kaybetmek’ travmatik etkilere yol açabilir. O nedenle Şenol Güneş’in kazanmanın yanı sıra ‘beraberlik planı’ da yapması şart. Bu denli avantajlıyken ‘Ye herrü ya merrü’ değil son Sivas maçındaki gibi ‘sonuç odaklı’ oynamaları elzem görünüyor.

Kayalıklara bindirmezse...

Akhisar zor deplasman kuşkusuz.. Lakin gerek takımın oynama ezberi, gerek yeni açılan stat, gerekse Fenerbahçe’nin durumu düşünüldüğünde Beşiktaş ‘pupa yelken’ gidiyor. Büyük bir hata yapıp ‘görünen kayalıklara’ bindirmedikleri sürece uzun süredir hasretini çektikleri ‘şampiyonluk limanı’na güle oynaya girecekler diye düşünüyorum...

20 Nisan 2016, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyonluk için geri sayım başladı‘’

Rakibi Fenerbahçe, son iki maçta girdiği türbülanstan çıkamamışken Beşiktaş’ın peş peşe oynayacağı iki deplasmandan nasıl döneceği merak konusuydu. Öyle ya, rakibi kazanamazken o benzeri maçlarda neden ‘rahat kazanacaktı’?

Kenarları boşaltan Sivas rakibi Beşiktaş’ı ısrarla ortadan oynamaya zorladı. Bu planın koca devre başarıyla işlediği söylenebilir. Kenara açılan toplar bir türlü Beck ve İsmail’in önündeki alana taşınamadı ve haliyle birkaç cılız hücum girişimi dışında maç bir tür ‘orta saha mücadelesi’ni aşamadı. Tüm sezon boyunca işi esasen ikinci yarıda bitiren takımı düşünülünce Şenol Güneş’in maçı ikinci devrede bitirmek üzere ‘demlenmeye’ bırakması hayli anlaşılırdı!

Plaka göründü goller geldi

İkinci devre de aynı rutinde başladı... Ta ki Sivas tribünü plaka numarasını skorbordda gördüğü anda yapacağı gösteriye hazırlandığı ana kadar... Bu anda kenar oyuncusu Kerim Frei içe kat edip, tahmini plana göre Sosa ya da Oğuzhan’ın olması gereken muhtemel bölgeye sızdı ve rakip ceza sahası üzerinde zarif ve ‘klas’ bir işçilikle topu Gomez’e aktardı. Ona kalan ‘tek vuruş’tu o da o vuruşu yaptı. Sivas karşılık verecek gelişkinlikte değildi ama yanıt vermeye hazırlanırken kapılan topta Beşiktaş, Gomez’i bir kez daha arkaya kaçırdı ve... Penaltı!... Güçler düşünüldüğünde esasen maç Oğuzhan’ın penaltı vuruşuyla bitti. 90+3’teki Aatif golü ise Sivas’ın lige tutunma umudu olarak kayda geçirilebilir.

Prova Kayseri maçında

Maça başlarken 5 puan avantajla önde olan Beşiktaş şampiyonluk için gereken ‘moral maç’lardan birini haniyse kalesinde pozisyon görmeden kayıpsız bitirdi. Önümüzdeki hafta Akhisar’ı geçmesi durumunda işin önemli bölümünü halletmiş olacak, ki bu durumda tüm yük Fenerbahçe’nin omuzlarına binecek. O maçı da kayıpsız geçmeyi başarırlarsa İnönü’deki -Arena- ilk maç olan Kayseri karşısında şampiyonluk turunun provasını yapacaklardır!...

17 Nisan 2016, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’‘Bir Beşiktaş tramvayı aldı bizi'‘’

Günü cıvıl cıvıl, gümbür gümbür yaşayan semtten kalkıp yıllardır yaptığımız gibi ağaçlı yolu arşınlayarak ulaşıyoruz stada. Bilirim, her başlangıç yeni bir umuttur, bu da öyle... Umutlu bir akşama yürüyoruz insanlarla. Yolda biri bağırıyor, ‘’Abi biber gazını da yaz. Çocuklara sıktılar!..’’ Yazıyorum...

Necil, Yalçın, ben yaklaşıyoruz kapıya. Gencebay diyordu ya aynen öyle; ‘’Bir kapıdan gireceksin neler neler göreceksin...’’ Giriyoruz!... Bildiğimiz stat ve henüz bazı yerleri bitmemiş. Biter elbet!... İlk maçta tam kapasite bir kalabalık... Öyle ki, ‘misafir tribün’ biletlerini bile satmış yönetim!... Gerçi o bölüm için de neresi ayrılmış anlaşılmıyor ama nasılsa orada yapılır!.. Eğleniyor, gülüyor insanlar. Atmosfer pek İnönü’ye benzemiyor doğrusu. Geçmişin bir simülasyonu olarak ‘’Alen sahaya üçlü çektir Kartal’a’’ patlıyor maç başı. Alen geliyor, hibrit üstünden geçmişten kalan coşkuyla üçlüyü patlatıyor ama eskisi gibi değil hiçbir şey!..

Halkın takımı...

Devre arası insan sesini kısmaya yeminli kolonlar gümbür gümbür bağırıyor; ‘Gücüne güç katmaya geldik..’’ Güce güç katmaya gelenler sessiz, uysal statı öven propaganda metnini dinliyorlar çaresiz. Belli tribün ilk maçın acemiliğinde. Tezahürat yüksek ama dengeli değil. İkinci devre takım gibi onlar da toparlıyor işi...

Sahada dengede giden bir maç... Başından bu yana ligin en izlenir maçlarını oynayan Beşiktaş, Kasımpaşa maçının da deneyimiyle daha kontrollü. Ancak Bursa fırsat yaratıp ‘ısırımaya’ çalışıyor. Isırıyor da... Beşiktaş 53’te korner dönüşü çıkmaya çalışan Bursa’yı baskına getirip tuş ederek ikinci golünü bulunca tribün iyice yükleniyor... Ardından Beşiktaş da yüklenip Gomez’le üçü buluyor. Tam zor görünen bir maç kolaya döndü derken Stoch’la gelen golün yarattığı tedirginlik hem takım hem tribün üzerinde açıkca hissediliyor. Ve maç bitiyor..

Yeni statta ilk maç üç puanla bitiyor... Biz de ‘Halkın takımı’ için halkın büyük şairi A.Kadir’in emek dolu, insan dolu, gayret dolu şiiriyle -ki Metin Özülkü’nün fevkalade bir bestesi de vardır bu şiirden esinle - kapatıyoruz bu açılışı; ‘’Bir Beşiktaş tramvayı’; ‘’Bahçemdeki dut ağacı/ vurdu ince dallarıyla penceremin camına, bir Beşiktaş tramvayı geldi aldı beni, bir Beşiktaş tramvayı götürdü sana. Çemberlitaş, Şehzadebaşı, Saraçhane. Almışım parmaklarını ellerime, Beşiktaş tramvayında giderim yane yane. Terzi Adem, berber Ali, dikimaneden Emine teyze ve Makbule.

Üç sarışın birader, Kapalıçarşı terlikçileri. Bir küçücük simitçi çocuk, levent bir hizmet eri. Hep iyi insanlar bunlar. Dert yüzü görmesinler. Eksik olmasınlar. Vatman ağabeyimiz de eksik olmasın. Her akşam böyle götürsünler seni evine, bir elinde gönlüm benim, bir elimde sefertasın.’’

12 Nisan 2016, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI