Arama

Popüler aramalar

‘’Bu tarz, Trabzon'a değer katmaz‘’

Futbolda ‘alışkanlık’ temel belirleyicilerdendir. Çalışılmış şablonların uygulanabilirliği birbirine alışık futbolculara bağlıdır. Yedek kulübesindeki Wesley’in yokluğunda Selçuk’un en büyük yardımcısı Chedjou olunca, Galatasaray ilk yarı ‘alışkanlık’ kaybına takıldı. Geriye Olcan’ın doğaçlama hücumları ile burun kıvrılan Sabri’nin inat ve başarıyla arkaya sarkmaları oldu. Ceza sahası içindeki Umut ve Podolski’ye top hiç indirilemedi. Yegane çözüm ‘dışarıdan şut’ gibi görünüyordu, ondada Podolski’nin direğe takılan vuruşu dışında bir kaç cılız denemenin ötesine geçilemedi. Sezonun başından bu yana omurga oluşturamayan Trabzon ise, ‘Bekle/Kap/Fırla’ formülünde merkeze Marin’i koymuş; Muhammed’i gösterip Erkan’la kaçmayı hedeflemişti. Zaman zaman başarılı da oldular. Ancak üç dört kez sızdıkları ceza sahasında topu o sihirli son dokunuşu yapacak oyuncuya indiremediler.

Zorlaya zorlaya atıldılar

Galatasaray ilk olgun pozisyonunu 51. dakikada altı pas içine üç adam sokarak yakaladı. Bu andan sonra baskıyı iyice arttırırken onların bile hesap edemediği gelişmeler yaşandı. 58’de oyuna derinlik katsın diye Wesley ve Bilal sahaya sürüldü ama, dillerine hükümleri geçmeyen Özer ve Aykut Demir kendilerini zorlaya zorlaya attırarak takımları aleyhine fevkalade işler yaptılar.

Salih’e ağır ceza gerekiyor


Dokuz kişiye rağmen Trabzon iyice öne çıkan Galatasaray’ın arkasındaki boşluklara sızarak oyunu dengede tutmaya uğraştı. Ve 85’te Galatasaray tribünlerinin beklediği an geldi. Umut yakın mesafeden kafayı vuramayınca ‘destekte cimri’ taraftar yuhalamada birden aslan kesildi. Ancak futbol bu. O Umut dakika dolmadan bir penaltı kazandırdı. İtiraz edeceğim derken hakeme obstürüksiyon yapan Cavanda atılırken yeteneğine, fiziğine ve verilen onca şansa rağmen seviye atlayamayan Salih Dursun, bence çok ağır ceza gerektiren yersiz bir şovla kendini attırıp bu maça da bir ‘hakem hikayesi’ yazdırmaya uğraştı.

Sonuna kadar oynatmalıydı

Şimdi kendilerini attırarak maçı hakem karşıtlığı işine çevirmeye çalışan Trabzonlu futbolculara ‘kahraman unvanı’ verecekler çıkacaktır elbette. Ama bu tarz ne kadrosuna rağmen onlara ne Trabzon’a ne de bu oyuna zerrece bir değer katmaz. Deniz Ateş Bitnel için söylenecekler ise uzatmayı en az üç dakika tutup sonuna kadar oynatabilmeyi becerebilmeliydi. Örneği dün Almanya’da Leverkusen-Dortmund maçında yaşandı. O maçtaki hakem tavrını irdelemesini öneririm.

22 Şubat 2016, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bilinir! Kilidi çilingir açar‘’

Bir aksiliktir gidiyor. Sanki tüm coğrafi problemler Beşiktaş’ın karşısına dikilmek için sözleşmiş gibi!.. Ligin ‘en akışkan ve en izlenir oyun’ ortalamasını tutturan takımı bu kez de ‘görüş mesafesi’ne takıldı. Mersin kalesinin önüne gömülmüş beklerken Beşiktaş sisin izin verdiği ölçüde topu ceza sahası önünde çevirip durdu tüm ilk yarı. Müdafaayı zorunlu olarak ‘geçici stoperler’le onaran Şenol Güneş, son haftaların en formda oyuncusu İsmail ile ‘topsever’ Quaresma’nın koridorundan beklediği verimi alamazken ters kanatta özellikle Beck’in yüksek gayretine bel bağlamak zorunda kaldı. İki becerikli Sosa ile Oğuzhan da da set oyunlarında rakip savunmanın kilidini açacak aksiyonları üretemeyince ritm iyice düştü ve Mersin devreyi istediği gibi tamamladı.

İşler değişmedi!

İkinci yarıda Beşiktaş önce, ‘siste kaybolanlar’ arasında başı çeken Töre yerine Cenk’i oyuna alarak Başakşehir maçında gollerin bulan takım şablonuna döndü. Ümit Özat ise ileri Nakoulma’nın yanına Pedriel’i atarak takımına ‘maçı istiyoruz’ mesajı vermeye çalıştı. İşler değişmedi... Bu kez top alamadığı için ortalıkta görünmeyenlerden Gomez çıkarılıp Olcay’ı içeri alınarak tekrar iki kanatlı tek santrfora dönüldü... Nihayet denklemi onlar lehine çözen ‘taktik değişiklik’ değil usta işi vuruş oldu; genç usta Oğuzhan’ın kazandırdığı serbest vuruşta ‘çilingir Sosa’, rahmetli Levent Kırca parodilerinde dendiği gibi ‘’tam yerine denk geldi manzara koydu!’’ Hemen ardından ‘taze kan’ Olcay direğe takıldı... Elinizde Oğuzhan ve Sosa gibi ‘çilingir oyuncu’lar varsa maçları çevirmek için şansınız da yüksektir demektir. Beri yandan Beşiktaş taraftarları da Quaresma’dan her maç ‘kurtarıcı performansı’ beklemenin gerçeklikten ne kadar uzak olduğunu bu maç vesilesiyle kavramışlardır sanırım. Sonuçta bunca olumsuzluk içinde 1-0 oldu Beşiktaş’ın oldu...

18 Şubat 2016, Perşembe 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kartal, Kadıköy'e lider çıkar‘’

Mersin ve Gençlerbirliği, oynama düzenleri ve kadro yapılarıyla Beşiktaş’a sıkıntı yaratamaz. Beşiktaş çok çok büyük sürprizler olmazsa Kadıköy’e lider olarak gider...

Ricardo Quaresma’nın ilk 11’e dönüşü konusunda ise Şenol Güneş’in düşünce ve hisleri belirleyici olacak

1-Başakşehir beraberliği Mersin maçı öncesinde Beşiktaş’ı nasıl etkiler?


Bu takım geçmişe bakmaz!

Beşiktaş gibi şampiyonluk hedefli bir takım için ‘geçmiş maç’, kazanılsa da kaybedilse de ‘geçmiş’tir. Büyük takımlar bu tür psikolojik etkilerle de baş edebilen takımlardır. Kaldı ki Beşiktaş açısından düşünüldüğünde Başakşehir maçında -kimileri ‘bir puan kazanıldı’ diyorsa da ben öyle düşünmüyorum- sadece iki puan kaybedildi!.. Ayrıca, onca eksiğine rağmen oyunun büyük bölümünde üstün, her zamanki gibi tempolu ve baskılıydı. Bu anlamıyla Mersin maçında üzerinde bir ‘geçmiş kalıntısı’ olmaz....

2-Quaresma ilk 11 oyuncusu mu olmalı yoksa kulübedeki yedek güç olarak mı kalmalı?

Q17 kararı Güneş’in

Ricardo Quaresma da dahil bir futbolcunun ilk 11’de oynaması öncelikle hafta içi antrenmanları ölçüp biçerek önündeki maçın analizini yapan teknik direktörün bileceği iştir. Bizde hesapsız kitapsız konuşmak, dahası ‘sanmak’ ne yazık ki ‘bilgi’nin, analizin önünde yer alır hep... Bir de ‘büyük takım’ oyuncuları rakiplerine göre ‘doğal üstün’ sayılır. Bu nedenle bir çok maçta ‘evdeki hesap çarşıya uymaz.’ Örneğin, Antalya-Fenerbahçe maçı... Teknik adam hem rakip takımın karşılayıcı mevkideki oyuncusunu, müdafaa/hücum kurgusunu hesaplıyor hem de maçı kendi içinde bölümleyerek stratejisi belirliyor. Yani şu an Quaresma’nın hangi aralıkta en üst performansı vereceğini Şenol Güneş ve ekibinden iyi kimse bilemez...

3-Gomez, Başakşehir karşısında 4 net pozisyondan yararlanamadı. Bu durum bir düşüş göstergesi midir, şanssızlık mıdır?

Mario Gomez takılıp kalmaz

Mario Gomez gibi üst klas oyuncular ‘takılıp kalmaz.’ ‘Şanssızlık’ ya da ‘düşüş’ yerine ‘o maçlık formsuzluk’ demeyi tercih ederim. Düşünün ki bu oyuncu, İtalya’da seviyesini altında kalmışken Beşiktaş performansıyla yeniden ulusal takımın alternatiflerinden biri olmuştur. Ben özellikle şampiyonluk yarışının son bölümünde Gomez’in Avrupa Şampiyonası’nda Almanya Milli Takımı santrforu olabilmek için ciddi performans göstereceğini düşünüyorum. Elbette takımın ona şimdiki gibi yardım etmesi koşuluyla.

4-Şenol Güneş’in derbiye lider çıkma planı gerçekleşir mi?

Sıkıntı yaratamazlar

Büyük ihtimalle gerçekleşir. Beşiktaş şu an ligin ortalamasının hayli üzerinde. Bence toparlanmış görünen iki takım, Mersin ve Gençlerbirliği, oynama düzenleri ve kadro yapılarıyla Beşiktaş’a sıkıntı yaratamazlar. Zaten bu 2 takımı yenemezse şampiyon olması zor... Yani Beşiktaş çok çok büyük sürprizler olmazsa Kadıköy’e lider olarak gider...

17 Şubat 2016, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyonluk reaksiyonu!‘’

Dün akşam bir kez daha görüldü ki, futbol denen oyunun iki temel aksı, savunma ve hücumdan biri aksayınca plan uygulamak zorlaşıyor... Abdullah Avcı’nın takımı savunma güvenliğini oyunlarının
temel dinamiği haline getirmiş bir takım. Yine de o savunma kurgusuna rağmen onca pozisyona verdiler ilk yarı. Lakin buna rağmen ilk devre yakaladıkları tek pozisyonla golü bulup futbolun sadece
‘istatistik oyun’u olamadığını da gösterdiler!..

Beşiktaş ise tüm devre boyunca dikine/enine tüm oyuncularını maçın içine soktu. Terlemeyen, koşmayan, pas alıp atmayan ve bunu çok kısa aralıklarla yapmayan kalecisi hariç tek oyuncusu
yoktu. Öyle ki, Oğuzhan/Sosa merkezli ezberlenmiş oyunlarda Mario Gomez’i defalarca pozisyona soktular ama olmadı...

Bahanelere sığınmadan...

İkinci devrede işe yine iştahla sarıldılar ama yetmedi. Çünkü hücum kadar savunmanın da önemli olduğunu öğrenmeleri gerekiyor. Şimdi ‘’Ersan Gülüm yok’’ türü bahanelere sığınmadan eldekilerle
en doğru oyunu oynamak zorunda Şenol Güneş’in takımı. Yoksa, duran topta yerleşmenin ne kadar önemli olduğunu yedikleri ikinci golü izleyerek öğrenecekleri çok maç oynamak
zorunda kalabilirler. İkinci golü bulduktan sonra doğal olarak daha agresif saldıracak Beşiktaş’a karşı istediği düzeni iyice oturttu Başakşehir. Önemli bir tavırdır Ancak 60-70 arası iki kenar
oyuncusunu alıp tek kanatlı hücuma döndü Güneş... Biri öne Cenk Tosun, tek kanada Quaresma’yı sürdü... Ve, ‘bireysel oyun’un sembol ismi Gökhan Töre’nin de ‘dip’ yaptığı maçta Quaresma efekti Başakşehir’i paralize etmeye yetti. Böylesi zor bir maçta Beşiktaş için 2-0’dan dönebilmek şampiyonluk yolunda kuşkusuz önemli bir tavır. Bu bir tür ‘şampiyonluk reaksiyonu’ olarak okunabilir. Başakşehir’in sırrını özetleyecek iki kelime nedir deseler; ‘plan’ ve ‘denge’ en uygun ikili olur sanırım.

15 Şubat 2016, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyonluk iştahı yerinde!..‘’

Futbol, ‘an’larla oynanan enteresan bir oyun! Antep 14. saniyede golü bulsa maçın düzeni iki takım için de bambaşka olacak ama taraftarının hışmına uğrayan Tolga Zengin mutlak golü önleyerek hikayeyi takımının yazmasını sağlıyor. Şimdi, Tolga’ya onca hakareti edenler arasında mahcubiyet duyan var mıdır acaba?

Öte kalede Alperen... Benzeri binlerce topu kontrol etmiş biri olarak bir kalecinin başına gelecek en büyük ‘kaza’lardan biriyle maçın gidişatının takımı aleyhine dönmesine yol açıyor!..

İlk yarı boyunca kendi solunu kullanarak Antep’in sağ tarafını çökertti Beşiktaş. Oradan kim yüklendiyse Gomez, Olcay, Gökhan, İsmail, hepsi de hücum sürekliliği sağladı. Alperen’in kazasının ardından da kaçınılmaz çöküş gerçekleşti. Öyle ki, 35-45 arası oyunu rakip alandaki 25 metrede tutmayı başaran Beşiktaş maçı da çözdü.

İkinci yarının açılışını yapan yine Tolga oldu. Gardı ilk yarıdaki gollerle düşen Antep kendini savunmaya çalıştıysa da Atiba-Oğuzhan-Sosa merkeziyle ‘makine düzeni’nde oynayan Beşiktaş’ın iştahını kesecek bir düzen kuramadı.

İzlenir takım

Fenerbahçe’nin farklı yenildiği haftada ligin zor takımlarından birine karşı böylesi bir tempo... Her golde Alex Ferguson’un o çocuksu sevinçlerinin benzerlerini yaşayan Şenol Güneş’in vücut diline yansıyan irade sahaya yansıtılabildiği sürece Beşiktaş, ‘izlenir takım’ olma yolundan çıkmayacaktır. Beri yandan yaklaşık iki aydır lig maçı oynamamış bir takım olarak ‘bıraktığı yerden devam etmek’... İşte bu şampiyonluk iddiasının temel dinamiğidir...

08 Şubat 2016, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyonluk kaçarsa...‘’

Günümüz futbolunun temel dinamiği ‘ticaret.’ Öyle ki, sezon sonunda şampiyondan çok para üretenin adı geziyor ortalıkta. Manchester United, Porto, Atletico Madrid örneklerinde olduğu gibi. UEFA kriterleri ve ‘piyasa aktörü’ olma zorunluluğundan dolayı Ersan Gülüm transferi bence son derece yerinde bir karar. Fernandes’te düşülen yanlışa bir kez daha düşmedi Beşiktaş yöneticileri. Ancak ‘endüstriyel futbol’ hele de bizim ülkede ‘ticaret’ kadar ‘performansı’ da zorunlu kılıyor. Bu noktada, olası şampiyonluğun kaçırılması durumunda yönetim ağır eleştirileri de göğüslemek zorunda...

05 Şubat 2016, Cuma 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Buca savunması bir de zemin!..‘’

Yaklaşık iki aydır ‘zorlu maç’ oynamayan Beşiktaş bir önceki Sivas Belediye maçıyla taraftarlarını tedirgin etmişti. Soru açıktı; “Acaba takım ligin ilk devresinin sonunda ulaştığı ritmi yeniden yakalayabilecek mi?” Bucaspor karşısına ideal onbiriyle çıkan takımın öncelikli rakibi zemindi. Topu tutmak, paslaşmak-paylaşmak mümkün olmadığı için akışkan oynamakta mümkün olmadı. İki takımın tüm oyuncuları topu kontrol etmek için gereğinden fazla çaba harcayınca sonucu ‘kim ayakta kalacak’ belirledi. Buca savunması uzun süre direndiyse de sonuçta dayanıklı ve daha becerili olan Beşiktaş istediğini aldı.

Gomez kuralı değiştirmedi


Atiba-Sosa-Oğuzhan zemin müsaade ettiği oranda topu takımlarında tutmaya çalıştı. Ayrıca Oğuzhan ve Sosa, Gökhan Töre ile birlikte oyunu süslemeye çalışan yegane oyunculardı. Olcay oyunda kaldığı sürece pratik ve işlevselken, Gökhan Töre baştan sona ‘beceri gösterisi’ içinde kalmaya çalıştı. Mario Gomez’in amacı her maç net; evelemeden gevelemeden en kısa yoldan gole ulaşmak. Bu maçta da kuralını değiştirmedi.

Defansa çoğu maçta düştüğü kadar iş düşmediyse de eleştiriden öte taraftar aşağılamalarına hedef olan Tolga Zengin yine çoğu maçta olduğu gibi sonuca direkt etki edecek kritik hamlelerin birincil aktörüydü.

Meşale işine son verin!

Beşiktaş; disiplini, arzusu, oyun bilgisiyle bir türlü başlayamadığı ikinci yarıya “Antep maçıyla bıraktığım yerden devam edeceğim” mesajını verdi bu maçla. Öte yandan Süper Lig’e çıktığında futbolun en romantik yanlarından birini açığa vuran Bucaspor’un coşkulu ve eğlenceli taraftarıyla daha üst liglerde yer alması kuşkusuz ki kıymetli. Ancak tribündeki arkadaşlara da şu notu düşmek elzem: Arkadaşlar! Tribün muhabbeti güzel ama şu meşale işi hakikaten sorunlu. Gerek yok... Zaten eğlence kurmayı beceriyorsunuz, stada gelen astımlı, alerjen ya da çoluk çocuğu ve de koşarak oynayan sporcuların sağlığını düşünmek eğlenmek kadar önemli. Gelin şu meşale işine bir son verin artık..

01 Şubat 2016, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Batıranlar, kurtaracak! Hesabı halk ödeyecek‘’

Durum için ‘ironik’ mi yoksa ‘acıklı’ demek mi daha uygun düşer karar veremedim. ‘Uluslararası Futbol Zirvesi’nde mikrofonu kapan bizim yöneticiler teşhis üstüne teşhis koyuyordu. Yabancı konuklar şaşırmış ve “Bu kadar doktorun olduğu yerde bu kadar ağır hasta, hayret!” demişlerdir sanırım!

Futbolu ve kulüpleri batıranlar ‘sıcak para’ ortamında yine işin başında kalacak. Daha önce ‘batırdıklarını’ 10 yıl boyunca ‘kurtarıyoruz’ diye yine onlar yönetecek! Taraftardan artık para alamadıkları için parayı bu kez arkadan dolanıp ‘halkın (kamu) bankaları’ndan kapmaya çalışacaklar.

Ülke futbolunu batıranlar önceki gün muazzam bir başlık altında bir araya geldi; ‘Uluslararası Futbol Zirvesi’. Dinledikçe ve okudukça anladım ki, durum benim düşündüğümden daha da vahim. Durum için ‘ironik’ mi yoksa ‘acıklı’ demek mi daha uygun düşer, karar veremedim. Mikrofonu kapan bizim yöneticiler teşhis üstüne teşhis koyuyordu. Yabancı konuklar şaşırmış ve ‘Bu kadar doktorun olduğu yerde bu kadar ağır hasta, hayret!’ demişlerdir sanırım!

Hepsi itiraf gibiydi

Dikkatli dinleyici/okur için dün bizim her yöneticinin konuşması esasen ‘itiraf’ niteliğindeydi. Yapmayı beceremedikleri her şeyi başkası yapamamış gibi anlatıp durdular. Tabii ki konunun gerçek muhatabı taraftarlar ülkedeki bir çok hayati konuda olduğu gibi bu konuda da ‘Bizim takım kimi transfer edecek’le daha meşgul durumda.

Onca büyülü sözcüğün arasında ağızdaki baklayı çıkaran ‘özerk federasyon’un özerk başkanı Yıldırım Demirören oldu; “Hükümetimizden kulüplerimize destek gelmesi gerekiyor...” 2012 yılından sonra her ağzını açtığında ‘mali disiplin’den söz etmeyi ihmal etmeyen Demirören’in ‘yönettiğini sandığı’ ya da ‘yönetirmiş gibi yaptığı’ oyun iflas etti. En gösterişli kulüpler Avrupa’dan men, diğer gösterişliler ise batma noktasının da altına ulaşmış durumda. Kurtuluş yine ‘devlet’te!

3.5 milyar liralık borç

Fanatik’in dünkü haberi diyordu ki, ‘3.5 milyar liralık borç batağındaki kulüpleri üç devlet bankası -Halk, Ziraat, Vakıfbank - kurtaracak. Borçlar bu bankalara devredilecek ve plana göre iki yılı ödemesiz 10 yıllık bir plan yapılacak...’

Yani o ünlü ‘kulüplerin kurtuluş yasası’ demek şu anlama geliyor...

Fatih Terim yine sustu

* İş bilmezlikleri ya da ‘planlı tutumları’yla futbolu ve kulüpleri batıranlar ‘sıcak para’ ortamında yine işin başında kalacak. Yani bu ülkede başka bilgi sahibi insan yokmuş gibi daha önce ‘batırdıklarını’ 10 yıl boyunca ‘kurtarıyoruz’ diye yine onlar yönetecek!

* Ne yapıp edip statlardan kovdukları taraftardan artık para alamadıkları için parayı bu kez arkadan dolanıp ‘halkın (kamu) bankaları’ndan kapmaya çalışacaklar. Şimdi soralım bakalım bu ‘finans sihirbazları’na, “Bu seviyedeki bir oyun ve futbol ortamı için dünyada kredi sağlayacak bir finans kuruluşu ya da banka bulunabilir mi?”

* 5 Ocak’ta kendi ‘kurtuluş reçetesi’ni sunacağını açıklayan ve bunu belirsiz bir güne erteleyen Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim’in böylesi uluslararası nitelikli bir toplantıda da konuşmamasını kendi adıma yorumlamakta zorlandım...

* Belli ki dünya bir süre daha futbol konusunda onca varlığa rağmen futbolcu yetiştiremeyen İngiltere Premier Ligi’nin ‘para züppeleri’ni dinlemek, onlara katlanmak zorunda kalacak!
Bakalım Yıldırım ne diyecek?

Uzattım biliyorum ama konu derin ve daha yazacak çok başlık var. Son olarak bir hususa dikkat çekip bitireyim... Türkiye’de yakın tarihte futbol, yönetim, yayın geliri, para üretme vs. denince akla gelen ilk isim kuşkusuz ki Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’dır. Daha onun, haliyle henüz topa girmeyen Fenerbahçe’nin bu konudaki ‘net tavrını’ bilmiyoruz. Kabul görmüş bir argo tabirle bitirirsek, bakalım Yıldırım bu konuda ‘raconu’ nasıl kesecek?

30 Ocak 2016, Cumartesi 01:30
YAZININ DEVAMI