Arama

Popüler aramalar

‘’Son haftaya bıraktı!‘’

İki yılın şampiyonu, Şampiyonlar Ligi’nin gösterişlisi bir maçla zihinsel olarak dağılıp ‘duruş belirleme’ pozisyonunu seçtiği yetmez gibi bir de kart ve sakatlık gibi sorunlara takılınca sahaya fantastik bir kadroyla çıktı. Beşiktaş topu rakibinden daha fazla kullandıysa da ilk devre sonuca gidemedi. Beşiktaş iki antrenman golü buldu lakin akabinde bir de antrenman golü yedi!.. Osmanlı topu da oyunu da alır gibi oldu ama Oğuzhan ‘ince iş’lerini devreye sokunca Beşiktaş’ın gücü yeniden görünür hale geldi. Yine bir ortada doğru yerleşse bile iki golde gösterdiği zaafiyeti tekrarlayan Osmanlı savunması kolayı kaçıran Love’un daha zoru atmasına yardımcı oldu. O kadar yabancı oyuncu bir o kadar yerli ‘havalı oyuncu’, hepsinden önemlisi sorunları sürekli başkalarında arayan teknik direktörler cennetinde böylesi maçlara şaşmamız mı gerek? Özetle şu oldu... Beşiktaş, kalitesi değil ama şampiyonluk çekişmesiyle ‘cümle aleme parmak ısırtan’ Türkiye Süper Ligi’nde UEFA’da fazladan dinlenme şansını son haftaya bıraktı!...

Gecenin sorusu

2024’e aday olan ülkemizde çoğu tribün boş! Biz “Türkiye’de futbol hayati seviyede sevilen bir oyundur” diye kendimizi kandıraduralım, acaba oylamaya katılacak üyeler bu tabloyu görmüyor mu sanıyoruz?

Maçın starı

Bu maçta bir ‘yıldız’ seçmek için kafayı gökyüzüne hiç kaldırmamış ya da tuttuğu takımdan başkasının maçını izlememiş olmak gerek. İlle de isim istenirse Oğuzhan’ın adını anarım.

Maçın olayı

Futbol ‘yapmacık’lığı kabul eden bir oyun değil. Yağmacığın yaldızı önünde sonunda dökülüyor. Ülkenin en büyük ikinci kentinde küme düşmeme maçı var ve stat boş!... Neden acaba?..

Kısa mesaj

Talisca’nın skor üretme dışında ‘görünmez’ olduğu Beşiktaş’ta bir de Vida, Love, Lens gibi ‘belirsiz transferler’ bu yılı onlar KISA adına zayi etti diyebiliriz.

14 Mayıs 2018, Pazartesi 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Küçük bütçe büyük ilçe‘’

Ülke futbolunun ilk yarıları genel olarak ‘düşük tempo/kontrol oyunu’ formülüne dayalıdır. Bu nedenle stadyuma maçın ikinci yarısında girenler çok şey kaçırmamış olurlar. ‘’Süt Kupası’’ydı, ‘‘Kazandığımız harcadığımızdan çok daha az’’dı diyerek itibarını tamamen yere serdiğimiz Türkiye Kupası finalinde az önceki tespitten nasibini aldı.

Tempo ilk devre düşüktü ancak Akhisar hiç de sanıldığı gibi kontra oynamak için çıkmamıştı sahaya. İkinci devre anlaşılır biçimde Fenerbahçe’nin yüksek yoğunluklu ve daha çok Fernandao’yu arayan yüksek top baskısıyla başladı. Gol de gecikmedi. Ancak yerleşimi doğruya yakın olsa da hatlar arasındaki ‘kopukluk’ nedeniyle rakibi takip edemeyen Fenerbahçe savunması ikinci devrenin ilk Akhisar atağında golü yedi! Üçüncü gole teknik ekibin gözüne giremeyen ‘enerjik ve kurnaz Valbuena’nın kurguladığı atakla yanıt verseler de olmadı. Kupa da büyükşehire değil ilçeye gitti!

Gecenin sorusu

Böylesi özel bir karşılaşmayı tıklım tıklım tibünler önünde oynatamamış olmak nasıl açıklanmalı? Manasız sınırlamalar yerine zarif olan bir ilçenin kupa sevincini sahada taraftarlarıyla yaşaması değil miydi?

Maçın starı

Kıt olanakları maksimum verimle kullanan bir ilçe takımının milyarlarca liralık borç yapma hakkı tanınan majör takımların arasından kupayı almış olması. Okan Buruk başta gayret ve bilgi koyan herkesin emeğine sağlık.

Maçın olayı

Oynadıkça açılan Muğdat Çelik açıldıkça da oynadı. Oyunu takımı için elinden geldiğince önde tutarken her hamlesi Fenerbahçe organizasyonunu tedirgin etti.

Kısa mesaj

Bir maçta rakibin attığı izlenir bir golü (Miguel Lopez) alkışlamayı başarabildiğimizde oyunun sorunlarının önemli bölümünü çözmüş olacağız. Utanmayalım ve göze alalım yeter...

11 Mayıs 2018, Cuma 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kartal işini ilk yarıda bitirdi‘’

Türkiye Kupası’ndaki gelişmeler nedeniyle travmatik bir seyre giren Beşiktaş’ta bu maçta işlerin yoluna koyulması müşküldü. Beşiktaş bu konuda başını dik tuttu. Bunda da en önemli pay - tıpkı geçmişte olduğu gibi - takımın ligdeki pozisyonuna bakmaksızın maçı gerçek bir futbol eğlencesine dönüştürmeye çalışan tribün temaşasınındı. Tribünün çağrısına uyan takım da Kayseri kalesini hedefleyerek oynayınca maç daha ilk devrede nihayete erdi. İkinci devre Tosiç’in ‘klasik stoper sakarlığı’ nedeniyle eksik kalan takım diriliğinden bir şey kaybetmediyse de geri kalan zamanı Kayseri baskısını karşılamakla geçirdi. Forvet hattından skor açısından sınırlı katkı alan Beşiktaş’ın defansından gelen gol katkısı önemliydi. Beşiktaş, zor geçebilecek maçı kazanıp fikstürdeki yerini belirlemeyi rakiplerine bıraktı.

Gecenin sorusu

‘Toplum mühendisliği’ne soyunup taraftar tipolojisini değiştirmeye soyunanlar işler yolunda gitmediğinde bunun ekonomik karşılığını hesaplamışlar mıdır? Yanıtım; hiç sanmıyorum!

Maçın starı

Genel olarak ‘yıldız’ çıkacak tempoda geçmeyen maçta zaman zaman görünür olan bir kaç isim Adriano, Babel, Tosiç, Deniz Türüç sayılabilir. Elbette bir ‘anti kahraman’ olarak bu yaşına rağmen hakeme itiraz anlarının vazgeçilmezi Umut’u da ihmal etmeyelim!

Maçın olayı

İşler yolunda gitmezken tribünün yükünü çekmek, takımı öne itmek ve onu farkıyla görünür kılma görevi her zaman tribünün ‘asli karakterleri’ne kalır. Bu maçta da öyleydi. Lakin şu ona buna ‘küfür etme belası’ yok mu? Bir de şu sorunu halletsek...

Kısa mesaj

Yönetimin problemli ‘sahaya çıkmama’ kararı sonucu, seneye UEFA’da da yoluna devam edemez ise Beşiktaş’ın maddi kaybını hesaplayabilecek bir ‘hesap uzmanı’ var mıdır?

08 Mayıs 2018, Salı 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’İkincilik bile tehlikede‘’

Avrupa’nın kalite değil ama çekişme açısından ‘En havalı ligi’nde şampiyonluk yarışındaki iki takımın maçının ‘dingin ama gergin’ geçmesi anlaşılır bir durum. ‘Dingin’ geçen ilk devrenin en önemli notu, Muslera’dan gelen topa Gomis’in ‘tık’ kafa vuruşu ile başlayıp golle biten akınını Beşiktaş defansının çaresizce izlemesiydi. Önemli bir not da, sakatlanan Negredo yerine santrfor yerine tartışmalı karakter Lens’in sahaya gönderilmesiydi. Doğra savunma, doğru hücum İkinci devrenin ilk aksiyonu Babel’in karşı karşıya pozisyonda atamaması oldu. Ardından Şenol Güneş defansın aksayanı Pepe’yi alıp sahaya Vida’yı gönderdi ama bu hamleyle Tosiç’i attıran penaltı süreci ile maçın da bitimi oldu. Kalesini doğru savunan Galatasaray, doğru örgütlediği hücumlarla zaten yüksek olan şampiyonluk şansını iyiden iyiye yükseltirken, demoralize Beşiktaş ikincilik şansının de epey uzağına düştü.

Gecenin sorusu

51. dakikada korner atarken Quaresma’ya aralarında çakmakların olduğu bazı ‘istenmeyen maddeler’ fırlatıldı. Galatasaray önde iken oluşan bu durumu ‘kumpas’ olarak niteleyebilir miyiz?

Maçın starı

Doğru oynayan Galatasaray takımının gerek savunmasını güçlendirip, gerekse hücuma yüksek etki koyan ikilisi Fernando ve Donk. Elbette takımın en uzun süreli en iyisi Muslera’yı unutmadan...

Maçın olayı

Yabancı kuralının mucidi, eski Türkiye Futbol Direktörü’nün de kenarda olduğu maçta sahada 21 ‘yabancı futbolcu’ vardı. Tolgay’ı buralı saymıyorum çünkü milli takım yeterliği yok. Bundan daha büyük ‘olay’ varsa duymak isterim!

Kısa mesaj

Şampiyonluğun düğümü çözüldü gibi... Lakin bundan sonra Şampiyonlar Ligi’ne gidemeyecekler için alarm zilleri çalıyor!

30 Nisan 2018, Pazartesi 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Zor oldu ama oldu‘’

Şampiyonluk yarışındaki Beşiktaş özellikle hücumda ciddi başlayıp devam etse bile planlı ve doğru oynama konusunda sıkıntı yaşıyor. Bu nedenle bu kadar berabere kalıp (8) bu kadar mağlup oldu (4). Dün akşam ilk devre boyunca oyunu Quaresma/Caner üzerinden enine genişletmekte sorun yaşamadılar lakin devamı gelmedi. Yüksek topta güçlü bir takım topu bu kadar yüksek oynayıp uzun süre sonuç alamıyorsa ne demeli? İlk gol de yüksek toptan değil ‘seken top’tan nefis bir bitirici vuruşla geldi. Devamında topu elde tutsalar da rakibi gözlemekte sorun yaşadılar. Bu nedenle lig sıralamasındaki yeri rahat olan Malatya üst üste yakaladığı iki pozisyondan kolayında atamadığı golü daha zor olanında buldu. Baskıya bağlı Beraberlik sonrası Malatya’nın bir ‘Türk klasiği’ olan ‘kontra’ya dönmesi nedeniyle oyun (11 artı en az yedi) maç boyu tek yarı alanda oynanmaya başladı. Bu nedenle Beşiktaş için iş organizasyona değil baskıya bağlı ‘kaza’ya kaldı. Oyun iyice ‘dert dakikaları’na girerken maç boyu ortalıkta görünmeyen Babel’in yerine Adriano ortasında Talisca problem çözdü. Ardından Quaresma da risk ihtimalini ortadan kaldırdı.

Gecenin sorusu

Babel’in gönülsüzlüğü gözle görülürken bu kadar sahada kalması nedendi? Ayrıca bu ülkede deplasman takımları sürekli beraberlik oyunu mu oynayacak? Malatya 1-0’dan 1-1 getiren oyununu neden sürdürmek/yükseltmek istemez?

Maçın starı

Rakibin oyunu bu kadar sıkıştırmasına izin verilen maça ‘yıldız’ yazmak zor. Kritik kurtarışlar yapan Fabri ve maçı çözen kenar oyuncuları Quaresma ile Adriano’ya haksızlık etmek olmaz: Onlar...

Maçın olayı

Akıl edenlerin aklına sağlık! 10 yaşındaki Elif Naz’ın gol anonsu yapması. Bu vesileyle Hisarlı Ahmet’i de analım; “Elif dedim be dedim, kız sen ne güzel iş ettin!” Kim ne derse desin, bu oyunu çocuk saflığı ve kadın duygusu kurtaracak.

Kısa mesaj

Öne geçtiğin oyunu gösterini yükselterek eline alamazsan devamı ‘can havli’ oyunla geçer. Bu da seni ‘kazanma garanti’li oyundan uzaklaştırır.

23 Nisan 2018, Pazartesi 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’'Akıp giden günlerimiz'‘’

Bu memleketin farklı yaşlardaki iki gayretlisi geçenlerde bizi terk edip, sonu belli hikayemizin kendileri ait bölümünü tamamladı. Biri yaşıtım... Gazeteciliğe Sabah Gazetesi’nde aynı dönemde başladığımız 53 yaşındaki Aydın Şentürk... Arı misali, yaşadığı sürece çalışmayı yüksünmeksizin görev belleyen biri. Tanımış olmaktan, birlikte çalışmaktan insanı ziyadesiyle mutlu eden, kimi zaman gün ışıyana kadar yazı işlerine getireceği haberi beklediğim, kimi zaman gece yarıları işe, Mecidiyeköy’ün arka sokaklarında işkembe çorbası molaları verdiğimiz Aydın. Ak düşmüş saçlarıyla efendiliğin, kalenderliğin, şimdilerde bizi git gide terk eden en önemli meziyet ‘saygılı olma’nın insan bedeninde vücut bulmuş hali... Zarafetini o güzel gülüşüne oturtmayı beceren, gazetecilik işinin kelimenin gerçek anlamdaki emekçisi.

Şarkı sözü yazmak...

Diğeri, aynı topraklarda doğduğumuz 80 yaşındaki ‘Samsunlu’ Cemal Safi... Duygularla, onların sözcüğe dökülmesiyle ilgili biri. ‘Şair’ deniyor böylesine. Edebiyat konusunda bir durumu tanımlayabilecek kadar donanımlı değilim ama Cemal Safi için ‘saf şarkı sözü yazarı’ derim ve bu tanımın her koşulda herhangi bir yanı boş kalmaz. Şarkı sözü yazmak müşkül iştir. Hele ki besteci değilseniz. O ulaşamadığınız, esasen başkasının, bestakarın içinde gezinen melodiyi söcüklerinizde hissetmek, bulmak ve kurmak... Cemal Safi de bu ‘derin mesele’nin Ali Mamaraşlı, Ali Tekintüre, Hamza Dekeli, Abdürrahim Karakoç ve adları sayılamayacak kadar çok olan diğerleri gibi altından suhuletle kalkanlardandı.

Çoğunlukla güvenmem

Aralarında yine aynı topraklarda doğduğumuz Orhan Gencebay’ın da bulunduğu onlarca bestecinin şarkı sözlerinden kitlesel eserler ürettiği Safi de artık yazamayacak, lakin bıraktıkları hepimize yeter de artar!.. Söz rahmetli Cemal Safi hocadan açılınca bir büyük sevdalıyı, aşığı anmadan da olmuyor... O da bir ‘söz yazarı’, Nadide Gülpınar. Hani şu “Okyanus mu iki şehrin arası? Kaç saatlik yol ki şunun şurası?” diyen, aşkına karşılık bulamamış aşık! İnternette yazılanlara çoğunlukla güvenmem. Genellikle sorgusuz, sualsiz kes/kopyala/yapıştır yöntemiyle çoğaltılır. Ancak Suat Yener’in kaleme aldığı “Şarkıların Gözyaşları” kitabı Gülpınar’ın, Cemal Safi’ye duyduğu ve karşılıksız kalan sevdasının hikayesine inancımı sağlamladı. Yaşananları özetlemeyeyim, merak ediyorsanız bulun okuyun.

Tekrar tekrar dinledim

Bu yazıyı yazarken hem arkadaşım Aydın hem Cemal Safi hem de Nadide Hanım için sözlerini Nadide Gülpınar’ın yazıp Talat Er’in bestlediği şarkıyı, Er’in eski eşi Ayfer Er’in o billur sesinden tekrar tekrar dinledim... Yazı tamamlandı ve bir başkasına geçtim. Yağmur Atsız sözlerinden Livaneli’nin içine düşen besteye; “Bir kitaba başlar gibi / Koşarken yavaşlar gibi / Ölen arkadaşlar gibi / Sessiz sitemsiz..

22 Nisan 2018, Pazar 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Çığırından çıktı‘’

Ülkenin en kıymetli ‘ikinci grup maçı’nın ilk devresi pozisyonsuz geçse de harareti yine yüksekti! Nedeni elbette futbol kalitesi değildi. ‘Kalite’ tahmin ettiğimgibi sadece vasatı zorlayabildi. Memleketin en üst seviye kariyeri sayılabilecek Pepe, dokunmasa hiçbir şey olmayacak pozisyonda kendini attırınca oyun süratle ‘memleket futbolu’ seviyesine de terfi etti. Böylesi fırsat doğar da sol bek Caner bundan yararlanmaz mı? Geldi sağ bek bölgesinde sarı kart aldı!.. Eksik Beşiktaş’a karşı oyun Fenerbahçe’nin eline geçer gibi olunca da Fenerbahçe tribünündeki bazı karakterler ‘rol çalma’yı ihmal etmedi. Kornerleri Quaresma’ya dar ederek ‘taraftarlık görevi’nin hakkını yeri getirmek için çırpındılar!..İkinci devreye Beşiktaş daha iyi başlar gibi olduysa da çığırından çıkma eğilimindeki tribünler çığırından çıktı... Bu tip durumlar karşısında ülkemizde genellikle ‘tahrik’le açıklama eğilimi hakimgörüştür. Bu görüşten kurtulmayı başarmadıkça işleri hep birlikte yoluna koymamız mümkün olamayacaktır.

Gecenin sorusu

Yaşananlara soru üretmek zor ama belki tek soru durumu anlamamız için yeter; ‘Neden?’ Soru bu da, dörtbaşı mamur bir yanıtı olan var mı?

Maçın starı

Hiç kimse!

Maçın olayı

Pepe kendini attırdıktan sonra yaşanan her an!..

Kısa mesaj

Neden oynuyor neden izliyoruz bu oyunu? Sevdiğimiz için değil mi? Peki bundan emin miyiz?

20 Nisan 2018, Cuma 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Zorunda olan kazandı‘’

Futbolda kazanmanın yollarından biri ‘rakibi oyuna getirmek’se (kontratak) diğeri de ‘oyun kurmak’tır. Ülkede çoğu takım ilk yolu benimsemiştir. Dün akşam çoğunlukla ‘ikinci yolun yolcusu’ iki takım karşı karşıyaydı ve tam da bu nedenle ilk devre bir tür ‘top kapma’ yarışına döndü. Çünkü topu almadan oyun kurulamazdı ve top rakipte ne kadar az kalırsa işler o kadar yolunda gidecekti. Pozisyonu az ama mücadele ve temposu yüksek bir maç izlememizin nedeni de buydu. Devrenin ortalarından sonra Başakşehir biraz daha önde göründüyse bunda ezberlediği ‘pas oyunu’nun etkisi büyüktü. Belli ki ilk devre iki hocayı da etkilemişti. İki takım da ‘kontrol oyunu’na dönmüştü ki, baştan beri sahanın en görüneni Mariano, kendi ürettiği pozisyonda topun çağrısına uydu ve kimsenin yapmaya gönüllü olmadığı golü muazzam bir vuruşla hepimize izletti. Sonuçta kazanmak zorunda olan kazandı, kaybetmemeye gelen ise kaybetti.

Gecenin sorusu

Emre Belözoğlu ile Arda Turan, aynı anda toplumun her kesiminin sinir uçlarına dokunacak kadar dayanılmaz saha içi gösteriler yapma gücünü nereden ve kimden alıyorlar acaba? Bence böyle birisi/birileri yok ama sanırım oyunu yönetenler var sanıyor!..

Maçın starı

Sadece attığı gol vesilesiyle değil takımını maç boyu daha işler hale getiren Mariano, Denayer ile Serdar Aziz de ligin en tehlikeli takımlarından birini durdurma konusunda takımlarını iyilerindendi.

Maçın olayı

Fatih Terim saha içine direktif verirken tercüman Mert Çetin - ki kendisi fevkalade bir futbol karakteridirpür dikkat izliyordu. Böyle bir şeyi Avrupa’daki herhangi bir maçta görmedim! Acaba AB yolu söylendiğinden daha mı uzun?

Kısa mesaj

Evinde işleri rahatlıkla yoluna koyan Galatasaray bir engeli daha aştı. Sorunları malum; deplasman! Onu da bir biçimde çözmeleri gerekiyor. Ama nasıl?

16 Nisan 2018, Pazartesi 06:00
YAZININ DEVAMI