‘’Finale titiz hazırlanmalı‘’
İlk devre boyunca topla oynayan, bazıları düzenli, bazıları doğaçlama görünümlü hücumlarla tehlike yaratan, goller kaçıran ev sahibi Trabzon’du. Tuhaf olan şuydu ki, finale ramak kalmışken yaklaşık 41 bin kişilik stadyum tıka basa dolmuştu.
‘Futbol kenti’ olarak anılan Trabzon için bu işte bir tuhaflık yok muydu sizce de? Daha çok durup bekleyerek fırsat gözleyen Göztepe, başlarda önde bastıysa da Trabzon’un etkiyi kırmasının ardından temas oyununa geçti. Yine de savunmada gözle görülür boşluklar bırakmadılar diyemeyiz. Onlardan birinde Nwakaeme’nin kestiği topta altı pas içinde bomboş bırakılan Banza kafayı dışarı vurmasa, devre bambaşka bir atmosferde geçebilirdi, olamadı. İlk devreye göre ‘Rakip ceza sahası içinde topla buluşma’ istatistiğinde (27/20) geri düşen Göztepe, ikinci devrede 60’a kadar bu istatistikte öne geçti (3/10) ancak 52’de penaltıya da sebebiyet veren onlardı! Lakin Banza, dün akşam onlara sıkıntı çıkaracak gibi görünmüyordu, kaçırdı. Bahse konu ettiğim istatistik, Göztepe lehine gittikçe artarken, Trabzon’daki tedirginlik de aynı oranda yükseliyordu.
Golden sonra kayboldu
Ancak penaltıda olduğu gibi 78’de kornerden gelen top ‘Başıboş’ halde Ozan Tufan’a yöneldi. O da ilginç bir reaksiyonla golü buldu. Göztepe, ikinci devre biraz görünür olduysa da golü yedikten sonra ortadan kayboldu. Ardından Oleksandr Zubkov golü ve Trabzon, sosyal medya spekülasyonuna uğrayan Eskişehir’deki finalde! Elbette tek maçların, özellikle de finallerin sonucunu öngörmek zordur. Ancak bu maçta da görüldüğü üzere Trabzon’un Galatasaray ile oynayacağı finale daha titiz hazırlanması şart gibi.
‘’Bir hikaye yazıcı: Gökhan Sazdağı‘’
Güçler dengesi açısından bakıldığında iki takım arasında uçurumdan öte farkın olduğu aşikar. Fenerbahçe 11’inin piyasa değeri yaklaşık 140 milyon Euro iken Kayseri 9 milyon Euro’yu bulamıyor bile. Haliyle ilk devre boyunca ev sahibinin baskın Kayseri’nin ‘’fırsat kollar’’ tarzda olması şaşırtıcı değildi kuşkusuz. Fenerbahçe ağırlıklı olarak Gökhan Sazdağı’nın üzerine gitmeyi planlamış olmalı ki Mert Müldür, Sebastian Szymanski, Allan Saint-Maximin hattını kullandı hücumlarda.
Golünü oradan buldu bulmasına ama golü de oradan yedi! Milan Skriniar’ın pas hatası gibi görünse de Szymanski’ye baskıya giden Gökhan Sazdağı kaptığı topla golü Ramazan Civelek attırdı. Ancak devre ilerledikçe aynı Sazdağı’nın Saint-Maximin’in çalımlarına dayanaklılığı da düşmeye başlamıştı ki, oradan da beraberlik golü geldi.
Jakiroviç’le başlasa...
İkinci devrenin hemen başında Sazdağı üzerine gelen Fenerbahçe hattındaki Szymanski’ye yine üstünlük sağladı. İkinci kez söktüğü topla ilerledi ve golü yaptırdı… Devamında ise yine bir tekrar sahne! SaintMaximin tıpkı Sazdağı’nın yaptığı gibi bir kez daha Sazdağı bölgesinden başlayarak ‘’çorap söker’’ gibi söktü savunmayı, golü de o attı. Favorinin, ‘’tedirginlik katsayı’’ yüksek maçı kazandığı düşünülürken yine Gökhan Sazdağı göründü Fenerbahçe savunmasının solunda ve beraberliği getirdi. Üstelik cezalı ve sakatlar nedeniyle ‘’Takımın yarısı yok’’ denirken. Acaba Kayseri sezona ‘’yerli mucitler’’le değil de Sergej Jakiroviç’le başlasa neler oldu diye düşünmeden edemiyor insan. Futbol polemik, spekülasyon, komplo teorisi sever sevmesine de daha çok sevdiği antrenman, metod, yaklaşım, tavır vb. olumluluklardır.
‘’Lig ortalaması‘’
İnsani etkinliklerin kıymet ölçülerinden biri de katılımdır. Dün akşam İzmir’de stadyum sınırları ölçüsünde muazzam bir katılıma tanıklık etti maçı televizyondan izleyenler. Bir kente, o kentteki bir semte anlamını vermeye gelmiş Göztepe taraftarları çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı tribündeydi yine. Kaygılandılar, itiraz ettiler, hayıflandılar, şaşırdılar, üzüldüler ama dayandılar. İyi taraftar zora dayanıklıdır! Onlar gibi... Elbette küfürlü tezahüratı ‘’tribün kültürü’’ sanan bir kalabalık da yok değildi Gürsel Aksel’de. Zaten işin tadını tuzunu her yerde kaçıran da bu dil bu anlayıştır.
İzmir’de ya da başka diyarda, başka statta! Maça gelince... İlk devre ‘’gol beklentisi’nin düşük olduğu birbirine denk etkiler gösteren iki takım vardı sahada. Göztepe’nin daha çok denediği, ne oynayacağı belli olmayan istikrarsız Beşiktaş’ın ise bu kez en uçta oynayan Rafa Silva’ya bel bağladığı bir ilk yarı izledik.
Bambaşka hava kattı
Maçta ilk gol erkendi, ikinci yarı başlar başlamaz bu kez ev sahibi tribünü ayaklandı! 35 yaşındaki İsmail Köybaşı’nın spiker klişesiyle ‘’Uzun yıllar hafızalardan silinmeyecek bir gol’’ olarak nitelediği vuruş maça bambaşka bir hava kattı. Alanlar genişledikçe iki tarafta sahada rahat top gezdirdiyse de ‘’gol etkisi’’ düşüktü. Ta ki 66’ya kadar. O anda Göztepe üst üste fırsat yaratıp yararlanamazken akışta Beşiktaş bir iki kırık dökük pozisyon girişiminde bulunmadı değil. Ne var ki, maçın temposu lig ortalamasının hayli üstünde ama etkisi lig ortalamasındaydı. Az faullü çok gayretli ama iki takım açısından da verimliliği düşük bir karşılaşma izledik. Kendi adıma izlediğimden memnunum...
‘’Kazanıyor ama baskı artacak‘’
Futbol tuhaf bir oyun! Çok para harcayıp, onca borca onca tanınır oyuncuya, küresel tanınır bir teknik adamı olan bir takım bile kümede kalmaya çalışan takım karşısında sıradan bir ilk devre oynayabiliyor. Devre bitiminde Talisca’nın bozulan baraj zaafiyetinden faydalanarak attığı serbest vuruş golüne rağmen Fenerbahçe ‘Gol beklentisi’nde Sivas’ın kıl payı önündeydi: (0.30 / 0.42). Üstelik ‘Kaleci kurtarışı’ istatistiğinde 1’e 3 Livakoviç’in üstünlüğü vardı!
Yine de bilinir, Fenerbahçe özellikle son maçlara doğru ikinci devreleri ilkine göre öyle ya da böyle daha işler hale getirmeyi başarıyor. Devre başındaki kısa süreli baskıdan çıkamayan Sivas savunması Maximin’in hareketliliği karşısında şaşkına dönünce Dusan Tadiç de golü boş kaleye attı. Ancak Efkan Bekiroğlu Beşiktaş’a, Toreira’nın attığına benzer fiyakalı bir gol atınca Sivas elden gidiyor gibi görünen maçta yeniden dengeyi sağladı. Gelecek sezon için... Zamanla ev sahibi gereken etkiyi yükseltemeyince 80’den sonra yaptığı En-Nesyri ile Oğuz Aydın değişikliğiyle Fenerbahçe yeniden ipleri ele aldı.
'Gol beklentisi’ yükseldi ‘Büyük şans’ta öne geçti ama ‘Kaleci kurtarışı’nda hala gerideydi! Galatasaray beklenen kaybı yaşamadıkça Fenerbahçe üzerindeki baskının her geçen hafta artacağı muhakkak. O nedenle bundan sonra maç kazanmak kadar ‘Sükseli oyun’ da önemli olacak onlar için. Bir şeyi kaybedeceklerse geleceğe ilham veren bir şeyler bırakmaları gerekir ki taraftarın da gelecek sezon beklentisi olabilsin.
‘’Golü atma değil engelleme sorunu!‘’
Bir gece önce Samsun’daki ilk devreyi andıran tempodaki iki takım ‘’gol beklentisi’’ni yükseltemedi ancak gol için çaba ve arayış içindeydiler. Beşiktaş daha çok topla oynayıp şut denediyse de devrenin en olgun pozisyonunu üreten Başakşehir’in gole yaklaştığı dakikada devreye giren kaleci Mert Günok’tu. Alan kullanımında Beşiktaş gayretli Başakşehir ise temkinli, kontrollü ve fırsatçı göründü. Deplasman takımı az sayıda pozisyona girse de pozisyonların gol ihtimali yüksekti, olmadı. İkinci devre Beşiktaş baskıyı artırarak başladı ve hemen 55. dakikada Gabriel Paulista’nın kafa vuruşunda gole de yaklaştılar ama onlar da yapamadı. Lig seviyesinin hayli üzerinde tempoda geçen maçta ‘’temkinli, kontrollü ve fırsatçı’’ Başakşehir beklediğini 62. dakikada buldu. Doğru dizilmiş görüntüdeki ancak geri geri hareket ettiği için dengesi bozuk Beşiktaş savunmasının zaafiyetini Yusuf Sarı değerlendirdi. Beşiktaş gol arayacaktı elbette ancak ‘’denge’’ ve ‘’acele’’ futbolun en önemli tanımlarından ikisiydi.
Acele ettikçe
Ev sahibi acele ettikçe problemleri de artmaya başladı. 70’lerin başında Beşiktaş kendine ait yarı alanı tamamen boşalttığında Krzystof Piatek son vuruş öncesi Paulista’ya temas etmese maç oracıkta bitecekti belki ama faul işi geciktirdi. 76’da Yusuf Sarı serbest vuruşla o gecikmeyi telafi etti! Beşiktaş’ın oyun kurgusundaki zaafların temeli sahanın her alanındaki defansif sorunlar. Bunlar sadece savunma oyuncularından kaynaklanan problemler değil. Ofansif anlamda bel bağlanan oyuncuların savunma için alanlarını savunmadaki isteksizliğinden ya da isteseler de savunabilecek donanımda olamayışlarından kaynaklanan sorunlar. Beşiktaş için ‘’Gol beklentisi’’ yüksek olsa da ‘’Gol engelleme’’ ihtimali daha düşük kalınca bu tür sonuçlarla sık sık karşılaşmak da anlaşılır oluyor.
‘’’Bizi bu fark yaraları öldürür’‘’
Memleketin futboldaki hali düşünüldüğünde temposu hayli yüksek bir ilk devre izlediğimizi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Ev sahibi Samsun kadro darlığı, iki takım arasındaki harcama olanağı uçurumu, uluslararası tanınır oyuncu sayısı gibi gerekçelerin anlaşılır sonucu gereği ‘Savunmayı sağlam tutma oyunu’nu tercih etmişti. Bu nedenle baskılı Galatasaray oyununa itiraz edebildiği kadar etmeye çalıştı başlarda. Gerçi ilk devre dişe dokunur pozisyon sayısı üç, bilemediniz dördü aşamadı.
Onların ilkinde Samsun ‘Yarı otomatik ofsayt sistemi’ne santimlerle takıldı. İkincisinde Galatasaray golü buldu. Üçüncüsünde ise Torreira’ya penaltı yapıldı mı yapılmadı mı tartışmasında VAR’daki o ünlü ‘Yabancı hakem’ de sahadaki Ozan Ergün’e uydu. O tempoya rağmen bir kaç pozisyon başlangıcı da sadece gol girişimi olarak kaldı!
İkinci devre başlar başlamaz Samsun öne çıkmaya çalışırken hatalı bir pasla yakalandı ve Victor Osimhen ‘Yarı otomatik ofsayt sistemi’ne takılmadan ikinci golü attı. Maç da oracıkta bitiverdi! Bu andan sonra Samsun bedenen sahadaydı belki ancak ‘Ruhen’’ alandan çekilmişti. Galatasaray ise sakin, güvenli, düzenli ve dinlenerek ikinci devreyi istediği gibi oynayıp maçı tamamladı. İki takımlı çekişme... Lig üçüncüsü ile lider arasında bu kadar belirgin bir oyun ve güç farkının olması marka değeri açısından yere göğe koyulmayan Türkiye Süper Ligi’nin halini anlatıyor diye düşünmek gerekmiyor mu?
Ülke futbolunun ’İki takımlı’ bir çekişmeye sıkışmış olmasından çoğunluğun rahatsız olmadığı muhakkak. Öyle ya, birinin kalabalığı 35 dolayısıyla diğerininki de 35 milyon insan olarak varsayılıyor. Gelin görün ki her hakem kararına itiraz edip ‘Adalet, adalet’ diye ortalığı toz duman eden onca kulüp yöneticisi ya da taraftarının bu manasızlık karşısında gıkı çıkmıyor! ’Kim ölçtü bu kalabalığı?’ diye sorulmayan bir ülkede iki takım ile diğerlerinin arasındaki uçurum da bu kadar derin oluyor. Ne diyordu Ali Tekintüre’nin sözlerini yazdığı Mustafa Sayan bestesinde Müslüm Gürses? ’Bizi bu fark yaraları öldürür!’
‘’Bambaşka muamma!‘’
Ülkedeki çoğu maçın ilk devresinde ne oluyorsa bu maçta olan da oydu; çok az şey! Orta sahaya sıkışmış pek bir şey yapılamayan bir maç... Kasımpaşa, Mortadhe Ben Ouanes’in vuruşunda Beşiktaş savunmasından seken topla gol buldu Beşiktaş’ın en ciddi atağında da Rafa Silva topu direğe nişanladı. Hepsi bu... Bir de, Beşiktaş çok top kaybedince ilk yarı boyunca Kasımpaşa bol bol pas yapıp oyunu elinde tutuyor göründü, o kadar. Bu nedenle topla oynama oranları eşitse de daha atak yapıyor gibi duran ev sahibiydi ancak bu sadece bir ‘’görüntü’’ydü. İkinci devre de ilkinden farklı başlamadı. Fark ilk devre 10 kişi kalan Beşiktaş’taki iki oyuncu değişikliğiydi sadece. Onlar gol aramak için öne çıktıkça kalecileri Mert Günok ile takım arasında ciddi mesafeler oluşuyor, Kasımpaşa da bu boşlukları ya topu sürerek ya da uzun atarak değerlendirmeye çalışıyordu.
Savunmayı aşamadı!
Nihayet 69’da Beşiktaş bol pasla gole en yaklaştığı ikinci pozisyonu inşa etti ancak son vuruşu deneyen Ernest Muçi kapanan savunmayı aşamadı. Buna benzer bazı pozisyonlarda doğru zamanda, doğru açıda, doğru adamı topla buluşturamayınca heyecana neden olan ataklar da sonuçsuz kaldı. Son bölümde başıboş hücumlar bir kaç gol girişimi getirdiyse de yavan başlayan maç aynı yavanlıkta ve bir son dakika penaltısıyla berabere tamamlandı.Ligde üçüncülük hedefi olduğu açıklanan Beşiktaş az sayıda maçta anlaşılamaz biçimde üst seviye takım tavrı gösterirken bu maçta olduğu gibi çoğu maçtan sıradan bile görünemedi. Durumu onca idari ve teknik değişikliğin kaçınılmaz sonucu olarak görebiliriz elbette. Hayatta olduğu gibi futbolda da tutarlılık ve kararlılık asıldır. Bu kadar oyun, oyuncu, anlayış değişikliğinin hiçbir takıma fayda sağlamadığı aşikarken Beşiktaş’a sağlamasını beklemek tesadüflere güvenmekten öte anlam taşımaz. Ancak bu takımdan geleceğe neler miras kalacak o da bambaşka bir muamma!..
‘’Talisca konuyu kapattı!‘’
Belirsizlikleri git gide büyüyen, sıkıntıdaki iki takım... Neden sıkıntıdalar? Biri sezon başından bu yana 4. teknik adam değişikliğini yapmış, diğeri ise küresel tanınırlığa sahip teknik direktörüne teslim olmuş görüntüde!.. İkisi de ağır taraftar baskısı altında, çünkü yakın tarihin önemli futbol geriliminin de baş aktörleri!.. Galatasaray’a kupada kendi sahasında kaybeden Jose Mourinho, iki üç hafta önce layığınca antrenmana çıkmadığı, üzerinde bilgisayarla oynanmış fotoğrafları servis ettiğini belirttiği Allan Saint-Maximin’i ilk 11’de sahaya göndermiş! “Bu ne demek şimdi?” diye soran oluyor mu acaba? Trabzonspor uzun toplarla Fenerbahçe savunmasını ısrarla tehdit edip “Büyük şans”ları da yakalarken, ev sahibi iki maçtır o bildik etkisiz hücum girişimlerinde ısrar edip durdu. Nihayet bizim ülkede “Basit gol yedik” diye anlatılan gayet planlı bir gol attı Trabzonspor devre sonunda. Onlar Uğurcan Çakır’dan gelen ve daha önce benzerleri olduğu için planlı görünen bu hücumla golü bulurken, Fenerbahçeliler öylece izledi.
Çözümler merak konusuydu
İkinci devre daha ilginç başladı!.. Erken Fenerbahçe golünün ardından teknik direktör çözümleri de merak konusuydu kuşkusuz. Ev sahibi 10 dakikada 3 gol atarken, ilk devre çözümleri başarılı olan misafir takım teknik adamı ilk devre Mourinho’nun izlediği gibi izleyip durdu maçı. Belki çözüm gelecekti Fatih Tekke’den ama o daha düşündüğünü diline getiremeden Anderson Talisca konuyu kapattı! Fenerbahçe lider Galatasaray ile puan farkını 3’e düşürürken, kupa maçında yaşadığı son mağlubiyetinin ağır izlerini sildiği bir karşılaşmayı tamamladı. Kısaca... Epeydir maruz kaldığımız “Adalet ve eşitlik istiyoruz.” türü ulvi talep ve kavramların havalarda uçuşacağı 8 maç daha bizi bekliyor!









































