‘’Öngörüsü zor son!‘’
Yaşamdaki bir çok şey gibi futbol da ilginç! Hesaba katamadığınız, ‘’Başıma gelmez’’ diye düşündüğünüz irili ufaklı ayrıntılar bazen doğrudan sonucu belirliyor. Dün akşam iki takımın savunma hattındaki öngörülemez hataları hem devrenin sonucuna hem de Beşiktaş’ın 10 kişi kalıp gol yemesine neden oldu. İlk 30 dakikadaki yüksek Beşiktaş baskısı süresince Göztepe savunması çok bariz pozisyon hataları yaptı. Bunlardan gol ihtimali yüksek ikisini değerlendiremeyen Ernest Muçi, ofsayt çizgisini göz göre göre bozan Göztepe stoperi Malcom Bokele sayesinde Rafa Silva’nın muazzam işçiliğini golle tamamladı. Lakin stoper sorunu sadece Göztepe’de yoktu. Beşiktaş stoperi Tayyip Talha Sanuç da bir akşam önce Fenerbahçe stoperi Çağlar Söyüncü gibi pozisyon alma hatası yaptı. Yaptığı faulle hem oyundan atıldı hem Romulo’nun golü bulmasına yol açan serbest vuruşa neden oldu. İlk devrenin önemli karakterlerinden biri de 23 yaşındaki Göztepe kalecisi Arda Özçimen’di. Üç önemli pozisyondaki kurtarışlarıyla takımını maçta tuttu.
Düzen bozulunca...
10 kişi kalan Beşiktaş’ın düzeni bozulunca Göztepe ilk devreye daha etkili ataklar organize etmeye başladı. İyice oyunu bozulan Beşiktaş ise 70’e kadar dağınık, uyurgezer haldeydi. Göztepe her hücum girişimde metre metre yaklaşıtı Beşiktaş kalesine. Tutarsız oyunların iki takımı sahadaydı dün gece. Daha tutarsız olan Beşiktaş daha önce eksik kalan rakiplerine yenilmişti lakin bu kez kendi sahasında eksik kaldığı maçta kaybetti! Bir maçta belirli süreleri oynayıp ardından uzun süre oyundan düşmenin nedenlerini açıklamak Ola Gunnar Solskjaer’e düşüyor kuşkusuz. Bir de önemli görülen maçları oynayıp zorluk derecesi daha düşük varsayılan maçlardaki bu çaresiz görüntünün gerekçesini… Sahi neden böyle oluyor? Yetmeyen, eksik kalanlar nelerdir?
‘’Sandığı gibi değilmiş‘’
Lig maçı değil ama lige etkisi büyük olacak karşılaşmada Fenerbahçe’nin çözümünün ne olacağı merak konusuydu. Öyle ya, Beşiktaş maçında Victor Osimhen’i işlevsiz hale getiren Ola Gunnar Solskjaer çözümü Fenerbahçe kadrosuyla nasıl mümkün olacaktı? İlk ciddi atak 7. dakikada Galatasaray’dan geldi ancak önünde de sonunda da oyunun hakimi onlardı. Haliyle başlangıç çözümü Fenerbahçe lehine değildi. Nihayetinde stoperleri hataya zorlayan Okan Buruk çözümlemesi Barış Alper Yılmaz, Osimhen ikilisiyle golü erken buldu. Yani santrforsuz oyunu tercih eden Solskjaer’in formülü işletilemedi. Galatasaray Osimhen’e ya da kullandığı alana ulaşırken Fenerbahçe Youssef En Nesyri’ye bir türlü bulamadı! Ne hücumda ne savunmada yoktu ev sahibi. Amrabat, Fred, Oğuz, Kostic… Orta sahada topu ayaklarında tutacak olanlar üç, dört pas yapamayınca daha da rahatlayan Galatasaray skor avantajıyla topu sakince çevirip, tempoyu istediği gibi ayarladı! Derkeeen… Fenerbahçe’nin ilk ciddi atağı geldi ve gol oldu. Ülke de en iyi bildiği konuya bu sayede kavuşmuş oldu; “Ofsayt çizgisi kalibrasyonu doğru çekildi mi?”
Bu denli sıradan görünmezdi
İkinci devresi karşılıklı hücumlarla dengede geçen bir maç izledik! En azından ligdeki maça göre hareketli ve belirsizliği yüksek bir karşılaşmaya şahit olurken nihayet Jose Mourinho oyuna “antrenman yapmamış” olduğunu dile getirdiği “photoshop”lu Allan Saint-Maximin’e gönderdi! Böylece takıma ne denli hakim olduğunu gösteren bir hamle daha yapmış oldu! Ancak maç sonuna doğru futbolun “ülke normalleri” devreye girdi. İtiş kakış, bağırış çağırış, küfür kıyamet… Öğrendik ki, bizim futbolumuz aslında münakaşamızın gücü kadar kıymetli. Öğrendik ki, bu oyunun yerli ya da yabancı “hakem kararı”yla sanıldığı kadar ilgisi yok. Ve demek ki, futbol Acun Ilıcalı’nın sandığı gibi bir oyun değilmiş. Yoksa “ivmelendiği”ni sandığı takımı düzenli oynayan bir takım karşısında bu denli sıradan görünmezdi, değil mi?
‘’Kazanmayı bilmek!‘’
Galatasaray lig ikincisinden kaçıyor, Beşiktaş lig üçüncüsünü kovalıyor… Üstelik lig üçüncüsü Samsun kendi sahasında yenilmişken Beşiktaş son maçlarda kaybettiği avantajlarını yerine koyma fırsatı da yakalamıştı. İlk 20 dakika Galatasaray’ın çok adamlı hücum girişimlerine karşın savunmada dengeli durmaya çalışan Beşiktaş rakip alanda varlığını daha çok Ernest Muçi ile Rafa Silva üzerinden hissettirmeye çabalıyordu. Nihayet 22’de Galatasaray’ın o çoklu hücum girişimlerine ‘Tekli’ yanıt veren Rafa Silva oldu! Topu kendi yarı alanından alıp fırladı ve ‘Amerikan Futbolu’ tabiriyle söylenirse, ‘Touchdown’ yaptı! Üstelik bunu Sanchez gibi ligin en önemli savunmacılarından birini ekarte ederek becerdi. Yedikleri golün ardından 36’da Frankowski de atılınca başlangıç kurgusu iyice bozulan Galatasaray savunmada geniş alanlar bırakmaya başlamıştı ki Lucas Torreira ligin en iyi kalecilerinden biri olan Mert Günok’un önde olduğunu çok uzaklardan tespit etti ve maça yeniden dengeye getirdi. İlk devre çok şey olmadıysa da iki gol oldu.
Topu doğru kullandı
İkinci devrede Yalçın Çetin’in dinamik anlatımına rağmen ilki gibi devam ederken Abdülkerim Bardakçı’nın neden olduğu fauldeki serbest vuruşta yine aynı isim ofsaytı bozunca Joao Mario şutu atamamış olsa da asist yapmış oldu ve Beşiktaş Gedson Fernandes ile yeniden öne geçti. Galatasaray’ın gol dışında ciddi işler yapamadığı, 75 milyon Euroluk Victor Osimhen’i bulamadığı maçta Beşiktaş bir oyuncu fazla olmanın avantajını topu sahada güvenle gezdirerek doğru kullandı. Gerçi son bölümde anlamsızca kendi alanlarına büzüştülerse de maçı öyle ya da böyle kazanmayı becerdiler. Onlar Samsunspor’a yaklaşırken Fenerbahçe’yi de Galatasaray’a yaklaştırmış oldular.
‘’İki farklı maç!‘’
Tuhaf, hastalıklı bir kültür ele geçirmiş durumda ülke futbolunu! Maçın henüz başında çıktıkları hücumda takımının faule maruz kaldığını düşünen Bodrum stoperi Musah Mohammed ceza sahası köşesinde Anderson Talisca ’ya öyle bir faul yaptı ki, hem sarı kart gördü hem o serbest vuruş Fenerbahçe golünü getirdi. Göz göre göre yedikleri golde bile faul olduğu iddiasıyla epey itiraz ettiler.
Bu hastalıkla kültüre bir diğer örnek maçın 11. dakikasında bu kez Fenerbahçe’den geldi. Kendi ceza sahaları önünde ele geçirdikleri topu doğru açılı paslarla süratle rakip kaleye taşıdılar lakin Mert Müldür pas atmak yerine orta yapma illetine tutulunca gol olması muhtemel o güzelim atak heba oldu. Futbol ilginç bir oyun! Forvet Talisca savunmaya destek için ceza sahasına girince gol olan penaltıya sebebiyet verdi, diğer forvet En Nesyri şut denerken gole asist yaptı! Bodrum, yeni hocaları Jose Morais ile ciddi bir ivme yakalamış olsa da rakip Fenerbahçe şimdiye kadar oynadıkları rakiplerin çok üzerinde bir takımdı.
Hücum hazırlığında topu gezdirirken rahat ve hayli üstün olan Fenerbahçe haniyse savunma yapmaya gerek bile duymadı. İkinci devre Mourinho’nun Rizespor maçının son bölümü için söylediklerini ‘hatırlayan’ Fenerbahçeli oyuncular ‘aktif dinlenme’ye geçerek topu mümkün mertebe rakibe dokundurtmadan çevirip durdu. Kısaca, oyunu söndürmeye çalıştılar. Ara ara fantastik pas arayışı yerine sade oyunu tercih etmiş olsalar maçın skoru ilk devrenin iki katı olabilirdi! Ancak tersi durum zaman zaman Bodrum için de doğruydu! Öyle ki, İrfan Can Eğribayat, 18 yaşındaki Rüzgar Alemdar kadar kurtarış istatistiğine sahipti. Yani Bodrum da epey planlı hücum etmişti. Hatta 2-4 ’e getirdikleri maçı Fenerbahçe için korkulu hale getirecek noktaya bile taşıdılar, yapamadılar. Fenerbahçe deplasmanda kazanarak Beşiktaş’ın yollarını gözlemeye geçti. Bu akşam işler diledikleri gibi sonuçlanırsa çarşamba akşamı moral üstünlüğü tekrar ele geçirmek için bir fırsat daha yakalayacaklar. Ve elbette bakalım o maçı kim yönetsin istenecek? Gözler ‘futbol oynanmayan bir maçı yöneten’ Slavko Vincic ’i arar mı acaba?
‘’Önemli bir avantaj‘’
Yaşamda olduğu gibi futbolda da yapılan kadar, hatta daha fazlasıyla yapılanı sürdürmek esastır. Dün akşam ilk 15 dakikadaki Orkun Kökçü’nün golünü de getiren, ‘doğru takım tavrı’nın sürdürülememesi, ülke oyununun kalıcı sorunudur. Oysa gol, defansta organize olup, programlammış bir hücumdan geldi ki, bunu gol öncesinde de denemişti Milliler. Ancak ligde de sık sık karşılaştığımız gibi yaşanan “kopuş” sorunu Macaristan’ın, Milli Takım’ın savunması önünde kurguladığı beraberlik golünde çaresiz bıraktı bizimkileri. Onlar da attıkları golü, gol öncesinde birkaç kez denemişlerdi. Doğrusu ya, “Kalede kim olsun?” tartışmasından sağ çıkan Uğurcan Çakır’ın kurtarışları olmasa, ilk devre sonunda soyunma odasına, “Ulusal bir sorun” ile de girilebilirdi. Topla az oynamış olsalar da, daha çok deneyen Macaristan’dı ve onlar bunu ilk devredeki tutarlı oyunlarıyla başardı.
Aklımızda tutalım…
İkinci devre durağan bir şeylerin değişmesi için toplu davranışlara ihtiyaç olduğu aşikardı. Nihayetinde Macaristan’ın golündeki işleyişe benzeyen çok paslı şahane hücumda, topa dokunmayanların da katkılarıyla Orkun ile Oğuz Aydın işçiliğinden Kerem Aktürkoğlu golü geldi. Ardından yine altı pas ile bu kez de İrfan Can Kahveci golü... İlk maçta 3-1 gibi önemli bir avantaj elde etti Milliler. Yine de yakın tarihteki Fenerbahçe-Rangers karşılaşmalarının öğrettiklerini aklın bir kenarında tutup, Pazar akşamı hazırlıklarını buna göre yapmakta büyük fayda yarar.
‘’Fenerbahçe'deki baskı arttı‘’
İskoçya’dan galip ama elenmiş olarak dönen Fenerbahçe dün akşam ilk devre boyunca topla daha çok haşır neşir olan taraftı. Ne var ki, benzer orta denemeleriyle sonuçsuz kalan onca girişimde onların hanesinde yazılıydı! Samsun savunmada dengeli bekleyip orta sahayı kapatarak ev sahibini kenarlara yönlendirdikçe arkadaki Fred ile Amrabat’ın Dusan Tadiç’e, Tadiç’in de öndeki Edin Dzeko ve Anderson Talisca’ya ulaşması mümkün olmadı. Fenerbahçe için geriye kenar oyuncuları Oğuz ile Kostiç kaldı, ki onlar da topu içeri yağdırıp durdular. Özellikle de 7 ortada 1 isabetle oynayan Kostiç!
Etki düşüktü
Ben bunları yazarken yayıncı kuruluşta Elvir Baliç, “Özellikle Oğuz Aydın ile Kostiç etkili oldular!” diyordu. Hemen başka kanala geçtim! Peki ya Samsun? Onlar tehlike yaratamadılar ancak kontralarda topu tehlike bölgesinin sınırına kadar götürdüler 4-5 kez ama orada ezdiler. Yani top, oyun, baskı ağırlıklı olarak Fenerbahçe’de olsa da ‘etki’ düşüktü.
26 şut, 44 orta, fark 9!
İkinci devre Samsun topla oynama oranını yükseltince zaten olmayan iki takımın ‘gol beklentisi’, kurşun hızıyla düştü. Değişikliklerden sonra 70’lere doğru iki Oğuz Aydın ortasında kaleyi iki kez yokladı Fenerbahçe. Ve tam bu sırada Samsun’dan Mouandilmadji kendini ikinci sarı karttan attırmayı başardı! Eksik kalan Samsun iyice ceza sahası içine büzülünce savunma yapmasına gerek kalmayan Fenerbahçe tüm takım olarak rakip alana yerleşti ama zaman iyice daralmıştı ve olmadı. 26 şut, 44 orta ve puan farkı 9! Galatasaray ne kadar rahatladıysa Fenerbahçe’nin üzerindeki baskı da o oranda arttı. Maç bitimindeki nümayiş girişimleri de bunun ilk göstergeleri olarak okunmalı.
‘’Çalışmak yetmez ama...‘’
Futbolsever ülkemizin, güzide maçlarından biri! Hiçbir şey olmuyor. Üstelik ev sahibi ligde kalma gayretinde deplasman takımı ise ilk üç derdinde. Konya’nın ligdeki durumu malum. Peki ya Beşiktaş? Onca transfer, onca tanınmış futbolcu, değişen onca yönetimin ardından gelen uluslararası unvanlı hoca!.. Gelin görün ki devre boyunca gol olabilecek yegane pozisyonu da cömertce harcadılar. Ancak Konya gelişigüzel bir ‘’doldurma’’ sonucu devre bitiminde öyle ye de böyle golü buldu. Üstelik 10 kişi kalan bir takımıyla. Öyle ki bir maç ki, devre boyunca ‘’gol beklentisi’’ sıfıra yakın!.. Dakikalar ilerliyor, durum değişmiyor... İkinci devre üç değişikliğe rağmen ilkinden farklı değildi! Maç gittikçe tuhaflaştı 65’te Ndao atılıp ev sahibi Konya sahada 9 kişi kalınca durum değişir sanıldı! Çünkü 11 kişilik Beşiktaş’ın sahada kullanabileceği alan iyice büyümüş oldu.
Gerek teknik, gerek taktik
Ancak büyüyen alanı kullanma bilincine sahip bir Beşiktaş sahada var mıydı? işte soru tam da buydu. Merak ettim, ‘’Dokuz futbolcuyla kalmış bir takım kaçlı savunmayla oynuyordur acaba?’’ 83’teki hızlı hücumda neredeyse gol buluyordu Konya! Hülasa... Çok az şey oldu ve maç bitti. Görüldü ki, Beşiktaş’ın yolu uzun. Gerek antrenman gerek teknik gerek taktik! Bunun için Ola Gunnar Solksjaer’in de kulüp yönetiminin de çok çalışması gerek. Evet, ‘’Çalışmak yetmez’’ belki ama başka da bir yol yok!
‘’Geleceğe hazırlık‘’
Günlerdir ‘Solksjaer dokunuşu’ diye özetlenebilecek abartılı bir anlatı hakim Beşiktaş haberlerine. Oysa hayatta olduğu gibi futbolda da hiçbir şey bu tür keskin kısaltmalarla açıklanamaz. Burada da ilke şudur: Nicel birikimler nitel sıçramalara yol açar. Beşiktaş o birikim sürecini henüz başlatmadı bile denebilir. O nedenle dün akşam tribün uğultusu ile spiker coşkusunu kapatın sahada futbol adlı oyunun günümüzdeki gelişmiş uygulamalarına yakın çok az örneğe şahit olduk! Devre boyunca penaltı dışında neredeyse hiçbir şey olmadı ama her faulde ülkeye özgü, ‘Toplu itiraz mekanizmaları’ tüm gücüyle işledi. Hele bir faul tartışması vardı ki kameralar uzun süre 4. hakem çevresindeki bağırış çağırışı getirdi ekrana. Sonuç? İki dakikalık tartışmadan sonra kaleciye vurulan bir Beşiktaş serbest atışı! İkinci devre Beşiktaş’ın baskısıyla başlamışken atılabilecek bir iki gol de atılamayınca oyunun bir yerde dengeye geleceği beklenebilirdi. Ancak 60. dakikada Alex’in kart gördüğü faulün ardından o dar açıya kurulan barajın 5 kişilik oluşu ilginçti! Arda Kızıldağ’ın rahat bir kafa golü atmasında o eşleşmedeki sayısal durumu Ole Gunnar Solskjaer sanırım gözden geçirir.
Başa sarabilir...
Sakin kalan Antep düzenini bozmazken gelişigüzel hücumlarla sonuca gitmeye çalışan Beşiktaş, savunma dağınıklığına çözüm bulamayınca ikinci golü de yedi. Maç bitti ve ‘Neticeye dayalı övgü’ yaklaşımı bir mağlubiyet daha aldı! Lakin kendi ihtiyaçlarından çok diğerlerinin yapamadıklarından beslenen kültürü ‘Bilgi, çalışma, ilerleme’ paradigmasına ikna etmek imkansız değilse de çok zor. Beşiktaş bu sezonu geleceğe hazırlık olarak görebilir ve buna uygun çalışırsa doğru yola girer. Fakat sonuçlara bağlı olarak, ’Bununla da olmadı’ denirse başa sarmak kaçınılmazdır.