Oynatmama problemi!
Haberin Devamı ›
Birlikte büyümek ve gelişmek, haliyle birlikte eğlenmek! Bu ilke gündelik hayatta da futbolda da temel ilke olması gerekirken ikisinde de ayağımıza dolanıyor maalesef! ‘İnsan insan kurdu’ymuş ya, futbolda da bizim takımlar birbirinin ‘takozu’. Doğrusu ya çoğu haklı da! Çünkü bu eşitsiz futbol düzeni kendini daha zayıf görenlerin ‘oynamama’ konusundaki meşrulaştırma aracına dönmüş durumda aynı zamanda. Dün ilk yarı boyunca Trabzon’da da bu durum işledi. ‘Sıfır gol beklentili’ Antalya değil rakip kaleye orta sahaya dahi ulaşmadı desem abartmam. Gerçi Trabzon da ilk dişe dokunur atağını 35. dakikada yaptı ama ondan sonra devre bitene kadar iştahlı, işlevsel ve pratiktiler. O ana kadar yapamadıklarını deneyip Antalya’yı geri ittilerse de golü kornerden buldular. Ki o anda Antalya tam takım ceza sahasına yerleşmiş ancak kornerde öne geleceği herkes tarafından bilinmesi gereken stoper Savic’i arka direkte unutmuştu!
Kültürel sorun
İkinci yarı sanırım Emre Belözoğlu gerek ilk devre analizi gerekse o ünlü ‘soyunma odası konuşması’nı yapmış olsa gerek Trabzon’un bıraktığı yerden oyunu Antalya ele aldı. Uğurcan Çakır iki üç önemli pozisyonda öne çıktığına göre demek ki, istenirse oynanabiliyormuş da! Öyle ki, 70’e gelene kadar Antalya bir parça zamanlaması doğru paslar yapabilse oyunu çözebilirdi. Ve o dakikada Fatih Tekke iki ofansifi çıkarıp Ozan Tufan ile alanı sağlamlayıp Visca ile arkaya top taşıma düzenine geçti. O andan sonra da Antalya’nın ‘cılız etkisi’ ivme kaybetti. Ardından maçın son bölümü ‘skor koruma’ oyununa döndü Trabzon için. Fatih Tekke sezon başında ‘Çok gol atmayı mı, az gol yemeyi mi?’ yönündeki tercihini ‘az gol’den yana yapmış ve ilk iki maçını gol yemeden tek golle kazanmıştı. Bu maç da öyle tamamlandı ancak oynadığı üç takım da ligin oyun bozmaya kurulmuş takımlarından. Haliyle Trabzon için daha iyisi, şu oyundan daha fazlasını gerektiriyor. Başa dönersek... Bir takım ‘Ne olursa olsun rakibi bozmaya kurulu oyunlarla’ ne kendi gelişir ne ligin gelişimine katkı sağlar. Peki ne olur? Olsa olsa tribüne gelenlerin canı sıkılır. Bu da yönetsel, finansal olduğu kadar kültürel sorundur.