Arama

Popüler aramalar

‘’Burak Yılmaz döktürdü!‘’

Maçların ilk devrelerinde genellikle tempoyu yükseltmeden gol arayan Beşiktaş dün akşam da bu stratejiden vazgeçmedi. Ancak bu kez bir yardımcısı vardı; Konya! Son iki maçında gayet iyi görünen Bülent Korkmaz takımı Hadziamhetovic’in kırmızı kartıyla organizasyonunu tamamen kaybetti. Nasıl oluyor da bir takım iki hafta sonra böyle sönebiliyor? Bu durum nasıl açıklanır acaba? Ve rakip tehdidi hissetmeyen Beşiktaş oluşan alanları doğru kullanarak tempoya gerek duymaksızın oynamaya başladı.

Zevki alan Beşiktaş’tı

Maç başındaki nafile ortalardan sonra paslarla Konya ceza sahasına defalarca sızdılar ama ilk golü de bir ironi olarak Burak’ın çaprazdan attığı şahane şutla buldular. Devamında maç öyle bir hal aldı ki, Burak Yılmaz (35) döktürüyor Konyalı oyuncular adeta izliyordu. Haniyse iki takım da antrenman yapmaya başladı ama zevki alan elbette Beşiktaş’tı! Düşünün ki Beşiktaş’ın her daim en iyisi Atiba ortalığa dahi çıkmadı. 60’tan sonra başlayan oyuncu değişiklikleriyle tempo iyice yitince Beşiktaş çok efor harcamadığı maçı elini kolunu sallayarak kazanmayı bildi. Düşünmeden edemedim... ‘’Bir de kadroda olmayan Adem Ljajic yaratıcılığı eklense maç ne hal alırdı acaba?’

Maç dışı iki not...

İlki... VAR işi kafaları her daim karıştıracak ve durum gittikçe içinden çıkılmaz bir hal alacak. Soracak Konyalılar, ‘Vida pozisyonu neden izlenmedi?’. Ben soracağım, ’VAR neden hakemi aldatmaya yönelik kararlarına karışmıyor?’ İkincisi... Yıllardır yürütülen propaganda yüzünden hakemler neredeyse her kararlarını oyunculara açıklamak zorunda kalıyor. Bu saçmalığın gelecek sezon kesinlikle ortadan kaldırılması şart...

27 Haziran 2020, Cumartesi 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Rakibi dağıttılar!‘’

Ljajic, Beşiktaş’ın elindeki yegane saha içi oyun planlayıcısı ve icracısı. Temposuz maçta, Beşiktaş her şeyiyle öndeydi. Gökhan’ın golüne kadar direnir gibi yapan Denizli, ardından darmadağın oldu.

Ortaya çıktı ki, teknik adamlar seslerini saha içine duyuramazsa futbolcuların antrenman drillerini sahada birlikte yorumlamaları mümkün değilmiş! Havai fişek manasızlığı durduktan sonra sergilenen oyunun seviyesi de bunun kanıtı oldu! Sahi ya stada yakın bir yerde bir zengin düğünü olsa ve memleketin vazgeçilmez saçma eğlencesi hava fişek gösterisi kimi zaman olduğu gibi 15-20 dakika sürse ne olacaktı? Ljajic Beşiktaş’ın elindeki yegane saha içi oyun planlayıcısı ve icracısı... Üst üste iki pozisyondan birinde skoru çıkartmayı başardı. Ancak tempo düşünce yaratıcılığın da önemi azalıyor. Haliyle koca maç ilk devre bir iki pozisyona sıkıştı.

Bu kadar gol yememeli!

Sahada yokları oynayan Denizli ise önce Mustafa Yumlu ile yaklaştı ardından kontradan Oscar Estupinan’la golü buldu. Bir takım bu kadar gol yememeli, değil mi? Görünen şuydu ki, temposuz maçta Beşiktaş her şeyiyle öndeydi. Antalya maçının ikinci yarısındaki tempoya tırmanınca Gökhan Gönül golüne kadar direnir gibi yapan Denizli ardından darmadağın oldu. Maç 67’deki üçüncü golde esasen bitince Beşiktaş, yedek kulübesini sahaya sürdü.

Omurga kimlerden oluşacak...

Kaleci Ersin, tehdit büyük olmasa da aldığı süre arttıkça gelişecektir şüphemiz olmasın. Keza Rıdvan da.. Sorun şu ki, bu oyuncuları geliştirecek takım omurgası kimlerden oluşacak? Yönetimin bu konudaki kararı hem teknik ekibi hem takımın geleceği olan genç oyuncuları doğrudan etkileyecek. Caner Erkin’den vazgeçmiş görünmek birinci olumlu sinyaldir. Bakalım neler olacak?

21 Haziran 2020, Pazar 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Geldiler, yendiler döndüler...‘’

Hataları olsa da yaptıklarını doğruya yakın planla hayata geçiren Trabzon ile neredeyse her adımı bir öncekini tekzip eden, problemleri gitgide büyüyen Fenerbahçe karşı karşıya. Sahadaki takımlar da yönetimlerini taklit eder gibi... Biri düzenli, diğeri darmadağın, savruk. Sörloth, en güçlü yanı olan sol ayak içine aldığı pası gol yapınca Fenerbahçe’nin gerilmesi kaçınılmazdı. Gerginlik yedek kulübesinde patladı. “Fiili teknik direktör” Emre Belözoğlu çoğu zaman olduğu gibi kendine hakim olamadı ve takımını oyunun son bölümünde göstermesi beklenen olası etkiden mahrum bıraktı!

Trabzon savunmada organize ve sakin, fırsat buldukça da hücumda tehditkardı. Yedek kulübesindeki onca ‘hoca’ yetmiyormuş gibi tribündekilerden de teknik destek alan (!) Fenerbahçe’nin daha çok bireysel beceriye dayalı tarzı da hayli yardım etti onlara. Geldiler, yendiler, döndüler...

Gecenin sorusu

Madem ‘futbol pandemi protokolüne’ uyulmayacak, isteyen maskeye ve mesafeye istediği gibi davranacak, “İptal ettik” deyin olsun bitsin. Bir avuç insanı virüs bulaşısına karşı ikna edemiyorsak koca ülkeyi nasıl edeceğiz?

Maçın starı

Kayseri maçında sahada, dün ise kulübede yaptıklarıyla Emre Belözoğlu. Bir şekilde maça damga vurmayı biliyor! Ama bu damga kaç maçta takımının yarar hanesine kaydediliyor, işte sorun burada... Uğurcan, Ndiaye ve Abdülkadir Parmak da Trabzon’un iyileriydi.

Maçın olayı

Tribündeki Volkan Demirel’in telefon görüşmesinin ekrana yansıması! Tahmin edelim, kiminle, ne konuşuyordu? Aklınıza gelen ilk isim kim? Sizce Fenerbahçe’nin o ana kadar en hareketlisi Deniz Türüç’ü oyundan Tahir Karapınar mı almıştır?

Kısa mesaj

Trabzonspor geleceği kurmak için olanakları ölçüsünde doğrulara ne denli sadık kalmaya çalışıyorsa, Fenerbahçe tam tersi kararsız ve dengeden uzak adımlamalara devam ediyor!

17 Haziran 2020, Çarşamba 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Kartal'ın işi zor‘’

Fiziksel olarak belirgin bir düşüş beklemiyordum oyunculardan doğrusu, yanılmadım da... Çünkü öncesinde de güç/hız verileri pek parlak değildi! Geriye kalan, kimin ‘acemilik’ yapacağıydı. Hücum eder gibi görünen Beşiktaş, ‘kapan/bekle/fırla’ oynayan Antalya’ya muazzam fırsatlar verince golleri yedi. Çünkü bilinçli hücum şablonu yoktu ve belli ki Sergen Yalçın’ın en güvendiği şey ‘oyuncu yeteneği’ydi. Bu nedenle iki bek Gökhan/Rıdvan defalarca aynı anda hücumdayken savunma güvenliği evlere şenlikti. Bu oyun epeydir, ‘Boyd atamadı, Ersin kurtaramadı’ türü basit klişenin çok ötesine geçmiş durumda.

Düzen korununca...

Bu maçın düzeni içinde Boyd, Antalya adına hücum etse Beşiktaş’ı darmadağın edebilecekken, takımında vasat ve beceriksiz göründü. Beşiktaş’ı anlamak için oyuncu değişikliklerine bakmak yeterli! Doğaçlamaya dayalı her değişiklik, olmayan düzeni iyice içinden çıkılmaz hale getirdi. Düzenini sakince koruyan Antalya ise, hücum acemiliklerine rağmen pek de efor harcamadan oyunu istediği dengede sürdürmeyi başardı.

Protokoller neden yazıldı?

Antalya alacağını aldı ama düzensiz ve başı bozuk Beşiktaş’ın işi hakikaten zor. Bu oyun için herhangi bir futbolcuya yıllık 500 bin Euro üzeri ücret ödemek gereksiz olacak... Çünkü oynanan, ‘oyuncu sorunu’ gibi durmuyor! Bir not da Rıdvan Yılmaz ile ona bu oyunu doğru belletenlere... Bu kadar nafile orta yapmak hem iyi hem doğru değil. Bu çaba belki oyuncuyu gayretli gösterir ama orta ile pas arasındaki farkı kavramadan ne iyi futbolcu olunur ne de futbol doğru oynanır. Ve son olarak izlediğim maçlarda gördüklerim üzerine soruyorum; madem kimse uymayacaktı onca ‘pandemi protokolü’ neden yazıldı?

14 Haziran 2020, Pazar 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Oyunsuz hayat hayatsız oyun!‘’

Garip bir futbol ikliminde yaşadığımız çoğumuzun malumu. Korona öncesi oyunun endüstriyel niteliklerine methiye düzenlerden epeydir çıt çıkmıyor. Tersine, çoğu pozisyon değiştirip insan/sağlık dengesinden söz eder hale geldi. Kesinlikle haklılar, sağlık her şeyin önündedir. Yalnız, bu talep her canlı için geçerli değil mi? Kapımıza ekmeği getiren, ekmeği o sıcakta pişiren, unu fırına taşıyan, un edip eleyen, tarlasındaki buğdaya, çavdara çocuğu gibi bakan için de geçerli değil mi sağlık? Menemendeki domatesi, yumurtayı üreten, içtiğimiz suyu kapımıza koyan, kapı önüne bıraktığımız çöpü alıp götüren, interneti kesintisiz sağlayan için de geçerli değil mi? Eczanelerde, hastanelerde çalışanlar... Çiftçiler, taksiciler, otobüs şoförleri ve daha niceleri için...

Kibir kokusu yükseliyor

Yani... Spor sağlık arasında tanımlanan ilişkiden öncelikle kesif bir kibir kokusu yükseliyor. Sanki başka hayatlar yokmuş ya da daha az önemliymiş gibi. Beri yandan aynı zamanda oyunu önemsizleştirerek “Olmasa da olur” makamından da çalmaya çalışıyorlar. Ancak iş, tutulan takımın çıkarlarına gelip dayanınca yine çıkmaza giriyor!

Yeni normaller gerekiyor...

Sorunu doğru tespit etmek gerek. Apaçık ki, yaşantımızı korona öncesi “normal”lerle sürdüremeyeceğiz. Hepimize yeni “normal”ler gerekiyor ve bu her alanda gerekiyor. Öncelik ihtiyaçlarda elbette ancak duygusal/kültürel ihtiyaçları da ihmal etmeden. Futbol bize sadece yaşam için ilham vermiyor yeni normalleri nasıl kuracağımız konusunda da yardım edecek. Ligler 12 Haziran’da başlar, başlamaz orasını bilemem. Lakin sanki başlayacakmış gibi protokoller yazmak, gelişmelere göre protokolleri revize etmek gerek. Bu sadece futbol için değil okul, iş, otobüs, minibüs, şezlong, restoran masası için de böyle... “Yeni normal”i hep birlikte kurmaya gayret ederken kurallara “uyucu” olduğumuz kadar kuralları “koyucu” olmaya da aday olmalıyız ki, bilim insanlarının bulgu ve önerileri doğrultusunda yeniyi bir an evvel inşa edebilelim.

Arızalardan arındırarak oynamak zorundayız

Problemi sadece para/ekonomi parametresine hapsederek yaklaşırsak sadece futbol değil yaşamdaki hiçbir sorunu çözemeyiz. Bilim insanları, korona mücadelesinde zafer tarihini belirleyemiyor. Onlar, “Tamam koronayı yendik” diyene kadar hareketsiz mi kalacağız? Yoksa... Onların önerilerine kulak asmayıp sokağa çıkarken, sadece kendimiz için değil başkaları için de işlerimizi yaparken, topun ardından koşarken, maçı izlerken, ramazan pidesi kuyruğuna girerken korona öncesi normallerle davranmayı sürdürürsek bilim insanları o zafere ulaşmakta çok gecikir. Futbol, yüzlerce bileşeni olan karmaşık bir ekonomik modele sahip. O model, sektörel olarak bir çok ekonomik dinamiği de harekete geçirir. Kapısına kilit vurmadan ama nu eski işleyişin arızalarından da arındırarak oynanmak zorundayız.

Bir başlangıç olsun isterim

Bu kısa yazıda bir çok nokta ister istemez eksik kaldı, tam açıklanamadı. Bir başlangıç olsun ve eleştirilere göre her bir noktayı ayrı ayrı tartışalım isterim ama “tartışalım isterim”! Bitirişi de, biraz tumturaklı kaçacak belki ama Hang-Georg Gadamer’den bir alıntıyla yapayım; “Oyunun insan yaşamında temel bir işlevi olduğu bilinmesi gereken ilk konudur, çünkü insan kültürü oyun unsuru olmadan düşünülemez.”

28 Mayıs 2020, Perşembe 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Kalede sorun büyük değil‘’

Karius’un gidişine olumlu yerden bakalım... Beşiktaş seneye tıpkı Trabzonspor’un Onur Kıvrak/Uğurcan Çakır tercihinde olduğu gibi iyi bir kaleci kazanmış olabilir. Çünkü elinde üç iyi genç kaleci; Utku Yuvakuran, Ersin Destanoğlu ve Doğukan Özkan var. Yani kaledeki sorun büyük değil.

Ülkenin en sıkıntılı takımı durumundaki Beşiktaş’ta işlerin yoluna girmesi kısa vadede mümkün görünmüyor. Gün geçmiyor ki, bir huzursuzluk haberi çıkmasın. Bilindiği gibi bu durum geçmişin olumsuzluklar dolu bakiyesinin zorunlu sonucu. Bugün ilk konu Karius olsun... Sonucun böyle tecelli edeceğini hepimiz biliyorduk ancak kaleci sözleşmesini tek taraflı fesh edince birden Beşiktaşlılar’ın içindeki “Beşiktaşlı” dışarı çıktı! Oysa bazı durumlarda “Karşılıklı teşekkür prosedürü”nü de becerebilmek gerekir. Zaten yönetim kültürü ve yönetme biçimi bunu gerektirir.

Zaten seneye yoktu...

Karius seneye yoktu, görülüyor ki Haziran’da devam edeceği açıklanan ligin geri kalanında da olmayacak. Olumlu yerden bakalım, Beşiktaş seneye tıpkı Trabzonspor’un Onur/Uğurcan tercihinde olduğu gibi iyi bir kaleci kazanmış olabilir. Çünkü elinde üç iyi genç kaleci (Utku, Ersin, Doğukan) var... Yani kaledeki sorun büyük değil.

Dorukhan Toköz benzeri isim şart

Diğeri, Atiba’nın alacağı 100 bin Dolar’ın ödenemediği haberi. Bu bölüm en azından ligin geri kalanı için, Karius’un yokluğundan daha yakıcı. Çünkü, Beşiktaş sahada Atibasız kalınca ne yapacağını bilemez görüntüde. Ancak, gelecek sezon için o bölge ya Dorukhan Toköz benzeri, geleceği olan -bu arada Fatih Aksoy’un takımdaki geleceğini gerçekten merak ediyorum- bir isimle ya da kuzey ülkelerinden basit ama güçlü oynayan aynı zamanda yıllık maliyeti 250 bin Euro’yu aşmayan bir oyuncuyla tahkim edilmeli.

Savurgan olmayan modele dönmek zorunluluk

Beşiktaş’ta 30 yaş üstü oyuncuların geleceğiyle ilgili radikal kararların alınacağı bu zamanlarda yönetim içinden de tartışma haberleri sızıyor dışarı. Her yönetimde görüş ayrılıkları ve tartışma olur. Bu, yapının sağlıklı olduğunun işaretidir. Ancak bizde ağırlıklı olarak yönetimdeki pederşahi tutumlar galebe çaldığından bu sağlıklı ortam süratle sıhhatini yitirir. Yine de koronovirüs yıllarında istemeden de olsa uyulacak mali disiplin ve yakın gelecekte takımların yaşça gençleştirilmesi zorunlulukları sorunları da çözecektir. Beşiktaş genetiğindeki savurgan olmayan, üretken ve eğlenceli modele dönmek durumunda. Bu belki kısa vadede şampiyonluk getirmez ancak bu modeli ne kadar erken hayata geçirirse kurtuluşu da o denli yakındır.

07 Mayıs 2020, Perşembe 06:59
YAZININ DEVAMI

‘’Hazıra konmacı bakış devrede‘’

Şu günlerde öyle haberler alıyorum ki, koronadan uzak dururken 'uçuk çıkarma tehlikesi'ne yaklaşıyorum! Oyunculara 5-6 aydır ödeme yapamayan... Garanti oyunculardan yüzde 50'ye varan indirim isteyen Beşiktaş, 'U milli takım'larda oynamış üç genç kalecisi olmasına rağmen TFF 2. Lig'den Samsun'un kalecisi Nurullah Aslan'a talip olmuş! Üstelik haberler Samsun'un oyuncu için 6 milyon Euro bonservis istediğini ancak Beşiktaş'ın bir miktar para ve oyuncu takası teklifine hazırlandığını belirtiyor.

Tartışmasız güven veriyor

Tartışma yok, Nurullah iyi bir genç kaleci (22). Alt liglerde (Terme - Erbaa - Samsun) oynamış olması sizi aldatmasın. İki metreyi aşan boyu, gerek kale gerek ceza sahası içi hakimiyeti ve sakinliği önünde oynayan savunmacılara güven veriyor. İzlediğim ve Samsun'un kazandığı 3-4 maçta takımının en iyisiydi. Buraya kadar her şey yolunda...

Mert günok'a ortaklar!

Şimdi gelelim Nurullah Aslan'ın Beşiktaş'taki yaşdaşları Utku Yuvakuran (22), Ersin Destanoğlu (18) ile Doğukan Özkan'a (20) üstünlüğüne... Alt liglerde olsa da elbette onlardan çok daha fazla maça çıkmış olmak. Takım planlaması ve teknik adam bariyerlerini aşamayan Beşiktaş'ın rezerv kalecileri ise bu bakış açısıyla sanırım 28-29 yaşında 'keşfedilen' Mert Günok'un kariyerine ortak olacaklar! Düşük maliyetli yetenekli oyuncuları geliştirmek yerine eski model 'hazıra konmacı bakış' yine devrede anlayacağınız.

3 İstanbullu'dan daha iyi...

Elinizdeki potansiyellere titizlenip, onların üzerine titremek yerine transfer takıntısıyla hareket edip sadece saha içi performansa bakmanın yanıltıcı olduğunu 'Üç İstanbullu'dan daha iyi bilen yoktur bu ülkede...Özellikle genç oyuncu transferlerinde fayda/maliyet eğrisi başta olmak üzere, öğrenme düzeyi, geleceği takıma ve kente uyum, sosyal yaşam alışkanlıkları ve tutkularının analizi de o derece önemlidir.

27 Nisan 2020, Pazartesi 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Esprili ve hazır cevap olmalı‘’

Yazarımız Cem Dizdar, Fenerbahçe’deki son gelişmeleri 4 soru-4 cevapla masaya yatırdı.

Fenerbahçe’de hoca olarak Lucescu ve Erol Bulut gibi isimler gündeme geliyor. Sizce hoca yabancı mı olmalı yerli mi olmalı?

Teknik direktör ararken pasaportunun hangi ülkeye ait olduğuna bakmak saçmalıktır! Aslolan ufku açık, metodolojik kavrayışı olan bilgi sahibi birini, o da yetmez, ekibini tercih edebilmektir. Bizim buralara, hocanın kuyruğuna “Takımı bilen eski oyuncu ya da yardımcı iliştirme” gibi bir başka manasızlık da hakimdir. Beri yandan, sürekli “Lucescu sıkışmışlığı” yaşarız. Bu durum ufkun darlığını, dünyayı takip etmediklerini, ezbere iş yaptıklarını, garanti peşinde koştuklarını gösterir. Fenerbahçe yönetimi, zor ama, öncelikle taraftarını hocadan önce “zaman”a ikna edebilmeli. İsim veremem ama gelişmeye açık yöntemler içinde yetişmiş biri doğru seçim olur. Takımının birinci adamı olmasına da gerekyok. İkinci hatta “genç üçüncü” teknik adam da olabilir. Aslolan geliştirici ve yarışmacı bir ekolden geliyor olmasıdır. Ayrıca teknik bilginin yanında kesinlikle “espri seviyesi” yüksek, “hazır cevap” biri olmalı ki, başta medya olmak üzere ülkenin yıpratıcı diliyle de başa çıkabilsin. Örneğin Lucescu bunu milli takımda yapamadı!..

Altyapıdan istikrarlı şekilde genç oyuncu çıkaramayan Fenerbahçe, bu konuda neler yapmalı?

Yanıt basit; plan. Onca iyi kaleci yetiştirmiş Fenerbahçe’ye kaynak ayrılmış, sade ve işlevsel bir plan gerekli. Tüm gücü ve kaynağı sadece uzun vadeli altyapı çalışmalarına ayırmak yerine, gelişme eğiliminde olan ama göz ardı edilmiş yapılarla işbirliğine gitmek!.. Dünyayı izleyen “bağımsız tarama” ekipleriyle sağlıklı ilişki kurmak... Tespit edilen gençleri uzun erimli takibe almak... İkinci ya da üçüncü ligden yarışmacı nitelikli bir kent takımıyla ortaklık kurup hem oyuncu ama özellikle teknik adam(lar) gelişimi için kullanmaya kafa yormak.. Ve elbette fazlası! Denilecek ki, “Bunların hepsi denendi, olmadı”. Sorun da burada. Ülkedeki köhne futbol düzeni kendini sürdürebilmek için iyi, doğru ve güzel olana yaşama izni vermiyor. Bunun için de irade ve politik ifadeyle söylersem, “kadife yumruk” gerekiyor...

Takımı tekrar zirveye çıkarmak için sıfırdan mı başlamak gerekiyor.Yapılması gereken temel şeyler neler?

"Sıfırdan başlama” ifadesi bizim için zihinsel aldatmacadır. Sanki artıdayız da sıfıra gerileyerek sıçrayacağız yanılsaması yaratıyor bu ifade. Oysa şampiyon olan da olamayan da ekside. Öncelik, gözünü rakipten ayırmadığı için travmatize olmuş taraftarlık yapısının yıkıcı etkisinden kurtulmak... Sadece tribüne giden taraftardan söz etmiyorum, kazanma arzusuyla yanıp tutuştuğu için her şeyi yerle bir edip sürekli “sıfıra dönmek”ten kapı açtıran bakış açısıyla baş edebilmeli Fenerbahçe... Gerisi için bazı mevkileri masrafsızsca onarmak doğru olur. Adı Fenerbahçe olduğu için çok para vermeyecek hiçbir oyuncu ya da kulübe. Çıtayı 300-500 bin Euro’ya koyacak ve ‘’doğru, genç oyuncuları” bulacak ve onları en fazla üç olgun oyuncuyla harmanlayacak! Gerisi ayrıntı...

Vedat Muriç, iyi bir teklif gelmesi halinde satılmalı mı ve yerini doldurabilme ihtimali var mı?

Vedat Muriç’in Kosova Milli Takımı dönüşündeki ilk iki maçını izleyen aklına, bilgisine çok güvendiğim bir teknik direktör arkadaşım, “Koşarken sallanmaya başladı. Muhtemel bir iki haftaya düşüşe geçecek” demişti. Tam da onun dediği gibi oldu. Sürati, gücü ve vuruşu düştü. Avrupa takımları için devamlılık asıldır. Güç ve sürati düşme eğilimi gösteren oyuncular bizim burada yazıldığı çizildiği kadar önemsenmez. Kaldı ki, koronavirüs sonrası futbol ekonomisi geçmiş yıllarda olduğu gibi bol keseden para dağıtamayacağı için artık o yüksek bedelli bonservisler de hayal. Bu nedenle oyuncuyu iyi bir hazırlıkla Fenerbahçe’ye faydalı hale getirmek daha elzem ve bugünün koşullarında daha gerçekçi.

25 Nisan 2020, Cumartesi 09:06
YAZININ DEVAMI