Arama

Popüler aramalar

‘’Alışılmış bir kere‘’

Burak Yılmaz indirim yapacağını açıklıyor, geçmiş yanlışların yükü bugün garabete dönüşüyor. Yöneticiler de, FIFA'dan futbolcu hak edişleri için 'indirim ve yapılandırma' haberlerini bekliyor. Ancak bir yandan da transfer çalışmaları sürüyor. N’Sakala iddiaları var. Kongolu oyuncu haberlere göre Beşiktaş'tan yılda tahmini 800 bin Euro kazanacak! Eğer 'belirsiz' bir oyuncuya bu parayı verecekseniz, oyunculardan nasıl indirim isteyeceksiniz? Taşlanmış alışkanlıklardan vazgeçilmiyor!

Koronavirüs futbol sisteminin tümyaldızlarını döktü. Ülkemizdeki durumgün gibi ortadaydı ancak vaziyet Avrupa için de netleşmeye başladı! Sponsorlar çekildi ve 'top patladı'! O 'büyük takım' havalanmalarının, 'yıldız oyuncu' afra tafrasının içinin ne denli boş olduğu ortaya çıktı. Yine de eski alışkanlıkları sürdürme inadından ne yönetici ne futbolcu ne de menacer vazgeçiyor!

Burak'ı arayacaklardır

Örneğin... Haber uçuyor kulüpten, "Burak Yılmaz, 17 milyondan aşağı inmem dedi." Sonra Burak Yılmaz alıyor sözü; "Böyle bir şey söylemediğim gibi konuyla ilgili beni yönetimden tek kişi aramadı." Öğreniyorum ki, gerçekten de Burak Yılmaz'ı arayan olmamış yönetimden. Arayacaklardır!.. Beri yandan Burak Yılmaz, üzerine düşeni fazlasıyla yapacağını belirten bir açıklama yapıyor. Yani, geçmiş yanlışların yükü bugün garabete dönüşmüş olarak giriyor hayatımıza. Kimin ne dediği ne planladığı belli değil.

Kulüp lehine çevrilsin diye...

Tahmin ediyorum ki, Beşiktaş yönetimi oyunculardan yüzde 50 hatta bazı oyunculardan daha fazla indirim talep edecek. Bu oran Burak Yılmaz'a uygun mu bilemiyorum? Yani 2.5 milyon Euro'dan 1.25 hatta 1 milyon Euro seviyelerine inmeyi kabul edecek mi? Ve yine duyuyorum ki, yöneticilerin gözü kulağı FIFA ve federasyonlardan gelecek 'fesih hakkı' haberlerinde. Sanıyorum, belirli oranların üzerindeki futbolcu hak edişleri için 'indirim ve yapılandırma' gayretleri yürütülüyor. Yani bazı özel futbolcular lehine işleyen sistem şimdilerde kulüp yönüne çevirilsin diye bekliyorlar. Haliyle Beşiktaş - Burak Yılmaz ilişkisi ülke futbolunun gelecekteki işleyişine dair model üretmeye elverişli duruyor. Bakalım nasıl tecelli edecek!..

Eski birşarkı; N’Sakala!..

Gelelim diğer konuya... Beşiktaş'ın yeni transferi diye haberleştirilen 'N’Sakala sorunu'na!.. 'N’Sakala sorunu' diyorum çünkü haberler geçmiş alışkanlıkların ne denli taşlaşmış olduğunu ortaya koyuyor. 30 yaşındaki Kongolu oyuncu 10 yılda sadece 420 bin Euro bonservis üretebilmiş! O da yolculuğuna başladığı Fransa'nın Troyes takımından Anderlecht'e yaptığı ilk transferinde. Alanya performansının ardından haberlere göre Beşiktaş'tan yılda tahmini 800 bin Euro kazanacak! Peki, bu oyuncunun 20-24 yaş aralığında yılda 200-300 bin Euro’ya oynayacak muadili yok mudur bir yerlerde? Eğer N’Sakala gibi 'belirsiz' bir oyuncuya 800 bin Euro verecekseniz Burak Yılmaz benzeri oyunculardan nasıl indirimi steyeceksiniz?

Rıdvan Yılmaz oynasın

N’Sakala için 'belirsiz' diyorum çünkü bunu bana Sivas'tan benzer anlayışla alınan Douglas'ın performansı söyletiyor. Douglas'ı da düşününce, formanın yıllık 50-100 bin Euro karşılığı Türk Lirasına oynatılabilecek Rıdvan Yılmaz'a ait olması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca Kartal Kayra Yılmaz, kaleci Doğukan Özkan gibi kulübe kaynak olabilecek oyunculara yönelmek model olmalı. Ancak bu oyuncuları yükseltebilecek teknik ekip de gerekli. Yoksa 'hazıra konmacı' yöntemlerle sadece eski tekrar edilir ki, bugün tamda o eskinin sonuçlarına katlanmak zorunda kalıyoruz...

24 Nisan 2020, Cuma 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Futbolun doğrularına dönme zamanı‘’

Koronavirüs melanetine rağmen dünyada “doğru” bellenen yanlışları da gün yüzüne çıkardı. Başta sudan bahanelerle özelleştirilen eğitim ve sağlık alanında... Bizim konumuz futbolda da öyle. Hele ki ülkemizde... “Yanlış yönetiyorlar” diye bas bas bağırmamıza rağmen bağımlıların müptelalığına benzer davranışlar gösteren, adölesan dönemini tamamlayamamış büyük kalabalığı arkasına alan yöneticiler bildiğini okudu da, çok az insan dışında sesi çıkan olmadı... Elbette bu akçeli süreç, yöneticiler arasında “varsıl bireyler” de çıkarmadı değil!..

Yapabilmek için öğrenmek gerekir

Bugün futbolu yönetenler ne yapacağını şaşırmış durumda. Çünkü, “doğru yönetmek” bilmedikleri bir iş ve kimse bilmediği işi yapamaz! Yapabilmek için öğrenmek gerekir. Futbolcu yetiştiremediği için, “Futbol iyi futbolcuyla oynanır” gibi sudan bahanelere sığınan teknik adamların eline düşmüş ülke futbolu çöktü. Kimse ne yapacağını, nasıl davranacağını bilmiyor. Örneğin Beşiktaş... Başta Burak Yılmaz olmak üzere sözleşmesi süren oyuncuların eline düşmüş görünüyor!.

Burak’ın maaşı uzun döneme yayılsın

Yerine adam koymaya cesaret edemeyen teknik adamlar, onları tercih eden yöneticiler ve abartılmış sözleşmelerle şımartılmış Burak Yılmaz haklı olarak alacağını istiyor! Yapacağı bir şeyi yok Beşiktaş’ın, öyle ya da böyle ödeyecek. Beri yandan Milli Takım’a kadar yükselmiş Güven Yalçın’ın adını anan bile yok. Bu daha da ilginç... Yılda 2.5 milyon Euro garanti para kazanan, ki ekstra kazançlarını bilmiyoruz, Burak Yılmaz’ın “İndirim için gelmeyin” diye set çektiğini duyuyorum. Haklı mı? Haklı!. Almış alacağını, neden indirime gitsin? Onun haklı inadı, şimdiye değin yanlış yönetilen işlerin kaçınılmaz sonucu. Ben yönetici olsam kesinlikle alacağını yayabileceğim en uzun zamana yayarım. Öyle ya, “mücbir sebep” zamanlarından geçiyoruz ve Beşiktaş öyle değilmiş gibi gösterilse bile yıllardır batakta!..

Yeni sınırları çizmek gerek

Buna rağmen duyuyorum ki, 800 bin Euro’ya oyuncu almaya çalışıyorlarmış! Aman bunu, Burak Yılmaz ve menajeri duymasın! Oysa yapılacak şeyler çok basit?!.. Başa, en başa futbolun ve oyunun doğrularına dönmek. Ancak dönemeyecekler çünkü kendilerinden önceki dönemlerle hesaplaşmadan, yeni sınırları çizmeden başa dönülemez. Hâlâ transferin kaçınılmaz olduğunu bellemiş yönetici ve teknik adamlar iş başında ne yazık ki!.. “Ben gol atmayı öğretemem” diyen teknik adam... “Transfer kaçınılmaz” diyen “sihirbaz yönetici”... 30 yaş üstü oyuncuları el üstünde tutan “garantici” anlayış!.. Bunları biz değilse bile göreceksiniz korona sonrası yaşam değiştirecek. İstedikleri kadar dirensinler. Biraz daha para kazanmaya çalışır sonra birlikte sahneden çekilirler.

23 Nisan 2020, Perşembe 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Makul olana dönüş‘’

“Korona” insana ilk olarak yaşamın kıymetini hatırlattı. İkinci hatırlatması, kolektif bilinç ve dayanışma kültürünün insan varlığı için önemiydi. Üçüncü ise sanırım, kaybedilen “makul”lük çizgisiyle ilgili oldu. Har vurup harman savuran, ihtiyacı olmayanı ihtiyaç sayan, kazanmadığını harcamaya çalışan, obur, haris bir varlığa dönüşen insana, “Dur yolcu” dedi! Bizim bahsimiz makulden ayrılalı çok olan ülkemiz futbolundan olacak... “Makul”den sapalı çok olmuş olan futbolumuz, üretim/para dengesizliğindeki gerçekleri “büyüklük illüzyon”u ile perdeliyordu. Futbolcular bir ay sahaya çıkamayıp, topu çimlerde gezdiremedi ve kulüpler Avrupadakiler dahil topu attı! Bizdekilerin çoğu topu atalı epey olmuştu da “devlet baba” sağolsun, desteğiyle yaşamayanı yaşar gösterdi onca yıl.

Haklı olarak...

Ne var ki, evde geçen günlerimiz dahi akılları başa getirme konusunda işe yaramış görünmüyor. Hangi haberi okusam, transfer ilk sırada. Yetmiyor, 30 yaşı aşalı çok olmuş oyuncular için 1 milyon Euro’luk yıllık ücretler büyük indirime uğramış rakamlar olarak sunuluyor. Bu arada öğreniyoruz ki, yayıncı kuruluş sadece oynanmış maçların parasını ödüyor haklı olarak. Peki, kulüplerin borçları? Onlar donuyor mu? Hayır! Yani kulüp zararları günbegün büyürken Kulüpler Birliği, TFF’ye dolayısıyla devlete yayıncı kuruluşu şikayet ediyor, “Parayı ödemiyor” diye... Oyuncu alacaklarını, kulüp çalışan paralarını aylarca geciktirenler “sıcak para”nın peşindeler! Ancak düşünmeleri gerekir ki, maç yoksa reklam yok! Peki ya, yayıncı kuruluşun onca çalışanın aylık ücretleri? Bunlar da hesaba dahil!

Yapılması gerekenler

Tüm bunlar bir masada çözülecek sorunlar elbette lakin daha önce yapılması gereken çok önemli işler var. Neler mi? Bir kaçını sıralayayım;

*Kulüplerin kısa ve orta vade geleceğe dair master planları neler?

*Transfere yaklaşım eski alışkanlıkla mı sürecek? Ya da sürebilir mi?

*Sürdürülebilir bir futbol ekonomisi için futbolcu yaş ortalamasını düşürme konusunda ortak çalışma yürütülmekte midir?

*Yoksa işler, akıl/bilim çizgisinde değil de eski model “vahşi rekabet” düzeninde mi ilerleyecektir?

Kemer sıkma zamanı!

Kanaatim o ki, Kulüpler Birliği paradan önce “boş dersleri” bu yakıcı sorunlara dair çözüm arayışıyla geçirmeli. Oradan çıkacak kabul edilebilir model bu büyük krizi fırsata dönüştürebilir... Bunun için de “makul” seviyeyi ve gerçek tasarrufu hatırlamak zorunluluktur. Kestirmeden söylersem, düpedüz “son deliğe kadar kemer sıkmak”tan söz ediyorum. Sadece nefes alınabilecek kemerdeki o son delikten!.. Yoksa kendisini dev aynasında görmeye alışmış ve “Para nedir?” bilmeyen kitleyi harcama vaadiyle avutmak bugünleri de kaybetmek anlamına gelir. Böyle yapılırsa, “yarın” sorusunu ise aklınıza bile getirmeyin!

16 Nisan 2020, Perşembe 07:12
YAZININ DEVAMI

‘’Korona günlerinde Beşiktaş için dersler!‘’

Ağırlıklı olarak kuzey yarımküre, genel olarak tüm gezegenin boğuştuğu Koronavirüs belası yaşama pamuk ipliğiyle bağlı olduğumuzu bir kez daha hatırlattı. İnsan soyunun, kışkırtıla kışkırtıla doyurulamaz hale getiririlen tüketim arzusunun aç gözlülüğe dönüştüğü çağımızda Koronavirüs çok şey anlatıyor anlamak isteyene! Örneğin, kolonya kokusuna tahammül edemeyen “eau de parfum” ya da “eau de toilette” kullanıcıları kolonya müptelası oldu, ortalıkta kolonya kalmadı! Ya da bir soru... Ellerimizi yirmi saniye ve sıklıkla yıkarken açık bıraktığımız musluklardan akan su acaba yaz aylarında aynı musluktan akmayı sürdürebilecek mi? Yani, bir şeyden korunurken aynı zamanda geleceği tükettiğimizi fark ediyor muyuz? Tıpkı futbolda olduğu gibi!... Bir çokları da öyle ya, örneğimiz Beşiktaş olsun. Üç sezon öncenin gösterişli takımı şimdilerde irtifat kaybetmiş, plansız/hesapsız ekonominin getirdiği zor günlerde adeta “Koronavirüs”e yakalanmış, ateşler içinde yanıyor!

Karar vermek zorundalar

Bu sezon sözleşmeleri bitecek Caner Erkin (31) ve Gökhan Gönül (35) ile sözleşme yenileme konusunda karar vermek zorundalar. Kararları gelecek tasarımlarını gösterecek. Bir sezon daha sözleşmesi bulunan Burak Yılmaz ile bu iki oyuncuyu vazgeçilmez gören anlayışın başına dert olacaklar şunlar;

A-Oyuncuların yıllık maliyetleri ciddi oranda düşürülse bile ucuz ve yetenekli, geliştirildiğinde satılabilir genç oyuncuların önü tıkanacak.

B-Yaş ve devamlılıkları düşünüldüğünde yerlerini alacak sağlam yedekler için en az onların yarısı kadar para gözden çıkarılacak.

C-Yine yaşları ve oynama alışkanlıkları göz önüne alındığında antrenman kalitesi daima düşük kalacak. Çünkü oyun ağırlıklı olarak bu oyuncular etrafına inşa edilecek ve antrenman yoğunlukları onlara ayarlanacak, bu da ister istemez gençleri geri bırakacak. Ciddi bir alan açılacak Sözleşme şartlarının incelikli ayrıntılarını bilmiyoruz ancak kiralık oyuncular Karius (26), Rebocho (25), Elneny (27), Boateng (33), Diaby (28) ile onlar gibi sözleşmesi biten Atiba (37) ile takımda ciddi bir alan açılacak. Düşünün, şimdilerde adı anılmayan Güven Yalçın (21) kısa zaman önce milli takım oyuncusuydu! Ne kadar yazık değil mi? Düşük maliyetli ve potansiyeli olan gençleri oyuna katarken aynı zamanda geliştirebilecek formüller artık zorunlu. Gerek yönetim gerekse teknik heyet zaman kaybetmeden bu konu üzerindeki planlarını açıklayıp sonra da hayata geçirmeli. Yoksa yıllardır olduğu gibi kulübün her kademesi yeterlilik düzeyi tartışmalı “Beşiktaş’ın çocukları” ile doldurularak bir yere varılamaz. Koronavirüs hatırlattı, “aslolan bilgi, dayanışmadır.” Beşiktaş dahil, tüm takımlar bu doğrultudan şaşmadan bir an önce günün koşullarına uygun organizasyonlar tesis etmelidir.

18 Mart 2020, Çarşamba 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Korona illetinde nafile maç!‘’

Karadenizliler’in çoğu büyürken öyle çok dinledi ki yağmuru, sesinin müptelası oldu benim gibi. Evlere çekilip, yaşamlarımızı gözden geçirdiğimiz ‘Korona günleri’nde Ercan Taner’in sesinin altından adeta Turgay Fişekçi’nin dizleri akıyordu odaya; ‘Kuşlar çinkodamı gagalarken...’ Öyle güzel yağıyordu ki mübarek, içimizi temizlemeye çalışıyordu sanki! Yağmuru sorduğum stattaki dostum Mehmet Ayan ‘Yağmurun sesine bak aşka davet ediyor’u hatırlattı telefonda. Sessiz maçlarda ülkede oynanan futbolun sefaletinin su yüzüne çıkmasından söz edip kapattık telefonları. Maçta ise Galatasaray’ın çok etkili olmasa da aradığı, Beşiktaş’ın ise bekleyip fırsat kolladığı bir ilk devre izledik. İkinci devre de ilkinden farklı değildi. Plansız, savruk, kırık dökük hücumlar... Oyuncuların çoğu, ‘Korona tehlikesi geçene kadar maçları erteleyin’ der gibiydi...

Gecenin sorusu

Bizim ülkede taraftarın varlığı kendi takımını itip rakibi geriletmekten öte doğrudan hakemi etki altına almaya mı yarıyor? Öyle ya, futbol adına ‘çıt çıkmıyor’ maçlarda! Dersiniz U21 ile A takım antrenman maçı yapıyor.

Maçın starı

Bu oyun için bu futbolculara o kadar para harcanıp o antrenman yapılıyor. ‘Maçın adamı’ ya da ona benzer birini gören var mıydı?

Maçın olayı

Şu oyun vesilesiyle hatırlatayım. Maç başlarken sahadaki 22 futbolcunun 19’u yabancı. Sahadaki üç memleketlinin yaş ortalaması ise 33.6. O zaman bir Erol Evgin şarkısı; ‘Gel de yanma geçip giden hayata...’

Kısa mesaj

Galatasaray öyle ya da böyle yarışta ama Beşiktaş Caner/Gökhan/Burak üçlüsüyle ne antrenman kalitesini yükseltebilir ne de bu ısrarla herhangi bir yarışa ortak olabilir...

16 Mart 2020, Pazartesi 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Doğru plân zaferi getirir‘’

Geçmişin lanetli mirası ülkedeki birçok takım gibi Beşiktaş’ı da o “incecik çizgi”de ilerlemeye zorluyor. Hemen her maç yeni bir sınava giriyorlar ve her maç o bitmek bilmez “tükeniş korkusu”nu yaşıyorlar! Hafta sonu da yine yürekleri ağızlarında olacak. Rakipleri kazanarak ilerlerken Beşiktaş’ın belirsiz performansı hele ki deplasmanda korkuyu biraz daha artırıyor. Mevcut kadroları farklı oyuna izin verecek türden değil. Atiba/Elneny orta saha kurgusunu bozacak lükse sahip değiller. Hareket edebilecekleri tek pozisyon Boateng/Ljajic ikilisinden biri... Ya o ya o...

Savunma zaafları ortada

Takımın sıkıntısı aynı zamanda bugüne kadar işlerin çözümü gibi duran üçlü; Caner/Gökhan/Burak... Bunlarla iş görmeye alıştıkları için bu üçlünün yarattığı sıkıntıları da görecek durumda değiller. Hücum nitelikli görünen beklerin savunma zaafları malum. Hedefsiz ortaları çoğunlukla takımı geri koşmaya zorunlu tutarken savunmada da ciddi açıklara neden oluyor. Burak Yılmaz’ın ofsayta düşme yüzdesi de birçok atağı başlamadan bitiren, haliyle zaten 30 yaş üstü ortalamalı takımı yoran nedenlerden bir başkası.

Malatya planı gibi

Öne çıkma sevdalısı beklerin Onyekuru/Feghouli kanatlarının iştahını kabartacağını tahmin etmek de zor değil. Bu maçın planı büyük ihtimalle İnönü’de kapanarak oynadıktan sonra Beşiktaş’ı 0-2 yenen Malatya’nın planı gibi olacaktır. O gün sahaya Malatya’nın başında çıkan Sergen Yalçın hatırlanırsa maç sonu şuna benzer şeyler söylemişti: “Biz seyir zevki veren oyun oynamaya çalışıyoruz ama bu Türkiye’de rağbet görmüyor. Bundan sonra deplasmanlarda bu oyunu, - defansif- oynayacağız çünkü Türkiye’de aslında kolay olan bu model iş yapıyor.”

Kolay olmayacak

Eğer savunma beklerin disipline eder, kanatları da onlara yaklaştırabilirlerse, orta sahayı da sert tutabildiğinde Burak merkezli hızlı hücumlarla sonuca gidebilir Beşiktaş. Yoksa yerleşip öne akmaya çalıştığında Seri/Lemina direnç hattını geçebilmek onlar açısından kolay olmayacaktır ve dahası buralarda kaptırılan toplar her zaman gol riski taşır.

Fırsatı kollayacak...

Tahminim Beşiktaş, mümkün mertebe tempoyu düşürmeye çalışarak rakibin ritm tutmasını engellemeye çalışan bir modelle sahada olacak. Bekleyecek, gözleyecek ve fırsatı kollayacak. Bunu kimi zaman yapıyorlar ancak Trabzon maçının son anlarında yapılamadığı gibi, hücum sevdalısı -ki onu da sürekli becerebildiklerini söyleyebilmek zor- bekleri kendi alanlarında tutmak zorunlu. Beşiktaş maçı kazanacak oyunculara sahip ancak maçı kazanmak için doğru ve uygulanabilinir bir plan gerektiriyor. Kazanamazlarsa ne olur? Kanımca çok büyük rahatsızlık duyulmaz. Ancak sezonun devamındaki performanslar teknik ekibin geleceğini tıpkı görevi devraldıkları ekibin yaşadığı gibi sıkıntılı hale getirir...

11 Mart 2020, Çarşamba 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Oyun değil beceri kazandı‘’

Beşiktaş’ın maç başında kurduğu baskının sürdürülebilir olabilmesi ‘nafile orta’ sayısının azaltılmasına bağlıydı. Ne var ki, çoğu maçta olduğu gibi bu hedefsiz, gelişigüzel ortalar topun Ankaragücü’ne geçmesine haliyle de etkili karşı hücumlara yol açtı. Kapılan o toplar öyle hücumlara dönüştü ki, ilk devre Ankaragücü yüzde 50 verimlilik yaratsa ikinci devre Beşiktaş için kâbusa dönüşebilirdi. İkinci devre de farklı ilerlemedi. Pas yerine ısrarla yüksek topla kestirmeden gol arayan Beşiktaş dönen neredeyse tüm toplarda kalesinde gol tehlikesi yaşadı. Topla buluşturulamayan Boateng’in çaresizliğinin anlattığı çok şey olmalı Beşiktaş hakkında. Ankaragücü onca topu heba ederken, N’Koudou yerine Adem Ljajic oyuna girince Beşiktaş hem topu hem oyunu eline almış gibi yaptı ve yine Ljajic maça noktayı koydu... Yani oyunla değil çoğunlukla olduğu gibi zor da olsa beceriyle kazandı.

Gecenin sorusu

Bu kadar ‘orta sevdası’nın nedeni maç sonu açıklamaları olabilir mi? Sanırım teknik direktörler, sıkça duydukları -kendilerinin kullandığı- ’Basit hatadan gol yedik’ açıklamaları nedeniyle pas oyunuyla gol aramak yerine ısrarla yüksek topla basit hata arıyor!

Maçın starı

Burak değil, Caner değil, Orgill değil, Faty değil, ‘hakemin adımlarını sayan ‘Michalak hiç değil... Kim acaba? Belki sonradan oyuna giren ‘becerikli Ljajic’’...

Maçın olayı

Ljajic’in attığı golde Burak topu kontrol etse muhtemelen gol olmayacaktı! Ve sondan bir önce, Ankaragücü kornerinde Lens ön direğe sarılmışken topun arka direğe gideceğini sezen Caner’in arka direğe giderek golü engellemesi...

07 Mart 2020, Cumartesi 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Çok su akar!‘’

Teknik, taktik, stratejiden öte ‘moral değerler’in önde olduğu ülkemizde gösterişli oynamasa da basit ve bitirici oynayıp kazanarak ilerliyor Trabzon. Bu kazanarak ilerleme hali takımı beslerken rakipleri de tedirgin ediyor ve işler onlar adına hep pozitif yürüyor. Ligde yaşadığı travmatik seyir ve ardından gelen Ersun Yanal kararıyla paralize olan Fenerbahçe ise ne yapacağını şaşırmış görünüyor. Jailson’dan stoper yapma ısrarına bir de Falette’in erken sakatlığı eklenince dün akşam işler onlar için iyice içinden çıkılmaz hale geldi. İki takımdaki sakatlıkların getirdiği belirsizlik ve yeni düzene adaptasyon nedeniyle ilk 10 dakikası hareketli ilk devre ardından ‘uyku modu’nda ilerledi. İkinci devrenin hemen başındaki Fenerbahçe defansının zincirleme hatasında Sörloth golü bulunca Fenerbahçe çözüldü. Peşinden yine bir toplu yerleşim hatası ve yine gol!.. Nihayet dümdüz giden oyuna oyuna Ferdi ve Zajc’ı dahil ederek takımına bir parça beceri katmayı düşündü Yanal. O da golü getirdi. Sonuçta tur için avantaj kabul edilen golü buldu Fenerbahçe ama oyunu o denli vaatkar mı, işte soru bu? Beri yandan rövanş tarihi 21 Nisan’a kadar iki takımın köprülerinin altından çok su akacağı da aşikar!..

Gecenin sorusu

Geçmişte antrenman seviyesinin yüksekliğiyle tanınan/anılan Ersun Yanal takımının bu hali sadece ‘moral çöküşle’ mi açıklanmalı? Acaba ‘moral çöküş’te antrenman modeli belirleyici olabilir mi?

Maçın starı

Durağan maçta Trabzonspor takımının ülkeye yeter oyun çizgisini ihmal etmeden, her daim oyun kurucu Sosa ve her daim gol atıcı Sörloth... Abdülkadir Parmak’ı ile Erce ve Altay’ı da eklemeliyim.

Maçın olayı

89’da genç Ferdi’nin golü yapamaması. O golü yapsa Fenerbahçe takım yapısı ve ülkedeki genç oyuncu politikası yeniden gündeme gelip, tartışılacak. Unutmayalım doğru yol bu; gençlik.

Kısa mesaj

Trabzon coşkun olmasa da kazanmanın yolunu bulmuş ve ilerliyor. Fenerbahçe? Gittikçe çoğalan soru işaretleriyle belirsizlik hattında...

04 Mart 2020, Çarşamba 06:58
YAZININ DEVAMI