‘’Teknik sorun‘’
Maç önünde bir İsmail Kartal takımı sahadaysa ilk yarının düşük tempoda, rakibin tüm alanlarının kapatılması prensibiyle geçeceğini tahmin etmek zor değildir. Konya, orta alanı iyi kapatarak Beşiktaş’ın o alanda oyunu kurmasını engelledi. Oyun kurma işi doğrudan stoperlere kalınca ne oyunu genişletebildi Beşiktaş ne de rakip ceza sahasını herhangi bir noktadan tehdit edebildi. Yetmedi, geriden oyun kurarken olmadık bir pasla kornere sebebiyet verdi. O da yetmedi, kornerde uyuyup golü yedi. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi 41. dakikada bu kez yerleşik savunmada Konyalı üç oyuncuyu aynı noktada unutup kafa vurdurdular. Eğer o topa Uğur Demirok vursa belki de ikinci gol o anda gelecekti.
2’den sonra görünür hale geldi!
Aboubakar’ın girişiyle bir şeyler değişir sanıldı. Aksine, Beşiktaş öne oyuncu yığmaya başladıkça iyice çözüldü. Çünkü düzenden çok belli ki, ‘’beceri/yetenek’’ten medet umuyordu teknik ekip. Yani, 90 artıdaki Gökhan Töre golü misali! Konya, saha dizilimiyle Beşiktaş’ın savunma arkasındaki derin alanları hem oluşturdu hem bunları kullandı. Beşiktaş, ancak 2-0 sonrası önde görünür hale geldi ancak bu da pahalıya mal oldu. Tek tek oyuncularına bir şey denemez belki ama Beşiktaş’ta ciddi bir teknik sorun olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Sadece transfer değil...
Oyun ve yenilen goller, bireysel hatayla açıklanamayacak kadar ciddi. Bu bir oyun sorunu ve bu sorun esasen sezonun başından bu yana devam ediyor. Trabzon maçı, durumun doğru kavranmasını sadece öteledi. Ve bir son not; yorumcu, gazeteci birçok arkadaş Beşiktaş’ın transfere ihtiyacı olduğunu düşünüyor. Welinton, N’Sakala, Mensah transfer değil mi? Beşiktaş’ın sorunu sadece santrfor ya da sağ bek sorunu mu acaba?
‘’Kaza 'Geliyorum' demez, gelir!‘’
İlk yarıdaki baskı/hapis oyunundan daha çok gol de çıkarabilirdi Beşiktaş ama rakibini öylesine geri itti ki, maç Antalya ceza sahası önünde tıkandı kaldı! Başlardaki Boyd merkezli bir iki hücum sonuçsuz kaldıysa da gol, eski bir ters top oyunuyla (Tolgay/Quaresma misali) Atiba/Necip üzerinden geldi. Antalya ise geçen hafta Beşiktaş’ın Trabzon karşısındaki planına yakın bir anlayışla sahadaydı. Ancak önemli bir fark vardı, golü yediler! Bizde futbol ‘’saf yetenek oyunu’’ olarak ezberletildi. Oysa artık ‘’multi disipliner bilim’’e dönüşmüş durumda. Aslolan atletizm, saha içi mühendislik ve uygulanabilir planlar. Öyle ki, en ‘’yapamaz’’ denilenler ‘’en kolay yapabilenlerin’’ yaptıklarını yapabiliyor. Gökhan Gönül/Necip Uysal misali.
Sorun apaçık ortada
İkinci devrede Antalya’nın gol için öne çıkma zorunluluğu fırsatlar yaratacaktı. 52’de yarattı da… Larin, ofsayta düşmek yerine bir iki adım orta saha çizgisinde kalabilse başka şeyler de olabilirdi. 75’te doğru ayağına kullansa yine aynı şey… Beşiktaş iki maçta da maça göre çeşitli oyunlar tatbik etmeye çalışıyor ama ‘’gol sorunu’’ apaçık ortada. Bu sorun, ‘’dışardan alınarak’’ mı yoksa ‘’eldekileri geliştirerek’’ mi çözülecek muamma burada! Özellikle, taraftarlarının ‘’düz oyuncu’’ diye gördüğü futbolcularla işi üreten Sergen Yalçın, yedek kulübesine kümelediklerinle de ‘’tamamlayıcı oyun’’a geçiyor ancak sorun hala takımı ‘’huzura erdirecek’’ gollerde. Eğer bu soruna çözüm bulunamazsa maçlar bu maçta olduğu gibi hep ‘’kaza riski’’ yüksek maçlara dönüşecek.
‘’Başlangıçlar zordur‘’
Başlama vuruşu öncesi fotoğraf, Beşiktaş’ın aleyhine görünüyor. Maç deplasmanda; hoca, ‘Kovid-19 pozitif’, hücum bloğu, güven veren türden değil. İlk 20 dakikadaki oyun, fotoğrafı doğruluyor. Trabzon, topu Beşiktaş alanının her metrekaresinde kullanırken rakipleri, sadece alan kapatmakla meşgul. Peki, Trabzon bunu nasıl yapıyor? Top çalarak!.. Ancak kaptığı topları, kolaya kaçıp savunma derinliğine atmaya çalıştıkça da verimli olamayıp sadece baskılı görünüyorlar. Çünkü oyunu tasarlarken kullandıkları Sörloth yok ve o varmış gibi oynamaya çalışıyorlar. Beşiktaş ise ilk gittiği ve ilk şut attığında golü yaptı. Gol sonrası sakin kalıp aradığı alanları bulsalar da biri dışında - Boyd ile 42’deki- etkili hücum edemediler. Enteresandır, ilk devrenin aksine hem skor hem yedek kulübesi avantajı Beşiktaş’a çevirdi. Nihayetinde VAR üzerinden gelen penaltı kararıyla maçı kopardılar. Trabzon ise geçen sezon bulduğu oyunu Novak, Sosa, Sörloth ve Pereira’nın yokluğunda kaybetmiş görünüyor. Başlangıçlar zordur ancak bu halde bir organizasyon inşası da hayli zor görünüyor.
Gecenin sorusu
1-3 getiren gol nedeniyle bir anda Ersin’i Twitter’da TT listesine soktu Beşiktaşlılar! Bu trol faaliyetine karşı çıkacak bir Beşiktaş kitlesi de var mı acaba?
Maçın starı
Bu oyunda mutlaka birini yazacaksak bu Beşiktaş’ın 37 yaşındaki oyuncusu Atiba olur. Kendi adıma, inanın Beşiktaş taraftarlarını ajite etmek için değil, Necip’i de eklerim listeye.
Maçın olayı
Beşiktaş’ın ilk gidişinde ve ilk şutunda, biraz da Hüseyin Türkmen’in şu ünlü eli arkaya bağlama kaygısı nedeniyle kafasından seken topun gol olması!
Kısa mesaj
Beşiktaş hücum alanı sıkıntılarına rağmen biraz da rakibinin zaafları nedeniyle kazandı.. Bu iyi ancak çalışılması gereken çok şey olduğu da aşikar.
‘’“Halkın Takımı'nı hatırlamak...‘’
Beşiktaş’ın mevcut durumu iç açıcı görünmese de algılandığı kadar kötü de değil. Şöyle ki eldeki oyuncu topluluğu rakiplerin mevcutlarının kesinlikle gerisinde değil. Sorun, bu futbolcuların işlevsel oynayabileceği ‘’sade planlar’’ın yokluğunda. Elbette bu durumun gerekçelerinden biri Sergen Yalçın’ın bahsini ettiği takımdan ayrılan oyuncu sayısının çokluğu... Ancak çözüm yine kendisinin bahsettiği gibi 5-6 oyuncunun getirilmesi mi, işte bunu tartışmak gerek!
Yaratan teknik adam...
Kulübün finansal krizi malum... Çözüm, ‘’Oyuncuya yatırım yaparak şampiyon olup, açık kapatmak’’ biçiminde formüle ediliyorsa da bunun mümkün olmadığı, tersine krizi yaratanın tam da bu yol olduğunu öncelikle belirlemek gerekiyor. Her takım gibi Beşiktaş’a da gereken, ‘’oyun bilgi ve uygulaması’’. Örneğin, diyorlar ki, ‘’Sağ bek yok’’. Var; Necip Uysal ilki. Lens’ten hücumcu değil sabit bek olarak faydalanmak diğer seçenek. Kaldı ki, Dorukhan’ın Eskişehir’de sağ bekliği var. Olmadı, üçlü savunma oyunu gibi seçenekler üzerine kafa yormak... Kısacası sorunlar, geçmiş bildik ve işe yaramayan yöntemlerledeğil yeni yollar açarak çözülür. Bu arayış Sergen Yalçın’ı da ‘’kazanma odaklı teknik adam’’dan, ‘’üreten/yaratan teknik adama’’ evirecektir.
Sanıldığı kadar zor değil
Tüm bu yapı için Beşiktaş esasen ideal takımlardan. Şimdilerde unutuldu ama bir zamanlar tribünün olmazsa olmazı olan ‘’HALKIN TAKIMI’’ pankartının ruhu tam da buydu. Kendi olanaklarına güvenip onu bilgiyle ve taraftar kolektifiyle yükseltmeyi hedefleyen plan hem oyunun hem finansal çözümlerin çıkış kapısıdır. İş, Beşiktaş kitlesini bu planlamaya ikna ve dahil etmektir. Bu da sanıldığı kadar zor değil.
‘’'Halkın takımı'nı hatırlamak‘’
Beşiktaş’ın mevcut durumu iç açıcı görünmese de algılandığı kadar kötü de değil. Şöyle ki eldeki oyuncu topluluğu rakiplerin mevcutlarının kesinlikle gerisinde değil. Sorun, bu futbolcuların işlevsel oynayabileceği ‘’sade planlar’’ın yokluğunda. Elbette bu biri Sergen Yalçın’ın bahsini ettiği takımdan ayrılan oyuncu sayısının çokluğu... Ancak çözüm yine kendisinin bahsettiği gibi 5-6 oyuncunun getirilmesi mi, işte bunu tartışmak gerek!
Yaratan teknik adam...
Kulübün finansal krizi malum... Çözüm, ‘’Oyuncuya yatırım yaparak şampiyon olup, açık kapatmak’’ biçiminde formüle ediliyorsa da bunun mümkün olmadığı, tersine krizi yaratanın tam da bu yol olduğunu öncelikle belirlemek gerekiyor. Her takım gibi Beşiktaş’a da gereken, ‘’oyun bilgi ve uygulaması’’. Örneğin, diyorlar ki, ‘’Sağ bek yok’’. Var; Necip Uysal ilki. Lens’ten hücumcu değil sabit bek olarak faydalanmak diğer seçenek. Kaldı ki, Dorukhan’ın Eskişehir’de sağ bekliği var. Olmadı, üçlü savunma oyunu gibi seçenekler üzerine kafa yormak... Kısacası sorunlar, geçmiş bildik ve işe yaramayan yöntemlerle değil yeni yollar açarak çözülür. Bu arayış Sergen Yalçın’ı da ‘’kazanma odaklı teknik adam’’dan, ‘’üreten/yaratan teknik adama’’ evirecektir.
Sanıldığı kadar zor değil
Tüm bu yapı için Beşiktaş esasen ideal takımlardan. Şimdilerde unutuldu ama bir zamanlar tribünün olmazsa olmazı olan ‘’HALKIN TAKIMI’’ pankartının ruhu tam da buydu. Kendi olanaklarına güvenip onu bilgiyle ve taraftar kolektifiyle yükseltmeyi hedefleyen plan hem oyunun hem finansal çözümlerin çıkış kapısıdır. İş, Beşiktaş kitlesini bu planlamaya ikna ve dahil etmektir. Bu da sanıldığı kadar zor değil.
‘’Çaresizliğin beslediği gerginlik!‘’
Kağıt üzerinde Türkiye uzak ara favori lakin ilk devre işler hiç de ‘kağıt’taki gibi işlemiyor. Arkadan kurulmaya çalışılan oyunun tüm riskleri aleyhimizdeydi. Macaristan takımının süratli paslaşmaları milli takımın yerden ve ayağa oyunlarını önledi. Burak Yılmaz’ın devre boyunca yalnızlığı tam da bu yüzdendi. Top o bölgeye ulaştırılamadı. İkinci devre, ön bölge oyununa geçilebilecek bir şablon bulunamayınca işler iyice karıştı! Sürekli arkada pas yaparak, arayan takım görüntüsü sürüp gitti. Dakikalar ilerlerken rakip sakin, bizimkiler ise çaresizliğin beslediği bir gerginlik içindeydi. Baştan beri Burak’a top geçirmek için uğraşıldı ama acaba Burak Yılmaz tipi oyuncunun oynayacağı bir maç değil miydi bu karşılaşma?
Gecenin sorusu
Burak Yılmaz pozisyonunu farklı becerilerle oynayacak gençlere duyulan ihtiyaç göründü mü acaba?
Maçın olayı
İlk devre maçın kopmasının önüne geçen Uğurcan Çakır. Pür dikkat maçı izledi ve kurtardıkça kurtardı. Onun kurtaramadığını da direkler kurtardı!..
Kısa not
Bu maçlara ‘hazırlık’ gözüyle bakmamız gerek. Yenilgiyi yıkıma çevirecek dilden ise uzak durmak bir görevdir.
‘’Oyuncular üzerinden açıklanamaz‘’
Maç başladı ve fark ortaya çıktı; sahada duruş! Beşiktaş’ın sahadaki yerleşimi ve alan kullanımıyla PAOK’un ki ilk devre gece gündüz gibiydi. İlk 30 dakikada savunma hücum dengesizliği, oyuncu bazında görece daha iyi oyunculardan kurulu Beşiktaş’ı PAOK’un hayli gerisinde gösterdi. Rakip yeteneğinden öte sadece sahayı doğru kullanarak Beşiktaş’ın eksiklerini avantaja çevirip farkı yakaladı. Durum, ne bek olmayan Lens’in yer tutamayışı ne de N’Sakala, Welinton ya da Vida’nın yapamadıklarıyla açıklanabilir. Durum düpedüz ‘’oyun bilgisi’’, ‘’yerleşim’’, ‘’tekrar eksiği’’ ve ‘’oyun analizi’nin sonucuydu. İlk devre oyunuyla sürklase olabilecek Beşiktaş ikinci yarı oyunu eline aldı. Bunda, PAOK’un temkinli oyununun yanı sıra Oğuzhan Özyakup’un oyun bilgisi ve becerisinin etkisi büyüktü ancak golü bulamadılar. Eğer bir gol daha bulsalar maçı dengeye getirmeleri işten bile değildi. Kısaca, olmadı…
Gecenin sorusu
Kısa ve net…‘’Beşiktaş neden hazırlık maçı yapmadı?’’ Yani bir iki antrenman süresinde hazırlık maçı yapmamanın gerekçesi nedir?
Maçın starı
30 Ocak 2002 doğumlu (18 yaş), sağ ayak kullanan ilk devre 2 gol bir asist yapan Christos Tzolis. Sanırım daha fazlasına gerek yok!..
Maçın olayı
Maç önü yazılan onca ‘’Kazanırız/ kazanabiliriz’’ içerikli yazının iyi niyetle yazıldığı kuşkusuz. Ancak konu futbol, özne bizim takımlar olunca temkinli ve gerçekçi olmakta sonsuz yarar var.
Kısa mesaj
Beşiktaş’ın çok yolu var, ama çok…Bu oyun öyle kısa erimde geliştirilir gibi görünmüyor.
‘’Geleceği kurtarmanın anahtarı...‘’
Hepimiz zor günlerden geçerken kamusal nitelikli futbol kulüpleri de esasen kendi yarattıkları sorunlar nedeniyle daha da büyük sıkıntı içindeler. Bunlardan biri de Beşiktaş... Elinden kâr ederek çıkarabileceği bonservis ya yok ya da çok cüzi miktarlarda. Burak Yılmaz benzeri 'serbest kalma'lar kârlılıkla açıklansa da durum tam olarak böyle değil. Beri yandan, Burak Yılmaz anlaşmasının ne durumda olduğu hâlâ muğlak!
Yarışmacılıkla gelen transfer kıskacı
Elinde 20 sözleşmeli oyuncusu var ve bunların çoğu genç potansiyeller. Diğer altı yedisi ise her anlamda ciddi maliyetli oyuncular. Ancak yine de Trabzonspor'un durumuna bağlı olarak Şampiyonlar Ligi ihtimali de barındıran Beşiktaş özellikle Alanya'da oynayan ve üçü bonservissiz görünen Cisse, N'Sakala, Fernandes ile bonservisi belirsiz Welinton haberleriyle gündemde. Bir yandan maliyetleri düşürme zorunluluğu diğer yandan yarışmacılığın getirdiği transfer kıskacı...
Performansları soru işareti
Unutulmasın ki, Cisse gibi bir başka gösterişli isim Vagner Love Beşiktaş'ın işine çok da yaramadığı gibi maddi olarak kayıba da neden olmuştu. Alanyalı oyuncular bir başka oyun düzeninin oyuncuları ve Beşiktaş'taki performansları soru işareti. Sivas'tan alınan Douglas örneği benzeri... Kaldı ki Beşiktaş ligi o beğenilmeyen kadrosuyla üçüncü bitirdi.
Geleceği kazandırır
Ezcümle, Beşiktaş da diğer takımlar gibi şampiyon olma baskısından sıyrılıp gelişmiş oyun/gelişmiş oyuncu paradigmasına dönmeli yüzünü. Başta Ersin, Utku, Güven, Rıdvan, Fatih ve diğer gençlerini eldeki olgun oyuncularla harmanlayarak sıralamayı bilmem ama gelirde geleceği kurtarmanın anahtarı haline getirebilmeli. Tüm takımların kurtuluşu borçlanma kapasitelerinin artışında değil katma değerli oyuncu fazlasındadır. Bu da paradan çok 'bilgi' ve 'yöntem' sorunudur. Evet, tranfer belki maç kazandırır ama potansiyel oyunculardan izlenir bir oyun icat etmek kulübün geleceğini kazandırır.









































