‘’Havası yerinde‘’
Üç farklı oyun kültürüyle yapılan üç hazırlık maçı. Moldova karşısına ideal sayılabilecek kadrosuyla çıktı Türkiye. İlk devre boyunca ritmi yükseltmeye gayret eden Milliler, sürekli arayış içindeydi ve gereği kadar gol pozisyonu da buldu, ancak golü bulamadı. İşleyen orta saha ön alanı sürekli sıcak tutarken handikap, tamamlanmayan hücum dönüşlerinde rakibe bırakılan pozisyonlardı. Bunlarda da kaleci Uğurcan Çakır'ın, kupaya hazır olduğunu gösterdi. İkinci devreye stoper ve bir kanat değişikliğiyle başlayınca oyuna yeni giren Cengiz Ünder’in maça adaptasyonu gecikince ilk devre sonuna doğru yakalanan ritim de bozuldu.
Pozisyon vermedik
Ancak doğru gezdirilen top baştan beri orta sahada kendisine en iyi yerleri bulup topları olumlu kullanan Hakan Çalhanoğlu’na indirilince Burak’ın da golü geldi. Akabinde Uğurcan/Cengiz ikilisinden son derece pratik bir gol daha geldi. İkinci arayış düzeyi epey düşük kalsa da rakibe pozisyon verilmemesi olumluydu. Kanımca iyi bir prova oldu. Kazandığımız için değil diğer maçlara göre ciddi anlamda olgun oynadığımız için. Bu olgunlaşma süreci şampiyonaya kadar antrenmanlarla yükseltilecektir. Özetle bu karşılaşma sonuç ne olur bilinmez ama İtalya maçına havası yerinde bir takımla çıkacağımızı gösterdi.
‘’Kazanma gayreti‘’
Birçok alanda olduğu gibi futbolda da 'birlikte oynama alışkanlığı'nın kazanılması zamana ihtiyaç duyar. İlk devre boyunca bu handikap apaçık ortadaydı. Beri yandan liglerin bitmesinin ardından gelen yorgunluk ve bir parça da bıkkınlığa gerek defans ortası gerekse orta alandaki pasör nitelikli oyuncuların yokluğu da eklenince oyuna ritm kazandırmakta zorlandı milliler. Öyle ki en nitelikli paslardan biri kalecimiz Mert Günok’un İrfan Can Kahveci’ye gönderdiği uzun toptu! Hal böyle olunca bir tür 'top kapma oyununa' döndü karşılaşma. Nihayet ikinci yarının hemen başında dört beş başarılı pas ile olgun bir hücum organize etti milliler. Ancak tempo sorununu halledemedikleri için bunun da arkası gelmedi. Dahası 55. dakika sularında Gine vitesi yükseltirken Mert üst üste iki kurtarış yaptı. 67’ye kadar yine ‘’top kapma’’ya döndürdük oyunu. O dakikada Kenan önüne indirilen topu ayak içiyle kaleye göndermeye çalışırken zihnimdeki fotoğrafta 2002 Dünya Kupası’nda ‘’gerçek Ronaldo’’nun bize ‘’baba burun’’la attığı gol canlanmadı değil!..
Çıkacak dersler...
Oyun genelinde sıkıcı olsa da özellikle maçın son bölümündeki kazanma gayreti olumluydu. Eksikler hayli fazla... Ben yine de bu maçların işimize yarayacağı kanaatindeyim. Eksikleri görmek ve onları gidermek için buradan çıkacak dersler şampiyonada işimize yarayacaktır. Elbette ‘’ders çıkarmış’’ olmak koşuluyla!..
‘’Bildiğini oynadı ve kazandı‘’
Şampiyon olmasına oldu ama kim bilir ne kadar 'yorgun'du Beşiktaş? Bu maçı bu parametreyi düşünmeden planlamak mümkün değildi elbet. Bir yanda şampiyonluğun rehaveti ve bitkin düşmüş bedenler diğer tarafta dinlenmiş ve 'taktisyen bilinen hoca'nın takımı... İlk devre boyunca topu kullanmış olsa da durgun görünen Antalya yediği gollerin ardından reaksiyon gösteremedikçe, 'Acaba onlar Beşiktaş'tan daha mı yorgun?' diye düşünmeden edemedim. Evet, Beşiktaş bildiğini oynadı ve kazandı. İlk devre boyunca bir yandan da şunu düşündüm; "Galatasaray ve Karagümrük maçlarına Atiba/Josef/Necip ile başlasa iki kaybı yaşamayıp Göztepe maçına şampiyon çıkar mıydı?" Neden mi bu soruyu sordum? Rosier golü kimden ve nasıl başladı bir izleyin. 'Necip neler yaptı ve daha neler yapabilirdi'ye daha iyi örnek olamazdı!..
Mesajını gönderdi sahaya
Maçın en ilginç anlarından biri de Ghezzal'ın uzun mesafeli pasında Atiba topu kontrol edip vuruşunda direğe takılırken Antalya stoperleri ne yapıyordu acaba? Soru şundan önemli... Bizleri 'Takım savunmasını oturtmaya çalışıyoruz' diye oyalayan hocaların çok da ciddi şeyler çalışmadığını göstermesi açısından!... Antalya kolunu kaldıracak gibi görünmeyince Necip/Töre değişikliğini yapan Sergen Yalçın sezon boyu verdiği, 'Kupayı da oynayarak kazanmak istiyoruz' mesajını bir kez daha gönderdi sahaya...
Özel bir örnek oluşturdu
Sergen Yalçın yönetimindeki Beşiktaş, dar ama verimli kullanılan kadrosuyla aynı statta üç gün arayla iki kupa birden kaldırdı. Takdir etmeyip de ne yapar insan? Bu darlıkta, bu bütçeyle, bu kadar problem ve küresel güçlük içinde Beşiktaş'ın yaptıkları futbolun bizim ülkede böyle de organize edilebileceğini göstermesi açısından da özel bir örnek oluşturdu. Pandemi sona erse de yaşayamadığı bir çok şey gibi şu kupaları da dostlarıyla doyasıya yaşasa insanlar...
‘’Sırada kupa var‘’
’Biz kaybettik ama gelecek maçlarda nasılsa onlar da kaybedecek’’! Kazanamayanların teselli ikramiyesinin diğerlerinin kaybetmesi olduğu ligimizde farklı ağızlardan sık sık duyduk buna benzer cümleleri. Son maçların en azından ilk devrelerinde de durum aynen böyle tecelli etti. Örneğin takımları tanımayan birisi, bir yabancı, İzmir’de şampiyonluk adayı takımın sarı kırmızı forma giyen oyunculardan kurulu olduğunu sanabilirdi. Beşiktaş tedirgin miydi yoksa elinden gelenin en iyisi bu muydu? Son maçların anlattığı sanki ikinci soruyu doğruluyordu.
Sergen Yalçın ve ekibi...
Maçta ikinci devrenin başında Galatasaray’ın önce beraberliği sağlayıp sonra öne geçtiği haberi geldiğinde de Beşiktaş’ın tempo/yaratıcılık/arayış denkleminde değişiklik gözlenmedi! 60. dakikaya kadar attığı dışında gol kaçıracak pozisyon dahi oluşturamadı. Ancak son maça kaybederek gelen Beşiktaş, Fatih Terim’e mal edilen ‘’kaybedecekler’’ kehanetini bu kez boşa çıkardı ve şampiyon olmayı başardı. Sezonun büyük bölümünde oynadığı ‘’ülkeye yeter oyun’’la çoğu insanın takdirini kazanan Beşiktaş, yarıştaki rakiplerine göre sınırlı sayılabilecek bir kadroyla başardı bu işi. Bu açıdan bakıldığında şampiyonluğun Sergen Yalçın ve teknik ekip açısından anlam ve önemi daha iyi kavranır sanırım. Onlar için şimdi sırada Türkiye Kupası var...
Komplo teorileri...
Beri yandan maçtan önce kaç gol atılacağı hesaplarının yapıldığı iki maç, vasat oyun ve öngörülebilir skorlarla tamamlandı. Bu da spekülasyon hastalığına tutulmuş, komplo teorilerinden beslenmeyi alışkanlık haline getirmiş futbol iklimimizin durumunu net olarak ortaya koyuyor.
‘’Başladığı gibi bitirmeli...‘’
Sahada, oyun açısından yapmak istediğini yapmaya gayret eden rahat bir Beşiktaş var ama yedek kulübesi bir önceki maç gibi rahat değildi! Bir aksilik olsa, ki oldu, kenardan alınacak hücum katkı belirsiz. Yani başladığı ile bitirmek üzere kurulu bir maça daha çıkıyordu Beşiktaş.
N’Sakala’nın ikramları...
Atiba gibi temel oyuncunun yokluğunda; N’Koudou, Ghezzal ve Ljajic ilk devre boyunca ofansif etki koyamayınca, topu tutsa da oyuna etki koyamadı bir türlü. Nihayet Karagümrük ilk çıkışında tedirginliği artıran golü de bulunca işler karıştı... Yetmedi, kısa süre sonra Karagümrük golden daha kolay bir pozisyonu yaratıp, Welinton’a takılınca devre arasına şaşkın girdi Beşiktaş. İkinci devreye ne var ne yok koyacaktı Beşiktaş sahaya. Savunmadan oyun kurma ısrarını çeşitleyemeyen Karagümrük’ün bu yönünü avantaja çevirebilecek miydi? N’Sakala’dan sonra diğer sol bek Balkovec de pozisyon hatası yapınca Beşiktaş muradının ilk adımını atıp golü buldu. İş bundan sonrasındaydı; çünkü maç düzen, tertipten çıkıp tamamen rakibi hataya zorlayan bireysel güç gösterisine döndü.
Gürültü büyük, oyun küçük
Nasıl gol atacağı belirsiz olan Karagümrük aut atışında dahi topu kalesine yakın tuttukça Beşiktaş rakibini iyice ablukaya aldı. Bu ablukada başrol, De Souza yerine Necip Uysal’ındı ama yetmedi. Az adamla efektif çıkan Karagümrük, N’Sakala’nın ikinci yerleşim hatasından ikiyi attı.. Ve Beşiktaş’ın korktuğu oldu...
Bu ‘gürültüsü büyük, oyunu küçük Süper Lig’ en azından belirsizliğin getirdiği heyecanı son maça taşıdı!.. Bakalım ligi kendi zor şartlarında buraya kadar getiren Beşiktaş, tedirginlikten nasıl sıyrılacak ve İzmir’de Göztepe karşısında neler yapacak?
‘’Hâlâ en güçlü aday...‘’
Beşiktaş hücum açısından seçeneksiz bir kadroyla çıktığı maçta, geri düşmesi durumunda işi çevirecek kenar oyuncusundan yoksundu. Bu nedenle yapacakları şey de belliydi; her durumda öne oynamak.
Uzatma bölümü hariç ilk devre boyunca daha olgun paslar yapıp topu ayaklarında tutmuş da olsalar, Galatasaray bu durumdan tedirgin görünmedi. Aksine, sükûnetle beklerken geriden pas yapıp Beşiktaş’ın arka alanında fırsat alanları yarattılar. Öyle ki, Beşiktaş’ı baskıya davet için Muslera ile birkaç uzun top tuzağına bile başvurdular! Nihayet Babel golünü ise pasla çıkarak attılar.
Varlık ve yokluk kadroları
Fatih Terim son haftaların gözdeleri Kerem ile Halil’i kenarda tutarken; Sergen Yalçın çaresizce varını yoğunu sahaya sürmüştü. Acaba bu sınırlılık içerisinde Gökhan Töre veya Ljajic’ten bir ya da ikisi bizdeki tabirle ‘hamle oyuncusu’ olarak düşünülebilir miydi? Yani Necip ya da Dorukhan’lı veya ikisiyle başlangıç, ilk devre ortaya çıkan tablonun bana düşündürttüğü şeyler oldu. Elbette bunları hafta içi antrenmanlarını ihmal ederek yazıyorum. Kuşkusuz ki Beşiktaş teknik heyeti durumu ince eleyip sık dokumuştur!
Terim’in hamleleri ve sonuç
İkinci devrede de rakibini kalesinden uzak tutan Galatasaray, etkili olmasa da tedirgin edici ataklarla Beşiktaş’ı geri itmeyi sürdürdü. Oyunu değiştirmek için Beşiktaş bence başta yapması gerekeni sonra yaptı ama sonucu Terim’in oyuncu değişiklikleri belirledi. Bu skora rağmen şampiyon olmak için derbi kazanmanın zorunlu olmadığını, Mustafa Denizli tecrübesinden iyi bilir Beşiktaş. Hâlâ en güçlü aday onlar. Büyük hatalar yapmazlarsa elbette... Çünkü rakipleri hâlâ onların kaybetmesini beklemek zorunda. Kaybetmezler olur biter ama bunun için sakin ve güvenli olmak öncelikleri olmalı...
‘’Güçlü genetik ve Terim‘’
Beşiktaş alıp başına giderken, Galatasaray kazanmayı bırakın, henüz iç işlerini dahi çözmüş görünmüyor. Fatih Terim’in sahaya gönderdiği takımın neredeyse yarısı sezonun önemli bölümünü ya yedek kulübesinden izledi ya da televizyondan!.. Futbol bu denli paslanmış ve belirsiz halden hoşlanmaz. Ancak yine de bu ülkede, ‘’büyük takım’’lar hayli şanslı. Çünkü onlarla oynayan diğerlerinin nedense ödü patlıyor! Dün akşam da öyle oldu. Gençlerbirliği öylece bekliyordu!.. Neyi mi? Gol yemeyi… Halil Dervişoğlu da beklediklerini yapıp takımının devre arasına önde gitmesini sağladı. İkinci devresinde de çaresiz Gençlerbirliği karşısında geleceğin provasını yapan Galatasaray vardı sahada. Rakipleri onları zorlayacak neredeyse hiçbir şey yapmadı, yapamadı. Maç Galatasaray’ın kazancıyla bitti bitmesine de oyun açısından bu sezon için gelişimleri hayli tartışmalı.
Pek iç açıcı değil
Lige başladıkları umut verici oyun düzenini sürdürülebilir hale getiremediler. Getiremedikleri gibi türbülanslardan hep zararlı çıktılar. Yine de güçlü genetikleri ve Fatih Terim donanımı geçen sezonun aksine onları yukarılarda tutmayı başardı. Öyle ki, hafta sonu sezonun adını koyan takım olabilirler! Hem kendileri hem de yarışmada ki rakipleri için… Mevcut oyun onlar açısından pek iç açıcı değil ama bakalım neler olacak.
‘’Rakiplerin hevesini kırdılar‘’
"Futbol hatalar oyunudur" diye ezber vardır. Sanki hata içermeyen insan etkinliği varmış gibi!.. Bu sezon Beşiktaş yolunda ilerlerken "Onlar da kaybedecek" sözünü çok duyduk, okuduk. Tuhaf olan şuydu; 'hata'nın çoğunu rakibinden hata bekleyenler yaptı! Beşiktaş yapmadı mı? Yaptı ancak dar görünen ama devamlılığı rakiplerine göre daha iyi durumda olan kadrosuyla bu yoklukta işleri tıkır tıkır yürüttü. Tıpkı dün akşam olduğu gibi... Üçüncü gollerini buldukları 14. dakikada skorun 5-0 olması işten değildi. Yine de bu skora devre bittiğinde ulaşmayı başardılar. Ve devre sonunda hem oyun hem skor açısından şampiyonluk yarışındaki rakiplerinin hevesini de kırmayı bildiler. Oyun ezberi, temposu, pratik oluşlarıyla ligin iyi bilinen takımlarından Hatay’ı daha ilk devre sahada görünmez kıldı Beşiktaş.
'Çocuk sevinci'
Onlar da zaman zaman tüm takımlar gibi başta hakemler olmak üzere futbolun ülkedeki işleyişi konusunda mızmızlanmadı değil. Ne var ki, teknik heyet takımın eksikleri konusundaki şikayetlerini sivriltmeden yoluna devam etmeyi bildi. Oynadıkça birbirlerine alıştılar, birbirlerine alıştıkça geliştiler ve geliştikçe de takviyeye ihtiyaç duymadılar. Nihayetinde sonuca ulaştılar, ulaşacaklar. Ben bu tür farklı skorlardan hoşlanan biri değilim. Cyle Larin'in uçuşa geçtiği dün gecenin benim için en anlamlı anı ise Rıdvan Yılmaz golünün ardında tüm takımın yaşadığı 'çocuk sevinci'ydi. Devre arasına giderken Necip başta tüm oyuncuların tek tek Rıdvan'a sarılışı çok şey anlatıyor sanırım. Rıdvan ve benzerlerinin yapabileceklerini hayal ederken tribündeki o coşkulu tezahürat düşüyor aklıma; "Güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günler"…