‘’Futbol cömertlik sevmez‘’
Süper Lig’in ‘’bir’’ puanlı takımına karşı ülkemizin UEFA’daki ‘’dört’’ puanlı temsilcisi arasındaki karşılaşmanın ilk devresi hayli şaşırtıcıydı. Galatasaray’ın ‘’ağır savunma hataları’’na karşı Rize’nin dingin oyunu ilk devrenin de özeti oldu. Görüntü şuydu; Galatasaray Berkan ile direnmeye çalışıyor ancak savunma hattından başlayan takım dağınıklığı Rize’yi oyuna alıyordu. Esasen Rize ligdeki çoğu takım gibi ‘’beklemeye hazır’’ bir düzendeydi. Ancak Galatasaray öyle dağınıktı ki, önce 4 savunmacı arasından Pohjanpalo, ardından kornerden gelen topta alandaki 9 futbolcuya rağmen 3 Rizesporlu’dan biri olan aynı oyuncudan bir gol daha yedi. Üstelik o arada bir gün önce Sergen Yalçın’ın yaptığına benzer biçimde topa vuran Muslera da oyundan atılabilirdi!
En iyisi Berkan...
İkinci devreye Berkan/Taylan ikilisinden feragat ederek çıktı Galatasaray. Orta sahada sadece Berkan vardı ve daha derlenmiş görünüyorlardı. Önce Halil ile girilen önemli pozisyonu kaçırıp ardından Muhammed ile, yedikleri ilk gole benzer bir gol buldular. İşler onlar adına yoluna girmişken belki de takımın en iyisi Berkan, yağmur/zemin ilişkisini hesaplayamayınca denklem değişir gibi oldu ama değişen sadece sahadaki Galatasaray oyuncu sayısıydı! Sahadaki sayısal üstünlüğü ele geçiren Rize son bölümde yüklendikçe yüklendi ama kaçırdıkça da kaçırdı. Futbol bu tür cömertlikleri sevmez! Galatasaray, son saniyelerde ülkede en sevilen tartışmalara neden olacak bileşik aksiyonlarla maçı kazanırken Rize’nin puan cetvelindeki ‘’1 puan’’lık yeri de değişmedi.
‘’Normale dönüş‘’
Ligi ve UEFA maçları derken ‘’ülke normalleri’’ne döndük! Temposuz takımların denk mücadelesinde, oyuncu ayrıntılarının belirleyeceği karşılaşmalar ülkesine hep birlikte hoş geldik! Güven’in golüne kadar neredeyse ciddi hiçbir girişim izleyemedik ama göze hoş gelen bir golle onurlandırıldık. Oyun o kadar yavaş ilerledi ki, ilk devre Sivas’ın öne gitme niyeti zaten yoktu. Beşiktaş hücum etmeye karar verene kadar da Sivas savunması tam kadro yerini alıyordu.
Gol ise bir ‘’uyutmadan’’ geldi. O ana kadar Batshuayi’ye şişirilen uzun toplara konsantre olan Sivas sağdan çıkan Rosier’i unutunca golü de yemiş oldu. İkinci devre beklendiği gibi Sivas’ın gol arayışını yanı sıra Sergen Yalçın’ın ihracının yüklediği tansiyonla bir parça hareketlendi. Haliyle oyun genişledi ve genişledikçe pas hataları, problemli yerleşim tercihleri birbirini izledi. Bir gol oldu Sivas nete yakın bir pozisyon kaçırdı ve vasatı aşamayan maçı Beşiktaş kazandı.
Gecenin sorusu
Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi’nin gözü hakeminin üzerinde olacaktı! Peki, takımının teknik direktörünün tavrını da yakından izledi mi? Aynı kenar yönetim, hakeme karşı benzeri tavrı Ajax maçında takınabildi mi?
Maçın starı
Yıllık 150 bin Euro’ya oynayan ve çoğu taraftarın beğenmediği Güven Yalçın... Elbette Rıdvan Yılmaz, Ersin Destanoğlu ve Serdar Saatçi. Josef De Souza’yı da ihmal etmemek gerek.
Maçın olayı
Elbette Sergen Yalçın’ın hiç uğruna takımını sahada yalnız bırakması. Oysa onun kenardaki varlığı özellikle takımdaki genç oyuncular için hayli önemli...
Kısa mesaj
Ajax maçı şaşkınlığı, onca sakat ve o kadar eksikle yapılan antrenmanların ardından Sivas gibi ‘’ülke ölçeğinde tutarlı oynayan’’ bir takıma karşı maçı kazanmak Beşiktaş için mühimdi...
‘’Yerleşim problemleri‘’
Maça dengeli başlarken Szalai'nin çıkışında yakalanan topta gerek rakip hücumu gerek Fenerbahçe savunma reaksiyonu ders niteliğindeydi. Vitor Pereira maç önünde yerleşimden çok 'oyun dinamikleri'nden söz etmişti ama üç savunmacının bir oyuncu üzerine çullanmaya çalışması önemli bir göstergeydi. Alan bilgisi olmaksızın 'dinamik' oluşturmak mümkün olamıyordu. Devamında Valencia'nın birkaç girişimi dışında devrenin sonuna kadar uzun süre kendine gelemedi Fenerbahçe…
'Üretkenlik tıkandı'
İkinci devreye tam tersi, dinamik başlayıp dinamik sürdürdüler. Arayıp durdular ama golü bulamayınca üretkenlik yavaş yavaş tıkanmaya başladı. Sakin kalan Olympiakos'un fırsatları gözlediği o kadar belliydi ki! Altay'ın karşıdan gelen toplardaki kurtarışlarındaki takipsizlikler iki ve üçüncü golleri getirdi. Üçüncü gol de tıpkı ilki gibi savunmadaki yerleşim problemlerini açık seçik ortaya koydu. Gol altı savunmacıya karşı üç hücumcudan geldi çünkü savunma şaşkın ve alana hakim değildi.
'Boğulmayı sürdürüyoruz'
Ülke futbolu birbiriyle didişip eski yanlışlarını tekrarlayıp durdukça Kapıkule dışından gelen her takım haniyse 'öğretmen edası'yla davranıyor. Biz de gerçekçi eleştiri/özeleştiri yerine hamasi nutuklar atıp o nutukların içinde kayboluyoruz. Yani, bizimle Avrupalı rakipler arasındaki o kocaman farkın kapanması için yapılması gerekenleri bildiğimiz halde, takım fark etmeksizin anlamsız münakaşalarımızda boğulmayı sürdürüyoruz.
‘’En iyisini yapmaya çalıştı‘’
Beşiktaş’ın 'sakatlar sorunu' düşünüldüğünde sahada olan biten anlaşılır bulunabilir. Lakin yeter mi? Bu aynı zamanda kadroya giremeyenlerin antrenman düzeylerini de göstermiyor mu? Yeteneğe bağlı yaratıcılık eksik olabilir ama savunma için organizasyon da gerekmez mi? İlk devredeki en çarpıcı karşılaştırma, rakip ceza sahası içindeki topla buluşma sayıları: 31/1. Bunun anlattığı şu; hücum edemeyebilirsin ama bu savunma yapmana engel mi? Değil elbette. Peki bu noktaya nasıl geliniyor? Ülke futbolunun temel ezberlerinden, 'Yediğinden çok atacaksın' gibi bir manasızlık yüzünden. Bu önermenin anlattığı esasen şudur; 'Bende yetenekli oyuncular var nasılsa elini kolunu sallayarak atarlar'. Ne var ki, iş buralara gelince bilgi/yöntem/antrenman olmadığından rakip kaleyi ya uzaktan ya da tesadüfen görebiliyorsun!
Zaman zaman 'hipnotize' etti
Neyse ki ikinci yarı 'darmadağın' olan oyun Ajax’a da bildiklerini unutturdu! Top kullanımı, alan yaratma gibi ilk yarı da yaptıklarını yapamaz hale gelince Beşiktaş 20 yaşındaki Can Bozdoğan'ın alan yaratıp attığı iki incelikli pasla maçta varlığını hissettirdi. Ancak Kenan'ın gol vuruşu hakem kararına takıldı. Beşiktaş maç boyu yapabileceklerinin en iyisini yapmaya çalıştı. Öyle ki, zaman zaman rakibini 'hipnotize' ederek onları oyundan kopardı ancak arkasını getiremedi. Neticede 'korkulan olmadı' ve Beşiktaş farklı yenilmedi ama yenildi. O zaman her mağlubiyet öğreticidir… Ama öğrenmek isteyene. Gelecek günler Beşiktaş'ın neler öğrendiğini gösterecek?
‘’Fırsatı kollamak, fırsatı yakalamak‘’
Sahaya '11 bilinmez'le çıkınca oyun kurmakta zorlanan Beşiktaş yine de ilk devre boyunca Altay’a bir iki girişim dışında alan bırakmadı. Ancak olabileceklerin en kötüsü oldu ve onca sakat oyuncuları varken 'oyun aklı' olarak görülen Pjanic de 32. dakikada sakatlanıp çıktı. Üstelik ters tarafta oynatılan N’Sakala daha az, lakin önünde oynayan Gökhan Töre haddinden fazla top ezince Beşiktaş düzen tutturamadı ve ister istemez kendi sahalarında birbirine yapışmak zorunda kaldılar. Böylece durağana giren maç iki takım için de bir 'fırsat kollama' oyununa dönüştü.
'Güven imalatı gol'
İkinci yarıya Altay defansının hatasından, 'Bundan olmaz' denilenlerden, üstelik yedekteki tek değişiklik gibi görünen Güven Yalçın'ın kişisel imalatı bir golle başladı Beşiktaş. Ancak baştan beri ters tarafı yadırgamış görünen N’Sakala’ya yapılan baskıdan bu kez de Altay gol çıkardı. Beşiktaş tüm olumsuzluklara rağmen son bölümü olabildiğince iyi oynamaya çalışırken Altay o kolladığı fırsatı son anda buldu ve girdiği pozisyonları olumlu kullanarak maçı almayı bildi.
Gecenin sorusu
A – Bu kadar sakatlık konusunda anlaşılır bir açıklama yapılacak mı?
B – Mutlaka beş oyuncu değiştirme gerekiyor muymuş? Böyle de oynanabiliyor muymuş?
Maçın starı
Kuşkusuz Gökhan Töre değil ama örneğin Güven Yalçın, Cebrail Karayel, Josef De Souza, Serge Aka’dan biri ya da hepsi olabilir…
Maçın olayı
Onca eksiğe rağmen Beşiktaş'ın maça tutunması ama daha fazlası Mustafa Denizli'nin kimilerince ortalama görülen oyunculardan kurulu takımla maçı kazanıp zirveye oturması!
Kısa mesaj
İki kadro arasında keskin bir fark yok hatta Beşiktaş’ın 'tanınmışları' daha fazla ama takım olabilmek başka bir şey! Yetenek mi oynuyor yoksa taktik/düzen mi bu memlekette bu sürekli karışıyor ne yazık ki!
‘’İyi başladı sonunu getiremedi‘’
Şöyle diyordu Ceza; "Benimle senin aranda kocaman bir fark var." Bu, ilk devresinde her açıdan pozisyonu az temposu fena olmayan maçta iki takım arasında büyük fark vardı. Beşiktaş sahada öyle diri durdu ki, hocası İtalya rakibi sahada görünmez gibiydi. Zaman zaman uzun toplarla oyunun bozu uzasa da ilk devre boyunca sıkıntı yaşamadı Beşiktaş.
İkinci devrenin başında Rıdvan'ın bir önceki maçtakine benzer golü gelince sormadan edemedim! Bu tip golleri yiyen takımların hocasının uyruğu fark eder mi? Ancak devamında neler oldu? O baştaki "fark" kayboldu. Yunus, Balotelli, Gökhan İnler girdi ve maç biçim değiştirdi. Beşiktaş görüntüde aynı maç aynı maçtı ama fark şuydu ki, iki gol yediler. Son 10 dakika için sıkıntıya girilince işin rengi değişti. Sakatlıklarla boğuşan Beşiktaş bir de son kornerde "karman çorman bir pozisyon"da golü yiyince iyi başladıysa da sonunu getiremedi. Özetle bir yol kazası daha yaşamış oldular. Sorun, devamını nasıl getirecekleri!...
Gecenin sorusu
Rachid Ghezzal da sakatlanarak çıktı! Hatta bir ara Cyle Larin de arka adalesini tuttu. Sahi ülkedeki bu kadar sakatlık neyin nesidir? Biri nedenini açıklayacak mı?
Maçın starı
Öncelikle ‘’bizim çocuklar’’; Ersin Destanoğlu, Rıdvan Yılmaz, Yunus Akgün vd… Ve elbette bize iyi bir maç izleten diğer bütün iyi ve ülkeye göre büyük futbolcular…
Maçın olayı
Rıdvan’ın golünde kaleci Ersin’in onca yolu kat ederek gidip akranına sarılması! Muazzam kıymetli bir andı. Tıpkı Rize – Altay maçında Erhan Çelenk’in rakibi sakatlandığında topu bırakması gibi. Yani iyilik, güzellik ve insanlık…
Kısa mesaj
Bu kadar kopuş kuşkusuz bir takım için iyi değildir ama Beşiktaş geçen sezon da buna benzer sıkıntılar yaşamadı değil. Aslolan diri kalmanın yolunu bulmaktır
‘’Kazanma arzusu ve becerisi‘’
Futbolun onca tanımından biri de; ‘’alışkanlık, tekrar ve dayanıklılık oyunu’’dur. Dortmund maçının ağırlığı Sergen Yalçın’a kadroyu değiştirmeye zorlamış olmalı ki, ilk devre sahada Ersun Yanal’ın dahi tahmin edemeyeceği kadar karmaşık bir Beşiktaş vardı. Neredeyse sahada kimse kimseyi tanımıyor bu nedenle de kimse kimseyi bulamıyordu.
Hal böyle olunca kendi kale çevresinde top görmeyen Antalya orta saha ve Beşiktaş ceza sahası önünde cirit atıp durdu. Bu bölümde iki gol atıp biri nete yakın bir iki de kaçırdı. Denecek ki, ‘’Beşiktaş çok sakatlık yaşadı’’. Peki oyun sakatlıklar olmadan farklı mı ilerliyordu? Hayır...
İkinci devreye Rıdvan’ın golüyle başlayan Beşiktaş daha güvenli ve tehditkar oynamaya başladı. Durum esasen şuydu Beşiktaş ilk devre neler yaşadıysa ikinci devreye iki farklı önde giren Antalya da benzerini yaşıyordu. Peki ama neden? Sonuçta Beşiktaş maçı kazandı. Peki, problem var mıydı oyununda? Şüphesiz vardı ancak maçı çevirme arzu ve iradesi de aynı oranda önemliydi...
Gecenin sorusu
Ligde yaşanan bu kadar kas sakatlığı bize ne anlatıyor? Antrenmanların sorunlu olduğunu mu? Oyuncuların bedenlerine bakmaması mı? Yoksa hepsi mi ya da daha fazlası mı?
Maçın starı
İlk devre Ersun Yanal ikinci devre Sergen Yalçın! Maç sonunda kim, ona da siz karar verin artık! İlk 11 başlayanlardan Mert Günok maçın baştan sona en iyisiydi. Diğerlerinin çoğu sadece birer devre...
Maçın olayı
İki takımın da bu kadar nafile orta yapması! Özellikle gençleri, elbette olgun oyuncuları da bu illetten kurtarmak şart. Avrupa’da yapılanlar bu tip ‘’nafile orta’’lar değil..
Kısa mesaj
Bir Şampiyonlar Ligi takımı olarak Beşiktaş bu tür türbülanslara sık girerse ligde işi zorlaşır. Futbolda yetenek/beceri kadar ‘’dayanıklılık’’ da aynı oranda önemlidir.
‘’Kaybettiğinde öğrenmek!‘’
“İlk 30 dakika rakibe pozisyon vermedik. O bölümde oyun üstünlüğü bizdeydi.” Sıklıkla duyduğumuz bu açıklama ülkenin oyun devamlılığı/bütünlüğü konusundaki en büyük sıkıntıdır. İlk 25 dakika Pjanic merkezli hücumlar sırasında bile N’Sakala-Larin-Atiba bölgesinden yapılan rakip hücum girişimleri aslında olacakların habercisiydi. Almanya’dan gelen bilgide, Marco Rose’nin maç önünde, “Beşiktaş’ın sol tarafı ciddi anlamda sorunlu” dediğini biliyoruz. Dortmund’un kendi solundan neredeyse hiç hücum örgütlemeye kalkışmamasını açıklıyor bu durum... Ya sağdan ya da Haaland’a göbekten deneyip durdular! İkinci goldeki taç atışından gelen devre sonu golü ise işin ekstrası oldu onlar açısından. Bu maç bir kez daha gösterdi ki, yetenekli oyuncuların oyunu zenginleştirip süslediği muhakkak. Lakin sonucu belirleyen şey gün geçtikçe daha belirgin biçimde saha içi geometri oluyor. İkinci devre topu daha çok kullanan Beşiktaş olsa da çıkışlardaki tehlikeler daha çok yine rakipten geldi. Alan yaratma konusunda sıkıntılar giderilemeyince de Pjanic’in ilk devredeki incelikli pasları mümkün olamadı.
Moukoko’yu not edelim
Ülkenin en sükseli oyunculardan kurulu olduğu düşünülen Beşiktaş düzen, alışkanlık ve saha içi geometri karşısında sınırlı dakikalarda öne çıkabildi. O da yetenek katkısıyla. Bu maç onlar için de ülke için de hayli öğretici olmalı ki, hep birlikte kazanalım... 20 Kasım’da 17 yaşına girecek olan Moukoko’yu izlemiş olmamızı da bir kenara not etmeyi unutmadan elbette!..









































