Arama

Popüler aramalar

‘’Bıkmadan bir daha dene!‘’

Dün İzmir’de, bütün sezon canını dişine takmış iki takım, Göztepe ve Tavşanlı Linyit, ‘trajik’ bir karşılaşmaya çıktılar.

Maçın ilk bölümü Göztepe’nin kontrolünde geçtiyse de 40’tan sonra ‘kaliteli atak’, ‘olgun pozisyon’ konusunda Tavşanlı Linyit oyuna daha hakim görünüyordu. Özellikle Agbetu’nun süreklediği ataklarda sürekli rakip kalede tehdit yarattılar. Ve nihayet 80’de belki de maçın kaderine etki eden oyuncu olan Agbetu başından sonuna kadar spektaküler bir gol atarak takımının ligde tutunmasını sağladı. ‘Enerji’nin, emeğin takımı ligde kalmayı hak etti doğrusu...

Ülke futbolunun en köklü takımlarından Göztepe ise tarihinde bıkmadan usanmadan defalarca denediğini bir kez daha denemek durumunda kalacak. Bu gece Körfez’in çocuklarının gözüne uyku girmeyecek kuşkusuz. Ama şoku atlattıktan sonra defalarca yaptıklarını bir kez daha yapmak için kolları sıvayacaklar. Başaracaklar da... Çünkü gerek tribün geleneği gerekse kulüp genleri bunu emrediyor... Bunu da dayanışmayla aşabilirler... Ancak kafa patlatılması gereken sorunları da yok değil; doğru yönetim, doğru planlama vs. gibi...

Cem Dizdar

13 Mayıs 2013, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’'Baba evi' yıkılırken!‘’

Hırslı ve haris çocuk, ‘baba evi’nin bir an önce ‘göbekli müteahhit’e verilip yerine apartmanın kondurulmasını ve bir an önce paranın getireceğini umduğu ‘mutluluk havası’na girmek için aileye olmadık baskılar yapardı. Sonunda muradına da ererdi. Koca iş makinası eski mahalledeki ahşap cumbalı eve girişirken mahalleli de toplanıp bu ‘büyük gelişmeyi’ yakından izlerdi.

Dün İnönü aynen böyle bir ‘izleyici kalabalığı’nı ağırladı. Çoğu tarih dersini ‘kazanılmış savaş’lardan ibaret sanan kitle, kameralı cep telefonlarıyla bu kez Fikret Orman’ın yazmaya giriştiği tarihe tanıklık etmeye gelmişti! Hırslı çocuk/çocuklar sadece Beşiktaş’ın değil memleket futbolunun da ‘baba evi’ni yıkma kararlarını kutlarken, bu tarihsel cinayeti izlemek için stada dolan Beşiktaşlılar harıl harıl bir daha bakmayacakları hatıra fotoğrafları çektiriyordu. İyileştirmek yerine Emek Sineması, Sulukule ya da Taksim’e yapılanlar İnönü’ye de reva görülürken sanıyorlardı ki ‘yeni ev’ daha büyük mutluluk demektir. Başta müteahhitler olmak üzere birileri mutlu olacak kuşkusuz ama emin olun bu sevinç tablosuna yıkımı sevinçle karşılayan ‘mahalleli’ katılamayacak. Kale arkasına sürülecek olan taraftarlar artık bu oyunun temel aktörlerinden biri değil de kendilerine biçilen ‘sirkin sevimli korosu’ rolüne razı olmak zorunda kalacaklar tıpkı diğer statlarda olduğu gibi. Sonra desibelcilik oynayacak, sürekli ceplerinden para çekme planı yapan yöneticilerin ‘Büyük taraftarımız’ palavrasıyla tatmin olmaya çalışılacak. Ve sanacaklar ki, yeni stadın localarından gelecek gelirle Beşiktaş bir ‘dünya markası’ olacak ve önlerinde ‘dünya yıldızları’ cirit atacak. O Yeşilçam filmlerinin sonunu hatırlayın... Hırslı ve haris çocuk, eski mahallede yükselen apartmandaki daireleri satıp yer ve mutsuz hayatına kaldığı yerden devam eder. Olan da ‘baba evi’ne olur. Bir de sahi İnönü’nün yerine nasıl bir şey yapılacağını bilen var mı? Yani tadil edilen son planda neler var, bilmek istemez misiniz? Ortaya Taksim’deki gibi rezidans ya da bir AVM çıkarsa şaşırır mısınız?

12 Mayıs 2013, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Vasat ama kazançlı!‘’

Ancak ilk yarı boyunca bu beklenti hep teoride kaldı. Bir dönem ‘takım lideri’ olarak sunulan Manuel Fernandes sorumluluk almak yerine ‘kaçak güreşip’ sadece duran toplarda ortaya çıkınca pas yükü Oğuzhan’a bindi. Doğrusu o da yenilen gole kadar işini iyi ve doğru yaptı. Ancak iki ‘güçsüz’ Niang ve Mustafa Pektemek orta sahadakiler için ‘yardımcı hamle’leri yapamayınca Beşiktaş topu ayağında tuttuysa da işlevsel olamadı. Şüphesiz ki bunda müdafaa göbeğini kalabalık tutup oradan açılmayı hedefleyen Eskişehir’in oyun planının da etkisi büyüktü. Zaten Oğuzhan’ın götürüp 4 Beşiktaşlı’dan en olmayacak olana atıp, Fernandes’in de berbat ettiği pozisyonun dönüşünde Alper Potuk merkezli hızlı hücumun Özgür Çek tarafından golle tamamlanması tam da bu planının doğru uygulamasıydı.
İkinci yarı Eskişehir, Alper-Tello-Serol-Erkan hattıyla en uçtaki Kamara’ya hayli yaklaşıp oyunu Beşiktaş sahasına yığınca Samet Aybaba da orta saha direncini artırmak için mecburen ‘yaratıcılıktan’ feda edip Oğuzhan/Necip değişikliğine gitti. Oyun yine dengeye gelmişti ki, Holosko’nun indirdiği topta o ana kadar silik görünen Pektemek golü yoktan varederek vasat oyununa rağmen UEFA Kupası için elzem olan 3 puanı kazandırdı takımına.
Cenk’in kritik kurtarışları, Erkan’ın topla kurduğu zarif ilişki maçın izlenesi anlarıydı. Müdafaa görevine kitlenen Olcay’ın hücuma katılamaması, ‘mutsuz ifadeli’ Fernandes’in etkisizliği gibi nedenlere rağmen Beşiktaş, vasat oyunla da olsa kazanmayı bildi.

06 Mayıs 2013, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Oğuzhan da olmasa‘’

Koca ilk yarının Beşiktaş açısından pozisyon fukarası geçmesinin en büyük nedeni, ‘yaratıcılık’tı kuşkusuz. Ordu gibi ‘canıyla boğuşan’ bir takıma karşı ‘yok hükmü’nde ataklar planlayan bir takımda eğer ‘lider oyuncu’ diye tanımladığınız karakter kendini kaybettirmek için özel çaba sarf ediyor gibi görünüyorsa orada işler hiç de iyiye gitmiyordur. Öyle ya, Fernandes ‘küskün lider’ havasındayken Beşiktaş’ın rakip ceza sahası içinde varlık göstermesi beklenemezdi.

‘Uyku modu’nda geçen ilk yarı henüz ‘etkisiz eleman’ çizgisini aşmayan Mustafa Pektemek’in ikinci yarı başında sakatlanıp çıkmasıyla hareketlenir gibi oldu. Çünkü yerine ‘ikinci yaratıcı’ Oğuzhan girdi. Lakin sahada koşturan ya da doğrusu ‘koşturuyor gibi yapan’ siyah beyaz giymiş oyuncular çok zor bir matematik denklemi çözmeye çalışan öğrenciler gibiydi. Ne eğlence, ne ‘’Bizi birileri izliyor onlar için oynamalıyız’’ kaygısı... Daha çok, ‘’Bulduk bir kaza golü bitse de gitsek’’ havası...

Aybaba’nın 60 sonrası problem çözücü hamlesi olan Oğuzhan’ın gayreti ve estetik arayışları da olmasa ne tribün ne televizyon çekilirdi kanımca.‘Halsiz’ ve temiz oynayan Orduspor’un ligdeki yeri de oynama hali de malum. Ya Beşiktaş’ın?

Neyse ki Oğuzhan zorlaya zorlaya ‘tatsız’ giden maçın ‘tuzsuz’ bitmesine engel oldu. Aldı/verdi, aldı/gitti, kaptı/kaçtı... Öyle ya da böyle golü yarattı..Beşiktaş UEFA Avrupa Ligi hedefine yaklaştı ancak bu maçtan geriye futbol adına ne kaldı, işte orası meçhul?

Bu atmosferde biri gider ama kim?

Taraftar sonuna kadar takımını destekliyor ama kafaya koymuş... Ne oynanan oyun memnun ediyor ne de ne yapsalar takımı hareketlendirebiliyorlar!. Korkarım içerdeki son maçta enteresan şeyler olacak. Son bir iki maç Samet Aybaba’ya yüklendiler ama artık sanırım o durumu da aştılar. Durun bakalım iş nereye varacak?

Samet Aybaba’nın çözemediği problem

Futbol, akılla olduğu kadar duygularla da oynanan bir oyundur. Evet, strateji ve taktik önemlidir ancak onları uygulayacak oyuncuların durumu daha da önemlidir. Samet Aybaba sezon başından bu yana oyuncularıyla özellikle hayli ‘didişen’ bir dil tutturdu. Böylesi bir atmosferde gerek oyuncuları maça hazırlamak gerekse onları maç içinde idare etmek çok güç bir işti. Aybaba’nın en büyük problemi de bu oldu. Ne oyuncularla ne de onları izleyen taraftarların büyük bölümüyle doğru kontaklar kurmayı başarabildi.

Pektemek için bir öneri

Önemli ve iyi bir oyuncu Mustafa Pektemek, becerili ve yetenekli.. Ne var ki, ‘olgunlaşma hızı’nda sorun var. Kenardan gelen ve buluşamadığı her top sonrası arkadaşını tekrar ve daha iyisine cesaretlendirmek yerine yüzüne sitemkar ve ağlak bir ifade takıyor. Bundan süratle vazgeçmeli. Böylesi bir tutum, gelişimini tahmin bile edemeyeceği kadar hızlandırır.

28 Nisan 2013, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş'ın gücü bitmiş!‘’

Beşiktaş’ı yakından izleyenler fark etmiştir, özellikle ligin ikinci yarısında takımda ciddi bir ‘güç kaybı’ söz konusuydu. Bu ‘güçsüzlük’ Akhisar karşısında zirve yaptı. Koca maç boyunca Oğuzhan üzerinden ve rakip müdafaanın göbeğine yapılmaya çalışılan baskıda temel eksik ‘güç’tü. Defans önüne kadar gitmesine gitti Beşiktaş ancak ne orada topu gole götürecek pas seçeneğini artırabildi ne de kaptırdıkları toplara devamında baskı yapabildi. Hal böyle olunca Akhisar’ın Merter-Ahmet Cebe-Bilal Kısa eksenli hücumlarının neredeyse tamamı Beşiktaş kalesinde etkili oldu..

Beşiktaş orta sahasıyla müdafaa bloğunun arasındaki boşluğa bol pasla taşıdıkları her topu mancınıkla atılma misali stoperlerin arkasındaki Gekas’a kelimenin tam anlamıyla ‘aşırdılar.’ Ve büyük golcü Gekas da gerek golleriyle gerekse atamadıklarıyla Escude-Ersan ikilisini neredeyse maç boyunca mahcup etti.

Olcay ve Veli’nin sorumluluk almadan oynamaları, Necip’in gayreti ama sınırlı hücum katkısı ilerideki Mustafa Pektemek, Niang, oynadığı sürece Holosko’nun elini kolunu bağladı. Fernandes’in yokluğunda yük Oğuzhan’a binmişti ama takım ne onu ‘saklayabildi’ ne de kullanacağı toplarda boşa çıkarak elini rahatlattı. Bu durumdaki Oğuzhan da Akhisar’ın başarılı kurgusu içinde kayboldu gitti. Elbette ki meseleyi ‘defans kurgusu’nun berbatlığıyla da açıklayabiliriz. Ne var ki, bir takım hemen her alanında rakibine top yapacak, oynayacak, koşacak bu kadar alan bırakıyorsa orada sadece kaleciye ya da stoperlere bakmak büyük yanılgı olur.

Akhisar’ın verdiği ilham


Peki ya Akhisar? Maçın başında Hilbert’in arkasına kaçtıkları ilk topta Güray’ın ortasına Gekas için ‘çocuk işi’ olan golünün ardından tüm karşılaşma boyunca istedikleri oyunu oynadılar. Beşiktaş’ın ‘yumuşak karnı’ Escude/Ersan ikilisinin uzun boylarına rağmen arkalarındaki boşluğa geçirdikleri her topla tehlike yarattılar ve istediklerini umduklarından fazlasıyla aldılar. Akhisar bu ligin en izlenesi topunu oynayan takımlardan biri. Sınırlı bütçe, sınırlı kadro... Ama fazladan arzu, oynama isteği ve oynarken eğlenebilme... Akhisarlı futbolcular esasen diyor ki; “En zor görünen durumda bile mutlaka bir çıkış vardır. Yeter ki hepiniz birbirinizle dayanışın ve yardımlaşın..” İşte hepsi bu...

Ayağa gelmiş öğretmen


Bir öğretmen; Teofanis Gekas. Yeteneğini tercübesiyle birleştirip, öğretiyor da öğretiyor. Nasıl ve nereye koşulur, müdafaa oyuncuları nasıl gezdirilir ve ‘uyutulur’, her bir şeyi gösteriyor öğrenmek isteyene. Genç forvet adayları ayaklarına kadar gelmiş bu büyük ustadan öğrenebileceklerini hızla öğrenmeliler. Tüm çabasına rağmen Samsun’u ligde tutamamıştı, umarım Akhisar’ın ligde kalmasına katkı verebilir. Manisa’daki Beşiktaş taraftarının Gekas’a alkışı da futbola dair ne çok şey anlatıyor aslında...

Aybaba’nın işi gittikçe güçleşiyor


Samet Aybaba, “4 yıllık sözleşmem var” dedi geçenlerde ama ligin ikinci yarısında tel tel dökülen bir takım izleyen taraftarlarını bu önermeyle ikna edebilmesi zor görünüyor. Gerçi orada “Sezon bitsin biz de kendi değerlendirmemizi yaparız” demişti. Agresif ve yarardan çok zarar veren Gökhan Süzen tercihi bile zaman zaman “Şu oyuncuyu ben bulmuştum” türünden cümleler kuran Aybaba’yı hayli zorlayacağa benzer. Evet, bu yıl Beşiktaş sezon başı tahminlerin çok ötesinde bir yerde şu anda. Ancak sorun tam da bu zamanlarda gelecek için umut vaat eden bir takımın ortalarda görünmemesinde. Haliyle ‘umut yoksa’, bu oyunla ve bu kurguyla Aybaba’la devam da zor gibi...

21 Nisan 2013, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sus kimseler görmesin...‘’

Alışıldık bir durum değildi elbette. Genellikle bu işaret deplasmandayken ev sahibi taraftarlara yapılırdı. Olcay devamında ‘özür’ bâbından bir şeyler söyledi ama ikna edebildiği insan sayısı hayli azdır diye düşünüyorum.

Açık ki, Olcay Şahan taraftarların Samet Aybaba’ya gösterdiği tepkiye reaksiyon veriyordu. Kendi adıma, biraz alışılmadık olsa da Olcay’ın reaksiyonunu anlaşılır buluyorum. Çünkü eğer bir takımdan söz ediyorsak, hocanın da o takımın parçası olduğu düşünüldüğünde oyuncuların da hocaya sahip çıkmaları kadar anlaşılır bir durum olmasa gerek.
Öte yandan, Aybaba’nın her mağlubiyet ya da kayıp puan sonrası sorumluluğu üstlenmek yerine ‘oyuncuları işaret eden’ açıklamalarına da iyi bir ‘ters örnek’ oluşturdu Olcay’ın bu tutumu.

İşin bir başka boyutu ise ülkedeki futbolcu/hoca ilişkisindeki sorunlu tanımlar. Bu tanımlardan biri de ‘baba/oğul ilişkisi’dir. Samet Aybaba da Antalya maçının ardından futbolcularıyla ilişkisini bu pederşahi tanımla açıkladı.

Oysa hatırlanırsa, daha bir kaç hafta önce Oğuzhan Özyakup’un babası Muzaffer Özyakup, oğlu için hocasının kullandığı ifadelerden rahatsız olmuş, kalkıp Hollanda’dan gelmiş ve gazetecilere durumdan şikayet eden demeçler vermişti.

Futbolcu, teknik direktör ilişkisini ‘baba/oğul’ biçiminde tanımlamak hocaya değil ama oyuncuya ciddi zararlar verebilir. Olcay Şahan kuşkusuz ki çok sevdiği Aybaba’ya destek için tribüne “Sus” işareti yaptı. Ancak unutmamak gerek ki, taraftar hafızası kuvvetlidir. O işaret, iki üç maçlık formsuz olacağı periyotta Olcay’a ciddi sıkıntılar yaşatabilir. O nedenle, teknik direktör/futbolcu ilişkisini ‘aile’ değil de oyunun kavramlarıyla kurgulamak ve oyunculara öyle belletmek en doğrusudur.

Kaş yapayım derken!

Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, sezon başından beri izlediği ‘güvenli demeç’ politikasını yavaş yavaş terk ediyor gibi görünüyor. ‘Stat yıkılınca Beşiktaş nerede oynayacak?’ tartışmaları sırasında polemik performansının gelişkin olmadığını göstermişti. Son olarak ‘Mustafa Denizli ve cesaret’ başlıklı manasız münazarada geldiği nokta malum. Denizli, lisanı münasiple ‘cesaret’in ne olabileceğini anlattıktan sonra yaptıkları görüşmede yanlarında olan ortak dostlarını da refere ederek, ‘Bir daha yapma’ uyarısında bulundu kanımca. Orman ise, durumu düzeltmek için yaptığı açıklamada bu kez de zaten sıkıntılı bir dönem geçiren mevcut teknik direktörü incitti. Denizli’nin sözleri üzerine açıklama yaparken dedi ki; “Kendisine olan güven ve inancımın karşılık bulmamış olması, aynı zamanda Beşiktaş için belki de kaçan başarılar anlamı taşımaktadır.”

Yani hülasa edersek; “Samet Aybaba ile başarıyı kaçırdık...” Bence bu da doğru olmadı. Sizce oldu mu?

19 Nisan 2013, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Yakışmadı‘’

“Kaleci değil” denilen McGregor üç gol kurtarmıştı! Sezon başında kimsenin umut beslemediği Beşiktaş, onca sıkıntıya rağmen ligde hala üçüncüydü.. Haliyle ‘Şifo Mehmet’e coşkuyla tezahürat ederken - ki sonuna kadar hak ediyor - takımın teknik direktörünü refüze etmek Beşiktaşlı’ya yakışmazdı, yakışmadı da... Eksiğiyle fazlasıyla, yırtığıyla söküğüyle Samet Aybaba bu takımın teknik direktörüyse saygı göstermek bir görevdir. Saygı duymayabilinir, o Aybaba’yla ilgili bir durum... Ama saygı göstermek ‘özne/kişi’ ile ilgilidir. Ve Beşiktaşlılık hiçbir şey değilse ‘saygılı olmaktır’.

Peki ilk devre genel olarak ne oldu? Orhan Ayhan abimizin eski zamanlardan kalan veciz tanımıyla, “Orta saha mücadelesi şeklinde geçen bir maç”tı. Maçın Orhan abinin sıkıcı maçlardaki anlatımdan farkı, yağmurlu havada martı uçmuyor, akşam olduğu için boğazdan geçen vapurlar görünmüyordu. İkinci yarı da, ta ki Oğuzhan değişikliğine kadar ‘aynı tas aynı hamam’dı. Aybaba’nın ‘55-60 planı olarak yanında oturttuğu Oğuzhan ile hem gol hem oyuna canlılık geldi. Bir aksilik olmazsa gelecek yıl Beşiktaş’ın gerçek omurgası olacak Necip-Oğuzhan-Olcay golü de buldular.

Beşiktaş zor maçlarından birini kazasız belasız atlattı, ama tuhaftı! Maç bitti soyunma odasına ilk giden Aybaba oldu. Oysa en dayanıklı olması gereken de oydu, değil mi?

16 Nisan 2013, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Bursa dersine iyi çalışmış‘’

Beşiktaş’ın şimdiye kadar yapabildikleri esasen eksiklerini de apaçık gösteriyordu. Sol kanat... Bu sorun bir türlü çözülemedi. Ne içerden yamayla ne dışardan destekle.. Hal böyle olunca Hikmet Karaman’ın bunu görmemiş olmasını düşünmek mümkün değildi. Bütün ilk yarı boyunca aynı yere yani kanayan yaraya basınç uyguladı Bursa ve karşılığını da iki golle aldı. Çünkü Beşiktaş sıkıntılı bölgesine top almamayı şimdiye kadar hiç beceremedi. Ligde bugüne kadar farkını ‘oynama iştahıyla’ yaratmıştı Beşiktaş. Ancak Bursa o iştaha izin vermedi. Fernandes’i kapatıp Oğuzhan’ı da mümkün mertebe arkaya iterek rakibini çaresizleştirdi. Böylece ‘yaratıcı oyuncu’ eşleşmesinde Pablo Battala gibi denklem çözme ustası öne çıktı ve farkı da yarattı. Bu nedenle her Bursalı topu ayağına aldığında pas seçeneği en az iki iken Beşiktaş’ta bu oran çoğu zaman tek pasa bile ulaşamadı.

İkinci yarı Bursa ikinci plana geçti. Topu rakibine verdi ve bekledi. Çünkü topu tehlike yaratacak bölgelerde kapacaklarına emindiler. Kaptılar ve istediklerini de yaptılar.

Maç boyunca Samet Aybaba’nın yüzündeki çaresizlik Beşiktaş’ın sakatları ve yedek kulübesindeki seçeneksizlik olduğu kadar Bursa’nın oyunun her anına hakim olmasından kaynaklanıyordu sanırım. Ben Aybaba’yı bir kere bile oyuncularına direktif verirken görmedim.

Beri yandan maçın belki de en anlamlı yanı son 5 dakikada Bursalı futbolcuların gözle görülür biçimde rakiplerini yıpratmamaya dönük tavırlarıydı. Hikmet Karaman da oyun değişiklikleriyle maçı iyiden iyiye soğutarak rakibinin üzerine salmadı takımını.

Kuşkusuz ki Beşiktaş oyunu merkez forvet oyuncusu olmadan oynamaya çalıştı. Ancak bu Bursa’nın her atağını bilinçle örmüş olduğu gerçeğini değiştirmez hücum edemiyorsan kendini savunacaksın... İkisini de yapamıyorsun sonuca katlanacaksın.

09 Nisan 2013, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI