Arama

Popüler aramalar

‘’Bu şeker acı‘’

Tam da bayramın birinci gününde bundan önce oynadığımız 14 maçtan 11 galibiyet almışken, hiç yenilmeden Saracoğlu’nda galibiyet peşinde koşarken hesapta olmayan, beklemediğimiz ve belki de Şampiyonlar Ligi’nde bir üst gruba çıkamayacak sonuçla ayrıldık sahadan.
Şeker Bayramı’nın acı şekeri gibi bir skordu aldığımız...
İsteksiz miydik? Hayır. Koşup mücadele etmedik mi? Bunu söylemek de haksızlık olur. İnanmamış mıydık? Tam tersi, bizim görüşümüz futbolcuların galibiyete inandığı şeklindeydi. Peki o zaman ne oldu da kazanamadık şimdi onu anlatalım. Sağdan bindirdik, olmadı! Sola döndük, gidemedik. Göbeği denedik geçemedik. Çünkü rakip bizden farklı olarak sahada duracağı yeri biliyordu ve boş alan bırakmadı. Biz kazandığımızı çabuk kaybettik, onlar kaybettiklerini kazanmak için çok koştular ve kazandıklarını da olumlu kullandılar. Sıkıştıklarında küçük üçgenler yaparak Fenerbahçe’yi yoracak kadar koşturdular. Topu kaybetmeden, dar bölgeden topu istedikleri rahat alanlara taşıdılar. Biz çok yan pas yaptık, geriye doğru oynadık. Ukrayna’lılar zayıf bölgemize dikine hücum yaptılar. Daha önce bildiğimiz Dinamo defansının arkasına atılan toplardaki zaaflarını hiç kullanmadık. O bölgeyi düşünecek pas zekası da dün gece hiç bir futbolcuda yoktu.
İlk tehlikeli, kaleyle buluşan şutumuzu 48. dakikada Alex ile kullandık. O dakikaya kadar Ukrayna’lıların birbirine yakın oynayarak daralttığı alanlarda dolaştık durduk. Defanslarını orta sahaya yakın oynatan Dinamo’lular beklediğimizin dışında geride oyuna kuracağına, Fenerbahçe’yi, üstüne giderek şaşırttılar. Kazandıkları topları da bizden dahi hızlı ve isabetli kullandılar. Biz ise dönen topları kazanamadığımız gibi attığımız paslarda da koşu yönünün önünü kullanacağımıza, koşan futbolcunun hep arkasını kullandık. Guiza’yı yalnız bıraktık ve Şampiyonlar Ligi yolculuğumuzu zora soktuk. Bayramı bayram gibi kutlayamadık. Umduğumuzu değil, bulduğumuzu aldık!

01 Ekim 2008, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İki perdelik maç‘’

Alpaslan’ı kaybeden Sarı-Kırmızılılar, sahaya yüreğini koyan, çok isteyen, çok koşan Aslanlar’ıyla önemli bir galibiyet gecesi yaşadı. Fenerbahçe’nin 3 puan, Beşiktaş’ın 2 puan kaybettiği haftada 3 puanı da kendi hanelerine yazınca, sanki 8 puanlık bir maç kazanmış gibi oldu Cim Bom.
İki ayrı görüntü vardı ilk ve ikinci yarılarda... Mehmet Güven sürpriziyle Skibbe, kendi ayağına kelepçe takmıştı ilk yarıda. Giray hocanın gelişiyle, onun futbol elbisesini giyen Konyaspor’un orta sahada kalabalık olacağı malumdu. Öne doğru oynamayan iki önlibero ile ilk 45 dakikayı, üstelik de erken gol bulmasına rağmen sancılı geçirdi Sarı-Kırmızılılar. Tempo yükseltip, adam eksiltip, gol bölgesinde çoğalacağına, hep o bölgede eksik kaldılar ilk 45 dakikada. Arda ile Kewell birbirlerinden çok uzak oynadılar. Ayhan ile Mehmet Güven de çok yan pas yapınca, Konyaspor’un istediği şekle döndü oyun. Üstüne üstlük artık hastalık haline gelip, duran toptan yenilen golü, sancılı bir geceyi işaret ederken, perde indi ve devre geldi...
İkinci perde açıldığında... Skibbe belki de en doğru hamleyi yapmıştı. Biraz risk gibi gözükse de 3 puan için gerekli olanı yaptı, Ayhan’ı tek bıraktı, daha çok öne oynayabilecek sisteme döndü. Hep söyleyip, anlatmak istediğimiz; Galatasaray’daki kaliteli ayakların temposu ve mücadelesi yükselirse, taraftara müthiş keyif veren futbolun ortaya çıkacağı idi. Ve gördük ki, bu da oluyor. Profesörler; Lincoln, Baros, Kewell biraz istekli olunca futbolseverleri mest ediyor. Tıpkı dün gece olduğu gibi. Görmek istediğimiz böyle bir Lincoln, Galatasaray’ı farklı yapar.

29 Eylül 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Arandılar!‘’

Futbol adına olumsuz ne düşünüyorsanız, inanın onların olabileceği, belki de Avrupa’nın tek sahası ‘Olimpiyat Stadı’dır. Bunu burada yaptıranın da, yaptırıldıktan sonra maç oynanması için ısrar edenlerin de kulakları herhalde sürekli çınlıyordur!!! Rüzgar, soğuk, kaygan zemin, ulaşım zorluğu yani bütün olumsuzluklar var... Varolması gereken tek şey seyirci, onu da araki bulasın! Dolayısıyla oynayan futbolcunun da havası, konsantrasyonu, isteği, heyecanı, hırsı olmuyor...
Beşiktaş, tek önliberoyla, bu maç için doğru olan sistemle oyuna iyi başladı. Holosko’yla da 4. dakikada erken golü buldu. Geçen seneki görüntüsünden çok uzakta olan Büyükşehir Belediye’ye karşı, erken gelen golden sonra Siyah-Beyazlılar, ikinci golü bulmak yerine resmen arandılar!.. Sonrası da malum; ‘Arayan mevlasını da bulurmuş veya 2 puandan olurmuş’. İkinci golü araması gereken Beşiktaş, ilerleyen dakikalarda kendini arar hale geldi. Tello, anlaşılmaz şekilde etkisiz, Nobre ise, bütün iyi yaptığı işleri, hakemi kandırmaya yönelik tavırlarıyla gölgeledi. Beşiktaş’ın sayılmayan 3. golü de bence bu sabıkanın eseriydi. Savunma sorununu halletti denilen Beşiktaş, Adriano’nun kafa golünde hatıra resmi çektirir gibiydi. Daha fazla gole yakın sistemini Ertuğrul hoca, İnceman’ı oyuna sokarak, skoru korumaya uğraşmamalıydı. Cesur olup, maçı almanın gereği; başladığı sistemin devamıydı.

28 Eylül 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kurnaz taktik‘’

İki takım da maçın başında kazaya uğramamak isteğindeydi. Zaten Sivas’ı biliyoruz. İçeride de dışarıda da büyük takımlara karşı oynarken geride çok adamla, ileride Mehmet Yıldız’ın sakladığı toplara koşan adamlarıyla gol bulmaya çalışan bir takım. Anlaşılan o ki Aragones de Sivas’ı alıştığının dışına çıkarmak için takımını geride tutarak Sivas’ın üstüne gelmesini istemişti. Her iki takım da aynı düşünce ve dizilişteydi. Sonra Fenerbahçe deplasmanlardan sürekli mağlup döndüğünü ve bu gecenin onlar için önemini anlamış olsa gerek oyunu geride kabul eden rakibinin üstüne gitmeye başladı. Ve Gazi Alex’in korneri Selçuk’un kafasıyla golü bulduğunda aslında ne yapması gerektiğini de anlamış olmalıydı. Ama işler öyle gelişmedi. Sivasspor arkadaki çokluğu öndeki Mehmet Yıldız yalnızlığına doğru yollamaya başlayınca Fenerbahçe kalesinde özellikle Musa Aydın ile pozisyon bulup cesaretlendiler. Kanarya, Kazım, Güiza’yı tutarmış gibi ona yakın oynayınca Emre içeri kat ettiğinde R.Carlos da çizgiyi kullanamayınca Sivas’ın savunma dengesini oyunu kenarlara çekip bir türlü bozamadı. Kenar olmayınca göbeği denemek istediklerinde de Sivaslılar çok adamla zaten orada bulununca iş Aragones’e kaldı. O da tahmin ediyorum Kadir Gecesi diye kendi işini Allah’a havale etmişti. Maldonado göbekte demir atmış gemi gibi, zinciri ne kadar izin verirse o kadar ileri gidiyor. R.Carlos ise ismini inkar eder derecede aklı başka yerde gibi oynuyor. Alex zaten Gazi. Kazım ise başına buyruk ve sorumsuz. Emre de formsuz ve sonuç da önceki deplasmanlarda olduğu gibi tabii ki umutsuz. Bülent hocaya koskocaman bravo. Yaptığı kurnaz taktiksel değişiklikleriyle Fenerbahçe’yi tamamen kilitledi. Sarı Kanaryalar çok adamla çıksalar dert, geriye yaslansalar ayrı bir dertle karşılaşacak durumda kaldılar.

27 Eylül 2008, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kolay oldu‘’

Soğuk İstanbul gecesini ısıtan futbol oynadı, iki takım dün gece İnönü’de... Deplasmana gelen Gaziantepspor oynatmamak yerine, kendi futbolunu oynamayı düşününce, değişik kadrosuyla çıkan Beşiktaş da büyük bir istekle maça başlayınca, futbol adına güzellikler sahaya yansıdı.
Öncelikle misafir takımdan başlayalım. Antep’e kocaman bir ‘aferin’ diyelim. Hem alanı daraltıp, rakibi istedikleri gibi oynatarak hem de ligde diğer takımlarda görmediğimiz, çıkışta kaybettikleri toplara birbirlerine yakın oynadıkları için kademe yaparak, akıllı top oynuyorlar. Maçın skoruna Antepliler üzelmesin. Çünkü iki şanssız an yaşadılar. Maçın başında şok bir gol yediler, ikinci devrenin başında da, şok bir kırmızı kartla 10 kişi kaldılar.
Gelelim gecenin güzeli Beşiktaş’a. Geçen maçın başarıları kulübede, sıra bekleyenleri ise sahadaydı. Müthiş bir coşkuyla başladılar. Karşılığını da, daha üçüncü dakikada aldılar. Defansın sağı solu iki İbrahim’e teslimdi. Sağdaki işini yaptı, soldaki idare etti. Göbekteki Cisse, gecenin etkisiziydi. Tello bekleneni veremeyince, ilk 45 dakikası maçın Nobre’nin yüreğiyle Bobo’nun savaşçılığına kaldı. Beşiktaş’ta Delgado olmayınca, oyunun güzelliği olmuyor. Geriye yaslanmadan, katı defans yapmadan İnönü’ye gelen dün geceki gibi rakiplere karşı, Delgado ve Holosko işi çabuk bitirici iki futbolcusu Kartal’ın. Ofsayt taktiğiyle oynamaya çalışan Gaziantepspor’u, çabuk çözecek ayak, Holosko gibi dip koşular yapan futbolcu tipidir. İkinci 45 dakikada Holosko girdi, ama ona o koşuları yaptıracak, o pasları atacak Delgado kenarda olunca, Holosko beklediğimizi vermedi. Dün geceden Beşiktaş adına çıkan dersler, Nobre gibi mücadeleci futbolcular tribünleri coşturuyor. Tribünler coştukça takım da coşuyor. Delgado’suz Siyah-Beyaz futbol güzelleşmiyor. Ve Çarşı olmadan, Beşiktaş maça ağırlığını koyamıyor. Taraftar öyle anlarda, öyle destek verdi ki, bu diğer seyircilere güzel bir örnekti. Üç puan, üç gol, kulübeden gelenlerin mücadeleleri gecenin güzellikleriydi. Beşiktaş için zor geçeceği düşünülen gece, kolay oldu.

22 Eylül 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tam zamanı‘’

Evet... Tam zamanıydı 3 puanın. Kaç golle olursa olsun, iyi veya kötü futbola bakmaksızın, gerekliydi geçen haftaların kötü izini ve güven kaybını silmek için. Saymaktan sıkıldığımız sakatlıklar, Volkan’ın sorumsuzca aldığı cezalar, kaybedilen puanlar, Aragones’in tartışılan sistemi, tam da daraltmışken Fener’i ilaç gibi geldi bu galibiyet Kanaryalar’a. Zor rakipti Gençler, hem diri hem mücadeleci hem de oyun bozan futbollarıyla...
Kanarya, rakibine aslında çok da üstünlük kuramadı. Bunun sebebi, sezon başından beri yazdığımız gibi ileride çoğalamamaları ve Semih oynadığı zaman bile, Güiza yalnızlığıydı. Birinci golü hatırlayalım. Kanaryalar ilk defa Alex, Güiza, Uğur ve Burak ile çoğaldılar. Golü de buldular. Oyun kurucu Alex’in, geride top almaya mecbur kalması, Emre’nin de kendinden beklenen çizginin altında olması, Fenerbahçe’ye hep oyunu geride kurduran ve geride pozisyon alan taktik anlayış getiriyor. Bunu değiştirecek olan Aragones de ısrarla sistemini değiştirmiyor. Gençlerbirliği, eğer oyunu bozup, baskıda kazandığı topları doğru düzgün kullanabilse, Fenerbahçe’nin geriye yaslanarak oynadığı oyun, yine puan kaybı getirebilirdi. Ama Ankara ekibi oyuncuları, kazandıkları topları sürekli çıkarken kaybedince, Fenerbahçe’nin usta ayaklarına ‘Gel bizim kalede gol bul’ diyerek adeta davetiye çıkardılar. 41. dakikada gelen gol, moral için tam zamanıydı. 54. dakikada El Saka’nın atılması Fenerbahçe için, rahatlamanın tam zamanıydı. 89’da Kazım’ın bulduğu gol ve alınan 3 puan staddaki az sayıdaki seyirci ile televizyon başındaki taraftarı mutlu etti. Sadece düşündüren Aragones’in sistem ısrarı oldu.

21 Eylül 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yeter mi?‘’

Kıvrak ve baskıcı Nobre’yi, çabuk Holosko ile serbest Delgado’nun önüne yerleştirmişti Ertuğrul hoca. Ufuk-tefek denemelerle zayıf Ukraynalılar’a gol sinyalleri gönderiyordu Kara-Kartal, akıllı oyun planıyla. “Sistemi değiştirmek zor” demesine rağmen çift önliberodan, tek Cisse’ye, yanındaki eski silah arkadaşı Uğur İnceman’ı da sağ kenara göndererek, çabuk topla ayağa oynayarak, şişirmeden golü bulup, işi pişirmek peşindeydi Siyah-Beyazlılar.
Maç öncesindeki planı, maç içinde uygulamaya başladılar. Fizik gücü yüksek olduğunu düşündükleri Ukraynalılar’ı ilk 20 dakikada düşündükleri gibi oyundan düşürdüler. Sonra ne olduysa oldu... 20. dakikada sanki gizli bir el, fişi çekti veya kabloyu kesti. Koşan, yardımlaşan takımın yerini şaşkınca bakan, birbirinden kopuk, atılan pasları anlayamayan, iki Ukraynalıyla bile kalesinde tehlike gören hale geldi Beşiktaş!.. Ukraynalılar’da şaşırdı bu işe. Galiba biraz oynarsak bir şeyler olacak gibi hissedince, biraz da yüreklenince, yoktan yere hem pozisyon buldular hem de Beşiktaş’ı yordular. Bakmayın isminin Metalist olduğuna, öyle metal gibi bir takım değiller. Eğilmez, bükülmez gibi de gözükseler, aslında tipik bir kötü Rus takımı görüntüsündeler. Biraz baskıyı görünce, biraz da pas trafiği işleyince kalitelerini ne kadar olduğunu hemen anlıyorsunuz. Oysaki sayalım; Sivok, Seriç, Zapatocny, Cisse, Tello, Delgado, Nobre, Holosko ve sonradan oyuna giren Bobo. Bu kadar yabancıyla Beşiktaş böyle mi oynamalı? Uğur İnceman’a alışık olmadığı sağ tarafta, Serdar Özkan kulübedeyken bu kadar uzun dayanılır mı? Zaten gole bakın, koşarken değil Beşiktaş, topun duranından skoru yakaladı. Ukrayna’da dikkat!

19 Eylül 2008, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yoklar‘’

Milli maç arasından sonra düşüncemiz ligin en zevkli maçının oynanacağıydı. Ama ‘Umduğumuzu değil bulduğumuzu yedirdi iki takım bize.’ ilk devreyi eziyet olsun diye seyrettirseniz, ancak bu kadar oynanırdı. Her iki takım da benzer düşüncedeydi. Amaçları araya bir gol sıkıştırabilirlerse, 3 puanı çarpıp gitmekti. Cisse-Uğur’un karşılığı Trabzon’da Hüseyin-Selçuk’tu. Bobo’ya kenarlardan gelecek toplarda Ersun hoca, Serdar’ların karşısına Cale ve Colman’ı, Tello-Aydın tarafına da Tayfun ve çok koşan Serkan’ı koydu. Esas problem böyle kilitlenmiş futbol adına boğazı sıkılmış, nefesiz kalmış maçları çözecek Yattara ve Holosko gibi futbolcuların sahada olmamasıydı. Yattara’nın olmaması Trabzonspor’u, Beşiktaş’ta Holosko’nun olmamasından daha fazla etkiledi. Song’un Egemen’le, Sivok’un Zapotocny ile kışla nöbeti tutar gibi hiç çıkmadıkları, hücuma katkı sağlamadıkları gecenin, Umut ve Gökhan Ünal Trabzon adına takımdan kopuk iki oyuncusuydu. 2. devrenin başında biraz tempo yükselten Trabzonspor, istediğini alamadı. Yapılan değişikliklerde yazımızın başında belirttiğimiz gibi önce kazaya uğramamak amaçlıydı. Oyuna girenler ne sisteme ne gole dönük değişimlerdi. Yorulanın yerine diri olan girdi. Bu sonuç, coşkuyla oynayan ve taraftarın büyük beklentisi olan Trabzonspor için sevimsiz, Beşiktaş adına ise çıkardığı puana bakarsak sevindirici. Karşılaşmanın skorunu değiştirebilecek adamı Delgado’yu da yoklar arasına yazdığımız futbol fakiri gecenin kazananı, kaybedeni ve oynanan futboldan zevk alanı yoktu.

15 Eylül 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI