Arama

Popüler aramalar

‘’Antalya tatili‘’

Sağdan darbeli, soldan yaralı, Lincoln’den arızalı Galatasaray ezeli rakibinin Ankara'da yenilmesiyle ümidi çok, sonucu yok bir gece geçirdi. Önceki maçlardaki tempo eksikliği dün gecede Galatasaray’ın önemli bir başağrısıydı. Topu yere indirip ayağa pas yapacak kalitedeki futbolcu çokluğu Galatasaray’ın akort bozukluğundan ötürü bir türlü istenileni yapamıyor. İşin enteresan tarafı Galatasaraylı futbolcular herhalde rakip Antalya diye tatil beldesinde olduğunu zannedince giden gelmiyor, gelen de gitmiyordu. Skibbe Antalya’nın daha önceki maçlarına bakarak ikili sigorta yerine çift forvetle sahaya çıkıp daha çok gol pozisyonu bulacağını hesaplamış. Ama Alman teknik adamın Floryada ki hesabı Sami Yen’de tutmadı. Kağıt üstünde düşündüğü sahaya yansımadı. Ayhan’ın yalnızlığı tribünleri Ayhan’la ilgili mırıldanmalara itiyordu belki ama esas sorun geri dönmekte bi türlü jetonu düşmeyen öndekilerdeydi. Örnek mi: Kewell birinci 45 te korner atıyor, Antalya’nın iki uzun stoperi karşılıyor ve sonra bakıyorsunuz Galatasaray’da Kewell, Nonda, Ümit Karan ve Arda kaptırtıkları topla rakip hucüma kalktığı anda Antalya defansının arkasında kalıyor sinema izler gibi izliyor. Böyle bir takım savunması rakibe müthiş avantaj sağlamaz mı?! Galatasaray kalitesindeki takım bu kadar top kaybıyla oynar mı?
Ayhan ve Arda top kullanırken hep gecikiyorlar. Rakibin istediği bu, onlar da istediği gibi yavaş top kullanıyorlar. Oysa ikisi de dönüp baksa bu işin reçetesini yazan "Doktor Kewell"’ı görecekler. Ve Antalya’nın orta sahasını oyundan nasıl düşüreceklerini anlayıp, işi çözecekler. Ama nerede? Bir top sevgisi ki ah! Alan kimseye vermiyor. Anlaşılmazlıkların bir başka tarafı da Servet, Meira arasındaki kara delik. Evet, önü çarşı pazar gibi evlere şenlik ama iki tecrübe bir olup daha doğru işler yapamazlar mı? Hasan’a bir sözüm yok. Mecburiyetten sağ bek. Ama gelişi sol bek olan Volkan’a acaba ne olmuş, bunu ona sormalı. Yere indirip olumlu kullanılmayan topu, yüksekten oynamakta Antalya'nın iki uzun stoperine takılınca şansda Ömerden yana olunca tatil havasından kurtulamayan Cim Bom önemli iki puanı iyi mücadele eden Antalya’ya bıraktı. Skibbe Florya dönüş yolunda olan biteni iyice düşünmeli.

14 Eylül 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hesap bozuldu‘’

İspanya maçına kadar, 4 maçtan 12 puan almak, bu grupta bizi İspanya ile birlikte yalnız bırakacak planlamaydı. Ama dün gece hesap bozuldu. İşin tuhafı, genç dediğimiz, panikler diye düşündüğümüz, beraberlik için oyunu geride kabul eder diye beklediğimiz Belçika, akıllıca oyun planıyla üzerimize ilk dakikalarda çok adamla gelerek bizi öne çıkamaz hale getirdi. Milli Takımımız’da topu öne taşıyan tek futbolcumuz Tuncay’ın da sakatlanmasıyla, bizim için düşündürücü, Belçika için ise hedefine varacak görüntü çıktı ortaya. Maçtan önce, ‘nasıl geçer’ diye soranlara; eğer akıl oyunuyla oynarsak, sürpriz kahramanlar çıkarmak için uğraşmazsak, basit oyun planıyla genç Belçika’yı üstelikte kendi evimizde rahat yeneceğimizi söylemiştik... Ama yanıldık. Bu tip çok koşan takımlara karşı yapılması gerekenleri değil, yapılmaması gerekenleri yaptık. Topa sahip olup, oyunu yönlendiremedik. Blok defans yapmaya çalışan rakibimizi akıllı paslarla eksiltip, gol yollarını bulamadık. Bunu bulamayınca, yapmamız gereken kanat hücumlarını da yapamayınca Milli Takımımız’a yakışmayacak futbol koşuşturması çıktı ortaya. Oysaki, Tuncay’ın çıkışından sonraki dakikalar ve ilk yarının sonundaki tempo çok kısa sürse de bize Belçika’nın ne kadar çabuk paniklediğini ve dağıldığını gösteriyordu.
Kimseyi birbirinden ayırmayalım. Şu iyiydi, bu kötüydü demeyelim. Ama topyekün, sürekli olarak sıkışık anlarda bulduğumuz gollerden ve mucize galibiyetlerden biri daha gelecek diye bekleyerek de önümüzdeki maçlara hazırlanmayalım. Unutmayalım ki, çekirge birkaç kere sıçrar...

11 Eylül 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çizdirmedik!‘’

Ee ülkenin başbakanı milli futbolculardan, “Ermenistan’da mağlup olmayın 2008’deki karizmamızı çizdirmeyin” isteğinde bulunursa Ay-Yıldızı göğsünde taşıyan gençlerde başbakanın isteğini kötü de oynasalar kazanmasını bilerek yerine getirdiler.
Saha dışı çok konuşulan, saha içine az bakılan 2010 Dünya Kupası açılış maçında eğer sadece skora bakarsak durum gayet iyi. Futbola bakarsak o zaman soru işaretleri karşımıza çıkıyor. Sahaya çıkan takımda sakatlıktan oynamayacağı söylenen Marco’yu görünce herhalde bizim gibi herkesin içine su serpilmiştir. Çok dirençli olduğu söylenilen ve oyun bozacağı anlatılan Ermenistan karşısında ihtiyacımız olan oyun kurabilecek, istikrarlı ayak ihtiyacımız Emre’nin yanında Marco olunca ilk bakışta gayet olumlu görüntü veriyordu. İlerde de Fatih hocanın tercihi Semih ile Mevlüt olunca ortada kuracağımız üstünlük önde gol yollarına taşıyacağımız toplarla maçı erken koparacağımız hissini yansıtıyordu. Ama düşündüğümüz olmadı. Sadece bizim takım açısından değil Ermenistan açısından da futbol adına çok kötü bir 45 dakika yaşadık. Öncelikle şunu söyleyelim. Sert oynayacak denilen Ermeniler, helva gibiydiler. Oyunu bozacak tezi ise dün gece için herhalde en son söylenebilecek özellikleriydi Ermeniler’in. Süper Lig’e koysanız düşme adaylarının başında gelecek bir takım Ermenistan. Hal böyle olunca da Türk Milli Takımı aradaki kalite farkını kötü oynasa da skora yansıttı. Bu tip takımları topu kontrol ederek, pas yaparak eksiltip çok rahat oyundan düşürüp erken gol bulabilrisiniz. Erken golün arkası ise zaten baskı altında olan böyle küçük takımları dağıtır. Ama biz bunların hiçbirini yapamadık. Bizim defansımız ile Ermenler’in defansı adeta muhtardan ikametgah almış gibi yerlerini hiç terk etmediler. İşin enteresanı biz onlardan çekinmiştik, onlar da bizden. Ermeniler geride 6 çakılı futbolcu bırakarak ilerede çoğalamadan nasıl gol atmayı düşünüyorlyardı bilemiyorum. Ama bizde Semih’i yalnız bırakarak Mevlüt’ü gerektiği gibi kullanamayarak ne düşünmüştük onu da anlayamadık. Mevlüt’ün çıkışı Tuncay’ın öne Semih’in yanına gidişi doğru olanı herhalde hocaya göstermiştir. Ne anlatılan duran toplar ne korkulan Ermenistan sertliği dün gece Erivan’da yoktu. Anlaşılan dostluk rüzgarı bizden çok onları etkilemişti. Kaliteli olan biz kalitesiz futbolla, iyi skorla Belçika maçı öncesi bulduğumuz moralle geceyi noktaladık.

07 Eylül 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İyi haftalar‘’

Ligin alışılmadık gününde alışıldık tribün coşkusuyla, İnönü’de sahne aldı Kartal. Tello önü Serdar Özkan, Zapotocny yanı İbrahim Toraman, önlü-arkalı Holosko ve Serdar Kurtuluş, Cisse ve Uğur İnceman ile önce güvenlik görüntüsü verdi Beşiktaş. İlk 10 dakikada hem istekleri hem de oyun içindeki denemeleri gecenin güzel geçeceğini gösteriyordu...
Ortayı denediler olmadığı zaman kanatlara geçtiler. Ortada ayağa top yaparak kalabalık Konya orta sahasını, eksilterek rakip kaleye gitmeye çalıştı. Ancak ilerleyen dakikalar, adeta Beşiktaş’ın sibobunu çekti. İsteği söndü, iştahı dindi ve kovalamacaya döndü oyun. Oysa ki Konya, tecrübeli oyunculardan kurulu tecrübesiz görüntü veriyordu sahada. Kartal da bunu kullanmalıydı. Tek topla çabuk çıktıklarında geriden uzun attıklarında da Konya kalesine hep rahatsız ettiler. Ama Siyah-Beyazlılar bunu yapacağına Konya’ya uyup, top kaybıyla yavaş oyun oynamaya başladı. Bu da tribünleri sıkmaya başladı. Taraftarın ‘Kartal gol, gol’ sesleri Beşiktaş için sahada, ‘Kartal sol, sol’ şeklinde işledi. Tello ve Serdar Özkan ısrarla o kanadı arkadaşlarına kullandırdı. Serdar Kurtuluş ve Holosko ise gişelerini kapatmış sinemacı gibiydiler.
Gol bulmakta zorlanırken Kartal, çift önlibero yerine Serdar’ı sağ tarafa çekip Holosko’yu Bobo’nun yanına sürüp, Üzülmez’i sol beke, Tello’yu da onun önüne alsaydı, daha çabuk şenlik başlatırdı İnönü’de. Penaltı kaçırsa da Delgado, fazlası olan futbolcu. Ama dün gece bir iyi sinyal daha vardı Kartal için. O da; Hem kademe de hem de pozisyonların içinde duruşuyla hem de topla yaptığı iyi işlerle Zapatocny’ydi.

02 Eylül 2008, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kayseri kelepçesi‘’

Temposu yüksek, futbol kalitesi düşük maçta; 34 senedir yenemediği rakibini Kayserispor, bu sefer yenmek için kalabalık orta saha ve ilk toplara basarak oyuna başladı. İki takımın sakatları çok olmasına rağmen, 92 dakika boyunca, futbol adına ellerinden geleni ortaya koydular. Öncelikle teknik adamlarını ve futbolcularını kutlayalım. Skibbe’nin anlaması gereken birşey var... Galatasaray, yenilmemek için değil, yenmek için sahaya çıkan takımdır. Bundan önceki maçlarda ne kadar korkarak sahaya çıktıysa, bu maçta da Barış tercihini görünce, o kadar rakibinden çekindiğini anladık. Topal’ı ihtar için yedeğe çekmek, belki Alman mantalitesinde doğru olabilir ama, bizim genç futbolcular, bu tip davranışlarda kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. Bizden hatırlatması.
12. dakikada Barış’ın sakatlığı, Galatasaray’ın orta saha sakatlığını da Topal’ın girişiyle doğruya çevirdi. Sadece oyun bozarak değil, topu oyuna iyi sokarak oynamaya başladı Sarı-Kırmızılılar. Kayserililer, sonradan olma sağbek Linderoth’un tarafında maden aradılar ama, genç Aydın, hep rakiplerini o bölgede, önde kontrol ederek başarılı bir maç çıkardı. Sağdan bindiremeyen Kayseri kelepçesinden kurtulmaya çabalayan Cim Bom, yeni kaleci ve yeni santrforuyla ve düzelmesi gereken sakatlarla milli takım haftasına arkasında düşündürücü futbol bırakarak tatile giriyor.

01 Eylül 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Dokuz doğurdu‘’

Fenerbahçe, beklemediği Büyükşehir buldu oyunun başında. 3 forvetle rakibini çıkartmadan, üstelik de orta sahada ilk toplara basarak, defanstan da sadece uzaklaştırmak için ‘dan-dun’ vurarak değil, ayağa pas yaparak çıkan Büyükşehir, Fenerbahçe’yi oyunun başında sıkıntıya soktu. Geçen haftaki yazımızı alıp, oradaki eleştirileri bu haftaya taşısak, hiç yadırganmaz görüntüdeydi Sarı-Lacivetliler. Antep’deki oyun yavaşlığı, rakibe üstünlük kuramamak, top kaybı, çalışmayan iki kanat, geçen haftaki gibi, bu hafta da aynen devam etti. Neredeyse koro halinde söylüyoruz; bu takımın beyni eğer bu kadar geride oynarsa, oyun kuracağı bölgede diri kalamaz. Alex’ten bahsediyoruz. Ayağı ve kalitesi farklı, oyunu değiştirebilecek Brezilyalı’yı, rakipler geriye doğru ittikçe, o da stoperlerin arasına girip, top almaya çalıştıkça, Fenerbahçe dokuz doğuruyor. Sancı çekiyor. Golcü Semih ise, gol bölgesinden 40 metre geriden gelince, insan üstü çaba harcamasına rağmen daha etkin olabileceği yerde bitkin oluyor. Rakip 9 kişi kalınca, Semih ile ilgili söylediğimiz daha net göründü. Rakip azalınca, Semih etkili olduğu bölgede Fenerbahçe adına sürekli tehlike yaratan ayak oldu.
Aslında oyun iki kere kırmızı kartlarla Fenerbahçe’ye rahatlık sağladı. İlk kırmızı kartta, rakibin 10 kişinin kaldığını Sarı-Lacivertli futbolcular sanki anlamamıştı. 11 kişiye karşı nasıl oyuna başladılarsa, aynı işleri yapmaya devam ettiler. Kenardan bırakın oyuna müdahale etmeyi, kim ikaz edecek diye, sürekli kulübeyi izledik ama, nafileydi. Dokuz kişi kalınca Büyükşehir, Fenerbahçe büyük işler yapmaya başladı. Ve sadece skora bakanlar için mutlu bir tablo çıkardı. Kanaryalar’ın göbeğindeki Maldonado, alkış alıyor ama, rakipteki Tjikuzu ondan daha çok topla oynuyor. Carlos, geldiği günkü görüntüsünde mi sizce? Parmak ısırtan Gökhan Gönül, gönül yarası gibi. Kazım ise golde dans etmeyi biliyor ama bir de bilse ki, tribünde onu seyredenler de çoğunlukla sinirden dans ediyor. Sözün kısası; 9 kişiye, dokuz doğurtarak, skoru ve 3 puanı iyi, oyunu çok su kaldırır şekildeydi dün gecenin...

31 Ağustos 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yaz konseri‘’

Önce çarşı, sonra Kartal indi sahaya... Görünen o idi ki, ilk maçın sonucu her iki takımı da etkilemişti. Bosnalılar ‘bu işin olmayacağını’, Beşiktaşlılar ise ‘UEFA kapısının kendilerine açıldığını’ düşünüyorlardı. Hazırlık maçının biraz ötesinde, temposu daha yüksek bir maç oynandı. İyi olanlarla, kötü olanları pozisyon pozisyon değerlendirmek yerine, Kartal’ın genelde ne yapmak istediğine bakmalı ve onu değerlendirmeli. Mesela zayıf Siroki Brijeg orta sahası çok pas yaparken, Beşiktaş onu bozmalıydı. Cisse ve Uğur, Türkiye Ligleri’nde belki de en yumuşak iki orta saha oyuncusu görüntüsünde. Topu iyi biliyorlar ama agresif değiller. Beşiktaş’ın hep konuştuğumuz defans sorunu, orta sahadaki bu yumuşak oyunla, önümüzdeki dönem yine konuşulacak gibi.
Serdar Özkan solda ters ayakla, düz işler yaptı. Sağ tarafta ise ayrı bir güzellikteydi. Ligde Kartal’a ne kadar lazım olduğunu gösterdi. Sağda ise Holosko gol bölgesinde olmasa bile kendisine görev verilen alanda çalışkandı. Bobo ise attırdığı ve attığı golle, özellikle çabuk oyunda ne kadar etkili olabileceğini gösterdi.
Siyah-Beyazlılar her baskı yaptığı pozisyonda, rakiplerine ya hata yaptırdılar ya da topu onlardan rahatlıkla aldılar. Bunu devam ettirseler, çuvalla gol atarlardı. Kabul edelim ki, iyi takıma karşı iyi maç oynanır. Bosnalılar, oynayabildikleri kadar oynadılar ama bir gerçek var ki, oynatmamak için sertliğe hiç başvurmadılar. Düşündürücü tarafları da vardı dün gecenin. Beşiktaş’ın solundan gelen her atak, defansı çok dengesiz yakalıyor. Zayıf Bosnalılar bile pozisyon buluyor, oraya dikkat. Şunu da belirtelim, tartışmasız Beşiktaş’ın sezona hazır olan tarafı, tribünleri özleyen ‘Çarşı’ydı. Yaz konseri güzelliğinde işler yaptılar, gecenin önemli rengi oldular.

29 Ağustos 2008, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kartal uçtu‘’

Sezon başı... İlk maç deplasmanda, üstelik de Süper Ligi’in yeni takımı büyük bir istekle sahada, zemin de tarladan bozma onu da anladık... Sıcak desen zaten Antalya, bilinmeyen bir tarafı yok. Tüm bunları yan yana koyduğunuzda Beşiktaş’ın kötü görüntüsünün mazereti bunlar olabilir mi?..
Sol tarafı daha önce yazdığımız gibi; ofansı seven, defansı bilmeyen vaziyette öne çıkarken, gerisi koridor gibi kalıyor. Sağ tarafı ise Siyah-Beyazlılar’ın, yerlerine kelepçelenmiş gibi duruyor. Holosko, Ali Tandoğan’ın önünde sıkıştırılmış gaz gibi adeta. Patlayacak ama, patlama yeri orası değil. Bobo ise, fitili ateşlenmiş ama, pimini çekecek birini arıyor maç boyunca. Oysa ki, Beşiktaş’ın hücumcu futbolcusu, diğer takımların birçoğunda yok. Kısıtlarsanız ayaklarını, sonuçta da gol kısırlığı çekersiniz. Bu kadar kaliteli futbolcudan gol çıkaramazsınız.
Gelelim orta sahasına Kara Kartal’ın... İki ön liberodan Cisse’yi daha öne sürerek, İnceman’ı ise defansa yama olsun diye daha geride oynattı Siyah-Beyazlılar. Peki!.. Bu taktik anlayışı, senelerdir kötü görüntü veren defansı toparlayabildi mi?.. Buna herhalde ‘evet’ diyecek hiç kimse yoktur. Yenilen ilk gole bakarsak, bir büyük takımın stoperleri böyle pozisyon hatası yaparlar mı?.. Sürekli stoper alan Beşiktaş’ta bu transferleri yapanlar acaba şimdi ne düşünüyorlar? Kara Kartallar, oyun boyunu uzun tuttukları müddetçe, Antalya gibi birbirine yakın oynayan takımlar karşısında hep zorlanırlar. Bu anlarda, Delgado’nun ustalığı atacağı uzun toplar, pas alıp vereceği alanlar ve oyuncular oyunu çözebilirler. İkinci yarı Kara Kartal’ın baskısı, İnceman-Nobre değişikliğinden değil, Antalya’nın korkup, geri yaslanıp oynamasından kaynaklandı. Ancak Beşiktaş bunu iyi değerlendirdi. Antalyaspor karşısında 2-0 yenik durumda olan Kara Kartal, ikinci yarıda adeta küllerinden doğdu ve son 45 dakika 3 gol bulup, deplasmandan galibiyetle dönmeyi başardı.

25 Ağustos 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI