Arama

Popüler aramalar

‘’Şampiyon Real Madrid‘’

Oyun olarak maç öncesi beklentilerin çok da uzağında olmayan ancak iki tarafın da kendince çok büyük tehlike unsurlarına sahip olmaları sebebiyle sonucun öngörülemeyeceği bir maçtı. Maç içi dinamiklerinin ve anları oynama yeteneğinin devreye girerek yine bir şekilde ‘winner’ karakterin ortaya çıkmasıyla birlikte Real Madrid kupaya uzanan taraf oldu. Real Madrid, iki takımın da aşırı temkinli olması sebebiyle seyir keyfi düşük olan bir finali, doğru bir oyunla büyük oynayarak kazandı. Real Madrid, sezon başından beri oyun olarak bir türlü izleyiciyi tatmin edemese de geri dönüşlerle geldiği finali kazanarak bu sezon muhteşem bir Şampiyonlar Ligi hikayesi çıkarmayı başardı.

Real Madrid’den doğru plan

Aslında maç boyu üstün olan tarafın hatta belki de oyun kalitesi bakımından daha iyi olan tarafın Liverpool olduğunu söylemek mümkün ancak tek maçlık finallerin kilit noktası anları oynayabilmekten geçiyor. Real Madrid de bu anları oynama konusunda o kadar iyi bir takım ki bunu bu sezon daha iyi gösteremezlerdi sanırım. Anları oynama noktasına gelmeden önce de müthiş bir maç önü hazırlığı yapıldığını, konsantrasyonun en üst seviyeye çıktığını söylemek de yanlış olmaz. Real Madrid’in en zayıf noktaları olması gereken Carvajal, Valverde, Mendy gibi oyuncular hem ekstra eforla hem de neredeyse sıfır hatayla oynadılar. Liverpool’un en büyük tehdidi olan duran toplarda şut şansı tanımadılar. Akan oyundaysa dar durarak merkezi oldukça iyi kapatıp, Liverpool gibi sağlam kenar oyuncuları olan bir takıma karşı kontrollü ama doğru bir risk alarak bunu da iyi uyguladılar. Liverpool’un savunma içinde hava toplarında üstünlük sağlayamayacağını bilerek tamamen bunu riske eden Real Madrid, topu Liverpool’a bırakmış görünse de aslında her şeyin plan doğrultusunda olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu açıdan her maçta rakibine özel doğru planı çıkaran Ancelotti’nin gerçekten bu sezon Real Madrid’le yaptıklarını düşününce inanmakta zorlanabilirsiniz.

Liverpool anları oynayamadı

Liverpool açısından bakacak olursak bu maça kadar yorgunluk ve sakatlıkları ortaya çıkaran zorlayıcı bir tempoyla finale gelirken, en kritik oyuncularının maça çıkmama ihtimali olduğunu unutmamak gerek. Tam kadro sahaya çıkabilmiş olsalar da bu anlamda yine de zorlandıklarını söyleyebiliriz. Buna rağmen maça sert bir ön alan baskısıyla başlayıp Real Madrid’in savunma çıkışlarını zorlaştırarak rakibine oyun kurmasını zorlaştırarak fırsatlar elde ettiler. Bunu yaparken de Real Madrid’e neredeyse hiç fırsat vermediler. Maç boyu Real Madrid’in kaleyi bulan sadece iki şutu olsa da bunların birinin gol olmuş olması onlar adına bir şanssızlık ve Alexander-Arnold için de büyük bir hata oldu. Bu anlamda maç öncesinde yine Alexander-Arnold’un savunma zafiyeti ve Vinicius Jr. karşısındaki durumu öngörülen tehlikelerden biriydi. Yine anları oynama kabiliyetinin devreye girdiği bir saniyede Real Madrid golü bulunca maç tamamen Real Madrid’in istediği senaryoya evrildi. Son 30 dakikaya önde giren bir Real Madrid karşısında her takım için geri dönüş bir kat daha zordur. Zaten maçın geneline bakıldığında 2.14’lük bir gol beklentisi yakalayan bir takım 0.88’lik gol beklentisine sahip takıma kaybediyorsa o maçta yapması gerekeni yapmasına rağmen maçta başka bir faktör ortaya çıkmış demektir. O faktörün de maçın adamı seçilen Courtois olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz. Maçı ne kadar gol yemeden kazanmış olsalar da Courtois’in bu performansı aslında savunmada Real Madrid’in çok da iyi bir iş çıkarmadığını gösteriyor.

Müthiş bir hikaye

Real Madrid maça ne kadar hükmetmemiş olsa da ve sezon boyunca oyun olarak bir türlü tatmin edemese de sansasyonel geri dönüşleriyle çok kısa zamanda belgeselinin çekileceğine emin olduğum bir Şampiyonlar Ligi hikayesi yaratmayı başardı. Carlo Ancelotti’nin önderliğinde mucizevi denilebilecek bir sezonu geride bırakan Real Madrid zaman zaman eleştirilse de kazanmayı başardı ve günün sonunda kazanan her zaman haklıdır. Real Madrid en büyük mü bilinmez ama çok büyük olduğu kesin!

29 Mayıs 2022, Pazar 09:28
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyon Manchester City‘’

Premier Lig’in tüm sezon son haftaya kadar yaşattığı heyecana yaraşır epik bir final haftası oldu. Şampiyonluk adayı iki takımın da maçlarını kazanmakta zorlandığı, hedefsiz rakipleri karşısında uzun süre öne geçemedikleri ve bu yüzden şampiyonluğun son anlara kadar hangi takıma gideceğinin belli olmadığı heyecanlı bir son haftaydı. Manchester City içinse 2011-2012 sezonunda Agüero’nun attığı son saniye attığı golle gelen şampiyonluk inanılmazdı ancak bu maçın da en az onun kadar inanılmaz bir şampiyonluk maçı olduğunu ve unutulmazların arasına çoktan girdiğini söylemek çok da yanlış olmaz.

Geçen haftanın kopyası bir ilk yarı

Aston Villa’nın ne kadar iyi bir savunma takımı olduğunu bilen Manchester City maça önde baskıyla başladı. Bu baskıyla topu kazanıp sürekli kontrolünde tutarak rakibine fırsat vermeyen City, ilk 15-20 dakika ne kadar sert baskı yaptıysa da ilerideki üçlüyü tehlikeli pozisyonlara sokabilecek pasları atabileceği bölgeye asla giremedi. Aston Villa 4-3-2-1 dizilişiyle sahaya oldukça dar bir şekilde dizilerek Manchester City’e karşı merkezi tamamen kapattı. Savunma ve orta saha arasındaki bloğu da oldukça dar tutan Aston Villa, City’nin en etkili olduğu alanı kontrol etmiş oldu. Geçen hafta West Ham’ın yaptığı savunmanın bir benzerini yapan Aston Villa, bu maçta da sezon boyu City’nin belki de en iyi savunulma şekli olan kanat ortalarına zorladı. Topu hiç alamadığı için bir türlü baskıyı kıramayan Aston Villa karşı kaleye neredeyse hiç gidemese de ilk yarıda kalesine isabetli tek bir şut attırdı. Yine geçen haftaki West Ham gibi karşı kaleye ilk etkili atağında golü bulan Aston Villa, golü bulduğu 37. dakika sonrası City kalesine iki hücum daha yapmayı başardı. Bu da City’nin mental olarak düşmeye başladığını gösteren en önemli göstergelerdendi.

Beş dakikada şampiyonluk

İkinci yarıya geride başlayan City, öne geçmek için ikinci yarının ilk 15-20 dakikası çok büyük baskı yaptı. İnanılmaz fırsatlar bulan ancak bir türlü topu ağlara gönderemeyen City’de kriz iyice büyüdü. Sezon boyunca her zaman yaptıkları şeyleri yapamayan oyuncuların ayağının titrediği çok belliydi. Maç boyu ağlamaklı ve stresli olan taraftarların yanı sıra en sağduyulu teknik adamlardan Pep Guardiola’nın bile ne kadar gergin olduğu hem yüz ifadesinden hem yaptığı hamlelerden belli oluyordu. Sezon boyunca yenik olduğu anlarda bile kolay kolay ilk yarıda değişiklik yapmayan hatta maçları bir ya da iki değişiklikle kapatan Guardiola, ikinci yarıya başında Zinchenko’yu oyuna alırken 68’de İlkay’la değişiklik hakkını bitirdi. Sadece bu bile Guardiola’nın ne kadar gergin olduğunu gösterirken, staddaki tüm City’liler o dakikada aynı gerginlikteydi. Ancak İlkay’ın girişinin sezonun kaderini değiştireceğini Guardiola’nın kendisi bile bilmiyordu. İlkay’ın girişi sonrası üç pasla kalesinde şok bir ikinci gol gören City tamamen dağılmış görünüyordu. Maç boyu kanat ortalarına zorlanan City’de oyuna giren İlkay şampiyonluğun fitilini ateşledi. Belki de bu golün havasıyla son bir güç kazanan City’de, belki Aston Villa’nın as kalecisi Martinez’in yemeyeceği bir uzaktan şutla iki dakika sonra beraberliği bulunca herkes kendine geldi. Bu golden üç dakika sonra da De Bruyne arka direğe attığı müthiş pasla İlkay’a aynı yerden bir gol daha attırdı. İşin taktiksel boyutunda İlkay’ın Bernardo’nun maç boyu kullanamadığı yarım alanları kullanarak geçen sezon yaptığı gol katkısının bir benzerini yaptığını söyleyebiliriz. Ancak bu maçın bu kısmını teknik taktikle açıklamak çok da doğru olmaz. City’nin 75 dakikada yapamadığını 5 dakikada yaparak şüphesiz maçın adamı oldu. City de Real Madrid maçında aldığı beş dakikada aldığı yenilginin rövanşını Real Madrid’den olmasa da almış oldu.

Klopp – Guardiola rekabeti

Son 5 sezonda 4. kez şampiyon olan Manchester City 93 puan toplarken, takipçisi Liverpool 92 puanla ikinci oldu. Guardiola ve Klopp’un takımlarını çıkardığı inanılmaz seviyenin ve bu rekabetin ne kadar üst düzey olduğunu sadece puan durumuna bakarak bile görebilirsiniz. Avrupa’nın çoğu liginde şampiyonun bile 90 puan üzerine kolay kolay çıkamadığı göz önüne alınınca bu sezon Premier Lig’in nasıl akıl almaz bir seviyede olduğu iyice ortaya çıkıyor. Bu anlamda rekabetin bu seviyelere her zaman çıkamayacağı müthiş bir sezonu geride bıraktık. Klopp ve Guardiola rekabetinin yeterince keyfini çıkaramadıysanız da üzülmeyin. İki hocanın da kulüplerinde kalacağını düşünürsek bu rekabet daha bir süre daha devam edecek gibi görünüyor.

23 Mayıs 2022, Pazartesi 09:24
YAZININ DEVAMI

‘’Liverpool rotasyonla kazandı‘’

Premier Lig’de şampiyonluk yolunda en kritik maçlardan biri olan Southampton-Liverpool maçında sürpriz bir şekilde tam rotasyona giden Liverpool, maçı zorlansa da kazanarak üç puanı alıp şampiyonluk umutlarını son haftaya taşıdı. Ligin son iki haftasında çok kritik bir maçta Klopp’un neden bu kadar rotasyon yaptığına gelirsek, Klopp kendisinin buna mecbur kaldığını söylüyor. Aslında Liverpool’da çok yüksek tempoda çok fazla maç oynayarak artık yorulmuş oyuncuların olduğunu görmek çok da zor değil. Sadece üç gün önce 120 dakikalık oldukça yorucu bir FA Cup finali oynayan, hafta sonu ligin finaline çıkacak bir takımın her bölgesinde en kilit oyuncuları bir bir sakatlanmaya başladı. Savunma lideri Van Dijk, orta sahada ikamesi olmayan tek oyuncu Fabinho ve hücumda bu ara formsuz olsa da belki de takımın en fark yaratan oyuncusu Salah sakatlanıp, Şampiyonlar Ligi finalinde oynamama tehlikeleri oluşturmaya başladı. Bu sebepler tam rotasyon Premier Lig’de işinin çok zor olduğunu bilen bir teknik adamın daha fazla oyuncusunu riske atmak istemeyen mantıklı bir hamlesi olarak görülebilir. Aynı zamanda Manchester City ve Liverpool arasındaki şampiyonluğun puan farkından dolayı hiçbir senaryoda averaja kalmayacak olması da Liverpool’un bu rotasyonu yapmasındaki bir diğer faktör. Sadece galibiyetin yetmesi Klopp’un bu ağır rotasyon kararını almasını kolaylaştırmış olabilir.

Rotasyonla gelen düşük yoğunluk

Liverpool maça başladığı ağır rotasyona rağmen dizilişini ve oyun anlayışını değiştirmedi. Ağır rotasyona rağmen kalite bakımından en az lig ortalamasını tutturan bu 11’de özel oyuncuların bulunması işlerin daha da zorlaşmasını engelledi. Taze bir kadroyla sahada olan Liverpool, bu oyuncuların birlikte oynama alışkanlığının olmamasının getirdiği dezavantajla oyun ritmi ve tempo konusunda oldukça sorun yaşadı. Maç boyu tempoyu yükseltemeyen, oyun ritminiyse yer yer bulabilen Liverpool, hücumdaki yoğunluğu bir türlü bir üst seviyeye çıkaramadı. Özellikle iki yarının da ilk 10-15 dakikasında oldukça savruk görünen Liverpool kalan diğer dakikalarda toparlansa da oyun olarak standart Liverpool seviyesine çıkamadı. Southampton bu kadroyu gafil avlamak için topu tamamen Liverpool’a bıraktı. Southampton ligde kontra konusunda oldukça iyi iş çıkaran tehlikeli bir takım. Savunmasında sorunlar yaşasa da bu sorunları değerlendiremeyen takımları ağır şekilde cezalandırabilir. Liverpool’un maç içinde yaşadığı şey de tam bu oldu. Hücumdayken kaybettiği topta kontrataktan topu ağlarında gördü. İlk yarıda kalesine gelen tek şut olan bu gol Liverpool için olabilecek belki de en kötü senaryoydu. Southampton’ın bu maçtan puan almaya ihtiyacının olmaması ve bu yüzden dirençlerini çok yüksek tutmamaları Liverpool için büyük şanstı. Savunmanın kilidini açacak hamlelerde bulunmasalar da Minamino’nun yarım pozisyonundan ilk golü buldular. Bu tip savunma kilidinin açılmadığı ve hücum organizasyonlarında zayıf kalınan maçlardaki en önemli silah olan duran toptan da ikinci golü bularak yeterince iyi oynamadıkları bir maçtan galip gelmeyi bildiler.

Heyecan dolu Premier Lig finali

Şampiyonluk umutlarını son haftaya taşıyan Liverpool’un kaderi puan kaybettikleri Tottenham maçından beri kendi ellerinde değil. Son haftaya da bu şekilde girecek olan Liverpool’un efsane kaptanı Steven Gerrard, futbolculuğunda Liverpool’a kazandıramadığı şampiyonluğu hafta sonu Aston Villa’yla Manchester City’den puan çalarak getirebilir. Şampiyonun da son şampiyonlar ligi biletinin sahibinin de küme düşen son takımın da belli olmadığı Premier Lig’de son hafta karşılaşmaları yoğun bir rekabet içinde geçecek.

18 Mayıs 2022, Çarşamba 12:23
YAZININ DEVAMI

‘’City şampiyonluğu son maça bıraktı‘’

İngiltere Premier Lig’de şampiyonluk yolunda dramalar devam ediyor. Manchester City, West Ham karşısında maçı kazanmış olsa Liverpool’un şampiyonluğu mucizelere kalacaktı ancak City’nin şok puan kaybı işleri son maça bıraktı. Mağlubiyetin de galibiyetin de eşiğinden dönen Manchester City bir puanla ayrılarak en azından son maçında kazanarak Liverpool’un ne yaptığından bağımsız bir şekilde şampiyon olma şansını elde etti.

West Ham’ın mükemmel savunması

Bu maç City için şampiyonluk yolunda ne kadar önemliyse West Ham için de Avrupa kupalarına katılım yolunda bir o kadar önemliydi. Bu sebeple yoğun bir mücadeleyle geçmesi beklenen maç tam da öyle geçti. West Ham klasik 4-2-3-1’iyle başlarken belki de Premier Lig’de savunma önü oyuncuları olan Rice ve Soucek bakımından ele aldığımızda merkez savunmasını en iyi yapan takım olarak ifade etmek çok da yanlış olmaz. Bu maçta da özellikle savunma ve orta saha arası olmak üzere bloklar arası boşlukları oldukça dar tutan ve City hücumcularına neredeyse hiç boşluk vermeyen bir kurguyla sahada olan West Ham bu anlamda City’e büyük sorun çıkardı. Guardiola’nın ileri üçlü seçiminin de bu oyuncuları maç boyu değiştirmemesinin de sebebi, Grealish ve Mahrez’in dar alan yeteneklerinin yanı sıra Jesus gibi ceza alanı içine gönderdiğiniz az sayıda topu bitirebilme yeteneğiydi. Ancak ilk yarıda merkezden delmeyi ne kadar deneseler de birkaç yarım pozisyon dışında bu fırsatları elde edemediler. Özellikle ilk golü bulduktan sonra oyun direnci daha da artan West Ham oyuna daha da ağırlığını koyarak City’e ilk yarıda kaleyi göstermediler.

City’nin savunma zafiyeti

City’nin ilk yarıda pozisyon bulamamasının yanı sıra bir diğer büyük sorunu da savunmasıydı. Sezon boyunca ayağı iyi ama ağır stoperleri olan City’de sakatlıklar sebebiyle Fernandinho ve Zinchenko’nun oynamak zorunda kalması büyük bir sorun oluşturdu. West Ham’ın kilidini açmak için aşırı önde oynayan City, West Ham’ın hücumdaki harika driplingcilerine büyük alanlar verdi. Bu alanları hızlı bir şekilde kapatabilecek oyuncularının olmaması da aslında onların iki golü yenmesine sebep olan faktördü. West Ham hücumda hata yapmadığı için ilk yarıyı 2-0 kapatırken Jarrod Bowen neden Premier Lig’de Yılın Oyuncusu ödülüne aday olduğunu gösterdi.

İkinci yarı bambaşka bir City

Böyle bir sonuç sonrası çoğu teknik direktör ilk yarıdan değişiklik yapardı ancak Pep Guardiola tamamen oyun içinde değişikliğe gitme yolunu seçti. Kanatları Grealish ve Mahrez’i çizgiye basarak oynatıp dar alanda merkezi savunan West Ham savunmasını genişletmeye çalıştı. Yarım alanlara De Bruyne ve Bernardo Silva’yı sokarak ileride beşli bir hat elde eden City, orta sahada doğan boşluğuysa beklerini merkezileştirerek doldurdu. Böylece iyi bir 2-3-5 elde eden City, bu amacında da başarıya ulaşmayı başardı. İlk yarıdaki görüntüsünden tamamen farklı bir şekilde ikinci yarıya başlayan City, West Ham’ın hatalı bir şekilde topu tamamen rakibine bırakması sonrası büyük fırsatlar buldu. İlk yarıda %78’le topa sahip olan Manchester City’de bu oran ikinci yarının ilk 25 dakikasında % 85’ti. Bu da yanında artan bir City dominasyonunu getirdi. West Ham savunmasının genişletmenin meyvesini büyük bir şansla çok kısa sürede alan City, Grealish’le farkı indirirken 69’taki Coufal’in ters vuruşuyla beraberliği sağladı. O dakikadan sonra rüzgârı da arkasına alan City, 86. dakika gibi rakibinin cevap vermesine şans bile tanımayacak bir dakikada penaltıyla maçı kazanma şansını elde etse de penaltıyı kaçırarak şampiyonluğu elinin tersiyle itmiş oldu. Tüm bunlar olurken City savunması ikinci yarıda özellikle Fernandinho ile alarm vermeye devam etti. Ederson’a attığı kısa geri pasla bir anda skoru West Ham adına 3 yapabilme fırsatını rakibine veren Fernandinho maç boyu sürekli alarm verse de Guardiola tarafından oyundan alınmadı. West Ham ikinci yarıda bulduğu birkaç net pozisyonu ilk yarıdaki keskinliğiyle bitirebilse sahadan üç puanla ayrılması hiç de zor değildi.

Şampiyonluk son maça kaldı

Premier Lig’in son maçında şampiyonluk yolundaki rakibi Liverpool’un efsanesi Steven Gerrard’ın yönettiği Aston Villa karşısına çıkacak City, karşısında bugünkü kadar dirençli bir takım bulamayabilir. West Ham’a nazaran ligde amacı olmayan bir takım belli bir direnç gösterse de geriye düştüğü anda oyundan kopabilir. Bu anlamda çok daha kolay bir maça çıkacak olan City, her ne kadar bugün alarm verse de aldığı bir puanla hala Premier Lig şampiyonluğunu kendi elinde tutuyor. City bir hafta sonra şampiyonluğunu ilan edebilir. Tabi Liverpool Southampton karşısında galibiyet alamazsa bu süre daha da kısalabilir.

16 Mayıs 2022, Pazartesi 11:46
YAZININ DEVAMI

‘’Daha önce izlenmiş bir final‘’

Yine bir final yine Chelsea ve Liverpool karşı karşıya yine kazanan Liverpool. FA Cup finali, penaltılara gelene kadar üç ay önce oynanan Lig Kupası finaline gerek skoru gerek penaltılara gidişiyle o kadar benziyordu ki maç boyu daha önce izlenmiş bir filmi tekrar izliyormuş havası yaratmayı başardı. Yalnızca o maç çok daha tempolu çok daha gol atma isteğiyle oynayan iki takımın gol atamaması şaşkınlık vericiyken bu maçta iki takımın da girilen pozisyonlara rağmen gol atacak baskıyı bile yaratamamaları şaşkınlık vericiydi. Bu anlamda sezonun yorgunluğunun etkilerinin çok net görüldüğü bir maç izledik.

Son kararlardaki problem

Liverpool’un maça klasik 11’iyle başladığını ve Fabinho’nun yokluğunda Henderson’u savunma önünde kullanıp Keita’’yı sağ iç pozisyonunda başlattığını gördük. Her zamanki gibi topu biraz daha ayağında tutmak isteyen Liverpool rakibi Chelsea tarafından bu konuda çok da bir baskı görmedi. 3-4-3’üyle sahada olan Chelsea, rakibini karşılarken olabildiğince dar durarak merkezi iyi kapatıp topu kaptığı anda kontratak yakalamak üzerine bir oyun kurgulamış. Özellikle kanatlarda Mount ve Pulisic, merkezde de Kovacic seçimindeki en önemli sebep bu oyuncuların ileri hızlı top taşıyabilme yeteneklerinden kaynaklanıyor. Liverpool kanatlara attığı çapraz paslarla hücum hedeflerken özellikle ilk yarıda Luis Diaz ile etkili olmaya çalışan Liverpool, atakları bitirmekte zorlanınca golü bulamadı. Chelsea de keza aynı şekilde fırsatlar bulsa da son kararlarda yaşadıkları sorunlar sebebiyle golü bulamadı.

Yorgunluk etkisi

Mayıs ayının ortalarına gelinmiş olması ve iki takımın da bu sezon 60 civarında resmi maç oynamış olması iki takımda da biriken bir yorgunluğu ortaya çıkarırken maç boyu bunun etkilerini de gördük. İki takım da tempoyu kolay kolay artıramazken oldukça düşük tempoda geçen maçta bile bolca hata yapıldığını gördük. Özellikle Liverpool’da birçok oyuncunun maç içinde kendini yere bıraktığını görürken bu maçta da Salah’ın darbe almadan sakatlanarak çıkması bu konuda çok şey anlatıyor. Durum böyle olunca iki takımın da kimliğinde yüksek enerjili pres oyunu yatsa da bu maçta bunu tercih etmediler. Premier Lig’de sezonun belki de en tempolu maçı olan 2-2’lik Chelsea-Liverpool karşılaşmasında bu iki takımın tempo bakımından hangi seviyelere çıkabileceğini görmüştük.

Bu defa penaltılarda drama yok

Penaltılara gelindiğinde bu defa bir Kepa draması daha yaşamayı göze alamayan Tuchel, Mendy ile penaltılara gitti. Yine penaltı öncesi garip bir değişiklik yapan Tuchel 105’te oyuna aldığı Loftus-Cheek’i 120’de Barkley ile değiştirdi. Barkley penaltıyı kaçırsa oluşabilecek bir başka drama ihtimali yaratan Tuchel bu defa o ihtimali yaşamadı. Ancak bu defa da başka bir heyecana sahip olan penaltı atışlarında takımların en güvendiği isimler penaltı kaçırırken, Mendy beşinci penaltıyı kurtarsa da takım arkadaşları ona çok da yardım etmedi ve Liverpool daha az hata yapan taraf olarak Chelsea karşısında duble yapmayı başardı. Liverpool, Premier Lig şampiyonluğunu kazanarak üçlemeyi tamamlayamayacak gibi görünmese de Şampiyonlar Ligi’ni de kazanıp sezonu üç kupayla kapatarak oldukça başarılı bir sezonu tamamlamış olabilir. Chelsea ise bu sezonu UEFA Süper Kupası ve Dünya Kulüpler Kupası’yla tamamladı.

15 Mayıs 2022, Pazar 12:09
YAZININ DEVAMI

‘’Kuzey Londra derbisinde kazanan Tottenham‘’

Premier Lig’de Şampiyonlar Ligi için son biletin son iki adayı Tottenham ve Arsenal karşı karşıya gelirken puan dezavantajı sebebiyle karşılaşma öncesi maçın Tottenham adına oldukça zorlu geçmesi beklenirken hiç de öyle olmadı. Önce penaltı golü sonra erken gelen kırmızı kart derken bir anda dağılan Arsenal maçı farklı kaybetti.

Arsenal fırsat bulamadı

Arsenal maça en verim aldığı formasyon olan 4-2-3-1’le başladı. Totttenham’ın 3-4-3’ünün en büyük avantajı olan merkezdeki kalabalıkla elde edilen büyük savunma gücünden dolayı kanatlarda Saka ve Martinelli çizgiye basarak oynadılar. Oyunu geniş alana yayarak boşluk yaratmaya çalışan Arsenal için bu oyunu tercih etmenin bir diğer önemli sebebi Tottenham’ın en büyük savunma zafiyetini elit seviye için savunma anlamında yetersiz olan kanat beklerine sahip olmasıydı. Bunda oldukça başarılı da olan Arsenal ilk 20 dakika ceza sahasına girerek pozisyon oluşturamasa da oyun anlamında bir seviye daha üstün olan taraftı. Oyunun erken safhalarında yaptığı sert ön alan baskısıyla oyun kurulumunda sorun yaşayan Tottenham’lı oyuncuların kolay kolay topu ileri yollamasına izin vermeyen Arsenal bu anlamda Tottenham’a sorun yaşatabileceğini göstermiş olsa da bunu yapmak için pek fırsat bulamadı. Oyun olarak üstün durumdayken amatörce yapılmış bir penaltıyla geriye düşen Arsenal bir de 10 kişi kalınca mental olarak geriye gitmeye başladı. Tam Ben White oyuna girmeye hazırlanırken kötü bir duran top savunmasında yenilen ikinci gol Arsenal’in gardını düşürdü. Maç öncesi yapılan tüm planlar kırmızı kartla taca çıkmış olsa da devre arasında belki risk alarak belli planlar yapan Arsenal, ikinci yarı başında yediği üçüncü golle tamamen dağıldı. Maçın o noktada bittiğini maçı izleyen herkes anlamıştır zaten.

Transfer şart

Arsenal ne kadar iyi bir oyuna ve yüksek potansiyelli bir oyuncu grubuna sahip olsa da benim nezdimde ilk 11 çıkabilecek kalitede 12 net oyuncusu olan ve birkaç tane de Elneny gibi rotasyonda bulunmasını isteyebileceğiniz oyuncusu var. Tam kadro olduklarında ligin en zorlu rakiplerinden ve göze en hoş gelen ekiplerinden biri olma konusunda iyi göstergeler sunan Arsenal, birkaç oyuncusunu kaybettiği anda sadece vasat üstü bir takım oluyor. Ben White yerine sahada olan Holding bu seviyenin oyuncusu olmadığını net bir şekilde belli etti. Son ile olan eşleşmesi ne kadar zor bir eşleşme olsa da bir şekilde onu durdurmayı başaramasa bile yavaşlatabilmeli ama her şeyden önce sahada kalabilmeli. Tierney’in sakatlığı sonrası sol bek pozisyonunda sürekli kriz yaşayan Arsenal, o pozisyondaki açığı kapatmaya çalışırken başka yerlerden açık verdi. Asıl mevkisi sağ bek olan Tomiyasu’yu sol beke çekmesi yüzünden sahada olan Cedric, yaptırdığı amatörce penaltıyla takımını oyun olarak üstün konumdayken geriye düşürdü. Keza Partey’in yokluğunda da denemeler yapan Arteta, daha önceki maçlarda bu bölgede de sorun yaşadı. Bu sebeple Arsenal bu yaz Şampiyonlar Ligi’ne gitse de gitmese de yaz transfer döneminde çok iyi iş çıkarmalı. Takıma oldukça fazla sayıda oyuncu transfer etmesi gerekirken aynı zamanda bu oyuncuların takım profiline uygun genç ve potansiyelli olmaları da çok önemli. Özellikle santrafor transferi öne çıksa da bu takımın ofansif orta sahalar dışında hemen her mevkide takviye ihtiyacı olduğu aşikâr.

Arsenal için büyük test

Tottenham beklediğinden çok daha kolay kazandığı Kuzey Londra derbisi sonrası ihtiyacı olan üç puanı almış olsa da hala Arsenal’in bir puan gerisinde. İki takımın da kalan iki maçından birisi küme düşme hattındaki ekiplerle olduğu için oldukça zorlu görünse de Arsenal’in kalan fikstürü bir nebze daha zorlu denilebilir. Arsenal ligin ikinci yarıdaki en formda ekiplerinden Newcastle ve hala küme düşme hattından kurtulamamış Everton ile oynayacak. Zorluk seviyesi yüksek olabilecek bu maçlarda artık hata yapma şansı kalmayan Arsenal’in genç kadrosunun baskı altında gösterecekleri performans onlar için hem fiziksel hem mental anlamda iyi bir test olacak.

13 Mayıs 2022, Cuma 11:54
YAZININ DEVAMI

‘’Kupa beyi Inter‘’

İtalya Kupası finalinde iki dev kulüp karşı karşıya gelince iki takım da oldukça temkinli başladı. İtalyan kulüplerinin finallerde ortaya çıkan savunmacı kimlikleri bu maçta da ne kadar ortada olsa da sahada oyunun vadettiğinden çok daha fazla gol olması ve oyunun çoğu dakikasında bir takımın önde olması sıkıcı bir maç izlememizin önüne geçti.

Inter’in top kontrolü

Klasik dizilişleri olan 4-4-2 ile başlayan Juventus’a karşı 3-5-2 ile sahada olan Inter, oyunun erken safhalarında rakibine oyun anlamında üstünlük kurmayı başardı. Juventus’un zaman zaman uyguladığı etkili ön alan presine rağmen asla kısa paslı çıkışından taviz vermeyen Inter topu kontrolünde tuttu. Dizilişler gereği merkezde sayısal bir üstünlük yakalayan Inter bu bölgeden rakibine geçit vermeyince Juventus da doğal olarak kanatlara yöneldi. Ancak Juventus topu ileri taşıma konusunda kanatlarda da oldukça zayıf kalınca bir türlü üçüncü bölgeye topu götürüp etkili olamadılar. Ancak zorunlu bir değişiklikle Morata’nın oyuna girişi Juventus’a fayda sağladı. Onun girişiyle ekstra bir dripling yeteneği kazanan Juventus oyunda biraz daha varlığını göstermeye başlayarak kanatlardan etkili olmaya başladı. Özellikle Inter’in oyun tercihinin kendi sol kanatlarını biraz zayıflatması da bunda etkili olsa da buradan iyi fırsatlar elde etmeyi başaran bir Juventus vardı. Özellikle Juventus’un ikinci golünde her ne kadar kontratak olsa da Morata’nın büyük eforuyla topu taşıması goldeki kilit noktalardan biriydi.

Tutuk bir oyun

Bir final maçı olmasının yanında bir İtalyan finali olması, aslında savunmaların ne kadar ön planda olacağının göstergesiydi. Öyle ki iki takım da iki ileri hat oyuncusuyla oynamasına rağmen oyuncuların savunmalar arasında kaybolduğunu ve topla buluşamadıklarını gördük. Ceza sahası içindeki etkinliklerin de oldukça zayıf olduğu bu maçta toplamda 6 gol olmuş olması ilk bakışta oldukça şaşırtıcı olsa da bu gollerden ikisinin penaltıdan ve üç tanesinin ceza sahası dışından atılan şutlarla geldiğini düşünürsek skor anlam kazanmaya başlıyor. İki takımdan birinin sürekli skor anlamında önde olduğu bir denklem olmasına rağmen, öndeki ekiplerin kontratak kovalamaması aslında iki ekibin de ne kadar tutucu bir oyuna sahip olduğunun bir göstergesiydi. İkinci yarı başındaki Juventus’un iki golü bulmasını sağlayan baskısı dışında iki takımın da hücum anlamında üstünlük kurabildiği ya da kurmaya çalıştığı bir oyun izleyemedik.

İlginç Darmian kullanımı

Inter’in oyun içindeki sağ kanat beki Darmian’ı kullanış şekli oldukça ilginçti. Üçlü savunma düzeninde oynamasına karşın oldukça enteresan bir şekilde dizilen Inter, sağ kanat beki Darmian’ı ileri atarak hücumda adeta 4-3-3’e döndü. Top kendilerindeyken D’ambrosio’yu sağ bek ve Darmian’ı da kanat oyuncusu gibi kullanmanın yanında merkez orta sahalardan birini de savunmaya çekerek oyun kurulumunu kolaylaştıran Inter, sağ kanatta hem yarım alanları kullanabilecek hem de savunmanın dengesini bozacak bir oyuncu olarak Darmian’dan ekstra katkı almaya çalıştı. Bu sayede küçük şanslar da elde eden Inter bu şansları iyi bir pozisyona çeviremeyince geride olmanın etkisiyle 63’te bu oyundan geri adım attı ancak Simone Inzaghi daha yetenekli ve hareketli bir oyuncu profiliyle oldukça başarılı bir hücum seti yaratılabilecek bir fikir gösterdi. Elde edilen her ekstra avantajda olduğu gibi burada da bir dezavantaj oluşması gerekiyor ki o dezavantaj da Inter’in sol kanadını zayıflatmasıydı. Sağ tarafta ekstra bir oyuncu elde edebilmek için oyuncuları kaydırmanın sonucu olarak Perisic sol tarafta oldukça yalnız kaldı. Perisic’in destek verdiği atakların hemen her birinin dönüşünde bu bölgesinde zayıflık oluşturan Inter karşısında Juventus, bu bölgeyi etkili kullansa da tehlikeli atakları oluşturacak sonraki adımları atamayınca burayı kullanmanın çok da önemi kalmadı.

Inter’den çifte kupa

Sezon başında İtalyan Süper Kupası’nı yine Juventus’un elinden alan Inter bu sezon aynı rakibe karşı oynadığı ikinci finali de kazanırken, Serie A’da zora giren şampiyonluk sonrası olası bir şampiyonluk kaybında telafi olabilecek bir kupa kazandı. Juventus ise bu sezon kazanabileceği tek kupa olan İtalya Kupası’nı kazanamayarak sezonu kupasız kapatmış oldu.

12 Mayıs 2022, Perşembe 10:24
YAZININ DEVAMI

‘’Liverpool'a Tottenham darbesi‘’

Liverpool için şampiyonluk yolunda belki de en kritik viraj olan bu maç, Tottenham içinse Şampiyonlar Ligi vizesi için aynı anlamı ifade ediyordu. Kazanmak zorunda olan iki takım arasındaki bu durum beraberinde yoğun bir mücadeleyi getirse de iki takım da sahadan istediğini alamadı. Şampiyonluk yolundaki City ve Liverpool’a hiç yenilmeyen Tottenham, Premier Lig’de şampiyonu belirleyecek ana faktörlerden biri olmayı başardı.

Maç boyu yüksek tempo

Liverpool maçın başından itibaren ne kadar tehlikeli ve zora girebilecek bir rakiple oynadığının farkında olarak ilk dakikadan itibaren baskıyla başladı. Gegenpressin en iyi örneklerinden birini izlediğimiz bu maçta Liverpool, topu kaybettiği anlarda ve Tottenham’ın savunmada oyun kurmaya çalıştığı sırada uyguladığı yoğun presle rakibinden topu almaya çalıştı. Bu uygulama başarılı olduğunda Liverpool atak sürekliliğini sağlayıp Tottenham savunmasını hataya zorlamaya çalışırken, başarılı olamadığındaysa Tottenham’ın bir anda büyük boşlukların olduğu kontra fırsatları bulduğunu gördük. Oyunun kilit noktalarından birinin bu Liverpool baskısının başarıya ulaşıp ulaşmaması olsa da her iki durumda da oyun temposu ve yoğunluğunun çok yüksek olduğunu gördük.

Kusursuz Tottenham savunması

Tottenham topa sahip olma oyunu oynayan ve baskılı bir şekilde üzerlerine gelen takımlara karşı ters gelen bir ekip. Savunmada çok eforlu oynamalarının yanı sıra hücumda Kane ve Son iş birliği onları en tehlikeli kontra ekiplerinden biri haline getiriyor. Kendi yarı sahasında topu Liverpool’a vererek oynayan Tottenham savunmada 5-4-1 şeklinde dizildi. Boşluk bulmanın oldukça zor olduğu maçta Liverpool, Henderson’u en uca yollayarak 2-4-4 gibi dizilmeye çalıştı. Son maçlarda onun yarım alanlardan bulduğu şansları değerlendiren Liverpool bu defa o fırsatları çok az bulabildi. Tottenham kusursuza yakın bir savunma performansı gösterdi. Liverpool’a neredeyse hiç net gol şansı vermeyen Tottenham, rakibine 22 şut çektirse de bunların sadece üçü kaleyi buldu. Bunların da uzaktan çekilen şutlar olduğunu düşünürsek aslında maç önü hedeflerine ulaştıklarını söyleyebiliriz. Kale önlerine öyle bir duvar ördüler ki Luis Diaz’ın golü bile savunmaya çarparak ağlarla buluştu.

Kanat oyunu işlemedi

Tottenham’ın bu oyun tercihi ne kadar rekabetçi ve mücadeleci bir oyun ortaya koysa da iki takım için de pozisyon üretimini oldukça zayıflattı. Merkezde oldukça sağlam bir yapı oluşturan Tottenham da kanat bekleri Emerson ve Sessegnon’un savunma zafiyetleri kenarları saldırıya açık hale getirdi. Aslında Liverpool’un kanat gücünü düşünürsek bu bölgeden oldukça avantaj sağlayabileceği düşünülebilir. Ancak kenar ortalarına karşı sahip olduğu hava hakimiyetiyle Tottenham rakibine hiç fırsat vermedi. Bu sebeple belki Origi tercih edilebilirdi. Yerden oynamaya çalıştıklarında da beklere gelen destek yüzünden o kadar dar alanlarda oynamak zorundalardı ki işleri hiç kolay olmadı. Özellikle Salah’a yapılan baskı ve onun son dönemdeki formsuzluğu, keskinliğini kaybedişi o kadar göze çarpıyor ki her defasında duvara çarptığını gördük. Buna bir de Tottenham golü eklenince, büyük takımların korkulu senaryosu gerçekleşti. İyi savunma takımına karşı geriye düşen Liverpool aslında iyi bir zamanda beraberliği yakalasa da galibiyet golünü bulamadı.

Kazanan Manchester City ve Arsenal

Bu maç sonunda iki ekip için de birer puan aldılar demekten çok ikişer puan kaybettiler demek yanlış olmaz. Liverpool şampiyonluk yolunda büyük yara alırken, Tottenham ise Arsenal ile olan karşılaşma öncesi rakibine büyük avantaj verdi. Maçtan istediği sonucu alan Manchester City ve Arsenal olurken maçı oynayan iki ekibin artık rakiplerinin oynayacağı maçlardaki puan kayıplarını beklemekten başka yapacak şeyleri kalmadı.

08 Mayıs 2022, Pazar 11:04
YAZININ DEVAMI