Arama

Popüler aramalar

‘’Winner Madrid‘’

Real Madrid’in Şampiyonlar Ligi’ndeki epik sezonu devam ediyor. Grup aşamasından itibaren her turda ikonik anlarla ve geri dönüşlerle tur atlayan Real Madrid, yarı final aşamasında da 180 dakikanın tamamını geride kapatırken yine epik bir duraklama dakikaları performansı ve uzatmalarla dünyanın en iyi takımlarından birini eleyerek finale çıkmayı başardı.

Bu maçı analiz ederken 90 dakikadaki oyunu ve sonrasını ayrı ayrı anlatmak gerek. Çünkü 90 dakika boyunca oynanan oyunu taktik ve teknik olarak açıklayabiliriz ancak 90. dakika ve sonrasını sadece bu oyunu sevmemizdeki en büyük neden olan futbolun cilvesiyle açıklayabiliriz. Bunun adına ister şans ister kazanma kültürü diyelim ancak bu şekilde üç tur atlayan bir takım için söylenecek tek kesin şey asla yılmadıkları ve oyunun gerçekten 90 dakika olduğunu hatırlattıklarıdır.

Walker sakatlığı maçın kilit noktası

Pep Guardiola ve Manchester City 90 dakika boyunca en doğru taktiksel yaklaşımı uyguladı. Skor avantajıyla çıktığı ikinci maçta Real Madrid’e karşı total bir topa sahip olma oyunu oynamayıp yer yer topu rakibine bırakarak karşısındaki iyi kontratak takımına fırsat vermedi. Aynı zamanda bu şekilde oyun temposunun yükselmesine de izin vermeyerek Real Madrid’in istediği bol geçişli kaos oyununun da oluşmasını engelledi. İlk maçta göze çarpan en büyük sorun olan Vinicius Junior savunmasını bu defa sakatlığını tam atlatamamış olsa da sahada olan Kyle Walker ile çözdü. Şu anda dünya üzerindeki belki de en formdaki kontra savunmacısı olan Walker’ın maçta olduğu anlar da olmadığı anlar da büyük fark yarattı. Real Madrid kontrataklarındaki kilit top taşıyıcı olan Vinicius Jr. savunmasında asla hata yapmayan Walker, geride Real Madrid set hücumlarında da sergilediği performansla oyunda kaldığı süre boyunca hatasız oynadı. Sağ kanatta merkezileşerek oynayan Valverde’nin varlığında Vinicius Jr.’ın savunulması, Real Madrid hücumlarının büyük oranda zayıflaması anlamına geliyordu ki öyle de oldu. Vinicius Jr. alan bulamadıkça Benzema da top almak için daha geriye gelip, daha çok gezmek zorunda kaldı. Zaten maç başındaki kadro ve planıyla Manchester City total bir dominasyon sağlamasına rağmen değişiklikler sonrası bu dominasyonun azaldığını gördük.

Değişiklikler oyunu Real’e döndürdü

Real Madrid Rodrygo’nun oyuna girişiyle sağ kanadını da kullanarak Benzema ve Vinicius üzerindeki ilginin bir kısmını üzerine çekerek diğer iki hücumcuyu da rahatlattı. Orta saha üçlüsünü tamamen değiştirip merkezdeki dinamizmi artırarak maç sonunda Manchester City’e üstünlük sağlamaya çalıştı. Özellikle Casemiro’nun City golünden hemen önce yaptığı hatalı baskı oyundan ne kadar düştüğünün çok büyük bir göstergesiydi. Bunların olduğu sırada City’de Walker sakatlanıp çıkarken Cancelo Vinicius’un savunmacısı oldu. Sol bekte de Zinchenko oyuna girince ilk maçtaki kanat savunması problemi tekrar ortaya çıktı. Aynı zamanda golü de bulan Pep, iki farklı skoru da elde edince elindeki tüm gerçek hücum silahlarını da birer birer çıkarmaya başladı. Skoru tutmaya yönelik yaptığı İlkay ve Fernandinho hamleleri de iki farklı avantaja sahip ve oynaması gereken kısa bir süre olan bir takım için oldukça normal hamleler. Ancak rakibiniz böyle bir Real Madrid olunca neler olabileceğini Pep Guardiola olsanız bile kestiremeyebiliyorsunuz.

Real Madrid mucizesi

Real Madrid’in bu maçta 90 sonrası yaptıklarının da önceki turlarda yaptıklarının da taktiksel bir açıklaması yok. Adanmış ve odaklanmış bir oyuncu grubu, kazanma kültürüne sahip bir hoca ve kulüp ile bunların hepsinin birlikte getirdiği bir futbol şansı veya mucizesi. Yine sadece 10 dakikada fişi çekecek performansı sergileyerek müthiş bir geri dönüş sağlasalar da şunu unutmamak lazım ki Real Madrid ilk golü atana kadar maç sonuna doğru maçı bırakmış bir görüntüdeydi. Aynı zamanda maç boyunca kaleyi bulan şut atmakta da zorlanmıştı. 90 dakika bittiğinde kaleyi bulan yalnızca 3 şutları vardı. Ancak o kadar yüksek verimle bunları bitiriyorlar ki böyle epik durumlar ortaya çıkıyor. Bunları yapabilmesi Real Madrid’in gerçekten ne kadar büyük bir takım olduğunu net bir şekilde gösteriyor. Sonuç olarak 180 dakika sonunda bir şekilde galip gelmeyi bilmek büyük takımların en büyük özelliğidir. Bu turda da olan buydu. İyi takım elendi, büyük takım finale çıktı.

05 Mayıs 2022, Perşembe 11:05
YAZININ DEVAMI

‘’Finallerin takımı Liverpool‘’

İki farklı avantajla oldukça rahat bir şekilde geldiği İspanya’dan finalist olarak dönmesine rağmen oldukça zorlanan Liverpool, ilk 45 dakikada hem oyunu hem skor avantajını kaybederken, ikinci yarıda sadece 13 dakikada bulduğu 3 golle hem maçı hem turu almayı başardı. Villarreal Liverpool’a belki de sezonun en zor 45 dakikasını yaşatmasına rağmen rakibinin gösterdiği büyük takım refleksine yenik düştü ve bireysel hatalar sonucunda Şampiyonlar Ligi finaline çok yaklaşmışken veda etti.

Cesur Villarreal

Liverpool gibi bir takıma karşı iki gol dezavantajıyla çıkılan bir maç olacak olmasına rağmen Villarreal, çok iyi bir ön hazırlıkla harmanlanmış müthiş bir istekle maça başladı. Anfield’da rakibine hücum etmekte zorlanan ve neredeyse pas yapamayan takımın yerini bir haftada bambaşka bir takım almış. İlk maçtaki gibi 4-4-2 ile sahaya çıkan Villarreal, bu defa maça ilk saniyeden itibaren yoğun bir ön alan baskısıyla başladı. Çok yüksek bir tempo ve enerji gerektiren bu oyunu iyi uygulayamadığınız takdirde veya rakibiniz sizin iyi uygulamanıza rağmen bu presi ekarte etmeyi başardığında savunmanızın ciddi tehlikeyle karşılaşması hatta savunma arkasında büyük boşluklar bulması çok olasıdır. Liverpool belki de bu oyunu dünya üzerinde en iyi cezalandırabilecek takım. Bu sebeple maç önünde böyle bir oyun planı yapmak, her ne kadar skor dezavantajı bunu zorlamış olsa da oldukça cesurca bir hareket. İlk maçta sınıfta kalan Unai Emery, bu defa sadece bundan ötürü bile takdiri hak etmesine rağmen dahasını da yapmayı başardı. Oyuncularını oldukça dar bir şekilde konumlandıran Emery, Liverpool oyun kurmaya çalışırken önde baskı uygulayarak ya Liverpool’u hataya zorladı ya da uzun vurdurdu. Dar konumlanmaları sayesinde kanattaki oyuncularından merkezde de faydalanan Villarreal böylece merkezde sayısal avantaj sağladı. Bunun yanında fiziksel olarak da merkezde rakibine üstünlük sağlayan Villarreal, kısa ya da uzun pasla rakibinin yarı sahayı geçmesini önledi. Hücum ederken de çoğunlukla Liverpool’un en büyük savunma zafiyeti olan bek arkasındaki alanları kullandılar. Buradan olgunlaştırılan ataklar ile ilk yarıda iki gol bulurken daha fazlasını da atabilecek fırsatları elde etmeyi başardılar. En önemlisi de bunu yaparken Liverpool gibi bir takıma net bir fırsat tanımadılar. Ancak tüm bu oyun gücünü ve iştahı getiren de daha maçın başında buldukları goldü. Deyimi yerindeyse Liverpool o an ölüyü diriltti.

İkinci yarı terse dönen oyun

Villarreal ikinci yarıya ilk yarıdan tamamen farklı bir oyun anlayışıyla başladı. Daha reaktif bir anlayışla topu Liverpool’a veren ve en önemlisi önde baskıyı kesen Villarreal oyunun kontrolünü de rakibine verdi. İlk yarı %50 ile topla oynayan Villarreal ikinci yarı bu alanda %38’lere kadar geriledi. Bu oyun planının alametifarikası tamamen önde basarak orada oluşturulan kalabalık ve yoğun fiziksel mücadele olması, Villarreal’e geri çekildiği anda oyun üstünlüğünü kaybettirdi. Arkasına rüzgarı almışken geri çekilmek şu anda yanlış görünse de Liverpool’a karşı skor dezavantajını gidermişken bu kadar riskli bir oyunu sürdürme kararını almak oldukça zor. Aynı zamanda 90 dakika boyunca aynı yüksek enerjiyi sergileyemeyeceklerinden dolayı artan arkada boşluk verme ihtimali de yine bu kararda en önemli faktörlerden biriydi. Tüm bunlara rağmen Villarreal savunmada sağlam durmayı başarabilse Liverpool’a ikinci yarıda da zorluk çıkarmaya devam edebilirlerdi. Bireysel bir hatadan yenilen ilk golün hemen ardından Villarreal’in yaşadığı mental düşüşle Liverpool’un ikinci golü de kısa zamanda bulması maçı kopardı. O dakikadan sonra umutsuzca saldıran Villarreal, üçüncü golü de hızla kalesinde görünce 13 dakika içinde tamamen dağıldı. Liverpool çok zora girebilecek bir maçı büyük takım refleksinin devreye girmesi ve biraz da şansının yardımıyla kazanmayı başardı.

Tüm kulvarlarda final

Bu sezon katıldığı tüm turnuvaları hala kazanma ihtimali bulunan Liverpool, Carabao Cup’ı çoktan müzesine götürdü. FA Cup ve Şampiyonlar Ligi’nde final oynayacak olan İngiliz devi, Premier Lig’de de şampiyonluk iddiasına devam ediyor. 24 gün içinde çıkacağı 6 maçta istediği sonuçları aldığı takdirde Liverpool, 3 kupa daha kazanarak sezonu 4 kupayla bitirme ihtimalinden artık hiç de uzak değil.

04 Mayıs 2022, Çarşamba 10:19
YAZININ DEVAMI

‘’Liverpool finalin kapısını araladı‘’

Şampiyonlar Ligi’nde peri masalı yaşayan Villarreal’in geçmesi gereken son engel, bu zamana kadarkilerin en zoru Liverpool’du ve Liverpool Bayern’in düştüğü hataya düşmedi. Maçı çok kolay bir şekilde koparıp final yolunda çok büyük avantaj yakaladılar.

Villarreal’den 4-4-2 hatası

Maça 4-4-2 dizilişi ile başlayan Villarreal, Everton’ın yaptığı gibi salt bir savunma anlayışıyla sahaya çıkmadı ancak Everton kadar bile tehdit yaratamadılar. 4-4-2 doğru oynandığı zaman savunma konusunda en iyi dizilişlerden biridir ancak bu maçta özellikle Liverpool gibi bir rakibe karşı sorunu oluşturan en büyük sebep oldu. Merkezi kapatarak savunma yapmayı deneseler de ilerideki Danjuma ve Chukwueze’nin sınırlı savunma katkıları sebebiyle merkezde sayısal olarak eksik kaldılar. Aslında bu iki oyuncu ileride kalarak kontra tehdidi sayesinde Liverpool stoperlerinin de hücuma gelerek iyice baskıyı artırmasını önlese de bir adım geride çok büyük bir savunma zafiyeti oluşmasına neden oldular. Fabinho-Thiago-Henderson üçlüsü de bu merkez üstünlüğüne ek olarak harika performanslar çıkarınca Villarreal’in maç öncesi planı başarıya ulaşamadı. Bununla birlikte Villarreal merkezi savunmaya çalışırken kanatlarda fazlaca alan bırakınca Liverpool buralardan etkili ataklar geliştirdi. Özellikle Henderson’un sağ taraftan yarım alanlara yaptığı koşularla kendini unutturması bu maçın kilit noktalarından biriydi. Maç boyu Henderson’la bunu deneyen Liverpool ilk golde de bunun meyvesini aldı. Gol yememek üzerine oyun kurgulamış Villarreal, böyle moral bozucu bir golü yemenin yarattığı şoku atlatamadan Liverpool ikinci golü de bularak tur için büyük avantaj elde etti.

En büyük sorun ileri top taşımaydı

Maç başında savunmadan kısa paslarla çıkmayı deneyen ve yediği büyük baskıya rağmen bunda başarılı da olan Villarreal savunmadan orta sahaya geçişte sorun yaşamasa da orta sahaları hücumcularla topu buluşturamadı. Bunun en büyük sebebi orta saha hattının savunmaya çok yakın oynaması. Savunma konusunda da bunun faydalarını aldıkları noktalar olsa da hücum hattıyla aradaki mesafe o kadar açıldı ki onları topla buluşturmak oldukça zorlaştı. Buluşturduklarında da Moreno’nun eksikliği ileride top tutma ve bağlantı oyunu konusunda Villarreal’in elini çok zayıflattı. Bunları yapamadığınız zaman da Liverpool gibi bir rakibe karşı bir noktadan sonra yoğun baskı altında kalmak kaçınılmaz oluyor. Liverpool’un rakip orta sahaların bu kadar gömülü oynamasına karşı çözümü ise uzaktan şutlar oldu. Liverpool’dan bu sezon görmeye alışık olmadığımız sayıda uzaktan şut denemesi izledik. Bu sayede topu ayaklarına aldıklarında Villarreal’li oyuncuları yavaş yavaş üzerlerine çekmeye başlayan Liverpool savunmada küçük boşluklar yaratmayı başardı. Zaten bu seviyede iyi takım olmak bu küçük avantajları yaratmak ve onları değerlendirebilmek üzerine kuruluyor.

Liverpool finalist gibi

Liverpool’un attığı iki gol sonrası oyunu kontrol etmesiyle, Villarreal’in maç planıyla etkili olamamasına ek olarak yediği gollerden sonra reaksiyon gösterememesiyle oldukça tek taraflı olduğunu hissettiren bir maçtı. Tamamen domine edilen Villarreal’de tek maçlarda gösterdiği başarıyla kendinden söz ettiren Unai Emery bu maçta çok kötü bir sınav verdi. İkinci maçta ne yaparak durumu tersine çevirebilir diye düşünüldüğünde ise cevap bulmak oldukça zor. Bu yüzden Liverpool büyük oranda finalde diyebiliriz.

28 Nisan 2022, Perşembe 12:14
YAZININ DEVAMI

‘’Yarı finalde gol düellosu‘’

Son yılların en heyecanlı ve en keyifli maçlarından birine sahne olan bu maç öncesi genel beklenti daha çok City dominasyonunda geçen ve Real’in geçiş oyunlarıyla fırsat bulmayı denediği bir maçtı. Tempo olarak zaman zaman yükselse bile çoğunlukla düşük olması beklenen maçta ilk gollerin çok hızlı gelmesiyle tempo bir anda yükseldi ve özellikle ikinci yarı oyun adeta kaosa dönüştü. Bir yarı final ilk maçı için seyir zevki açısından beklentinin oldukça üstünde bir maç oldu.

Benzema sırtladı

İki takımın da eksiklerinin iki takımın oyununa bu kadar kritik şekilde etki etmesini kimse beklemiyordur herhalde. Real Madrid’de Casemiro’nun yokluğu merkez savunmasını oldukça zayıflattı. Zaten daha ilk dakikalarda De Bruyne’nin bulduğu golde yaptığı koşuyu takip eden bir oyuncunun eksikliği oldukça göze çarptı. Buna ek olarak Militao-Alaba ikilisinin maça ısınamadan yaptıkları hatalar maçın değil serinin daha ilk yarıdan kopmasına sebep olabilirdi. İki oyuncunun bu seviyede yapılmaması gereken hataları City’nin attığı iki golün ardından Real Madrid’i psikolojik olarak yıkılma seviyesine getirse de bu sezon Real Madrid’i sırtında taşıyan Benzema attığı golle takımını o noktadan çekip çıkardı. Real Madrid bu sezon gösterdiği geri dönüşlerden bir tanesini daha bize gösterse de bu defa City’e gücü yetmedi.

City’deki bek sorunu

Manchester City’de ise Cancelo ve Walker’ın yokluğunda beklerdeki zayıflık net bir şekilde göze çarptı. Zinchenko’yu Cancelo gibi sahte bek olarak kullanan City, Rodrygo’nun kötü oyununun da yardımıyla ondan oldukça iyi verim alsa da rakibinin en tehlikeli oyuncusu olan Vinicius Jr.’ın kanadından oldukça sorun yaşadı. Stones oyundayken hem oyun kurulumuna yardımcı olan hem de asli görevi olan Vinicius Jr. savunmasında oldukça başarılı bir iş çıkarırken, sakatlık sebebiyle oyundan erken çıkması oyunun kaderini belirleyen ana faktörlerden biri oldu. Fernandinho her ne kadar büyük bir tecrübe olsa da karşısında müthiş bir atlet olması ve kendi pozisyonunda oynamaması sebebiyle Vinicius karşısında sorun yaşadı. Zaten Manchester City’nin ağır stoper hattı karşısında doğal bir avantaja sahip olan Vinicius Jr. bu durumda ekstra avantajlar sağladı. Fernandinho’nun da Vinicius Jr. savunması dışında görevleri olması Real Madrid’in en güçlü yanını destekleyen bir başka faktör oldu. Özellikle oyunu daha ön alanda oynayan ve kaptığı toplarla hızlı çıkmayı deneyen Real Madrid’de Vinicius Jr. bu alanı en net bulduğu anda golü de attı.

Kilit nokta oyun temposu

En uçta De Bruyne ve Jesus’un olduğu beşli veya altılı pres hatları oluşturan City, bu hatlarla Real Madrid’in paslı çıkmasını engelleyerek, uzun vurdurmayı denedi ve bunda başarılı da oldu. Hızlı bir şekilde topu kaparak top kontrolünü sağlayan City bu sayede ilk yarıda turu koparabilecek oyunu oynamayı başardı. Ancak turun kilit noktası olan oyun hızı iki takım için de belirleyici oluyor. Tempo ne kadar yükselir, geçiş oyunlarının sayısı artar ve oyun kaosa yaklaşırsa Real Madrid’in şansı artıyor. Maçın ikinci yarısında City’nin top tutarak kontrol elde etmeye çalıştığı, Real Madrid’in tempoyu artırıp oyun kontrolünü City’nin elinden almasının savaşıyla geçti. İkinci maçın da bunun savaşıyla geçmesi çok yüksek ihtimal gibi görünüyor. Manchester City avantajı elde etse de en zor deplasmanlardan biri olan Santiago Bernabeu’da City’nin işi hiç kolay değil. Bu sezon yenildiler denilen anlarda geri dönen Real Madrid karşısında her an uyanık olmak zorunda olan City için ikinci maç sezonun en büyük testlerinden biri olacak.

27 Nisan 2022, Çarşamba 12:27
YAZININ DEVAMI

‘’Merseyside derbisinde gülen taraf Liverpool‘’

Uzun zamandır ilk defa iki tarafın da kazanmak zorunda olduğu bir Merseyside derbisi izlememiştik. Everton küme düşme hattından kurtulmak için, Liverpool ise şampiyonluk yolunda umutlarını azaltmamak için kazanmak zorundaydı. Zaten bu derbilerin tansiyonu puan durumundan bağımsız olarak yüksek olurken iki takımın da iyi sonuca çok ihtiyacı olması maçın rekabet ve sertlik seviyesini en üst seviyeye çıkardı.

Lampard’dan salt savunma

Everton maça ne kendilerinden ne de bir başka Premier Lig takımından kolay kolay görülmeyecek şekilde sadece savunma odaklı bir anlayışla maça başladı. Maç boyunca sadece %18’le topla oynayan Everton’da ana planın başlıca gol yememek ve fırsat bulunduğunda kontraya çıkmak üzerine kurulması, bunun dışında hiçbir şekilde set hücumu veya başka bir organizasyon denenmemesi maçı çok başka noktaya taşıdı. Liverpool’un klasik 4-3-3’üne karşı çok iyi hazırlanan Everton, Liverpool’u oldukça zorlarken bir an için Liverpool’u durdurmayı başardığını düşündürttü. Sahaya 4-3-3 ile çıkan Everton oyuncu seçimleriyle Liverpool’a karşı bir çözüm üretti. İyi bir savunma 4lüsünün önüne çok iyi bir kesici olan Allan’ı koyan Lampard, kalan diğer tüm oyuncuları dripling yeteneği olan atlet oyunculardan seçti. Özellikle orta üçlüsünün bunu yaparken aynı zamanda fizik kalite olarak da üstün olması orta sahada hem sayısal hem fiziksel üstünlüğü Liverpool’a kaptırmazken aynı zamanda da kapılan topları tüm oyuncularla kullanabilme şansı sağladı. Ancak oyuncu profilleri ne kadar doğru olsa da savunma çizgisi o kadar geride kuruldu ki ani kapılan toplarla karşı kaleye gitmek çok da kısa sürmediği için Liverpool her defasında bu akınları durdurmayı başardı. Hücumda Trent’in arkasındaki boşluğu kullanmak için zorlayan Everton, burada nerede hatasız oynayan Gordon’la bile bu büyük mesafeler sebebiyle tehlike oluşturmakta zorlandı.

Klopp’tan salt savunmaya karşı 4-2-4

Everton savunmadaysa fiziksel olarak Liverpool ile başa çıkabilecek bir orta üçlüyle burada üstünlüğü rakibe vermezken aynı zamanda merkezi daraltarak Liverpool hücumcularına son 30 metrede hiç boşluk vermedi. Merkezi daraltmak için kenarlarda verdiği boşlukları da kanattaki Gordon ve Gray’i geriye getirerek kapatan Everton, Liverpool’a oyun oynayacak alan bırakmadı. Everton savunmada çoğunlukla 4-5-1 gibi dizilse de zaman zaman onları 7-2-1 şeklinde bile gördük. Durum böyle olunca ne kadar iyi takım olursanız olun çok küçük alanlarda oynamanız gerektiği için o noktada sıkışıp rakibin hatasını kollamaya başlayabiliyorsunuz. Ancak 60 dakika asla bir çare bulamayan Liverpool çözümü taktik diziliş değişikliğinde buldu. Rotasyona kolay kolay giremeyen ve sezon sonunda kadrodan ayrılması beklenen Origi ve Luis Diaz’ın oyuna girişi kilidi çözmeye yetti. Bu kadar geri çekilen bir rakibe karşı orta sahadan eksilerek dizilişi 4-2-4 yapan Liverpool zaman zaman 2-3-5 şeklinde de göründü. Liverpool ana planına karşı çok iyi hazırlanan Everton’ın, rakibinin bu diziliş değişikliği sonrasında düzeni bozuldu ve ceza sahasında bir pas istasyonu daha oluşması Liverpool’un ceza sahasında daha etkin olmasını sağladı. Zaten bu değişiklik iki dakika içinde golü getirdi.

Klopp’un Origi tercihi

Klopp’un neredeyse hiç faydalanmadığı Origi’den inanılmaz bir katkı alması onun ne kadar büyük bir teknik adam olduğunu gösteriyor. Çünkü Origi’yi hem fiziksel hem mental anlamda zinde tutabilmesinin yanında hiç kullanmadığı bir oyuncuyu bu kadar zora girmiş bir maçta tercih ederek ondan verim alması inanılmaz. Yaptığı diziliş değişikliğinde de taktiğinde inatçı olmadığını, işler yanlış giderken inovatif olabileceğini görmüş olduk.

Liverpool’dan rakiplerine gözdağı

Everton küme düşmeme yolunda çok önemli bir puan kaybıyla tedirgin bir sürece girse de önlerinde kümede kalmak için yeterli fırsat bulunuyor. Liverpool içinse bu maçtan alınacak sonuç çok daha kritik. Böyle bir maçta puan kaybetmeyerek hem Şampiyonlar Ligi’ndeki rakibi Villarreal’e hem de kendilerine karşı bu oyunu oynamak isteyecek ligdeki diğer takımlara gözdağı vermiş oldular. Aynı zamanda ligdeki iddialarını azaltmayarak, ilk hatasında Manchester City’den liderliği alma şansını da ellerinde tutmaya devam ettiler.

25 Nisan 2022, Pazartesi 10:47
YAZININ DEVAMI

‘’Arsenal United engelini zorlanarak geçti‘’

Premier Lig’de ilk 4 yarışında son Şampiyonlar Ligi biletini kapmak için oldukça önemli olan bu maçta Arsenal beklendiği gibi galibiyeti alsa da bu galibiyet onlar için çok da kolay olmadı. Oldukça formsuz ve kötü bir dönemden geçen Manchester United karşısında çok daha kolay ve bu kadar çok fırsat vermeden maçı alması gereken Arsenal, bu maçı kayıpsız geçmeyi başarsa da devam eden zorlu fikstürü için çok da güven vermedi.

United’ın sorunu negatif havası

Özellikle Liverpool maçı sonrası gelen yoğun eleştiriler ile oluşan baskı sonrası United’da Maguire’ın yedeğe çekildiği ve Varane-Lindelöf ikilisiyle sahaya çıkıldığını gördük. Ancak tüm takımın oldukça kötü durumda olduğu ve Maguire’ın üzerine aşırı gidilerek tüm takımın faturasını ona çıkarmanın yanlış olduğunu da daha maç başında ilk golün gelişiminde Varane’ın yaptığı büyük hatada gördük. United’da özellikle savunmada kalite sorununun yanı sıra bundan daha büyük bir konsantrasyon sorunu var. Bunun temel sebebi de antrenman veya taktik seviye sorunundan çok takım içerisindeki negatif havanın giderek büyüyor olması. Bu sorunun da bu sezon çözülmesi çok mümkün görünmüyor. Erik ten Hag’ın gelişi bu açıdan oldukça önemli. Onun taktiksel dokunuşları kadar oyuncularla kuracağı iletişim ve bu negatif havayı dağıtıp dağıtamayacağı United’ın önümüzdeki sezonları için belirleyici olacak.

Arsenal şanslıydı

Arsenal doğru oyunla sahada olsa da ideal 11’inden verdiği her eksik sonrası kadrosu bir gömlek geriye gidecek kadar zayıflıyor. İdeal 11’inde merkezdeki Partey-Xhaka’lı sağlam merkez yapısıyla ve beklerinin hücuma verdiği büyük katkıyla iyi bir takım olan Arsenal, bu oyuncuları kaybedince bir anda sıradanlaştı. Bu maçta beklerinin hücum ve savunma katkılarının yetersizliği, merkezde Partey’in olmayışıyla ribaunt toplama sorunu, Lacazette’in yaptığı bağlantı oyununun olmayışı oldukça göze çarptı. Özellikle ikinci yarıda topu kontrol ederek oyunu soğutma isteğine rağmen bunu başaramayışı bu eksiklere bağlanabilir. Arsenal skor 2-1’ken oyunun kontrolünü kaybettiği anlarda Xhaka’nın United’ın gardını düşürücü golüyle skoru bulmasa, puan kaybının gelmesi çok da şaşırtıcı olmazdı. Zaten kaçan penaltı, Ronaldo’nun milimetrik ofsaytı ve Dalot’un direkten dönen şutları gibi detaylar da düşünüldüğünde Arsenal bu maçta oldukça şanslıydı.

Bekler oyunu belirledi

İki takımın da en büyük zayıflığı olan bekleri bu maçın da ana belirleyicisi oldu. Özellikle United’ın Liverpool maçındaki zayıf merkez yapısıyla fark yemesinin ardından bu maçta bu bölgeyi Matic-McTominay ikilisiyle sağlamlaştırmasına rağmen tüm sezon boyunca ana savunma zafiyetini oluşturan bekleri sebebiyle rakibine bolca pozisyon verdi. Oyunu kanatlarıyla genişleterek beklerin arkasına veya bek-stoper arasındaki yarım alanlara atılan toplar bu sezon United’ın kâbusu oldu. Arsenal’in ilk iki golde özellikle ikincisinde bunlardan çok net faydalandığını gördük. Shaw ve Wan Bissaka varken de aynı durumun söz konusu olduğu düşünülürse bu seviye için United’da beklerin yeterli olmadığı söylenebilir. Arsenal’de de aynı durum söz konusu ancak iki bekin de yedek oyuncular olduğu düşünüldüğünde Arsenal için sorunun daha küçük olduğu söylenebilir. Özellikle Tavares’in Ronaldo’nun golünde de yaptırdığı penaltıda da hatta penaltı sonrası oyundan düşüşüyle bu seviyenin oyuncusu olmadığını bir kez daha gösterdi. Ancak Arsenal’in iyi bir ilk 11’i olmasına rağmen yedek oyuncularının sorunlu olduğu zaten bilinen bir gerçek. Bu sebeple yaz transfer döneminde bu sorunu kolayca halledebilirler.

Ronaldo karakteri

Ronaldo’nun yaşadığı kaybın ardından bu maçtaki geri dönüşü, her dakika oyunun içinde olması, attığı golde nerdeyse yoktan pozisyon çıkarması ve sürekli maçın içinde olması gerçekten inanılmaz. Büyük bir mental yıkıma sebep olacak bir durumda bile en üst seviye rekabette takımının belki de zihinsel olarak en sağlam oyuncusu olması, onun neden tarihin en iyisi tartışmalarına sebep olduğunu gösteriyor.

Hedef Tottenham maçı

United’ın bu maç sonrası dördüncülük hayalleri büyük oranda suya düşerken, Arsenal ise zorlu fikstürünün en zor iki maçını geride bıraktı. Tottenham ile oynayacağı maçın final niteliğinde olduğu düşünülürse o maça kadar puan kaybı yapmamak Arsenal’in kısa vadeli hedefi olarak görünüyor.

24 Nisan 2022, Pazar 12:06
YAZININ DEVAMI

‘’Liverpool'dan rahat galibiyet‘’

Tarihleri ve başarıları düşünüldüğünde Premier Lig’in en büyük iki kulübü olan Liverpool ve Manchester United karşı karşıya geldi. Maçın adı ve tarihsel rekabeti ne kadar büyük olsa da karşılaşmadaki rekabet seviyesi oldukça düşüktü.

Klasik Liverpool

Liverpool klasik 11’iyle sahadaydı. Liverpool ileri ucunda Manchester City maçından farklı olan Jota/Diaz değişimi de çok büyük fark yaratmıyor açıkçası. İlerleyen yıllarda çok yüksek seviyelere çıkacağına inandığım Diaz, hiçbir maçta düşük performans vermeyip aksine oynadığı her maçta fark yaratıyor. Bu sebeple Liverpool maç öncesinde de maç sırasında da klasik taktiğinin dışında bir farklılık yapmadı. Yapmasına gerek kalmadı. Mükemmele yakın bir oyunla kâğıt üstünde riskli görünen bir maçı farklı kazandılar.

United’dan farklı diziliş

Bu maçı Manchester United üzerinden okumak çok daha doğru olacaktır. 3-4-2-1 düzeniyle sahaya çıkan Rangnick’in öğrencileri sadece rakibi karşılayıp, merkezi kapatarak pozisyon vermemeyi amaçlamış. Ronaldo’nun yokluğunda ileride oynayan Rashford, Elanga ve Bruno üçlüsüyle kontra kovalamak isteyen Manchester United’da Pogba, pas kalitesi çok sınırlı olan bu takımda kilit oyunculardan biriydi. Pogba’nın sakatlığı sonrası onun yerine Bruno Fernandes’in geçmesi Manchester United’ın maç içinde iyi olduğu hiçbir alan bırakmadı. İlerideki üçlünün pas kalitesi sıfıra inerken merkezde de oldukça geçirgen bir yapı oluştu. Üçlü savunma düzeninde oynamaya alışkın olmayan bu takım, konsantrasyon olarak o kadar düşük seviyede ki daha maçın başında rakibin en önemli kanadı Salah ve Trent’in kanadında iki oyuncuyu birden demarke bıraktı. Gol yememek üzerine kurgulanmış bir takım maç başında böyle basit ve büyük hatalı bir gol yediği zaman doğal olarak oyundan düşüyor. Özellikle ters ayaklı bir şekilde oynayan Dalot’un çok kötü performansı, Salah’ın formsuz döneminde çok iyi bir maç çıkarmasını sağladı. Öyle ki ikinci yarıda Wan Bissaka Dalot ile kanat değiştirmek durumunda kaldı.

United’ın zayıf merkez yapısı

Geriyi sağlam tutmak isterken orta sahadan taviz veren Manchester United, geride iyi duramadığı gibi orta saha merkezinde de ikili bir yapıyla bu bölgeden taviz vermişti. Başka bölgelerden de buraya destek gelmeyince merkezde hem sayısal olarak burada eksik kaldı hem de Pogba’nın çıkışı sonrası Bruno-Matic yapısıyla oldukça geçirgen bir yapıyla Liverpool’un bütün ataklarına zemin hazırladı. Yoğun pres altında geriden çıkamayan ve kendi yarı sahasını geçemeyen Manchester United, ne herhangi bir bölgede pres yapıp rakibini bozmaya çalıştı ne de bu orta saha yapısıyla ribauntları toplayabildi. Durum böyle olunca Manchester United topu istediği gibi çeviren bir Liverpool karşısında sadece gol yemeyi bekledi.

Oyunun her alanında zayıf bir United

Kadro mühendisliği açısından oldukça sorunlu olan bu yapıda Pogba’nın sakatlığı sonrası ortaya çıkan 11’de hücumda pas kalitesi standart üstü hiçbir oyuncu bulunmazken, belki de tek hücum silahı olabilecek ve ilerideki atletleri gol noktasına getirebilecek Bruno’yu da geriye çektiği için ondan da faydalanamayan Rangnick, bu karşılaşmada oldukça kötü bir sınav verdi. Bu takımın oyunun hangi alanında neyi iyi yaptığı konusu düşünüldüğünde bir cevap bulmak oldukça zor. Temposunun yanı sıra pas ve fizik kalitesi düşük bu takım karşısında Liverpool sadece 45 dakika uyguladığı ön alan presiyle maçı bitirme noktasına getirdi. Manchester United ikinci yarıdan yedikleri üçüncü gole kadar olan kısımda biraz kıpırdansa da yedikleri o gol sonrası maçı kapattılar. Liverpool zorlu fikstürünü düşünerek maçı rölantiye almasa bu kötü skoru Manchester United açısından çok daha kötü hale getirebilirlerdi.

20 Nisan 2022, Çarşamba 11:36
YAZININ DEVAMI

‘’Geri dönüşlerin takımı Real Madrid‘’

Şampiyonlar Ligi’nde Chelsea karşısında elenme noktasına gelen ancak son anlarda harika bir geri dönüşe imza atan Real Madrid ayısını ligde Sevilla karşısında yapmayı başardı. Ligin bu sezon en az gol yiyen ve sahasında yenilgi yüzü görmemiş takımına karşı 2-0 geriden gelip 3-2 kazanmak Real Madrid’in bu sezon neden bu kadar başarılı olduklarını açıklıyor.

İlk planı iyi bir Sevilla

Real Madrid her zamanki klasik 11’iyle sahada değildi. Casemiro’nun yokluğunda Kroos 6 numaraya geçerken, Camavinga da sol iç mevkiinde oynadı. Sol bekler Marcelo ve Mendy’nin eksikliği de Carvajal’in sol bekte görev yapmasıyla sonuçlandı. Maç başında oyun anlayışları itibariyle Sevilla’nın önce savunma güvenliğini sağlayan, daha sonrasında toplu oyunla hücumu düşünen anlayışı hakimdi. Hücum dörtlüsünde hem yaratıcı hem de atlet oyunculardan kurulu bir yapıyla çok daha tempolu oynamaya çalışan Sevilla, Real Madrid’in savunma bekleri arkasına ve yarım alanlara attığı uzun havadan toplarla etkili olmaya çalıştı ki Sevilla’nın ikinci golü bu şekilde geldi. Real Madrid ise her zamanki gibi Vinicius Jr. üzerinden oynamaya çalıştı. Maç başında oyuna bir türlü giremeyen Real Madrid, kendi seviyesinde yapılmaması gereken bir hatayla frikikte baraj bozup geriye düştü. Sonrasındaysa maçın ilk kırılma anı yaşandı. Camavinga’nın sarı kartı varken yaptığı faul sonrası ikinci sarısını görüp oyundan atılmazken, Sevilla’nın hareketli oyununun en önemli parçası olan Martial, aynı pozisyonda sakatlanıp oyundan çıktı. Oyuna giren Rafa Mir daha klasik bir 9 numara olduğundan Sevilla’nın üstüne gelmesi gereken Real Madrid’in arkada verdiği boşlukları değerlendirmesi gerekecek, tempolu oynaması gereken bir yapının oldukça yanlış bir parçası oldu. Zaten o dakikadan sonra oyun yapısı tamamen bozulan Sevilla, maç boyunca Real Madrid kalesinde çok fazla tehlike yaratamadı. Tehlike yaratamadıkça da Sevilla gibi iyi bir savunma takımı olsanız bile kalenizde golleri görmeyi engelleyemiyorsunuz.

Real Madrid neden geriye düşüyor?

Real Madrid’in sağ öndeki Valverde tercihi bunun en büyük sebebi. Valverde’nin merkezileşmesiyle sahanın koca bir sağ bölgesini yoksayan oyun anlayışı, Real Madrid hücumunu dar alana sıkıştırarak en önemli silahları Vinicius Jr. ve Benzema üzerindeki markajın daha da yoğunlaşmasına sebep oluyor. İkinci yarılarda Rodrygo’nun oyuna girişleriyle hem oyunu daha geniş alana açarak savunma ilgisinin bir kısmını üzerine çekiyor hem de hücumda Benzema dışında gol atacak oyuncu eksikliğini gideriyor. Rodrygo’nun oyuna girdiği ilk dakikalarda bile oyunun içinde olması ve savunmanın daha onun gelişine adapte olamaması sayesinde hem Chelsea maçında hem Sevilla maçında oyuna girer girmez gollerini attı. Aslında bu durum Ancelotti’nin Valverde’li asimetrik 4-4-2’sinden vazgeçerek klasik 4-3-3’le sahaya çıkması gerektiğini net bir şekilde gösteriyor.

Sevilla karşısında nasıl geri dönüldü?

Yukarıda açıkladığım gibi Martial’ın oyundan çıkışı, Sevilla’nın oyun yapısını büyük oranda bozdu. İleri çıkışları oldukça sorunlu hale getiren yapıda top taşımak büyük bir sorun haline geldi. Topu ileri taşıyamadıkça savunma çizgisini daha da geriye çekerek iyice geriye yaslanan Sevilla, ikinci yarıda çok daha etkili olabilecek ve top taşıyabilecek Gomez’i kenara aldı. Yedikleri ilk golün ardından iyice panikleyen Sevilla savunması, ribauntları toplamakta da driplingle kendi yarı sahasını geçmekte de zorlandı. Zorlandıkça da Lopetegui bu sorunu çözmek için değil, savunmasına daha iyi yaslanmak için hamleler yaptı. Real Madrid karşısında tamamen baskı altına alınmayı tercih etmek bu anlamda oldukça büyük bir hata oldu. Ribauntları toplayamamanın da topla çıkamamanın da cezasını Nacho’nun attığı golde çektiler. Aslında Sevilla kendi toplu oyun anlayışından feragat ettiği ölçüde geriye düştü. Bu anlamda topla oynama yüzdelerinin Real Madrid gibi top kontrolüne dayalı bir oyun oynamayan bir takım karşısında ikinci yarıda % 37’lere kadar düşmesi, oyunlarının neden bu kadar geriye gittiğini anlatıyor. İlk planlar itibariyle Lopetegui’nin Sevilla’sı, yorgun görünen Real Madrid’e karşı büyük üstünlük sağlasa da süre ilerledikçe iki takımın hem oyun anlayışı değişimleriyle hem de oyuna yapılan müdahalelerle ibre sürekli Real Madrid’e döndü.

18 Nisan 2022, Pazartesi 12:07
YAZININ DEVAMI