Arama

Popüler aramalar

‘’Liverpool, Manchester City'yi eleyerek finalde‘’

Geçtiğimiz hafta sonu birbirleriyle Premier Lig’de karşılaşan ve futbolun zirvesi olabilecek bir oyun çıkaran son dönemin en büyük iki takımı Liverpool ve Manchester City FA Cup’ta karşı karşıya geldiler. Oyun yoğunluğu ve kalitesi bakımından ligdeki karşılaşmanın kat kat gerisinde olan bu maçta yoğunluk ve tempo oldukça düşüktü.

City oyun kurmakta zorlandı

Manchester City son on günde oynadığı yüksek yoğunluklu ve oldukça yorucu Liverpool ve Atletico Madrid maçları sonrası bu maçı biraz daha ikinci plana atarak sahaya çıktı. Buna ek olarak Walker ve De Bruyne’nin sakatlıkları da City’i bir adım geriye götüren çok önemli iki sebepti. Bunlara bir de Rodri ve Ederson rotasyonu eklenince takımın iskeletinde çok önemli rol oynayan 4 oyuncunun eksikliği, normalde aralarında çok büyük fark olmayan iki takım arasındaki farkı City aleyhinde açtı. Oyun kurulumunda Ederson’un ve Rodri’nin sahada olmayışı büyük etki etti. Steffen’ın bir türlü doğru tercihi yapamaması ve Ake’nin de oyun kurarken çok güven vermemesi bazen Fernandinho’yu top almak için stoperlerin arasına sokarken bazen de Bernardo’nun olması gerekenden çok daha kendi kalesine yakında top almasına sebep oldu. Bu yüzden topu ikinci bölgeye taşıdıklarında orta sahada daha eksik oyuncuyla daha fazla Liverpool’lu oyuncu karşısına çıkmak durumunda kaldılar. Ligdeki maçta olduğu gibi Cancelo’nun da çizgiden ayrılamaması, Fernandinho’nun Rodri seviyesinde olmayışı, ilk maçta oyunu çözen Bernardo’yu geriye getirme hamlesinin etkisini bu maçta oldukça zayıflattı. Normalde City maçlarında ön alan baskısı yapmayan Liverpool bu durum karşısında City’e ön alan baskısı uyguladı. City’i ikinci bölgeye geçirmeden topları kazanan Liverpool, bu sayede atak yoğunluğu ve sürekliliğini sağladı. Özellikle Ake ve Zinchenko ile aksayan City sol tarafını yoğun bir şekilde Keita ile baskılayan Liverpool buradan hatrı sayılır bir verim aldı. Tüm bu sorunlar ve yenilen ataklar da oldukça kötü bir kaleci performansıyla birleşince goller de kaçınılmaz oldu. City ikinci yarıya nispeten daha iyi başlayıp golü de bulsalar da sahadaki kaliteleri o kadar düşüktü ki bir türlü o kendilerinin standardı olan seviyeye çıkamadılar. Maçı çevirecek pozisyonları elde etseler de City maç boyu finale gidecek takım gibi görünmedi.

Fikstür avantajı fizik kalite farkı sağladı

Liverpool bu maça çok büyük bir avantajla başladı. Son 10 günde bu maç öncesi çok yoğun 3 maça çıkan bu iki takımdan Liverpool Şampiyonlar Ligi’nde City’e göre çok daha kolay geçen hatta ikinci maçında rotasyon bile yapabildiği maçtan gelirken, City her dakikası oldukça gergin ve yüksek tempoda geçen bu üç maçta oldukça yoruldu. Bu maça da hem eksik hem yorgun kadroyla çıkan City’e karşı daha dinlenmiş bir şekilde as kadrosuyla çıkan Liverpool, bu maçlardaki fizik kalitenin önemi düşünüldüğünde en büyük farkı rakibine burada attı. Her ne kadar City geriden oyun kurulumunda sorun yaşasa da onlara doğru şekilde yoğun bir ön alan presi uygulamak fizik kaliteniz yüksek olmadan mümkün değil. Buna ek olarak Mane’nin ilk golünün şekli ve ikinci golünün zamanlaması mental olarak rakibi oyundan düşürücüydü. İkinci yarıda onlarda da gözlenen yorgunluk ve skorun verdiği rehavet sebebiyle oyundan biraz düşseler ve skoru tehlikeye atsalar da ilk yarıdaki dominasyondan sonra ikinci yarıda da rakiplerini daha düşük tempoda tutmayı başardılar.

İkinci plana atılmış bir maç

City-Liverpool eşleşmeleri iki takım için de ne kadar önemli olsa da FA Cup hocaların önceliği olmadığı için bu yoğun fikstürde bu maç ikinci plana atılmış gibiydi. Hem skor hem oyun olarak kaybederken bile oyuna müdahale etmeyen bir Guardiola bunun en büyük göstergesiydi. Saha kenarında ligde ve Şampiyonlar Ligi’nde bu durumlarda sergilediği gergin tavırlarını görmedik. Tam tersi bir durum olsaydı muhtemelen Klopp’tan da aynı sakin tavırları görebilirdik. Bu sebeple geçtiğimiz hafta oynanan maçtaki gibi seyir zevki yüksek bir maç ortaya çıkmasa da Liverpool maç önü avantajını iyi kullanarak finale adını yazdırmayı başardı.

17 Nisan 2022, Pazar 12:31
YAZININ DEVAMI

‘’Simeone kendi taktiğiyle vuruldu‘’

Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finallerin en farklı iki takımının karşı karşıya geldiği turda Atletico Madrid 1-0 kaybettiği maçın rövanşında da gol bulmayı başaramadı. İkinci maç oyun anlamında tam olarak beklenildiği gibi gitse de maçın uzatmalarla beraber olan son 20 dakikasındaki gerilimler maçın havasını tam olarak anlatmak için yeterliydi.

Atletico’nun sert oyunu City’i bozdu

Maça iki takım da oldukça sakin ve düşük tempoyla başladı. Atletico Madrid ilk maçtaki kadar geriye çekilmese de son yarım saatte riskleri almaya başlayana kadar düşük tempolu ve rakibine alan vermeyen bir oyun stiliyle sahadaydı. Manchester City ise ilk maçta skor avantajını ne kadar zor aldığının farkında olarak sahaya rakibine arkasında alan bırakacak şekilde asla hücum etmedi. Çoğunlukla topa sahip olup oyunu kontrol ederek, maç sonlarında Atletico risk almaya başladıkça savunmalarında oluşacak boşlukları değerlendirmek üzerine bir plan üzerine sahaya çıktılar. Her ne kadar doğru bir planla sahada olsalar da pratikte bunu sahaya yansıtamadılar. Özellikle ikinci yarıda rakibinin sinirlerini alt üst eden Atletico, bu yolla rakibinin oyununu bozarak Manchester City’nin bu sezon oynadığı en kötü devre performansını ortaya çıkarttılar.

Atletico’nun savunmacı yapısı futbola ihanet

Atletico bu maçta City’nin hafta sonu oynadığı sert Liverpool maçının ardından yaşayabilecekleri fiziksel dezavantajı maç sonunda kullanmak istemiş. Özellikle ikinci yarıda City’nin bu durumuna ek olarak hava toplarında üstünlük sağlayabileceği bir oyun kurgulamış. Havadan atılan her topta Atletico rakibine üstünlük sağlarken bazılarından da tehlikeli pozisyon üretmeyi başardı. Hatta 10 kişi kalmalarına rağmen bunu yapabilmeye de devam ettiler. Bunu yapabilecek teknik ve fiziki kaliteye sahip bir takımın yenik durumdayken bile bu kadar savunmacı olması futbolun ruhuna aykırı. Simeone savunmayı ön planda tutan oyun anlayışı sayesinden birçok başarı elde etse de geçmiş de en azından hücum da yapıyordu. Bu seviyede tamamen savunmasında bekleyen ve işler yolunda gitmediğinde çirkinleşen yüksek bütçeli bir takım görmek neresinden bakarsanız bakın rahatsız edici.

Simeone’nin haksız protestosu

Maç boyunca rakibine karşı oldukça sert oynayan Atletico’lu futbolcular kurallar çerçevesinde Manchester City’li oyunculara adeta dayak attılar. Hemen her pozisyonda topla alakalı ve alakasız biçimde sürekli fiziksel temasta bulunan Atletico’lu oyuncular en sonunda dünyanın en sakin ve futbol oynamaya çalışan takımını bile çıldırtmayı başardı. İki maç da düşünüldüğünde sadece son 20 dakikada skoru çevirmek için futbol oynamak zorunda kalan bir takım ve hocası, kendilerinin yıllardır yaptığı zaman geçirme taktiklerine maruz kalıyorsa ve böyle tepkiler veriyorsa kendisinin neden yaptığı sorgulanır. Özellikle Simeone’nin kendi taktiğiyle vurulması sonrası yaptığı alkış protestosu da kendi silahıyla vurulmanın verdiği rahatsızlığın bir göstergesiydi.

Real Madrid – Manchester City eşleşmesi

Yarı finalde Real Madrid ile karşılacak Manchester City, bu turda kendilerine ters gelebilecek bir takımla karşı karşıya gelecek. İyi kontra takımlarına karşı zaman zaman sorun yaşayabilen City, bu sezon bunu en iyi yapan takımlardan bir tanesine karşı oynayacak. City her ne kadar favori gibi görünse de Real Madrid tecrübesi ve kazanma kültürüyle City için en zorlu rakiplerden biri olacaktır. Özellikle bu maçın ikinci yarısındaki gibi oynarlarsa Atletico’nun değerlendiremediği pozisyonları Real Madrid bu sezon çokça gösterdiği üzere kolayca değerlendirecektir.

14 Nisan 2022, Perşembe 09:21
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyonlar Ligi'nde çifte geri dönüş‘’

Geçen hafta büyük motivasyon ve konsantrasyon problemi yaşayan Chelsea, Real Madrid karşısında farklı bir mağlubiyet almıştı. O maç sonrası rövanşta Santiagu Bernabeu gibi belki de dünyanın en zor deplasmanında geri dönüşün mucizeye yakın olduğunu düşünmüştük. Ancak kaybedecek hiçbir şeyi olmayan Chelsea, Real Madrid karşısında kısa zamanda hem oyun hem skor avantajını eline alıp tur atlamaya yaklaşsa da Real Madrid’in tecrübe faktörü önce uzatmaları sonra yarı finali kendilerine getirdi.

Tuchel’in seçimleri etki etti

Standart 3-4-3 taktiğinden bu maçta vazgeçerek 4-3-3 ile sahaya çıkan Cherlsea’de en ilginç tercih şüphesiz Loftus-Cheek seçimiydi. Bu seçimle Real Madrid’in belki de en zayıf karnı olan sol bekine saldırarak hem fiziksel üstünlük sağladılar hem de Mendy’i defalarca hataya zorladılar. Aslında böyle bir maçta Real Madrid’in size topu verip kontra kovalayacağı kesinken topu daha iyi kullanmak adına Jorginho-Kovacic-Kante orta sahası beklersiniz ancak her ne kadar iyi kontrol takımı olunsa da pozisyon üretiminde sıkıntı yaşayabileceğini düşünen Tuchel bunu tercih etmedi. Onun yerine daha yüksek enerjili oynayarak Real Madrid’i hata yapmaya zorlayacak bir oyun tercih etmiş. Loftus-Cheek seçimi Real Madrid’in primer tehdidi olan Vinicius Jr. savunması için de ayrıca önemliydi. İlk maçtaki hatalarından ders çıkaran Chelsea, bu maçta en önemli hücum silahlarından James’i ilk maçın aksine neredeyse hiç hücuma yollamayarak Vinicius savunmasında kullandı. Bu sayede Benzema ile olan bağlantısını da kesip Real Madrid’in ana planını saf dışı bırakan Chelsea sağladığı atak sürekliliği sayesinde golleri buldu.

Real Madrid rehavete kapıldı

Real Madrid her ne kadar turu atlasa da bu maça zaten turu geçtiklerine inanarak çok da plan yapmadan gelmiş. Tamamen rakibini uyutmak, düşük tempoda bir an önce maçı bitirmek isteyen Real Madrid, neredeyse sadece Santiago Bernabeu’nun atmosferine güvenmiş. Maç başında 11 kişiyle savunmada beklerken bile düşük konsantrasyonu sebebiyle ilk golü yediler. Rüdiger’in golünde korner savunmasında takımın en kısa boylularından Modric, Chelsea’nin duran toplardaki en büyük gol tehdidi Rüdiger ile eşleşiyor. Böyle lakayt tavırlar sergilediğiniz zaman adınız Real Madrid bile olsa her takım karşısında geri düşersiniz. 3 gol yiyip tur avantajının Chelsea’ye geçtiği dakikaya kadar ne bir hücum ne bir savunma konsantrasyonu göstermeyen Real Madrid’de kenarda Ancelotti de bariz kaybettiği oyuna hamle yapmak için de skor dezavantajını bekledi. Bu anlamda her ne kadar turu geçse de Real Madrid’in sınıfta kaldığını söyleyebiliriz. Tek tehdidi sol tarafta önlem alınmış Vinicius Jr. olan Real Madrid için maç uzun zamandır Rodrygo’yu çağırıyordu. Onun girişi sonrası Modric’in ikonik pasıyla birleşince Real Madrid’in silkinip kendine gelmesini sağladı.

Oyuncu değişiklikleri oyunu Real Madrid’e getirdi

Değişikliklerin oyuna bu kadar etki etmesi maçın en şaşırtıcı taraflarındandı. Marcelo/Mendy değişikliği oyun üstünlüğü ele almada ve maç boyu hata yapan Mendy’nin kanadını düzeltirken, Rodyrgo’nun oyuna girişi eksik olan hücum katkısını artırıp Benzema ve Vinicius üzerindeki savuma konsantrasyonunun bir kısmının o bölgeye gitmesini sağlayarak onları da rahatlattı. Chelsea’nin 1. ve 3. Golünde bariz hata yapan Nacho’nun sakatlanışı Carvajal’ın oraya geçmesiyle birlikte yine aksayan bir noktayı düzeltti. Değişiklikler Real Madrid’in oyununu hep yukarıya çekerken Chelsea ise oyunda çok iyi giden ve gol atarak morallenmiş ve takımın fiziksel oyununa katkı veren Werner’in çıkışı ve oyuna girdikten sonra neredeyse sıfır katkı veren Pulisic’in girişi Chelsea oyununu geriye götürdü. Chelsea’deki diğer 3 değişiklik de Chelsea oyununu hep geriye götürdü.

Chelsea her ne kadar bu maçta çok iyi oynamış ve maçı kazanma noktasına getirip çok net fırsatları kaçırmış olsa da olsa da ilk maçta yaptığı büyük hatalar son şampiyonun çeyrek finalde elenmesine sebep oldu. Real Madrid ise gerek kazanan takım profili gerek büyük tecrübesiyle düştüğü zor durumdan çıkmasını bilerek yarı final kapısını araladı.

13 Nisan 2022, Çarşamba 12:53
YAZININ DEVAMI

‘’Manchester City kaçtı, Liverpool kovaladı‘’

Haftalardır beklenen ve sadece Premier Lig’in değil futbolun da zirvesi olan bu maç, Premier Lig’in kırılma anı olamadı. Her dakikası dolu dolu geçen maçta skor bol olsa da önceden beklendiği gibi taraflar yenişemedi. Yüksek tempoda başlayan maç gollerin de erkenden gelmesiyle bir anda tempo olarak uçtu. İzlerken bile yorucu olan bu tempoda iki takım da arkada çok fazla boşluk vermemek için ön alan baskısı yapmadı. Yine aynı sebeple City, Liverpool karşısında son yıllarda olduğu gibi total bir top kontrol oyunu oynamadı. Çoğunlukla baskıyı ikinci bölgede yapıp daha çok alan daraltmaya yoğunlaştılar. Bunda ne kadar başarılı olsalar da oyun hızının çok yüksek olması sebebiyle ortaya çıkan yarım şanslar bu kadar kaliteli oyuncuların bir şeyler üretmesi için yeterli oluyor.

Savunma arkasına atılan toplar kilit nokta oldu

Liverpool bu sezon en çok kullandığı ve en tecrübeli 11’iyle sahaya çıkarken, bu tip maçlarda sürpriz yapmayı seven Guardiola son haftalarda sağ açıkta oynattığı Mahrez yerine Jesus’u tercih etti. Anları oynamanın çok değerli olduğu bu maçta ceza sahası içinde bitiricilik eksikliğini gidermek için bu tercih çok da beklenmedik değil. Ancak asıl sürprizi saha içindeki oyuncu pozisyon ve rollerinde gördük. Sezonun çoğunda ve son haftalarda sahte 9 oynayan Foden, sol açıkta oynarken onun yerini Sterling aldı. Bu tercihiyle Foden’ın patlayıcılığını Trent’in boş bıraktığı alanda kullanmak isteyen Guardiola bu amacında başarılı da oldu. Yer yer savruk görünen Liverpool beklerinin arkasında bıraktıkları boşluklara sürekli havadan top deneyen City, oyun anlamında en büyük farkı buralarda yarattı. Özellikle Trent’in arkasındaki alanlarda etkili olan City bu sayede Liverpool’un en önemli hücum silahları olan beklerini ileri çıkarması konusunda tedirgin etmeyi başardı. Maç boyunca bu noktalarda görüldüğü gibi diyagonal ve uzun atılan paslar atak başlangıçlarını oluşturmada çok iyi alan kapatan iki takım için atak başlatmada kritik öneme sahipti.

City’den farklı düzen

Bu maçta City’de klasik sahte 9’lu 4-3-3’ten çok sahte 9’lu bir 4-2-3-1 izledik. Bunun da en önemli sebebi Liverpool’un aldığı önlemlerin yanı sıra kendi gücünü daha verimli kullanmaktı. Son haftaların City adına en formda hücumcusu olan ve skor yükünü çeken De Bruyne’nin defansif yükünü azaltmak ve rakip kaleye daha yakın tutmak isteyen Guardiola, onu Rodri ve Bernardo’dan daha ileride konumlandırdı. Bunun da faydasını maç boyu gören City, oyun kurulumunda onun eksikliğini gidermek için Bernardo’yu geride kullanmak zorunda kaldı. Cancelo’nun Salah tehdididen dolayı merkezileşememesi, Liverpool’un Rodri’ye maç boyu top aldırmamak üzerine oynaması, De Bruyne’nin geriye gelmediği denklemde Bernardo’yu geriye getiren en önemli sebeplerdi. Aslında bu durum City için o kadar büyük bir sorun da olmadı. Çünkü maç boyunca maçı kazanmaya yetecek kadar gol pozisyonuna girdiler. Gol beklentileri her ne kadar 1.63 gibi maç pozisyonları düşünüldüğünde düşük görünse de hep son topta karar hatası yaptıkları için bu veri bu maç için yanıltıcı olabilir. 45-60 arasındaki Liverpool tarafından uğratıldıkları kısa süreli şok dışında oyunun net hakimi olmasalar da maç boyu yarım tık daha güçlü taraf gibi görünmeyi başardılar.

Heyecan devam ediyor

Birbirlerine güç yetiremeyen iki dev için de beraberlik kötü sonuç değil. Beraberlikle City liderliğini korurken, Liverpool da puan farkını 1’de tutmayı başardı. Böylece ligin zirvesinde iki takım içinde kırılma yaşanmazken bitime kısa süre kala iki takım da rakibinin en ufak hatasında şampiyonluk için büyük avantaj yakalayacak durumlarını sürdürmeye devam ediyor.

11 Nisan 2022, Pazartesi 12:55
YAZININ DEVAMI

‘’Vasat bir derbi‘’

Her geçen yıl kalite olarak bir öncekinden çok daha düşük seviyede geçen Fenerbahçe – Galatasaray derbilerinden bir tanesiydi. Bunda iki takımın kadro kalitesindeki düşüş en büyük etken. Bu sebeple pozisyon anlamında oldukça kısır geçen maçlarda adeta atan da kazanır hale geliyor. Fenerbahçe her ne kadar iyi oynamış gibi gözükse de bu maçta sadece aşırı kötü Galatasaray’dan daha iyiydi.

Düşük kalite, yüksek verim

Fenerbahçe son dönemlerde ligin en iyi takımı olmasa da en etkili oynayan takımı. Bunun en önemli sebebi Fenerbahçe’nin Mesut-İrfan ikilisini aynı anda oynatma sevdasından vazgeçerek kadroyu olması gerektiği gibi kurmasından kaynaklanıyor. Oyun temposunun çok düşük olduğu ligimizde tempoyu biraz artıran takımlar fark yaratmaya başlıyor. Fenerbahçe de bunun en büyük örneği. Osayi ve Ferdi gibi çabuk iki beke Crespo-Zajc-Mert Hakan merkezi eklenince tempoyu lig ortalamasının üstüne atarak elde ettiğiniz bu enerjiyi ön alan presinde kullanırsanız iyi fırsatlar yakalıyorsunuz. Fenerbahçe, Galatasaray karşısında maç başında bunu yapmaya çalışsa da gol fırsatı üretme konusunda çok başarılı olamadı. Baskı hattını 15. dakika sonrası biraz daha geriye çeken Fenerbahçe ataklarını yoğunlukla sağ kanattan yapmaya çalıştı. Bunu en etkili ayağı İrfan’ı daha efektif kullanabilmek adına yapsa da oyun adına aslında o kadar da verimli değildi. Ferdi ve Rossi defalarca demarke pozisyonda hücum bölgesine koşu atmalarına rağmen top onlara hiç ulaştırılmadı ve sağ bölgede sıkıştırıldı. Bu şekilde oynarken de pozisyona girmek için ekstra işlere ihtiyacınız oluyor. Onu da Mert Hakan ilk golde asist öncesi pas ile yapınca maçtaki belki de en net fırsat üretildi ve maçın belki de en iyisi Zajc, ilk net pozisyonda golü buldu. İkinci goldeki ekstra iş olan Mert Hakan’ın kafayla yaptığı asist Serdar’ın kale dibinde demarke kalmasını sağladı. Maç boyunca girdiği iki net pozisyonu iki golle sonuçlandırarak kazanmasına rağmen Fenerbahçe’nin en büyük sorunu tüm maç boyunca ürettiği pozisyon sayısının dört beş civarı olması. Fenerbahçe fena olmayan bir tempo takımı olsa da rakip ceza alanına girişlerde ve pozisyon üretiminde karşısında Galatasaray gibi bu maçta kendisini zorlamayan bir takıma karşı bile oldukça sorun yaşıyor. Bunun da en önemli sebebi yine hücumda en ilerideki Serdar Dursun ve Mert Hakan’ın kalite sorunu.

Galatasaray neden kaybetti?

Galatasaray için söylenebilecekler çok daha az. Bu sezon en iyi performanslarını derinde bekleyip hızlı kontrataklarla hücum denediği maçlarda çıkaran Galatasaray’ın bu maçta da bunu denemesi de etkili olamaması da sürpriz olmadı. Bu planın ana oyuncusu olan Kerem’in hem maça son anda yetişmiş olması hem de kendisinden çok daha hızlı olan Osayi eşleşmesinde etkisiz kalması kilit noktaydı. Gomis ve Babel’in artık bu tarz patlayıcı güçlerinin de olmadığı düşünülürse Galatasaray kontralarının neden bu kadar cılız olduğu anlaşılabilir hale geliyor. Fenerbahçe Marcao’nun oyun kurmasını da engelleyince iyice ileri çıkamayan bir Galatasaray ortaya çıktı. Bir diğer nokta olan orta saha üçlülerinin kıyaslamasında Berkan-Taylan-Cicaldau üçlüsü hem tempo hem de pas kalitesi açısından Fenerbahçe orta üçlüsüne göre oldukça zayıf kaldı. Berkan-Taylan ikilisi en azından savunmada fena iş çıkarmasa da Cicaldau ne savunmada ne hücumda hiçbir katkı vermeden 74 dakika sahada kaldı. Ama kulübeye baktığınızda da oyuna alınabilecek oyuncu sayısı oldukça sınırlıydı. Bu yüzden Gomis de Cicaldau da hak ettiklerinden fazla sahada kaldılar. Galatasaray’daki geleceği çok parlak olmayan Torrent’in bu maçtaki hem plan hem hamle yetersizlikleri de kendisi için büyük eksi oldu. Kenarda böyle bir hoca varken de Galatasaray’ın bir diğer kötü özelliği ortaya çıkıyor. Reaksiyon eksikliği… Ne ilk golün ne ikinci golün ardından skoru tersine çevirmeye yönelik bir kıvılcım bile göstermeyen bir takımdan net gol pozisyonu görmemek de kimseyi şaşırtmamıştır.

İsmail Kartal ile yola devam edilmeli mi?

Asla devam edilmemeli. Fenerbahçe her ne kadar iyi form tutmuş ve İsmail Kartal ne kadar iyi bir puan ortalaması tutturmuş olsa da bu takımın artık taraftar baskısı altında olmadığı unutulmamalı. Aynı Fenerbahçe’nin şubat ayında İsmail Kartal yönetiminde zayıf takımlara karşı iki kupadan elendiği de unutulmamalı. Maç içi hamlelerinde de maç öncesi planlarında da Fenerbahçe seviyesinde olmadığı aşikar. Ligimizde diğer takımların da çok iyi seviyede olmamasından dolayı açığa çıkmasa da vasat bir Slavia Prag karşısında ne durumlara düştüğünü gördük. Buna ek olarak da basın toplantılarındaki açıklamaları da hiç iç açıcı değil. Saha kenarında Fenerbahçe teknik direktörü ağırlığına sahip olmadığı da ortada. Tüm bunlar göz önüne alındığında İsmail Kartal ile yola devam etmek Fenerbahçe’yi vasata mahkum etmekten başka bir şey olmayacaktır.

11 Nisan 2022, Pazartesi 08:37
YAZININ DEVAMI

‘’Real Madrid kaldığı yerden devam ediyor‘’

Şampiyonlar Ligi çeyrek final turunun en birbirine denk takımlarının eşleşmesinde ilk maç hiç de denk takımların eşleşmesi şeklinde geçmedi. PSG’ye uyguladığı tarifenin bir benzerini de Chelsea’ye uygulayan Benzema’lı Real Madrid, ikinci maç öncesi yarı final biletini büyük oranda cebine koyarak evine döndü.

Chelsea’nin vasat altı savunma kurgusu

Real Madrid maça klasik 11’i ile başladı. Tüm sezon boyunca hemen hemen aynı taktikle sahada olan Real Madrid, her ne kadar etkileyici bir galibiyet almış olsa da aslına bakılırsa tüm sezon oynadığı oyunun dışında bir oyun oynamadı. Benzema ve Vinicius Jr. işbirliğini arkadan destekleyen bir Modric-Kroos ikilisi dışında ekstra bir hücum hazırlığı göstermedi. Zaten Chelsea gibi bir deplasmanda, Real Madrid’in bu sezonki hücum şablonunun Vinicius Jr. gibi bir sprinter üzerinden şekillendiği düşünülürse oyunu geride kabul edip hızlı hücumlar denemek oldukça doğal. Maç da tam olarak beklenen bu senaryo şeklinde başladı. Real Madrid, Chelsea’nin hücuma yerleştiği anlarda kaptığı toplarla karşı kaleye hızla gitmeye çalıştığı bir planla sahadaydı. Ancak Chelsea sahaya nasıl bir savunma kurgusuyla çıkmış anlamak oldukça güçtü. Rakibinin en önemli taşıyıcısı ve savunulması gereken en önemli noktası olan Vinicius Jr. kanadında ilk dakikadan itibaren alınmış herhangi bir tedbir görülmedi. Vinicius Jr.’un direkten dönen şutunda da ilk yenilen golde de bunun eksikliği oldukça göze battı. James’in savunmaya neredeyse hiç yardım etmediği, Christensen’in de Vinicius Jr. karşısında ağır kaldığı denklemde Real Madrid ana hücum planını hiçbir zorluk yaşamadan sahaya yansıttı. Hatta bunu o kadar iyi yansıttılar ki sadece ilk 45 dakika bile skoru almaya yetti.

Reaksiyon ve konsantrasyon eksikliği

Chelsea’nin maçtaki en büyük sorunu konsantrasyon ve reaksiyon eksikliğiydi. Maça konsantrasyonu oldukça düşük başlayan Chelsea yediği iki golün ardından mental olarak da iyice dağıldı. Ligde aldığı şok Brentford yenilgisinde de aynı sorunu yaşayan Chelsea, bu maçta da reaksiyon göstermekte oldukça zorlandı. İlk yarıda hücumda hiçbir etkinlik gösterememesine rağmen bulduğu ekstra golle ilk yarıyı oynadığı oyuna göre nispeten iyi bir skorla kapattı. İkinci yarıda hem oyuncuları hem dizilişi değiştiren Tuchel, beraberlik için müdahaleleri yapsa da erken yenilen üçüncü gol gibi goller her takımı mental olarak tekrar dibe yollayacağı gibi Chelsea’yi de tekrar dibe yolladı. Maç büyük oranda bu golle kopsa da Chelsea’nin umutsuz çırpınışları karşısında Real Madrid hata yapmayınca atakların gücü de dakikalar ilerledikçe azaldı.

Ballon d’Or adım adım Benzema’ya

Bu sezon Real Madrid’in her şeyi olan Benzema yine hat-trick yaparak takımını sırtladı. Bu sezonki gösterişli sezonuna bu maçtaki özel performansı da ekleyen Benzema attığı gollerle ne kadar özel bir oyuncu olduğunu gösterdi. Attığı iki kafa golünün de çok zor vuruşlar olması bir yana, ikinci golde Modric’ten gelen ani toptaki pozisyon alışı ve üçüncü goldeki hata kovalayışı onun neden yıllardır Real Madrid’in as santrforu olduğunu gösteriyor. Belki söylemek için erken ancak Real Madrid Şampiyonlar Ligi’nde yarı final yapar ve Benzema bu formunu sürdürmeye devam ederse sıradaki Ballon d’Or sahibi olmaması için hiçbir sebep yok.

Real Madrid ikinci maçta sorun yaşamaz

Dünyanın belki de oynaması en zorlu stadı olan Santiago Bernabeu’ya hangi takım iki gollük dezavantajla gitse tur atlama ihtimali imkansıza yakın görülür. Hele bu takım Chelsea gibi sahada ne yaptığını çok bilmeyen bir takım görüntüsündeki bir takım olunca bu ihtimal sıfıra yakın hale geliyor.

Bu sezon çok fazla tehdidi olmasa da keskin bir oyun sergileyen Real Madrid, ikinci maçta Chelsea’ye çok fazla fırsat vermeyecektir. Real Madrid için çok büyük oranda yarı final biletini kaptı diyebiliriz.

07 Nisan 2022, Perşembe 06:55
YAZININ DEVAMI

‘’Atletico duvarı Manchester City'i durduramadı‘’

Her alanda olduğu gibi futbolda da iki farklı ekolün karşılaşması her zaman keyif verici sonuçlar doğurur. Futbolda da birbirine zıt denilebilecek anlayışlara sahip teknik direktörler Diego Simeone ve Pep Guardiola’nın karşılaması da çok da farklı olmadı. Total oyun kontrolü isteyen M. City ve deyim yerindeyse kale önüne otobüs çeken Atletico Madrid, kafa kafaya oynasa da avantajlı skoru M. City kapmayı başardı.

Atletico otobüsü çok geriye çekti

Atletico son yıllardaki elit savunma takımı olma profilinden bu sezon biraz çıkmış durumda. Artık istediklerinde gol yemeden maçı 0-0’a bağlayamıyorlar. Ancak bu tip yüksek konsantrasyonlu maçlarda böyle performansları sergileyebiliyorlar. 5-3-2 düzeninde sahada olan Atletico, 0-0 ile Madrid’e dönüp işi orada bitirmek istedi. Hedefe ulaşmaktan çok uzak değillerdi belki ama böyle maçların sonucu ufak hatalarla belirleniyor zaten. Özellikle ilk yarıda kalesinin önüne kusursuz bir duvar ören Atletico, City’e hiç fırsat vermedi. Ancak bu duvarı kendi kalelerine o kadar yakın kurdular ki bunun sonucu da maç boyunca rakip kaleye şut atamamak oldu. Sürekli olarak kendi 20-25 metrelik alanında savunma yapan Atletico, topu her kazanıp hızlı çıkmak istediğinde önünde kat etmesi gereken bir 60-70 metrelik alan buldu. Hücumcuları Felix ve Griezmann’ın da sprinter tarzda oyuncular olmaması kazanılan topların tehdit oluşturmasına engel oldu. Özellikle City’nin sol bekte Zinchenko yerine atlet bir oyuncu olan Ake ile oynaması, olası Atletico kontrataklarında ağır savunmacılarını kompanse etmek içindi ancak Atletico o kontratakları neredeyse hiç gerçekleştiremedi. Bu sebeple de City savunma hattı da neredeyse rakip yarı sahanın ortalarına kadar gelerek oyuna katılıp City’nin baskıyı artırmasını sağladılar. Buna rağmen merkezi mükemmel kapatan Atletico, City’e çok az fırsat verdi.

Oyuncu değişiklikleri kırılma anları oldu

Bu tip maçlarda sürpriz seçimler yapmayı seven Guardiola, klasik formasyonuyla sahada olsa da ideal kadrosundan farklı seçimlere gitti. Son zamanlardaki favori sahte 9’u Foden’ı kenara alan İspanyol hoca, Bernardo Silva’yı sahte 9 yaparken onun yerinde sol içte İlkay’a şans verdi. Bu sayede Atletico karşısında toplu oyununu geliştirip total kontrolü sağlasa da ceza sahası etkinliği oldukça düştü. Bernardo’nun en uçta oynadığı maçlarda bu sorunu bu sezon çokça yaşayan City, bu maçta da aynı sorunu yaşadı. Maç içinde hücumcuların rollerini sürekli değiştiren Guardiola ilk yarıda Atletico savunmasında bir gedik bulamadı. İkinci yarıda Bernardo ve Sterling’in yerini değiştirerek başlayan City, bu değişim sonrası da istenen hücum etkinliğine ulaşamasa da Atletico’lu oyuncuların konsantrasyon ve kondisyon düşüşü sonrası fırsatlar bulmaya başladı. Bu noktadan sonra oyuncu değişiklikleri maçın hikayesini belirledi. Simeone enerjiyi yükseltmek üç değişiklik birden yaptı. Ancak oyuncu profilleri itibariyle savunma direnci bir seviye düştü. Bu da City etkinliğini biraz daha artırsa da Guardiola kendisinden hiç beklenmeyen şekilde Bernardo’yu en iyi mevkii olan sol içe çekerek tüm hücum hattını değiştirdi. Bu üç değişiklik ardından yeni giren oyuncular yüksek enerjiyle karşısında sürekli yüksek konsantrasyonla savunma yapmaktan yorulmuş Atletico savunmacılarına karşı avantaj sağladılar. Jesus’un ceza sahası tehdidi ve Foden’ın dar alan becerileri burada kilit noktalardı. Foden girer girmez City’nin bu sezonki en büyük gol tehdidi De Bruyne’ye maç boyunca savunma arkasına attığı koşuları anlamlı kılacak bir pas attı ve kilidi çözdü.

Madrid’de işler değişebilir

Maç boyu net fırsat yakalayamayan City, zaten Atletico karşısında maç öncesi de daha fazlasını beklemiyordur. City bu tip maçlardaki anları iyi oynayabilme yetisi sayesinde avantajlı skorla Madrid’e gidecek. Ancak Madrid yolculuğu öncesi ligde Liverpool ile en kritik maçını oynayacak City rövanşa oldukça yorgun çıkabilir. Her zaman çok tehlikeli bir takım olan Atletico, rövanşta bir gol bulduğu takdirde Jesus’un da cezalı olduğu denklemde City’e çok büyük sorun yaşatabilir.

06 Nisan 2022, Çarşamba 10:00
YAZININ DEVAMI

‘’Ismael sınavı geçti‘’

Trabzonspor açısından zirve yarışını her ne kadar çok ilgilendirmese de Beşiktaş açısından hem Avrupa kupalarına gitme yolunda hem de yeni hocası Valérien Ismaël’in Beşiktaş’ın başında neler yapabileceğini, ne oynatmak istediğini anlamamız açısından önemli bir maçtı. Yepyeni bir sistem ve yeni bir oyun anlayışıyla ligin en büyük şampiyonluk adayına karşı Valérien Ismaël oldukça iyi iş çıkardı.

Üçlü savunma başarılı oldu

Maça 3-4-3 dizilişiyle başlayan Beşiktaş hücumda bu dizilişiyle yer alırken, savunmada ise zaman zaman 4-4-2 zaman zaman 5-4-1 şeklinde dizildi. Daha önce yoğunlukla 4-2-3-1 oynayan ve herhangi bir başka dizilişi sezon boyunca denemeyen bir takım için bu kadar akışkan ve kaymaların doğru yapılmasını gerektiren bir oyunun, ligin açık ara en iyi takımına karşı denenmesi büyük cesaret ve sonuca ulaşması da oldukça büyük başarı. Çünkü neredeyse tüm oyuncuların kontrol etmesi gereken alanlar ve saha içi rolleri değişiyor ve bu yeni rolleri de akışkan oyun yapısında doğru zamanlamayla yapmak gerekiyor. Bu sebeple kısa sürede bu oyun planıyla etkili olması azımsanacak bir başarı değil. Bunun dışında kenardaki hırslı görüntüsü ve oyuna müdahaleleri de oldukça yerinde olan Valérien Ismaël bu özellikleriyle ilk maçında ‘’büyük takım hocası’’ imajı sergiledi.

Hem hücumda hem savunmada etkili bir Beşiktaş

Beşiktaş’ın maçın başında gösterdiği oyun profili, Ismaël’in takımdan ne istediğini çok iyi anlattı. Ismaël yönetiminde yüksek enerjili, rakibin ikinci bölgeyi geçmesini engelleyecek şekilde yoğun pres yapan, topa sahip olarak oynayan bir Beşiktaş izleyeceğiz. Ligimizde bu profildeki takımların durumu düşünüldüğünde Beşiktaş’ın bu oyunla başarıya ulaşma şansı hiç de az değil. Merkezde Can ve Josef gibi iki enerjik oyuncu ve hücum yönleriyle çok daha fazla ön plana çıkan Rıdvan ve Rosier ikilisiyle savunmada 3 kişi bırakarak hücuma ekstra bir oyuncu katmayı başaran Beşiktaş, 2,12’lik gol beklentisiyle oldukça etkili hücum organizasyonları geliştirdi. Bu düzenle oynadığı takdirde hem Rıdvan’dan hem Rosier’den bu maçta olduğu gibi daha çok gol ve asist görmemiz de olası olacak. Ancak penaltıyı bile kaçıran ve her ayağına gelen topu ezen bir Batshuayi ile futbolun kendisini bıraktığı Teixeira gibi iki oyuncu varken ne kadar hücum ederseniz edin sonuca dönüşmüyor. Buna rağmen kaçan penaltıyla beraber oyundan düşmesi olası bir Beşiktaş’ın sadece iki dakika sonra gol bulması takımın mental kuvvetini gösterdi. Larin’in sorumsuz hareketi olmasa maçın son bölümünde de favori olacak belki gol bulup kazanacak olan taraf da açık ara Beşiktaş’tı.

Savunmada ise Vida’nın ve Ersin’in bireysel hatalarının kombinesi olan Cornelius golü ve Djaniny’nin ilk yarıda topu kontrol edemediği pozisyon dışında net gol fırsatı vermeyen, merkezi iyi kapatarak rakip hücumcuların topla buluşmasını engelleyen, iyi alan kapatan bir takım izledik. İki stoperle oynarken çok fazla açık veren ve bireysel hata yapan stoperler üçlü savunma sayesinde çok daha güvenli görüntü veriyor. Ayrıca üç stoper sayesinde +1 pas opsiyonu yaratarak geriden kısa paslarla oyun kurma konusunda da oldukça iyi iş çıkardılar.

Umut verici başlangıç

Çok kısa sürede takımını taktiğine adapte ederek iyi bir takım karşısında iyi oyun sergileyerek sonuç alan Valérien Ismaël sahada gelecek adına oldukça fazla olumlu detay gösterdi. Ancak bunun hoca değişimiyle gelen iyi bir hava olma ihtimali de var. Ismaël’in kendisine karşı kapanan takımları nasıl açacağı, oyuncu yönetimi, rakiplerin Beşiktaş’ı analiz ettikten sonraki taktiksel varyasyonlarının ne olacağı, takımın fizik kalitesinin bu enerjik oyunu sürdürmeye yetip yetmeyeceği gibi detaylar kendisinin Beşiktaş kariyerini şekillendirecek. Ancak sezonun bitimine çok az süre kala gelmiş olması hem takımı tanıması hem de Beşiktaş’ın yapılanmasında sözleşmesi biten birçok oyuncudan hangilerini tutacağına karar vermesi açısından önemli. Kalan yedi haftada Avrupa biletini de kapmayı başarırsa Ismaël için sezon sonunda iyi bir başlangıç yaptı denilebilir.

04 Nisan 2022, Pazartesi 09:40
YAZININ DEVAMI