‘’Horozu çok olan köyün...‘’
Şöyle bir fikir cimnastiği yapalım; ne yapmıştı başkan Yıldırım Demirören?Mircea Lucescu ile buluşup, bulunduğu durumdan çıkmak için büyük olasılıkla yardım istemişti. Muhtemelen bu yardımın içeriğinde hem kötü gidişatın içinden çıkılabilecek bir formül, hem de yabancı transferleri konusunda Lucescu’nun çevresi ve arabuluculuğunun desteği vardı...İçeriye döndük; bu kez de bir Sinan Engin portresi belirginleşmeye başladı. Transfer izleme komitesinin başı, danışman gibi sıfatlarla sonuçta Yıldırım Demirören ve Kıvanç Oktay ikilisinin sığındığı ikinci bir cankurtaran simidi...Üçüncü boyutta da; Ulvi Güveneroğlu’nun İspanyol teknik adama, yabancılık çektiği ülke konusundaki yardımcılığı...Bizce bu yaklaşımların hem kendi içinde birbiri ile çelişkisi var. Ayrıca onun ötesinde de net bir mesajı...Del Bosque’ye güven duyulmuyor. Transferde de güven duyulmuyor. Takım üstündeki teknik iradesi ile otoritesi de yetersiz bulunuyor.Şimdi başkanın başarısızlıkları nedeni ile bir önceki dönemde görevi bırakan en önemli iki ismi ile yardım konusunda yakın temasa geçmesini, Del Bosque nasıl karşılayacak?Kendisi gelmeden yapılan transferlere sesi çıkmamıştı. Şimdi patronken, kendi inisiyatifleri dışında bir takım oyuncu alımları söz konusu olursa, o da Lucescu’nun, Sinan Engin’in gerçekleştirdiği transferlerine davrandığı gibi mi davranacak, yoksa “Siz daha iyisini bilirsiniz” diye, bu konuyu sineye mi çekecek. Başkan Yıldırım, Lucescu’nun önerilerini mi ciddi bulacak, yoksa onun can düşmanı Sinan Engin’in kararlarına mı saygı duyacak? Ya da güya tam yetkili saydığı teknik patronunu, sadece Ulvi Güveneroğlu ile başbaşa mı bırakacak?Bütün bunlar Beşiktaş’ta yine doğru bir hiyerarşiyi çağrıştırmıyor. Öyle anlaşılıyor ki, başarısızlığın çaresi; her kafadan bir ses çıkacak çok başlılık düzeninde aranacak.Yahu! Hiç duymadınız mı? Horozu çok olan köyün, sabahı da geç olur...
‘’Gençlik ateşi!‘’
Tarlaya dönüşmüş Alsancak zemininden suratını ekşiten taraf yine Siyah-Beyazlı kesim. Del Bosque’nin bu rakibe karşı tek misillemesi Serdar Özkan. O da ancak bir devre oyunda kalabiliyor. Cezaalanına kadar inebilen toplar ilk yarıda ancak itme-dürtmelerle kaleye gönderilme çabasında. Mustafa Doğan-Çağdaş ikilisi bu çapta bir forvete karşı dahi tedirginlik yaratıyor. Tümer’in ustalığından ürken yok. Veysel’e gelen doğru düzgün ilk yüksek top omuzundan sakatlanan genç Cenk’in altından filelerde...Del Bosque, Tayfur’la, İbrahim Üzülmez’le savunmasını her ihtimale karşı ciddi tutuyor. Sonrasında Berkant’la genç Serdar’ı oyundan alıp, Pancu ve İbrahim Akın’la işin ciddiyetini arttırıyor. Pancu pek oralı olmasa da, tecrübesiz rakibine karşı maçın ikinci yarısı Göztepe yarı alanında geçiyor.Ancak Beşiktaş’ın attığı golün öncesinde de sonrasında da oyunda beceri olarak genç rakibine karşı bir fazlalığı olmadı. Göztepeli gençleri seyretme açısından keyifli bir maçtı, o kadar. Turu Beşiktaş geçti. Göztepe’nin ise bu gençlik ateşiyle takip ettiği yol açık...
‘’Son kareye yansıyanlar‘’
Sergen-Tümer ikilisi ile forvetini oluşturduğunda dahi, bir devrede en az 5-6 yüksek top rakip ceza alanına düşerdi. Dün gece iki uzun forvetine ilk yüksek orta denemesini 64. dakikada başarabildi Siyah - Beyazlı ekip.Galiba Beşiktaş’ta trend, çarkı tersinden işletmek. Parma karşısına çıkması en uygun olan onbirde Del Bosque için Sebatspor’a karşı düzen bulmuştu. Sebatspor moralsizdi. Üstüne üstlük önemli oyuncularının da eksikliği söz konusuydu. İlk 45 dakikada iki gol yiyince iyiden iyiye şevkleri kırıldı. Bir de ikinci yarının başında sayısal olarak eksilince, Beşiktaş için ligin son maçı bir antrenman moduna girdi.İlk kez denenen forvet üç gol buldu. Bu demek değil ki, Veysel ile Pancu Beşiktaş için en uygun hücum ikilisi olur. Ancak şu var. Veysel’in de, Pancu’nun da bu kadronun ilk onbirinde çok rahat forma bulacağı aşikar.Öyle ya da böyle kadrodaki binbir çeşit tercih değişikliğine, çok inişli-çıkışlı oyun performanslarına karşın neredeyse lig lideri kadar gol atmayı başarmış bir ekip Beşiktaş. Aynı şekilde yine bu ligin küme düşme potasında yer alan İstanbulspor kadar gol yemiş Kartal. Normal bir takıma iki parametrede de Beşiktaş’ın kadro standardına uymayan istatistikler bunlar. Bu grafik bozukluğu da sanırım oyunu regüle etmesi gereken orta alan vasıfsızlığına ait.
‘’Akıntıya kürek‘’
Siyah - Beyazlılar için, başlarda bulduğu tesadüfi gol bile bir avantaj sağlayabilirdi. Ancak Del Bosque’nin tercih ettiği 11 ile ne skor üstünlüğünü koruyabilecek bir savunma direnci ne de ikinci bir gol bulabilecek ofansif anlayış egemen olabildi. Buna defansta Fatih Sonkaya’nın bireysel hataları da eklenince Beşiktaş’ın beklentilerinde şemsiyenin terse dönmesi de uzun sürmedi. Tümer, Sergen, Ahmed Hassan, Juanfran ya da İbrahim Akın bir arada ancak Ümraniye’de bir ayak tenisi maçında aynı formayı giyerler, o kadar... Kendisine beraberliğin yeteceği bir ortamda Del Bosque’nin bir İtalyan ekibine karşı hem de deplasmanda bu seçimleriyle hangi beklentileri olduğunu anlamakta bayağı zorlandık. Biz ona destek çıkıp, bu takımı ikinci yarı itibarı ile kendi iradesinin geçerli olduğu koşullarda düzeltsin istiyoruz. O ise, sonuç olarak değilse bile mantık ve anlayış olarak işin aslını inkar ediyor ve kendi kredisini tüketmek için var gücüyle yarışıyor. Beşiktaş, yenilebilirdi. Zira her türlü sonuca açık bir maça gitti. Gücü de belliydi, kadrosu da. Her türlü sonucu alabilirdi. Ancak bu düşünce ve tercihleme içinde bulunmamalı idi...Parma, her ne kadar eski gücünden olağanüstü bir kayıpta da olsa karşısında böylesine dirençsiz bir ekip bulunca, skor dezavantajından çabuk kurtuldu ve aldığı galibiyetle de UEFA Kupası’nda yoluna devam ederek yeni teknik direktörüne ‘Hoşgeldin’ dedi.Beşiktaş, aslında gruptan çıkma şansını Bükreş’te zora sokmuş, Standard Liege maçında da yitirmişti. Parma maçının herşeyin üstesinden gelme adına bir özel mücadele hakediyordu. Ona da Del Bosque’nin fantazileri izin vermedi...
‘’Cesaret abidesi Papila‘’
Derbide baktık ki, bu kardeşimiz şövalyeliğinden maalesef çok şeyler yitirmiş. Kartlar konusunda dünya görüşü çok değişmiş. Orhak Ak’a göstermediği, Luciano’ya gösterdiği kırmızı kartlarındaki kararlarının çelişkisi bir yana, gözünün içine baka baka Ayhan’ın ettiği küfürleri bir güzel yalayıp yutması eminim ki, milyonlarca televizyon izleyicisi tarafından da oldukça manidar bulunmuştur.Beşiktaş - Samsun maçının one man şovmeni derbiden sonra sırf kendini inkar etmekle kalmadı, ona bir yıldır methiyeler dizen yazar - çizerleri de fena halde şoka soktu. Cesaretteki keramet de anlaşılmış oldu. Şimdi bir Beşiktaş maçı daha bekle Papila, belki kaybolan unvanını tekrar kazanırsın.Unutulmasın, bu düzen yıllarca emek verip Ali Aydın’lar yetiştirir. Sonra 6 ayda arkasına teneke bağlayıp karanlıklara gönderir.İki mükemmel saptamaRüştü’nün derbinin yıldızı olduğuna dair yaygın görüş futbola dar bir pencereden bakanlara ait. Biraz da popülistlere. Tamer Bağlan ile Metin Tükenmez ender aykırılardan. Hakan Şükür’ün beceriksizliğini Rüştü’nün başarısıymış gibi gösterenlere gereken cevabı vermişler. Tam isabet.Yine Rüştü’nün baş aktör olduğu bir pozisyon. Luciano’nun kaleciye pasında Rüştü kendine has refleks becerisiyle topu elleriyle bloke etmiş kadar iyi bir avantaj sağladı. Cem Papila’nın ‘oyna’ yorumu taraflı - tarafsız herkesce onaylandı. Oysa, o pozisyon kaleciye pas olarak hüküm giymeliydi. Buradaki ince süzüşü de bir tek Ahmet Çakar yakalamış.Sezon tamamlanmadanNihayet, Veysel ile Berkant’ın da forma bulup bir galibiyette pay sahipliğine ulaşmasından sonra Beşiktaş kalabalığında çorbada tuzu olmayan kalmadı.Beşiktaş koca bir ligin ilk yarısını sezon öncesi hazırlık maçları niteliğinde geçirdi gibi. Çoğu kez yakındığı personel fazlalılığından dolayı belki de Del Bosque’nin, Siyah - Beyazlılar’ın hazırlık devresini ligin ilk yarısını da kapsayacak biçimde geniş tutma zorunluluğu vardı. O yüzden bu süreyi İspanyol teknik adamın deneme devresi kapsamında yorumlayalım. Türkiye Ligi’ni, Türk futbolcusunu yeni tanıdı. Bırakın kadroya rafine etsin, bir - iki transfer isteği yerine getirilsin ve sezonu tamamlasın. Ancak bu kez hepsi kendi iradesinde yürüsün. Parma’dan alınacak sonuç da her ne olursa olsun, Del Bosque değerlendirilmesi sezon sonuna bırakılsın.
‘’Penaltıların şerefi‘’
Hem Fatih Sonkaya’nın, hem de smaçör Balili’nin hangi tür tehlikeler karşısında son çareye başvurularını test etmek istedim. Süper Lig’e özgü bir futbolcunun hem tenezzül hem de basiret ölçüsü felaket sayılabilirdi. Kaldı ki, Cem Deda’nın iki yorum arasındaki konsantrasyon ölçüsü de berbattı. Beşiktaş, hedefsiz kalmanın dayanılmaz zorluğunu yaşıyor. Ayrıca bir takımın 11’ini serbest oynamayı seven 4 oyuncu ile sabitlemek zorunda kalırsanız, oyun performansından beklentilerinizin ölçüsü de sınırlı kalır. Tümer, Ahmed Hassan, İbrahim Akın’ın yer aldığı bir hücum düzeni bir de kendilerine avantaj olmayan bir zeminle buluşunca, Beşiktaş’ın ofansif anlayışını zora soktu. Okan’ın aşırı top kayıpları işin ikinci dezavantajını oluştururken sadece Ramazan’ın kalesindeki samimi duruşu Beşiktaş’ın tek avantajı olarak 90 dakikaya yansıdı. Kullandığı peşpeşe kornerlerde bir amatör takım beceri düzeyine dahi ulaşamayan bir ekibin, ikinci 45 dakikadaki sözde baskısının forma ağırlığı dışında bir caydırıcılığı yoktu. Aylardır şans vermediği oyuncularından Veysel ve Berkant’a forma yüzü gösteren Del Bosque bu tercihleri ile maçı kurtardı ancak ara transferde göndermek niyetinde olduğu oyuncuları için de yine kararsızlığa düştü. Şunu anlamalı; Veysel de, Berkant da, İbrahim Akın’ın banko tercih edildiği bir forvette formalarını koysalar daha etkili olurlar...
‘’Mütevazılığın iki yüzü‘’
Gelelim iş yöntemine... Benim düşüncem şu; bir futbol adamının kişiliğindeki özellikler neyse, bu özellikler futbol felsefesine de yansımalı. Peki bu pencereden bakarsak Del Bosque mütevazı mı? Pek öyle durmuyor. Zira elinde son derece mütevazı ve sıradan bir kadro varken, Beşiktaş’a oynatmakta zorladığı düzen biraz fantezi. Kendini aşan, savurgan ve maceracı... Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray ile birlikte sezona birbirine çok yakın oyun şablonları ile başlamıştı. Şimdi sadece Bosque sisteminde ısrarcı olarak tek kaldı. Ofansif gücü yüksek tutma amaçlı şekillenen orta alan düzenleri futbolumuzun yumuşak karnı takım savunmasını büyük ölçüde zaafa uğrattığı kısa sürede açığa çıktı. Daum büyük baskılar sonucu yapıyı değiştirdi. Fenerbahçe’nin performansı tırmanışa geçti. Hagi, daha yumuşak bir geçişle de olsa baştaki düzeninde ısrar etmedi. Bu küçük değişiklikle dahi Sarı - Kırmızılılar da daha güvenilir bir takım düzenine oturma eğiliminde.Kadro istikrarı en zayıf ekip olan Beşiktaş’ta Bosque düşüncesinde inatçı. Siyah-Beyazlı ekip gerçek hüviyeti ön libero olmayan zorlama oyuncular ve kenar aktiviteleri, fiziki kaliteden yoksun kanatları ile ön libero ve kanatların can damarı olduğu oyun düzeninde ısrarcı. Bu handikapta birbirinden çok alakasız oyun performansı ve sonuçları beraberinde getiriyor.İşin en ilginç tarafı da şu... On kişi ile son iki haftayı üç puan ile kapatan Beşiktaş şaşırtıyor. Niye biliyor musunuz? Sayısal olarak eksilince Del Bosque mecburen oyuna müdahale edip orta alanını güçlendiriyor. Ve sayısal eksiklik bilinci Beşiktaş’ı mütevazı ve haddini bilen bir anlayışa taşıyor. Baskın hücumlarla da daha fazla gol pozisyonu elde ediliyor. Mütevazı Del Bosque, artık bunu görmeli ve kişiliğine uygun mütevazılığı, Beşiktaş’ın oyun sistemi içinde geçerli kılıp, ekibinin kendi gerçeğine yaklaşım göstermelidir.
‘’Son çare Collina!‘’
Beşiktaş’ın adının geçtiği maçlardaki bu sırrı çözmek için tek bir yol kaldı sanırım. Biraz fantezi olacak ama keşke mümkün olsa da Collina bir Beşiktaş maçında düdük çalsa... Bakalım gördüğü kart toplamı ile ligin en anarşist takımı sıfatına uzanan Beşiktaş mı gerçekten suça meyilli bir topluluk, yoksa sosyal adaletsizliğin kurbanı mı?MevzuBAHİSFutbolumuzun bundan sonra kuponlarda daha çok konuşulacağı günler hızla yaklaşmakta... Çok ciddi uyarılar Anadolu’yu karış karış gezen iki futbol adamı, iki teknik direktörden geldi.Yılmaz Vural ve Hikmet Karaman, çamurda boğuşan futbolumuzun bataklığa gömülebileceğini, bunun iddaa ve bahis oyunları finali ile gerçekleşeceğini dile getirdiler. Başı ve sonunun çoğu zaman önceden belirlenmesiyle nam kazanan ligimizin bir iddaası eksikti.Sporda bir yaşam biçimi halini almasına rağmen şike ve teşviği delilsizlikten ötürü reddeden bir düzen, bundan sonra kendi eliyle teknik direktör, oyuncu ve en önemlisi de hakemlerin çok rahat katılabileceği bir ayak oyununa meşruluk kazandırdı. Sonrasında da şaibesizliği savunacak...Ne kadar güven verici, değil mi?Bu bahis ve iddaayı engellemenin yolu ‘yok’ diyorlar. Ben de futbolumuzdaki bu gidişatın sonu yok diyorum. Bahse girelim mi?‘Yeniköy kasabı’Vicente Del Bosque büyük olasılıkla kendisine ‘Yeniköy Kasabı’ yakıştırması yapan ‘zat’ın kim olduğunu merak etmiştir. Ona, her gün mesaisini sürdürdüğü tesislere ismini veren ve Beşiktaş Kulübü’ne tesisleri kazandıran muhterem olduğunu söylemişler, ayrıca bu kişinin Beşiktaş camiasının ve spor kamuoyunun sevdiği-saydığı bir şahsiyet olarak yer bulduğunu belirtmişlerdir.Bunu duyduğunda eminim ki, Del Bosque de bizdeki spor ruhunu kirletenlerin, futbolumuzu kesip doğrayanların aslında yönetici kimliğindeki kasaplar olduğunu bir çırpıda anlamıştır. Doğrusu bu ya, gurur duyulacak bir reklam ve tanıtımımız oldu, sevinelim!