‘’Ruhuyla dönecektir‘’
John Benjamin Toshack ve Nevio Scala’dan sonra, Vicente Del Bosque için de aynı hüzünlü bitiş... ‘Vasıfsız kadrolara bilge teknik direktör’ teorisi, Beşiktaş’ın son denemesinde de ‘negatif’ sonuç verdi.Son olarak takım Türkiye Kupası’ndan da elenince Vicente Del Bosque için kaçınılmaz son gerçekleşti...Bosque geldiği gibi gittiVicente Del Bosque, Haziran ayında işbaşı yaptığında, kendi iradesindeki bir kadro yapılandırmasından çok uzakta kalmıştı. Devre arası gelişmeleri de gösterdi ki, Beşiktaş Yönetimi ona asla bir takım düzeltmeler ve transfer inisiyatifi kullandırma taraflısı olmadı.Aksine, dört gözle yolların ayrılması için son gerekçe bekleniyordu.Konya maçı da bu beklentiyi meşrulaştırdı. Özet olarak, İspanyol teknik adamın geliş biçimi de, tıpkı gidiş biçimi gibi ‘fahri’ kaldı.Şu anki en doğru tercihRıza Çalımbay bu aşamada belki de en doğru tercih... Vicente Del Bosque’den sonra bir başka yabancı hocaya yönelmek, Beşiktaş için daha büyük bir kaos olurdu.Ana rahminden Beşiktaşlı Rıza Çalımbay ile en azından makro düzeyde Beşiktaşlılığı simgeleyen bir ‘kadro ruhu’ yansıması olacaktır. Aynı şekilde her ne kadar gelişigüzellik ve sıradanlık yansıtsa da, bu kadrodan alınacak verim ekonomisinde de gözle görülür gelişmeler yaşanacaktır.Soğukkanlı ve güvenli...Rıza hocanın, geldiği camiayı hücrelerine kadar tanımasının avantajı kadar, disiplin titizliği ve oyuncu değerlendirmeleri konusundaki deneyimi, takım performansını büyük olasılıkla bir iki vites yukarıya taşıyacaktır.Çalımbay, basın toplantısında müthiş bir coşku taşımasına rağmen, soğukkanlı ve kendine güvenen tavırları ile dikkat çekti. Guiaro Ronaldo’nun kalmasına sıcak baktığını belirtmesi, Beşiktaş’ta oyun sisteminde bir takım değişmelerin yaşanacağının da göstergesiydi.Zarar asgariye inecektirEğer Rıza Çalımbay’ın kafasında sistem değişikliği varsa, Beşiktaş’ı hareketlendirecek bazı oyuncuların daha homojen bir kurgu içinde, takıma katkısı sağlanabilir. Ayrıca Del Bosque’nin oynattığı sistemde dahi beklenen performansı sağlayamayan Carew, Juanfran gibi oyuncularla bile randıman yükseltebilir. Sonuçta Rıza Çalımbay’dan bu sezon herkesin gönlüne göre bir takım oyunu beklenmese dahi, bu kadrodaki görev zararını en asgariye indireceği de ihtimaller arasındadır.Hava bile değişmişti!Çalımbay’ın ayağının tozuyla çıktığı ilk idmanda, futbolcuların hırslı-istekli oluşu ve tamamen değişeceğini tahmin ettikleri yeni atmosfer nedeniyle heyecanlı oldukları gözlendi. Yardımcılarının da Beşiktaş kökenli olması, takım içinde yabancılık rüzgârı esmemesini sağladı. Rutin bir antrenman yapılmasına rağmen, teknik heyetteki değişimin takım üzerinde bıraktığı olumlu havanın izlerine de daha dün geceden rastlandı.
‘’Genç bilebilse, yaşlı yapabilse‘’
Yaşı her 22-23 olan futbolcu bir büyük takıma transfer edildi ise ‘istikbali parlak’ diye garantisi mi var?Bu oyuncular bonservislerinin kenarına Ulvi - Samet - Gökhan distribütörlüğünün patentini iliştirerek mi geldiler yoksa... ‘Oynaya oynaya olurlar’ tezi, bir çok oyuncu, özellikle de savunmacılar adına haklı bir bekleme sebebidir. Ancak bu noktada sabır sahibi olmak kadar, öngörü yeteneğinin de gelişmiş olması gerekir.Stoper ve santrfor gibi hassas nokta oyuncularına ilk temel bakış, fundamental değerleridir. İbrahim Toraman her topu istoplayışında, top 3 metre önünde. Kafaya her çıkışta rakibinin sırtında. Bir stoper için yeterli süratte olmasına rağmen kolaylıkla arkasına adam sarkıtıyor. Bu belirttiklerimin en az yarısı Çağdaş için de geçerli. Cordoba ile Çağdaş’ın Konya maçında cezayayı içinde kafa kafaya tokuşma biçimi, Beşiktaş’ın göbeğini paylaşan oyuncular için aslında herşeyi anlatıyor.Bir stoperin 4 tane asal özelliği varsa ve bir büyük takıma transferi söz konusu ise, bu özelliklerinden en az 3 tanesini taşıyan yeteneğinin gelişmiş olması gerekir. Geriye kalan gelişmemiş yönü zaman içinde güçlendirilebilir. 23 yaşından sonra hem top istop etmesini, hem hamle zamanlamasını, hem kafaya çıkmayı hem de savunma kademesinin hangi birisini öğreteceksiniz!Beşiktaş Yönetimi, 2000’den bu yana futboldan hiç anlamayan bir idari zihniyetle transferler yaptı. Lucescu dönemi hariç, bu transferlerin yüzde 80’i teknik direktör iradesi dışında gerçekleşti. Sağın solun tavsiyeleri, menacer kaptırmacaları ile Beşiktaş forması giydirilenlerin kaçı takımda kalmış, bir bakın. Kaçı Beşiktaş’tan gittikten sonra kariyerlerini geliştirmiş, onu da inceleyin ve Beşiktaş’ın son 5 yılda har vurup harman savurduğu dolarların, görev zararı olarak boyutuna siz karar verin.Bugün herhangi bir Beşiktaş taraftarı herhangi bir maçtan çıktıktan sonra yaşlı - genç hiç ayırt etmeden gönül verdiği takımın oyuncuları için şu sabit düşünceyi yüksek sesle dile getiriyor.Al birini vur ötekine! Çünkü genci bilemiyor, yaşlısı yapamıyor. İşte tüm kadrosu ile bu şekilde kategorize edilecek kadar sıradanlaşan bir takımın en başta sorgulanacak tarafı, yönetilme biçimi olsa gerek.
‘’Manşet yine Cordoba!‘’
Siyah-Beyazlı kale tam emin ellere teslim edildi derken Cordoba, ilkinde elinden kaçırdığı topu Zafer Biryol’un önüne bırakıyor, sonra da ceza alanı dışındaki elle müdahalesiyle takımını eksiltiyor. Önündeki Çağdaş-Toraman ikilisi, belli ki ona zerre kadar güven vermiyor. Bu yüzden Kolombiyalı’nın aldığı riskler, takımı adına pahalıya patlıyor. Konya, Baliç’i oyuna ısıttıktan sonra konuk ekibin etkinliği artıyor. Tayfur, Okan bu kez oyun kurmada kısır kalırken, İbrahim Üzülmez tesbih böceğini oynuyor. Carew ile Veysel’i cezaalanı dışında bırakmayı başaran Konya fazla zorlanmıyor. Levent-Zafer Demir ikilisinin takımlarını organize etme biçimininin bir benzerine Beşiktaş’ta tesadüfen dahi rastlanmıyor. Eksik ve geride kalmanın can havli refleksleri, son bölümlerde yoğunlaşıyor ve 90 dakikadaki tek düzgün yüksek kenar ortasına Tümer bile kafa golü yapıyor. Kartal moralleniyor ama nafile... Hagi’nin umut kestiği Baliç, 35 metrelik füzesiyle Konya’ya ve Saffet Susiç’e ilk mesaj olarak, ‘Ben size çok iş yaparım’ diyor ve Beşiktaş’ın kupa hedefini de yok ediyor. Konya, hakettiği çeyrek finale çıkıyor. Beşiktaş, sezonun ikinci bölümüne de kötü başlıyor.
‘’İkinci yarı için umut var‘’
Bu ağırkanlı rakibe karşı ilk yarıda pres kozunu sahaya sürdü Siyah - Beyazlılar. Oyun üstünlüğünü de buna paralel anlayışla ele geçirdi. Del Bosque ayrıca maçın ilk yarısında, ligin ilk yarısındaki 4-4-2’sini nispeten rötuşlamış bir kurgu denedi. Orta alanın kenar oyuncuları daha içeriye dönüktü. Tayfur tek önlibero gibi oynadı, ama önündeki üçlünün ortası Okan’ındı. Yani o da defansif katkı unsuruydu. Tümer ile Ahmed Hassan’ın rolü de ofansifti. Tümer bu düzende daha yaratıcı gözüktü. Çünkü daha gezegen ve daha araştırıcı oynadı. Şık da bir gol attı. Ahmed Hassan ise hala takıntılı. Çok istekli görünse de mümkün olsa topu koynunda saklayacak. Carew ve Veysel ikilisiyle forvette başladı Del Bosque. Ancak onların oynadığı bölümde yüksek toplarla servisi benimseyemedi Siyah - Beyazlılar. Oysa başta Ahmed Hassan bu görev için seçilmişti. İkinci yarı hem forvetini, hem de düzenini değiştirdi Siyah - Beyazlılar. Berkant ile Pancu, Carew ile Veysel’in yerini alırken, Ali Güneş de Ahmed Hassan’ın yerine sağ kanada geçti. Bu düzende de amaç daha hızlı hücum elde edebilme düşüncesiydi. Sonuçta ilk yarıdaki düzenin Beşiktaş için daha yararlı olduğu gözüktü. Ne var ki, burda da sonuç almak şarta bağlı. Veysel - Carew ikilisi ya kenardan yüksek toplarla beslenecek, ya da Beşiktaş forvette bir uzun, bir çabuk oyuncu ile yer alacak. Beşiktaş devre arası hazırlıklarını sezon başına göre daha ciddi geçirmiş gözüktü. Bizce en önemli kazanç Cordoba ve Tayfur’un bu takıma tekrar yerleşmesi. Soru işaretlerini ise yine savunmanın göbeğindeki Çağdaş - İbrahim Toraman ikilisi oluşturuyor. Del Bosque savunmanın göbeğindeki ikiliyi artık doğru belirleyip bir istikrar sağlamalı. Veysel’le Carew’i oynattığında onlara aktaracağı ofansif kaynağı da iyi düşünmeli. Carew henüz hazır değil. Veysel, Carew’siz oynadığında ceza alanı içinde çok daha aktifti. İkisinden biri seçilecekse Carew hazır olana dek Beşiktaş’ın Veysel’den yararlanması çok daha mantıklı. Özet olarak ligin ilk yarısında toparlanma eğilimindeki Beşiktaş devre arasını da iyi geçirdiğinin sinyallerini verdi. Fizik olarak da yeterli gözüktü. Bu yolda devam ederlerse ligin ikinci yarısında daha istikrarlı sonuçların gelmesi de şaşırtıcı olmaz.
‘’Vardiyalı işgücü‘’
Del Bosque hâlâ tam olarak anlamamış gözüküyor. En çok şikayet ettiği kadro kalabalıklığı bir açıdan onun avantajı aslında. Çünkü her bir oyuncusu iyi incelendiğinde, Beşiktaş kadrosunun bir kişilik işi ancak 3 kişi ile 3 taksitte yapacak bir kapasite sınırlılığında olduğu anlaşılır. Kaldı ki, Del Bosque de benzer şeyleri söylüyor. İbrahim Akın için, “Altın gibi bir çocuk ama bakır kadar getirisi olmadı” diyor. Aynı şekilde kendi getirdiği Juanfran’ın ilk yarıdaki görüntüsü için de, “O süreçte futbolcuya dahi benzemiyordu” eleştirisini getiriyor. İşte bizim de bahsettiğimiz konu bu. Demek ki, balı tek değil, birden fazla çiçekten toplama vaziyetleri.Ekonomik bir düzen değil bu. Hatta bir kulüp için çok lüks bile sayılabilir. Ne var ki, bu kadro böyle kuruldu, bu sezonun sonuna kadar da bu şekilde gidecek. Düşünün Sergen, Tümer, Carew, Fran, Ahmed Hassan, İbrahim Akın, Çağdaş, Okan, ibrahim Toraman, Fatih Sonkaya gibi oyuncuların üst üste 10 maç formda bir devamlılık sergileyebileceklerinden, fizik kalite ya da tecrübe olarak vasatın üstünde bir performansla sabit durabileceklerinden emin olabilir misiniz? Pek olası gözükmüyor. O zaman işin sırrı, en az 20 kişilik bir onbiri eşit planda görevlendirme ve verim alma yeteneğine kalır. Del Bosque, bu nöbetleşe iş bölümünü uyumla başarırsa, kendisi de Beşiktaş da beklediği gelişmeyi elde eder.İkinci yarı hazırlıklarının iki testinde Siyah-Beyazlı ekibi istekli ve hırslı gördük. Kalede Cordoba’yı görmek Beşiktaş adına sevindiriciydi. Artık Kolombiyalı kalecinin üstündeki spekülasyonların bir kenara bırakılması lazım. Huzur dolu kafası ile Beşiktaş kalesini esas sahibine teslim etmeli.Del Bosque, ligin ilk yarısında çokça bahsettiğimiz gibi stratejik bölgelerdeki oyuncu eksikliklerini devşirmeler yolu ile gidermeye çalıştı. Baştan koyduğu ve bugüne dek ödün vermediği oyun sisteminin ana üssü, savunmanın önündeki ikili bloktu. Gerçekte de elinde bu bölgeye has oyuncular bulunmuyordu. Bu noktada Tayfur, bilinen kimliğinin yüzde 10 eksiğiyle bile takıma katılırsa, iyi bir transfer sayılır. Vitesse karşısında seyrettiğimiz Fran da nispeten iştahlı bir dönüş yapmış. Fran, Tümer ve İbrahim Akın işbirliği, vardiyalı olarak Beşiktaş’ın solunu taşır. Ligin ilk yarısının sonlarında şans bulan Veysel’in çıkışı Beşiktaş için bir kazanç. Yalnız dikkat edilirse, bu oyuncunun attığı goller daha çok yüksek yan ortalar ve vurduğu kafalar. Bosque, Veysel’den yararlanacaksa takımının ofans düzenini yüksek toplara da yönlendirmeli. Veysel-Carew ikilisi çabukluktan yoksun olsa da, Beşiktaş forveti bu düzende kafası çalışan bir time sahip olabilir. Pancu, baştan beri sistem kurbanıydı. O da son dönemde forma bulduğu maçlarda hücumda görev aldı. Yalnız arkası dönük oynayamıyor. En az 10 kişinin denendiği ön liberoda testten geçmeli. Lucescu zamanında bir dönem bu görevi oldukça başarıyla götürmüştü. Tayfur-Pancu ikilisi Beşiktaş’ın göbeği için de bir alternatif oluşturabilir.Bütün bunlar bir kenara, Beşiktaş aslında bir stoper ve orta alanın sağ kanadına kaliteli 2 oyuncu transfer edebilseydi, Siyah-Beyazlı ekip için ileriye dönük çok daha güvenilir bir saha içi kurgusundan da bahsederdik.Cavcav teşvik ederseSıradan biri söylese içim yanmazdı... Teşvik primini meşrulaştırma çabalarına tepelerden, Türk Sporu’nun duayen ismi, hem de Kulüpler Birliği Başkanı sıfatı ile İlhan Cavcav da destek verince, temiz futbol özlemi ile yanıp tutuşanlar okkalı bir şamar daha yedi. Yok kardeşim yok! Bu anarşiyi tribünde aramayalım. Boşu boşuna da yeldeğirmenlerine karşı savaşmayalım. Taraftarı, polisi, özel güvenliği, hatta hakemleri de boşverin. Futbolu yönetenlerin ruhundaki karanlık silinene kadar bize günışığı haram.
‘’Hoşgeldiniz…‘’
Del Bosque, hala tam olarak anlamamış gözüküyor... En çok şikayet ettiği kadro kalabalıklığı, bir açıdan en çok onun avantajı...Çünkü her bir oyuncusu iyi incelendiğinde, Beşiktaş kadrosunun aslında bir kişilik işi ancak 3 kişi ile 3 taksitte yapacak bir kapasite sınırlılığında olduğu anlaşılır. Elbette ekonomik bir düzen değil bu. Hatta bir kulüp için çok lüks bile sayılır. Ne var ki, bu kadro böyle kuruldu. Sezon sonuna kadar da bu şekilde gidecek.İşte taksitli adamlar...Düşünün; Sergen, Tümer, Carew, Fran, İbrahim Akın, Ahmed Hassan, Okan, Emre, Toraman, Çağdaş gibi oyuncuların üst üste 10 maç formda bir devamlılık sergileyebileceklerinden, fizik kalite ya da tecrübe olarak vasatın üstünde bir performansta sabit durabileceklerinden emin olabilir misiniz? Mümkün değil...O zaman işin sırrı, en az 20 kişilik bir 11’i eşit planda görevlendirme ve verim alma yeteneğine kalır. Del Bosque bu nöbetleşe iş bölümünü uyumla başarırsa, kendisi de Beşiktaş’ta umulanın üstünde bir gelişme elde eder. İkinci yarı hazırlıklarının ilk testinde, Siyah - Beyazlı ekibi hırslı ve istekli gördük.Kalede Cordoba’yı görmek, Beşiktaş adına sevindiriciydi. Artık Cordoba üstündeki spekülasyonları bir kenara bırakıp huzur dolu bir kafa ile Beşiktaş kalesini esas sahibine teslim etmeli.Del Bosque ligin ilk yarısında stratejik bölgelerin oyuncu eksikliklerini devşirme oyuncularla gidermeye çalıştı. Baştan koyduğu ve asla ödün vermediği oyun sisteminin ana üssü savunmanın önündeki ikili bloktu. Ve gerçekte de elinde bu bölgenin gerçek aktörleri yoktu. Bu noktada Tayfur, bilinen kimliğinin yüzde 10 eksiği ile bile takıma direkt katılırsa iyi bir transfer sayılır. Fran da nispeten iştahlı bir dönüş yapmış. Ligin ilk yarısının sonlarında şans bulan Veysel’in çıkışı Beşiktaş için bir kazanç. Yalnız dikkat edilirse bu oyuncunun attığı gollerin tümü hep birbirinin kopyası, yüksek yan ortalara vurduğu kafalar... Bosque, takımını hücumda yüksek toplarla servise yönlendirebilirse, Veysel - Carew ikilisi çabukluktan yoksun olsa da Beşiktaş forveti kafası çalışan bir vurucu time sahip olabilir.Pancu baştan beri sistem kurbanıydı. Son dönemde o da forma bulduğu maçlarda hücumda görev aldı. Yalnız arkası dönük oynama özelliğinden yoksun olduğu için süratli gelen ataklarda pozisyon alamıyor. Aslında Lucescu zamanında bir dönem yaptığı ön liberoda Tayfur’la birlikte oynarsa, Beşiktaş orta alanının dinamizm açısından da kazancı artar.Aslında bir stoper ve orta alanın sağ kanadına doğru transferler gerçekleşebilse, Beşiktaş takımı için çok daha güvenilir bir saha içi kurgusundan da bahsedebilirdik.Cavcav teşvik ederseSıradan biri söylese, içim yanmazdı...Teşvik primini meşrulaştırma çabalarına, tepelerden, Türk Sporu’nun duayen ismi İlhan Cavcav da destek verince, temiz futbol özlemi ile yanıp tutuşanlar okkalı bir şamar daha yedi.Yok kardeşim yok!Bu anarşiyi tribünde aramayalım... Boşu boşuna da yel değirmenlerine karşı savaşmayalım. Taraftarı, polisi, özel güvenliği hatta hakemleri de boşverin...Futbolu yönetenlerin ruhundaki karanlık silinene kadar, bize günışığı haram...
‘’Belgenin azizliği‘’
Bu belge azizliğine uğradıktan sonra, şimdi de ortaya çıkmalılar. Aykut Kocaman da, Saffet Akbaş da konuşmalı. Hakça bir emeğin, haksız kazancına mı rıza gösterdiler. Yoksa, Beşiktaş maçının hemen ardından ellerine geçen paranın niteliğinden haberdar değiller miydi? O kabarık listede bir tek Aykut Kocaman’ın isminin karşısında, para alındısı olmaması, hayli ilginç... Bu yüzden bir açıklama onların boynunun borcu...Çelik-çomak oyunuYerine, FIFA listesine Metin Aydoğan girdiyse, bu kadarı bile göz göre göre, Cüneyt Çakır’ın hakkının yendiğine yeterli kanıttır.Yazık...Metin Aydoğan - Sabri Çelik yakınlığını ve Metin Aydoğan kimliğini Atıf ağabey (Keçeci) kanalı ile öğrenmeyen kalmadı.Ancak, baba Çakır ile Sabri Çelik’in eskiye dayalı çekişmesini de; sadece bilenler bilir...Eğer babasının yüzünden oğlunu harcadıysa, bir bu kadar daha yazık Sabri Çelik’e...Hocaların mollası!Geniş bir kesime göre yılda yaklaşık 2 milyon doları pas geçecek bir adam değil Mustafa Denizli...Her şeyi parayla değerlendirmek kötü bir alışkanlığımız oldu. Yahu paradan başka bir sebep de olamaz mı?İddialı kimliği ile patronluğuna soyunduğu her camiada devrim sözünü esirgemeyen Denizli, bize göre yine çok çarpıcı bir tercihle gündeme oturdu.Denizli benzeri mesleki geçmişe sahip olanlara genelde parlak kariyer sahibi tanımlaması yapılırdı.Pas’a attığı imza ile Mustafa hoca kendi adına ilk devrimini yaptı bile...Bundan sonra hocaların mollası diye anılacak!
‘’10 numara...‘’
Medya yolu ile çok sıkı denetlenen takımlarımızın her masaya yatırılışından tutun da, futbolun konuşulduğu tüm platformlara bu ‘10 numara meselesi’ damgasını vurdu desek, abartmış sayılmayız herhalde.Günün futbolunu takip edip de son hükümde tüm takımların en önemli ihtiyacı olarak bir 10 numarada odaklaşması, bir de yaşadığımız kültür ve geleneklerimizle alakalı olsa gerek.İçinden çıkılması gereken müşkül durumlarda, ilk adres olarak bir keramet sahibine sığınmak... Karmaşa, bizim yaşayışımızın bir parçası... Apartmanda, trafikte, şehir hayatında kollektif değerlerden yoksunluğumuz, bizi hep aynı sonuçla karşı karşıya getiriyor: KARMAŞA... İletişimsizlik, sistemsizlik ve bireysel keyfiyet yaşamımızda olduğu kadar futbolumuzun da içinde... Bu yüzden yeryüzünün gelmiş geçmiş en cazibeli oyunundan da artık daha fazla şikayetçiyiz. Tatmin düşüyor, hoşnutsuzluk artıyor. Birlikte düşünmek, paylaşmak ve birlikte emek sarfetmek zor olduğunda, çareyi bir kurtarıcıda arıyoruz...‘10 numara gelsin... Alsın sazı eline... Hem çalsın, hem söylesin...’Çözümümüz bu...Peki biz bireyde yoğunlaşırken, dünya ne düşünüyor ve uyguluyor acaba?Onlar galiba önce sahadaki 10 numarayı en sona bırakıyor. 10 numara kurallar koyup uygulamayı, 10 numara kollektif bütünlüğü yaymayı ve 10 numaralık sistemleri hayata geçirmeye en öne alıyorlar. Bizim en güçlü yeteneklerimizden biri ‘batıyı taklit’ olmasına rağmen, sadece bu konuda aynı yoldan iz sürmeyi nedense pek ciddiye almıyoruz. Bu hır - gür ve karmaşanın içinde ‘gelsin bir 10 numara, düzelsin bu iş’ diye bekliyoruz.Oysa futbol sadece iki ara topu, üç asist ve bir frikikle sınırlı değil. Futboldaki beceri ve temaşa, en çok, altına sistemi döşek yaptığında şık duruyor...