‘’Sistem ve yetenek‘’
Yetenek ham bir cevherdir. Tıpkı zeka gibi başına buyruktur. Zeka kendi içinde akıl tarafından eğitilir ve disipline edilir. Bu yüzden de zeki insan - akıllı insan ayrımı vardır. Yetenek de öyle... Serseri mayın gibidir. Eğitimsiz ve disiplinsiz bir yeteneğin bugünü ile yarını siyah ile beyaz kadar farklı görüntüler verebilir. Sistemler yetenekleri korusun ve uzun süreli verimler elde edilsin amacı ile gelişmiştir.Sistemler koşulları iyileştirir. Daha berrak zeminler hazırlar. Aklı ve bedeni hamallıktan kurtarmak, aynı anda yeteneğin de olabildiğince kendini sergilemesi için çalışır.Söz konusu takım sporları olduğunda durum daha da farklılaşır. Bireysel alandaki yeteneği gözlemek nispeten kolaydır. Ancak iş futbol gibi çok yönlü bir ekip formatı içinde değerlendirmeye alınınca sistemi önemsememenin ciddiyetle hiçbir alakası olamaz. Hayatın tümü romantizmden ibaret olmadığı gibi futbolu da boylu boyunca bir gösteri sanatı olarak pompalamaya kimseyi bu kadar zorlayamazsınız. Sistemlere boşverilse idi, Zidane’ı en fazla, o da bölük pörçük bir iki sene ve farklı farklı görüntülerde izlerdiniz. On senedir yüzde altmış standardın altına inmeden çoğunlukla da yüzde yetmiş - seksenlik performanslarla dudak ısırtarak izlenen Zidane sistemin koruduğu bir değerdir. Sistemin koruyamadığı veya ona rest çekenlerin hali de bellidir. Ortega, Sergen örnekleri, gelmesi gereken yerlere sırf yetenek ile gelinemeyeceğinin somut belirtileridir. Onlar sistemin korumalığını kabul etselerdi durum çok daha farklı olmaz mıydı...Sistem denen şeyi hiç umursamayanlar böyle kayıplar karşısında tek bir teslimiyet cümlesine sığınırlar: ‘Vah vah yazık oldu.’İşte sistemler, yeteneklilere ‘vah vah’ dedirtmemek için vardır.
‘’İlaç gibi transfer!‘’
İşte teknik direktör teşhisi ve iradesi ile bir transfer ve bünyeye ilaç gibi bir oyuncu... Öksürük şurubu gibi geldi Koray. En azından Beşiktaş’ın göğsündeki hırıltı kesildi. Zamanlama kabiliyeti, doğru pasta topu çabuk oyuna sokma yeteneği ve joker yönlü oluşu ile Koray, çok yerinde bir transfer olarak Siyah - Beyazlı ekibe katıldığını belgeledi.İlk düşüncede Beşiktaş’ın boş olan ön libero mevkii için seçilmişti. İmzasının hemen sonrası Çalımbay, bu transferle ilgili açıklama yaparken, “Ayrıca Ronaldo’nun da başka alternatifi yok” diye ondan çok yönlü olarak yararlanabileceğine dikkat çekiyordu.Daha ikinci maçında ikinci rolü geldi, çattı. Henüz çok yeni katılmış biri olarak 9 kişi kalan bir takım atmosferinde sırıtmamak, oynadığı son adam görevi de dikkate alınırsa bizce hayli değerli.Tümer, Ronaldo ve PancuBu oyuncular eylemleri ile, son Denizli maçının en çok konuşulan isimleriydi. Beşiktaş kadrosunun profesyonellik donanımı belki de en güçlü bu 3 oyuncusu, ne yazık ki, bu kez amatör yüzleriyle sahne aldı. Baştan belirtelim, Ronaldo’nunki umursamazlık, Tümer’inki abartı, Pancu’nunkisi ise cahillik.Bir penaltı kaçırmanın yüklediği negatif enerji, bir gol kaydedişinde bu kadar yoğun açığa çıkıyorsa, iki şık var demektir; Ya biz izleyenlerin standartlık anlayışında bir gariplik var, ya da oyunun aktörlerinde hiç standart yok.Ronaldo gibi riski sevmeyen ve topu taca atmakta en ufak kompleks taşımayan bir istikrar abidesinin üst üste kendisine ait olmayan hamlelerine de aynı gözle baktık. Son olarak da Pancu... Bu kadar bireysellik, maksadı aşar. 9 kişi kalan ekibinde, o ağır sahada, tek başına şovalyeliğe kalkışmanın lif ve kasıklara hatırısayılır bir yatak istirahati getireceğini düşünmeliydi Pancu.Döndük Ahmet Yıldırım’a... Sonuçta o bir savunma karakteri... Attığı golün değeri, ekibinin o an yaşadığı psikoloji gözönüne alınırsa daha çok ortaya çıkar. Buna rağmen golün hemen öncesinde rakibini ekarte edişindeki soğukkanlılık ve aynı paralelde o gol sevincini yaşamadaki makullük...Ne diyelim... Futbolculuk biraz da görgü işi galiba!
‘’Beşiktaş allak Giray bullak!‘’
Madalyonun öbür tarafı da var elbette. Basitçe diye nitelendirebileceğimiz kırmızı kartlarla Beşiktaş bir anlamda kendi kendini de sabote eder duruma düştü. Ronaldo’ya hiç ait olmayan amatörce hatalar, Tümer’in gereksiz gördüğü ilk sarı kart işin günah tarafında yazılması gerekenlerdi. Şanssızlıklar bölümüne ise kaçan penaltıyı ve bence en önemlisi Pancu’nun sakatlanmasını yazmak lazım. Çünkü sahanın en iyisiydi. Koray çok yararlı bir transfer olduğunu şimdiden gösterdi. Ronaldo atıldıktan sonra aldığı ikinci rolü de gerçekten başarıyla oynadı. İbrahim, Tayfur, Pancu, Veysel, Ali Güneş, olağanüstü bir mücadelede daha da öne çıkan isimlerdi. Ronaldo atılana kadar, Beşiktaş’ın saha içi kurgusunda ucundan yakalanan doğrular da vardı. Sağ kanada Ali Güneş’in seçimi, Pancu’nun sol kanatta görev alması, kenarlarda çok sıkıntısı bulunan Beşiktaş’ı karşı kaleye daha yoğun taşıyan nedenlerdi. Ronaldo da özel görevle sık sık katıldığı hücumlarda ofansif ağırlıkta artı bir kozdu. Ama maçın gidişatı Beşiktaş’ın bu yeni organizasyonunu uygulamasına olanak vermedi. Elbette herşeyin bir bedeli var. Beşiktaş belki Rıza Çalımbay’ın özel motivasyonuyla bu tür bir mücadeleye soyunup, böylesine önemli bir maç kazandı ancak aynı aşırı motivasyonun görülen kırmızı kartlardaki payını da unutmamak gerek.Gelelim Denizli’ye... Beşiktaş kanadından herşey mükemmel ancak ligin en istikrarlı takımı Denizli’nin bir sürü arızası olan Beşiktaş’a karşı hiçbir varlık gösterememesi ilginç. O kadar ki tek ciddi organize gol pozisyonları 90+3’te geliyor. Giray Bulak, Beşiktaş’ı çözecek hiçbir hamleye imza atamıyor. Sonuçta rakip 9 kişi... Kullandığın kornerden, girdiğin pozisyon sayısına dek, dün gece yansıttıkların bu güne dek kaydettiğin aşamalarla hiç alakası yok. O zaman da burada biraz da fatura Bulak’ın değil mi... Ve hakem. Kartlarında haklı, iki takımın birer penaltısını görmediği için notu düşük. Onun dışında niyeti de dürüstçe.
‘’Özrü kabahatini aşmasın!‘’
Bütün hakem yorumcularının aynı noktadaki fikir birliği, dikkat çekici bir ilk. O zaman bütün Türkiye’nin kulakları ile şahit olduğu 2 kez çalan düdük sesinin, ancak Müftüoğlu ‘raporuna yazarsa kural hatası kabul görür’ gerekçesi komikti. Kaldı ki, Müftüoğlu bunu yazmasa idi, iş skandal oğlu skandal bir boyuta gelirdi.Kuddusi Müftüoğlu, ilk yarı Trabzon’da facia bir yönetimle yine bir Beşiktaş maçında gündem yaratmıştı. Son maçta, kural hatası yaparak tüm şimşekleri (sonuç Beşiktaş’ın aleyhine olduğu için) bir kez daha üzerine çekti. Biz kasti düşünmeyi şimdilik bir kenara bırakıp, bu hakem arkadaşımızı irdeleyelim. Sırf ‘dil biliyor’ diye geçen dönemlerdeki MHK’nin gözbebeği olan Müftüoğlu, FIFA listesine kadar uzanan basamakları da bu sayede tırmanmıştı. Futbolun İngilizcesi, Almancası yok. Bütün dünyada tek bir evrensel dil var, o da futbol. MHK, öncelikle bu dili en iyi konuşanları sahaya sürüp, kasti faullerden kendini korumalıdır.İleriye bak kaptanGeçmişte tam tersi olurdu. İnönü’ye gelen rakipler, Beşiktaş’ın güçlü silahlarına birebirde kene gibi yapışır, maç boyu nefesleri Siyah - Beyazlı enseleri üfleyip dururdu. Eski çamlar bardak olmuş. Kendi evinde, 2 savunma oyuncusu Toraman ile Çağdaş’ın, Youla ve Mustafa Özkan’a kelepçe vurmak zorunda kaldığını görünce, Beşiktaş’ın zaman içinde futbol heybetinden neler yitirdiğini de anlamış olduk. Çalımbay adına, Beşiktaş’taki teknik patronluğun ne kadar heyecan verici olduğunu gayet iyi kestirebiliyorum. Kaybetmeyi asla kabullenmeyen kişiliği de benim için sabit. Ancak böylesi olmaz, olmamalı. Güncel düzene ayak uyduracak savunma aktörleri bulunmasa da, Beşiktaş asla bu tür demode kılıkta bir savunma anlayışına bürünemez. Kaybetmeme uğruna yüzünü geriye çeviremez. Günlük skorboard karı pahasına, ucubeliğe tenezzül edemez. O zaman, “Ben geliştim ve hak ettim. Bu kazanımlarımla, Beşiktaş’ın gelişmesine de katkıda bulunmaya geldim” iddian havada kalır Rıza hocam.Benim hatırladığım, sen Beşiktaş formasını sırtına ilk geçirdiğin dönemde, Beşiktaş adam markajını arkasında bırakmıştı. Yoksa yanılıyor muyum? İleriye bak Rıza kaptan, ileriye! Koşulların güç de olsa, yüzünü geriye dönme.
‘’Kardeş kardeş‘’
Toraman, Youla’nın başına bekçi, Çağdaş da Mustafa Özkan’ın yakın takipçisiydi. Beşiktaş, bu düzende pozisyon vermedi gibi gözükse de ağır zeminin İbrahim Toraman’a çok yardım ettiği de gözden kaçmasın. Youla gibi gezgin bir oyuncu elverişli saha zemini bulmuş olsaydı, Beşiktaş’ın savunma düzeni darmadağın olabilirdi. Yeni transferi Koray ile başladı Rıza Hoca. Sade ama yararlı oyunu ile dikkat çekti Koray. Beşiktaş’ın sağ kanadı felçli gibi. Kim oynarsa oynasın üretim yok. Solda durum biraz farklı. Hareket var, bereket yok. İbrahim Üzülmez, didiniyor, çırpınıyor ama cezaalanına hiç servisi yok. Carew’in bu düzende yararlı olma şansı yok. Oyun dar alana sıkıştığında da Carew’in çeşitliliği söz konusu olmadığı için Beşiktaş’ın organize pozisyon bulma şansı kalmıyor. Doldur - boşaltlarda da Veysel - Carew ikilisinin çabukluğu olmadığı için sonuç alınamıyor. Gençlerbirliği 90 dakika boyunca daha organize gözüktü. Hatta Skoko çıktıktan sonra bile düzenleri sekteye uğramadı. Kısıtlı pozisyonlarla sınırlı kalan oyun da hakkı olan beraberlikle bitti. Kuddusi Müftüoğlu formda gözükmedi. Beşiktaş’ın yediği golde neyi avantaja bıraktı anlayamadık!
‘’Hedef saptırmadan‘’
Siyah - Beyazlılar’ın alışılagelmiş hedeflerinden uzak kalması, yönetiminin seçim tercihleriyle yaşanan gelişmelerdir. Öncelikle bu gerçeği kimse saptırmaya çalışmamalı. Çalımbay ile telafi edilebilecek kayıplar vardır. İleriye dönük, yeni kazanımlar da olacaktır. Ancak imalat aşamasındaki yanlışların tümünün izini, hazır mamulde rötuşlayarak, silemezsiniz. Bu paralelde Şampiyonlar Ligi’ne katılım, derece olarak Beşiktaş için uzaktır.Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor üçlüsünden ikisini sollamak, ancak Beşiktaş’ın geçen sezon başına gelenlerin bir benzerini bu takımlardan ikisinin yaşamasıyla mümkün olur. Beşiktaş’ın bugün bulunduğu yerden hoşnut olmayanların daha fazla hoşnutsuzluğa uğramamak için daha makul bir hedef seçmeleri gerekiyor. Örneğin; bu donanımı ve koşullarının ışığında lig üçüncülüğü, Kartal için hiç de fena sayılmayacak bir hedeftir. Koray yararlı olurBeşiktaş nihayet en çok gereksinim duyduğu bir bölgeye transfer yapabildi. Koray takım oyununa uyumu, oyun disiplini güçlü özellikleriyle Beşiktaş orta alanına yarar sağlayacak bir oyuncu. Defansif yönü önde gözükmesine karşın ofansif girişimlerini de sık sık yinelediği için Pancu ile beraber Beşiktaş orta alanını yatay oyundan kurtaracaktır.Aslında ikinci hamleyle transfer edilmesi gündeme gelen Kürşat’ın yerine Gürol da düşünülebilirdi. Veysel -Carew forvetinin en çok ihtiyaç duyacağı kenar ortalarına, bu tür bir oyuncuyla kaynak yaratılmış olurdu.
‘’Çalımbay'ın CV'si‘’
Futbol onlarca bakış açısının tartışılabileceği bir oyun kimliğine sahip olduğu gibi çoğu görüşü de bizafi, yani sonucu tam alınmamış sınırında tutabilir. Bu noktada ben de şunu söylemek isterim; Beşiktaş, Rizespor’un Fenerbahçe karşısında oynadığı futbolu bugünden itibaren oynayabilme şansına sahip olsa, ligin sonundaki zirve yarışı çok enteresan sıralamalara da sahne olabilirdi. ‘Peki, bu mümkün mü?’ sorusuna ‘evet’ demek ise benim gerçeklerimi aşar. Ancak ‘seneye Rıza Çalımbay, Beşiktaş’a bu futbolu oynatır mı’ derseniz, ona varım.Rizespor’un oynadığını asla küçümsemeyin. Alın Beşiktaş potansiyelini camiasıyla, formasıyla, seyircisi ve de Çalımbay’ın yeni kuracağı takımla Beşiktaş’a kurgulayın, bakın neler oluyor.Gelelim madalyonun diğer yüzüne... Denecek ki, ‘üç büyükler’in İstanbul atmosferi çok farklıdır. Çalımbay, otorite ve felsefesini rahatça ortaya koyma noktasında büyük bir kulüpte çok zorlanabilir.Bizce bu noktada ‘kaptan’ın küçümsenmeyecek avantajları vardır. 20 sene Beşiktaş’ta futbol oynamak demek, sporu ve sporcuyu en çok taciz eden bir kentte sayısız deneyimi de belleğine kazımış olmak sayılmaz mı? Aynı etkilerle büyük kulübe özgü hatırı sayılır problemlerden Beşiktaş da yeteri kadar payını almamış mıdır? Rıza kaptan, o 20 yılda neler gördü, neler geçirdi.Bu tecrübesi ile başta oyuncularına ve diğer etkili her birime pozitif iletişim açısından yaklaşımı da farklı olacaktır. Ayrıca Çalımbay’ın tribün ve camiada da hatırı sayılır bir desteği mevcuttur. Geriye ‘olmazsa olmaz’ tek bir koşul kalıyor. O da yönetim desteği. Başkan Demirören’in, başkan sıfatını çok net bir biçimde masaya koyması... Gerisini Rıza başarır.Sistemin yediği aktörlerSezon başında son şeklini aldığında Beşiktaş kadrosu için şu yorumu yapmıştım; ‘Kadro kalabalık, takım eksik...’ Bu konum geçerliliğini sürdürüyor. Rıza hoca da bir takım sıkıntılar yaşayacak. İmza günü ‘çok kaliteli bir kadroya geldim’ demesinin yanında alelacele Koray ve Kürşat’ı istemesi, bunun en belirgin nedeni... Gazetemde dün, ‘sistemin yediği Kartallar’ başlığında bir haber vardı. Beşiktaş’taki kaçınılmaz durum işte bu... Del Bosque’nin sistemi Ronaldo ve Pancu’yu dışarıda bırakma mecburiyetine yönelikti. Çalımbay ile değişen sistemde ise Del Bosque zamanı nispeten verim alınan ofansif yönü ağırlıklı oyuncuların güme gitmesi engellenemeyecek. Hangisi diye sorarsanız, bizce Pancu ile Ronaldo’nun her zaman aktif rol alacağı bir düzen daha gerçekçi deriz.
‘’Moralli başlangıç‘’
Beşiktaş’ın savunmayı daha çok önemsediği anlayışa karşın Aykut Kocaman’ın sahanın bütününü daha çok oyunda kullanma isteği denk düşünce ortaya pozisyonu az ve temposu düşük bir oyun çıkardı. Belki de en isabetli tercih Pancu idi. O da maç eksiğine karşın takımı adına oyunu forse etmede başarılı gözüktü. İkinci yarı yağmurun daha da ağırlaştırdığı zemin tempoyu iyice düşürdü, riski arttırdı. Beşiktaş savunması zaman zaman açıkta yakalandı. Çalımbay’ın statik oyuncu fazlalığında tempoyu yükselterek takımını karşı kaleye götürecek bir sihri yoktu. O da gelen - giden oyuna beceri katmak sureti ile çözüm aradı. Bu düşüncede de kozu Sergen’di. Oynadıkları süre zarfında anlaşmış bir çift izlenimi veremeyen Carew - Veysel ikilisi bozuldu. Veysel çıkıp, Sergen girdikten sonra Siyah - Beyazlı ekip rakip kalede daha caydırıcı hale geldi. Biraz kısmetine de olsa istediği golü bularak yeni hocasıyla moralli bir başlangıç yaptı. Yarısı yenilenmiş Malatya için çok konuşulacak birşey yok. Sanırım ligin ikinci bölümünde de fazla iddiacı bir tarzları olmayacak. Hakemlere gelince, taçtan ofsayt kaldıran yardımcılara amatör kümede dahi rastlanmazken Alper Ulusoy’un Süper Lig’de olmasına şaşırdık. İki yardımcının da kaçırdıkları ofsaytlar vardı. Tolga Özkalfa ise 90 dakikanın bitiminde faul ve kartlardaki çelişkileriyle hiç de iyi bir izlenim bırakmadı. Özellikle de Carew’e çalmadığı penaltı, onun notunu epey düşürecek.